Dağ Başında Aşk (Tamamlandı)

By Deein_Deniz

9.1M 457K 214K

Bu bir Asker kurgusudur. Wattpad hali ve Kitap hali yayında. Bildiğiniz bütün asker hikayelerini unutun bu hi... More

Bölüm 1 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 2 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 3 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 4 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 5 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 6 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 7 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 8 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 9 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 10 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 11/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 12 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 13 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 14 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 15 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 16 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 17 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 18 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 19 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 20 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 21/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 22/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 23/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 24/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 25/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 26/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 27/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 28/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 29/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 30/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 31/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 32/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 33/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 34/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 35/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 36/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 37/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 38/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 39/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 40/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 41/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 42/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 43/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 44 /👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 1
Bölüm 45/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 46/ 👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 2
Bölüm 47/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 48/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 49/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 50/ Sezon Finali👨‍✈️👩‍💼
Dağ Başında Aşk 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 3/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 3
2. Sezon Bölüm 4/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 5/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 6/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 7/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 8/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 9/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 10/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 11/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 4
2. Sezon Bölüm 12/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 13/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 14/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezom Bölüm 15/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 16/👨‍✈️👩‍💼
Wattpad Finali
Görsel Bölüm 5
17 Ocak Sürpriz!
KİTAP HALİ/ 1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25/1. kitap finali
2. Kitap/1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
17
18
19
20
21/2. Kitap Finali

16

4.7K 211 13
By Deein_Deniz

Şaşkınlıkla olduğum yerde kalırken, arkamdan kapanan kapının sesini duydum. Bakışlarım Emre'ye döndüğünde bana tedirgin bir şekilde bakıyordu. Açıkçası ben de tedirgindim.

"Gamze, iki kere evlenme teklifi ettim sana hazırsan üçüncüsü de geliyor. Benimle şu an evlenir misin?"

Boğazıma yumru otururken derin bir nefes aldım. Sesim çıkmıyordu çünkü şok olmuştum. Emre'nin gözlerine bakarken kendimi toplamaya çalıştım.

"Evlenirim." Sessizce fısıldadığımda Emre derin bir nefes verdi bu sefer.

Elindeki karton çantayı bana uzattığında aldım. Elimi tuttuğunda beraber diğerlerine döndük. Emre üstümüzü değiştirmek için üst kata çıktığımızı söyledi Semih'e. Salondaki büyük masaya onlar geçerken, biz de merdivenleri çıkmaya başladık. Kapının önüne geldiğimizde Emre bana doğru döndü.

"Gamze istemiyor musun? İçine sinmiyorsa iptal edebiliriz sadece söylemen yeter," dediğinde elimi ellerinin arasından çektim.

"Sadece ailemin yanımda olmasını isterdim, kızlarının evlendiği günü görmelerini. Sen de benim ailemsin. Üstümü değiştirip geliyorum ve istememe kelimesini bir daha duymayayım. Ben seni hep isterim," dedim yanağından öperek.

Bana tekrar gülümsediğinde, tebessüm ettim. Emre bana yeterdi. Daha önce çok kez düşünmüşüm bunu, benim ona ihtiyacım vardı. Sevgisine, ilgisine, aşkına, merhametine, yanımda olmasına ve her koşulda beni desteklemesine ihtiyacım vardı. Onun her şeyi olmak istiyordum ve Kurt benim her şeyimdi.

Odaya girince kapıyı kapatıp, karton çantadaki elbiseyi çıkarttım. Yüzümdeki gülümsemeyle birlikte üstümü değiştirdim. Elbisemi giydiğim an aynada kendime baktım. Gerçekten üstümde güzel duruyordu. Saçlarımı taradıktan sonra, makyajımı yaptım. Hazır olunca kapıyı açıp çıktığımda Emre karşımda duruyordu. Mağazada yaptığı gibi baştan aşağıya süzdü beni yüzünde gülümsemeyle. Bana doğru yaklaşıp şakağımdan öptü.

"Sen elbiseni denerken bunu senin için seçtim," dedi cebinden bir kutu çıkartarak. Kutuyu bana uzattığında aldım, merakla açtım.

"Çok güzel," dedim kelebeğin kanatlarına dokunarak.

"Sana çok yakışacak," diyerek tokayı alıp saçımı kulağımın arkasına doğru itip taktı.

Elinden tutup, odaya geri döndüm, aynaya baktığımda kısa saçlarımın arasına çok yakışmıştı. Emre arkadan belime sarıldığında aynada ikimizin yansımasını izledim. Başını omzuma gömüp, öptü. İçimi çekerken gözlerimi kapattım.

"Biraz sonra kocam olacaksın, hâlâ inanamıyorum," diye fısıldadım.

"Gamze Kurt, bu dünyada soyadımın bu kadar yakışacağı tek kadınsın." Gözlerimi açtığımda aynada gözlerimiz birleşti.

"Adam gidecek şimdi hadisenize, aşkınızı evli olarak yaşarsınız," diyerek kapıya vuran Semih'le güldüm.

"Evli olmayı en çok da bu adamı evden kovarken seveceğim," diyerek söylendi Kurt kapıyı açarak.

Semih kapının önünde durduğundan Emre ile burun buruna geldiler. Emre küfredip geri çekilirken, Semih gülüyordu. Onların bu hâllerine, dostluklarına, kardeşliklerine imreniyordum. Çok güzel bir ekiptiler.

"Ben çıkayım en iyisi sizi baş başa bırakayım. Konuşacak özel şeyleriniz vardır," dedim kıkırdayarak.

"Utan lan utan, senin söylemen gerekenleri söylüyor Gamzelim." Emre beni kolunun altına çekince Semih kaşlarını çattı.

"Kız hâlâ bizde Kurt," diyerek bileğimden nazikçe tutup sanki daha önce bizi öpüşürken basmamış gibi arkasına çekti Semih.

"Siktir git Semih," dedi Emre gürleyerek.

Semih kahkaha atarken Emre yüzüne kapıyı kapattı. Ben de Semih'in arkasında olduğum için kapının dışında kaldım. Öyle şaşkınca kapıya baktım, bir dakika geçmeden kapı tekrar açıldı.

"Sen git Gamzelim, beş dakikaya geliyorum," dedikten sonra göz kırpıp, kapıyı tekrar kapattı.

Yüzümde büyük bir gülümseme oluşurken, Semih'in arkasından aşağıya indim. Normalde gelin bekletir ama biz damadı bekleyecektik artık. Merdivenlerin sonuna geldiğimizde diğerleri beni görünce ıslık çalıp "Gamze hoca yengemiz!" diye tezahürat yapınca ellerimi yüzüme kapatmamak için zor tuttum kendimi. Ercan bir ara Uğur'un omzuna çıkmaya mı çalışmıştı? Allah'ım bu çocuk hiç değişmeyecekti ama hepsi kendi hâlinde ayrı güzeldi.

"Müstakbel eşimi utandırmayın."

Emre'nin sesini duyduğumda dediği gibi beni çok bekletmeden inmişti. Üstünde resmî tören üniforması vardı. O kadar yakışmıştı ki bu hâlini ilk defa görüyordum. Saçlarını geriye doğru taramıştı, yüzünde mükemmel bir gülümseme vardı. Yanıma gelince kolunu uzattığında, elimi koluna koydum.

"Bu senin için hocam, nişandakini beğenince çiçek satan bir yerden bulup yaptım," dedi Ercan kenarda duran kutuyu alıp bana uzatırken. Kutuyu açtığımda beyaz güller karşıladı beni.

"Ercan çok güzel olmuş, nişan çiçeğimi de saklıyordum bunu da saklayacağım emin ol," dedim mutlulukla.

Semih çiçeği Ercan'a vermişti nişanda ama sonradan Ercan bana geri vermişti çiçeği. Hatıra olarak saklamak istersem diye. Hepsi çok düşünceliydi. Emre için konulan tek gülü alıp, yakasına taktım.

Ercan, "Rica ederim yenge hocam," dediğinde hepimiz güldük.

Nikâh merasimi için salondaki boş masaya geçip konulan sandalyelere oturduk. Nikâh memuru defterini açtığında kalbim yerinden çıkacaktı. Emre elimi tuttuğunda derin bir nefes aldım. Sakin ol Gamze, sadece âşık olduğun adamla evleniyorsun.

"Şahitler kim?" Nikâh memurunun sorusuyla seçeneklerime baktım.

"Benim şahidim Semih," dedi Emre.

"Uğur," dedim tebessüm ederek. İsmini söylediğimde bir an şaşırmıştı, sonra gülümseyip boş sandalyeye oturdu.

Semih ve Uğur kimliklerini nikâh memuruna verdi. Defterde gerekli yerleri nikâh memuru doldurduktan sonra bize doğru döndü. Emre'nin elini sıkıca tutuyordum. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

"Belediyemize evlenmek için müracaat ettiniz. Evlenmek istediğinizi yazılı olarak beyan etmekle kalmayıp evimin adresine kadar bulup televizyon karşısında meyve yerken beni alıp buraya getirdiniz." Nikâh memurunun sitemiyle dudaklarımı ısırdım gülmemek için ama diğerleri adamın yüzüne yüzüne güldüler bir de utanmadan. Adam onlara doğru bakış attığında hepsi öksürerek susmak zorunda kaldı.

"Şimdi bir de şahitlerin ve davetlilerin huzurunda bu beyanınızı sözlü olarak alacağız. Gelin hanım adınız, soyadınız," dediğinde bana doğru baktı.

"Gamze Karademir." Biraz sonra Kurt olacaktı.

"Damat bey adınız, soyadınız."

"Emre Kurt." Zümrüt Gözlü Kurt.

"Gelin hanım, anne-baba adınız." Sülalemi de sayacak mıyım memur bey?

"Zeliha Karademir, Turan Karademir."

Affet beni anne, kızın bir Kurt'a âşık oldu.

"Damat Bey anne, baba adınız," diyerek bu sefer Emre'ye döndü.

"Zeynep Kurt, Orhan Kurt." Zeynep anne bize bu nikâhı yeniden yaptırmazsa ben de Gamze değilim.

"Gamze Hanım, hiçbir baskı altında kalmadan, kendi hür iradenizle Emre Bey'i kendinize eş olarak kabul ediyor musunuz?" Derin bir nefes aldım ve Emre'ye bakarak cevap verdim.

"Evet, ediyorum." Emre'nin yüzünde büyüyen gülümsemeyle, heyecanım daha çok arttı.

"Siz Emre Bey, hiçbir baskı altında kalmadan, kendi hür iradenizle Gamze Hanım'ı kendinize eş olarak kabul ediyor musunuz?"

"Ev..."

"Durun bu nikâh kıyılamaz!" Ercan'ın sesini duyunca gözlerimi kapattım, derin bir nefes alıp gözlerimi açtım.

"Neden?" Emre birazdan Ercan'ın üstüne atlayacak gibi duruyordu.

"Filmlerde hep oluyor ya ondan şey yaptım," dedi Ercan geri adım atıp Mert'in arkasına saklanarak.

"Ha bu uşak olmamuş, yazuk da." Aynen öyle Dursun, aynen öyle.

"Evet, ediyorum. Kıyın şu nikâhı memur bey yoksa ben birilerine kıyacağım." Emre'nin konuşmasıyla birlikte nikâh memuru Allah'tan anlayışlı adammış da bir şey demedi.

"Siz de şahitlik ediyor musunuz?" diyerek Uğur ve Semih'e döndü.

"Ediyoruz," dedi ikisi de, çok şükür başka bir olay çıkmadan bitmişti.

"Ben de Iğdır Belediye Başkanımızın bana verdiği yetkiye dayanarak, şahitler ve davetliler huzurunda sizi eş ilan ediyorum."

Ayağa kalktığımızda nikâh memuru evlilik cüzdanını uzattı. Çok şaşkındım, evlenmiştim. Emre'ye döndüğümde ellerini yüzüme koyup şakağımdan öptü. Onun da ne kadar heyecanlı olduğunu gözlerinden anlayabiliyordum. Evlenmiştik.

"Hoş geldin Gamze Kurt."

"Hoş buldum Emre Kurt."

Dursun nikâh memurunu evine bırakmak için gitmişti. Sırayla tebrikleri kabul ettikten sonra diğerleriyle birlikte bol bol fotoğraf çekinmiştik. Mert nikâh kıyılırken videoya almış, Ercan bir sürü fotoğrafımızı çekmişti profesyonel fotoğraf makinesiyle. Aslında makine Uğur'a aitti ama nikâh şahidimiz olduğu için bu görevi Ercan'a devretmişti. Fotoğraf çekmeyi sevdiğini de öğrenmiştik böylece.

"Hadi kutlamaya çıkalım nikâhı, Dursun direkt oraya geçer," dedi Emre. Saat daha yediydi, yaz aylarına girdiğimiz için hava yeni kararmaya başlamıştı.

"Üstümü değiştireyim ben," dedim üstümdeki beyaz elbiseye bakarak. Böyle bir yere çıkmak pek akıllıca olmazdı sanırım. Emre belime sarıldığında kulağıma doğru fısıldadı.

"Olur güzel karım."

Dudaklarımı yine birbirine bastırdım gülmemek için, diğerleri dalga geçiyordu sonra. Bir cümle insanı bu kadar mutlu edebilir miydi? Ediyordu işte, kalbim aşkıyla dolup taşıyordu. Bu arada diğerleri de dışarıya çıkmayı kabul etmişti. Takım elbiselerinin ceketlerini çıkartınca hepsi hazır olmuştu. Zaten kimse kravat takmamıştı. Keşke biz kızlar da bu kadar kolay hazır olsaydık.

Odaya çıktığımda elbiseyi çıkartıp, özenle askıya astım. Hâlâ bavulda duran elbiselerime yönelip, mavi yüksek bel pantolonumu çıkarttım, üstüne yarım kol beyaz düz bir tişört aldım. Yüzümdeki makyaj yeterli olduğu için sadece üstümü değiştirdim. Tokamı çıkarmaya kıyamayıp, Emre'nin taktığı gibi bıraktım. Odadan çıkıp, aşağıya indiğimde Emre yanağıma öpücük kondurup yukarıya çıktı. Tören üniforması olduğu için o da değiştirecekti üstünü. Salona bizimkilerin yanına gidip oturdum.

"Çiçeği atmayı unuttum, hadi toplanın," dedim oturduğum gibi kalkarak. Gelin çiçeğimi masanın üstünden aldım. Dursun yanımızda değildi ama nişanlı olduğu için zaten tutmasına gerek yoktu. Onun başı bağlıydı.

Salonda geriye doğru döndüğümde nişanda olduğu gibi bakmadan attım çiçeği. Arkamı döndüğümde herkes sessizdi. Çiçeğe baktığımda Uğur'un kucağında duruyordu. Demek birilerinin yağmuru sonunda dinecekti. Gökkuşağın hayırlı olsun demek düşerdi bize de.

"Hayırlı olsun Uğur," gülerek dediğimde çiçeği bir anda Ercan'a doğru fırlattı.

"Oğlum manyak mısın?" Ercan söylenirken, Uğur'un hâlen çiçeğe baktığını fark ettim.

Sanırım yağmur dinse bile fırtınaya alışmış bu adam zor görecekti gökkuşağını.

"Hadi gidelim," diyen Emre'nin sesiyle birlikte ona doğru döndüm. Elini uzattığında tuttum. Ercan çiçeği geri masanın üstüne bırakmıştı.

Ben nikâh cüzdanıma bakarken Uğur, Emre'yi yanına çağırmıştı. Ne konuştuklarını merak etsem de özel olacağını düşünüp sormadım. Emre'ye baktığımda kaşlarını çatıp başıyla onayladı Uğur'u. Sonrasında bana doğru gelmeye başladı.

Emre, "Bir yere uğramamız gerekiyor bizim sevgilim. Diğerleri bizi burada bekleyecek, çok sürmez işimiz," dediğinde nereye gideceğimizi merak etmiştim.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Her şeyi ayarladım ama ufak bir detayı unutmuşum, onu halledeceğiz. Evlilik cüzdanını yanına al." Masanın üstündeki kırmızı kaplı defteri çantama attım.

Diğerlerine "Siz bizi bekleyin, geliyoruz," dedikten sonra elimden tuttu. Uğur başını sallayıp onaylandığında diğerleri bir şey dememişti.

Evden çıkıp, arabaya bindiğimizde hâlâ nereye gideceğimizi merak ediyordum. Lojmanlardan çıktığımızda çok uzaklaşmadan yakın köylerden birine girdik. Araba durduğunda çevrede dolaşan birkaç kişinin dikkatini çekmiştik. Emre arabadan indiğimizde elimi tuttu. Beraber bir evin kapısına ilerledik ve Emre zile bastı. Kapıyı açtığında bizim yaşlarımızda bir adam çıktı. Emre'yi görünce gülümsedi.

"Kardeşim hoş geldiniz," dedi beni fark edip başını hafif eğip selam vererek.

Emre "Hoş bulduk, Hakan. Babana bir işimiz düştü," dediğinde Hakan ayrılmayan ellerimize baktı.

"Babam evde, çıkmadan yakaladınız, geçin hadi." Hakan geri çekildiğinde ayakkabılarımızı çıkartıp içeriye geçtik.

Normal tek katlı, köy evlerindendi ama oldukça temiz ve düzenliydi. Başka bir huzur vardı sanki bu evde. Emre ile salona Hakan'ın arkasından ilerleyerek girdiğimizde oturan ev halkı ayağa kalktı. Hepsi Emre'yi tanıyordu sanırım.

"Hoş geldin oğlum," dedi yaşlı adam sevgiyle Emre'ye bakarak.

"Hoş buldum Hasan amca, bak sana gelin kızını getirdim," dediğinde yaşlı adam yüzündeki tebessümle bana döndü.

"Hoş geldin kızım," dediğinde yaşlı amcaya "Hoş buldum," dedim ben de tebessüm ederek.

"Maşallah pek de güzelmiş." Amcanın eşiydi galiba konuşan teyze. Güler yüzlü, pamuk gibi kadındı. Bu arada Emre ve ben boş koltuğa geçmiş yan yana oturmuştuk.

Emre "Hasan amca hani senin bana bir sözün vardı, borcumu almaya geldim," dediğinde, işler garipleşmeye başladı. Neden ben bir şey anlamıyordum?

Hasan amca, "Başım üstüne oğlum. Hanım, kızımız bir abdest alsın, üstüne de nikâh için uygun bir şeyler verin," dediğinde bende jeton düştü.

Hayır resmi nikâhı haber vermiyorsun da imam nikâhını niye söylemiyorsun be adam?

Yerimden kalktığımda teyzeyle birlikte odadan çıktım. Banyoyu gösterdiğinde abdestimi aldım. Verdiği yazmayı tokayı çıkartıp, annemin yaptığı gibi bağladım saçlarım görünmeyecek şekilde. Teyzenin getirdiği dizlerime kadar gelen hırkayı giyip, önünü kapattım. Sanırım hazırdım. Salona geri döndüğümde Emre beni görünce ayağa kalktı. Heyecanlanmıştım yine.

"Geldik biz de," diyen teyze yanında genç bir kızla içeriye girdi.

Kız çok güzeldi, bakışlarım Hakan'a dönünce ikisinin arada başını kaldırıp birbirine baktığını fark ettim. Sakin ol çöpçatan Gamze. Şu an nikâh sırası sende. Emre'nin şahidi Hakan okurken, benim şahitlerim Hakan'ın annesi ve komşularının kızı olduğunu öğrendiğim Sıla'ydı. Hasan amca nikâhı kıydıktan sonra derin bir nefes aldım. Artık hem resmen hem dinen Emre ile eş olmuştuk.

"Teşekkür ederim," dedim gitmeden önce yazmayı ve hırkayı teyzeye uzatarak.

"Yazma hediyem olsun kızım, yeni yapmıştım ama takmak sana nasip oldu," diyerek sadece hırkayı aldı.

Kırmızı oyalı yazmayı katlayıp çantama koyarken "Elinize sağlık çok güzel, tekrar teşekkürler," dedim. Bugünün anısı vardı.

Emre'yle evdekilere veda edip lojmanlara gitmek üzere tekrar arabaya bindik. Yola çıktığımızda çantamı arka koltuğa koyup tebessüm ettim.

"Çok iyi insanlar," dedim. Aslında yeni tanıdığım birine bunları söylemek zordu ama içim huzurla dolmuştu o evde. Ayrıca Kurt güvenmediği birinin evine beni götürmezdi.

"Öyleler, geçen kış köylerine baskın yapan teröristler Hakan'ı yaraladı. Askerî bölge oraya yakın olduğu için pusu kurmaktı niyetleri ama Hasan amca bize ihbar etmişti. Haberi alır almaz buraya geldik, Hakan'ı nasıl hastaneye taşıdığımızı hâlâ hatırlıyorum. Karın üstüne damlayan kanın kokusu yayılmıştı havaya. Zor bir ameliyat, atlattı, okuluna ara verdi. Hakan'ın sınıf öğretmeni, kız çocuklarının okuması için uğraşıyor, babası Hasan amca da köyün imamı. O yüzden dostları kadar düşmanları da var." Ne kadar iyi insan olduklarını şimdi daha iyi anlamıştım. Hem vatanını koruyup hem de onlar için çalışmak çok onurlu bir davranıştı. Umarım hayatlarının her anında mutlu olurlardı.

Eve geldiğimizde zili çaldım. Kapıyı Mert açmıştı, diğerleri de arkasından çıktı bizi görünce. Kutlamaya gideceğimiz için ellerine ceketlerini alıp arabalara doğru ilerlediler. Herkes çıktıktan sonra en son biz kalmıştık ki kapının önünde durduk. Emre cebinden çıkarttığı anahtarlığı avucumun içine bıraktı. Daha önce her yere birlikte gittiğimizden evin anahtarına ihtiyaç duymamıştım. Şimdiyse bizim olan evin anahtarları avucumda duruyordu, Emre'ye baktım.

"Teşekkür ederim kocacığım." Emre kahkaha atarken, ben de güldüm. Tam yeni evli moduna girmiştim işte. Nerede benim o kurabiyeleri hediye paketine çevireceğim kurdeleler?

Evin kapısını yeni anahtarımla kilitledikten sonra birlikte arabaya doğru yürümeye başladık. Dursun diğer arabayı aldığı için Semih'in arabasına Uğur ve Mert, Emre'nin arabasına ben ve Ercan geçtik. Ercan yolda aramıştı Dursun'u, zaten o da yeni bırakmıştı nikâh memurunu evine. Geri lojmanlara dönmesine gerek kalmamıştı.

Yolda gideceğimiz yere de karar vermiştik. Uğur ve Ercan en çok gezen oldukları için akşamları canlı müzik yapan bir kafeyi önermişlerdi. Bizim kutlamamız da canlı müzik eşliğinde kahve içip, tatlı yemekti. Daha ne olsun, değil mi?

Ercan yanımızda olduğu için yolu bize tarif ederken, Uğur da Semih'e yolu göstermişti. Aynı anda arabaları yan yana park ettiler. Kapıyı açıp indiğimizde kafeye doğru yürümeye başladık. Mine'nin de burada olmasını isterdim ama sabah çok önemli bir davası vardı. Avukat arkadaşıyla burada sürdürdüğü dava bitince zaten tamamen Ankara'ya dönecekti. Mert ile aralarında bir şey olmadığı için üzülmüştüm ama bu işe el atacaktım daha sonrasında.

"Yine kimin kedisinin kuyruğuna bastın da böyle düşünüyorsun?" Alt tarafı hayırlı işler için uğraşıyorum yani Kurt Bey sen de hemen fark et.

"Hiç sevgilim, düşünüyordum da annen evlendiğimizi öğrenince ne yapacak? Yani tahminlerim var ama terbiyem müsaade etmiyor söylemeye." Emre ensesini kaşırken, doğru noktaya parmak bastığımdan emin oldum. Şimdi biraz da sen düşün Kurt.

Kafeden içeri girdiğimizde üst kata canlı müzik yapılan yere yöneldik. Bütün gözler bizim masaya dönmüştü, ben olsam ben de bakardım şahsen. Emre'nin yanına oturunca sandalyemi dibine kadar soktum. Kolunu oturduğum sandalyenin arkasına koyduğunda gülümsedim.

"Hoş geldiniz, ne alırdınız?" Garson kızın konuşmasıyla birlikte hepimiz menüye bakmaya başladık.

"Hoş bulduk. Sütlü filtre kahve ve tiramisu alacağım," dedim kararımı vererek.

"Ben de sütsüz filtre kahve yanında da çikolatalı ıslak kek alırım." Emre de siparişini verince diğerleri de tatlı ve kahve istediler.

Sahneye baktığımda üniversite öğrencisi oldukları belli olan bir grup çıktı. Genelde konservatuvar okuyanlar akşamları kafe ve barlarda sahne alıyordu. Ankara'da çok yaygındı hatta caddelerde sokakta şarkı söyleyen, enstrüman çalan çok fazla kişi görebilirdiniz. Durup, dinlemeyi seviyordum. Ankara sokaklarında Emre'yle gezmek istiyordum.

Tatlı ve kahvelerimiz geldiğinde müzik de başlamıştı. Şarkıyı söyleyen adamın sesi gerçekten iyiydi, kendini dinletiyordu. Kahvemden içip, tatlımı yerken diğerlerinin sohbetini dinliyordum. Biraz sonra Dursun da aramıza katılmıştı.

"Sizi de evlendirdiğimize göre sırada Dursun, sonrasında Semih var. Uğur, Ercan ve ben sap kadrosunun son üyeleri olarak kalıyoruz," dedi Mert.

"Siz kendinize bakın, ben evlilik için gayet hazır hissediyorum kendimi." Ercan kendini ayrı tutunca Uğur devreye girdi.

"Seni alacak kız bulursan tabii, yazık kıza şimdiden üzülüyorum." Ercan, Uğur'un sözlerini hiç takmadan öz güvenli bir ifadeyle üstten bakarak konuştu.

"Soğuk nevale, asıl seni kim alır?"

Atışmalarını gülerek izlerken Emre elimi tutup ayağa kaldırdı beni. Dans müziği çalarken, sahneye çıktık. Kimse yoktu bizden başka ama önemsemedim. Kurt istediği sürece onunla her şey uyardı bana. Ellerini belime koyduğunda ben de ellerimi boynuna doladım. Gözlerine baktım sadece.

Şarkının nakarat kısmında "Seneler doldurmuş gamzelerini," sözleri geçerken "Senelerin gamzelerine dokunmasına asla izin vermeyeceğim," diyerek fısıldadı Emre bana doğru yaklaşıp.

"Ben de gözlerinin ışıltısının gitmesine asla izin vermeyeceğim. Sadece benim için bak yeşil yeşil."

Yaptığım göndermeye gülümserken, şarkı bitince oturmak için masaya doğru geçtik. Bizi görünce diğerleri alkışlamaya başladı, Emre'nin arkasına saklandım. Çekin çekin, bütün ilgiyi üstümüze çekin sanki herkes bize bakmıyormuş gibi. Yerimize oturduğumuzda tatlımın kalanını yedim, kahvem bitmişti zaten.

"Laz senin düğünde horon teperiz artık." Emre'nin Dursun'a takılmasıyla ben de onları dinlemeye başladım.

"Teperuk da komitanum. Gamze hocam başu cekecak zaten." Dursun, ben ne zaman dedim onu? Emre bana tek kaşını kaldırıp baktığında şirince gülümsedim.

"Mesaj geldi şimdi, Haşim Albay'ın tayini çıkmış, yerine başka bir Albay gelmiş," dedi Mert telefonuna bakarak.

"Bekliyorduk zaten böyle bir haberi, Özge'nin ölümünden sonra adama ağır geldi. Yıllarca kızı gibi sevdiği yeğeni tarafından ihanete uğradı, soruşturma geçirdi üstüne." Daha önce Semih ve Emre bunun üstünde konuşmuştu. Emre de başını sallayıp onayladı bir kez daha Semih'in sözlerini.

"Ne zaman gider peki?" diye sordum.

"Yarın görevi teslim eder, yazılı emir geldiğine göre sonrasında taşınma iznini kullanır. Göreve 15 gün sonra başlayacağı için bir haftaya kadar gider." Bu tayin ve izin işlerini benim de öğrenmem gerekiyordu. Ercan birazını açıkladığında kalanını Emre'ye sormayı aklıma not ettim.

"Saat geç olmuş hadi kalkalım." Uğur saatine bakıp konuştuğunda hesabı istediler.

Emre kutlama olduğu için hesabı kendisinin ödeyeceğini söyleyince kimse itiraz etmedi. Kafeden çıktıktan sonra diğerleriyle vedalaştık. Semih kendi evine geçerken, Uğur, Ercan, Mert ve Dursun askeriyeye geçtiler.

"Bizimkiler öğrendiğinde kıyamet kopacak," dedim arabaya bindiğimizde.

"Kimse öğrenmeyecek, biz söyleyene kadar. Kimliğini değiştirmediğimiz sürece soyadın aynı kalacak. Düğüne 2 ay var, son 1 hafta kala söyleriz. Çocuklardan sır çıkmaz merak etme," dedi Emre.

Sanırım bu en iyisiydi çünkü bir de herkesin söylenmesini çekmek istemiyordum. Zaten yakın zamanda evleneceğimizi herkes biliyordu, nişanlıydık sonuçta. Ha bugün ha yarın ne fark ederdi ki, değil mi?

"Sen öyle diyorsan, öyle olsun," dedim.

Zeynep anne sorarsa bütün suçu Kurt'a atacaktım tabii ki!

Nikâh olacağından haberi olmayan ben, kendimi on dakika içinde evet derken bulan ben, suçlu neden ben olayım? Zeynep annenin, Emre'nin kulağından tutmuş çekerken ya da poposuna terlikle vururken hayal edince kendimi tutamayıp güldüm.

"Annen öğrenirse eğer, tek başınasın." Emre bana baktığında göz kırpıp omuz silktim.

"İlk dakikadan kocanı satıyorsun yani Gamzelim?" Tek kaşını kaldırıp böyle sorunca da böyle bir şey oldu, ne bileyim kocan falan deyince nefessiz kaldım. Allah'ım isteyen herkese hayırlı bir eş nasip eyle.

"Kocamı elin kadınına değil ya, annesine satıyorum. Nişanda annenin söylediklerini gayet iyi hatırlıyorum sevgilim. Dua et annen öğrenmesin, zaten bizimkiler alıştı benim deliliklerime bir şey demezler bana."

Camdan dışarıya baktığımda annemin tepkisini düşündüm. Bir, iki niye haber vermediniz der sonra bir şey demezdi. Emre'yi çok seviyor ve güveniyordu, çoktan damadı olarak kabul etmişti. Asıl tepkili olan abim olurdu, beş dakikalık mesafede oturuyordu en azından haber vermediğimiz için kırılırdı. Son olanlardan sonra gelip yüzüme söylemezdi kırgınlığını. Aramız yeni düzelmişken, bozmak istemezdik ikimiz de.

Eve geldiğimizde Emre arabayı park edince indik. Cebimden çıkarttığım anahtarla kapıyı açıp içeriye girdim. Ayakkabılarımı çıkartıp kenara koydum. Kapıdan aldığım anahtarı girişteki anahtarlığa bırakıp, salona doğru adımladım. Koltuklardan birine kendimi bıraktığımda, Emre içeri girip kapıyı kapatmıştı.

"Sabah kaçta gideceğiz askeriyeye?" diye sordum başım yastığa düşerken.

"Üç gün izinliyim," diyerek yanıma oturdu. Emre'ye baktığımda anlamayarak sordum.

"Neden ki?"

"Evlendiğinde askeriye 3 gün izin veriyor da ondan sevgili karım. Haşim Albay'a Ankara'dan dönünce izin kâğıdını imzalatmıştım. İyi ki öngörülü bir kocan var." Göz kırptığında, yerimden hafifçe doğrulup oturdum.

"Emre, abim öğrenmez mi?" Neden izinli olduğunu soracaktı elbet.

"Haşim Albay gidiyor, bizimkiler söylemez zaten, nereden öğrenecek?" Bir bakıma doğruydu tabii.

Emre beni kendine doğru çektiğinde göğsüne yattım. Saçlarımın arasına öpücük kondurduğunda tebessüm ettim. Bu adama âşıktım ve ölene kadar da öyle kalacaktım. Kalbinin sesini dinlerken ne kadar hızlı attığını hissettim, elimi kendi kalbime koyduğumda yarışır nitelikteydiler. Yüzümdeki tebessümün nedeni olan adamın zümrüt yeşili gözlerine baktım. Dudakları alnıma değerken fısıldadı.

"Sen günüme doğmuş en güzel güneşsin."

Söylediği cümle kalbime işlerken, dudaklarına doğru nefesimi verdim. Emre nazikçe beni kendine doğru çekip, dudaklarıma kapandığında büyük bir aşkla karşılık buldu benden. Nefes almayı unutacak kadar seviyordum bu adamı.

Öpüşmemiz gittikçe şiddetini arttırırken, elimi omuzlarından içeriye doğru kaydırdım. Üstüne giydiği lacivert tişörtünün yakası açıldığında sıcak teni karşıladı beni. Elim tenine değdiği an gerilen bedeniyle dudaklarını benden ayırıp geri çekildi.

"Sakın bana iki ay bekleyeceğimizi söyleme," dedim isyan ederek.

"Evliliğimizin ilk gecesini koltukta geçirmek istiyorsan senin seçimin karıcığım," dedikten sonra beni kucağına aldığı gibi kalktı.

"Emre!" dedim kollarımı boynuna sıkıca sararak.

"Gelini kucağımda evin kapısından geçiremedim ama odamıza taşıyabilirim," derken merdiven basamaklarını çıkmaya başlamıştı.

Ben gülerken, Emre söz verdiği gibi odamıza kadar beni kucağında taşıyıp, ayağıyla kapıyı arkamızdan kapattı.

***

Sabah gözlerimi açtığımda beni izleyen yeşil gözlerle karşılaştım. Sanırım bütün hayatım boyunca böyle uyanmak için dua edecektim. Yüzümde büyüyen tebessümle birlikte sevdiğim adamın yüzüne elimi koydum. Avucumun içini öptükten sonra tebessüm etti.

"Günaydın sevgilim, nasılsın?" Sorusuyla birlikte elimi yüzünden çekip derin bir nefes aldım.

"Sana da günaydın sevgilim ve gayet iyiyim. Sen nasılsın?" diyerek yataktan doğruldum.

"Sevdiğim kadınla evliyim ve her sabah onunla uyanıyorum. Harikayım!" Bana muzipçe göz kırptığında kıkırdadım.

"Ben duşa giriyorum, sen kahvaltıyı hazırlıyorsun. Bence süper iş paylaşımı," diyerek yanağından öptüm. Sandalyenin üstündeki havlu ve Emre'nin üstünün giyinik olmasından anlıyordum ki uyanmış, duşunu almış ve üstünü giymişti.

"Emredersiniz komutanım!" Asker selamı çakıp, dudaklarıma arsızca öpücük kondurduktan sonra çıktı.

Gülerek arkasından baktım. Emre'nin benim için çıkarttığı havluyu alıp, banyoya geçtim. Güzel bir duş aldıktan sonra üstümü değiştirdim. Yatağı ve etrafı topladım. Aşağıya indiğimde mutfaktan sesler geliyordu. Kapıdan baktığımda Emre'nin ocağın başında omlet yaptığını gördüm. Tavada yumurtayı ustaca ters çevirip, doğradığı salatalıklara geri döndü. Arkasından ilerleyip beline sarıldım. Hep o mu yapacaktı?

"Ben ne yapayım?" dediğimde elimden tuttu ve sandalyeye oturttu beni. Önümdeki tabağa omletin yarısını koyup ağzıma salatalık sıkıştırdı.

"Karnını güzelce doyurmakla işe başlayabilirsin," dedikten sonra çay doldurduğu bardakları masaya koydu. Yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu.

"Daha önce evlenmeliymişiz," diyerek güldüm.

"Sana kalsa daha çok beklerdik." Çok değil canım iki aycık. Tabağıma bir şeyler alırken, kahvaltıya başlamıştık.

"Semih mesaj atmış. Haşim Albay öğlen askeriyeye gelecekmiş, gelen albay bu sabah başlamış göreve." Emre'nin sözleriyle çatalımı bıraktım.

"Bence Haşim Albay'a bir teşekkür borcumuz var. Ne olursa olsun, hep bizim yanımızda durdu. Kendi yeğeni ve kardeşine rağmen," dediğimde Emre elimi tuttu.

"Kahvaltıdan sonra gideriz. Hem psikolog randevun var bugün hem de abine görünelim." Kurt, yine bir taşla bir sürü kuş vurma derdindeydi.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra beraber evden çıktık. Askeriye ve lojmanları arası çok kısa olduğu için üç şarkı dinleyene kadar gelmiştik. Bu üç günlük nikâh izni benim için de geçerliydi, derslere o zaman başlayacaktım. Nikâh izninde kocamı tek bırakamazdım değil mi?

Yeni albay olan Tufan Albay ile tanışmıştık. Gayet sakin ve otoriter bir adamdı. Dersler konusunda hiçbir sıkıntı çıkartmamış, devam etmemi desteklemişti. Diğerleriyle buluşup Haşim Albay'ı da uğurlamıştık. Bu arada abimle de bir araya gelmiştik.

"Nasılsın prensesim?" diye sordu abim bana sarılarak.

Evliyim abi.

"Çok iyiyim abi, sen nasılsın?" diye sordum gülümseyerek.

"Gayet iyiyim ben de, seninle bir şeyler konuşacaktım," dediğinde Emre'ye baktım.

"Ben bizimkilere bakayım. Bu arada Cahit abi yıllık iznimden 3 gün aldım. Gamze yoruldu, biraz evde dinlensin istiyorum." At yalanı Kurt Bey.

"Tamam Emre," diyerek onayladı abim.

Beraber abimin çalışma odasına doğru yürümeye başladık. Emre'nin çalışma odasının bir üst katındaydı. Rütbelere göre düzenlenmişti her kattaki odalar. İçeri girdiğimizde abimle karşılıklı oturduk.

"Seni böyle mutlu görmek bana iyi geliyor Gamze. Emre'den önce de bir hayatın vardı ama şimdi bir başka mutlusun. Senin için en iyisini istiyorum ve görüyorum ki Emre senin için en iyisi," dediğinde gülümsedim.

"Beni mutlu etmek için uğraşıyor, her şeye rağmen yanımda ve birbirimizi seviyoruz." Abim başını sallayıp onayladı, ilk başta ne kadar tereddüt etse de şimdi anlamıştı o da. Emre ve ben birbirimizi çok seviyorduk, bu öyle bir aşktı ki bütün yaralarıma şifa oluyordu.

"Bir şey daha bilmeni istiyorum. Seda psikolojik tedaviye başladı. Doktorun söylediğine göre lohusa bunalımına girmiş. Tedavi sonuç veriyor, şimdi daha iyi ve senden özür dilemek istiyor. Buna mecbur değilsin ama eğer kabul edersen konuşmanız iyi olabilir."

Abim gözlerime umutla bakarken derin bir nefes aldım. Ben de psikolojik olarak çok şey yaşamıştım ama yaptığım şeyleri bunun arkasına saklamamıştım hiçbir zaman. Onun adına gerçekten üzüldüm ama özrünü kabul etmek benim için hiçbir şey ifade etmiyordu.

"Seda bir gün karşıma çıkıp özür dilerse eğer, bunu o zaman düşüneceğim abi. Şimdilik bununla ilgili bir sorunum yok." Ne kabul etmiştim ne de etmemiştim. Sanırım en iyisi buydu.

***

Derin bir nefes alıp uyandığımda yan tarafımda gördüğüm boşlukla yatakta doğruldum. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip, yorganı üstümden atıp ayağa kalktım. Ayağıma geçirdiğim tavşanlı panduflarımı Emre dün almıştı benim için. Yüzümde gülümseme oluşurken, odanın kapısına doğru ilerledim. Açtığımda direkt banyoya girip elimi, yüzümü yıkadım. Banyoda işim bitince merdiven basamaklarını inip mutfağa yöneldim.

Tam bir aydır evliydik Emre'yle. Düğün hazırlıkları hem bizim evde hem de Emre'nin ailesinin evinde son hız devam ediyordu. Bana kalsa böyle devam etsin hiçbir şeye gerek yok derdim ama ailelerin de gönlü olsun istiyordum. Bu kadar olaydan sonra herkes bir düğün görmeli, mutlu anlar paylaşılmalıydı. Emre'nin de itiraz edeceğini sanmıyordum.

Gelinliğimin modelini internetten beğenmiş, Ankara'daki terziye beden ölçülerimi göndermiştim bile. İki hafta sonra Ankara'ya gidecektim son hazırlıkları tamamlamak için. Kendi aramızda yapacağımız kına gecesi ertesi gün tutulan düğün salonuyla üç saatlik bir eğlencenin ardından tekrar Iğdır'a gelecektik. Düğün sonrası tatil planlarını Emre'nin görevi çıktığı için yaza ertelemiştik. Her şey çok güzel gitmeye başlamıştı ve Emre'nin yanında olmak hep huzur veriyordu bana.

Mutfaktan gelen ıslık sesiyle yüzümdeki gülümseme büyürken mutfak kapısının pervazına omzumu yasladım. Sevgili kocam bana kahvaltı hazırlıyordu. Elindeki yumurtaları kaseye kırdıktan sonra güzelce çırptı ve altı kısık ateşte yanan tavaya döktü. Cızırtı sesi eşliğinde biraz karıştırıp, kapağını kapattı.

"Ne kadar daha beni izlemeyi düşünüyorsun Gamzelim?" Burada olduğumu her zamanki gibi biliyordu.

"Sanırım ömrümün sonuna kadar seni izleyebilirim."

Birkaç adımda yanına geldiğimde belinden sarıldım. Tek koluyla beni sarıp, saçlarıma öpücük bırakıp geri çekildi. Gözlerinde sevginin ve şefkatin en güzel karışımı vardı. Bakışları bile yetiyordu dudaklarından dökülen her bir cümleyi anlatmaya. Ayaklarımı yerden kesiyordu Kurt, beni bulutların üstünde taşıyor narin bir kır çiçeğiymişim gibi davranıyordu. Kendinden bile sakınıyordu bazen, üstüme titriyordu.

"Hapını aldın mı?" Tek kaşını kaldırıp sorduğunda "Henüz almadım," dedim.

"Unutma almayı. Bugün evde kalıp biraz dinlensen mi? Son zamanlarda çok yoruldun." Sözlerinden sonra gözlerimi kaçırıp yanağımın içini ısırdım.

"Sınavınız önümüzdeki ay, artık boş vaktimiz yok aylaklık edecek." Sessiz mırıltımla birlikte Kurt güldü.

"Özel ders veriyorsun sonuçta sevgilim. Özel dersler sınırlı sayıda ve sadece bana ait." Emre burnunu, burnuma sürttüğünde imasıyla kızardım.

Haftada üç gün verdiğim askeriyedeki dersleri bu ay kapsamlı olarak beş güne çıkartmıştım. Konuların çoğunu toparlamış üstelik testlerden de güzel netler yakalamaya başlamıştık. Birkaç kez Emre'nin ısrarıyla dersleri ertelemiştim, izinli olduğu günlerde beni evde istiyordu. Telafi olarak da askeriyede üst üste ek ders vermiştim.

"Omlet yanıyor."

Aslında yanmıyor ama Emre'nin dikkati yanımda olduğu zaman çok çabuk dağıldığı için bunu kullandım. Emre aceleyle ocağa dönerken, kolunun altından gülerek kaçtım. Omlette sorun olmadığını görünce bana doğru dönen Kurt oldukça tehlikeli görünüyordu. Gülerek öpücük attığımda gözlerini kıstı.

"Yaramaz kadın seni," diyerek bana doğru geldiğinde geri geri gitmeye başladım. Duvara sırtım değince durdum, Emre iki kolunu yanıma kaçmamam için koydu. Dudakları dudaklarımla buluşunca gülümsedim.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra mutfağı ben topladım. Emre üstüne kamuflajlarını giymek için yukarı çıkmıştı. Mutfakta işim bitince üst kattaki yatak odasına çıktım. Kapıyı açtığımda üstündeki asker kamuflajıyla kalbimi tekleten kocama baktım. Üniforma üstünde daha bir başka duruyordu. Kusursuzdu.

"Gamzelim sen üstünü değiştir aşağıda bekliyorum. Vural'ı aramam gerekiyor." Emre yanağımdan öperek çıktığında giysi dolabıma yöneldim.

Odayı topladıktan sonra giysi dolabımı açtım. Dolaptan aldığım siyah kumaş pantolonu ve bordo rengi gömleği yatağın üstüne koydum. Bir aydır burada olduğum için kendi düzenimi oluşturmuştum artık. Yeni eşyalar konusunda düğüne daha yakın bir zamanda bakmayı düşünmüş ama aceleye gelmesini istemediğim için daha sonrasında vazgeçmiştim. Emre yıllık iznine ayrılacağından daha kapsamlı bakıp beraber seçecektik. Üstümü değiştirdikten sonra saçlarımı taradım. Açık bırakmak yerine arkadan toplayıp, çıkan birkaç tutam saçımı tel tokayla tutturdum. Parmağıma yüzüklerimi taktım. Günlük, hafif bir makyaj yaptığımda tamamen hazırdım. Çantamı alıp aşağıya indim.

"Tamam Vural, görüşürüz." Emre bana bakarak telefonu kapattığında uzattığı elini tuttum.

Evden çıktıktan sonra arabaya geçtik. Askeriyeyle arası on dakika olduğu için uzun sürmeyen yolda üç şarkı ancak geçmiştik. Evli olduğumuzu bizimkiler dışında kimse bilmiyordu hâlâ. Onlardan da sır çıkmazdı. Desteklerini her zaman hissettiğim abi ve kardeşlerim olmuşlardı. Semih, Uğur, Ercan, Dursun, Mert hepsi benim için ayrı ayrı değerliydi. Çok şey atlatmıştık beraber.

"Gamzelim bugün doktorunu da arayalım mı?" Emre arabayı durdurduğunda bana dönmüştü. Tek kaşı kalkarken hâlâ benim için endişeli olduğunu biliyordum.

"Olur sevgilim, dersten sonra Deniz Bey müsaitse konuşalım," dedim tebessüm ederek. Seanslara düzenli olarak devam ediyordum ve uzun bir süre daha devam edecek gibi görünüyordum.

Emre ile arabadan indikten sonra beni konferans salonuna kadar bıraktı. İçtima almak için ön avluya çıktığında pencereden onu izliyordum. Daha sonra Semih görüş alanıma girdi. Bir şeyler konuştuktan sonra ikisi de askerlere döndü. Emre'nin arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyorum ama biraz sonra ikişerli dağılan askerlerle işinin bittiğini anladım. Yerime geçip, notlarımı çıkarttığımda kapı açıldı.

"Günaydın Gamze hoca yengem," diyerek ilk Ercan girdi içeriye.

"Günaydın Ercan," dedim tebessüm ederek.

Sonrasında sırayla Uğur, Mert, Semih, Emre ve Dursun girdi. Kalan askerler de hızlı bir şekilde yerlerini aldıklarında derse başladım. Konularda ilerlediğimiz için genelde anlatıyor, daha sonrasında test veriyordum. Artık testleri evde çözmeleri için verecektim, vaktimiz kısıtlıydı. Bir saat süren dersin ardından on dakika ara verdim.

"Kantine gidiyoruz bir şey istiyor musunuz?" Semih'in sorusuyla kendimi nedense okulda gibi hissettim.

"Su sadece," diye cevapladım.

Emre başını iki yana sallayınca Semih çıktı. İçeride kimse kalmayınca Emre ile karşılıklı oturduk. Askeriyede olduğumuz ve her an içeriye birisinin girebilme ihtimali olduğundan uzak duruyorduk birbirimizden. Özellikle abime yakalanmak felaket olurdu.

"Ne düşünüyorsun?" Emre gözlerime bakarak sorduğunda düşüncelerimi söyledim açıkça.

"Abimin bizi basmasını düşünüyorum, uzak duruyoruz ya hani yakın olsaydık diye." Kendi kendime mırıldandığımda Emre sesli bir şekilde güldü.

"Hım, birileri yakın olmak istiyor anlaşılan." Yine aynı şeyi yapıyordu. Duymak istediklerine odaklanıyordu sadece. Göz kırptığında içimi çektim. Tam cevap verecekken kapı açıldı.

"Bölmüyoruz ya?" Semih ve arkasındaki Ercan başını uzatmış görmek için bakarken güldüm.

"Tam zamanında geldiniz." Yerimden kalktığımda Kurt küfür mırıldandı. Biraz daha benimle uğraşsa ona karşı koyamayacağımı biliyordu çünkü.

Semih'in uzattığı suyu alıp, kapağını açtım. Emre'nin gözlerine bakarak suyu oyalanarak içtiğimde, gözlerini kısarak beni izledi. Dudağımı ısırıp masaya doğru yaklaştım. Emre sertçe yutkunurken, gülmemek için yanağımın içini ısırdım. Öyle kışkırtılmaz Kurt Bey!

Yerime oturduğumda sevgili kocam biraz sonra beni tek hamlede yiyecek gibi duruyordu ki bence biraz daha zorlasam yapardı da. Askerlerin gelmesiyle derse yeniden başladım. Konuları anlatırken tekrar ciddiyete bürünmüş, karşımdaki adamların hepsinin benden yaşça büyük olmasını bir kenara bırakmıştım. Dersi büyük bir ciddiyetle anlattıktan sonra anlaşılmayan yerlerin üstünden tekrar geçtim. Bir şeyler öğretmeyi seviyordum. Mesleğimi yapmayı, bilgilerimi paylaşmayı, yeni bilgiler öğrenmenin heyecanını yaşamak istiyordum. Bu sene her şey bambaşka olmuştu ve bir dileğim daha vardı bu hayattan. Mesleğimi yapmak.

Emre ile göz göze geldiğimizde dikkatlice beni izlediğini biliyordum. Başımı çevirip anlattığım konuya geri döndüm. Uzun saatler hiç bıkmadan izleyebilirdim gözlerini zümrüde benzettiğim kocamı ama eğer bunu yaparsam diğerlerinin diline fena hâlde düşerdim. Emre beni korusa bile bana olan aşkının böyle dilden dile dolanması hoşuna gidiyordu.

Ders bittiğinde kâğıtlarımı toplarken çıkmaya başlamışlardı. Çantama dosyalarımı koyduktan sonra beni izleyen Emre'ye baktım. Elindeki telefonla konuşuyordu ama sesini duymuyordum uzakta kaldığımdan. Semih ve Uğur bir şeyler konuşurken yanlarında duruyordu, gözleri bendeydi. Çantamı elime alıp, yanlarına doğru ilerledim. Emre telefonunu cebine koyduğunda ben de yanlarına gitmiştim. Emre'nin yanında durduğumda elini belime koydu.

"Gamze, doktorunla konuştum. Benim odam boş bugün, seansı orada yapabilirsiniz. Semih'le eğitime çıkacağız ama askeriye içindeyiz yine," diyerek açıkladığında kiminle konuştuğunu da anlamıştım.

"Tamam, ben yukarı çıkarım. Yolu biliyorum nasıl olsa."

Semih, Uğur ve Emre yanımdan ayrılınca merdivenlere yöneldim. Askeriyede beni tanımayan yoktu artık. Hem derslerden dolayı hem abim komutanları olduğundan hem de Emre'nin nişanlısı olarak. Artık eşi olsam da birkaç kişi dışında kimse bilmiyordu bu gerçeği. Odanın kapısına geldiğimde kapıyı açıp içeriye girdim. Emre'nin masasının arkasına geçip oturdum. Yanıma aldığım okuma kitaplarımdan Tenin Kan Kokuyor'u çıkarttım. Kitabın başkarakteri olan Gece benim için yeni yollar açarken soluksuz bir şekilde okumaya devam ettim. Ben kitabın içinde Gece'nin hayata bakış açısı içinde kaybolurken kapının tıklatılmasıyla başımı kaldırdım. Kitaba öyle bir dalmıştım ki saatin farkına bile varmamıştım.

"Girin," diye seslendim. Asker geldiyse ses vermeden içeriye girmiyordu. Kapı açılırken ayağa kalktım ben de. İçeriye giren doktorumla birlikte masanın arkasından çıktım.

"Hoş geldiniz Deniz Bey," dedim elimi uzatarak. Elimi tuttuktan sonra "Hoş buldum," dedi tebessüm ederek.

Karşılıklı sandalyelere yerleştiğimizde çantasından ajandasını ve kalemini çıkarttı. Aramızda mesafe olduğu için yazdıklarını görmüyordum ama oldukça merak ediyordum. Acaba gerçekten deli olduğumu düşünüyor muydu? Bazen kendimi gerçekten deli gibi hissediyordum. Zaten Emre de pek normal sayılmazdı. İyi bir çifttik.

"Görüşmeyeli nasılsın?" Doktorumun sorusuyla düşüncelerimden sıyrıldım.

"Çok iyiyim." Acaba siz nasılsınız falan diye sorsa mıydım? Sonra bana dertlerini falan anlatıyormuş kötüyüm diyerek. Danışılanın da danışana ihtiyacı oluyor muydu acaba?

"Oldukça düşünceli gördüm seni. Yine neyden kaçıyorsun?" Tek kaşını kaldırmış bana bakan doktor yine yakalamıştı bir yerden.

"Emre ile evlendik, bir ay oldu. Bunu size söylüyorum çünkü hasta-doktor mahremiyetimize güveniyorum." Bunu başkasına söylememesi gerektiğini anlayan doktor başını salladı.

"Tebrik ederim, Emre'yi çok sevdiğini biliyorum. Peki sorun nerede?" Hem de öyle böyle değil çok sevmek yanında az kalır doktorcuğum. Daha önceki seanslarda bahsetmediğim için bir sorun olacağını düşünmüştü ayrıca.

"Kimsenin haberi yok arkadaşlarımız dışında, yine birilerinden bir şeyler gizliyorum. Emre'den Gediz'i gizlemiştim, sonu bizim için çok kötü oldu. Şimdiyse ailemden bu evliliği gizliyorum. Bu beni yoruyor."

O anın heyecanıyla bunu hiç düşünmemiştim çünkü âşık bir kadındım ben. Sevdiğim adamla evlenmekten başka bir şeyi düşünmüyordum. Şu an olsa yine Kurt'la evlenir miydim, evet evlenirdim. Ama bir yandan da düşünüyorum abim, babam, annem bana kırılır mı diye. Ben olsam çok kırılırdım. Özellikle abim beş dakikalık bir yerde oturuyorken ona haber bile vermeyişimiz canımı sıkıyordu. O an düşünmeden de olsa yaptığımız evlilikten asla pişman değildim. Hatta verdiğim en iyi karardı ama aileleri düşünmemiştik işte.

"Ailenin seni anlamayacağını mı düşünüyorsun?" Başımı kaldırıp doktora baktığımda kâğıdına bir şeyler daha ekliyordu.

"Anlarlar ama kırılırlar. Emre ile tam sekiz aydır tanışıyoruz. Onu ilk gördüğüm an âşık oldum ve bela bizim hayatımızdan hiç çıkmadı. Sanırım tam mutluluğu yakalamışken bozulmasından korkuyorum. Sanki birisi çıkacak ve diyecek ki 'Nereye gidiyorsun böyle gülerek, daha başından ne karlar yağacak', sanırım beni korkutan da bu kısım. Yağmur yağarken üstüme, sığınacak bir yer bulmuşken, çatımın başıma yakılması tedirgin ediyor beni."

Emre'ye anlatmak istemiyordum çünkü öyle mutluydu ki içimdeki bu derin sancıyla üzülürdü. Benim için kendini yıpratırdı, kıyamıyordum ki onun üzülmesine. Belki boş yereydi bu endişem ama o kadar çok şey yaşamıştım ki düşünmeden edemiyordum. Düşündükçe de kendimi bitiriyordum bir yerde.

Acaba beş dakika sonra ne olacak? Emre operasyona çıkınca başına bir şey gelecek mi? Yine birileri bizi ayırmaya çalışacak mı? Kanımdaki zehir beni öldürecek mi? İleride anne olamadığım için Kurt çocuk özlemi duyar mıydı? Yaptığım şeyi öğrenince beni bırakır mıydı? O kadar çok sorum vardı ki ama hiçbirinin cevabı yoktu.

"Evliliğiniz duyulsa bile ailelerinizin sizi anlayışla karşılaşacağını söyledin biraz önce. Gamze asıl korktuğun şeyi söyle bana." Ajandasını kapatıp, kalemiyle birlikte bir kenara bıraktı.

"Ben bir şey yaptım. Bunu yapmaya da kararlıyım. Kurt bunu yaptığım için beni bırakabilir, hatta öğrenince bırakacağına eminim." Gözlerim dolarken, sesim titriyordu. Birine söylemek istiyordum, artık içimde tutmak istemiyordum.

"Ne yaptın Gamze?" Doktorun endişeli bir şekilde bana bakmasıyla derin bir nefes aldım. Gözlerimi kurulayıp tebessüm ettim.

"Söz verin Deniz Bey. Hasta doktor olarak aramızda kalacağına, Emre dâhil kimseye söylemeyeceğinize söz verin." Bunu kimsenin bilmemesi gerekiyordu.

"Söz veriyorum Gamze, bir yemin ettim ve arkasındayım. Doktor, hasta arasında konuşulan her şey burada kalır." Doktorumun dikkati bendeyken, ellerimi birleştirdim. Geriye yaslanıp, herkesten saklayacağım gerçeği söyledim.

"Benim durumumu biliyorsunuz, çocuk sahibi olamıyorum. Daha doğrusu olsam bile kanımdaki zehir beni öldürecek düzeye gelecek zamanla. Tedavi olanağım var ama ne kadar işe yarayacak belirsiz. Emre'nin bana aldığı doğum kontrol haplarını kullanmadım ben hiçbir zaman. Ona kullandığımı söyledim, eksiksiz her sabah soruyor çünkü gerçeği ikimiz de biliyoruz ama ben yapamıyorum. Denemek istiyorum, küçük bir şansım bile olsa kullanmak istiyorum." Akan gözyaşlarımı silerken, sesim titriyordu. Ellerimin içine tırnaklarımı batırdım.

Bunu yapmam aptalcaydı biliyordum ama düşünceler beni mahvediyordu. Turan'ı gördükçe özlemim katlanıyordu. Benim de bir bebeğim olsun istiyordum. Emre ile sevgi dolu ailede büyüteceğim bir çocuk istiyordum. Bunca şey sonra bir mucize olsun ve ben ilk defa güleyim istiyordum. Sadece anne olmak istiyordum, her kadının doğuştan hakkı olan ama benim elimden zorla alınanı istiyordum. Önceden olsa Emre'nin baba olmasını istediğim için derdim ama bir şeyin farkına da varmıştım son zamanlarda. Emre baba olamayacaktı doğru ama ben de anne olamayacaktım.

"Gamze bunun ne gibi sonuçlar doğuracağını biliyorsun değil mi? Eğer hamile kalırsan zamanla bebek bedenindeki hormonların değişmesine sebep olacak. Ölecek kadar çok mu istiyorsun bu bebeği? Hadi diyelim bebeği dünyaya getirdin ama seni kaybettik. Emre sen yanında olmadıktan sonra ne yapacak bir bebekle tek başına peki? Ya da bebeğin öldü, sen yaşadın o zaman bu acıya nasıl dayanacaksın?"

Bütün bunları ben de düşünmüştüm elbet, hepsini kabullenmiştim. Bu yükü tek başıma çekecektim. Her şeyden sonra bir de Emre'nin üstüne bunu yükleyemezdim. Ben sadece bir mucize istiyordum, sadece benim için gelecek olan bir mucizeyi bekliyordum. Ölecek miydim? Peki buradan çıkınca düşüp başımı vurup, ölmeyeceğimi kim garanti ediyordu? Hamile kalırsam bebek mi ölecekti? Peki sağlıklı doğmayacağının garantisini kim veriyordu? Kararımı vermiştim.

"Gözümü kararttım doktor, ben bu yükü kabul ettim. Sadece birisine söylemek istedim ve bunu Emre'ye söylemeyecek tek kişi sizsiniz şu an. Merak etmeyin eğer hamile kalırsam bunu Emre'ye söyleyeceğim. Kocamın da haberi olması gerek, sonuçta baba olacak." Yüzümde oluşan tebessümle içimi çektim. Eğer o gün gelirse Emre kıyameti koparacaktı.

Ona söylemediğim için beni suçlardı. Bebeği aldırmamı bile isteyebilirdi. Emre benim için her şeyi yapardı. Belki terk ederdi beni, belki de sadece yanımda dururdu. Emre'yi biraz olsun tanıyorsam bu yaptığım için savaş açardı bana. Onun kıyamadığı Gamzelisi kendine kıyıyordu haberi yoktu.

"Gamze bence bunu Emre ile paylaşmalısın, şu an bile hamile kalmış olabilirsin. Kadın doğum doktoruna görünmen gerekiyor." Ses tonu endişeli bir hâle bürünen doktorum beni ikna etmeye çalışıyordu. Farkında bile değildi ben çoktan kabulleniş evresini geçmiştim aslında. Kapı tıklatılınca karşımda duran doktora baktım. Söz vermişti ama sözüne tam olarak güvenmiyordum.

"Eğer Emre'ye bir şey söylerseniz seansları bırakırım ve söylediklerinizi yalanlarım. Her koşulda yalan bile söylesem Emre bana inanır."

Sessizce doktora söylediklerimden sonra kapıya dönüp içeriye girmesini söyledim. Bunu başkasından duymasını göze alamazdım. En azından ileride bunu bilerek yaptığımı bilirse kendini suçlamazdı. Doktora söylememin bir sebebi de buydu. Eğer bana bir şey olursa Emre'nin kendini suçlamasını istemiyordum. Her şeyle başa çıkacak güçlü bir adamdı Kurt.

"Bitirmediyseniz beklerim," diyen Emre'yi görünce gülümsedim.

"Hayır, bitirmiştik. Değil mi Deniz Bey?" Tek kaşımı kaldırıp doktoruma döndüğümde onu böyle zor bir durumda bıraktığıma üzüldüm ama o benim için buradaydı. Kendimi daha iyi hissetmem için yapıyorduk bu seansları.

"Evet, bitirdik. 3 gün sonraya randevu veriyorum size. Saati asistanım mesaj atar. Sizden kararlarınız konusunda düşünmenizi istiyorum. 3 günde çok fazla şey değişebilir." Emre burada olduğundan açıkça konuşamayan doktoruma başımı iki yana sallayarak cevap verdim.

"Bazı kararlar alındıkları itibariyle hayatımıza öyle bir yer edinir ki kim olursa olsun değiştiremeyiz. 3 gün sonra görüşmek üzere Deniz Bey," dedim yüzümdeki tebessümü bozmadan.

Doktor çıktıktan sonra Emre yanıma gelip önümde duran sehpaya oturdu. Tam karşımda durduğu için gözlerini net bir şekilde görüyordum. Ellerimi tuttuğu an sıcaklığını yüreğimde hissettim. Gözlerine uzun uzun bakmak istiyordum. Bazen gece uyanıp Emre'yi izliyordum. Birlikte uyumaya alıştığımız için gece eskisi gibi uyanmıyordu artık. Parmaklarımı saçlarının arasında gezdirip, her gün tıraş olduğu için pürüzsüz olan yüzüne dokunmayı seviyordum. Barutla karışık kokusu beni her şeyden uzaklaştırıyordu. Kokusuna bile âşıktım karşımda duran adamın.

"Evlendiğimiz için pişman mı oldun?" Emre'nin sorusuyla kaşlarımı çattım.

"O da nereden çıktı?" dedim şaşkınlıkla.

"Gözlerin kızarmış, ağlamışsın. Doktor da kararlardan bahsedince o geldi aklıma." Oldukça ciddi duruyordu. Sanırım buna kendini inandırmış gibiydi ama bilmediği bir şey vardı. Ben Emre'yle aldığım kararlardan hiçbir zaman pişman değildim.

"Sana bakarken bile kalbim titriyor, sence bu mümkün mü? Evlendiğimizi biz söylemeden duymalarından endişe ediyorum burası doğru ama hiçbir zaman bu kararımdan pişman değilim." Emre sözlerimle birlikte rahat bir nefes alırken, benim gibi onun da aklında bir sürü soru olduğuna emindim.

Bazı geceler onu izlediğimi hissediyordu çünkü o da uyanık oluyordu. Benim düşüncelerim gibi onun da endişeleri vardı. Hâlen bedenimde bir zehir vardı, kesin çözümü bulunmuş değildi. O yüzden her sabah hapları içip içmediğimi soruyor, benim için en iyisini yapmaya çalışıyordu. Sadece arada kaldığım bir nokta vardı. Hep böyle mi sürecekti? Emre her sabah benim için endişe edecek, hamile kalmamdan korkarak ama hep bebek sahibi olmak, baba olmak isteyerek içi mi sızlayacaktı?

Benim kalbim Emre ile doluydu ama ben yer açabilirdim. Sadece bebeğimiz için kalbimi ikiye bölebilirdim. Onun bana katacağı güzellikleri hissedebilirdim. Sadece ikimiz için bir şans daha istiyordum. Sevdiğim adamla ömrümü endişe etmeden, pişmanlık duymadan, keşke demeden yaşamak için bir şans istiyordum.

"Seni böyle görmeyi sevmiyorum Gamzelim. Bana böyle bakmana dayanamıyorum. İçime lanet olasıca bir şey dokunuyor. Ne yapıyorsan yapma Gamze, ne düşünüyorsan düşünme. Sen en son bana böyle baktığında yağmurlu bir günde ellerimin arasında kendini bilinmezliğe bıraktın. İki kere sensizlikle sınanmış bu adama üçüncüsünü tattırma."

Öyle bir hâldeydi ki Emre anlamıştı, ondan gizlediğim bir şey olduğunu biliyordu. Zaten anlayacağını tahmin ediyordum çünkü Kurt, beni benden iyi tanıyordu. Ellerimi ellerinin arasından çektim. Yüzüne dokunduğumda gözlerimiz birleşti. Benim cennetime ev sahipliği yapan gözleri, bir cümlemle cehenneme dönecek gibiydi. Ve ben gerçeklere sustum.

"Yanındayım, sana dokunuyorum ve beni istediğin sürece hep yanında kalacağım." Sözlerim bittiğinde Emre'nin dudağını öpüp geri çekildim.

Kapıya vurulduğunda Emre yerinden kalktı, çok yakındık. Karşımdaki koltuğa oturunca içeri girmesini söyledi. Asker elindeki evraklarla içeri girince, kitabımı masanın üstünde bıraktığım yerden aldım. Emre evrak işleriyle uğraşırken kendimi oyaladım biraz daha. Mesai saati bitimi geldiğinde Semih de bize katılmıştı.

"Yemeğe gidelim hep birlikte. Yeni bir restoran açılmış, yemeklerine çok güzel diyorlar." Semih'in önerisiyle Emre diğerlerini de aradı.

Mert, Uğur, Ercan ve Mine kabul etmişti. Dursun iki gün izin almıştı Trabzon'a gitmek için Emre'nin dediğine göre. Nazlı'sını özlemişti, o yüzden bize katılamayacaktı bugün. Yönetim binasından ayrıldığımızda arka taraftaki otoparka ilerledik. Emre'nin arabasına geçtiğimde diğerleri de gelmişti. Semih önden giderken biz de onu takip ettik. Emre'yle yol boyunca konuşmadık, ben düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum. Emre'ye daha fazla bir şey belli etmek istemiyordum. Araba durunca beklemeden indim. Emre yanıma geldiğinde uzattığı elini tuttum. Elimi sıkıca, hiç bırakmayacakmış gibi tutuyordu. Yine aklından neler geçiyor Kurt?

İçeriye girdiğimizde cam kenarı bir masaya geçtik. Ben Emre'nin karşısına oturdum, Mine benim yanıma oturdu, onun karşısında da Mert vardı. Uğur ve Ercan da masanın uç tarafında karşılıklı oturuyorlardı. Semih masanın başına geçti. Garsonun getirdiği menülerle birlikte herkes damak tadına uygun bir şeyler sipariş vermeye başladı. Ben de isteğimi söyleyince garsonun gitmesiyle masada sohbet başladı.

"Abimi askeriyede görmedim bugün." Emre'ye baktığımda, cevapladı beni.

"Bugün izinliydi."

Başımı sallayıp, onayladım. Telefonumu çıkartıp baktığımda sessizde olduğu için fark etmemiştim ama abim aramıştı. Derste sessize almıştım sonrasında doktorla görüşünce tamamen aklımdan çıkmıştı. Abimi arayıp telefonu kulağıma tuttum. Ortam fazla gürültülü olmadığı için burada konuşabilirdim. Uzun uzun çalan telefon kapanmaya yakın açıldı.

"Abi," dedim.

"Cahit'le Turan uyuyakalmış. Uyanınca söylerim aradığını." Seda'nın sesini duyunca içimi çektim.

"Peki, iyi akşamlar." Ses tonum istemsizce soğuk çıkarken beklemeden telefonu kapattım.

Bu bir ay içinde abim her akşam yanıma gelmişti işten dönerken. Hatta bir gün yemek bile yemiştik Emre, ben ve abim birlikte. Aramız neredeyse eskisi gibiydi. Turan'ın fotoğraflarını, videolarını istiyordum, abim de beni kırmıyor her akşam çektiği fotoğrafları bana gönderiyordu. Aramız beş dakika bile olsa yeğenimi görmeye gidemiyordum. Derin bir nefes aldım, bunları düşünmek beni sadece yoruyordu.

Siparişlerimiz gelince herkes yemeği ile ilgilenmeye başlamıştı. Kahvaltıdan sonra ben de bir şey yemediğim için oldukça acıkmıştım. Yemeğimi yerken bir yandan da Mine ile sohbet ediyordum. Ankara'ya dönecekti yarın. Gitmeden önce buluşmamız iyi olmuştu, onu da görmüş oldum.

"Uğur seninki geliyor." Ercan'ın gülerek kurduğu cümleyle şaşkınlıkla Uğur'a baktım.

"Siktir!" Uğur hemen diğer tarafa yüzünü saklamak ister gibi dönünce olaya anlam veremedim.

"Senin sevgilin mi var Uğur?" Şaşkınlıkla sorduğumda Ercan daha fazla gülmeye başladı. Karşıdaki masaya bakarken yirmili yaşlarda bir kız ve erkek oturmuştu.

"Ne sevgilisi Gamze, Allah korusun," diye söylendi Uğur.

"Hemen anlatıyorum size, merakta kalmayın. Bu kızın arabası bozulmuştu askeriyenin önünde, Uğur o gece nöbetçi olduğundan kıza yardım etti. Ben de oradaydım ama Uğur ilgilendiğinden karışmadım. Kız iki gün önce askeriyeye çiçek gönderip üstüne numarasını yazmış. Bomba kısmına şimdi geliyorum 'Yakışıklı Çekici' demiş Uğur'a." Ercan anlattıklarıyla daha fazla kendimi tutamayıp güldüm. Mine de bana katılırken diğerleri sırıtıyordu.

"Oo kardeşim hayırlı olsun," diyerek açılışı yaptı Mert.

"Artık bir düğün pilavını yeriz." Aklı fikri yemekte olan Semih'ti tabii ki.

"Yalnız bu kız tam bir aşk kuşu, Uğur geçmiş olsun canım," diyerek devam ettirdi Ercan.

"Kız buraya geliyor." Emre'nin cümlesiyle birlikte Uğur neredeyse Mert'in omzuna kapanacaktı görünmemek için. Kız tam masanın önünde durunca Uğur'a dikkatli bir şekilde bakıyordu.

"Çekici Uğur Bey," diye şakıyarak neşeyle konuştu. 1.60 boylarında, siyah kıvırcık saçlı, ela gözlü tatlı bir kızdı.

"Sude Hanım," dedi Uğur sonunda pes edip önüne dönerken.

"İsmimi unutmamışsınız, ne güzel. Çiçeklerimi aldınız değil mi? Aramanızı bekledim bütün gün." Kız sanki biz ortamda onları hiç izlemiyormuşuz gibi konuşuyordu. Öz güvenine hayrandım.

"Aldım evet, teşekkür ederim. Kırmızı güller tam beni yansıtıyor." Uğur rahatsız bir şekilde kıpırdanırken gülmemek için tuttum kendimi.

"Acaba bir kahve içebilir miyiz? Yemeğiniz de bitmiş görünüyor," derken boş tabaklara bakıyordu.

"Sevgilim çok kıskançtır, üzgünüm." Kızın kaşları yukarıya doğru kalkarken, üzülmüş gibiydi.

"Oysa nizamiyedeki çavuş, Uğur komutanımızın hayatında kimse yok demişti. Sabah size kıymalı börek getirmiştim."

Dudağını büzdüğünde Uğur sessizce arka arkaya küfür mırıldanıyordu. Börekleri yiyen çavuş daha fazlasını istemişti sanırım. Börek gelse sabah birlikte olduğumuz için ben de fark ederdim. Bu detayı Ercan bile fark etmemişti ki şaşkınlıkla bakıyordu.

"Siz mi sevgilisisiniz? Özür dilerim hanginizse, kabalık ettim," dediğinde kızın bakışları ben ve Mine arasında gidip geldi.

"O benim karım," dedi Emre elimi tutarak, sert bir ifadeyle.

"Kesinlikle öyle bir şey yok," diyerek Mine'ye baktı Mert'te.

"Sude Hanım size gerçeği söylemek üzücü ama ben geyim. Yani kızlardan hoşlanmıyorum." Uğur gayet ciddi bir şekilde söylemişti bunu.

Mine içtiği suyu Mert'in yüzüne püskürttü, Semih elindeki çatalı düşürdü. Ercan oturduğu sandalyeden düşecekti az daha, ben ağzım açık kaldım, Emre'nin ekmeğe uzanan eli havada kaldı.

"Yaa," diyen kız arkasına bile bakmadan diğer masaya yürüdü. Masada oturan adama bir şeyler söyledikten sonra restorandan çıktı.

"Biliyordum ulan, biliyordum!" Ercan parmağını Uğur'a doğru sallarken, Uğur umursamadan derin bir nefes aldı.

"Salak salak konuşma Ercan kız gitsin diye öyle dedim. Sevgilim var diyorum inanmıyor, bekâr olmama kadar araştırmış kız. Eğer evet desem kahveme ilaç atıp, sabah nikâh dairesine götürürdü bu kız beni." Uğur'un bezgince açıklama yapmasıyla masada kahkahalar yükseldi. Gülerken gözlerim yaşarmıştı.

"Oğlum abisi sanırım şu gelen, canını okuyacak şimdi."

Mert'in bize doğru gelen adamı işaret etmesiyle masada sesler kesildi. Herkes olay falan çıkacak düşüncesiyle harekete geçmek için beklerken masaya gelen adam Uğur'a döndü.

"Ay şekerim, Sude söyledi sen de bendenmişsin bir tanışalım istedim. Ben Berkecan," diyerek elini benim bile yapamayacağım zarif bir hareketle Uğur'a uzattı.

Aha geliyor gelmekte olan demeye kalmadan Uğur küfürler eşliğinde yerinden kalktı. Berkecan ne olduğunu anlayamadan Ercan araya girdi.

Elini beline koyup "Sen kimin manitasına el uzatıyorsun bas git ayol," dediğinde Uğur'un gözleri büyüdü.

"Aa senin miydi bu yakışıklı?" dedi Berkecan yüzünü düşürerek.

"Al beni kollarına Uğur aşkım," diyerek Uğur'a kollarını açarak öpücük atan Ercan'la birlikte Berkecan tamamen umudunu kesti.

Berkecan aynı Sude gibi arkasını dönüp kaçarken biz kahkahalarımıza yenilerini ekledik. Öyle çok güldük ki bir zaman sonra elimle karnımı tuttum, nefes alabilmek için. Restoranda fazla kişi olmadığından şanslıydık. Birisi videoya falan çekse tam rezillikti.

"Bu gece bana yetti, herkes evinde yesin tatlısını," diyen Uğur hesabı ödedi.

Restorandan çıkarken Ercan, Uğur'a musallat oluyordu hâlen. Bu hâllerine gülerken Emre omuzlarıma ceketini bıraktı. Elimi tuttuğu için üşümüyordum ama akşam olduğundan hava esiyordu. Eve gitmek için arabaya bindiğimizde derin bir nefes verdim. Bugün çok ağlamıştım ve biraz önce çok gülmüştüm. Çok gülen çok ağlar derlerdi, umarım hep gülerdik.

Lojmanlara doğru yola çıkarken Emre'nin ceketine sarıldım. Kamuflaja kokusu sinmişti. Başımı geriye yaslarken gözlerim kapandı yavaşça. Erken kalkmıştık, yoğun bir gün geçirmiştim. Önce ders, terapi, sonra yemek falan derken bir günü daha bitirmiştik. Emre'ye doğru dönüp başımı geriye yasladım. Yüzünü izlemeye başladığımda bir süre sonra gözlerim kapandı.

Saçlarımda gezinen elle gözlerimi araladım. Bana gülümseyen kocamı gördüğümde tebessüm ettim. Başımı kaldırdığımda evin önündeydik. Arabadan indiğimizde Emre belimden tuttuğunda boynuna gömdüm başımı. Eve girdiğimizde kapıyı kapattı. Beni kucağına aldığında kıkırdadım.

"Seni çok seviyorum Gamzelim. Sanırım bunu söylemekten hiç bıkmayacağım." Üst katın basamaklarını kucağında benimle hiç zorlanmadan çıkarken gözlerime baktı.

"Seni çok seviyorum Kurt," dedim ellerimi boynuna sıkıca sararken.



Oy vermeyi unutmayınız lütfen.

Continue Reading

You'll Also Like

24.1K 500 30
Ben Nefes 17 yaşımda üniversite hayalleri kurarken yâşça büyük Urfanın en zengin en tehlikeli Şariwan ailesine gelin giden Nefes. Babam doğduğumda...
1.2M 54.5K 51
Bebeği lösemi olan Arslan ile kardeşinin beyninde tümör olan Ayşegül, çaresizlik dolu bir dönemde kaderin ağlarını örmesiyle karşılaşır. Onların çare...
15.1K 922 26
RUS MAFYA LİDERİ VIKTOR VOLKOV İLE BALERİN VERA VASILIEV... BİR MAFYA/ROMANTİZM KURGUSUDUR. "İlk öptüğüm erkek sensin." Bu doğru olamazdı, değil mi? ...
7.7K 203 5
yaş farkı + cinsellik bulunmaktadır ona göre okuyunuz...