SESSİZ SİPER

By comebackpiet

228K 15.5K 838

Yeşim köstebekti. Ona en çok güvenen adamın, Mehmet Bey'in aradığı kişiydi, düşmanıydı. Yüzbaşı Yiğit ise hiç... More

Bölüm 1: Truva Operasyonu
Bölüm 2: Gölgelerde Saklı
Bölüm 3: Barikat Noktası
Bölüm 4: Gece Yarısı Planları
Bölüm 5: Pusu Hattı
Bölüm 6: Beklenmeyen Ziyaret
Bölüm 8: Yitik Bağlar
Bölüm 9: Acil Çağrı
Bölüm 10: Tehditler ve Tırmanışlar
Bölüm 11: Kaosun İçinde
Bölüm 12: Takım Çalışması
Bölüm 13: Zorlu İstek
Bölüm 14: Asker Üniformalı Prens
Bölüm 15: Geri Dönüş Yok
Bölüm 16: Pişmanlık İzleri
Bölüm 17: Çizgi Film Referansları
Bölüm 18: Tatlı Sözler, Kilitli Dudaklar
Bölüm 19: Sırların Keşfi
Bölüm 20: Şüpheyi Öldürmek
Bölüm 21: Sahte İtiraflar ve Yeni Umutlar
Bölüm 22: Kırmızı Nokta
Bölüm 23: Boğuk Çığlıklar
Bölüm 24: Daha Yakına
Bölüm 25: Kırılgan Dengeler
Bölüm 26: Gizli Hisler
Bölüm 27: En Yakın Uzak
Bölüm 28: Aramızdan Biri
Bölüm 29: Boş Kurşun Kovanları
Bölüm 30: Tehlike Çanları
Bölüm 31: Tek Nefeste İntikam
Bölüm 32: Koruma Talebi
Bölüm 33: Pazarlık Sanatı
Bölüm 34: Sırların Anahtarı
Bölüm 35: Gizli Müttefik
Bölüm 36: Gizli Anlaşmaların Ritmi
Bölüm 37: Hüznün ve Umudun Dansı
Bölüm 38: Kor Ateş
Bölüm 39: İntikam Kırmızısı
Bölüm 40: Sırların Sonu
Bölüm 41: Köstebek Avı
Bölüm 42: Kırmızı Bülten
Bölüm 43: Umut Dolu Yarınlar
Bölüm 44: Kurulu Tuzaklar
Bölüm 45: Hainin Hamlesi

Bölüm 7: Derin Yankılar

6.2K 412 18
By comebackpiet

Oğlan ellerini musluktan akan soğuk suyun altına tuttu. Su avucunun içindeki yırtıklara değdiğinde canı yandı ama ellerini çekmedi. O, acıyı kucaklamayı uzun bir zaman önce öğrenmişti. Avucunun içini su ile doldurdu ve suyu yüzüne çarptı. Yüzünden akan su, yüzündeki yaralardan süzen kan ile kirlenmiş, pembe bir renk edinmişti. Suyun rengi berrak hale gelene kadar yüzüne su çarptıktan sonra başını kaldırıp aynadaki yansımasına baktı. Yarılmış olan kaşı ve dudaklarında dolaştı gözleri. Alışmıştı artık buna; bu yurttaki en az kendi annesi babası kadar acımasız olan çocukların onu hırpalamasına, canını yakmasına alışmıştı. 

Annesi ve babası aklına geldiğinde yumruklarını sıktı. Boşanmaya ve kendilerine yeni birer hayat kurmaya karar verdiklerinde ne yazık ki bu oğlana o yeni hayatlarında yer vermek istememişlerdi. Onu buraya bırakıp gitmişlerdi. Yine de oğlan onları beklemişti. Bir gün hayatlarını düzene koyduklarında onu geri isteyeceklerini düşünmüştü. Ama artık unutulmuş bir bedenden fazlası olduğuna inanmıyordu.

***

Kapıyı ardımdan kapatıp Gürbüz Yüzbaşı'nın peşinden salona geçtim. Sanki çok iyi tanıdığı bir arkadaşının evindeymiş gibi rahat davranıyordu. Bu işin ucunun nereye varacağını merak ettiğimden hiçbir şey söylemedim. İzin almadan eve girmişti, sonra ise beni bekleme zahmetine bile girmeden kendi kafasına göre yolu bulup salona geçmişti. Salonun içerisinde birkaç adım dolaştı ama etrafta görülecek pek bir şey yoktu. Buraya daha yeni taşınmıştık ve bu yüzden ne benden ne de Mehmet Bey'den bir iz taşıyordu. Koltuklardan birine geçip rahat bir şekilde oturdu ve alaylı gözlerini bana dikti. Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrılmıştı ancak bu minik gülümseme gözlerine ulaşmıyordu.

Anlamsız bakışmamızın uzamasından rahatsızlık duyarak saçma olduğuna emin olduğum bir soru sordum. "Bir şeyler içer misin?" Birbirimizi tanımıyorduk ve onun beni düşman olarak gördüğüne emindim ama yine de aramızda sözsüz bir anlaşmaya varmıştık ve iki arkadaş birbirine nasıl davranırsa öyle davranıyorduk birbirimize. "Filtre kahve iyi olurdu." Kafamı sallayarak onu onayladım ve mutfağa doğru ilerledim.

Hizmetçileri alışverişe gönderdiğime göre kahveleri benim hazırlamam gerekecekti. İkinci kez girdiğim mutfakta, ilki Savaş'ı çatıda gördüğüm zamandı, gerekli malzemeleri bulmam birkaç dakikamı aldı. Kahvenin hazır olmasını beklerken içeriye kulak kabartmıştım ama içeriden hiç ses gelmiyordu. Ya gerçekten çok sessizdi ya da salonda değildi. Salonda olmaması ve şuan evin içerisinde gizlice gezinmesi, bir asker olduğu göz önünde bulundurulduğunda oldukça yüksek bir ihtimaldi. Ne de olsa bir milyonda bir kez olabilecek bir şans geçmişti eline, düşmanının evine girmişti.

Kahveyi bardaklara doldurup salona yöneldim ve zaten salonda olmamasını beklediğim için şaşkınlık hissetmeden kupaları sehpanın üzerine bıraktım. Adımlarımı üst kata yönlendirirken sessiz olmaya özen gösteriyordum. Tabi ki işine yarayacak bilgiler edinmesini isterdim ama işimi tehlikeye atmasına izin veremezdim. 

Üst kata ulaştığımda Mehmet Bey'in çalışma odasının kapısının aralık durduğunu fark ettim. Adımlarımı oraya yönlendirirken sessiz olma çabama bir son vermiştim. Adım seslerimi duysun, yaklaştığımı bilsin istiyordum. Çalışma odasının kapısına ulaştığımda küfür ettiğini duydum. Elimi kapıya uzattığımda ise o benden önce davranıp kapıyı açmıştı.

Kapıyı açar açmaz benimle yüz yüze geldiği için olduğu yerde durmuştu. Yakalanmanın vermiş olduğu endişeli ifadeyi yüzünde aramıştım ama ona dair herhangi bir iz yoktu. Ona ifadesiz bir yüzle bakmaya özen gösterip kaşlarımı kaldırdım. "Ne arıyorsun burada?" Yüzünde serseri bir gülümseme oluştu ve hızla cevap verdi. "Tuvaleti arıyordum." Dediğine kahkahalarla gülmeye başladığımda öylece durup bana bakmaya devam etti. Yüzündeki o gülümseme ise silinmişti. "Demek tuvaleti arıyordun." Bundan daha iyi bir bahane bulabilirdi. Kafasını aşağı yukarı hafifçe salladı. 

Geriye doğru adımlayıp ona koridorda başka bir kapıyı işaret ettiğimde bakışları oraya döndü. "Orası tuvalet." Bakışları yine bana döndüğünde bu sefer onda sürekli olan o alaylı veya boş ifadeden farklı bir his yakalamıştım gözlerinde. Bu yaptığıma bir anlam veremiyordu. Neden burada olduğuyla ilgili üzerine gitmemem kafasını karıştırmıştı. 

Bir süre bana baktıktan sonra gözlerini üzerimden çekip, işaret ettiğim yere doğru ilerledi. Tuvalete girdiğinde ben de hızla çalışma odasına girdim. Buraya daha yeni dinleme cihazı yerleştirmiştim ve bunu riske atmak gibi bir planım yoktu. O çıkana kadar etrafta biraz dolanıp sağa sola acemice yerleştirilmiş dört dinleme cihazını topladım. Anlaşılan daha önce hiç böyle bir deneyimi olmamıştı çünkü bu yerleştirdiklerini aramayan biri bile bulabilirdi.

Cihazlardan üçünü yere atıp ezdikten sonra kırık parçaları toplayıp cebime koydum. Diğer elimde ise sağlam olan dinleme cihazını tutmaya devam ediyordum. Bununla ilgili başka planlarım vardı. Elimde tuttuğum sağlam dinleme cihazını, kırık olanları doldurduğum cebime attım. Çalışma odasından çıkıp kapıyı arkamdan kapattım ve sonra olduğum yerde durup onun çıkmasını bekledim. Beni çok bekletmeden çıktığında ona elimle merdivenleri işaret ettim.

Düz bir ifade ile yanımdan geçip merdivenlere ilerledi. Peşinden yürüyüp merdivenlerden indim ve salona geçtik. Sehpanın üzerine bıraktığım kahvelerden birini alıp daha önce oturduğu yere geçti. Ben de diğer kupayı alıp karşısına oturdum. Bir yudum alırken yine birbirimize dikmiştik bakışlarımızı ve bu yine rahatsız hissetmeme neden olmuştu. İkimiz de gözlerimizi dikip karşımızdaki kişi üzerinde psikolojik üstünlük kurmaya çalışıyorduk. Gözlerini çeken kişi karşısındakine boyun eğen kişi olacaktı ve ben daha önceki bakışmamızda kahve bahanesi ile boyun eğen ilk kişi olmuştum. Farkına vardığım bu gerçek yeniden gözlerimi kaçırma isteği ile dolmama neden olsa da inatla gözlerine bakmaya devam ettim.

Kahvesinden bir yudum alıp konuştu. "Siciline baktım." Kaşları çatılmış, yüzünde sert bir ifade oluşmuştu. "İstihbarata girmişsin zamanında. İlk ayını doldurmadan bir teşkilat çalışanını hastanelik edip atılmışsın." Cevap vermemi bekledi. Neden yaptığımı, daha doğrusu yapmadığım ama yapmışım gibi gösterilmiş bu olayın nedenini öğrenmek istiyordu. Cevabıma karşılık ise hoşuma gitmeyecek şeyler söyleyeceğine emindim. "Hakkımda ileri geri konuştu."

"Sen de adamı hastanelik ettin, öyle mi?" Derin bir nefes aldım ve yine ezbere bildiğim cevabı tekrarladım. "Bana neler söylediği hakkında hiçbir fikrin yok. Bir ay kadar dayanmış olmam bile mucizeydi."

"Bu yüzden istihbarattaki işinden olmuşsun ama. Pişman olmadın mı?" Cevap vermek için ağzımı açmıştım ama konuşmaya devam edip bana fırsat tanımadı. "Aslında, bu bahane ile senin gibi birisinin teşkilattan atılması iyi olmuş."

Ne ima ettiğini anlamıştım ama yine de sordum. "Benim gibi birisi mi?" Onun, benim nasıl birisi olduğum hakkında hiçbir fikri yoktu. Elindeki kupayı sehpanın üzerine bıraktı. Dizlerinin üzerine koyduğu elleri yumruk şeklindeydi ve boğumları bembeyaz olmuştu. Çenesini sıktı ve dişleri arasından konuşmaya devam etti. "Karşılaştığı ilk zorlukta ülkesine sırtını dönmekten çekinmeyen birisi teşkilatta kalsa başımıza ne dertler açardı, değil mi?"

Daha önce bu konu hakkındaki yalanlarımı sadece Mehmet Bey ve onunla çalışan kişilere sunduğum için böyle bir suçlama ile hiç karşılaşmamıştım ve buna ne tür bir cevap verebilirdim bilmiyordum. Bana söyledikleri tabi ki zoruma gidiyordu. Ne olursa olsun ben asla ülkeme sırtımı dönmezdim, gerekirse canımı bile verirdim. Ama bunları ona söyleme şansım yoktu. Şimdi öyle bir cevap vermeliydim ki ne hakkımdaki gerçeklere bir ışık yansıtmalıydı ne de bana yönelttiği suçlamaları kabul eder cinste olmalıydı. Bu durumda ise elimdeki en iyi seçenek soru sormaktı. Sorular her zaman bir kaçış kapısı açardı. "Ne demek istiyorsun?"

Yüzünde alaylı bir gülümseme oluştu ama hala çenesini sıkmaya devam ettiği ve gözleri öfkesini yansıttığı için bu ona deli bir adam havası vermişti. Düşmanlarına hep böyle bakıyorsa, o düşmanlar korkudan saklanacak delik arıyor olmalıydılar. "Ne demek istediğimi biliyorsun!" Yüksek çıkan sesi ile bir an sıçrayacak gibi olsam da ona bu zevki yaşatma taraftarı değildim.

"Bildiğimi sanmıyorum." Gözlerimi ona dikip bakmaya devam ettim. Çenesini sıkmış bir şekilde bana bakmaya devam etti. "Üç maymunu oynamaya devam et Yeşim. Ama elbet bir gün elime düşersin." Yüzünde tehditkar bir gülümseme oluştu.

Oturduğu yerden kalktı ve elini beline attı. Silahımı çıkarıp sehpanın üzerine attı ve çıkışa doğru ilerledi. "Daha yeni gelmiştin, hemen gidiyor musun?" Dönüp arkasına bakmayınca yeniden konuştum. "Misafirperverliğimi gösterme şansı vermiyorsun bana." Sakince elimdeki kupayı sehpaya bırakıp peşinden dış kapıya yöneldim. Dış kapıya ulaştığımızda aklıma gelen şeyle o kapıyı açarken elimi hızlıca ceketinin cebine attım. Elimi geri çekip anlamadığından emin oldum ve onun evden çıkmasını izledim. O hızla uzaklaşırken omzumu kapının pervazına yasladım. Arabasına binmeden önce dönüp öfkeli gözlerini yeniden gözlerimle buluşturdu.

***

Yüzbaşı Yiğit, timinin kendisini beklediği odaya ilerlerken elinde tuttuğu arabanın anahtarını kıracak gibi görünüyordu. O kadınla ilgili kendisini rahatsız eden bir şeyler vardı ama bu hisse bir türlü anlam veremiyordu. Belki de geçmişini öğrendiğindendir bilinmez, Yüzbaşı Yiğit o kadına Mehmet Bey'e dikkat ettiğinden daha fazla dikkat etmesi gerektiğini, bir an bile olsa gözünü üzerinden ayırmaması gerektiğine inanıyordu.

Yüzbaşı Yiğit bir an pişmanlıkla doldu. Çalışma odasına girmeden önce kadının odası olduğuna emin olduğu başka bir odaya girmişti. Dinleme cihazlarından birisini oraya bırakmalıymış gibi hissediyordu. Ama sadece dinleme cihazlarını bile düşünmek sinirlerini daha da geriyordu. Timinde zaten istihbaratçı olan ve bu işte uzmanlaşmış birisi varken bunu yapmak onun üzerine kalmıştı. Çünkü kadın Yüzbaşı Yiğit'i tanıyordu, Savaş'ı değil. Savaş'ı göndererek böyle bir fırsatı kaçırmak istememişti.

Geniş odaya girdiğinde timi ayağa kalktı. "Rahat." Emri vermesinin ardından timi eski yerlerine yerleşti. Yüzbaşı Yiğit'in bakışları Savaş'ı buldu. "Cihazları Mehmet Bey'in çalışma odasına yerleştirdim." Savaş onu onaylayıp yerinden kalktı ve bilgisayara yöneldi. Onun yaptığı işten gözlerini ayırıp kendisine bir sandalye çekti ve oturmadan önce ceketini çıkarıp sandalyenin arkasına bıraktı. Gözleri Doğu'yu, çocukluk arkadaşını buldu ve aklında takılan soruyu sordu. "Selim ve Ayaz ne durumda?" Doğu hızla cevap verdi. "Ayaz taburcu oldu, odasında şimdi. Selim'e ise birkaç tetkik daha yapacaklarmış ama durumu iyi." Yüzbaşı Yiğit kafasını sallayarak onayladı. 

Sekiz kişilik timinden iki kişi dün yaşadıkları çatışmada yaralanmış, diğer ikisi ise sınır dışı bir göreve destek için gitmişti. Şimdi burada bulunan soğuk nevale Doğu, istihbaratçı Savaş ve deli dolu Tolga ile olmak görmeye alıştığı büyük ve gürültülü timinden daha farklıydı. Tamam, Tolga bütün timinden daha fazla gürültü oluşturma potansiyeline sahipti ama yanında Selim olmayınca onun da keyfi pek yerinde olmuyordu.

"Komutanım." Savaş'ın seslenmesi ile Yüzbaşı Yiğit gözlerini yaşına göre oldukça küçük görünen sarışın Tolga'dan çekti. Savaş büyük ekrana dinleme cihazlarının durumunu yansıtmıştı. "Cihazlardan üçü aktif değil." Yüzbaşı Yiğit, Savaş'ın söyledikleri ile kaşlarını çattı. Onları çalıştırdığından oldukça emindi. "Ama neyse ki birisi çalışıyor. Bir tane de işimizi görür." Savaş bilgisayarda komutları girdiğinde tim bir ses gelecek diye beklemeye başladı. Neredeyse bir dakikanın ardından hiç ses gelmediğinde Tolga konuştu. "Belki de odada kimse yoktur."

"Belki de odada kimse yoktur." Tolga'nın sesi hoparlörlerden yankılanmaya başladığında hepsi kaşlarını çattı. Yüzbaşı Yiğit neler döndüğünü anladığında bir hışım oturduğu yerden kalkıp ellerini üzerinde dolaştırdı. Hiçbir şey bulamadığında ise gözleri sandalyeye astığı ceketine kaydı. Ceketini eline alması ile hoparlörlerden duyulan hışırtılar arttı. Yüzbaşı Yiğit ceketin cebine elini attı ve eline gelenleri avuçlayıp çıkardı. Paramparça olmuş üç dinleme cihazını ve hala çalışmakta olan diğer dinleme cihazını masanın üzerine bıraktı. 

Yüzbaşı Yiğit sıktığı yumruklarını masaya yasladı ve başını öne doğru eğdi. O kadın hakkındaki hislerinde haklıydı. Onu hafifçe almamalıydı, o kadın tehlikeliydi.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 81.7K 39
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...
1.9M 97.7K 78
"Çocukken yanağıma kondurduğun öpücük sayesinde tüm acılarım geçmişti. Şimdi ben senin kalbinden öpsem geçer mi? Tüm acıların diner mi?" İlk görüşte...
2.8M 155K 107
Hayat, fırtınanın dinmesini beklemekle ilgili değildir... Yağmurda dans etmeyi öğrenmekle ilgilidir. "Umay?" "Operasyondayız." "Benimle evlenir misin...
230K 12K 44
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.