YAŞAM MELEĞİ

By songul_mayuk

79.6K 4.5K 7.2K

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misaliydi O'nunki... Kayra'nın tek istediği sahil kenarında biraz hava alm... More

Mahşerin Atlıları
Şu Saniyeden Sonra Düşmanımsın!
Keskin Nişancı
Bar Kavgası
Rus Ruleti
Üvey Kardeş
İkiz mi?
Spor Salonum Yerle Bir Edildi!
Elimi Mi Tuttu?
DUYURU!
Kayra Ve Miraç'ın Haberi
Seni Uyarmıştım!
Aile Tanışma Yemeği
Kaçınılmaz Kaza
Adaleti Sağlamaya Çalışmak
Londra'da Ameliyat
Gereği Düşünüldü...
Durumu İyi Değil...
Unutmaktan Korkuyorum.
ÖZEL BÖLÜM!
Sen... İYİ Kİ...
Ölmen Gereken Bir Konu Var.
Azrail İle Anlaşma
Hisler
Var Bir Hayalim.
Mutluluğun Sınırları
Değeceğine İnanıyorum...
Hayaller
Çaresizlik
Yaşam Ve Ölüm
Beni Burada Bırakma!
İzlemesi Zevkli
Beni Korursun
Destek Yolda!
DUYURU!
Bar Meselesi
Kanla Kaplanışını İzlemek
Kaçırma Planı
Diri Diri Gömmek!
Finale Adım Adım...
FİNALE DOĞRU!

Who Got The Power Beyler?

711 63 4
By songul_mayuk

"Ne zamandır uyanıksın?" diye sordum sağıma soluma bakınırken. Göz gözü görmeyecek derecede karanlıktı. Burnuma gelen rutubet kokusu da midemi bulandırmıştı. Bir yandan da açlığın vermiş olduğu hissiyat başımı döndürüyordu.

"En fazla yarım saattir." dediğinde bir ses işitmiştim. Bir tür kapı açılma sesiydi. Oldukça cızırtılı bir şekilde açılan kapıdan içeri giren ışık, gözlerimin kamaşmasına neden oluyordu.

"Uyanmışsınız!" demişti içeri giren kişi. Bu kırık Türkçe ve bu ses, sabah Miraç'ın ofisine giren Jace'in sesi ile birebir aynısıydı. Bize daha da yaklaştığında yanında sabahki korumalarını da görmüştüm. Daha da yakınımıza geldiğinde Jace'i görebilmiştim. Sabahki giyimini değiştirmemişti. Tam Emir'in önüne gelip; "Ne dersin? Halledelim mi artık?" diye sorduğunda Emir Jace olduğunu görmüş olsa gerek;

"İkna olman için daha kaç kere hayır demem gerekiyor benim!" diyip sinirli bir şekilde bağırmıştı. Jace kahkaha atarak tam aramıza geldiğinde kafamı ona çevirmiştim.

"İkinizden biri ya benimle anlaşma yapacak ya da..." diyip sustu. Öylece ikimize bakarken konuşmasına devam etti; "Boşluğu siz doldurun." demişti. Emir dikkati üstüne çekmek istercesine boğazını temizleyerek;

"Merak ediyorum da... Bu olanların arkamda duran kişiyle alakası ne?" diye sormuştu beni kastederek. Evet, doğru bir noktaya parmak basmıştı Emir. Benimle ne alakası vardı bu aralarındaki sorunların?

"Kayra Hanım Miraç'ın kıymetlisi oluyor. İki şirketten biriyle anlaşmam gerekiyordu. Kime kısmetse artık." diyip arkasını dönüp gideceği esnada aklıma gelen ani bir fikirle konuştum;

"Ben acıktım." dememle Jace olduğu yerde kalakalmıştı. Emir kafasını hafif geriye çevirerek benim duyabileceğim bir şekilde;

"Burada ölmek üzeresin. Düşündüğün şey yemek mi?" demişti. Bu sefer Jace'in dikkatini ben çekmiştim. Jace bana döndüğünde kaşlarını çatmış öylece bakıyordu. Bana doğru adımlarını atarken şaşkınlığını da gizleyemiyordu. "Anlaşmaya varacağın insanın açlıktan ölmesini istemezsin değil mi?" diyip tek kaşımı kaldırdım. Bir nevi manipüle eder gibi sormuştum bu soruyu. Beni onaylamasını istemiştim. Yanındaki korumaya başıyla beni gösterip arkasını döndü ve depodan çıktı. Korumaları da arkasından çıkıp kapıyı kapatmışlardı. "Üvey kardeş olduğumuzu bilmiyorlar değil mi?" diye sordum merakımı gidermek için.

"Hayır ama öldürmek istediğim kişi tam arkamda duruyor bir de benim halime bak. Elim, kolum, ayağım bağlı!" diyerek bağırmıştı. Zar zor yutkunarak gözlerimi kırpıştırmıştım. Bu durumda bile beni öldürmek mi istiyordu yani?

"Neden bu kadar hırsın, öfken var bana karşı?" diye sordum sesimin cılız olduğuna aldırmadan.

"Başlı başına benim için bir sorunsun."

"Seni tanımıyordum bile. Sana engel değilim. Beni vurmanı, öldürmeni, veya artadan kaldırmak isteyişine anlam veremiyorum. Babam denilen adamın neyi varsa senin olsun, ben hiçbir şey istemiyorum!" demiştim sinirle. Cevap dahi vermemişti.

.....

Miraç'ın anlatımıyla;

Kayra'nın şirketten çıktığı an:

Akif'i yanıma çağırmıştım. Kapıdan içeri girdiği anda oturduğum yerden kalkarak masanın üzerinde duran küçük not kağıdımı da aldığım gibi masamın yanından geçtim ve Akif'in eline tutuşturmuştum.

"Yazılım sistemlerini güncellemeleri gerekiyor. Yazılımcılara bu notu iletirsin. Benim randevum var." diyip çıkacağım anda Akif arkamdan seslenmişti.

"Kayra Hanım yengeyle mi?" dedi merakla. Sorduğu soruya şaşırdığım için olduğum yerde durarak sert bir yüz ifadesiyle Akif'e döndüm.

"Başka kim olabilir Akif?" Gözlerini gözlerimden kaçırarak bu sorduğum soruya cevap verememişti. Laf olsun diye sorduğu zaten aşikardı.

"Affedersiniz Miraç Bey. Ben en iyisi bu notu ileteyim." diyip yanımdan çıkıp gitmişti. Ben de Akif'in arkasından odadan çıkmıştım. Sekreter koltuğunu boş gördüğümde az ileride hızlı adımlarla giden Akif'e seslenerek;

"Akif, sekreter alımı yapın. Mümkünse erkek olsun." dediğimde durup bana baktı ve;

"Tamam Miraç Bey." diyerek tekrar yürümeye devam etti. Kadın sekreter olması Kayra açısından sıkıntılı olacak gibi duruyordu. Tabi kıskanması da hoşuma gitmişti. Bana güvenmesi ve güvendiğini de belli etmesi benim için çok anlamlıydı. Beni suçlamak yerine, suçun aslında kime ait olduğunu bilmesi ne kadar zeki olduğunu gösteriyordu bir nevi.

Hızlı adımlarla Kayra'yı bekletmemek için yürüyordum. Asansörün kapısının önüne doğru adımlarımı atarken asansör açılıp içinden birkaç kişi çıkmıştı. Onların çıkmasıyla ben de içeri girdim. Zemin kata basıp sırtımı yasladım ve gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda asansör durmuştu. İçeri birkaç kişi daha girmişti. Onlar da üçüncü katta iniyorlardı. Asansörün kapısının kapanmasını izliyordum. İçimde istemsizce oluşan kıpırtıya da engel olamıyordum. Ne zaman Kayra ile yan yana gelecek olsam midemde kelebekler uçuşmaya başlıyordu.

Asansör zemin kata indiğinde kapısı açılmıştı. Asansörden çıkıp şirketin çıkış kapısına yöneldim. Tüm heyecanımı dizginleyerek şirketten çıktım. Tam burada olması gerekiyordu. Yüzümdeki gülümsemem gitmiş yerini sert bakışlara bırakmıştım. Sağıma soluma bakınırken park yerine yöneldim. Arabamı hâlâ park halinde görünce merakıma yenik düşerek hızla arabama yöneldim. Ortalıkta hâlâ Kayra'yı göremeyince merakım git gide büyüyerek öfkeye dönüşüyordu. Arabanın tam yanına geldiğimde yere düşmüş olan anahtarları görmüştüm. Gözüm direkt şirketin parkına bakan kameraya gitmişti. Şirkete geri dönerken telefonumu cebimden çıkarıp Akif'i aradım. İlk çalışta açmıştı.

"Hemen girişe gel." diyerek cevap vermesini dahi beklemeden telefonu kapattım ve şirkete girdim. Güvenlik kameralarının olduğu odaya girerek, bilgisayar başında oturan güvenlik görevlisine; "Arabaların park yerini gören kamera kayıtlarını açabilir misiniz?"

"Tabi Miraç Bey. Saat kaç aralığı?" diye sormuştu orta yaşlarda ve biraz da kilolu olan adam. Saçları beyazlamış ama daha 45 yaşında olmadığının garantisini bile verebilirdim. Gözlüğünü düzelterek bilgisayarına geri dönmüştü. Birkaç yere tıklarken;

"On dakika öncesinden, bugünki kayıtlar." dediğimde beni başıyla onaylarken odaya Akif de gelmişti.

"Neler oluyor Miraç Bey?" diye sorduğunda güvenlik görevlisi de kaydı açmıştı. Tam arkasında durarak bilgisayar ekranına yoğunlaşmıştım. Kayra şirketten çıkıp arabaya yönelirken birinin tam karşıda Kayra'yı izlediğini görmüştüm.

"Yakınlaştır." dediğimde Kayra arabanın yanına gelmişti. Arabaya bineceği esnada az önce izleyen adam Kayra'yı bayıltarak bir arabaya bindirmişti. Kendisi de arabaya binerek uzaklaşırken; "Plakası yok mu bu aracın?" demiştim sinirle. Ama sorduğum sorunun cevabını zaten biliyordum. Aracın plakası yoktu. Sinirle elimi yumruk yapıp masaya sertçe vurarak sinirle gözlerini kapatmıştım. "Emir! Bu sefer kaçışın olamaz!" diyerek gözlerimi açtım. Bana şaşkın gözlerle bakan güvenlik görevlisine; "Size kolay gelsin." diyerek odadan çıkmıştım. Akif de beni takip ediyordu.

"Emir mi kaçırmış?"

"Başka kim olacak!" dedim öfkeyle çıkan sesime aldırış etmeden. Şirketten çıkarak Akif'in arabasına binmiştim. "Mesken sokak, Hayal Bar'a gidiyoruz." Emir'in geçen ay bastığımız mekanına gidecektim. Yarım bıraktığımız işi galiba tamamlama vakti gelmişti. Ama Kayra'ya da bir söz vermiştim. Kendi adaletimi kendim sağlamayacaktım. Aslında bu geçen seferki gibi istisnai durumlar arasına girebiliyor muydu ki?

Yaklaşık on üç dakikalık yolculuğun ardından Hayal Bar'ın tam karşısında durmuştuk. Arabadan sinirle inip Hayal Bar'a doğru adımlarımı atarken belimden silahımı çıkarmıştım. Akif de beni takip ediyordu. Mekanın önünde duran iki adam elimdeki silahı farketmeleriyle harekete geçmişlerdi. Bellerindeki silahını yokladıkları anda Akif ikisine de silah doğrulturken;

"Yerinizde olsam bunu yapmam. Canınız kıymetli değilse orası ayrı konu tabi." demişti kinayeli bir şekilde. Onları aldırış etmeden içeri girerek kim var diye bakınmıştım. Aslında sadece Emir'e odaklanmıştım. O da burada değildi. Barmenin yanına giderek;

"Emir nerede?" diye sordum. Barmen elimdeki silahı görünce iki elini de havaya kaldırarak;

"Bilmiyorum. Dün akşamdan itibaren buraya uğramadı. Şimdiye kadar çoktan gelmesi lazımdı. Hatta..." diyerek sağ elini yavaşça cebine götürdü ve telefonunu açarak birini ararken hoparlöre verip ekranı bana çevirdi. 'Emir Bey' yazıyordu. Uzun bekleyişin ardından telefon çalmadı. "Telefonu dahi kapalı." dediğinde sağıma soluma bakındım. Sinirlerim iyice tavan yapıyordu. Neredeydi o zaman bu Emir?"

....

Emir'in anlatımıyla:

Deponun kapısı açılıp elinde demir yemek tabldotu ile bir adam göründü. Deponun giriş kapısından yansıyan ışık gözlerimi iyice kısmama neden olurken adam bize doğru geldi ve ablamın önünde durdu. Ablamın ellerini çözerken istemsiz kaşlarım çatılmıştı.

"Ben de acıkmıştım. İlla söylemem mi gerekiyordu?" diye sinirle sorduğumda adam beni tınlamamıştı bile. Ablam yemeğini yerken adam da başımızda bekliyordu. Bu iş iyice sinirimi bozmaya başladı. Sabahın erken saatlerinden itibaren buradaydım. Evimden çıkarken bir anda omzuma sertçe vurulmasıyla gözlerim karanlığa teslim olmuş ve ardından da gözlerimi açtığımda bu iğrenç yerdeydim. Karanlık, rutubet dolu, farelerin cirit attığı bomboş ve soğuk bir depoydu. Solumda bulunan sandalyenin üstünde klasik ve oldukça da eski görünen radyo hariç...

Ablam yemeğini yedikten sonra adam ablamın önündeki tabldotu almak için hamle yapacağı esnada ablam elindeki demir tabletle adamın suratına sertçe vurmasıyla benim şaşkınlık seviyesi tavan yapmıştı. O da neydi öyle? Yüzümü buruştururken adamın hissettiği acıyı hissedercesine adama bakıyordum. Kendine gelmeye çalışırken ablam da ayaklarını çözüyordu. Ayağa kalkıp tabldotu tekrar adamın suratına yerleştirmesiyle adam yere düşmüştü.

"Beni de çöz." demiştim heyecanla. Görebileceğim alana girerek;

"Dövüşmeyi biliyor musun?" dediğinde bir şey diyememiştim. Ben dövüşmeyi bilmezdim ki. Sadece silahlarda iyiydim. "Ben de öyle tahmin etmiştim." diyerek yerde yatan adamın suratına tekmeyi geçirmişti. Adam baygın şekilde yerde yatarken ablam da deponun çıkışına doğru yürümeye başlamıştı.

"Nasıl?" Beni burada mı bırakacaksın?" demiştim şaşkınlıkla.

"Neden bırakmayayım. Sen beni kurşunlayıp komaya sokmamış mıydın?" diye sorarken aynı zamanda da yürümeye devam ediyordu. Sinirle gözlerimi kapattım ve sakince tüm öfkemi kenarıya bırakarak konuştum.

"Özür dilerim." dediğimde ayak sesleri hâlâ duyuluyordu.

"Umurumda bile değilsin." demişti.

"Hadi ama. Aş artık sorunlarını." demiştim. Evet, biraz saçma bir cümle kurmuş olabilirim. Depodan çıkmak üzereydi ki devam ettim: "Lütfen, bir daha yoluna çıkmayacağım!" diye bağırmıştım ama beni aldırış etmeden depodan çıkmıştı. "Lanet olsun!" diye tüm öfkemle bağırdım oturduğum yerde çırpınırken. "Seni bir daha yakalarsam öldüğünden emin olana kadar seni bırakmayacağım!" demiştim arkasından. Ellerimi çözebilirsem yerde yatan adamın silahı ile buradan kurtulabilirim. Arkada bağlı olan ellerimi kendi kendime çözmeye çalışırken deponun kapısından ayak sesleri işitmiştim. Gelenin kim olduğuna baktığımda ise ablamı görür gibi olmuştum. Gözlerimi kısarak bakıyordum. Işığın etkisiyle yanlış mı görüyordum acaba diye. Daha da yakınlaştığında ablamın olduğu kesinleşmişti. Yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Bunu gören ablam bir anda olduğu yerde durdu ve gözlerini devirerek yerde yatan adamın yanına diz çöktü. Belindeki silahı alarak tekrar çıkışa doğru yöneldiğinde; "Sana yalvarıyorum, beni burada bırakma." demiştim acıklı ses tonumla. Yürümesine devam ederken konuştu;

"Neden sana güveneyim?" diye sordu umursamaz şekilde. "Seni çözdüğüm anda beni öldürmek istemeyeceğini nereden bileyim?" diye de devam etti.

"Bak ben buraya senin gibi baygın vaziyette geldim. Neredeyim ve dışarıda kaç kişi var bilmiyorum. Tek başıma halledemem. Senden başka çarem yok şu an." dediğimde olduğu yerde durup bana döndü. Sinirlendiği aşikardı. Sağına ve soluna bakınarak sinirle gözlerini devirdi. Tuttuğu nefesini vererek bana doğru yürüdü. Durumu çaktırmamak adına fakettirmeden rahat bir nefes vermiştim. Gelip ellerimi çözerken depodan içeri birkaç adam girmek üzereydi. "Çabuk." demiştim telaşla. Ellerimi çözdüğünde adamlara dönerek onlara doğru ilerlerken ben ayaklarımı çözmekle meşguldüm.

"Beyler bana silah doğrultacak değilsiniz ya?" demişti elindeki silahın şarjörünü çıkarıp yere atarken. Şaka mı bu kadın? Bacağımın acısını göz ardı ederek ayağa kalkmıştım.

"Ne yapıyorsun sen? Kafayı mı yedin?" diye sordum sinirle ablama. O esnada önünde duran beş adam aynı anda silahlarını bize doğrulturken zar zor yutkunmuştum. Bu bir tür şaka olmalıydı. Az önceki silahla hepsini teker teker indirebilirdi ama O teslim olmayı mı seçiyordu yani?

"Benden korktuğunuzu düşünmeye başlayacağım." demişti alaycı ses tonuyla. Ellerindeki silahlara aldırış etmeden dalga geçer gibi konuşmuştu. Adamlar birbirine bakarken silahlarını bellerine geri koyup ablama bakmışlardı. "Bir saniye lütfen." diyerek gülümsedi ve etrafına bakınmaya başladı. Ne yapmaya çalıştığına bakıyordum. Ama bu kadını anlamak sahiden de zordu. "Az önce görmüştüm, şuralarda bir yerdeydi." diyip aniden sevinçle bağırdı. "İşte orada!" diyerek koşturdu ve sandalyenin üstünde duran radyoyu açmıştı. Birkaç yerini kurcalayıp sesi verdiğinde yabancı şarkı çalmaya başlamıştı. Üstündeki deri ceketini çıkarıp kısa olan elbisesine aldırış etmeden ceketini beline başlayarak adamlara doğru yürürken konuştu; "Little Mix'den Power şarkısını bilir misiniz? (Medyada)" diye sorduğunda adamlardan biri başını 'hayır' anlamında sallamıştı. Cidden beş kişiyle dövüşecek değildi herhalde değil mi? Üstelik o topuklu botlarıyla? Gerçekten gözlerim bu günleride mi görecekti?

Adamlar etrafında yuvarlak oluştururken ablam saçını topuz yapmakla meşguldü. Kesinlikle buradan kurtulamayacağız. Özellikle de ablamın delirmiş gibi hali iyice umutsuzluğa kapılmama neden oluyordu.

Adamlara farkettirmemeye çalışarak ablamın az önce yere attığı silaha doğru ağır ağır yürüyordum. Bir yandan da müzik son ses çalıyordu. Adamlardan biri ablama bir hamle yapmasıyla birlikte ablam adamın havadaki kolunu tutarken, kendisine gelen diğer adamı tekmeyle geri savurmuştu. Kolunu tuttuğu adamın önünde bir tur dönerek hızla eğildi ve adam ablamın belinin üstüne kapaklanıp sertçe yere sırtüstü düşmüştü. "Evet beyler, Who got the power?" demişti şarkıya eşlik ederken. Hulk musun be kadın? Bu kadar gücü nereden alıyorsun böyle? Hayranlıkla izliyordum bir yandan da.

Kafamı iki yana sallayarak silahın olduğu yere gelip dizlerimin üstüne yavaşça çökmüştüm. Miraç'ın bacağıma sıktığı yer hâlâ acıyordu. Silahı yerden alırken ablam adamın birinin dizine sertçe ayağıyla vurup yere diz çökmesini sağlarken bir başka adama da yumruk atmıştı. Hızla şarjöre uzandım, kafamı tekrar kaldırıp baktığımda adamlardan biri ablamın kollarını belinde tutup eliyle kelepçe yaparken bir başka adam da karnına sertçe yumruk atmıştı. Ablamın acıyla haykırışlarını duymamla bir anlığına da olsa elim titremiş, şarjörü silaha takamamıştım. "Lanet olsun." diye söylenirken tekrar denemeye çalışıyordum. Ablam yere düşmüş ve başındaki adam karnına sürekli tekmeyle vuruyordu. Ablamın kendinden geçtiğini görmüştüm. Sakince gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp şarjörü silaha taktığım gibi önce ablama tekme atan adamı kafasından vurdum ardından da az önce ellerini kelepçe şeklinde tutan adamı omzundan vurup bir başka adamın da bacağına sıkmıştım. Hepsi o kadar hızlı gelişmişti ki diğer iki adam ellerini kaldırmış bana bakıyordu. Bacağımdaki acıyla ne kadar yüzüm buruşsa da olduğum yerden zar zor kalkabilmişim.

Yerde yatan ablamın, beline bağladığı deri ceketi bir başka yere savrulmuş ve siyah elbisesi kanla birlikte karnı ıslak bir görüntü almıştı. Muhtelemen karnına sıktığım kurşunun ardından o attıkları dikiş açılmış olmalıydı. Sinirle diğer iki adamı da omuzlarından vurmuştum. Onlar acıyla yere düşerken ablamın yanına gidip yanında diz çöktüm. Eli karnındaydı ve kanla kaplanmıştı. Gözleri kapalıydı yani baygındı. "Abla!" diyerek sarstım ama tepki vermiyordu. "Aç gözlerini!" demiştim tekrar sarsarak. Anlamıyorum ki bu nasıl bir deliliktir? Beş kişiyle dövüşmek... Bu nasıl bir cesaret? Şayet yaralı olmasaydı, hepsini yere serecek güce sahip olduğu da belliydi.

Gözlerini hâlâ daha açmayınca diz çöktüğüm yerden kalkarak; "Sen kal! Ben giderim." diyip sinirle deponun çıkışına doğru ilerliyordum. Ne hali varsa görsün. Zaten kan kaybından ölürdü ve istediğim sonucu da elde etmiş olurdum. Deponun kapısından çıkıp birkaç adım daha attığımda aniden durdum. "Az önce bu kadın senin kendisini kurşunlamana rağmen tekrar döndü ve seni kurtarmaya çalıştı Emir. Beş kişiyle dövüştü. Seni orada da bırakabilirdi ama o seni de düşündü. Bırakmak istedi ama bırakmadı." demiştim kendi kendime. Sinirle nefesimi verdim ve tekrar; "Defalarca öldürme girişiminde bulunmana rağmen, az önce ben de kurtulayım diye ellerimi çözdü bu kadın... Gerçekten abla, insanları manipüle etmekte üstüne yok." diyip geriye dönüp depoya girdim ve yerde yatan ablamın yanına giderek yere tekrar diz çöktüm. Sarsarak; "Aç gözlerini çabuk, buradan çıkmamız lazım." dediğimde zar zor gözlerini açmaya çalışıyordu. Ama bir yandan da karnındaki acısından ötürü yüzünü buruşturuyordu. Canı yanıyordu ve bu her halinden de belliydi. Üstelik bu benim suçumdu.

Ablamı yattığı yerde doğrultarak sol kolunu omzuma doladım ve ayağa kaldırmaya çalıştığım anda sırtıma sert bir darbe inmişti. Olduğum yerde birkaç saniye durarak; "Yine mi?" demiştim. Gözlerim bulanık görmeye başladı ve bilincimi kaybederek yere düşmüştüm.





.....


Evet sevgili melek okurlarım... Bir bölümün daha sonuna geldik. Bölümleri neredeyse 350 kişi bekliyor fakat oy veren sayısı çok az. Sizden ricam emeğe saygı diyip oy verebilir misiniz? Hayalet okuyucu olmayın lütfen. Bölümlerin hızlı gelmesi sizin elinizde...

Ayrıca bir duyuru da yapmak istiyorum. Kitaplarımla ilgili bir hesabım var. En çok da Yaşam Meleği ile ilgili videolar paylaşıyorum. Hatta bazen önceden oradan spoiler verdiğim bile oluyor. Kitaplarımın olduğu o sayfa " _songulmayuk "

Şahsi Instagram hesabım ise
" songulmayuk_ "

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 39.5K 43
YAZIM HATASI VE KURGU BAĞLANTISI HATALARINI GÖRMEZDEN GELİNİZ. EĞLENCE AMAÇLI YAZILMIŞTIR. •Siz hiç sabahları kokuşmuş bir çorabı koklayarak uyandını...
134K 14.1K 68
Bölümler yeniden yazılıp DÜZENLENECEKTİR. . . . Hiç beklemediği bir anda, hiç beklemediği bir kişiden, hiç beklemediği bir gizem.. Herşey Aysima...
1.3M 53.3K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
4.4K 173 13
Hayatımın tatilde çarptığım bir adamın değiştirebileceğini nerden bilebilirdim ...