ŞEYTANIN ÇIRAĞI

By silassen

698K 42.7K 17.5K

"Seni öpeceğim." dediğimde duraksadı. "Sadece beynim yerinde değilken bunu yapabilirim." diye devam ettiğimde... More

1. Bölüm: "Şeytanın Astları."
2. Bölüm: "Yalanın Şampanyası."
3. Bölüm: "Akşam Yemeği."
4. Bölüm: "Deprem."
5. Bölüm: "Şeytanın İni."
6. Bölüm: "Akın değil, Aeron."
7. Bölüm: "İtaat."
8. Bölüm: "Böcek."
9. Bölüm: "Kraliçe."
10. Bölüm: "Medusa."
11. Bölüm: "Cehennemden kaçan kadın."
12. Bölüm: "Ne cennet ne cehennem."
13. Bölüm: "Baş melek."
14. Bölüm: "Tercih."
15. Bölüm: "Ata."
16. Bölüm: "Sürpriz Ziyaretçi."
17. Bölüm: "Çıkarlar."
18. Bölüm: "Toplantı Odası."
19. Bölüm: "Kargaşa."
20. Bölüm: "Davet."
21. Bölüm: "Terfi."
22. Bölüm: "Kırmızı."
23. Bölüm: "Asıl Kötülük."
24. Bölüm: "Cehennemi Hisset."
25. Bölüm: "Ortak."
26. Bölüm: "Cehennem Kokusu."
27. Bölüm: "Haber."
28. Bölüm: "Röportaj."
29. Bölüm: "Anılar."
30. Bölüm: "Şeytanizm."
31. Bölüm: "Manipülatif ve Basit."
32. Bölüm: "Köstebek."
33. Bölüm: "Yeni Plan."
34. Bölüm: "Cehennem Adam."
35. Bölüm: "Kahve."
36. Bölüm: "Green."
37. Bölüm: "Alaska."
38. Bölüm: "Çitlembik."
39. Bölüm: "Balık hapı yuttu."
40. Bölüm: "Dudağın, dudağımın altında."
41. Bölüm: "Kötülük."
42. Bölüm: "Şeytanın yanındaki melek."
43. Bölüm: "Ben Ada Milan."
44. Bölüm: "Habercilik."
45. Bölüm: "Evli."
46. Bölüm: "Maske."
47. Bölüm: "En az senin kadar."
48. Bölüm: "Mira Yener."
49. Bölüm: "Bir Görüş Kabininde."
50. Bölüm: "Babam."
51. Bölüm: "Yurt dışı."
52. Bölüm: "Ne yapıyorsun?"
53. Bölüm: "Kızgınlık."
54. Bölüm: "Alay."
55. Bölüm: "Siyahın yanındaki beyaz."
56. Bölüm: "Aftiel ve Aeron."
57. Bölüm: "Sarhoş olana kadar."
58. Bölüm: "Korkma küçük hanım."
59. Bölüm: "Merve."
60. Bölüm: "İntikam Yemini."
61. Bölüm: "Müzayede."
62. Bölüm: "Alaska'nın yeni ortakları."
63. Bölüm: "Allie'nin ruhu."
64. Bölüm: "Oyun."
65. Bölüm: "Saten gecelik vakası."
66. Bölüm: "Beni öptü."
67. Bölüm: "Gecenin izleri."
68. Bölüm: "Ata'nın yardımı."
69. Bölüm: "Bu bir savaş."
70. Bölüm: "Haber."
71. Bölüm: "Ajan."
72. Bölüm: "Maskenin altında yatan gerçek."
73. Bölüm: "Kandırılmak."
74. Bölüm: "Günah."
75. Bölüm: "İşkence Odası."
76. Bölüm: "Savaşa savaş, kana kan Ata."
77. Bölüm: "Gerçek Oyun."
78. Bölüm: "Seni sevmiyor oluşum kötü değil."
79. Bölüm: "İntikam."
80. Bölüm: "Biz aynı gemideydik."
81. Bölüm: "Senden etkileniyorum Aeron."
82. Bölüm: "Alaska'da Parti."
83. Bölüm: "Saldırı."
84. Bölüm: "Adem ve Havva bile..."
85. Bölüm: "İhanetkar."
86. Bölüm: "Tanrı'nın günahkar oğlu."
87. Bölüm: "Kalpsiz şeytan."
88. Bölüm: "Ada Ajans."
89. Bölüm: "Cehennemin Cezası."
90. Bölüm: "Düşmüş Melek."
91. Bölüm: "Seni karşıma çıkaran Tanrı."
92. Bölüm: "Rüya."
94. Bölüm: "Lilith sensin sevgilim."
95. Bölüm: "Sabah Yıldızı."
96. Bölüm: "Sarman'ın daveti."
97. Bölüm: "Bıçak Sırtı."
98. Bölüm: "Senin suçun değil."
Final: "İNTİKAM ALMAK İSTİYORSAN İKİ MEZAR KAZ."
2. KİTAP

93. Bölüm: "Ölüm ve aklın savaşı."

5.4K 315 460
By silassen

Ölüm ve aklın savaşı.

Evet şu anda karşımda görmüş olduğum şeyler bundan ibaretti. Abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz ama size gördüklerimin resmini keşke tam anlamıyla gösterebilseydim. Akın ve babam dik dik birbirlerine bakıyorlar, Akın'ın ne zaman ayağına vurup 'yapma' diye mırıldandığımda babamın bu sefer sert bakışları beni biliyordu.

"Evlendiniz mi?" diye bininci kez sordu, bin kere açıklamama rağmen.

"Hayır dedim ya babacığım." dedim zoraki bir gülümsemeyle. "Bir de dövseydin." dedi ters ters. Ona bakakaldığımda "Hep bu seni bozuyor değil mi?" diye sordu ve gözleriyle Akın'ı işaret etti.

"Evlenmedik baba." dedim yeniden. "Akın seninle şakalaşıyor." deyip Akın'ın koluna vurdum. "Değil mi Akın? Şakalaşıyorsun." Akın kollarını göğsünde birleştirip "Şakalaşıyormuşum." deyip daha sonra düzeltti. "Şakalaşıyorum yani."

"Benimle dalga geçiyor." dedi babam. Ofladım. "Çocuk musunuz ya?" dedim.

"Hah! Çocukta olduk." dedi babam.

"Bebeği olmadınız en azından." dedi sinsi bir sırıtmayla Akın. Babam bir şey dememi söylercesine bana baktığında "Akın seni gebertirim." diye mırıldandım. "Çok aşık olduğunu söyledi." dedi babama karşı.

Babam göğsüne vurdu. "Yok ben iyi değilim. Ben iyi değilim." telaşla babamı düzelttim. "Ya ikiniz de susun çabuk." konuşacak gibi olduklarında ikisine de sert olduğunu düşündüğüm bir bakış fırlattım. Çocuk gibi önlerine döndüler ve aynı anda kollarını birbirine bağladılar. Bu sefer dik dik bakarak kollarını yine 'aynı' anda çözdüklerinde kıkırdadım.

"Şimdi sen beni kıskanmıyorsun," dedim babama karşı ve Akın'a döndüm. "Sende babamı kızdıracak bir şey yapmıyorsun?" deyip bu sefer ikisine baktım. "Anlaşılmayan bir şey var mı?"

"Yok." dediler.

"Tamam." dedim rahatlayarak. Gerçi hiç güven olmazdı ama elimi çabuk tutsam iyi olurdu zira süremizi birbirimize kötü kötü bakarak geçirmemizi istemiyordum. "Polis diye bahsettiğim, erkek arkadaşım Akın." dedim. "O şirket mevzusu da aşırı karışık ama kısaca anlatacak olursam kovuldum." babam şok içinde baktı. "Akın'da bana şirket açtı." bu sefer şaşkın bakışları onu buldu ve şüpheyle gözleri kısıldı.

"Birini mi dolandırdın lan doğruyu söyle." dedi tersçe. "Baba ya!" dedim sitemle. "İyi bir şey demedik sevgiline." dedi iğneleyerek. Çocuk gibiydi. "Dolandırmadı, ailesinden kalan mirası varmışta öyle..." deyince "Olsun." dedi. "Ben buradan çıkınca öderim sana o parayı."

İstemedim." dedi Akın.

"İstedin diye sordum mu?"

"Çok istiyorsanız gidin hayır kurumuna bağışlayın." Akın yüzünü buruşturdu. "Ne hayır kurumu ne diyorum ben." diye kendi kendine sinirlenince kıkırdadım. Babam hemen dikeldi. "Ne gülüşüyorsunuz orada gizli gizli?"

"Hiç." dedim hemen. "Hem merak etme ben ödeyeceğim parayı Akın'a."

Akın, "Neden benim haberim yok?" deyince "Sussana." dedim. "Tamam, susuyorum." dedi babama doğru. Gözlerimi kapadım. "Benden bir şey mi gizliyorsunuz? Bak kızım evlendiysen söyle kızmayacağım." dedi bozuk plak gibi.

Ayrıca sevgilimi buraya getirdiğim için ayılıp bayılan babam evlendiğimi öğrense kesinlikle bir şey yapmazdı. Çok eminim(!)

"Evlenmedik." dedim tekrardan. "İyi." dedi.

"Sizi tanışın diye getirdim. Neden çocuk gibi davranıyorsunuz?" babama kaşlarımı çattığımda istemeye istemeye "Ee ne var ne yok?" dedi. Avuç içimi alnıma vurdum. "Nerelisin bakayım sen?"

"İyi misin diyor." diye çevirdim anlamsız bakışlarını fırlatan Akın'a. Babam yine araya girdi. "Bu anlamıyor mu beni? Gavur mu yoksa?" gözlerimi devirdim. "Baba ya." dedim isyanla. "İyi iyi bir şey demedim."

"Kötüyüm." dedi Akın.

"Hayırdır?"

"Hayır yani, kötüyüm."

Tekrardan Akın'ın ayağına vurdum. Kanser olup çıkacaktım. "Ama sende ayağıma vura vura çürüttün!" dedi isyanla.

Babam tek kaşını kaldırdı, "Seni hiç gözüm tutmadı çocuk, seni araştırtacağım." deyince Akın omuz silkti. "Tabii siz bilirsiniz." dedi umursamazca. "Ben gazeteciyim ya baba, araştırıyorum yani." dedim imayla.

"Senin araştırdığından ne olur? Fark etmezsin ama ne pislikler çıkar." deyince gözlerimi büyüttüm. "Bari yüzüne karşı yapma baba ya!"

"Arkasından mı konuşayım?"

"Sen neden konuşmuyorsun?" dedim Akın'a karşı. "Seninle buradan çıktıktan sonra bol bol konuşacağız ya, ondan güzelim." deyince ağlanacak halime güldüm. Babama laf söylemek için demediğini yüz ifadesinden anlayabilmiştim ama babam öyle düşünmüyor olacak ki "Sen ne demeye çalışıyorsun bana?" dedi huysuz huysuz.

"Bak bu beni sevmiyor, ayrıl sen bundan." dedi çocuk gibi bana şikayet ederek. "Yani sizi sevmeyecek kadar tanımıyorum henüz." dedi tekdüze bir sesle. "Her zaman açık olmak zorunda değilsin." dedim ters ters Akın'a.

"Ben daha hiçbir şey demiyorum, duyuyor bu kulaklar." deyince konuyu değiştirmeye karar vererek "Ee?" dedim. "Annemle ne yaptınız? Konuştunuz mu?" birden durgunlaştı. "Konuştuk." dediğinde kötü haberin geleceğine kendimi hazırlayıp "Sonra?" diye sordum ama içten içe korkuyordum.

"Boşandık." dediğinde şaşkınlıkla geriye yaslandım. "Annem hiçbir şeyden bahsetmedi." dediğimde "Konuşuyor musunuz ki?" diye sordu. "En son iki hafta önce konuştuk." cıkladı. "Böyle olmaz ama, annen o senin. Her gün arayıp sorman lazım." gözlerimi kıstım. "Bir şey oldu dimi bu konudan?"

"Olmadı." dedi ama ben babamı tanırdım.

"Olmuş, dökül." dediğimde Akın araya girdi. "Meltem hanım sürekli sizin hakkınızda kızınızı dolduruşa getirmeye çalışırken onu mu koruyorsunuz?" dediğinde tepki vermemek için kendimi zor tuttum. Babam duraksadı, "Öyle mi?" diye sordu. Omuz silktim.

"Meltem çok değişmiş." dedi. O bile inanamıyordu sanki. "Anlatmayacak mısın?" diye sordum. "Geçen gün beri aradı, bayağı sövdü saydı sağ olsun." dedi ve kasvetli bir nefes verdi. Artı çok sıkıldığını, bunaldığını görebiliyordum. "Ne dedi?" diye sordum.

"Artık seni rahat bırakmalıymışım. Bunca yıl boyunca benim için uğraşıp durmuşsun, kendine zaman ayıramamışsın. Herkesten, her şeyden ve hatta kendisinden bile uzaklaşmışsın. Sana zarar veriyormuşum." durgunlaştı. "Artık seni bırakmam gerekiyormuş. Suçumu kabul edip artık içeriyi kabullenmeliymişim. Zaten yedi yılın gitti, üç yılın kaldı dedi; bari üç yıl rahat bırak ikimizi dedi." arkama yaslandım.

Evet. Kendimi ve belki de annemi geri plana attığımı biliyordum ama kendimden bir vazgeçiş değil, babamdan vazgeçmeyişimi anlatıyordu.

"Sen böyle mi düşünüyorsun?" diye korkarak sorduğunda "Eğer öyle düşünseydim şu an karşında hala adaletini sağlamak için olur muydum?" diye sordum. "Annende haklı." dedi. "Beni düşünmekten onu ihmal ettin." başımı iki yana salladım ve elini tuttum. "Kendini suçlama baba. Sen buraya geldikten sonra hiçbir zaman gerçek bir anne kız ilişkimiz olmadı zaten." dediğimde "İşte." dedi. "Ben buraya geldiğimden beri." dedi. "Suçlu yine benim."

Düzelttim. "Suçlu sen değilsin. Bende değilim, annemde değil." dedim. "Demek ki annemle ilişkimiz o kadar sağlam değilmiş." bunu demek zordu. "Yoksa daha fazla kenetlenmemiz gerekiyordu ama biz her geçen gün birbirimizden koptuk. Suçlu sen değilsin ama belki de...belkide bunu düzeltmek için uğraşmayan ben ve annem. Anladın mı?" dedim. "Kendini bir de bunun için suçlamanı istemiyorum, onca şeyin arasında bu konu kafayı takacağın son şey olmalı." dediğimde yalandan gülümsedi.

Onu ikna edemeyeceğimi biliyordum. Anca kendisini ikna edebilirdi işte. "Ayrıca o ne demek? Sen buradan üç yıl sonra çık istersen ben yine bunun peşini bırakmayacağım. Senin suçsuzluğun kanıtlanana rağmen ben burada olacağım." dediğimde gülümsedi. "Bu kadar az kalmışken pes etmek bize yakışmaz." diye devam ettim.

"Biliyorum." dedi. "O zaman neymiş? Üzülmek yokmuş." diye tane tane konuştuğumda "Üzülmeyeceğim." dedi. "Benim arkamda pakı gibi kızım var. Hiç üzülür müyüm?" güldüm. "Tabii ki!" dedim. "Burada adaleti sağlamak için kapı gibi dikiliyoruz."

"Dikiliyoruz?" alt dudağımı ısırdım. "Akın'da yardım ediyor." gözlerini kıstı. "İşte şimdi iyice işkillendim. Gidip kontrol ettireceğim." dediğinde gözlerimi devirdim. "Polis ya babacığım." dedim imayla. "Polis arkadaşları falan var. Yardımcı oluyorlar yani." dediğimde somurttu.

"Şunu koruyup durma bana." dedi ters ters.

"Araştırın tabii." dedi Akın. "Karşılaşacağınız tek şey beyaz bir sayfa olur." gözlerimi büyüttüm. "Tabii sicilini temizlemişsindir."

Baba Akın diye biri yeryüzünde yok!

"Soyadın ne senin?" dedi Akın'a.

Sıç.

Hiç düşünmemiştik ki ya. Sürekli bunun üzerine şakalaşmak dışında bir şey yapmamıştık, şimdi babama çıkıp 'morningstar' desem herhalde görüş odası demez beni döverdi. "Şey."

"Ney?"

"Egeli."

"Akın Egeli demek. Tamam, buluruz." deyip imayla sırıttığı esnada "Görüş saati bitti!" sesini duydum. En nefret ettiğim şey buydu sanırım. Dudaklarımı büzerek ayağa kalktım. Akın'da ayağa kalktı ve elini uzattı. Babamda istemeye istemeye sıkarken Akın, "Bu arada yalan söyledim." dedi. "Ne?" dedi babam.

"Meltem hanım sizin hakkınızda herhangi bir şey demedi." dediğimde babam bana döndü. Gerginlikle omuz silkti. "Bana yalan söylediniz." dediğinde "Yok." dedim. "Hiç öyle şey olur mu babiş." güldüm. "Sadece ağzından laf almak için minicik miniminnacık bir yalanın aramızda lafı mı olur?"

Hala aynı bakışlarını atmaya devam ediyordu. Gardiyanlardan biri gelip kolundan tuttuğundan "Seni araştıracağım bak oğlum." diye seslendi Akın'a. "Sen bittin. Senin kurtuluşun yok." dedikten sonra gözden kaybolduklarında Akın, "Baban çok şakacı." dedi alayla.

"Ya ben seni bu yüzden mi getirdim buraya?" diye tip tip baktığımda omuz silkti. "Ne yaptım sanki." diye homurdanınca gözlerimi devirdim. Son kontrollerden geçtikten sonra dışarıya çıktığımızda gözlerimi kırpıştırdım. "Ne bileyim sohbet edersiniz falan sanmıştım."

"Baban bence beni sevdi." güldüm.

"Senden nefret ediyor."

"Ben anlarım." deyip koluna omzuma koydu. "Nasıl anladın acaba?"

"Benden nefret ediyor gibi davranıyor ama içten içe seviyor bak." gözlerimi devirdim. "Kendini teselli etme şeklin falan mı bu?" diye sorunca "Sen öyle san." dedi sahte bir sinirle. "Ben daha size hiçbir şey söylemiyorum." sessiz kaldı.

"Allah sizi bildiği gibi yapsın ya!" dedim dayanamayarak sitemle. Kıkırdadı. "Dur dur, babam bizi bildiği gibi yapıyor zaten." gözlerimi kıstım. "Bu bir dini mizah mıydı? Ona göre gülmeyeceğim."

Cıkladı. "Kızım bunun neresi dini mizah olsun? Gayet açık işte." ofladım. "Tamam, ne yapıyoruz şimdi?" diye sorduğum sırada arabanın yanına gelmiştik. Akın, "Yarım kalan işi tamamlamaya bebek." deyip arabaya bindi.

Başımıza neler geleceğini kestiremiyordum ancak yolun sonuna yaklaştığımızı hissediyordum. Bu savaşın bizi yaralayacağını biliyordum.


*


"Yanımdan ayrılma." dedi Akın ve elimden tuttu. Derin bir nefes aldım. Alaska'ya gelmiştik. Artık arkadan iş çevirmek yerine sanırım bunu açık açık dillendireceğimiz zaman dilimine gelmiştik ve neler olacağını merak etmiyor değildim. Melih bizi kapı dışarı edebilir ve hatta onun bölgesinde olduğumuzu varsayarsak bizi buradaki vahşilere öldürtebilirdi bile. Abartma dediğini duyabiliyorum ama sırf yabancı olduğum için beni bir tuvalet köşesinde sıkıştırıp yaralayan insan topluluğundan bahsediyordum.

İçeriye girerken korumaya doğru gözlerimi kıstım ve boğaz kesme işareti yaptım. Beni iyice deli ediyordu bu adam! Koruma hiçbir tepki vermeden önüne döndü. Adama sevgiyle yaklaşıyoruz yok, nefretle yaklaşıyoruz yine tık yok! Ofladım.

"Melih bey müsait değil." dedi bir kadın öne çıkarak. "Nerede?" dedi Akın.

"İçeride toplantı yapıyorlar."

Yapıyorlar?

"O zaman müsaittir." dedi Akın soğuk bir sesle ve kadını dinlemeden içeriye girdi. Başımı iki yana sallayarak bende peşinden ilerledim. Bizi burada öldürmeselerdi bari. Toplantı odasına girdiğimizde herkesin gözleri bize döndü.

Aralarında gördüğüm kişi Sarman'dan başkası değildi.

Sarman'ın ifadesi bizi gördüğü an dağıldı ve yerini gülümsemeye bıraktı. Toplantıdaki diğer üyeler şaşkınlık içinde bize bakarken Melih gergin bir halde ayağa kalktı ve hızlı adımlarla bizim yanımıza geldi.

"Sizin ne işiniz var burada?" diye sordu fısıltıyla. "Buranın ortaklarıyız ya." dedim alayla. "Ondandır."

"Ah. Yoksa müzayededeki gençler siz misiniz?" diye araya girdi yaşlı bir adam. Bir ayağı çukurdaydı, zar zor konuşuyordu ama hala bu pis masada oturabiliyordu. "Evet." dediğimde "Gelin, lütfen sizde oturun." dediği sırada Melih araya girdi. "Siz toplantıya devam edin lütfen, biz geliyoruz."

Akın araya girdi. "Bir sandalye daha getirin."

"Ne?"

Akın elimden kavradı. Boş sandalyeyi çekip oturmamı istediğinde ona ayak uydurarak sandalyeye oturdum. "Misafirin ayakta mı bekleyecek?" dedi alayla. Melih derin bir nefes aldı ve kapıya doğru sandalye getirmelerini yüksek sesle dile getirdi.

Bizi dize getiremediğini fark ettiğindeki ifade komikti. Özellikle Sarman'ın aşağılarcasına Melih'e olan bakışlarını da yakalayabilmiştim. Büyük ihtimalle nasıl bunlara söz geçiremiyorsun gibi bir nefretti bu...

"Demek Aftiel ve Aeron sizdiniz." dedi Sarman.

Aftiel ben miyim bilmiyorum ama Aeron'un yanımda oturduğu kesin.

Akın'da yanıma oturduktan sonra geriye yaslandı. "Aftiel, bana çok tanıdık geliyorsun." alaylıydı. Biliyordu elbette. Bir gün öğreneceğini de biliyordum. "Ada ben." dedim kendimden emin bir sesle. "Ada...çok tanıdık geliyor."

"Ben tanıdık geliyor muyum?" dedi Akın ters ters.

"Seni çıkaramadım." dediğinde Sarman, Akın'ın yüzünde belli bir gülümseme oluştu. "Merak etme, çok yakında tanışırız. Haşır neşir olacağımıza eminim." dediğinde Sarman bunun bir dostluk? olduğunu düşünmüş olacak ki gülümsedi.

"Ne toplantısı bu?" diye araya girdim. Aslında odaya girdiğimden beri üzerimde devamlı hissettiğim bir bakış vardı. Masanın ucundaki adamın bana bakışlarını fark ettiğimde tek kaşımı kaldırdım. "Bu toplantıda bir kadının olması ne kadar doğru?" dediğinde bomba gibi masaya düştü.

"Pardon?" dedim.

"Diyorum ki kadının burada ne işi var?"

Akın alt dudağını ıslattı. "Seni yaka paça dışarı atmamı istemiyorsan kes." deyince adam şaşkınlıkla etrafına döndü. "Bir de beni tehdit ediyor!" demesine rağmen hiç kimsenin onu korumamasına sinirlenmiş gibiydi. "Yanlış mı söylüyorum?"

"Biz senin gibi bir orospu çocuğu neden burada diye sorguluyor muyum amını meşrebini sikti-" Akın'ın şok içinde bana dönen bakışlarını fark ettiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım ve geriye yaslandım. Şimdi 'bana bak tatlı ay çiçeği...' diye olaya girecektim ama o abla gibi henüz sinirlerim alınmadığı için konuştuğum her dakika sinir katsayımı arttırıyordu.

"Biz bu zamana kadar böyle bir şey yaptık mı! Kadın işin içine girinc-" Sarman, sözünü kesti. "Abhim ne saçmalıyorsun ya?" dedi. Sırıtıyordu. Akın parmaklarını kütletti. "Bir mi yedi mi?" diye sordu birden.

"Ne?" dedi adam. Haklıydı çünkü ben bile ne alaka olduğunu anlamamıştım.

"Bir mi yedi mi?"

"Bir." dedi cevaplayarak. "Güzel. Sevdim."

"Ne?" dedim.

"Dedikleri için güzel bir rezervasyon hazırladım." diyerek göz kırptığında başımı iki yana salladım. "Siz neyden bahsediyorsunuz?" dedi yaşlı olan adam. "Akın, o adamı cehennemin dibine sokacağının mesajını verdi." dediğimde "Haa." dedi çok anlamış gibi.

Herkes birkaç dakika boyunca boş boş masaya baktı. "Ne oldu az önce?" dedi Melih. "Anlamadım." dedim. Yine birbirimize boş boş bakışımızdan sonra Akın "Çıksanıza." dedi. Tekrar ne diyeceğim sırada kendimi zor tuttum.

"Evet." dedi Sarman sırıtarak. Şimdi bir çarpacaktım suratına, sırıtmayı o zaman görecekti. "Çıkın." herkes ayağa kalktı, içlerinden söylendiklerine emindim ama bunu dışarı yansıtmadan odadan çıktıklarında geriye bizim dörtlü kalmıştı.

"Demek sevgili Adacık aramıza sızdı ha?" dedi Sarman sigara paketinden bir dal çıkarırken. "Nasıl?" dedim. "Seninki kadar aşağılıkça bir plan olmadığını biliyorum ama bende kendimce bir şeyler yapmaya çalıştım." sırıttım. "Beğendin mi?"

Sarman, "Kabul etmeliyim." dedi. "Beklemiyordum. Yani aramıza sızacak kadar cesaretli olduğunu düşünmüyordum özellikle o Can salağının size ihanetinden sonra..." güldü. "Pes edersiniz sanmıştım."

"Bu zamana kadar Can mı vardı ki pes edeyim?" deyince omuz silkti. "Ne bileyim belki cenazesinden sonra bana bulaşmamanız gerektiğinin farkına varırsınız sanmıştım." dediğinde buz kestim.

"Cenaze mi?" dedim fısıltıyla. "Ah dur." dedi. "Yoksa bilmiyor muydun?" dedi sahte bir şaşkınlıkla. Can..ölmüştü. Öldürülmüştü değil mi? Susturulmuştu. Can'a çok kızmıştım ama şimdi onu anlayabiliyor olmanın verdiği hissi görmezden de gelemiyordum. "Onu öldürdünüz mü?" diye sordum şok içinde.

"Yok." dedi. "Bir gün yüksek doz uyuşturucudan ölmüş." omuz silkti. "Sana inanmamı beklemiyorsun herhalde?" dedim. "Can asla o pis işlere girmez."

"Bizim yanımıza girdi ama."

"Çünkü başka seçenek bırakmadınız."

"O zaman ölmeyi de kendisi seçti değil mi?" başımı iki yana salladım. "Onu ailesinden veya kendi hayatıyla tehdit ettiniz değil mi?" ayağa kalktım. "O kadar aşağılıksın ki." Sarman'da ayaklandığında arkamda kapı gibi dikilen Akın'ın bedenini hissettim.

"Evet. Can'ın sesini kestim tıpkı babanın nefesini kestiğim gibi." diye alayla konuştuğunda dişlerimi sıktım. "Bende senin nefesini keseceğim ama hiç Can ve Ali gibi değil." dedi Akın arkamdan. Omzuma ellerini koymuştu, sanki sakin kalmamı istiyordu.

"Gerçi," dedi Sarman. "Sen kimsin?"

Ecelin demesini beklerdim ama "Aeron." dedi sadece. Güldü Sarman. "Gerçek ismini sormuştum." aptal diye iç geçirdim içimden. "Sarman." dedim. "Senden aldıklarımızın hatti hesabı bile yok şu an."

Sarman, "Beni polise şikayet etseniz buradaki tapulardan sizde içeriye gireceksiniz farkındasınız değil mi?" Akın alkış tuttu. "Şeytan gibi zihnin var. Biz bunu nasıl düşünemedik bebeğim?" dedikten sonra bana bakınca dudaklarımı büzdüm. "Sanırım biz Sarman gibi şeytanice düşünemiyoruz." dedim alayla.

"Tüh." dedi Akın.

Melih, "Oturup konuşsak?" diye sorduğunda Sarman'ın ters bakışları ona döndü. "Burayı sana emanet edende kabahat zaten." diye söylendi. "İçimize ajan bile yerleştirmişsin, kim bilir daha neler yapıyorsundur?" diye hırsla devam etti ve yeniden bize döndü. "Abi senin müzayedene gelen insanlara güvenmeyip ne yapacaktım?"

"Bana abi demeyi kes." dedi yüzünü buruşturarak. "Ve size gelince," parmağını kaldırınca Akın, Sarman'ın parmağını tuttu. "O elini her kaldırdığında bir parmağını kopartacağım. Bir dahakine hatırlat."

Sarman "Sizi istesem şuan buradan çıkartmam biliyorsunuz değil mi?" Akın, masanın üzerinde duran sigara paketini aldı. Oldukça rahattı, güvendiğimde oydu. "Yani?" dedi. "Yapmayacaksın sonuçta."

"Nasıl bu kadar emin olabilirsin?" dedi Sarman.

"Deneyim." dedi Akın.

"Kimsin sen? Seni o kadar araştırmama rağmen bir bok öğrenemedim." dedi hırsla.

"Arkanda, önünde, sağında veya solunda.." dedi Akın alayla. "Nerede olmak istersem."

Sarman'ın dudakları kıvrıldı. "Eğer Ada'nın yanında olmasaydın çok güzel şeyler başarabilirdik. Ada'yı sadece üç dört ay içinde aramıza sokabildiğine göre oldukça başarılısın." Akın yüzünü buruşturdu.

"Bunlara başarı diyorsan sana gerçek başarıyı gösterirken çok mutlu olacağım."

Araya girmek istiyordum, en azından 'isterse bizi buradan çıkartmayacağını' söylemesine rağmen bunu neden yapmayacaktı? Onun için tehlike arz ettiğimi biliyordum ve bunu o da biliyordu.

"Ada, nereden buldun?" dedi alayla Sarman. "Nasıl bulduysan söyle, bende arayacağım."

Cehennemde buldum, senin çok sık kalacağın bir yerde. Eminim daha fazlasını bulursun demek geliyordu içimden ama hiçte deli muamelesi görmek istemiyordum.

"Söylesene Ada," dedi. "Babanın suçunu neden hala kabullenemiyorsun?"

"Babam suçsuz olduğu içindir belkide."

"Baban mı suçsuz? On yıl hüküm giyen oydu diye hatırlıyorum."

"Evet, senin paralı askerlerinden biri verdi bu cezayı." dediğimde "En azından işi çözmüşsün." diyerek omuz silkti. "Ne senden, ne de o yargından korkmuyorum." diyerek karşısına dikildiğimde başını yana eğdi. "Benden korkmadığın belli ama yargımdan korkacağın günler gelecek." dedi.

Akın, "Lütfen biraz daha konuş." dedi ve devam etti. "Öyle bir konuşmaya devam et ki hatta öfkem hiç dinmesin." Sarman sırıttı. "Susmayacağıma emin olabilirsin." sandalyedeki ceketini aldı. "Ben şimdi gidiyorum. Bu işin kolay kolay biteceğini sanmayın. Sizi öyle bir beter hala getireceğim ki o fare deliğinden başınızı bile çıkarmaya korkacaksınız." deyip yanımızdan geçmek isteyince Akın, elini göğsüne koydu ve ittirdi.

"Yanımdan geçme." dedi ve diğer tarafı gösterdi. "Senin ne haddine?"

"Benim ne haddime öyle mi? Bizi buradan neden çıkarmadığını bir düşün, tüm hadlerimi anlarsın o zaman." deyince Sarman duraksadı ve şaşıracağım bir şeye imza atarak sessizce geri çekildi. Masanın diğer ucundan geçip dışarıya çıktığında Melih'te en az benim kadar şaşırmış görünüyordu.

"Ben abimi geçirip geliyorum. Lütfen bekleyin." dedikten sonra abisinin ardından dışarıya çıktı. "Akın ne oluyor ya?" dedim. "Hiçbir şey anlamıyorum. Sarman bizi nasıl rahat bıraktı? O toplantıdakiler kimdi? Hepsi bizi tanıyor gibiydi ayrıca sen nasıl her şeyden bu kadar emin olabilirsin? Ayrıca şunların yanında sürekli cehennemden bahsedip durma en sonunda deli sanılıp bakırköye yatırılacağız..." Akın dudaklarıma sert bir öpücük kondurunca gözlerimi kırpıştırdım.

"Bu nedendi şimdi?"

"Bir nefes al güzelim." dedi ve tekrardan öptü. Tekrardan, tekrardan. Fazla ileri gitmeden küçük öpücükler kondurup duruyordu. Şimdi buraya eriyip bayılmama azıcık kalmıştı. "Beni oyun dışı etmeye çalışıyorsun." diye mızmızlandım. "Hm." dedi. "O nasıl oluyormuş?"

"İşte sen böyle öpünce ben her şeyi unutuyorum."

"Öyle mi?" diye sordu. "Böyle öpsem her şeyi unutur musun?" kaşlarımı çattım. "Şimdi böyle dedim ya sakın saçma bir şey yapma yoks-" beni dinlemeden bir kez daha öptüğünde dudaklarımı büzdüm. "Çok kötüsün."

"Teşekkür ederim." güldüm.

Bu sırada odanın kapısı açıldığında içeriye girenin Melih olduğunu nefes alışveriş sesinden bile anlamıştım. Sinirli gibi duruyordu daha çok. "Ne oldu?" diye sordu Akın. "Abin yoksa sana yeniden azar mı çekti?" diye imayla sorunca Melih itiraz etti. "Abim bana azar çekmez, sen rahat ol."

"On dakika önce deseydin daha inandırıcı olabilirdi." dedim, Sarman'ın onu azarladığı zamanı kastederek. "Bunlar abi kardeş arasında olabilen şeyler sonuçta sizi araştırmamış olmam benim hatamdı." dediği sırada Akın belimden ittirdi. Sandalyeye oturunca Akın'da yanımdaki yerini aldı. Şimdi toplantı odasında üçümüzdük.

"Bana bunu nasıl yaparsınız?" dedi Melih gözlerini kısarak. "Size güvenmiştim. Beni tamamen hayal kırıklığına uğrattınız." diyerek başını iki yana salladı Melih. Akın omuz silkti. "Bize inanman sana sebepler vermedik, o sebepleri yaratan sendin." dediğinde Melih başını iki yana salladı.

"Sizin yüzünüzden zar zor kazandığım şeyleri de kaybedeceğim ama ilk önce sizin kaybetmenizi dört göze bekleyeceğim." deyince gözlerimi devirdim. "Böyle süslü süslü cümleleri bırak da bir an önce sadede gel." dedim ters ters.

"Küçük hanımı duydun." dedi Akın başıyla beni göstererek. Melih, "Abimin size bir şey yapmaması için şimdilik çok uğraştım ama dediğim gibi şimdilik. Size kendi ellerimle keseceğim cezayı."

"Lütfen affet bizi." diyerek yüzünü buruşturdu Akın. Melih, "Abimin güvenini sizin yüzünüzden kaybettim. Tekrardan kazanmak için çabalayacağım ve sizi bu yolda harcamaktan çekinmem. Haberiniz olsun."

"Burası senin değil miydi?" dedim.

"Hala bunu mu soruyorsun?" diye devam ettim imayla. "Buranın çoktan Sarman'a ait olduğunu kabullenmiştik oysaki." güldüğümde Melih sessiz kaldı. "Bitti mi?" diye sordu Akın. "Çok sıkıldım bu oyundan." Melih gözlerini devirdi ve masanın altından bir şeyi çıkartarak masaya koydu. Ben neler olduğunu anlamaya çalışırken Melih benim bakışlarımı fark ederek "Abimin sizin tarafınızda olduğumu bilmesine gerek yok değil mi?"

"Şu an burada neler olduğunu biri açıklasın." dedim ve Akın'ı dürttüm. "Anlatsana orospu çocuğu, kız soruyor." dedi Akın, Melih'e karşı. Melih gözlerini devirdi. "Anlatıyorum..." devam etti.

"Bir önceki seferde beni bu şekilde kandırdınız." başını yana eğdi. "Daha doğrusu kandırmanızı sağladım." deyip gülümseyince tek kaşımı kaldırdım.

"O nasıl oluyor?" sigarasını yakıp bize doğru uzattığında Akın bir dal alsa da ben reddettim. "Siman." dedi yüzümü işaret ederek. "Çok tanıdık geliyordu. Abimin her şekilde sizi araştırdığına emindim ama yine de emin olmak istedim ve şansa bak ki ne gördüm..." sırıttı. "Bu kızın babasını, abim kendi elleriyle hapishaneye yollamış. Hem de yedi yıl yatmış ama on yıl hüküm giymiş."

Güzeldi.

Sanırım Melih'i hafife almakla yanlış etmiştik. Akın'a bakınca hiç şaşırmadığını fark ederek kaşlarımı çattım. "Güzel oynadın. Tebrikler." dedi.

"Şaşırmadınız," bana bakıp "Daha doğrusu sen şaşırmadın." dedi Akın'a.

"Bunu düşünmeseydin zaten geri zekalı olduğundan emin olurdum." dedi Akın omuz silkerek. Melih başını eğdi. "Sizi bildiğimi biliyordun yani?" başını salladı. "Emin değildim ama ihtimallerim arasında vardı. Benim hep ihtimallerim vardır zaten Melih ve her zaman bir planımda vardır." dediğinde Melih, "Tıpkı abime yaptığın plan gibi mi?" diye sordu.

"Bir dakika ya." dedim. "Hiçbir şey anlamadım." Akın'a imayla bakıp dişlerimin arasından tısladım. "Benden yine neler gizledin Allah'ın cezası."

"Gurur duydum." dedi Allah'ın cezasına gönderme yaparak. Gözlerimi devirdim. İpleri elimde tuttuğumu sanıyordum ama öyle yada böyle bir şekilde elimde patlak veriyordu ya! Gerçekten delirmemek elde değildi.

"Bak güzelim." dedi Akın. "Melih'in bizi araştırmış olma ihtimaline karşı elimde her zaman bir planım vardı ama buna gerek kalmadı. Planım kendi kendi işlemeye devam etti." dedi. "Melih neden seni bile bile alarak lades etti biliyor musun?" sırıttı. "Çünkü abisini devirmek isteyen tek kişi sen değilsin." deyince Melih'e baktım.

Bunu daha önce Suna demişti ama düşmanıyla bu kadar iş birliği yapıp ileri gideceğini sanmıyordum. Daha doğrusu en azından babası haksız yere içeri atılmış benimle veya Akın'la desem daha doğru olurdu.

Melih araya girdi. "Senin kim olduğunu fark ettiğimde ilk önce ne yapsam diye düşündüm. Eğer seni abime şikayet edersem onun gözüne gireceğimi biliyordum ama bu bir aydan kısa bir süre olacaktı. Bana davranışları yeniden eskisi gibi olacaktı -ki abimi devirmek için beni seçtiğinize göre- abimden pek haz etmediğimi de biliyor olmalısınız." sigarasının dumanını üfleyip derin bir nefes aldı. "Her neyse işte. İkinci planımda size yardım edip abimin düşmesini sağlamaktı."

Akın, "Daha sonra bizi temizleyecektin." dedi alayla. Melih'in sigara tablasına uzanan eli birkaç saniye dursa da devam etti ve başını salladı. "Aynen öyle. Sizi temizlemem gerekiyordu çünkü abimden sonra teker teker hepimize sıra geleceğini biliyordum." dedi ve omuz silkti. "Ama dün planlar değişti." dedi Akın bu sefer.

"Çünkü abim sizi gerektiğinden erken öğrendi." dedi. "Sizin gerçek kimliğinizi bilmiyormuş gibi yapmak ne kadar zordu tahmin edemezsiniz." yalandan gözyaşlarını siler gibi yaptı. "Ama rol yapma yeteneğimle övünmeden geçemeyeceğim."

Sabırsızlıkla "Ee?" dedim. "Sonra?"

"Abimle buraya gelip bir konuşma gerçekleştirdik." yüzünü buruşturdu. "Daha sonra tüm belgelerin sizin elinizde olduğunu, şuan size dokunursak hepimizin yanacağını ve biraz bana zarar vermesini, vereceği zamanı çok iyi değerlendireceğime dair yeminler ettim." yukarıya baktı. "Ama daha sonradan tövbemi ettim yani, yanlış anlaşılmasın."

"Yukarıya bakmana gerek yok." dedi Akın.

"Ne?"

Bugün bu 'ne?' alışkanlık olmuştu galiba. Sanırım kelimeleri gerçek hayattan banlayabilsek şu an herkes birbirinin yüzüne bön bön bakıyor olurdu. "Tanrı her yerde ya, o yüzden yukarıya bakmana gerek yok diyor." diye açıkladım.

"Anladım."

"Sen cidden Tanrıya mı inanıyorsun?" dedim gözlerimi kısarak. Konudan sapıyorduk ama herkesin elinden geldiğinde gücünü kullanıp kötülük yaptıktan sonra Tanrıya sığınmaları iki yüzlülüğüne katlanamıyordum! Bu yaptıkları basit şeyler değildi, insanları zehirliyorlardı ve bunu kadın, çocuk, yaşlı demeden yapıyorlardı. Binlerce insanın ölümüne sebep olduktan sonra Tanrıya kollarını açmalarından nefret ediyordum.

"Evet." dediğinde başımı salladım ve Akın'a baktım. "Seni daha iyi anlıyorum." dediğimde sırıttı ve uzanarak alnımı öpünce gözlerimi kapadım. Geri çekildiği sırada Melih, "Aranızda sanki farklı bir dil varmış gibi konuşuyorsunuz." deyince omuz silktim.

"Anlat." dedi sert bir sesle Melih'e karşı Akın ve saçlarımla oynamaya başladı. "Nerede kalmıştım...hah! Abimde sizi birkaç ay oyalamamı söyledi, daha sonra fişinizi kendisi çekecekmiş hatta Ali'den ve Can'dan bile daha beter yapacakmış sizi." gözlerimi kıstım.

"Can'dan beter olmamız ne kadar mümkün bilmiyorum. Ölü biriyle kıyaslanmayı istemem." dediğimde "Bilmiyorum." dedi. "Size ne yapacağını henüz benimle paylaşmadı ama size en fazla kazandırabileceğim zaman birkaç haftadan ibaret. Ondan sonra abim geliyor." deyince derin bir nefes aldım.

"Akın?"

"Hm."

"Dinledin mi?"

"Biliyordum zaten."

"Planın vardır o zaman dimi?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Esnedi. "Az önce planımızın bir parçasını gerçekleştirdik."

"Öyle." dedi Melih. "Abim, onun tarafında olduğumu bilirse bu üçümüz içinde daha kolay olacaktır." cihaz kayıtını elinde döndürdü. "Siz ikiniz sürekli beden bir şeyler gizliyorsunuz?" dedim gözlerimi kısarak.

"Hayır." dediler aynı anda. "Eğer bir şey daha öğrenirsem ikinizin kafasını alıp tokuşturur-" ikisinin dehşete düşmüş ifadelerini görünce toparlandım. "Sevgili ay çiçeklerim..." diye başladım konuşmaya. Bana anlatmadıklarının intikamını kafalarını patlatarak almayı amaçlıyordum ki Melih bir süre sonra kulaklarını kapatıp şikayet ediyordu.

Akın koluna yumruk yaptı. "Dinle lan, bir şey anlatıyor." bana dönüp yanağımı öptü. "Anlat bebeğim sen, sen anlat ben sabaha kadar dinlerim." duraksadım ve gözlerimi kıstım. "Planımda bu yoktu." sırıttı. "Ne yoktu? Bu mu?" Melih'e döndü. "Diğer tarafa bak." Melih oflaya puflaya diğer tarafa dönünce dudaklarıma sıkı bir öpücük kondurup geri çekildi.

"İyi alıştın." diye fısıldadım.

"Oldu o zaman." dedi kelimeleri uzatarak Melih. "Ben çıkıyorum."

"Otur." dedik aynı anda. Somurtarak geri oturdu. "Başka bir plandan bahsetti mi sevgili abin?" başını iki yana salladı. "Bahsetmedi." somurttu. "Zaten eskiden de çok bahsettiği söylenemezdi ama şu an güveni iyice sarsıldı." ikimize imayla baktığında ikimizde üzerimize alınmamıştık.

"İlk planını biliyorum." dedi ve bir sigarayı dudaklarının arasına sıkıştırdı Akın. Masanın üzerine ondan önce uzanıp çakmağı elime aldıktan sonra sigarasının ucunu ateşledim. Akın gözlerini kısarak dumanı ilk önce benim yüzüme üfledi. "Böyle insanlara çok yakın oldum." dedi Akın. "Hatta bir zamanlar en yakınımdı kendileri." diye devam etti.

"Böyleleri ilk önce halkı kışkırtmak için propaganda yapmaya başlarlar. İlk önce halkın kanına karışıp onları düşmanlarının üzerine saldıklarında halk bunu seve seve yapar. Öyle bir algı operasyonu yaparlar ki hatta halk bile anlayamaz neden böyle davrandıklarını." sırıttı. "Daha sonra halkı yavaş yavaş silahlandırırlar."

Çok tanıdıktı.

"Bir kargaşa yaratırlar, kısaca kaostan beslenmek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar." diye devam etti. Burada bahsettiği 'bir zamanlar en yakınımdı kendisi' sözü ona mı aitti yoksa? Halkı kışkırtıp babasına isyan çıkartmasından bahsediyor olmalıydı. En azından benim aklıma bu geliyordu.

"Biz ne yapacağız böyle bir durumda?" diye sordum.

"Seslerini kesmek için her şeyi." dedi acımasız bir ses tonuyla. Gözlerimi kırpıştırdığımda "Sen bu savaşın dışında duracaksın." diye devam etti. "Kimsenin kanı ne senin eline, ne de onların kanı senin tenine değecek güzelim." deyip Melih'e döndü.

"Böyle bir durumda yapılan ilk şey isyanı bastırıp isyana sebep olanları dipsiz bir kuyuya atmak. Kuyu o kadar dipsiz ve korkunç olmalı ki, bir daha isyan başlatmak bile korkmalı insanlar. Sessizce köşelerine çekilmeliler." Melih sözünü devraldı. "Yirmi birinci yüz yılın İstiklal Mahkemelerini mi kuracağız yani?"

"Düzeni sağlamak için, gerekirse." dedim bende araya girerek. Böyle dediğime bakmayın, böyle bir şey olursa büyük ihtimalle saklanacak delik arardım. Akın, kolunu omzuma atarak saç uçlarımla oynamaya devam ederken "Evet." dedi. "Gerekirse."

"Abimin ilk planı Alaska'yı karıştırmak öyleyse." diye mırıldandı düşünceli bir sesle Melih. "O zaman askerlerimizi fazlalaştırmalıyız." Akın güldü. "Askerlerin bile Sarman'a çalışırken güveneceğin kişiler onlar mı olacak yani?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.

"Ya ne yapacağım?" diye sordu Melih. "İlk önce kimseye güvenmemekle başlayabilirsin."

"Buna sizde dahil misiniz?"

"İkinci bir seçeneği düşün diyorum sadece." dedi.

"Tamam, kimseye güvenmiyorum ama sonra? Buradaki asker bile dediğin gibi abime çalışırken nasıl halkın isyanını durduracağım?" diye sorduğunda "Çok basit." dedi. "Yarın ilk önce tedarik zincirinde eksiklikler ortaya çıkacak, diğer gün bu eksiklik artacak, diğer gün bu sefer başka bir sorun çıkacak, dördüncü gün halk huysuzlanacak, beşinci gün söylenmeye başlayacaklar, altıncı gün herkes bunu düzeltmeni isteyecek, yedinci gün ya her şey başa döner ya da sekizinci gün, halk öfkeyle ve nefretle dolar." sigara külü tabelaya attı. "Dokuzuncu gün ise isyan çıkar, anladın mı?" dedi.

"Anladım." dedi Melih başını sallayarak. "Alaska'nın kalbi ticaret. Abim ise ticaretimize vurgun yapmak için çabalayacak. Bunu önlemem lazım değil mi? Çünkü halkı kendisi değil ama yaptıkları kışkırtacak." dediğinde "Evet." dedi Akın.

"Bunu engellemek senin elinde."

"Yapabilir miyim bilmiyorum."

"Yapamazsan bu koltuğu hak etmenin ne anlamı var ki?" diye sordum. "Daha önce hiç bunlarla uğraşmadım." dedi ters ters. "Zaten asıl liderliğini gösterecek şey bu olacak. Bunu hallettikten sonra herkesin güvenini kazanacaksın." dediğimde yüzünü sıvazladı.

"Her şey boka sardı." diye söylendi. "Hiçbir şey boka sarmadı ama sen çalışmak yerine söylenmeye devam edersen evet, her şey boka saracak." dedi Akın sertçe. "Abinden intikam almak istiyor musun?"

"İstiyorum."

"Sana dediği hiçbir şeyi unutma o zaman."

"Hiç aklımdan çıkmıyor zaten."

"Dediklerinin aksini göstermek senin elinde." diye araya girdim. Şimdi biraz daha kendine gelmiş gibiydi. Derin bir nefes aldı ve birkaç kere gözlerini kapatıp açtı. "Evet, haklısınız." deyip ayağa kalktı. "Yarın gece on birde tedariğimiz var. Raporları kontrol edeceğim." dediğinde Akın'da ayağa kalkınca bende ayaklandım.

"Teşekkür ederim." dedi Melih. "Sizin sayenizde devireceğim."

"Sen işini yap, gerisi bizde." dedi elimi tutarak Akın. Kapıya ilerlerken Melih'te peşimizden geliyordu. "Sizi geçireyim." deyip arabaya kadar eşlik ettiğinde korumanın anlamsız bakışlarıyla karşılaştım. Buraya geldiğinden beri doğru düzgün bir kere mimik yaptığını görmediğim adam bu sefer çok farklı bakıyordu bana.

"Görüşelim." dedi ikimize selam verdi Melih. Bize aynı şekilde karşılık verdik. Arabaya binip Alaska'dan çıkana kadar çok ses çıkarmadık. "Şimdi gerçekleri anlat." diye mırıldandım. "Artık tanıyorsun." diye mırıldandı.

"Bir zahmet." dedim bıkkın bıkkın. "Bir şeyler döndüğünden eminim. Başka anlatmadıkların varsa bilemem tabii." dedi imayla. Güldü. Birkaç saat sonra benim evimin yolu yerine başka bir yola sapınca "Nereye?" diye sordum.

"Artık orada yaşayamazsın." dedi. "En azından kısa bir süreliğine." diye düzeltti. "Neden?"

"Siktiğimin Melih'i yalan söylüyordu ondan." deyince "Şaka mı ya?" dedim sinirle gülerek. Bakın çok şey istemiyorum ya! Sadece Akın dışında güvenebileceğim bir insan görmek istiyorum! Kazık yiye yiye artık sırtım yere gelmeyecekti.

"Değil." dedi. "Şu eve gidelim, anlatacağım." başımı salladım. "Peki babam?" dedim. "Babama bir şey yaparlar mı?"

"Yapamazlar.

"Çok eminsin."

"Babanı tek kişilik hücreye aldırdım." dediğinde şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. "Babam asla kabul etmez ki, ne kaçacağım der onlardan...inatçı keçi." sırıttı. "Kimin babası sonuçta değil mi?" dedi imayla. Omuz silktim.

"Babanın üzerine birkaç kişi saldım." deyince dudaklarım aralandı. "Babanda karşılık verdi ama birazcık dozu kaçırınca hücre cezası verildi." deyince başımı iki yana salladım. "Başına da kiraladığım gardiyanlardan birini diktim. Sen babanı merak etme."

"Sen bunları hangi ara yaptın?" diye sordum. "Emin ellerdesin güzellik."

"Sana inanamıyorum."

"Biliyorum."

"Acaba baban öğrenince ne diyecek?"

"Teşekkür ederim demeyeceğine eminim." deyip yüzünü buruşturdu. "Hani seni çok sevmişti?" deyince bana ciddi misin bakışı fırlattı. "Zaten teşekkür ederim demeyecek boynuma atlayacak diyecektim." dediğinde bu sefer ciddi misin bakışı fırlatan bendim. Büyük bir rezidansın önüne gelince arabayı dikkatlice park etti.

"Sakın burası deme."

"Tamam demem."

"Sanırım babamın sorduğu soruyu ondan önce sormalıydım. Nereden geliyor bu değirmenin suyu." arabadan çıkıp rezidansa girdik. Asansörde on altıncı kata bastı. Gözlerini kaçırdığında şok içinde "Ciddi misin?" dedim. "Ne?" dedi masum masum. "Hırsızlar masum insanları dolandırıyor bende onları dolandırıyorum işte." deyince başımı cama yasladım.

"Aman Allah'ım!" dedim dehşet içinde. "Şirketim haram para üzerine kuruldu, batmamıza son üç ay var." diye hala dehşet içinde konuşurken Akın önüme geçti. Bacakları, bacaklarımı kıstırdığında iyice aynaya yapışmıştım şimdi. Kollarını da aynanın önündeki direğe yaslanınca kolları arasında sıkışmıştım.

"Lütfen yanımdayken, özellikle böyle kollarımın arasındayken babamın ismini söyleme." yüzünü buruşturdu. "Haram para!" hala bozulmuş plak gibi şok içinde önüme bakıyordum. Çenemi tutup kendine çevirdi. "Bebeğim sen ne sanıyordun? Çalışıp kazandığımı mı?"

"En azından çaldığını, hayır."

"Çalışıyordum yani?"

"Şeytansın sen!" dedim. Güldü. "Senin şeytandan beklentin ne bilmiyorum fıstığım ama biz sihir yapamıyoruz." dediğinde şimdi düşüp bayılacaktım. "Nasıl yapamıyorsun?" dedim saf saf. "E bizim zamanımızda yapıyorlardı." kıkırdadı. Asansör durup kapısı araladığında telaşla göğsünden ittirdim ama bizi çoktan o halde görmüş olan bir grup genç aynı odak bize bakıyorlardı. Öksürerek kendime geldim.

"Burası bir aile apartmanı." dedi öndeki kıvırcık. "Geri zekalı köylü apartmanda mıyız?" diyerek sordu arkasındaki sarışın ve önündeki kısa boylu çocuğun kafasına vurdu. Utanarak dışarıya çıktım. Bari utanacak bir şey yapsaydık hah! Sinir olmuştum iyice Akın'a.

"Vurma bana, seni anneme şikayet ederim."

"Bende seni babama edersem görürsün!"

"Yelloz."

"Ablana bir daha yelloz de bakayım!" çocuğun dudağına yapıştırdı. Çocuk yüzünü buruşturup gözleri dolunca hemen dudaklarını eliyle kapadı. "Sus sus şimdi ağlama kafanı kırarım bak." ama durmadı...bir anda öyle bir ağlamaya başladı ki Akın bile irkilerek geriye kaçtı. "Gel gel." dedi elimi tutarak.

"Kaçalım şu ruh hastalarından." telaşla kartı kapının önüne okutup kapıyı açtı ve beni içeri ittirdi. Tam bu sırada karşımızdaki kapı açılmıştı, tabii görememiştim kimin olduğunu. "Senem! Kız yine mi ağlattın kardeşini!" onların kavga bağırışları eve kadar gelirken yüzümü buruşturdum.

Akın dehşet içinde "Bu benim hırsızları dolandırmamda daha ciddi bir şey! Bir şey desene." dediğinde ofladım. "İyi hatırlattın. Bana hesap ver çabuk." diye çemkirdim ve ördek yavrusu gibi peşinde dolanmaya başladım.

Şirketim batmasa iyiydi bari...

*

Bolum nasildi? Begendiniz mi? Finale cok cok cok az kaldi🤭

Akin'in, Ada'nin babasiyls anlasma seklini begendiniz mi PWPQPSWKSK amcamizdan bu performans beklenirdi zaten💅

Instagramdan takip etmeyi unutmayin lutfennn. Ismimiz: seytaninciragiofficial

Optum cok cok ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

1.2K 72 10
Anka'nın bir akşam evine örgütler tarafından baskın yapılır, ve tek başına bir orduyla başa gelememiştir. Anka dünyaca ünlü bir örgütte çalışmıştır...
TAKINTI By 🌙

Teen Fiction

1.9M 33.5K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
25.5M 907K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1.8M 67K 58
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...