YAŞAM MELEĞİ

By songul_mayuk

79.6K 4.5K 7.2K

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misaliydi O'nunki... Kayra'nın tek istediği sahil kenarında biraz hava alm... More

Mahşerin Atlıları
Şu Saniyeden Sonra Düşmanımsın!
Keskin Nişancı
Bar Kavgası
Rus Ruleti
Üvey Kardeş
İkiz mi?
Spor Salonum Yerle Bir Edildi!
Elimi Mi Tuttu?
DUYURU!
Kayra Ve Miraç'ın Haberi
Seni Uyarmıştım!
Aile Tanışma Yemeği
Kaçınılmaz Kaza
Adaleti Sağlamaya Çalışmak
Londra'da Ameliyat
Gereği Düşünüldü...
Durumu İyi Değil...
Unutmaktan Korkuyorum.
ÖZEL BÖLÜM!
Sen... İYİ Kİ...
Ölmen Gereken Bir Konu Var.
Azrail İle Anlaşma
Hisler
Var Bir Hayalim.
Mutluluğun Sınırları
Değeceğine İnanıyorum...
Hayaller
Çaresizlik
Yaşam Ve Ölüm
Beni Burada Bırakma!
İzlemesi Zevkli
Beni Korursun
Who Got The Power Beyler?
DUYURU!
Bar Meselesi
Kanla Kaplanışını İzlemek
Kaçırma Planı
Diri Diri Gömmek!
Finale Adım Adım...
FİNALE DOĞRU!

Destek Yolda!

613 42 15
By songul_mayuk

Kayra'nın anlatımıyla;

Yüzüme gelen kavurucu sıcaklığın etkisi ile gözlerimi aralamıştım. Gözümün önünde bir perde varmışçasına bulanık görmemle gözlerimi kapatmam bir olmuştu. Yüzümü başka yere çevirip tekrar gözlerimi araladığımda başucumda sandalyede oturan birini görmüştüm. "Miraç?" Kesik kesik nefes alışlarımın arasında zar zor konuştum. Öfkeyle sandalyede oturan kişinin bağırması, kulaklarımda yankıya sebep olurken yüzümün buruşmasına da engel olamamıştım.

"Ne Miraçmış arkadaş! Geceden beri sayıkla sayıkla bitmedi. Durduk yere adamın adını ezberledik iyi mi! İcraatı biz yapalım, övgüyü başkası alsın." dediğinde yüzümü başka tarafa çevirmiştim. Bağıran kişi ise Emir'di. Sesinden de belliydi zaten. Görüş alanım netleştiğinde Emir'e geri çevirmiştim kafamı. Sandalyede oturan Emir'in elleri ve ayakları bağlıydı. "Ooo... Abla? Sonunda uyanabildin. Az daha uyumaya devam etseydin öldüğünü düşünmeye başlayacaktım." Etrafıma göz gezdirmeye çalışırken karnımdaki acı ile elimi karnımın üzerine götürmüştüm. Sade ahşap görünümünde olan bir yatak odasıydı. Sadece yatak ve birkaç sehpadan ibaretti bu oda. Ne bir halı ne de pencerede bir perde vardı. Pencereye doğru döndüğümde ise birkaç ağaç görmüştüm. Muhtemelen zemin katta olmalıydık.

"Senin şu an kaçmış olman gerekmiyor muydu?" diye sordum sakince. Çok da konuşmaya dermanım yoktu zaten. Gözlerini devirerek kendi kendine sinir olurken;

"Evet, ben de bu soruyu defalarca kendime soruyorum dünden beri, inanır mısın? Cevap hep aynı yere çıkıyor." dediğinde kaşlarım çatılmış ne diyeceğine odaklanmıştım. Ardından devam ederek; "Çoktan gitmiş olmalıydım!" diye sinirle tıslamıştı.

"Neden hâlâ buradasın o halde?" Gözlerini kaçırmıştı. Ya soru beklemediği yerden gelmişti ya da cevap vermek istemediği bir soruydu. Uzun bir bekleyişin ardından hâlâ cevap vermesini beklediğimi farkedince;

"Tam kapıdan çıkıyordum, yakaladılar işte." diyerek geçirmişti beni. Daha da fazla üstelememiştim. Yattığım yerden doğrulmaya çalışırken ayak sesleri duymamla yatağa geri uzanmıştım. "Ne yapıyorsun sen?" diye sordu Emir. Ayak seslerini duymamış olsa gerek;

"Sus." diyerek gözlerimi geri kapattım. Odanın kapısı açıldığında içeri muhtemelen iki kişi girmişti. Ayak seslerinden sadece iki kişi olduğu anlaşılıyordu. Jace'in sesini işitmiştim.

"Nasıl hâlâ uyanmaz?" diye sordu sinirle karışık olan bu sorusunu.

"Bilmiyoruz efendim." demişti yanındaki kişi korkarak konuşurken.

"Doktoru tekrar çağırın! Kadın zaten yaralıymış, sizin neyinize kadını dövmek!" diye bağırdı Jace. Sesi bulunduğumuz odada yankıya neden oluyordu.

"Kadının yaralı olduğunu bilmiyor--" dediği esnada Jace tekrar sesini yükselterek;

"Bu, kadını dövebilirsiniz anlamına mı geliyordu?" dediğinde karşısında bulunan adam daha fazla cevap vermemişti. "Bir işi de düzgün becerin!" diye söylenerek odadan çıkmışlardı. Kapı kapandığı anda gözlerimi açıp karnımdaki acıya aldırış etmemeye çalışarak yattığım yerden doğrulmuştum. Ayaklarım soğuk zemine temas etmesiyle her ne kadar ürpermiş olsam da ayağa kalmak için oturduğum yerden destek alarak kalkmıştım. Emir'in şaşkın bakışları arasında kapıya yönelirken;

"Bu sefer ne yapıyorsun?" diye sormuştu. Olduğum yerde durdum ve Emir'e baktım. Cidden bu kadar meraklı olmak zorunda mıydı?

"Kaçmak için şansımı deniyorum." dediğim anda Emir kaşlarını kaldırıp daha da şaşırarak;

"Ben ne olacağım?"

"Niye seni tekrar kurtarayım? Yine ve yine beni arkanda bırak diye mi?" Cevap verememişti. Gözlerimi devirerek tekrar kapıya yöneldim. Ağır adımlarla boş zeminde çıplak ayakla yürüyordum. Kapının kenarında duran siyah topuklu botlarımı görmüştüm. Onları giymek yapacağım en büyük saçmalık olurdu şu an. Kapıya giderek kulağımı kapıya yaslamıştım. Etrafta ses olup olmadığını algılamam gerekiyordu.

"Seni kurtarmak için geri döndüm." demişti Emir sessizliği bozarak. Kafamı yasladığım kapıdan hafif doğrultarak bakışlarımı Emir'e çevirdim. Öylece yere bakıyordu. Utanarak söylediği bu cümleyi idrak etmekte güçlük çekmiştim. "Bu yüzden yakalandım." diye devam etmişti. Ben baygınken hayal meyal bana seslenişlerini hatırlıyordum aslında.Uyanmam için birşeyler diyordu. Hâlâ bana bakmadığını gördüğümde Emir'in yanına giderek arkasında bağlı olan ellerini çözmeye çalışıyordum. "Teşekkür ederim. Tekrar beni kurtardığın için." demişti sesi olabildiğince cılız çıkarken. Bu sessiz kurduğu cümleyi zor da olsa anlayabilmiştim. Ellerini çözdüğüm anda bileklerini ovculayarak ardından ayaklarına yöneldiğinde kapıda ayak sesleri işitmiştim.

"Acele et." diyip sehpanın üzerinde duran vazoyu elime alarak kapının arkasına gidip beklemeye başlamıştım. Emir ayaklarını da çözüp ayağa kalktı ve eline sandalyeyi alarak havaya kaldırmış saldırı pozisyonunda içeri girecek olan kişiyi bekliyordu. Kapı hızla açılıp içeri maskeli birinin girmesiyle vazoyu tam kafasına geçirecektim ki maskeli adamın beni görmesiyle maskesini hızla çıkarması bir olmuştu. İki elini de havaya kaldırınca ;

"Kayra, benim!"

"Ilgın?" demiştim şaşkınlıkla. Emir şaşkınlıkla bir bana bir de Ilgın'a bakıyordu. "Senin ne işin var burada?"

"Seni kurtarmaya geldim." dediğinde elimdeki vazoyu aldığım yere koyarken Emir de sandalyeyi eski haline geri koymuştu. "Buradan çıkmalıyız." diyip Emir'e döndüğünde Ilgın sinirlenirken Emir düşünceli bir şekilde Ilgın'a bakıyordu.

"Seni bir yerden hatırlayacağım ama... Nereden?"

Ilgın, Emir'in bu sorusuna sinirle cevap vermişti: "Beni vurdun!" Emir aklına aniden bir fikir gelmişçesine gözlerini ardına kadar açarak;

"Tabi ya... Depoda!" dediğinde araya girerek konuyu dağıtmak maksatlı;

"Tek başına mı geldin?" diye sormuştum.

"Akif var." dediğinde kapıya dönerek aralıktan göz ucuyla baktı. "Beni takip et." diyerek odadan çıkarken arkasından ilerlemeye çalışmıştım. Dünkü yediğim darbelerden dolayı açılan dikişimi belli ki tekrar kapatmışlardı. Fakat acısı o kadar fazlaydı ki yürümeme engel oluyordu. Zar zor adımlarımı atarken bir yandan da elimi karnıma götürmüştüm. Emir bir anda yanımda belirerek karnımda duran elimi kaldırıp tam kolumun altına girmek üzereydi ki Ilgın durdu ve Emir'e dönerek;

"Hop hop hoop! Ne yapıyorsun sen?" diyerek geri döndü. Emir'i ittirip; "Uzak dur Kayra'dan! Kayra'yı vurduğun zamanı unutmadım. Beni de vurmuştun zaten!" demişti tiksinerek Emir'e bakarken. Ilgın koluma girerek sol eliyle arkadan belimi kavradı. "Tuttum seni." demişti. Emir'e tekrar dönerek; "Sen önden git, yakalanırsak önce sen yakalanırsın!" diye terslemişti. Hakediyordu da... Emir Ilgın'ın bu dediklerine çok da aldırış etmeden gözlerini devirererek önümüze geçti. Biz de arkasından giderken koridora çıkmıştık. Emir sağa dönerken Ilgın beni sola çevirmişti.

"Ama Emir o tarafa gidiyor." demiştim şaşkınlıkla.

"Bırak, nereye giderse gitsin. Çıkış bu tarafta zaten." demişti umursamaz tavrıyla. Koridorda Ilgın sayesinde attığım adımlarla ilerlerken sağ tarafta bulunan kapı bize doğru açılıp birisi geleceği esnada Ilgın kapıyı tutup sertçe kapının arkasında duran adama çarpmıştı. Adamın afalladığını görmüştüm. Ilgın beni duvara yaslayıp yanımdan ayrıldı ve yerde yatan adamın boynunu kavrayarak nefes almasını engellemeye başlamıştı. Birkaç dakika boyunca yerde çırpınan adam sonunda bayılmıştı. Tekrar yanıma gelip kolumun altına girerek çıkışa doğru yönelmiştik. Çıkış kapısının önünde durarak; "Bir saniye." diyerek kolumun altından ayrıldı ve kapıya doğru ilerledi. Hafif araladığı kapıdan bakacağı esnada gözlerini belertmesiyle iki adım gerilemesi bir olmuştu. Aralık olan kapıdan silahın namlusu içeriye doğru giriyordu ki; "Akif! Aklımı aldın! Aldın fırlattın yani aklımı!" dediğinde kapı açılmıştı. Akif sırıtarak Ilgın'a bakarken ben de rahat bir nefes vermiştim.

"Ne oldu? Korktun mu?" diye sorduğunda kapının arkasındaki beni de farketmişti. "Kayra Hanım yengem, nasılsın?" diye sormuştu. Benim için endişelendiği aşikârdı. Başımı 'iyiyim' anlamında salladığımda; "Çıkaralım sizi buradan." demişti. Akif burada ise Miraç neredeydi? O da gelmiş miydi? Gelmemesi imkansızdı aslında. Özellikle de benim bu durumda olduğumu düşünürsek...

Ilgın tekrar kolumu boynuna dolayarak sol eliyle belimi tuttuğunda kapıdan çıkmıştık. Çıktığımız kapı çıkış kapısıydı. Bahçede ilerlerken duvarın kenarında yere boylu boyunca uzanmış iki adam görmüştüm. Baygın vaziyette olan adamlara bakarken Akif konuşmuştu;

"Şaheserim nasıl olmuş? Çok uğraşmadım." dediğinde hafif tebessüm etmiştim. Şu durumda bile eğlenecek bir şeyler bulabiliyordu. Bahçede ilerlerken tek el kurşun sesini duymamızla sağ tarafımızda bulunan duvarın arkasına geçmiştik. Akif soluma Ilgın da sağıma geçerken ben de sırtımı soğuk duvara yaslamıştım. Bir tür kulübe olmalıydı bulunduğumuz yer. Küçük bir kulübenin bulunduğu o duvarın arkasına saklanmıştık üçümüz de...

Akif çatışmaya karşılık vereceği esnada sol elimle sağ kolunu tutarak; "Yapma!" demiştim. Silahlar hâlâ daha beni korkutuyordu. Yanımdan birinin ateş etmesi beni daha da çok korkutacaktı. Ilgın;

"Kayra! Bu kadar adamla baş edemeyiz, gitmeliyiz o halde, hem de derhal!" dediğinde;

"Polisi aramadınız mı?" diye merakla sormuştum. Bu sorumu Akif cevaplamıştı.

"Destek yolda." dediğinde rahat bir nefes vererek kafamı duvara yasladım. Gözlerimi kapatmıştım bir anlığına. Şirket meseleleri ne kadar da zorlamıştı beni... Önce Emir'den kaynaklı bir mesele ile komalık edilmiştim. Şirketin belli bir hissesi bana kalacağı için deliren Emir'den ötürü hem de. Şimdi Miraç'ın şirketi için kaçırılmıştım. Şu yaşıma kadar yaşamadığım bu olayları üst üste yaşamak beni yıpratmıştı. Güçlüydüm evet ama bir yere kadardı...

"İşte Miraç Bey." dediği anda Miraç'ın adını duymamla gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Kafamı yasladığım duvardan hafif doğrultarak nerede olduğuna bakınırken eski model bir Pick-Up ile bahçeye giren Miraç'ı görmüştüm. Pick-Up'ın hemen üstünde son model silah ile öylece duruyordu. Karizmasından ödün vermeyen Miraç Ege Aktaş, tüm şıklığı ile o takım elbisenin içinde muhteşem görünüyordu.

"Yok artık." demiştim kendi kendime söylenirken. Pick-Up bulunduğumuz kulübenin yanında dururken son model silahı tutan Miraç, beni görmesiyle Pick-Up'ın üstünden inerek yanımıza gelmişti. Pick-Up'ı süren de Doğan'dı.

"Sen iyi misin?" Miraç'ın endişeyle sorduğu bu soruyu başımı sallayarak cevap vermekle yetinmiştim. Karnımı tuttuğumu farkettiğinde karnımın üzerindeki elimi kaldırıp ne olduğunu anlamaya çalışırcasına bakıyordu. Karnımın üzerindeki belli bir nokta, elbisemden daha koyu bir tonu almış olduğunu görünce; "Bu... Kan..." demişti. Cevap verememiştim. Düşündüğü şeyin doğru olduğunu anlayınca o kadar çok sinirlenmişti ki.. Siniri gözlerine yansıyordu. Konuyu değiştirmek maksatlı bir soru yöneltmiştim kendisine;

"Bu da ne?"

"Bu eski model bir Pick-Up araç. Eskidir felan ama iş görür." dediğinde Pick-Up'ın üstünde duran silahı işaret ederek;

"Şunu soruyorum!" Silahı kastettiğimi zaten biliyordu ama ilk başta cevap vermemek için oldukça direnmişti. Az daha zorlasam Pick-Up'ın eski tarihine kadar inebilirdi.

"O bir FN FAL. En tehlikeli silah. Belçika üretimli olan bu silah tam otomatiğe alındığında dakikada 700 mermi ateşleyebiliyor." dediğinde şaşkınlıkla gözlerimi açmıştım. Nereden bulmuş olabilirdi ki bu silahı. Hani silah yoktu. Hani kendi adaletini kendi sağlamayacaktı.

"Silah yoktu." demiştim uyarı tonuyla çıkan sesime aldırış etmeden.

"Yavrum adamlar şu an silah kullanıyor. Ne ile karşılık vereceğiz? Taşla mı?" diye sorduğunda gözlerimi devirmiştim. Olabildiğince sakin kalmaya çalışıyordum. Fakat bu ne kadar mümkün olabilirdi bilmiyorum. "Hem bu konu çok istisnai bir konu." diye devam etmişti. Tekrar bir el kurşun sesi daha duymamla olduğum yede sıçrarken Akif konuşmuştu bu sefer;

"Keşke evden kullanmadığım tavaları getirseydim." dediğinde donuk bakışlarımı Akif'e doğru yönlendirmiştim. Dalga geçmenin sırası değildi. Özellikle de şu an... "En azından adamları bayıltmakta kullanabilirdim, o maksatlı şey ettim..."

"Bu sizin hatanız, polise haber vermeliydiniz!" diye sinirle terslediğim anda karnımın acısıyla ağzımdan küçük bir inilti kopmuştu. Miraç'ın korku dolu olan bakışlarıyla karşılaşmıştım. Zar zor yutkunurken Miraç sol eliyle belimden kavrayıp sağ elini de dizlerimin altından geçirerek;

"Hazır mısın?" Başımla hafif onayladığımda yavaşça beni kaldırıp kucağına almıştı. Sağ kolumu boynuna atttığım anda acıdan kaynaklı istemsiz yüzüm buruşmuştu. "Seni geç bulduğum için özür dilerim." diye devam etmişti. Doğan ve Akif koruma ateşi açarken Miraç arabaya yönelmişti. Beni yan koltuğa bildirdiğinde Ilgın da yanıma bindi. Miraç hızla şoför koltuğuna geçerek arabayı hızla çıkış kapısına doğru çevirmişti. Pick-Up'ın arkasına önce Akif, ardından Doğan bindiğinde Miraç gazı köklemişti. Bahçeden çıkıp sokağa girdiğimiz anda olabildiğince hızla ilerlerken Miraç öfkeyle direksiyona birkaç kez vurmuştu. Sakinleştirmek amaçlı elini tuttum;

"Ben iyiyim."

....

Bu savaş ikimizi de yendi ama seninle bu savaşa direnmek yine de güzeldi.

...

5 SAAT SONRA:

Hastanede yaptığımız kontrollerin ardından polise giderek Jace'den şikayetçi olmuştuk. Yurt dışına kaçmadan yakalayacaklarını söylemişlerdi. Miraç da beni dinlenmem için evime getirmişti. Daha bir saattir uzandığım yatağımda annemin sorularına maruz kalmamak için geldiğimden beri uyuyor numarası yapıyordum. Fakat bu gürültünün içinde nasıl uyunulurdu onu da bilmiyordum. Yatak odamın kapısının önünden annemin, Beyza'nın ve Ilgın'ın sesleri geliyordu. Boğuk gelen sesleri anlamakta güçlük çekiyordum. Sesler bir anda kesildiğinde kapım iki kez tıklatılması ile aldığım nefesi tutmuştum. Birkaç saniyelik bekleyişin ardından cevap vermek için yeltendiğimde kapı yavaşça açılmıştı. Miraç'ın aralık olan kapıdan kafasını uzattığını gördüğümde rahat bir nefes vermiştim. Miraç beni uyanık görünce içeri girip ardından kapıyı kapattığında elindeki tepsiyi farketmiştim. Bir kase, bir bardak su ve birkaç dilim ekmek vardı. Yanıma yaklaşıp yatağımın kenarına oturduğunda kasenin içinde çorba olduğunu gördüm. Yüzümde tebessüm oluşurken Miraç;

"Çabuk toparlanman için yemen lazım." Kaşlarım çatılmıştı. Çorbaya baktığımı farkedince; "Annemden öğrenmiştim tarifini. Çocuktum o zamanlar. Sürekli hasta olurdum. En sonunda bana da öğretmişti çorbanın yapılışını." dedi son cümlesini tebessümle karışık söylerken. Hayranlıkla anlattıklarını dinliyordum.

"Çok güzel yetiştirmiş seni."

"Evet, gurur duyuyorum. İyi ki onu tanımak için fırsatım oldu. Her ne kadar benden alınmış olsa da..." dediğinde gözleri dolmuştu. Farkettirmemeye çalışsa da sesinden belliydi üzüldüğü. Babam tarafından annesi katledilmişti. Bana her baktığında bu tarifsiz acıyı hissediyor olmalıydı. Ama her şeye rağmen yine de benimleydi.

Ellerimle yüzünü avuçlarımın arasına alırken gözlerime bakmasını sağlamıştım. Onu üzgün görmek beni de derinden etkiliyordu. "Annen de seninle gurur duyuyor." dediğimde yüzünü soluna çevirip avuç içimi öperek tebessüm ettiğinde ellerimi geri çekmiştim.

"Şimdi iyileşme zamanı." dediğinde;

"Aslında ben çok da aç değilim." demiştim. Sarımsak kokusu burnuma dolarken bir yandan da istemsiz yüzüm buruşmuştu.

"Açsın tabiki de. O yüzden bunu yemen gerekiyor." diyip eline aldığı bir dilim ekmeği ufak parçalara bölerek çorbanın içine koyup kaşıkla karıştırmıştı. Kaşığı bana doğru kaldırdığında; "Aç bakalım ağzını." dediğinde kaşlarım çatılmıştı. O kadar çok sarımsak kokuyordu ki, bu da midemin bulanmasına neden oluyordu. Bir anda nereden geldiğini bilemediğim bir şekilde Miraç sol eliyle burnumu sıkarken istemsiz açılan ağzıma kaşığı daldırmıştı. "Yut yut ben tutuyorum burnunu." demişti sırıtarak. Elinden kurtulmaya çalışırken çorbayı yuttuğumda burnumu rahat bırakmıştı. "Çok güzeldi değil mi?" diye sormuştu benden onay beklercesine. Annesinin öğrettiği bu çorba tarifini, Miraç'ı kırmamak için başımla 'evet' anlamında onaylamıştım. "Ben de öyle düşünmüştüm." diyip çorbadan bir kaşık daha alıp aniden tekrar burnumu sıkmasıyla kaşığı ağzıma tekrar daldırmıştı. "Oh, mis. Afiyet olsun."

.....

Continue Reading

You'll Also Like

782K 35.9K 33
"Ahu." dedi ve duraksadı. Saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Aşiret ağası olsam ne yazar. Kalbimin ağası sen olduktan sonra." ##########################...
13.4K 463 32
"Abla! Abla uyan!" Diyerek yüzüne vurmaya başlamıştım. Yavaş yavaş gözlerini açmıştı. "Çok şükür" dedim. "Kay...kayra" nefes almıştı. "Yi...yiğit'e i...
602K 18.3K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
4.4K 173 13
Hayatımın tatilde çarptığım bir adamın değiştirebileceğini nerden bilebilirdim ...