Dağ Başında Aşk (Tamamlandı)

By Deein_Deniz

9.1M 455K 213K

Bu bir Asker kurgusudur. Wattpad hali ve Kitap hali yayında. Bildiğiniz bütün asker hikayelerini unutun bu hi... More

Bölüm 1 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 2 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 3 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 4 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 5 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 6 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 7 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 8 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 9 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 10 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 11/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 12 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 13 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 14 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 15 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 16 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 17 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 18 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 19 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 20 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 21/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 22/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 23/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 24/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 25/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 26/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 27/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 28/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 29/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 30/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 31/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 32/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 33/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 34/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 35/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 36/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 37/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 38/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 39/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 40/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 41/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 42/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 43/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 44 /👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 1
Bölüm 45/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 46/ 👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 2
Bölüm 47/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 48/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 49/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 50/ Sezon Finali👨‍✈️👩‍💼
Dağ Başında Aşk 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 3/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 3
2. Sezon Bölüm 4/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 5/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 6/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 7/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 8/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 9/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 10/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 11/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 4
2. Sezon Bölüm 12/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 13/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 14/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezom Bölüm 15/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 16/👨‍✈️👩‍💼
Wattpad Finali
Görsel Bölüm 5
17 Ocak Sürpriz!
KİTAP HALİ/ 1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
22
23
24
25/1. kitap finali
2. Kitap/1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21/2. Kitap Finali

21

1.6K 103 5
By Deein_Deniz

Gamze'den

"Emre, doğru yolda olduğumuzdan emin misin?" Endişeli bir şekilde ıssız yola bakarken nedense içimde huzursuz bir his vardı. Tekrar topraklı bir yola çıktığımızda Emre'ye döndüm.

"Navigasyonu açsana bir bakalım," dedi kararsız bir şekilde. Çantamdan telefonu çıkarıp ekran kilidini açtım.

"İnternet çekmiyor, hatta daha kötüsü telefon çekmiyor." Telaşla ona doğru döndüğümde ani bir sarsıntıyla arabadan büyük bir ses geldi.

Sesle birlikte araba aniden durdu. Emre ile birbirimize baktık ve kaşlarını çatıp arabadan indi. Birkaç dakika sonra ses gelmeyince ben de indim ve çamura gömülü şekilde olan tekerleklere baktım.

"Çamura batmış tekerler, buradan çıkmaz bu araba." Sözlerinden sonra bittiğimizi anladım.

"Emre, bizim dönmemiz lazım, abim mahveder bizi." Her ne kadar Seda yüzünden burada olsam da o bir şekilde sıyrılırdı ve olay bende patlardı.

"Sakin ol Gamzeli'm." Emre bana doğru geldiğinde ellerimi tuttu.

"Olamıyorum! Abime bizden önce biri söylerse sabah askeriyeye gittiğinde? Seda kim bilir neler uydurur?" Aklıma geldikçe daha da telaş yapıyordum, elim ayağım buz kesiyordu.

"Gamze, bana bak."

Emre ciddi bir şekilde konuşunca, başımı yerden kaldırdım. Gözlerimi ona çevirdiğimde, beni göğsüne çektiğinde başımı ona yasladım. Elleri belimdeyken ben de ona sarıldım. Kalp atışlarıyla sakinleşmeye başladım.

"Şimdi sakin oluyorsun ve beni dinliyorsun. Söz veriyorum sana, ben halledeceğim. Güveniyorsun bana değil mi Gamzeli'm?" Emre'nin yatıştırıcı sesiyle biraz daha iyiydim.

"Tamam, sakinim," dedim başımı omzundan kaldırıp. Emre geri çekilip lastiklere bir kez daha baktı. İç çektikten sonra arabanın bagajını açtı.

"Burada bekleyemeyiz. Yakınlarda köy ya da ana yol vardır, orayı bulursak işimiz kolay. Tahminime göre soldan dönmemiz gerekiyordu ama biz sağdan döndük. Yürüyebilir misin güzelim?" Emre bagajdan aldığı el fenerini çıkartıp ışığını yaktı. Arabanın ışıklarını da kapatmıştı, aküsünün bitmemesi için.

"Topuklularla ormanda tur atmış biriyim ben, yürürüm tabii ki." Gülümseyerek ona doğru döndüm. O gece baskına uğradığımızda ikimizin arasındaki ilk kırılma noktasıydı duygularımız konusunda.

"Hatırlatma, hâlâ aklıma geldikçe nefesim kesiliyor. Kollarımda kanlar içinde yatıyordun ve ben çok çaresizdim." Emre, gecenin karanlığında bile belli olan gözlerindeki bulutlarla gözlerini çekti benden. Bagajı kapattı ve bana doğru geldi.

"Yanındayım ve bence önemli olan tek şey bu benim için." Uzanıp elini tuttum. Benim buz gibi ellerime karşı onun elleri sıcacıktı.

"Kesinlikle önemli olan yanımda olman." Emre'nin sözleriyle başımı öne eğip dudağımı ısırdım.

Bu adamın en sevdiğim huylarından biri de asla sevgisini benden esirgememesiydi. Bugün de anlamıştım ki, başkalarının yanında da asla bunu göstermekten de çekinmiyordu.

"Arkadaşların çağırıyor." Kurt ulumalarını duyunca tedirgin bir şekilde gülümsedim.

"Yemeğe çağırıyorlar, uğrayalım istiyorsan," dedi Emre bana göz kırparak.

"Sağ ol canım, yemeğe davetli olup yemeğin kendisi olmaya niyetim yok." Ben de ona takılarak omuz silktim.

"Seni biri yiyecekse bunun hangi kurt olduğunu ikimiz de biliyoruz," dedi yüzünde el fenerinin aydınlattığı yarım bir sırıtışla.

Size bir tavsiye, asla bir kurtla laf dalaşına girmeyin. Üstelik o kurt sizi yeme planları yapıyorsa!

Bu sözden sonra susup yürümeye karar verdim. Yol ayrımına geldiğimizde soldan devam ettik. Ayağımdaki ayakkabılar az topuklu bot olduğu için beni çok zorlamıyordu ama yorulmaya başlamıştım. Etrafta hiçbir ışık görememek de beni umutsuzluğa sürüklüyordu giderek.

"Saat on ikiyi geçiyor." Telefonun saatine bakıp geri cebime koydum. Seda çoktan uyumuştur, beni bekleyeceğini hiç sanmıyordum.

"Ne düşünüyorsun?" Emre'nin sorusuyla ona doğru döndüm.

"Seda'yı düşünüyorum. Bakma öyle, şimdi beni göremezse sabah evde abime kesin koca bulup kaçtığımı söyler." Emre'nin şaşkın yüzüne bakarak gülümsedim. Seda'yı düşündüğümü söyleyince tek kaşını kaldırmıştı.

"Aslında söylemesini isterdim. İşime gelir, eş adayı olarak yanında benim olmam tabii her şeyi açıklıyor." Omuz silkip çok doğal bir şeyden bahsediyormuş gibi konuşuyordu.

"İnanamıyorum sana Emre. Abimin tepkisinden hiç mi çekinmiyorsun?" Ne olursa olsun abim olmasının yanında komutanı oluyordu aynı zamanda.

"Ben her şeye karşı hazırım. Senden bana gelecek her şeye razıyım. Konu abinden çekinmen mi? Cahit abi saygı duyduğum birisi, ayrıca bizi ayıracağını sanmıyorum. Sana değer veriyor, senin mutlu olmanı önemsiyor." Emre bana bakıp gülümsedi ve devam etti. "Kısa sürede ya da uzun sürede fark edecek, eninde sonunda senin en çok benim yanımda mutlu olduğunu ve benim bu dünyada en çok seni mutlu etmek istediğimi fark edecek." Bana beklemediğim bir şekilde olayları kendi yönünden gösteriyordu.

"Seni sevdiğimi daha önce söylemiş miydim?" Ona hayranlıkla bakarken içimi çektim.

"Sen bana bunu sonsuza kadar da söylesen, kalbim sanki ilk kez söylüyormuşsun ki gibi atacak," dedi beni kendine doğru çekerek.

Saçlarımın arasına başını gömüp derin bir nefes aldı. Kalbim kendi bağımsızlığını ilan eder gibi son hız atmaya başladığında, yeni çıkmaya başlamış sakalını yanağımda hissettim. Günlük tıraş oluyordu genelde ama iki gün aksatmıştı sanırım. Yanağıma sıcak bir öpücük bıraktığında elimi omzuna koydum. Derin bir nefes verip geri çekildi.

"Şurada bir ışık gördüm." Tekrar elimi tutunca gösterdiği yere baktım. Gösterdiği yer biraz uzaktı ama ışık karanlıkta kendini belli ediyordu. İçim rahatlarken Emre ile birlikte ilerlemeye başladık.

"Umarım bizi kabul ederler." Artık iyice yorulmaya başlamıştım.

Emre ise daha yeni yürümeye başlamış gibiydi. Sırtında kırk kilo teçhizatla dağları, tepeleri geziyorlardı. Onun için yürüdüğümüz yol hiçbir şeydi. Adımları benden daha hızlıydı ama bana ayak uyduruyor, hızlanmam için baskı yapmıyordu.

"En kötü telefonlarını kullanırız şebeke hattı varsa. Çekici çağırırız ya da bizimkilerden birine haber veririz." Emre iyimser bir şekilde düşünürken ben de umut ediyordum.

Yaklaştıkça iki katlı bir yapı olduğunu anladım. Türk bayrağı vardı önündeki direkte asılı bir şekilde. Bu bana daha çok okulu anımsatmıştı ama Emre'nin sesiyle yardım konusunda artık endişelenmemizin yersiz olduğunu anladım.

"Orduevi burası, ilçe sınırının diğer tarafında olduğu için buraya gelmemiştik daha önce ama Uğur bahsetmişti arkadaşını görmeye geldiğini." Rahat bir nefes aldım Emre'nin orduevi olduğunu söylemesiyle. Evi artık tamamen görüyorduk, önündeki ışıklar daha net bir şekilde aydınlatıyordu etrafı.

Emre ile birlikte bahçe kısmında duran askerin yanına ilerledik. Çantamdan abimden dolayı sahip olduğum asker kimlik kartını çıkarttım. Emre de cüzdanından kendi kimlik kartını çıkarttı.

"Teğmen Emre Kurt," dedi kendi kimliğini uzatarak.

"İyi geceler komutanım," diyerek selam verdi asker hazır ola geçip.

"Rahat, asker. Arabamız yolda kaldı, telefonlar da çekmiyor, burada sabit telefon var mı?" Emre kimlik kartını alarak cüzdanına yerleştirdi. Benimkine gerek kalmadığı için geri çantama koydum.

"İçeride sabit hat mevcut komutanım." Kapıyı açan askerle içeriye geçtik.

Orduevine daha önce abimle gelmiştim. Erzurum'da, kayak merkezine yakın bir yerde vardı ve biz ısınıp çay içmek için uğramıştık. O zamanlar annem ve babamla birlikte abimi ziyarete gelmiş, daha sonra da benim ısrarım üstüne Erzurum'a günübirlik uğramıştık. Bizimkiler yaşlılığı bahane ederek çarşıyı gezmeyi tercih ederken abimi ikna etmiştim kayak merkezine gelebilmek için.

"Emre, hemen gideriz değil mi?" Sessiz bir ses tonuyla konuşuyordum, nedense her an bir yerden abim çıkacak gibi hissettim.

"Bir görevli bulup sorarız araç olup olmadığını." İnşallah vardır, diye geçirdim içimden. İçeri geçince vücudum karıncalandı.

Orduevleri, asker yakınları için otel olarak kullanılabilecek düzeydeki yerlerdir. Bende olduğu gibi asker yakını olduğunu belli eden kimlik kartları ile giriş yapılıyordu sadece. Yani birinci dereceden yakınlık şarttı bunun için. Rütbeli asker olan kişinin anne, baba, kardeş, eş ya da çocuğu olmanız gerekiyordu. Bunun yanında hizmeti de askerler yapıyor; temizlik, yemek, garsonluk gibi. Abim ile gittiğimizde merak edip sormuştum bunları.

"Teğmen Emre Kurt." Emre bu sefer de içerideki giriş kısmında nöbet tutan askere gösterdi kimlik kartını.

"Naci Şafak, Giresun. Emredin komutanım!" dedi asker selam vererek.

"Rahat, asker. Sabit telefon lazım bize, bir de çekici var mı yakınlarda? Arabamız yaklaşık dört kilometre uzakta çamura saplandı." Emre kısaca durumu açıklandığında, ben de heyecanla dinliyordum buradan hemen gitmek için bir yolunun olup olmadığını.

"Komutanım, çekici var ama bu saatte gelemez, her yer çamur dediğiniz gibi. Başka bir komutanımızın da arabası yolda kalmış, aradık ama sabaha ancak gelirmiş." Askerin olumsuz cevabıyla Emre'ye baktım.

"Peki şehre ya da askeriyeye araç var mı buradan?" Başka bir seçenek olmak zorundaydı.

"Maalesef hanımefendi, bu saatte ve her yer çamurken çok zor," dedi asker. Girişteki asker de, Naci de saygılı bir şekilde bana bakmadan konuşmuştu.

"Peki Naci, bize bir yol öner." Emre sonunda pes ederek başka bir seçenek arayışına girdi.

"Komutanım, sabah köylüler buradan geçiyor saat altıda. Eğer aracı çıkartmaları için traktörlerini kullanırsanız şehir merkezi buraya kırk dakika." Naci'nin önerisiyle Emre bana döndü.

"Önce askeriyeye uğraması gerekiyor rapor vermesi için. Eve geçmesi dokuzu bulur en erken. Seda'yı ara, yolda kaldığımızı söyle, sabah da erkenden dönelim." Planı kuran Kurt, başka çaremizin olmadığını biliyordu.

"Tamam, yapacak bir şey yok." Abimin eve gitmesi dokuzu bulduğundan benim en geç sekizde evde olmam gerekiyordu. Yolda karşılaşmamak için.

"İki oda alalım biz o zaman," dedi Emre askere geri dönerek.

"Emredersiniz komutanım."

Asker kaydımızı yaptıktan sonra bizi telefonun bulunduğu odaya götürdü. Telefonumu çıkarıp Seda'nın numarasını buldum ve sabit telefondan aradım. Telefon uzun süre çaldı, en sonunda kapanacakken açıldı.

"Efendim?" Telefonu uykulu bir sesle açtı. Tabii ki rahatça uyur. Gamze'ye bir şey mi olmuş umurunda mı sanki gecenin bu saatinde?

"Benim, Gamze. Yolda kaldık, araba çamura battı. Yakınlardaki orduevine geldik şimdi, telefonlar çekmiyor. Sabaha gelebilirim ancak." Kısa bir şekilde durumu açıkladım.

"Abine haber verdin mi?" Net çıkan sesiyle uykusunun açıldığına emin oldum.

"Abimden önce evde olacağım zaten, durumu ben açıklarım. Bu arada sakın saçma sapan şeyler söylemeye kalkma, karpuz diye beni evden kovduğunu abime söylemekten kesinlikle çekinmem." Sinirle söylendim ve telefonu yüzüne kapattım.

"Gidebiliriz." Emre'ye bakıp biraz daha yumuşak bir ses tonuyla konuştum.

Bana elini uzatınca tuttum ve odadan çıkıp merdivenlere yöneldik. Üst kata çıkınca Emre elindeki anahtarla kapının birini açtı.

"Hemen yan odadayım, bir şey olursa çekinme gel." Avucuma anahtarı koyup elimi bıraktı.

"Tamam," dedim onaylayarak. Kapıdan içeri girdim.

"İyi geceler Gamzeli'm." Yine yüzündeki o muhteşem gülümsemeyle bakıyordu.

"İyi geceler." Uzanıp yanağından öptüm.

Kapıyı kapatmadan gitmeyeceğini bildiğim için yavaşça kapıyı kapattım. Yüzümdeki gülümseme etkisini halen sürdürürken ayağımdaki çamurlu botları çıkartıp kapının yanına bıraktım. Oda oldukça geniş ve ferahtı.

Çift kişilik yatak, iki kapaklı bir gardırop, iki tane karşılıklı tekli koltuk ve sehpadan oluşuyordu. Üstümdeki kabanı çıkartıp tekli koltuğa ilerledim. Üşüdüğüm için direkt peteğin önünde duran tekli koltuğa yöneldim. Sis bastırmıştı ve daha önce buraya geldiğimiz için şükrettim. Siste yönümüzü bulmak ve bir ışık görmek neredeyse imkânsız olurdu bizim için. Gerçi Kurt'un algıları hep açıktı.

Kapının tıklatılmasıyla daldığım yerden sıçrayarak kalktım. Kapıya ilerledim ve açmadan kim olduğunu sordum.

"Benim Gamzeli'm." Emre'nin sesini duyunca beklemeden açtım.

"Harikasın." Elindeki tepside dumanı tüten kahveleri görünce gözlerim parladı.

"Size layık olmaya çalışıyoruz efendim." Göz kırparken tepsiyi hafifçe eğilip bana doğru tuttu.

Nereye düşüyorduk?

Kapıyı açıp içeri girmesi için yer verdim ve arkasından kapıyı kapattım. Üstünde gri bir eşofman ve vücudunu tamamen saran beyaz bir tişört vardı. Kalbim yerini bir kez daha belli edecek kadar hızlı atarken ona doğru ilerledim. Biraz önce benim oturduğum yerde oturuyor ve bana bakıyordu.

"Aç mısın? Mutfağa bakabilirim istersen." Beni düşündüğü zamanlar nedense içime bir sıcaklık yayılıyordu.

"Hayır, zaten geç bir saatte yedik yemeği de. Kahve güzel oldu." Karşısına oturup fincanı elime aldım. Bir yudum alarak tadına baktım. Tam da sevdiğim gibiydi, sütlü ve şekerli.

"Üşüdün, hasta olmazsın umarım." Emre yerinden kalktığında onu izledim. Gidiyor muydu?

"Bak buraya her zaman yedek havlu ve terlik, kişisel bakım malzemeleri koyarlar." Benim hiç açmadığım gardırobu açarak içinden bir çift terlik ve pike çıkarttı.

Önümde diz çöküp terlikleri bıraktı giymem için. Yumuşak terlikleri giydikten sonra pikeyi omuzlarıma sarıp kollarımda elleriyle durdu.

Şu anda karşımda bana aşkla bakan adam benim için dünyadaki en muhteşem adamdı.

Gözlerim bir transta gibi onun zümrüt yeşillerinden hiç ayrılmadı. Boyu uzun olduğu için tek dizinin üstünde olsa bile aramızda çok bir mesafe yoktu. Ellerini tutup ayağa kalktım ve onu da kaldırdım. Tek elimi yanağına koyup sıcak tenini avuçlarımın arasında hissettim.

"Gamze."

Sessiz bir şekilde fısıldadı, başını elime doğru yasladı ve diğer eliyle belimden tutup beni kendine doğru çekti. Girdiğim trans ya da Emre'nin gözlerindeki aşkın büyüsü bana zamanı, mekânı ve dünyanın geri kalan her şeyini unutturdu.

"Efendim?" Titrek bir nefes verdiğimde halen gözlerimi ondan alamamıştım.

Başını bana doğru eğdiğinde beni öpeceğine emindim. Hatta bunu onun kadar istiyordum. Kalbimi kendine mühürleyen bu adamın nefesini de nefesime mühürlemesini istiyordum.

Kapının çalmasıyla yerimde sıçradım. Emre sinirle bir nefes vererek benden uzaklaştı, çattığı kaşlarıyla kapıya yöneldi. Kapıyı sadece dışarıdaki kişinin kendisini görebileceği kadar açtı.

"Komutanım, rahatsız ediyorum, kusura bakmayın." Askerin sesiyle 'Aynen öyle, rahatsız ediyorsun' dememek için tuttum kendimi.

"Söyle asker." Emre sert bir ses tonuyla cevap verdiğinde benimle aynı düşüncedeydi büyük ihtimalle.

"Merkeze giden bir araç var. Burada kalan diğer komutanımızın acil dönmesi gerekiyormuş, gelmek isteyenlere haber vermemizi emretti." Askerin sözleriyle maceramız da son bulmuştu. Emre bana döndüğünde başımla onayladım.

"Tamam, iniyoruz şimdi." Asker gidince kapıyı kapatıp bana döndü. "Gidiyoruz o zaman." İçini çekerek konuştuğunda başımı salladım.

"Evet ama iki dakika daha bekleyebilir bence," dedim ve kararlı adımlarla Emre'ye doğru ilerleyip dudaklarına resmen yapıştım!

Sıcak dudaklarıyla buluştuğumda bir an şaşkınlıktan kalsa da Kurt, çabuk toparladı ve dudakları büyük bir istekle dudaklarımı kapattı. Sıcak ve kalın dudakları yumuşak bir şekilde karşıladı beni, öpüşü karşısında kalbim sıkıştı. Tutkulu bir şekilde ben de ona karşılık verdim ve birbirimizden ayrıldığımızda gözlerini kısarak bana baktı.

"Daha kaç defa âşık olabilirim sana?" dediğinde dudağımı ısırdım.

"Peki ben daha kaç defa düşeceğim senin derin kuytularına?" Gözlerimi gözlerinden ayırmadım.

Utanabilirdim, kaçabilirdim, ona doğru adım atmayabilirdim ama ben istediğim ve sonucunda hayatımdaki en değerli anı yaşayacaksam görmezden gelemezdim. Onu seviyordum ve beni sevdiğini bilmek beni bütün olumsuz duygulardan arındırıyordu.

Bu zamana kadar birbirimize karşı çekimlerimiz olmuştu ama biz uzaktan sevmiştik birbirimizi. Dokunmadan sevmek kavramı bizim için en başından beri geçerliydi. Kalbime en derin dokunuşunu yapmış olan bu adam benimdi.

"Gel buraya." Kolları arasına beni çekip saçlarımın arasına öpücük kondurdu.

"Odadan eşyalarını alalım hadi." Geri çekilip gülümsedi.

Botlarımı ve kabanımı giydim, Emre'nin odasına geçip eşyalarını aldık. Aşağı girişe indiğimizde, Emre kahvelerin ücretini ödedi. Kalmadığımız için odalara ücret ödememiştik.

"Araç kapıda bekliyor," diyen askerle, Emre elimi tuttu ve dışarı çıktık.

Sis dağılmaya başlamıştı ama hava halen soğuktu. Bekleyen araç arazi için olan askeri araçlardandı. Arkası kamyonet tarzında, ön tarafı ise dört kişinin oturacağı şekilde ikili bölmeye sahipti.

"Araçta sadece komutan ve şoför var, arka tarafa da biz geçeriz," dedi Emre. Sessizce arka kapıyı açtığında önce ben sonra da Emre geçti.

"İyi geceler gençler." Haşim Albay'ın arkaya doğru dönüp bize seslenmesiyle kalp krizi geçirmem an meselesiydi.

"Komutanım," diyen Emre de benimle aynı yüz ifadesine sahipti büyük ihtimalle.

"Nereden böyle?" Haşim Albay bir bana bir Emre'ye baktı. Emre hafifçe öksürüp kendini toparladı hemen.

"Cahit Komutan'ım görevde bildiğiniz üzere. Seda Hanım aşermiş, Gamze Hoca da açık manav bulamayınca benden yardım istedi komutanım. Yola ağaç devrilmiş, ben de ara yoldan gideyim derken çamura saplandı araba. Allah'tan orduevine yakındık da buraya yürüdük." Emre kısaca olayı özetlemişti.

"Cahit bu işten hiç memnun olmayacak duyarsa Emre, benden söylemesi." Haşim Albay uyaran bir tonda konuştuğunda kaşlarım çatıldı.

"Abime gerekli gördüğüm açıklamayı kendim yapabilirim Haşim Bey. Hepimiz yetişkin kişileriz, ki ortada gizli saklı olan bir şey de yok." Kararlı bir şekilde kendimi ifade ettiğimi düşünüyordum.

"Tabii Gamze." Haşim Albay'ın şoföre işaret vermesiyle yola çıktık. Yol boyunca kimse tek kelime etmedi, ortam yeterince gergindi zaten.

Haşim Albay'ın sözleri üzerine Emre de gerilmişti ve aklından geçenleri tahmin etmek zor değildi. Abime bir an önce aramızdaki ilişkiden bahsetmemiz gerekiyordu. Daha fazla çıkmaza girmek geri dönüşü olmayan bir kırgınlığa sebep olabilirdi.

Şehir merkezine geldiğimizde derin bir nefes aldım, az bir yolumuz kalmıştı. Emre'ye doğru baktığımda camdan dışarı bakıyordu. Beni hissetmiş gibi bana doğru döndü ve gözlerini kapatıp açtı, her şey yolunda der gibi. Başımı hafifçe sallayıp önüme döndüm. Saate baktığımda bir saatten fazladır yolda olduğumuzu fark ettim. Lojmanlara geçiş yaptığımızda, ilk önce bizi bırakacaklarını anladım.

"Teşekkür ederim," dedim kapının önünde araç durduğunda.

"İyi geceler Gamze. Bu arada sabah onda yarınki dersin. Gelince bana uğrarsan çizelgeyi alırsın." Haşim Albay, özellikle bunu söylemişti. Abimle de gönderebilirdi ama illa uğramamı istiyordu, ki bunun altında 'köstebek' ya da 'kurt' çıkma olasılığı çok yüksekti.

"Peki efendim." Onaylandıktan sonra araçtan indim.

Ben evin önünde durduğum gibi araç hareket etti. Elim titrerken cebimdeki anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Eve girince kapıyı kapattım, botlarımı ve kabanımı çıkarttım. Aceleyle odama çıktım, bir süre öyle ayakta kaldıktan sonra yatağa oturup ellerimi yüzüme kapattım.

Sinir krizi mi geçirsem yoksa sevinç çığlıkları mı atsam bilemedim. Sonra da elim dudaklarıma gitti ve o ânı tekrar hatırladım.

"Ben Emre'yi öptüm." Üstümdeki gerginliği attım ve yataktaki yastığı yüzüme bastırıp kahkahalarla gülmeye başladım. Seda'nın uyanıp gelmesi isteyeceğim en son şey bile değildi. Elimi kalbime koydum ve derin nefesler aldım. Arabadaki gergin ortamda pek aklıma gelmemişti bu durum ama şimdi bütün gerçekliği ile yüzüme vuruyordu.

Sabahtan beri üstümde olan kıyafetlere memnuniyetsiz bir şekilde baktım, üstümü değiştirip yatağa girdim geri. Elime telefonumu aldım ve Kurt'a 'iyi geceler' yazdım. Birkaç dakika sonra telefonuma gelen mesajla hızla açtım.

Kimden: 05xxxxxxxxx

Yalanınızı öğrendim ve bunun ortaya çıkmasını istemiyorsan yarın askeriyeye gelince bana mesaj at. Tabii önce Özge ya da Haşim Albay ile görüşmemi istemiyorsan. Yalnız ol.

Gediz'den geldiğine emin olduğum mesajla donup kaldım. Buz kesmiş bir şekilde mesajı tekrar okudum ve nefesim kesildi. Ben bu adamdan ne zaman kurtulacağım, bıktım artık. Telefonuma tekrar gelen mesaj ile derin bir nefes alıp açtım.

Kimden: Kurt

İyi geceler Gamzeli'm.

Telefonu şarja takıp yatağıma geri yattım. Saat çoktan üçü geçiyordu ve ben yorgunluk ile uykusuzluk arasında bitap düşmüştüm. Başım ağrımaya başladığında ağrı kesici içip gözlerimi kapattım.

Telefonun alarmıyla uyandığımda saat sekizdi. Başım çok fena bir şekilde ağrıyordu uykusuz olduğum için. Hızla yerimden kalktım ve sersem adımlarla banyoya ilerledim. Soğuk suyla yüzümü yıkayınca daha iyi hissetmiştim.

Odaya dönüp valizden krem rengi, bilek boy kumaş pantolon ve üstüne de mavi tonlarında v yaka kazak çıkarttım. Hızlıca üstümü değiştirip saçlarımı topuz yaptım. Makyajımı düne göre daha hafif tutmuştum, çantamı alıp aşağı indim. Evde hiç ses olmadığı için Seda'nın daha uyuduğunu anladım, saat dokuz olmuştu bile. Kabanımı giyerken kapı açıldı ve abim içeri girdi.

"Günaydın abi."

"Günaydın Gamze, bir yere mi gidiyorsun?" Abim hazır hâlime bakarak beni süzdü.

"Haşim Albay çağırdı, malûm konuyla ilgili, sonra da dersim var. Bugün askeriyeye gelecek misin abi?" Öylesine soruyormuş gibi davranıp botlarımı giydim.

"Öğleden sonra geleceğim ben de, ararsın, seni almaya gelirim." Montunu çıkartıp askıya astığında abime doğru döndüm.

"Abi başka bir konu daha var." Gözlerimi kaçırarak derin bir nefes aldım.

"Ne oldu? Seda yine sorun mu çıkarttı?" Kaşları çatılırken Seda ne zaman sorun çıkartmıyor ki demek istedim.

"O da var abi, konuyla bağlantılı aslında. Beni almaya geldiğinde konuşalım, olur mu?" Emre'nin de yanımızda olmasını istiyordum bu konuşmayı yaparken. Bugün askeriyede olacaktı bildiğim kadarıyla.

"Tamam prenses, sen arabayı al. Yakın zaten, nasılsa yolu öğrendin. Ben de servisle gelirim."

Abime sarılıp evden çıktım ve arabaya doğru ilerledim. Kar tamamen kalktığı için rahat bir şekilde lojmandan çıkıp askeriyeye geçtim. Gediz'in mesajı beni daha çok gererken bundan kimseye bahsetmemiştim. Derin bir nefes alıp nizamiyedeki askere kimlik kartımı gösterdim, içeri girdim ve arabayı park ettim. Arabadayken telefonumu çıkartıp Emre'yi aradım.

"Efendim." Telefonu birkaç çalıştan sonra açmıştı.

"Askeriyenin arkasındaki otoparktayım. Müsaitsen gelir misin?" Nefesimi sesli bir şekilde verip gergin olan bedenimi gevşetmeye çalıştım.

"Beş dakikaya oradayım." Kapının açılma sesiyle telefonu kapattım.

Arabada beklerken abimle olan konuşmamızı düşünüyordum. Camın tıklatılmasıyla Emre sanarak baktım ama Gediz'di. Arabadan inmesem birileri görebilirdi ve rezillik çıksın istemiyordum. Sakince kapıyı açtım ve aşağı indim.

"Ne istiyorsun?" dedim ciddi bir şekilde.

"Mesajımı okuyup halen bana diklenebiliyorsun demek?" Alaycı bir şekilde güldü.

"Beni tehditlerinle sindiremezsin Gediz! Bunu henüz anlamamış olman senin hatan." Dik durarak asla taviz vermedim.

İki adımda yanıma gelip koluma yapıştı. Tutuşu sıkıydı, çekmeme rağmen kolumu bırakmadı.

"Seni son kez uyarıyorum, hemen benimle geliyorsun." Bakışlarındaki o kararlılıkla ürktüm.

"Ben gelirim seninle!" Emre'nin sesini duyduğumda kolumdaki baskı da tamamen gitti.

Emre yumruğunu Gediz'in yüzüne geçirdiğinde geriye doğru giden Gediz kendini toparladı ve Emre'ye kafa attı. Bacaklarım titremeye başlayınca korkuyla ikisine baktım. Eğer bu duyulursa Emre için Askeri Mahkeme demekti ve ilk yumruğu o attığı için suçlu durumuna düşerdi bu sefer kesin olarak.

"Ne istiyorsun Gamze'den? Ne için tehdit ediyordun onu?!" diye kükreyen Kurt ile buz kestim.

"Herkes beni konuşuyor, Özge için ölüyormuşum aşkımdan!" Gediz tıslayarak öne doğru bir adım attı.

"Ne güzel işte, Özge ile birbiriniz için çok uygunsunuz." Emre alay ederek konuşmasına rağmen oldukça sinirliydi.

"Söyle bana Emre, senin bu yaptığın sığar mı adamlığa?" Sinirle soludu Gediz, üstüne atlamaya hazır bir şekilde.

Gözlerim dolu dolu olmuş, birbirinin yakasına yapışmış iki erkeğe bakıyordum. Birini canımdan çok severken diğeri beni canından çok sevdiğini iddia ediyordu.

"Gamze için yapmak zorundaydım. Eğer o yalanı söylemeseydim seni neden dövdüğümü açıklayamazdım. Sen kaşındın Cahit abiyi üstümüze göndererek!" Emre'nin bağırmasıyla birlikte artık son raddeye ulaştım.

"Yeter artık, yeter!"

Emre'nin kaşından süzülen kana, Gediz'in patlamış dudağına bakarak sendeledim. İkisi de bana dönerken ayağımın altından kayan yerle soğuk zemine, dizlerimin üstüne çöktüm.

"Gamze!"

Endişeyle aynı anda bana seslenip, yanıt bekleyen Emre ve Gediz'in sesini duysam da artık cevap vermek için çok geçti.

"Merak etme sevgilim, hastaneye gidiyoruz." En son duyduğum Emre'nin sesinden sonra karanlık her yeri sardı.

Göz kapaklarım sanki bana direniyor gibiydi. Yavaşça açmaya çalıştım bu sefer. Bilincim yerine gelirken en son Emre'nin kollarında olduğumu hatırladım. Kavga ediyorlardı ve ben daha fazla dayanamamıştım.

43)

"Kendine geliyor." Ceyda'nın sesini duyunca gözlerimi tamamen açıp başımı hafifçe yukarı kaldırdım.

"Gamze, iyi misin?" Abim yanıma gelip endişeyle sorduğunda yatakta biraz doğruldum.

"İyiyim abi," dedim birkaç kez öksürüp.

"İyi olmana sevindim çünkü bana yapacak iyi bir açıklama için hazır olsan iyi olur. Özellikle Emre ve Gediz'in karakolda olduğu ve dün geceyi Emre ile geçirdiğini de öğrendikten sonra." Abimin sözleriyle öylece dondum kaldım.

Emre ve Gediz'in kavga ettiği anları hatırlamaya başladım. Bir kez daha yapacağını yapmıştı Emre'yi kışkırtmak için. Gözlerimi sıkıca kapayıp açtığımda yatağımda uyanmak istiyordum ama maalesef bütün bu olanlar gerçekti. Abim hâlâ bana bakarken benim verecek bir cevabım yoktu.

"Cahit abi, şimdi yormayalım Gamze'yi, istersen biraz dinlensin öyle konuşursunuz." Ceyda araya girdiğinde rahat bir nefes aldım.

"Peki, öyle olsun. Ben şimdi eve gidiyorum, sana kıyafet getireceğim, düştüğün için üstün başın çamur içindeydi. Gelince oturup konuşacağız." Abim kesin bir şekilde konuşacağımızı söylerken ben ne yalanlar söyleyeceğimi düşünüyordum.

"Tamam abi." Kısık çıkan sesimle onaylamaktan başka çarem yoktu.

Üstümde yeşil hastane önlüğü vardı. Kolumdaki serumun bitmesine az kalmıştı. Abim sözlerimden sonra kapıya yönelmiş ve çıkmıştı. Ceyda'nın burada ne işi olduğunu bilmiyordum ama bana zaman kazandırdığı için minnettardım.

"Teşekkür ederim," dedim içimi çekerek.

"Önemli değil, keşke daha fazla yardımcı olabilsem." Yanımda duran sandalyeye oturdu.

"Neler oldu ben bayıldıktan sonra ve abim ne kadarını biliyor?" Boğazıma oturan bir yumruyla zar zor nefes alıyordum. Asıl merak ettiğim Emre'nin durumuydu.

"Aslında pek bir şey olmadı, ben Gediz'e geliyordum, Kuzey ve annem de burada. Ona akşam konuşmak istediğimi söyleyecektim, halen bilmiyor Kuzey'in onun oğlu olduğunu. Otoparka geldiğimde Gediz ve ismi Emre'ydi galiba, onu senin başında gördüm. Daha doğrusu seninki abimi tehdit ediyordu, ona bir şey olursa ölümün benim elimden olur diyerek. Sonra da ben yanlarına gittim, seni benim arabama taşıdı Emre ve hastaneye geldik. Bizim arkamızdan da abim geldi." Ceyda durumu anlatınca geriye yaslandı.

Aslında Emre'nin bu tavrına hiç şaşırmamıştım, yüzümde tebessüm oluşurken kalbim onun yokluğunun sıkıntısıyla doldu. Beni hastaneye getirdikten sonra büyük ihtimalle aralarında bir şey geçmişti ki Emre karakolluk olmuştu yine. Gediz'in hastane yerine karakolda olması da işleri ilginç kılıyordu bir yerde.

"Abim nasıl öğrendi peki?" Az önceki konuşma aklıma gelmişti, abim her şeyi biliyordu. Emre, Gediz ve Ceyda gidip direkt abime söylemezdi.

"Tabii ki burada da rahat durmadılar. Gediz seni görmek isteyince tekrar kavga çıktı ve hastane güvenliği polis çağırdı. O sırada gelen Cahit abi de her şeyi duymuş oldu. Abim Emre'ye, dün gece onunla beraber olduğunu biliyorum, dedi ve Cahit abi bunun ne demek olduğunu sorduğunda ikisi de sessiz kaldı," diye devam etti Ceyda.

"En azından bunu açıklayabilirim." Başıma giren ağrıyla gözlerimi kapattım tekrar. Bütün suç Seda'nındı sonuçta, karpuz diye beni çileden çıkarmasa bütün bunlar olmayabilirdi.

"Gamze, iyi misin?" Gözlerimi zorlukla açtığımda bana uzattığı su dolu bardağı gördüm ve elinden aldım.

"Bana ağrı kesici bulur musun?" Suyu büyük yudumlarla, sanki kurak bir toprakmışım gibi nefessiz içtim. Ceyda odadan çıktı, birkaç dakika sonra elindeki ağrı kesici ile geldi.

"Hemşireye de haber verdim serumun bittiğini. Çıkartmak için gelir şimdi." Başımı sallayıp onayladım, ağrı kesiciyi ağzıma atıp suyla birlikte yuttum.

"Emre'yi görmem lazım." İçim sızlarken aklım ondaydı kalbimle birlikte.

"Askeri Mahkeme'ye çıkartılacaklar. Karakola alındılar ama yarın sevk edileceklermiş. Ben gerçekten Gediz konusunda üzgünüm Gamze." Ceyda başını eğerek mahcup bir şekilde gözlerini kaçırdı benden. Elini tuttum ve bana bakmasını sağladım.

"Ailemizi biz seçemiyoruz Ceyda. Sen ne olursa olsun hatalarının bedelini çoktan ödedin. Ben seni affedeli çok oluyor. Şimdi benim buradan çıkmam lazım." Yerimden kalkmaya çalışarak yatakta oturdum. Kapı açılınca içeriye hemşire girdi.

"Serumunuzu çıkartınca gidebilirsiniz." Hemşire serumu çıkartıp kolumun iç kısmına küçük bir bant yapıştırdıktan sonra çıktı.

"Abini bekle, ona bir açıklama yapman gerekiyor. Eğer şimdi çıkıp gidersen olay daha çok büyür. Senin bana geleceğini söylerim. Seda hamile zaten, sana iyi bakamayacağını da söyleriz. Sen de karakola gittikten sonra bana uğrarsın, bu gece oturup düşünürüz, bir yol ararız." Ceyda tebessüm ederek elimi tuttuğunda her olaya pratik bir çözüm bulmasını hatırlamıştım.

"Özlemişim dostluğunu," dedim ben de gülümseyerek.

"Ben de özledim dostluğunu." Samimiyetine inandığım için güvendim ve abim gelene kadar bekledim.

Bir süre sonra yataktan kalkıp birkaç adım attım, kendimi ağrı kesici ile birlikte daha iyi hissediyordum. Ceyda önce koluma girip bana yardımcı oldu, daha sonra tek başına dolandım odada. Bir süre sonra elinde çantayla abim girdi odadan içeriye.

"İyi misin?" Beni ayakta görünce içi biraz daha rahatlamıştı.

"İyiyim abi." Elindeki çantayı bana uzatınca aldım.

"Giyinince haber ver." Kapıya doğru ilerleyip odadan çıktı.

Ceyda da çıkınca valizi açıp içindeki kot pantolonu ve siyah kazağı çıkarttım. Üstümü hızla değiştirip saçlarımı topladım. Kapıyı açtım ve beni bekleyen Ceyda ve abimi gördüm. Olayları nasıl anlatacağımı düşünmüştüm bu kısa arada.

"Hazırım." Bunun konuşmaya hazırım demek olduğunu hepimiz biliyorduk. Kapıyı açık bırakarak yatağa ilerledim.

"Başla bakalım anlatmaya." Abim içeri girdiğinde derin bir nefes aldım ve dün eve gittiğimden itibaren olanları anlatmaya başladım.

"Askeriyeden eve geçtiğimde Seda salonda oturuyordu. Sonra birden ağlamaya başladı. Hüngür hüngür hem de, ben de endişelendim, ne olduğunu sordum. Karpuz aşerdiğini ve hemen yemesi gerektiğini söyledi. İkna etmeye çalıştım senin sabah gelip alacağın konusunda ama beni dinlemedi tabii. O kadar çok ağladı, bağırdı ki ben de korktum bebeğe bir şey olacak diye." O anlar gözümün önüne gelince yüzümü buruşturdum.

"Ah Seda ah," dedi abim sinirli bir nefes verirken.

"Sonra Emre'yi aradım, en yakınımızda o vardı. Araba kullanabiliyorum, biliyorsun abi ama saat hem geçti hem de kaybolmaktan korktum. Emre ana yolun kenarında manavlar olduğunu ve beni götürebileceğini söyleyince ben de kabul ettim. Sonrasında ise yola devrilen bir kütükle ara yola girdik, kaybolduk ve araba çamura battı. Saat gece yarısını geçmişti. Biz de bir yer aramaya başladık yardım istemek için." Anlattığım her şey doğru olduğundan gözlerimi abimden kaçırmadan konuşuyordum. Boğazım kuruduğunda suyu alıp yudumladım. Abim dikkatlice beni dinliyordu. Sonra kaldığım yerden devam ettim. "Orduevini bulduk şans eseri. Sonra geri dönmek istedik, araç bulamayınca bekledik bir süre. Haşim Albay da orada kalıyormuş, askeriyeye döneceğini öğrenince biz de onunla birlikte geldik. Bana inanmıyorsan Haşim Albay'a sorabilirsin abi. Geç de olsa eve döndüm, bizi kendisi bıraktı lojmanlara kadar."

Yalan söylememiştim sonuçta, olaylar tamamen böyle olmuştu. Sadece Emre'nin sevgilim olduğunu ve onu öptüğüm kısmını es geçmiştim. Ne var ki canım bunda?

"Gediz ne alaka peki?" dediğinde başımı kaldırıp Ceyda'ya baktım yardım ister gibi.

"Abim Gamze'yi tanıyordu, biz üniversitede beraber okuduğumuz yıllardan. Sonra Gamze ile Emre'nin gece beraber olduğunu öğrenince kızmış kendince. Sonra kavga etmişler, sorumsuz olmakla suçlamış abim Emre'yi. O arada da Gamze yorgunluktan bayılmış." Ceyda araya girip durumu anlatırken kaşlarım çatıldı.

Bu beni kurtarırdı ama Gediz'i de aklardı ve bu benim hiç hoşuma gitmemişti.

"Hazırsan hadi eve gidiyoruz." Abimin söylenenler aklına yatmış olacak ki başka bir şey sormadı.

"Cahit abi, Gamze bugün bende kalsın, ben ona çok iyi bakarım. Hem Seda hamile, bakamaz şimdi Gamze'ye. Ayrıca bütün bunlar onun yüzünden olduğu için de Gamze kızgındır ona." Ceyda bana bakarak kaş göz işareti yaptı.

"Evet abi, hamile diye susuyorum ama Seda'yla konuşma zamanın geldi bence de. Emre olmasa, tek başıma çıksaydım da araba çamura saplansaydı ne yapacaktım? Seda'yı ikimiz de tanıyoruz, ne kadar katlanılması zor olduğunu sen de biliyorsun." Öfkeyle kurduğum cümlelerden asla pişman değildim.

Gerçekten de bu konuda çok kızgındım. Emre olmayabilirdi ve o zaman başıma daha neler gelirdi kim bilir? Gecenin bir yarısı bağrış çağrış ağlayarak kapının önüne koymuştu beni resmen.

"Seda ile konuşacağıma emin olabilirsin. Bugünlük izin veriyorum ama yarın evde ol. Ben bırakırım sizi gideceğiniz yere." Abim yumuşarken, Seda konusunda bundan sonra o uyarmasa bile ben gardımı alacaktım.

"Arabamla geldik zaten Cahit abi, biz gideriz, sen de yorgun görünüyorsun." Ayağa kaldığımda Ceyda koluma girerek destek oldu. Görevden gelmişti ve gerçekten de bitkin görünüyordu abim.

"Evet abi, iyiyim ben, sen gidip dinlen." Derin bir nefes verip kabullendi abim.

Hastane odasından çıktıktan sonra çıkış işlemlerim bitmişti. Doktora göre 'strese bağlı' olarak bayılmıştım ve devam ederse bir psikologdan yardım almalıymışım. Ceyda ile arabaya bindiğimizde çantamı arkaya koydum.

"Karakola bırak sen beni. Tabii istersen sen de gelebilirsin, abin sonuçta," dedim camdan dışarıya bırakarak.

"Eve dönmem lazım. Bizimkiler yeni geldiler daha, karakola sonra uğrarım," dedi Ceyda arabayı çalıştırarak. On beş dakikalık bir yolculuktan sonra karakolun önüne geldiğimizde çantamı alıp Ceyda'ya döndüm.

"Teşekkür ederim," dedim içten bir şekilde.

"Önemi yok Gamze. Evin konumunu atarım sana ya da eğer istersen beklerim seni," dedi gülümseyerek.

"Gerek yok, sen git, benim işim uzun sürebilir belki. Evin konumunu atman yeterli olur." Neyle karşılaşacağımı henüz bilmiyordum.

"Tamam, görüşürüz."

"Görüşürüz," diyerek indim arabadan.

Karakola doğru adımlamaya başladığımda aklımda sadece Emre vardı. İçeriye girip masasında oturan polise doğru ilerledim. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.

"Merhaba, nezarethanedeki askerlerden biriyle görüşmek istiyorum." Polisin yanına geldiğimde direkt konuya girdim. Daha önceki gelişime göre fazla kalabalıktı karakol.

"İsim alabilir miyim?" dedi polis memuru oturduğu bilgisayardaki elleri klavye üstünde hareket ederken.

"Gamze Karademir. Gediz Güngör ile görüşeceğim." İçimdeki öfkeyi bastırmaya çalışarak sesimi sabit tuttum. İsmini anmak bile dilimde acı bir tat bırakmıştı.

"Peki, beni takip edin," dedi polis ayağa kalkarak. Ardından ilerlerken boş bir odaya geçtik. Sadece masa ve sandalye vardı karşılıklı, sorgu odalarına benziyordu.

"Avukatı da geldi, görüşme için sizi beraber alalım," diyen polis memuru bana baktı. Başka çarem olmadığından başımla onayladım.

Polis çıktıktan sonra sandalyelerden birine ilerleyip oturdum. Derin bir nefes aldım ve neden burada olduğumu bir kez daha düşündüm.

Emre için buradaydım ve beni ayakta tutan tek düşünce buydu.

Kapı açılınca içeriye Gediz ve otuzlu yaşlarında, takım elbiseli bir adam girdi. Ayağa kalkıp bana doğru yaklaşmalarını bekledim. Gediz beni gördüğüne hiç şaşırmamıştı, bekliyordu ya da geldiğimi ona söylemişlerdi. İçimdeki nefreti bastırdım, Emre için buna ihtiyacım vardı.

"Yalnız konuşmak istiyorum," dedim sadece Gediz'e bakarak.

"Bize beş dakika verin avukat bey." Gediz yanındaki adama dönerek çıkmasını istedi.

"Kapının önündeyim." Avukat iki adım geri atıp dışarı çıktı ve kapıyı arkasından kapattı. Sandalyeye geri dönüp oturduğumda Gediz de karşıma geçip oturdu.

"Neden burada olduğumu biliyorsun." Geçen sefer hastanede olan konuşmamızı hatırlattım.

"Yine mi beni tehdit edeceksin?" Dudağının kenarında yarım bir gülüş vardı.

"Evet, yine seni tehdit edeceğim. Şikâyetini geri çek, ben de susmaya devam edeyim," dedim içimde kopan fırtınalara inat, ciddi bir şekilde.

"Üzgünüm, yapamam." Hiç de üzgün olmadığını belli edercesine alayla konuşuyordu.

"Sen de hapse girersin, meslekten atılırsın." Olayın ciddiyetini anlaması için vurguladım sonucunu. Eninde sonunda pes edecekti. Bana doğru yaklaşıp kollarını masaya koydu.

"Biliyor musun, hiçbiri umurumda değil. O zaman olan sadece bana olurdu, ilk kavgada yani. Ama şimdi durumlar eşitlendi. Ben atılırsam o da atılır, ben hapse girersem o da girer." Ne kadar ciddi olduğunu anlamam için sert bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı.

"Neden yapıyorsun bunu? Sevmiyorum işte, neden zorluyorsun?" dedim dolan gözlerime inat öfkeyle. Bu adam karşısında tek damla gözyaşı dökmeyecektim!

"Hapse girmese bile meslekten atılacağı kesin, bu ikinci kavgası ve ilk yumruğu o attı ikisinde de. Ben sahip olamıyorsam sana, ben sevemiyorsam seni istediğim gibi, o zaman kimse olamaz, sevemez! İzin vermem, anladın mı beni?" Gediz'in gözleri öfke saçarken geri adım atmayacağını belli etti.

"Seven insan sevdiğinin mutlu olması için her şeyi yapar. Sen beni sevmiyorsun Gediz!" Daha fazla konuşmak istemediğim için ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledim.

"Bu arada seninki selam söylemedi ama ben söyleyeyim onun yerine," dedi alaycı tavrı geri gelirken.

"Ne saçmalıyorsun?" Arkamı dönüp gözlerine baktım.

"Emre diyorum, beni çağırdığında öyle bir hâl aldı ki yüzü, sevdim bu işi. Hatta polise, emin misiniz, diye sordu, inanamadı. Tabii ki ona senin onun için geldiğini söylemeyeceğim. Yoksa tadı çıkmaz," dedi dudağını büzüp bana göz kırparken.

"Allah belânı versin!" Öfkeyle hızla kapıyı açıp odadan çıkmak için adım atacağım sırada sandalyenin devrilme sesi geldi. Kapıyı açamadan kapı kapandı ve arkamda Gediz'in nefesini hissettim.

"Bırak gideceğim," dedim önümü ona dönmek istemediğim için kapıya bakarak.

"Emre hapse girmese bile meslekten atılacak. Siz tekrar beraber olsanız bile onun en değer verdiği şeyi elinden alacaksın. Belki bunu umursamaz ama seni tanıyorum Gamze, seni biliyorum. Bununla yaşamak sana giderek yük olmaya başlayacak. Benim kaybedecek bir şeyim yok artık," dedi ve arkamdan uzanıp kapıyı açıp geri çekildi.

Yüzüne bakmadan açtığı kapıdan çıktım ve hızla kendimi dışarı attım. Nefes nefese kalmıştım. Gözlerim dolarken derin nefesler aldım.

Ağlamayacaktım!

Dedikleri doğru olsa bile bunun olmasına izin vermeyecektim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu ve ben çaresiz bir şekilde ne yapacağımı bilmiyordum. Soğuk havayı umursamadan karakolun bahçesindeki banka oturdum ve düşünmeye başladım.

Gediz'i ne olursa olsun ikna etmeliydim. Kurduğu cümleler arasında Gediz'in son sözü kulağımda çınladı. Benim kaybedecek bir şeyim yok, demişti. Ben de o zaman ona kaybedecek bir şey sunardım. Telefonumu hızla çıkarttım, rehberde ismini bulunca beklemeden aradım.

Yarım saatten fazla bir süredir burada bekliyordum. En sonunda beklediğim kişi kapıdan içeri girince derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım.

"Emin misin?" dediğinde başımı salladım.

"Sadece içeri tekrar girmemi sağla, beş dakika bile yeter."

"Gel benimle," dediğinde gözlerim kucağına kaysa bile ses çıkartmadım. Beraber karakola girdik ve az önceki polise doğru ilerledik.

Biraz sonra beklediğim haber gelince derin bir nefes aldım. Oturduğum yerden kalktım ve tekrar o odaya ilerledim.

"Onu bana ver," dedim kollarımı uzatıp. Tereddüt etse de bana doğru uzattı. İçeride beni bekliyordu, kapıyı açıp beklemeden girdim.

"Bir günde ikinci ziyaretini beklemiyordum." Konuşurken hâlâ bana bakmıyordu. Yavaşça ilerleyip karşısına oturdum. Gediz'in beni görmesiyle kaşları çatılırken kucağıma odaklandı bakışları.

"Bu kim?" dedi şaşırmış gibiydi.

"Tanıştırayım, oğlun, Kuzey." Kucağımda uyuyan bebeği uyandırmamak için sessiz bir şekilde konuştum.

"Ne saçmalıyorsun? Benim çocuğum yok!" Gediz boş bir şekilde bakıyordu, inanmamıştı.

"Ne çabuk unuttun Zeliş'i? Onunla birlikte olduğunu inkâr mı edeceksin şimdi de?" Gözlerindeki şaşkınlık gitgide artarken, "Zeliş mi?" dedi tereddüt ederek.

"Senden hamile kalmış o gece ama sana söylememiş istemezsin diye. Sonra da doğuma az bir zaman kala Ceyda'ya gitmiş anlatmış durumu. Kuzey senin çocuğun Gediz," dedim kucağımda mışıl mışıl uyuyan çocuğa bakarak.

"Yalan söylüyorsun." Bana inanmaz bir şekilde bakmaya devam edip başını salladı.

"DNA testi yapabilirsin, ki bunu Ceyda yapmış, gerçekten de o senin oğlun. Sana ne kadar benzediğini görmemek için kör olmak gerek," dedim sevgiyle kucağımdaki bebeğe bakarak. Bu bebeğin hiçbir suçu, günahı yoktu. Bu hikâyedeki en masum oydu.

"Zeliş de burada mı?" derken halen inanamıyormuş gibiydi.

"Zeliş doğum sırasında vefat etmiş. Onu annen ve Ceyda büyütmüş. Sana ulaşmaya çalışmışlar ama onlara izin vermemişsin." Gözlerinin içine bakarak konuştum.

Gediz'in bedeninin gerildiğinin farkındaydım. Bunları sindirmesi gerekiyordu, yavaşça ayağa kalktım.

"Artık kaybedecek bir şeyin var. Onu bir kere kucağına almadan, kokusunu içine çekmeden hapse girmek istiyorsan bu senin kararın. Ben onu babasız bırakamam ama sen onu babasız bırakabilirsin Gediz," diyerek kapıya doğru adımladım.

Kapıya ayağımla yavaşça vurduğumda Ceyda hemen kapıyı açtı. Kuzey'i ona verdiğimde içeriden kırılma ve devrilme sesleri gelmeye başladı. Ceyda ile gözlerimiz buluşunca polis hemen içeriye girdi.

"Teşekkür ederim," dedim bir kez daha minnetle.

Ceyda, Kuzey ile ayrıldı karakoldan. Bense halen orada bekliyordum. Emre'yi görmek istiyordum ama Gediz'in söylediklerinden sonra içimi sarmıştı hüzün. Gediz'i görmeye geldiğim için kızgındı şu an. Onun için geldiğimi bilse bile kızgındı.

Emre buradan kurtulana kadar bana düşmek, ağlamak, kendini bırakmak yasaktı.

O Kurt buraya gelecekti!

"Merhaba, sizden bir şey rica edebilir miyim?' dedim sabahtan beri bizimle uğraşan polise nazik bir şekilde.

"Yapabileceğim bir şeyse tabii ki," dedi Polis bana dönerek.

"Emre Kurt, kendisini ziyaret etmek istiyorum. Beş dakika bile yeterli olur." Aceleci bir şekilde rica ederek.

"Kendisinin avukatı ve arkadaşı geldi. Ziyaret hakkı doldu, maalesef göremezsiniz," demesiyle hayallerim yıkıldı.

"Peki, teşekkür ederim." Arkamı dönüp duvar dibine sıralanmış koltuklardan birine oturdum.

Arkadaşı kesin Semih'ti. Ben Gediz ile görüşürken gelmiş olmalıydılar. Saatime baktım henüz erkendi, kollarımı önümde bağlayıp düşünmeye başladım.

Emre buradan çıkmak zorundaydı. Başka yolu yoktu. Gediz'e istediğini vermeyecektim, Emre buradan ben Gediz ile birlikte olduktan sonra çıksa bile eski Emre olamazdı.

Bir kere ihanet düştü mü yüreğe çaresi bulunmazdı. Şüphe insanın içini kemiren güve gibiydi. Küçüktü ama hasarı zamanla anlaşılıyordu. Bir de bakmışsınız oturduğunuz sandalyenin bacağı tamamen yok olmuş, düşüyorsunuz. Bunu, kendimi geçtim, Emre'ye yapamazdım.

"Gamze." Semih'in sesini duyunca başımı kaldırıp ona baktım. Bana doğru gelince hemen ayağa kalktım.

"Semih, o çıkacak değil mi?" dedim sesimin titremesine engel olamayarak.

"Tabii ki çıkacak, seni yalnız bırakmaz Kurt, bilmiyor musun?" dedi beni yatıştırmaya çalışarak.

"Biliyorum ama yine de kalbimdeki ağrıya engel olamıyorum." İçimi çekerek titrek bir nefes aldım. Gözlerim bugün ne kadar çok dolmuştu.

"Sakin ol, sana ihtiyacı var. Avukatla birlikte ben de girdim görüşmeye. Gediz şikâyetini geri çekerse hemen çıkabilirmiş. Biz de pazarlık yoluna gidiyoruz Gediz'le. Anlaşırsak eğer karşılıklı şikâyetlerini geri çekecekler," dedi Semih olanları anlatarak.

"Gediz şikâyetini geri çekecek." Sözlerim oldukça kararlıydı.

"Sana söyledi mi geri çekeceğini?" Semih halen şüpheliydi bu konuda.

"Söylemedi ama çekecek." Semih'in gözlerine bakarak kendimden emin bir şekilde konuşmaya devam ettim.

"Gamze, sizin aranızda ne var? Emre ile birbirinizi sevdiğinizi görmemek için kör olmak gerek ama Gediz ne alaka anlayamıyorum." Kaşlarını çatarken bütün bunların ona anlamsız geldiğinin farkındaydım.

"Beni bir yere bırakır mısın? Yolda sana anlatacağım." Derin bir nefes alıp ellerimi saçlarımın arasından geçirdim.

"Tamam, ben de çıkıyordum zaten. Avukata bir şey gerekiyor mu diye sorup geliyorum," dediğinde hemen atıldım.

"Ben de geliyorum."

Beraber içeri girdiğimizde Gediz'in avukatını ve bir kadını gördüm. Kadın bildiğiniz taştı! Üstünde mini, klasik, siyah bir elbise vardı ve siyah saçları kulağının altına gelecek kadar küttü. Yüzündeki makyaj, dudağındaki kırmızı rujla âdeta ben buradayım diye bağırıyordu. Kadın karakola değil de podyuma gelmiş gibiydi.

"Çok mu aradınız bunu?" dedim Semih'e dönüp sinirle.

"Emre'nin eski bir arkadaşıymış zaten, aramamıza gerek kalmadı," dediğinde kıskançlığım boyut atlayıp sinire dönüştü.

"Mine Hanım, ben gidiyorum ama geri geleceğim. Bir şeye ihtiyaç var mı burada?" Semih birkaç adım atıp yanlarına gidince kadınla konuşmaya başladı. Ben de yanına doğru ilerledim.

"Teşekkür ederim Semih Bey, gerek yok. Burası bende, Emre'ye iyi bakacağıma emin olun," dedi gülümsemeyle.

Sen kimin kurduna bakıyorsun be!

Bakışları bana dönünce gülümseyerek elini uzattı.

"Merhaba, Gediz'in sevgilisi misiniz?" deyince kan beynime sıçradı.

"Hayır, biraz önce iyi bakacağınızı söylediğiniz Emre'nin sevgilisiyim." Elini sıkarken bakışlarım sertti.

"Memnun oldum. İlk onun yanına girdiğinizi görünce öyle sandım," derken yüzündeki gülüş solmuş, bayağı bozulmuştu.

"Yanlış düşünmüşsünüz." Sesimin sinirli ve sert çıkmasını umursamadım. Sen buradan çık Emre, bakalım ben seni bir metre yanına yaklaştırıyor muyum bu kadının? Elini bıraktıktan sonra bir şey demedim. Semih kapıyı gösterince arkamı dönüp ilerlemeye başladım. Bir de bana Gediz'in sevgilisi misin diyor, Emre duysa çıldırırdı herhâlde.

"Kim bu kadın?" dedim Semih'e dönüp.

"Sadece Emre'nin eski bir arkadaşı olduğunu ve avukat olduğunu biliyorum." Ellerini ben masumum der gibi havaya kaldırdı.

"Nasıl olsa öğrenirim," dedim önüme dönerek. Beraber karakolun otoparkına geldik ve Semih'in arabasına bindik.

"Anlatmayacak mısın?" Semih sessizliğime karşı sorduğunda düşüncelerimi topladım. Arabayı çalıştırınca Ceyda'nın verdiği adresi söyledim.

"Gediz ile olan durumu az çok biliyorsun aslında. Üniversitede kardeşiyle aynı bölümdeydik. Zamanla Gediz ile tanıştım ve o bana âşık oldu," dediğimde Semih ani bir frenle sokak ortasında durdu.

"Umarım bundan Emre'nin haberi vardır," dedi bana bakarak.

"Yok canım, Emre'ye söylemek yerine yakın arkadaşına söylemek daha iç rahatlatıcı. Saçmalama, tabii ki var. Neden her fırsatta birbirlerinin boğazına sarılıyorlar sence? Âşık değiller ya birbirlerine." Gözümün önüne gelen görüntüyle başımı iki yana salladım. Semih arabayı çalıştırıp devam etti.

"Peki siz sevgili falan oldunuz mu?" dedi bu sefer.

"Hayır, onu hiç sevmedim. Sadece birkaç kez yemeğe çıktık ve sonrasında olmayacağını ona net bir şekilde belli ettim." Aklıma o gün gelince duraksadım. Gediz'e istemediğimi onu döverek belli etmiştim.

"Sonrasında peşini bıraktı ama burada görünce eski aşkı depreşti," dedi Semih tahminde bulunarak.

"Aynen öyle." Kısaca onayladım.

"Emre üzgün görünüyordu," dediğinde kalbim sıkıştı, nefesim kesildi.

"Gediz ile konuşmam gerekiyordu şikâyetini çekmesi için. Buna mecburdum, Emre için yapmam gerekiyordu." Zar zor çıkan sesimle kalbim üzüntüyle doldu.

"Adres burası," dedi Semih arabayı durduğunda.

"Teşekkür ederim Semih, bir şey olursa bana haber ver lütfen. Numaranı yazar mısın?" dedim telefonumu uzatarak. Telefonumu elimden aldıktan sonra numarasını kaydedip bana verdi.

'Yerli Hulk' olarak kaydetmişti. Ufak bir tebessüm edip telefonu çantama koydum.

"Sen de bir şey olursa ara, yengemizsin sonuçta," dediğinde gülümsedim. Başımla onaylayıp arabadan indim. Semih giderken ben de karşımdaki apartmana girdim.

İlk kata çıkınca Kuzey'in uyuyor olabileceğini düşünüp zili çalmak yerine kapıyı tıklattım. Çok beklemeden kapı açılınca annem yaşlarında bir kadın ile karşı karşıya geldim.

"Merhaba efendim, ben Ceyda'ya bakmıştım," dedim.

"Geç kızım, içeride Ceyda," dedi kadın kapıyı açarak. Ayakkabılarımı çıkartıp içeriye geçtim. Kadının göstermesiyle salona girdim. Ceyda, Kuzey ile birlikte yerde oturmuş oyun oynuyordu.

"Ben geldim," dedim gülümseyerek. Beni görünce ayağa kalkıp yanıma geldi ve kısaca sarıldık birbirimize.

"Hoş geldin." Ceyda da gülümseyip göz kırptı.

Kuzey ile biraz vakit geçirdikten sonra Ceyda'nın annesi bizi yemeğe çağırdı. Yemek yiyecek hâlim yoktu, özellikle Emre'nin orada olduğunu düşündükçe.

"Güçsüz düşeceksin yemezsen. Bu hâlinle Emre'ye de bir faydan dokunmaz," dedi Ceyda elini bana uzatıp. Elini tutup ayağa kalktım, haklıydı.

"Tamam." İsteksiz olsam da haklı olduğu için bir şeyler yemeye karar verdim.

Ceyda'dan öğrendiğim ismiyle Nermin teyze, Kuzey'in karnını doyurmak için salona geçti.

"Bekleseydik anneni."

"Sen gelmeden yedi annem, ben Kuzey ile oynuyordum o ara," dedi Ceyda açıklayarak.

"Peki."

Önümdeki mercimek çorbasına kaşığımı daldırdım, zorlansam da çorbayı bitirmiştim. Ceyda bizim evimize gelse de ben onlarda hiç kalmamıştım. Bu yüzden ailesini tanımıyordum ama bir de küçük kardeşlerinin olduğunu biliyordum.

"Erkek kardeşin var değil mi?" dedim Ceyda'ya.

"Evet, şimdi üniversite okuyor Bursa'da," dedi Ceyda da. Neden burada olmadığını anlamıştım. Babası ise biz üniversite okurken kafe işletiyordu.

"Gediz, Kuzey'i öğrendi şimdi. Sence kabul edecek mi?" Sandalyede geriye yaslanıp düşünmeye başladım.

"Gediz istese de istemese de Kuzey onun çocuğu. Kabul etmese bile biz Kuzey'in ailesiyiz, şimdiye kadar nasıl idare ettiysek öyle devam edeceğiz," dedi Ceyda kararlılıkla.

Beraber masayı toplayıp içeriye geçtik. Kuzey ile birlikte oynayıp vakit geçirdik. Durmadan telefona bakıyordum ama ne mesaj vardı ne de arama. Ceyda, Kuzey'i uyutması için annesine verdi. Kahve yapınca birlikte oturduk.

"Çok mu seviyorsun?" dediğinde Ceyda, daldığım yerden ona doğru döndüm.

"Sevmek sanki yetersiz kalıyor. Öyle bir şey ki, anlatmaya kelimeler yetersiz kalıyor, adı geçince bile nefesim kesiliyor." Gülüşü gözlerimin önüne geldi o an.

"Âşık olmuşsun," dediğinde başımı sallayıp onayladım onu.

Kahveler bitince Ceyda'nın odasına geçtik. İtirazlarıma rağmen yatağı bana hazırlamıştı. Ceyda koltuğa hazırladığı yatağına geçince ben de verdiği pijamaları giyip yatağa girdim. Gözüme uyku girmiyordu Emre'yi düşünmekten. Ne yapıyordu şimdi? Beni düşünüyor muydu benim onu düşündüğüm gibi? Onun da içinde geçmeyen bir sızı var mıydı? Allah'ım ne olur yardım et, diye dua ettim. Onu bana getirecek olan sadece Rabbim'di. Benim de elimden sadece ona dua edip, kalbimdeki sızının onun sevgisiyle geçeceğini bilmemdi.

Sabaha karşı gözlerimi kapatıp uykuya dalmıştım. Telefonumun sesiyle uyandığımda hemen açtım. Ceyda halen uyuyordu.

"Gamze, gelsen iyi olur, savcılığa geçiyoruz şimdi," dediğinde Semih, yataktan fırladım.

"Hemen geliyorum." Telefonu kapattım ve hızla üstümü değiştirdim.

"Ceyda." Elimi omzuna koyup hafifçe sarstım.

"Gamze, gidiyor musun?" dedi benim hazır hâlime bakarak.

"Evet, savcılığa gitmem lazım."

"Tamam, benim bugün dersim var, izin alıp ben de geleceğim," dedi kalkarak.

"Görüşürüz," deyip çıktım evden.

Geçen bir taksiyi durdurup adliyeye gitmek üzere yola çıktım. Derin nefesler alırken onun kurtulması içinde dua ediyordum. Mesleğinden olmamalıydı, buna ne o ne de ben dayanabilirdik. Adliyeye gelince ücreti ödeyip hızla indim. Semih'i arayıp nerede olduklarını öğrendim ve ikinci katta, kapının önünde bekleyen Semih'i gördüm.

"Semih, ne oldu?" dedim endişeyle.

"Avukatla birlikte savcıya ifade veriyor. Gediz geldi ondan önce ifade verdi ne dediğini bilmiyoruz." O da benden farksızdı, üzgün görünüyordu.

Yarım saat kadar sessiz bir şekilde bekledik. Kimseden çıt çıkmıyordu. Nefesim gitgide daralırken telefonumun sesiyle çantamı açtım. Gelen mesaja tıkladığımda kapıda aynı zamanda açıldı.

Kimden: 05xxxxxxxxx

Onu sana Kuzey karşılığında veriyorum. Tekrarı yok.

Kapıdan çıkan Emre'yle göz göze geldiğimizde, dağılmış bir Emre'yi görmeyi beklemiyordum. Sanki bir gecede omuzlarına tonlarca yük binmişti.

"Şikâyet geri çekildi, dava düştü," dedi Mine gülümseyerek.

Kendimi daha fazla tutmadım ve Emre'nin boynuna atladım. Sımsıkı sarılıp boynuna başımı gömdüm, kokusunu içime çektim. Çok özlemiştim, nefessiz kalacak kadar çok.

Ama bir sorun vardı. Emre'nin elleri belimi bulmadığında geri çekildim şaşkınlıkla. Gözlerine baktığımda boş bakışları karşıladı beni.

"Neden?" Tek kelime bütün haykırışlarımı karşılamıştı.

"Öğrenemeyeceğimi mi sandın?" dediğinde bir adım geri çekildi ve o an ilk defa bir damla gözyaşı süzüldü yanağımdan dudağıma doğru.

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 84.8K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
724K 27.7K 90
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
345K 1.5K 48
seks hayatın bir parçası...
22.2M 901K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...