Dağ Başında Aşk (Tamamlandı)

By Deein_Deniz

9.1M 455K 213K

Bu bir Asker kurgusudur. Wattpad hali ve Kitap hali yayında. Bildiğiniz bütün asker hikayelerini unutun bu hi... More

Bölüm 1 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 2 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 3 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 4 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 5 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 6 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 7 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 8 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 9 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 10 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 11/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 12 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 13 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 14 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 15 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 16 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 17 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 18 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 19 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 20 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 21/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 22/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 23/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 24/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 25/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 26/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 27/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 28/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 29/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 30/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 31/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 32/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 33/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 34/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 35/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 36/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 37/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 38/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 39/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 40/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 41/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 42/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 43/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 44 /👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 1
Bölüm 45/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 46/ 👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 2
Bölüm 47/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 48/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 49/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 50/ Sezon Finali👨‍✈️👩‍💼
Dağ Başında Aşk 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 3/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 3
2. Sezon Bölüm 4/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 5/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 6/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 7/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 8/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 9/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 10/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 11/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 4
2. Sezon Bölüm 12/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 13/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 14/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezom Bölüm 15/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 16/👨‍✈️👩‍💼
Wattpad Finali
Görsel Bölüm 5
17 Ocak Sürpriz!
KİTAP HALİ/ 1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25/1. kitap finali
2. Kitap/1
2
3
4
5
6
7
8
9
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21/2. Kitap Finali

10

2K 98 1
By Deein_Deniz

Hızla yatağa geri dönüp, gözlerini kapattım. Emre odaya girdiğinde arkam dönük olduğu için karanlıkta beni görmüyordu. Çekmeceyi açıp kapatma sesini duyduğumda silahını aldığını biliyordum. Uyurken hep çekmeceye bırakıyordu. Beni uyandırmamak içindi sanırım her zamanki gibi sessizce saçlarımdan öpüp odadan çıktı.

Emre kapıyı kapattığı anda yataktan kalktım. Sessizce gece çıkarttığım kıyafetlerimi geri giydim, bavulumun içindeki silahımı belime taktım. Ortada bir intikam varsa bu sadece Emre'nin değildi. O pisliği ben öldürecektim!

Sessizce aşağıya inerken, kapının kapanma sesini duydum. Adımlarımı çok da hızlı atmayarak, kapıya doğru ilerledim. Pencerenin önünde durduğumda perdeyi kenara çekerek, minibüse binmelerini izledim. Hepsi beraber gideceği için diğer arabayı burada bırakmışlardı. Nereye gideceklerini bildiğim için peşlerine takılmak gibi bir hata yapmayacaktım bu sefer. Ankara'yı onlardan daha iyi biliyordum, ben daha önce giderdim.

"Nereye gidiyorsun?"

Duyduğum sesle yerimde sıçrarken, yavaşça arkamı döndüm. Mine merdivenlerden inerken bana bakıyordu. Olaylardan haberi yoksa sorun olmazdı, ben de şansımı denedim.

"Bahçeye çıkıyorum, hava alacaktım," dedim normal bir şekilde.

"Nereye gittiğini ikimiz de biliyoruz Gamze. Emre özellikle sana dikkat etmemi söyledi çıkarken. Şimdi ben bir kahve yapıyorum ikimiz de oturuyoruz çünkü onlar bir tuzağa gidiyor," dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Anlamadım?"

"Sercan falan bulunmadı. Sercan'ın Uğur'a oynadığı bir oyun bu. Kendi yerini telefonda söylemiş siz yukarı çıktıktan sonra Sercan'ı arayıp. Emre'ye söyleyip söylemeyeceğini test etmek için. Onlar gelene kadar ikimiz de uyumayacağımız için gel hadi sorularını cevaplayayım," dedi Mine.

Beraber mutfağa geçtiğimizde ikimize de kahve yaptı. Emre ya uyanık olmadığımı anlamıştı ya da peşlerine takılacağımı tahmin etmişti. Derin bir nefes verip, Mine'nin bana uzattığı kahve kupasını aldım. Uykum yeterince açılmıştı ve Mine haklıydı. Kurt gelene kadar uyuyamazdım.

"Peki madem tuzak olduğunu biliyorlar, neden gittiler?" Kahvesini yudumlayan Mine tek kaşını kaldırdı.

"Sercan'ın yakınlarda olup, onların gelip gelmediğini izleyeceğini düşünüyorlar. Emre bana her şeyi sana anlatmam için açıkladı. Merak etme sadece o fabrikanın yakınlarında durup etrafa bakacaklar. Birkaç saate gelirler," dediğinde tebessüm etti.

Başımı sallayıp ben de kahvemi içtim. Emre'yi aramak, sesini duymak istesem de şu an ne durumda olduklarını bilmediğim için arayamıyordum. Kahvem bitince kupamı yıkayıp kenara koydum.

"Mine, çok özel olmazsa bir şey sorabilir miyim?"

"Tabii sor," dediğinde karşısındaki sandalyeye geri oturdum.

"Hayatına birini almayı düşünüyor musun? Çok güzel bir kadınsın, iyi birisin, mesleğin de var kendi ayaklarının üstünde duracağın," dedim omzumu silkip.

"Aslında hayatıma birisini almayı düşündüm ama inan bunun için önce o birini bulmam gerek. Yaşadığım o olaydan sonra kapılarımı tamamen kapatmadım, beş parmağın beşi de bir değil ama henüz o kişiyle karşılaşmadığımı düşünüyorum." Mine bana açıklarken derin düşüncelere dalmış gibiydi. Daha çok aklı karışmış görünüyordu.

"Belki de bulmuşsundur ama farkında değilsindir. Mert'in sana ilgi duyduğunu senin gibi zeki bir kadın fark etmiştir," diyerek ilk adımını attım.

Mine içini çekerek geriye doğru yaslandı. Başıyla kısaca onaylandığında onun da bu durumdan haberinin olduğunu anladım. Bugün ikisi konuşurken oldukça yakın görünüyorlardı, Mert'i çok fazla tanımasam da ilgisini belli ediyordu.

"Mert'i daha yeni tanıyorum ama olmaz Gamze. Ben normalde Iğdır'da çalışmıyorum, Ankara bürosuna kayıtlıyım. Emre'nin davası olduğu için geldim Iğdır'a, sonra geri döndüm. Uzak mesafe ilişkisini göze alamıyorum sanırım."

Mert'ten bahsederken birisi şu kıza gözlerinin parladığını söylemeli. Peki bunu neden ben yapmıyorum?

"O tren kalkalı çok olmuş Mine. Mert'e karşı bence senin de ilgin var. Geçmişte olanları kabullensen bile inan bir yerde içinde kalıyor. Sen demiştin ya hani bana sonu farklı olsa da aynı şeyleri yaşadık diye, oradan biliyorum. 3 sene geçmişti Gediz'i görmeyeli ama olan yine oldu. Bence sen bir daha düşün." Mine'nin gözlerine bakarak kurduğum cümlelerde oldukça dürüsttüm. Ne kadar unuttum desem de içimde hep bir tedirginlik kalmıştı.

"Belki de haklısın ama şu an sadece zamana bırakmak istiyorum."

Mine kendi düşüncelerine dalmışken daha fazla konuşmadım. Şimdilik bir kapı aralamıştım onun, kendi davranışlarını dışarıdan göstermek için. Gerisi ona kalmıştı tabii, Mine'nin istemesi de önemliydi. Mert'e karşı gözlerinde bir ışık görmesem, onunla ilgili cesaret vermeye çalışmazdım.

Zaman geçmek bilmediği için mutfağa doğru geçtim. Buzdolabını açtım, nedense tatlı yapmak istiyordum. Çikolatalı ıslak kek için malzeme vardı, kendimi oyalamak biraz da aklımı dağıtmak istiyordum. Emre şu an ne yapıyordu acaba?

Emre'den

Arabayı park ettikten sonra indik. Karanlık ara sokakta, ağaçların gizleyeceği bir yer bulmak zor olmuştu. Minibüs olduğu için de fazla dikkat çekiyordu. En azından rengi siyahtı, çok yakına gelmeyince fark edilmezdi. Oldukça sessiz hareket ederek, gecenin karanlığına sığınarak ilerliyorduk.

"Emre, Mine mesaj atmış. Gamze'yi çıkmadan yakalamış, evdelermiş," dedi Mert sessizce.

Başımla kısaca onayladım. Tabii ki uyumadığını onu öptüğümde, içini çekmesiyle anladım. Kendini bana karşı çok çabuk ele veriyordu Gamzeli. Bu sefer peşimize takılmasına izin veremezdim. Peşimizden geldiğini anladığımda ona bir ders vermek istemiştim. Benim yanımda duracaksa göreceklerine de katlanması gerekiyordu. Gamze'nin dersini aldığını sanmıştım o gün ama daha detaylı olarak bir daha üstünden geçmem gerekiyordu anlaşılan.

"Ne gülüyorsun?" Semih'in yanımdan gelen sesiyle yüzümü sabit tuttum.

Ah be Gamzeli, aklıma geldiğin an yüzümü güldürüyorsun!

"Uğur nerede?" diye sordum. Ön tarafa ve arka tarafa bakınca göremedim.

"Önden gitti, gelir birazdan."

Her zaman ilerlerken gözcü olarak önden birini gönderirdik. Genelde sessiz hareket ettiğim için ben giderdim ama geride kalıp bu sefer herkesi görmem gerekiyordu. Uğur kısa süre sonra geri döndüğünde fabrikanın çevresinde yirmi adamın beklediğini söyledi. Sercan önlem konusunda yetersizdi ya da başka bir planı vardı. Yirmi kişiyi Semih, pusuya yattığı yerden hiç zarar almadan indirirdi. Sercan, Semih'in keskin nişancı olduğunu çok iyi biliyordu.

O adamları biz de öldürürdük ama yakından birebir dövüşe girdiğimiz için ses çıkardı ve hepsinin bir anda üzerimize atlaması kaçınılmaz olurdu. Sessiz olmak ilk gayemizdi. Geldiğimizi, burada olduğumuzu bilmemeliydiler. Arabayı uzağa park ettiğimiz için yürüme mesafesi uzamıştı. Demir fabrikasına geldiğimizde kendimizi çevredeki küçük ağaçlık alanda gizledik. Fabrikanın tüm ışıkları biz buradayız der gibi yanıyordu, bu bir tuzaktı. Sercan içeride yoktu ama bizi izleyeceği bir yerde olmalıydı.

"Kurt, saat iki yönü başını kaldır, ne görüyorsun?" Uğur'un sözleriyle dediği yere baktım.

"Yanıp, sönen kırmızı ışık, keskin nişancı var." Gözlerimi oradan ayırmazken yüksek bir ağacın tepesinde olan adam görünmüyordu.

"Şeytan diyor aç taramalıyı, sektire sektire indir hepsini." Semih'in heyecanlı sesiyle iki gündür evde kaldığımız için sıkıldığı belli oluyordu.

"Bunlar iyi kum torbası olur aslında ama bir iki yumruktan sonra patlar." Ercan'ın alıcı gözüyle baktığı adamları inceledim ben de.

"Ortadaki iyi gibi, beş yumruk veriyorum ben," dedim. Semih'ten hâlliceydi, boy olarak aynı olsalar da Semih daha baskındı gövde olarak.

"İddia?" Mert'in soran sesiyle derin bir nefes verdim.

"Maalesef, geri dönüyoruz. Nasıl olsa hepsini bulacağız ama öncelik Sercan'da," dedim.

Geri çekilerek, geldiğimiz gibi sessizce minibüse döndük. Evin yolunu en iyi ben bildiğim için şoför koltuğuna geçtim. Bu gece hepsini öldürebilirdik ama biz Sercan'ın Uğur'a güvenmesini istiyorduk. Şimdi ortaya çıksak yaptığımız bütün plan boşa çıkardı. Arabayı çalıştırdığımda Gamze'ye geri dönüyordum.

Gamze'den

Keki fırına verip, çikolata sosunu yapmaya başladım. Emre'yle olan nişanımızı düşünürken yüzümdeki gülümseme büyüdü. Parmağımda uyurken bile çıkarmadığım yüzüklere kaydı bakışlarım. Kurt'a söz vermiştim, yüzüklerimi bir daha dışarıya çıkarken çıkartmayacaktım.

Başımı kaldırıp saate baktığımda üçü gösteriyordu. İçimi çekerek karıştırdığım sosu, kıvamının koyulaşması için buzdolabına koydum. Mutfak tezgâhının üstünü de toplayınca biraz daha kendimi oyalamıştım. Fırını kontrol ettim, pişen keki çıkartıp tezgâhın üstüne ılıması için bıraktım. Ellerimi yıkayıp, mutfaktan çıktım.

"Gamze, pencerenin önünden bir gölge geçti," diyerek bana doğru ilerleyen Mine'yle hızla pencerelere baktım.

"Emre'yi arıyorum," dedim direkt.

Elime telefonu almıştım ki kapının kilidinin sessizce dönmesiyle arama tuşuna basıp, telefonu Mine'ye verdim. Belimdeki silahı çıkartırken Mine'yi de alıp, üçlü koltuğun arkasına saklandım. Açıkta hedef olmaktan iyidir en azından. Sessiz adımlar salonun içinde yankılanırken, Mine'yle göz göze geldik.

Telefonu bana doğru tuttuğunda Emre'nin telefonu açtığını gördüm. Konuşamazdık, bu yüzden telefonu Mine'nin elinden aldım, kapatıp mesaj kısmına girerek "ACİL DURUM!" mesajı gönderdim. Bu Emre'nin telefonumda ayarladığı bir şeydi. Ne zaman tehlikede olsam bu mesajı göndermemi istemiş, ana ekranda kısa yola eklemişti. Mesajı gönderdikten sonra telefonu Mine'ye verip, silahımı sıkıca tuttum. Artık adım sesleri çok yakından geliyordu.

"Yukarı bakın, buradalar," diyen boğuk sesi duymamla gerildim. Konuşan kişiyi sanki bir yerlerden hatırlıyordum. Beynimde şimşekler çakarken, Sercan'ın beni götürdüğü evdeki adamlarından birisi olduğunu anladım.

Gözüm kararırken, silahı daha sıkı tuttum. Tek başıma olsam, buradan belki çıkabilirdim ama yanımda Mine vardı. İkimizin görülme şansı daha yüksekti. Bize doğru gelen adım sesleriyle, nefesimi tuttum. Koltuk duvarla aramızda olduğu için açık bir alanda değildik ama biri yukarıdan baksa bizi görebilirdi.

"Üst katta kimse yok," diyen bir başka sesle, belki giderler diye umdum.

"Arka bahçeye çıkmış olabilirler, mutfak kapısı açık."

Fırının sıcaklığından bunalınca mutfağın bahçe kapısını açık bırakmıştım. Oradan çıkmak hiç akıllıca değildi şu anda çünkü evin etrafını sarıp, sarmadıklarını bilemezdik. Düşün Gamze, sen bir yol bulursun.

"Bahçeye çıkın, diğerlerine de söyle evin etrafını arayın hemen!" İlk duyduğumuz sinirli sesle birlikte birkaç kişi hareket etti.

Ev yine sessizliğe büründüğünde koltuğun kenarından baktım. İçeride sadece bir kişi vardı. Arkası bize dönük olduğu için görüş alanında değildik. Geri çekilip, Mine'ye baktım. Elimle sus işareti yaparken başını iki yana salladı. Silahımın emniyet kilidini açtım. Bizi burada bulmaları uzun sürmezdi.

Kenardan tekrar baktığımda adam telefonunu çıkarttı, birini arıyordu. "Efendim arıyoruz, bulacağız kısa süre içinde," dediğinde en iyi zamanlama olduğuna karar verdim. Durduğum yerden hızla çıkarak boyu benimle neredeyse aynı olan adamın başına silahı dayadım. Diğer elimle belindeki silahı aldım.

"Mine buraya gel," dediğimde koltuğun arkasından çıkıp gelen Mine'ye diğer silahı uzattım.

"Eğer kıpırdarsa onu kasıklarından vur," dedikten sonra, ağzı açık kalan adamın elindeki telefonu aldım.

"Sizin yapacağınız işi sikeyim, alt tarafı iki kadını alacaksınız!" Sercan'ın delirmiş gibi bağıran sesiyle gülümsedim. Bu adam benim deli yanımı ortaya çıkartıyordu.

"Küfür yok," dedim ciddi bir sesle.

"Gamze?" Sesindeki şaşkınlıkla gülümsemem genişledi.

Evin bütün kapılarını kapatıp, önüne bir şeyler koyarken Sercan'la konuşuyordum bir yandan da. Emre gelene kadar oyalamam gerekiyordu. Görünüşe göre tuzak Emre'ye değil bana kurulmuştu.

"Gamze değil, ben ecelin. İtlerini göndermek yerine karşıma çıksaydın keşke, çok alındım bak," derken bahçe kapısının önene çekmeceli büyük dolabı itiyordum.

"Karşına çıkmıştım, hatırlasana. Dur en son şey diye bağırıyordun; 'öldürürüm kendimi.' Doğru hatırlıyorum değil mi Gamze?"

Nefesim kesilirken bunu bana yapmasına izin vermeyecektim. Bir kere canımı yakmıştı, bir kere canımı almıştı ama bu sefer olmazdı. Mutfaktan çıktıktan sonra Mine'nin silah tuttuğu adama baktım. Belime koyduğum silahı çıkarttım.

"İyi dinle, senin sonun da böyle olacak," dedikten sonra adamın kasıklarına ateş ettim.

Acıyla bağırırken diğerlerinin onun sesini duyacağına emindim ama umurumda değildi. Bu adamı hatırlamıştım, o gün beni odaya götürmek için kollarımdan tutan adamlardan biriydi. Elleri kasıklarını bulurken asla pişman değildim. Benim çocuğum olmayacaktı değil mi? O zaman bana bunu yapan hiçbirinin olamazdı.

"Bu pisliğe yapacaklarım, sana yapacaklarımın yanında hiçbir şey! Seni organından tavana asacağım, üzülme aç kalmazsın, bunlardan kestiklerimle besleyeceğim seni!"

Telefon yüzüme kapanırken güldüm. Korkmuş muydu o?

"Sen de çeneni kapamazsan ikinci kurşun beynine gelir," dedim omuz silkip.

Ben hâlen diğerlerinin neden gelmediğini merak ederken, kapının zorlanması bir oldu. Önüne koltuğu çektiğim için açılmıyordu şu an ama her an açabilirlerdi.

"Mine üst kata çık, kim gelirse ateş et!" dedim kolundan tuttuğum gibi merdivenlere iterek.

"Birlikte gideceğiz," dedi kolumu tutarak.

"Git, söz geleceğim," dediğimde başını salladı.

Mine yukarı çıkarken yerde yatan adamı kenara çektim sürüyerek. Tam o anda kapı açıldı. Elinde silahı bana doğru tutan adama baktım. Ben de silahımı yerde yatan pisliğe tuttum.

"Geri çık yoksa öldürürüm." Sesimdeki soğuk tınıyla ben bile ürktüm.

"Onun ölüm emri çoktan verildi." Silahın namlusunu benden çekip yerde yatan adamın kafasına sıktı.

Adam alnına yediği kurşunla ölürken, ben cansız bedenine bakıyordum. Karşımdaki adam bana yaklaşırken silahımı kaldırdım. Beni vurmak istese çoktan vururdu, Sercan ölmemi istemiyordu. Kaşlarım çatıldı, anlamıyordum.

"Seni öldürmeyeceğim, silahını bırak," dedi bana doğru adım atarak.

Ona gülümseyerek baktığımda, kaşlarını çattı çünkü benim gördüğümü görmüyordu.

"Ama ben seni öldüreceğim!" Kurt bastığı tetikle başından vurmuştu pisliği.

Silahımı indirirken Kurt'un arkasından diğerleri de içeriye girdi. Yerde yatan adamlara baktığımda biraz önceki cesaretim kaybolmuştu. Silahımı belime koyup, derin bir nefes aldım.

"Gamze bana bak sadece." Emre'nin sözleriyle bakışlarımı sadece gözlerine odakladım. Yanıma gelip elimden tuttuğunda beraber diğerlerinin yanına gelmiştik.

"Mine üst katta, tek başına," dedim.

Mert, "Ben bakarım," diyerek hızla merdivenlere yöneldiğinde gözlerim büyüdü, ben daha konuşamadan çıkmıştı merdivenleri.

"Ona geleni vur dedim!" Bağırmamla birlikte silah sesi duyuldu.

"Aşk yarasıdır bu ilaç kapatmaz

Verdiğin teselli beni avutmaz

Dermanı yârdadır sende bulunmaz

Boşuna benimle uğraşma doktor."

Semih mırıldanırken herkes gülecek duruma gelmişti. Mert ve Mine arasındakileri fark eden tek ben değilmişim demek ki.

"İyiyim," diye bir ses duyuldu Mert'ten. Biraz sonra ikisi de aşağıya indi. Mert'in elinde Mine'ye verdiğim silah vardı.

Mert, "Kötü bir nişancı olduğuna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Gelen ben olmayabilirdim de," dedikten sonra gözlerini Mine'den çekti.

"Kusura bakma, her gün silahlı saldırıya uğramadığım için öğrenemedim." Mine'nin aksi sesiyle Mert gülecek gibiydi. Onu sinirlendirmeyi seviyordu çünkü Mine'den ancak bu şekilde bir tepki alıyordu.

"Bunlar ne olacak?" dedi Ercan yerdekilere bakarak.

"Vural gelir birazdan. Bahçeye çıkalım diyeceğim ama oranın da buradan farkı yok," dedi Kurt.

"Mutfağa gidelim, çikolatalı kek yapmıştım," dedim omuz silkip.

"Sonunda Gamze'yi de delirttiniz, aramıza hoş geldin." Uğur'un başını iki yana sallayarak söylediği sözlerle hepsi güldü.

Oturup, ağlayacak devri kapatmıştım artık. Yeterince ağlamıştım Emre'nin kollarında. Şimdi kaybettiklerimin intikamını almam gerekiyordu. Hep beraber mutfağa geçerken, Emre elimi sıkıca tutuyordu hâlâ. Elini bırakıp, dolaptan çikolata sosuna çıkarttım. Hepsi sandalyelere yerleşirken, Mine servis tabaklarını hazırladı. Çikolata sosunu döktüğüm keki kesip, tabaklara paylaştırdım. Mine'yle tabakları servis yaptık. Ne güzel bir nişan sabahıydı böyle.

"Enfes olmuş," diyerek ilk Semih beğenisini dile getirdi. Diğerleri de onaylayan şeyler söylediler.

Emre'nin yanına tabağımı alıp oturdum ben de. Beraber keklerimizi yerken birden kapı açıldı. Vural elinde silahıyla, bizi oturmuş kek yerken gördüğünde şaşkınlıkla donup kaldı.

"Merak etme sana da bir dilim ayırdım," dedim tezgâhın üstündeki tabağı işaret ederek.

"Siz delirmişsiniz," dediğinde herkes kekini yemeye devam etti. İşin garip yanı Vural da tezgâhın üstündeki tabağı alıp boş sandalyeye oturdu.

İçeriden sesler geliyordu, cesetleri kaldırıyorlardı. Planımız boşa çıkmıştı, herkes düşünceliydi. Kurt'un beni asla yalnız bırakmayacağını düşünen Sercan, planını iyi kurmuştu. Başından itibaren Uğur'a inanmıyordu. Uğur gibi o da rol yapmıştı. Beni yeniden kaçırmak istemişti ama nedenini anlamıyordum. Bizden alacağı en büyük şeyi zaten almıştı, bundan fazlası ölüm olurdu ama o beni öldürmek istememişti.

Çatalımı tabağıma koyup, Emre'ye döndüm. Belli etmese de aynı şeyleri hatta daha fazlasını düşündüğünü biliyordum. Bizim burada tek olduğumuzu biliyorlardı, Emre'nin evden çıktığının farkındaydılar. Peki onlara bunu kim söylüyordu.

"Komitanum şimdu ne yapacağuz?" Dursun'un sorusuyla herkesin aklındaki düşünce dile dökülmüştü.

Cevabı Emre verdi.

"Iğdır'a dönüyoruz. En iyi saldırı, savunmadır. Bırakacağız bizim kalemizde bize saldırmaya çalışsın."

Geri dönüş planı yapılmıştı, Kurt kararını vermişti. Emre'nin geri çekilmesiyle, Sercan zafer kazandığını sanacaktı, yenilse de. Böylelikle hata yapacaktı zaten şu an zor durumdaydı. Herkes onun peşindeydi, kapana kısılmıştı. Onu kendi kalelerinde sıkıştıracaklardı.

Bir adamın gelip, Vural'a haber vermesiyle temizliğin bittiğini öğrendik. Odalarımıza çıkıp, eşyalarımızı toplamak üzere ayrıldık. Emre'yle odaya girdiğimizde yine kapıyla kendisi arasına sıkıştırdı beni.

"İyi atış Gamzeli," dedi yüzüme gelen saçlarımı kenara çekerek.

"Nereden anladın?" dedim nefesi yüzüme değerken, çikolata kokuyordu.

"Mine'nin atış konusundaki yeteneği ortada, benim vurduğum adam da başına hedef almıştı çünkü öldürmekti amacı. Ama senin amacın hem hayatta tutmak hem de acı çekmesini sağlamaktı." Gözlerime bakarken, olayları çözme şekline bir kez daha hayran kaldım.

"O pisliği hatırladım. Sercan'ın bizi götürdüğü yerde kaçmamam için beni tutuyordu. O yatağa kollarımdan bağladı beni."

Ağzımdan çıkan her kelimeyle gözleri daha çok alev alev yanan Kurt, yumruk yaptığı elini kapıya geçirdi. Kapı yumruğunun etkisiyle içeriye göçüp, kırıldı. Derin bir nefes alıp, alnını alnıma dayadı.

"Kolay öldü, çok kolay," dedi buz gibi bir sesle.

Bence de kolay ölmüştü ama olanla ölene çare olmazdı. Ben de artık olanları bırakmış, ölenlerle ilgilenmeye başlamıştım. Daha çok öldürmekle ilgileniyor olmam benim suçum değildi.

"Başladığımız yere geri dönüyoruz," diye mırıldandım, başımı boynunun girintisine koyarak.

"Geri dönüyoruz ama tek farkla. Bir daha ayrılmamak üzere," dediğinde başımı kaldırıp gözlerine baktım.

"Nasıl?" Emre yüzündeki gülümsemeyle cevap verdi.

"Benimle kalacaksın, abinle konuşacağım. Cahit abide seni kimse koruyamaz, üstelik o evde bir bebek var. Gün içinde de benimle askeriyeye geleceksin. Ayrılmaz bir ikili olacağız." Dudağını dudağıma değdirdiğinde geri çekildim.

"Abim de buna izin verecek? Burada bizi görmüyor olabilir ama orada izin vereceğini sanmıyorum," dedim tek kaşımı kaldırıp.

"İzin alan kim? Sorun senin güvenliğinse karşımda abin dahi olsa duramaz, dinlemem. Ayrıca seninle Seda'yı bir daha aynı ortama sokmayacak kadar akıllandı bence abin." Emre'nin gözlerine bakıp ciddi olup, olmadığını ölçtüm. Gayet ciddiydi.

"Peki, sana güveniyorum. İkna et abimi seninle kalmam için. Ona yalanlar söyleyebilirsin. Gamze hastalığına yakalandığın gibi mesela, bensiz kalırsan nefes alamadığını söyle, kandır onu," diye fısıldadım.

"Bu yalan olmaz ama onu ikna edeceğim. Yalanlar söyleyeceğim, seni asla öpmeyeceğimi söyleyeceğim mesela," dedikten sonra dudaklarımı öpüp geri çekildi. "Sana yaklaşmayacağımı söyleyeceğim," diyerek biraz daha yaklaştı bana. "Sonra geceleri sana sarılmadan uyuyacağımı söyleyeceğim," dedikten sonra elleri belimi kavrayıp sıkıca sardı.

"Sen çok yalancı bir adamsın," dedim içimi çekerken.

"Ben çok yalancı bir adamım," dedikten sonra beni öpmeye başladı.

Kapının arkadan vurulmasıyla yerimde sıçradım. Emre beni arkasına alıp sinirle kapıyı açtı. Kimin geldiğini göremiyordum ama Kurt'un öfkesinden nasip alacağı kesindi. Neden bu adamla sürekli basılıyorduk biz?

"Emre hepimiz aşağıdayız sizi bekliyoruz." Şimdi yandın Ercan!

"Ercan geri dönelim bir hafta boyunca nöbeti sana kilitlemeyen Kurt'un gelmişini, geçmişini si..." derken arkadan belini cimcikledim. O gelmiş geçmişte ben de vardım.

"Ne yaptım ben şimdi?" diye itiraz etti Ercan.

"Siktir git lan, bir daha da gelme kapıya," dedi Emre yüzüne kapıyı kapatmadan önce.

Ellerimi yüzüme kapatıp inledim. Bu adam niye böyle beni utandırıyor?

Emre yüzüme kapattığım ellerimi çekti ve az önce sinirle bağırıp, küfretmemiş gibi gülümsedi. Peki ben ne yaptım? Tabii ki gülümsedim!

Emre'nin kolunun altından kaçıp bavulumu toplamaya başladım. Bu hareketime gülse de bir şey demedi. Güneş doğmuş, etraf aydınlanmıştı. Emre bavulları alınca ben de çantaları aldım. Beraber gecikmeli de olsa diğerlerine katılmıştık. Minibüse bindiğimizde kimse uyumadığı için herkes gözlerini kapatmıştı.

Minibüsü Vural kullandığı için ben de Emre'ye başımı yaslayıp gözlerimi kapattım. Havaalanına gidecektik, Vural bağlantılarını kullanıp bizim için uçak bileti bulmuştu. Emre de başını bana yaslayıp elimi tuttu. Ellerim yine soğuktu ama onun sıcaklığı ısıtıyordu her zamanki gibi beni. Derin bir nefes alıp verdim. Uykum gelmişti.

"Gamzelim hadi uyan." Emre'nin yakından gelen sesiyle gözlerimi açtım.

"Hadi uçağa bineceğiz," dediğinde herkesin indiğini fark ettim.

Minibüsten indikten sonra hep birlikte havaalanına doğru ilerledik. Emre bir an bile elimi bırakmıyordu ki zaten bunu istemiyordum. Bizi gören herkes gözlerini açmış bakıyordu. Yanımda uzun boylu ve kadınların dikkatini 7'den 70'e çekecek adamlar vardı. Beni ilgilendiren tek adamın ise eline yapışmış dibinden ayrılmıyorum.

Bilet kontrollerimiz yapıldıktan sonra bavullarımızı bagaja verdik. Uçağa bindiğimizde cam kenarında ben oturuyordum, yanımda Emre, onun yanında da Semih vardı. Arkamızda Uğur, Ercan, Dursun oturmuştu. Yan tarafımızdaki koltukta da Vural, Mert ve Mine vardı. Kalkış anonsundan sonra kemerimi bağlayıp, Emre'nin omzuna yattım. Bütün gece uyumamıştım neredeyse ve dün yoğun geçen bir nişan atlatmıştım. Emre kolunu bana doladığında rahat bir yer bulduğum için gözlerimi kapattım.

Yerimden kıpırdadığımda gözlerimi açtım. Emre'nin omzundan başımı kaldırdığımda yüzüne baktım. Uzayan saçları alnına dökülmüştü, uzun kirpiklerine değmek üzereydi. Sessizce nefesini verdiği dudakları hafif aralıktı. Sakalları, pürüzsüz tenini kaplamış, daha çekici hâle getirmişti tenini. Yüzüne dokunmak istese de Oynak Gamze'ye tabii ki izin vermedim!

Yan koltukta Semih oturuyordu ve gördüğü anda imalarından kurtulamazdım. Üstelik Emre benden daha fazla uykusuz kalmıştı, dinlenmesi gerekiyordu. Yan dönüp, başımı koltuğa yasladım. Yüzünü izledikçe huzur buluyordum. Özenle çizilmişti sanki her bir kirpiği. Göz kapaklarını araladığında beni görünce yüzünde tebessüm oluştu.

"Uyuyamadın mı?" diye sordu bana bakmaya devam ederek.

"Biraz önce uyandım."

Uçağın iniş anonsu yapıldığında herkes toplanmaya başladı. Bizimkilere henüz Ankara'dan ayrıldığımı bile söylememiştim. Acaba Emre'nin ailesiyle bizimkiler birlikte ne yaptılar? Annemi aradığımda bunu da sormak üzere aklıma not ettim.

Uçaktan indiğimizde bizi abim almaya gelmişti. Emre'nin ne ara haber verdiğini bile bilmiyordum. Abime sıkıca sarıldım, affetmiştim artık onu. Bavulları alıp askeriyenin büyük arabalarından birine bindik. Direkt askeriyeye gidecektik anlaşılan, Mine de bizimle gelmişti.

Abim "Nasılsın prensesim, gece bir şeyler olmuş?" dediğinde Emre'ye baktı bir an.

"İyiyim abi, sorun yok," dedim.

Şoför koltuğunda askerlerden biri oturuyordu. Arabayı çalıştırdığında, askeriyeye gitmek üzere yola çıktık. Yol boyu abime olanları anlattı Emre. Abim bazı yerlerde sorular sordu, özellikle Mine ve beni yalnız bırakması konusunda oldukça sinirlenmişti. Ben de o an öğrenmiştim Vural'ın ayarladığı ekibin aslında evin çevresinde bizi koruduğunu. Onları da sessizce etkisiz hâle getirmişlerdi. Allah'tan ses olacağı için öldürmek yerine bayıltmışlardı.

Askeriyeye geldiğimiz saat çok erken olduğu için doğrudan Haşim Albay'ın odasına çıktık. Mine ve ben Emre'nin, Semih'le paylaştığı çalışma odasında oturduk. Rapor işlerinden gram anlamıyordum zaten. Vural ve abim de onlarla girmişti odaya.

Biraz sonra kapı çalındı ve içeriye elinde tepsiyle bir asker girdi. "Kurt komutanım gönderdi," dedi. Elindeki tepsiyi Mine ve benim ortamdaki sehpaya bırakıp çıktı. İki bardak çay ve tabakta tost vardı ikimiz için. Düşünceli nişanlım benim.

Kekten başka bir şey yemediğimiz için oldukça acıkmıştım. Mineyle sıcak çaylarımızı içip, tostlarımızı yedik. Saat ona geldiği için annemlerin uyanmış olduğunu düşünüp aradım. Uzun anlatışlar sonunda çok da fazla şey söylemeden güvenlik sebebiyle Iğdır'a abimin yanına geri geldiğimizi söyledim. Annem en sonunda rahat bir nefes verdiğinde tekrar arayacağım diyerek kapattım. Zeynep anneyi ayrıca arayacaktım artık, yola çıkmışlardı. Kapı açıldığında içeriye Emre girdi.

"Hadi gidiyoruz Gamzelim. Mine sen de gel istersen. Ne yapacaksın burada?" dedi Emre. Mine normalde Ankara'da yaşadığı için burada nerede kaldığını ben de bilmiyordum.

"Aslı'ya geçeceğim. Bir dava hakkında konuşmamız gerekiyor," dediğinde Emre başıyla onayladı.

Mine'yle kısaca sarıldık. Gitmeden önce tekrar görüşelim dediğimde onayladı beni. Emre kenarda duran bavullarımızı aldığında birlikte çıktık odadan. Koridorda Mert'i görünce seslendim.

"Mert beklesene bir dakika," dediğimde sağa dönecekken olduğu yerde durdu yanına gidene kadar.

"Mine, Emre'nin çalışma odasında. Arkadaşına gidecekmiş ama kızın arabası burada yok. Şimdi taksiyle uğraşmasın, sen bıraksana," dedim.

"Tabii," derken gözleri parladı.

Mert yanımızdan ayrılırken biz merdivenlere yönelmiştik. Emre'nin gözlerini üstümde hissetsem de dönüp bakmadım. Sonuçta Mine'yi kardeşi gibi seviyordu, belki bu duruma karışmamı istemeyebilirdi.

"Yine aklından neler geçiyor?" dedi sonunda.

"Hiç canım, bırakalım da kız taksilerde mi sürünsün. Laf aramızda sevgilim, taksiler çok pahalı," dedim elimi kalbimin üstüne koyup iç çekerken. O yetmiş lirayı unutmayacaktım.

"Öyle olsun sevgilim," dedikten sonra bana hiç inanmamış gibi tek kaşını kaldırdı.

Arka taraftaki otoparka geldiğimizde Emre bavullarımızı bagaja yerleştirdi. Arabaya bindiğimizde emniyet kemerimi taktım. Emre yan koltuğa oturunca, kapıyı kapatıp, arabayı çalıştırdı. Radyoya uzandığımda beklemeden açtım.

Ah nasıl da güzel belinde o gamze,

Can yakıyor her gördüğümde.

Ses tuşuna yüklenip sesini açtım iyice, madem batmıştık neden dibi görmüyorduk? Şarkıyı söyleyen kişi vur patlasın, çal oynasın derken ben de omzumu Emre'nin omzuna vurduğumda güldü. Askeriye ile lojmanların arası çok kısa sürdüğü için şarkı bittiğinde gelmiştik.

"Yeğenini görmek ister misin? Yarın benimle askeriyeye geleceğin için göremezsin," dediğinde gülümsedim.

"İsterim, biraz seveyim, çok özledim," dedim hevesle. Minik bebeğin kokusunu içime çekmek bile yeterdi.

Abimin evinin önünde arabayı durdurunca birlikte indik. Emre, rahatsız etmek istemediğini söyleyerek bekleyeceğini söyledi. Ben de Seda'nın şimdi ne yumurtlayacağını bilmediğim için kabul ettim. Zaten on dakika görsem yeterdi. Emre cebinden sigarasını çıkartırken, ben de kapıya vurdum. Zili çalmamıştım, bebeğin uyuduğunu düşünerek.

"Gamze?" dedi Seda kucağında Turan'la kapıyı açtığında.

"Sana da merhaba," dedim ayakkabılarımı çıkartıp içeri girerken. Yoksa o kapıda yarım saat dikerdi beni.

"Ne zaman geldin?" dedi yüzünü asarken.

"Sabah geldim, şimdi de abimin yanından geliyorum," dedim. Banyoya ilerleyip elimi yüzümü iyice yıkadım.

"Turan'ı alayım, anlaşmayı hatırla," dedim kollarımı uzatarak.

"İyi ben de biraz uzanırım, gece boyunca uyumadı," dedi bebeği uzatarak.

"Uyu sen," dedim, işime gelirdi benim.

Seda yatak odasına giderken bana boncuk boncuk bakan minik bebekle mest oldum. Uzun uzun sevdikten sonra bakışlarım saate kayınca yarım saatin geçtiğini gördüm. Pencereden baktığımda Emre arabada oturmuş beni bekliyordu hâlen. Turan kucağımda uyuyakalmıştı.

Seda'nın yanına bırakmak için odaya ilerliyordum ki Seda elinde telefonuyla çıktı odadan. Bağırıp, ağlayıp duruyordu. Ben daha ne olduğunu anlamadan Turan'ı kucağımdan aldı. Bir yandan saçma sapan şeyler söylüyor bir yandan da ağlıyordu.

"Ne oldu? Birine bir şey mi oldu?" dedim ben de panikle.

"Çocuğumu kaçıracaktın değil mi? Abine yaptığın gibi onu da bana karşı dolduracaktın!" Bağırmasıyla Turan uyanmış ağlamaya başlamıştı.

"Seda kendine gel, bak bebeği de korkutuyorsun," dedim sakince.

"Defol git evimden!" Turan'ı koltuktaki yerine bıraktığında üstüme yürümeye başladı.

"Seda sakin ol, saçmalıyorsun şu an!" Koluma sıkıca yapıştığında sabrımı zorluyordu artık.

"Uyandığımda Turan yoktu, sen aldın yanımdan değil mi? Onu götürmek için geldin!" Beni kapıya doğru ittiğinde çıldırmış gibiydi.

"Sen iyice fazla oldun." Yüzüne attığım tokatla yere düştü.

Kapının ve zilin sürekli çalmasıyla kapıya yürüdüm. Emre kaşları çatık bir şekilde bana bakarken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kolumdan çekilmemle Seda'nın tırnaklarını bileğimde hissettim. Canım acırken acıyla inledim, dikiş yerlerimi sıkmıştı.

"Lanet olsun sana Seda!" diye bağırıp, saçına yapıştım. Saçlarını çekerken o 1.50'lik boyuyla benim saçlarıma uzanmaya çalışıyordu.

Emre belimden tutup beni geriye çekerken, Seda'nın saçları da benimle geliyordu. Açık kapıdan içeriye giren abimle derin bir nefes aldım. Seda'nın saçlarını bir kez daha yolup bıraktığımda abim de Seda'yı elimden alıp geriye çekti.

Abimin bana bağırmasını beklerken Seda'nın kolundan tuttuğu gibi koltuğa bıraktı. Yüzünden ne kadar sinirli olduğu anlaşılıyordu ama ben rahattım. Sonunda kendini bana dövdürmüştü.

"Emre, Gamze'yi alıp çık, Seda'yla konuşacağız biz. Prensesim yanına geleceğim."

Abimin sözlerinden sonra Emre belimden tutup dışarıya çıkardı beni. Seda'dan nefret ediyordum! Bileğimdeki sızıyla içimi çektim. Emre hemen durup, üstümdeki gömleğin kol düğmesini açtı. Beyaz bandajın üstüne çıkan kanı gördüğünde küfür mırıldandı. Gömleğimin kolunu geri katlayıp, arabanın kapısını açtı. Ben bindikten sonra kapımı kapattı, bileklerim gerçekten acıyordu.

"Nasılsın?" diye sordu Emre.

"Çok iyiyim, rahatladım sanırım."

Arabaya bindikten sonra Emre beklemeden çalıştırdı. Oldukça sinirli olduğu için konuşmuyordu ama arka arkaya küfürler ettiğini duyuyor gibiydim. Çünkü o an ben de Seda'ya ağzıma geleni sayıyordum.

Ben eve gideceğiz diye beklerken Emre, askeriyeye geri dönmüştü. Arabadan indikten sonra elini belime koydu, birlikte revire doğru ilerlediğimizde buraya neden geldiğimizi de anlamış oldum. Daha önce de geldiğim için yolu biliyordum ama o zaman küçük bir parmak kesiği için gelmiştik şimdiyse büyük ve derin kesikler için.

Emre kapıda bekleyen kimse olmadığı için açıp içeri girdi. Elimi tutup, nazikçe beni de içeriye çektiğinde derin bir nefes verdim. İlkinde o dikişlerin nasıl atıldığını hatırlamıyordum, umarım dikişler açılmamıştır. Yoksa o dikişleri tekrar attırdıktan sonra bir daha açılması pahasına Seda'yı tekrar dövmeye gidecektim.

"Emre ne oldu?" dedi doktor bizi gördüğünde. Kırklı yaşlarında hafif kırlaşmış saçlarıyla, gözlüklü biriydi. Benden kısaydı, 1.70 olabilirdi boyu.

"Yaman abi, önce tanıştırayım Gamze, nişanlım olur. Gamze, Yaman abi de askeriyenin doktoru," dedi Emre.

"Memnun oldum," dedim tebessüm etmeye çalışarak.

"Hatırladım, bizimkilerin öğretmenisin değil mi? Emre, Cahit Üsteğmen'e rağmen seviyor demişlerdi bizim haylazlar," dediğinde içimi çektim. Bir de kadınlara dedikodu yapıyor derlerdi.

"Abi Gamze'nin bileğinde kesikler var, duşa kabin patlamış evlerindeki. Doktor dikiş attı ama biraz zorladı sanırım, bir baksana." Emre durumu toparlarken, doktor oturmam için sedyeyi gösterdi.

Kurt, kol düğmelerimin ikisini de açıp, gömleğin kollarını yukarıya doğru çekti. İyi ki gömlek giymiştim, yoksa çıkartmamda sorun olacaktı. Doktor sargılarımı açarken, kanayan bileğim fazlasıyla acımıştı. Islak kanla birlikte sargıya yapışmıştı bileğim. Emre bir an bile yanımdan ayrılmazken derin nefesler alıyordum.

"Dikişler açılmamış ama biraz daha zorlasan açılırmış. Kavgaya mı girdin böyle?" Doktorun demesiyle "Bir de karşı tarafı gör," dememek için dudaklarımı ısırdım. Seda'nın lakabı bundan sonra kelaynak olabilirdi.

"Yok Yaman abi, kavga kim ben kim," dedim dudak bükerek.

Emre başını iki yana sallarken sen iflah olmazsın bakışları atıyordu bana. Bileklerime tekrar pansuman yaptıktan sonra geri sardı Yaman abi. Kuvvetli bir ağrı kesici verdi, bugün ağrım olacağı için. Emre'yle revirden çıktıktan sonra geri arabaya bindik.

"Abimi nasıl ikna ettin, sende kalmam için?" diye sordum merakla.

"Ona yalanlar söyledim," derken bana yandan bir bakış attı.

"Gerçi bugün olanlardan sonra ya Seda'yı ya beni koyacaktı kapının önüne," dedim omuz silkip.

"Seni koymasını tercih ederdim ki hemen kapayım," dediğinde güldüm.

Eve geldiğimizde Emre arabayı park etti. Beraber indiğimizde bavulları alıp evin anahtarını bana verdi. Daha önce evine geldiğim hatta kaldığım için rahattım. Kapıyı açtığımda birlikte içeriye girdik, Emre bavulları girişe bıraktı. Kapıyı kapattığında baş başa kaldık. Üstümdeki ceketi çıkartıp ona döndüğümde kollarının arasına girdim.

"Kurt, kuzuyu kaptı," dedi gülerek. Yanağıma öpücük bıraktıktan sonra çekildi. Sen bir Oynak Gamze'yle tanış sonra görürüz kim Kurt kim Kuzu.

Emre bavulları yukarı çıkarırken, ben de mutfağa geçtim. Ben bir şeyler yemiştim ama Emre henüz yememişti. Çay suyu koyup, buzdolabını açtım. Alışveriş yapmamız gerekiyordu. Dolabın boş olması tabii normaldi bir haftadır burada olmadığımız için. Çürüyen sebzeleri poşete koyup çöpe attım. Patates bulduğumda kızartmak için çıkardım. Emre, ekmek alırsa patates kızartması kahvaltı için idare ederdi.

"Yorma kendini," dedi Emre mutfağa girdiğinde.

"Savaştan çıkmadım, alt tarafı Seda'yı dövdüm."

Patatesleri soyarken, Emre çayı demledi. Bıçağı benden daha iyi kullandığı için, hızlıca dilimledi soyduklarımı. Patatesleri kızartmak için tavaya koyduğumda Emre ekmek almak için çıktı. Abim uğrayacağını söylemişti zaten birazdan gelirdi. Ekmek büfesi iki dakikalık yerdi ve pencereden bakınca görünüyordu.

Masaya bardak, çatal koyduktan sonra patatesleri çevirdim. Üstümü değiştirmek için üst kata çıktım. Bavulumu açıp eşofman takımımı çıkarttım giymek için. Emre'nin anahtarı vardı zaten. Aşağıya indiğimde kızaran patatesleri tabağa aldım. Pencereden baktığımda abimin ve Emre'nin biraz ileride konuştuğunu gördüm.

Gözlerim biraz ileriye takılınca yutkunamadım. Nefesimi tutup, kapıyı açtım hızlıca ve dışarıya koştum. Nefes nefese kalmışken Emre kollarımdan tutup yakaladı. "Ama o ölmüştü," diyebildim sadece sonrasında gözlerim karardı.

Oy vermeyi unutmayınız lütfen.

Continue Reading

You'll Also Like

22.2M 884K 114
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
Atlas By m

Romance

38.8K 3.5K 19
Bir mantık evliliği hikayesi.
151K 8.5K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
54.9K 241 13
Azgınlar yeriniz hazır. Kusarsanız benden değil. Midesi bulanan etkilenen okumasın. Varya (+22)de döktürdüm İlkimin ertesi gününde annemin acı haberi...