Dağ Başında Aşk (Tamamlandı)

By Deein_Deniz

9.1M 455K 213K

Bu bir Asker kurgusudur. Wattpad hali ve Kitap hali yayında. Bildiğiniz bütün asker hikayelerini unutun bu hi... More

Bölüm 1 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 2 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 3 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 4 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 5 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 6 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 7 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 8 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 9 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 10 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 11/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 12 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 13 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 14 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 15 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 16 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 17 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 18 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 19 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 20 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 21/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 22/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 23/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 24/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 25/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 26/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 27/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 28/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 29/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 30/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 31/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 32/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 33/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 34/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 35/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 36/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 37/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 38/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 39/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 40/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 41/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 42/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 43/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 44 /👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 1
Bölüm 45/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 46/ 👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 2
Bölüm 47/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 48/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 49/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 50/ Sezon Finali👨‍✈️👩‍💼
Dağ Başında Aşk 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 3/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 3
2. Sezon Bölüm 4/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 5/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 6/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 7/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 8/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 9/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 10/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 11/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 4
2. Sezon Bölüm 12/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 13/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 14/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezom Bölüm 15/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 16/👨‍✈️👩‍💼
Wattpad Finali
Görsel Bölüm 5
17 Ocak Sürpriz!
KİTAP HALİ/ 1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
21
22
23
24
25/1. kitap finali
2. Kitap/1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21/2. Kitap Finali

20

1.8K 106 3
By Deein_Deniz

Adımlarımı benim için ortaya konmuş masaya çevirdim, elimdeki çalışma kâğıtlarını ve kitapları bıraktım. Kapının tıklatılmasıyla kapıya doğru baktım.

"Girin," dediğimde kapı açıldı ve Haşim Albay ile birlikte Gediz içeriye girdi.

Bütün askerler sanki içeriye okul müdürü girmiş gibi ayağa kalkıp hazır ola geçti.

"Oturun." Haşim Albay askerlere yönelik konuştuğunda bunun bir emir olduğunu biliyordum. Onlar geri yerlerine oturunca bana döndü.

"Hayırlı olsun Gamze ilk günün." Haşim Albay'ın sözleriyle, "Teşekkür ederim," dedim.

Gediz'i görmezden gelip hafifçe tebessüm ettim. Elinde tuttuğu dosyayı bana doğru uzattığında aldım.

"Her ders isimlerinin yanına imza atacaklar, burada olduklarına dair. Mesai saatleri içerisinde olduğu için maaşlarından kesinti olmayacak. Senin de iş sözleşmen en üstteki kâğıtta yazıyor. Oku, aklına takılan ya da değiştirmek istediğin bir yer olursa imzalamadan gel tekrar bakalım." Haşim Albay ciddi bir şekilde anlatırken kâğıtları masanın üstüne bıraktım.

"Peki efendim." Saygılı bir şekilde cevap verip beklenti içinde baktım.

Gediz'i de alıp gitmesini istiyordum çünkü Gediz başvuru yapmadığı için sınavlara girmeyecekti. Sınıfta olmasının bir nedeni de yoktu.

"Gediz, geç bir yere otur. Bu arada Gediz üniversite sınavına girecekmiş, zaten aynı konuları işlediğiniz için izin istedi benden. Derslere de katılacak." Haşim Albay'ın gözleri sınıfa kaydı. Emre'ye bakarak söylediğini biliyordum ama o tarafa bakmadım.

"Anladım Haşim Bey." Zorla çıkarttığım sesimle duraksamadım.

"İyi dersler," deyip çıktığında bana doğru bakan yirmi adama döndüm.

"Fotokopi çektirip gelebilir mi biriniz?" Biraz sesimi yükseltip sordum.

"Ben giderim hocam." Ercan'ın sesiyle derin bir nefes verdim.

"Teşekkür ederim Ercan. Önlü arkalı olacak şekilde yirmi tane çektirip gelir misin? Ders notlarını da yine aynı şekilde yirmi tane olacak şekilde çektirilsin ama uzun sürer, onu dersten sonra alırım ben." Masadaki kalın kâğıt yığınını Ercan'a verdim. Ercan çıktıktan sonra Haşim Albay'ın verdiği dosyadaki isim listesini çıkarıp en yakınımda olan Semih'e uzattım.

"İsminizin yanına imza atacaksınız." Kâğıt elden ele dolaşmaya başlayınca Haşim Albay'ın verdiği iş sözleşmesine göz attım. Her şey uygun görünüyordu.

"Buyurun," diyen sesle başımı kaldırdığımda Emre'nin bana bakan gözleriyle karşılaştım.

"Teşekkür ederim." Kâğıdı elinden alırken ellerimiz birbirine değdi ve bir elektrik akımı geçti tenimden.

Kapı açılıp Ercan gelince, Emre gözlerini benden çekip yerine geçti. Ercan'dan kâğıtları alınca derin bir daha nefes verdim. Bugün aldığım nefesler yetmiyordu sanırım.

"Şimdi herkese iki sayfalık bir test dağıtacağım. Tarih dokuzuncu sınıf konularıyla ilgili, kısaca seviyeniz ne durumda onu ölçeceğiz." Ayağa kalkarak sıranın önüne ilerledim.

"Ama hocam, ilk günden sınav falan ayıp oluyor." İlk itiraz Semih'ten gelmişti.

"Evet hocam, en azından bir tanışsaydık," diyen arkadaki sese döndüm. İlk defa gördüğüm bir askerdi.

"Ben seninle ders bitiminde tanışırım." Emre arkaya bir bakış atarak sert bir ses tonuyla konuştu. Asker büyük ihtimalle Emre'den rütbesi düşük olduğu için geriye yaslandı sessizce.

"Siz teste başlayın, ben zaten genelinizi tanıyorum, yılbaşı etkinliğinden. Tanımadıklarımla da listeye bakınca tanışırız." Emre'ye uyarıcı bir bakış attım.

Abimin burada görev yaptığını unutuyordu sanırım, ki bu çok büyük bir şeydi. Birisi biz söylemeden ağzından kaçırırsa bu durumu çok kötü yapardı. Testi Semih'e doğru uzattım ve herkes alınca yerime oturdum.

"Hocam, kalem getirmedim ben. Derslerin başlayacağını biraz önce öğrendik," dedi başka bir asker.

"Benim yanımda vardı fazladan." Ankara'dan gelirken yanıma aldığım kalemliği açtım.

Nedense kalem takıntım vardı ve kurşun, uçlu, tükenmez kalemden oluşan büyük bir kalemliğe sahiptim. Ben daha yerimden kalkamadan Emre kalemi elimden aldı ve kalemi olmayan askere ilerledi.

Bu Kurt'la çok işimiz vardı anlaşılan!

Gediz'e doğru hiç bakmamıştım. Umarım Ceyda ona bir çocuğu olduğunu söylemiştir. Nedense bu kadar rahat bir tavır takındığı için söylediği konusunda emin olamıyordum. Önümdeki isim listesine baktım, herkes imzalamıştı.

"Enes Karaca." Listenin başındaki ismi okudum.

"Benim hocam." Ayağa kalktı arkalarda daha önce görmediğim bir asker.

"Memnun oldum Enes," dedim tebessüm ederek. Başıyla selam verip oturdu.

"Serkan Uzuner." Bir diğer isme geçtim.

"Memnun oldum hocam," dedi ayağa kalkıp.

"Ben de memnun oldum Serkan."

Bundan sonra tanımadığım askerler olan Murat, Emir, Hasan, Abdullah, Ayhan, Oğuz, Melih, Gökhan, Soner, Orhan ve Volkan ile de aynı diyalogları tekrar ettik. Tabii isimlerini aklımda tutmam biraz zaman alacaktı. Hepsinin üç numara saçları ve standart kamuflajları da bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Hocam, şu soruya bir bakar mısınız?" Seslenen ismini en son söylediği için aklımda kalmıştı. Gökhan.

"Tabii." Yerimden kalkıp ona doğru ilerledim.

Konferans salonu olduğu için büyük bir masanın etrafında, yan yana dizili sandalyelerde oturuyordu hepsi. Masanın bir kenarında sandalyeler vardı sadece. Arka arkaya olan iki masaya onar kişi oluşturacak şekilde yerleştirilmişti. Karşılarında ise daha küçük bir masada, onlara bakacak şekilde ben oturuyordum.

"Soruda herhangi bir hata yok. Sorun nedir?" Gökhan'a doğru dönüp tek kaşımı kaldırdım.

"Soru olması," dedi bana sırıtarak.

"Bilmediğiniz soruları boş bırakın." Başımı iki yana sallayıp yerime geçtim.

On dakika sonra biten testleri topladım, evde okuyacaktım sonuçlarını. Saate baktığımda kırk dakikanın dolduğunu fark ettim.

"On beş dakika mola verelim. Saat şu an buçuk, çeyrek kala devam edeceğiz." Herkese hitaben konuştuğumda onayladılar.

"Sigara molası verelim hadi." İçlerinden birisinin konuşmasıyla teker teker sınıftan çıktılar.

Acaba yakalarına isimlik mi taksaydım?

Aslında soyadları kamuflajın üstünde yazıyordu, öyle seslenebilirdim ama birinde gördüğüm 'kıllıbacak' soyadı ile bu ihtimali sonsuza kadar rafa kaldırdım.

"Konuşabilir miyiz?" Gediz'in sesiyle başımı masadaki kâğıtlardan yukarı kaldırdım.

Bakışlarım Emre'ye kaydığında ifadesiz bir şekilde bize baktığını gördüm. Sanki bir şeyler bekliyordu.

"Dersler hakkında bir sorun varsa sorabilirsin." Başka bir konu hakkında konuşmaya kesinlikle tahammülüm yoktu.

"Gamze, dün gece Ceyda geldi ve biz konuşurken," dediğinde sözünü kestim. "Aile meseleleriniz beni hiç ilgilendirmiyor." Direkt olarak kesin bir şekilde bunu Ceyda'ya da söylemiştim.

"Emre de oradaydı," dedi sessizce ve daha yüksek bir sesle ekledi. "Biraz dışarıda konuşalım." Gözlerime dikkatlice bakarken kabul edeceğime emindi.

Oturduğum yerden ayağa kalktım ve içeride kalan iki kişiye yönelttim bakışlarımı. Emre ve Gediz'e. Kapıya ilerledim, tam Gediz de arkamdan gelirken kapıyı kapattım, bakışlarım Gediz'i bulurken şaşırdığını gördüm.

"Evet, dinliyorum." Sesimi yükseltip konuştuğumda şaşkınlığı devam ediyordu.

"Burada konuşmak istediğine emin misin?" Gediz tek kaşını kaldırıp beni sorgular bir şekilde baktı.

"Benim sevdiğim adamdan saklayacak bir şeyim yok." Emre'nin yanına doğru ilerledim. Emre de ayağa kalkmıştı, iki adımla yanıma geldi ve beni kendine çekip sahiplenircesine belimden tuttu.

"Siz birlikte misiniz?" Gediz'in kaşları çatılırken gözlerine nefret tohumları çoktan ekilmişti. Emre'nin sesini ilk defa bu kadar net duydum daha sonrasında.

"Birlikte olmak çok hafif ve yavan kalıyor. Gamze çok daha fazlası benim için ve çok daha fazlası olacağım onun için. Senin hiçbir zaman aramıza giremeyeceğini anlaman için daha ne yapmalıyım Gediz? Dövdüm olmadı, sövdüm olmadı, uyardım olmadı." Emre sesinden çıkan yakıcı bir ateşle, hırsla söyledi sözlerini.

"Onu senden daha uzun zamandır ve senden daha çok sevdiğim için mi böyle yapıyorsun Kurt? Yoksa ona senden daha önce sahip olduğum için mi?" Gediz de bir adım atıp tehditkâr bir ifadeyle konuşunca ağzından çıkanı kulağının duymadığına emindim.

"Seni öldürürüm!" Emre hırsla beni bıraktığı gibi Gediz'in üstüne ilerledi.

Emre'nin kolunu tuttuğum hâlde onu zapt etmek elbette ki imkânsızdı. Gediz ilk hamleyi Emre'den beklediği için sessizce yerinde duruyordu. Emre şu anda baruttan farksızdı ve Gediz'e ulaştığında patlayacaktı.

"Yardım et!" Kapıdan giren Semih'e aceleyle bağırdım. Semih hemen Emre'nin yanına gelip Gediz'e ulaşamadan tuttu.

"Git buradan! Defol!" Gediz'e öfkeyle baktığımda güldü sadece. Gediz çıktıktan sonra Emre'nin bakışları bana döndü.

"Semih çık!" Emre sinirle bağırdığında gözleri bendeydi.

"Gamze Hocam." Semih bana bakarak isteğimi sordu.

"Çık Semih," dedim onaylayarak. Semih çıktıktan sonra alev saçan gözleri bana döndü.

"Şimdi Gamze, sana tek bir soru soracağım ve sen de bana net bir yanıt vereceksin." Emre hayır kelimesini asla kabul etmeyecek bir şekilde gözlerime dikkatlice baktı.

"Peki." Ben de kararlılıkla gözlerine baktım.

"O piç, o şerefsiz!" Sinirle derin bir nefes alıp elini saçlarının arasından geçirdi. "Sana sen izin vermeden dokundu mu?"

Çaresiz bir şekilde gözlerime bakarken nefesini verdi. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken kendime hakim olmak zorundaydım. Bilmiyordu, cevabını bilseydi bir an beklemez, dün geceden geriye Gediz diye bir şey kalmazdı. Gözleri 'hayır' dememi bekliyordu ve ben ona istediği cevabı verdim.

"Dokunmadı, Gediz ile aramda hiçbir şey geçmedi. Bunları seni kışkırtmak için söylüyor, inanma ona." Titreyen ellerimi yumruk yaptım. Açtığı aramızı kapatıp iki adımda yanıma geldi ve başını saçlarımın arasına gömdü.

"Özür dilerim. Sana böyle bir şey sorduğum için özür dilerim ama bilmem gerekiyordu," diye fısıldadı yumuşak çıkan sesiyle.

"Sana kim söyledi bunu, Gediz söylemeden önce de bunu düşünüyordun değil mi?" Hareketsiz bir şekilde durdum. Sarılmak istiyordum ama şimdi sırası değildi.

"Emre!" Semih kapının arkasından seslendiğinde bir adım geri attım ve Emre'nin kolları arasından sıyrıldım.

"Gelin," dedim sesimi yükselterek.

"Seni eve ben götüreceğim." Emre yerine geçmeden önce gözlerime bakıp konuştuğunda sadece başımı sallayıp onayladım.

Semih başını kapıdan uzatıp bize baktı ve kapıyı açtı. Onun ardından yavaşça içeriye girmeye başladılar. Herkes yerine oturunca, "Hocam, Gediz yok, arayalım mı?" dedi askerlerden birisi. Astsubay tayfasından ses çıkmamıştı.

"Gelmek isteseydi gelirdi." Yüzünü görmek isteyeceğim şu dünyadaki en son kişi bile olamazdı. Emre'ye söyledikleri yenilir yutulur şeyler değildi.

Önümdeki kitabı açıp Tarih Bilimine Giriş'in ilk konusuna odaklanmaya çalıştım. Kapı tıklatılıp açıldı, Gediz elinde kâğıtlarla içeriye girdi.

"Hocam, fotokopiler çekilmiş." Bana bakmadan kâğıtları masaya bırakıp yerine geçti. Ellerim titremeye başlarken, boğazımı temizledim ve güçlü durdum.

Bunu bize yapmasına izin vermeyecektim. Onun oyununa gelip Emre ile aramı bozmayacak, aksine ona daha çok sarılacaktım.

"Elinizdeki fotokopilerden ders işleyeceğiz. Not tutmanıza gerek yok ama yanınızda testler için kalem bulundurun lütfen. Şimdi konularda sırayla gideceğiz ve her konu bitiminde uygulamalı olarak test çözeceğiz. Eksik kalan yerleri de tekrar yaparak telafi edeceğiz. Sorusu olan?" Tek kaşımı kaldırıp herkese baktım. Notlar, elden ele herkese ulaşmıştı.

"Hocam, bekâr mısınız?" diye bir soru gelmesini beklemiyordum tabii ki.

"Bilmeyenler için küçük bir not düşüyorum buraya, Cahit Karademir'in kardeşi ben, Gamze Karademir. Umarım bazılarınız için yeterince açık olmuştur." Net olarak hiç kimsenin bana yaklaşamayacağını duyurdum. Birisi hariç.

Emre'yi söyleyemezdim henüz ama bu abimin rütbesini kullanmayacağım anlamına gelmiyordu. Sınıf sessizleşince, derse başladım.

Ders bitene kadar da sadece konuya odaklandım. Hiçbir şey düşünmemeye çalışarak işimi yaptım. Telefonumun alarmını kırk dakika sonraya kurduğum için çalmaya başladı ve ders bitti.

"Dersimiz bitmiştir. İlk beş sayfayı tekrar okuyup gözden geçirin, sonraki iki sayfaya da göz atın, bir dahaki derste başlayacağız." Bugün iki saatlik bir zaman dilimi ayrılmıştı eğitim için.

"Hocam, bir dahaki ders ne zaman?" Melih'in sorusuyla benden önce Sercan araya girdi.

"Ne o, süslenip mi geleceksin?"

"Yok abisi, makyajını tazeleyecektir," dedi Semih de alttan alttan gülerken.

"Haşim Albay çizelgeyi yapınca benim de haberim olacak. Size de haber verir." İçimden gülümsemek gelse de Emre'nin yüzüne baktığımda ciddiyetimi korudum.

Herkes teker teker çıkmaya başlayınca ben de kitaplarımı toplayıp çıktım. Emre'nin peşimden geleceğini biliyordum. Askeriyenin çıkışına yönelip, artık öğrendiğim rütbeli askerlere ayrılmış otoparka ilerledim.

"Vaktin var mı?" Emre, arabasının kapısını açarken bana doğru döndü.

"Var." Kısa cevabımla memnun olmuştu.

"Zaten yok deseydin de sonuç değişmeyecekti, seni kaçıracaktım." Arabaya binerken göz kırptı.

Kapıyı açıp yan koltuğa oturdu. Arabayı çalıştırınca hızla askeriyeden ayrıldık. Nereye diye sormadım bile. Yollardan artık kar kalkmış, yerini baharın habercisi olan hafif yeşillenmeye başlamış çimlere bırakmıştı. Güneş vardı ama hani kendi var etkisi yok denen türdendi. Işığı vardı ama ısıtmıyordu.

"Üşüdün mü?" Emre klimayı açarken bana doğru döndü.

"Şubat bitti neredeyse," dedim içimi çekerek.

"Öyle." Kısaca onayladı beni.

Arabayı durdurduğunda geldiğimiz yere baktım. Cadde üstünde, bir binanın önünde durmuştuk.

"Hadi gel." Emre arabadan inerken ben de kapıyı açıp arabadan indim ve yanına ilerledim.

Elimi tuttuğunda avucunun içinde can buldu soğuk ellerim. Kalbimde bir bir yeşerdi bahar çiçeklerim. Zümrüt yeşilleri bana değdiğinde gözlerim değil, ruhum karşıladı sevgisini. Ve ben bir kez daha âşık oldum Kurt'a.

Önünde durduğumuz binadan içeri girip asansöre yöneldik. İkimiz de sessizdik, sanki sözlere gerek yoktu aramızda. Asansöre binip Emre'nin bastığı ikinci katın düğmesiyle yan yana durduk. Kapıları açılan asansörden indik. Emre elinde tuttuğu anahtarla kapıyı açtı. Ayakkabılarını çıkartıp içeri geçtiğinde ben de ayakkabılarımı çıkartıp takip ettim.

"Bunları alalım," dedi bir elimde tuttuğum kitapları alırken.

"Kimin evi burası?" Küçük holden salona geçtik.

"Semih'in evi, yedek anahtarları vardı bende. Benim evin anahtarı da onda var acil durumlar için." Emre, kamuflajın montunu çıkartıp koltuğa koydu.

"Acil durumlar kız getirmek oluyor galiba?" Kıskandığımı çekinmeden belli ederek söylemiştim.

"Hayır, acil durumlar görevlerde başımıza bir şey gelirse birbirimizin eşyalarına ulaşabilelim ya da ailemize anahtarı ulaştıracak birisinin olması demek oluyor. Kendi evime gitmek istesem de senin için sorun olur diye düşündüm." Emre koltuğa otururken gözleri bendeydi.

"Teşekkür ederim, beni düşündüğün için." Karşısındaki koltuğa geçip oturdum ben de. Baştaki sözlerini düşünmek istemiyordum çünkü ona bir şey olma ihtimali bile nefesimi kesiyordu.

"Ben hep seni düşünüyorum." Gözleri gözlerimi bulurken, bakışlarımı kaçırmadım. Bu his ve söylediği kelimeler bende yutkunma isteği uyandırdı.

"Seni dinliyorum." Oturduğum yerde gergince geriye yaslandım.

"Dün gece Gediz ve kız kardeşini konuşurken duydum, tamamen tesadüf eseri. Semih'te olan bir eşyam vardı, onu almak için onların bulunduğu odaya doğru ilerliyordum. Gediz denen o it senden bahsediyordu. Gediz dedi ki, 'Seneler önce yaptığım hatayı bir daha yapmayacağım, Gamze bana geri dönecek.' Bunu duymam üzerine içeri girdim." Emre nefesini geri verirken kaşları çatılmıştı.

"Sonra?" Anlatırken bile sinirlendiğini sıktığı yumruğundan ve çenesinin kasılmasından anlıyordum.

"Bunun ne demek olduğunu sordum ama araya Ceyda denen kız girdi ve aile meselesi olduğunu, eğer çok merak ediyorsam sana sormam gerektiğini söyledi. Sonra da Gediz ile birlikte gittiler."

Emre'nin öğrenmediğini biliyordum. Eğer öğrenseydi Gediz şu an çok feci bir hâlde, komada ya da ölü olabilirdi. Benim bunu saklamaktaki tek sebebim önceden abimdi. Eğer öğrenirse yaşatmaz Gediz'i diyordum. Şimdi ise abimin bir çocuğu olacaktı ve bunu düşünerek Gediz'in adalet yoluyla cezasını bulmasını isterdi.

Benim şu anki sorunum tam karşımda duruyor ve gözlerimin içine bakıyordu. Ona yalan söylemek istemiyordum ama onun hayatını da mahvetmek olurdu geçmişi yeniden ortaya çıkarmak. Emre'ye yalan söylememiştim, Gediz bana dokunmamıştı, dokunamamıştı.

"Şimdi bana cevap ver Gamzeli'm. Benim bilmediğim ama senin bildiğin ne var?" Emre bana doğru eğilmişti, ellerini dizlerine yaslayıp dikkatlice beni süzüyordu.

"Gediz'in bir çocuğu var." Gözlerimi onun üstünden çekmeyip tek nefeste söyledim.

"Emin misin? Gediz'in kayıtlarında böyle bir şey yok." Emre oldukça şaşırmıştı.

"Kendisi de bilmiyor henüz çünkü. Gediz ile görüşmeyi kestikten sonra başkası olmuş. Tek gecelik bir ilişki sonucu kız hamile kalmış ve Gediz'den gizlemiş bunu. Öğrenirse bebeği aldırmasını ister diye. Benim haberim yoktu, dün Ceyda arayıp konuşmak istediğini söyleyince yanına gittim ve bana da o anlattı." Ona yalan söylemeden, gerçeklerin arkasına sığındım.

"Peki çocuk doğduktan sonra annesi hiç mi aramamış Gediz'i? Buna pek inanasım gelmiyor." Emre düşünceli şekilde konuşurken başımı iki yana salladım.

"Zeliş doğumda vefat etmiş Emre." Sesim titrerken gözlerim doldu.

"Sen o kızı tanıyor muydun?" Emre'nin bakışları hızla bana döndü.

"Gediz'e âşıktı. Hayat dolu, neşeli bir kızdı. Bile bile gitmiş ona, her şeyin farkındaydı Zeliş," dedim, o günleri hatırlarken içim titredi.

"Gamzeli'm." Yerinden kalkıp önümde diz çöktü. Sesinde şefkat, gözlerinde aşk vardı. Ellerimi tutup büyük avuçlarının içinde hapsetti.

"İki yaşında bir bebek daha Kuzey. Hem annesiz hem babasız kaldı Emre. Ben bu dünyanın adaletinden de, o adaleti sağlayamayan insanlardan da nefret ediyorum, dayanamıyorum." Gözlerimden süzülen yaşlarla içimi çektim.

"Senin bir suçun yok Gamzeli'm. Sen sadece sevemedin. Kimse seni birini sevmiyorsun diye ya da seviyorsun diye suçlayamaz. Kalp bu, bizim elimizde değil ki hadi sev deyince sevsin, sevme deyince vazgeçsin." Ellerini yanaklarıma koyup gözyaşlarımı sildi usulca.

"Seviyorum, seni çok seviyorum Kurt," dedim ellerinin üstüne ellerimi koyarak.

"Ben de seni çok seviyorum Gamzeli'm." Emre bugün ilk defa bana gülümsediğinde benim içime güneşler doğdu.

Kalbim, ruhum ve bedenim ait olduğu yerde, sevdiğim adamın kollarındaydı. İki gün göremediğim hâlde çok özlemiştim ve kollarımı kaldırıp boynuna sardım. Diz çöktüğü yerden kalkıp yanıma oturdu ve beni göğsüne çekti. Elleri saçlarımı okşarken huzurla gözlerimi kapattım.

Barut kokan bir adama âşıktım. Silahlarla arkadaş olan, vatanı için yanıp tutuşan bir adama. Sevdiğim kadar seviliyordum ve özlediğim kadar özleniyordum. Barut kokan bir adama âşıktım ve o beni kollarının arasında bir daha bırakmayacak gibi sımsıkı tutuyordu. Ben de bunu istiyordum, bir daha bırakmasın beni.

"Uyu güzelim, yoruldun, ben yanındayım." Sessizce saçlarımı okşamaya devam etti. İyice ona doğru sokulup göğsüne doğru yattım ve dediği gibi de huzurlu bir uykuya daldım.

"Oğlum sessiz olun lan, uyanacaklar şimdi." Duyduğum sesle hafifçe kıpırdandım. Bir an Uğur'un sesini duydum gibi geldi.

"Komitanuma bak be, sevdum dedi aldi kizi, abi mabi dinlemedi."

Dursun'un sesi miydi bu?

Hafifçe kıpırdadığımda Emre'nin göğsünde, Semih'in evinde uyuduğumu hatırladım. Panikle kaskatı kesildi bedenim, gözlerimi tabii ki açmadım.

"Cahit abi öğrenince öttürecek Emre'yi. Neyse beyler, en az bir ay nöbetler Emre'ye kilit, rahatız." Sen de mi Ercan?

"Asıl ben Gamze Hoca'ya acıyorum. Yengesi tam bir cadı diyorlar. Yılbaşı gecesi de bayağı olay çıkartmış. Evlenirlerse komşu olacaklar abisiyle." Boşboğaz Sercan ile gülmemek için kendimi zor tuttum. Her şey bitti de evlenmemiz kaldı zaten bir geriye...

"Emre uyanırsa bir yerinizden kan alır bizi mi izliyorsunuz diye." Semih fısıldasa da sesi sertti.

"Üstlerine battaniye örttün ya oğlum gelir gelmez. Biz ne zaman bu seviyeye geleceğiz be?" diyerek içini çeken Ercan'dı sanırım.

Emre'nin elimin altında gerilen bedeniyle uyandığını anladım ama gözlerimi açmadım. Rezil olmaktansa bilmiyormuş gibi yapmak en iyisiydi.

"Ne oluyor lan burada?" Kısık ama hesap soran bir şekilde çıkan sesiyle konuşmuştu.

"Biz de şimdi geldik, gidiyorduk." Semih bence aradan sıvışmaya çalışıyor gibiydi. Emre beni dikkatlice yastığın üstüne bıraktı ve üstümü iyice örtüp kalktı.

"Geçin mutfağa." Buz gibi sesiyle ben bile iliklerime kadar titredim.

Adım sesleri kesilince hemen gözlerimi açtım ve uykunun üstümde bıraktığı etkiyle biraz sendelesem de hemen kalktım. Benim bir an önce buradan gitmem gerekiyordu! Üstümü düzeltip kenarda duran montumu giydim, telefonumu aldım. Yakalanmadan kaçmalıydım yoksa bir daha yüzlerine bakabileceğimi sanmıyordum.

Notlarımı girişteki vestiyere koyduğu aklıma geldi Emre'nin. Yavaş adımlarla salondan çıkmaya çalışırken mutfağa bir bakış attım, kapısı çok az bir şey açıktı.

"Oğlum manyak mısınız siz?" Emre'nin birden bağırmasıyla yerimde sıçradım ve elim kenarda duran sehpaya çarptı.

Sehpa sallandı, sallandı ve yere düşen bardak ile gözlerimi kapattım. İçeriden gelen sesler kesildi ve mutfak kapısı açıldığında kırılan bardağın parçaları etrafa saçıldı.

40)

Emre'den

Mutfağın kapısını kapatıp az bir aralık bıraktım ve karşımda bekleyen yedi hıyara döndüm. Hepsi elini kolunu nereye koyacağını bilmiyordu, normalde kahkahalarla gülerdim bu hallerine ama çok sinirlenmiştim.

"Ne yapıyorsanız siz?" dedim gözlerimi hepsinin üstünde gezdirerek.

"Vallahi kötü bir niyetimiz yoktu. Sadece sizi öyle güzel görünce baktık," dedi Ercan mahcup bir şekilde.

"Ercan bir de utanmadan baktık diyorsun, ben o kızı gözümden sakınıyorum!" dedim sinirime hakim olamayarak.

"Emre, sakin ol, üstünüzü örttüm zaten," dedi Semih beni sakinleştirmeye çalışarak.

"Al Sema'yı gel lan o zaman! Yatın bir şuraya da biz de altı erkek dikilip bakalım, unutmadan üstünüzü de ben örterim," dedim yaptığı savunmanın yanlışlığını yüzüne vurarak.

"Haklısın, ayıp ettik," dedi Uğur kabul ederek.

"O kızın utandığını benim kadar iyi biliyorsunuz. Siz oradayken uyandığını düşünün, altı tane erkek başında bekliyor!" dedim sessiz ama sinirlice onlara doğru. Hepsi başını eğmişti ama ben Gamze'yi gözümden bile sakınırken, onlar da bunu bildiği hâlde böyle davranmaları ağrıma gitmişti.

"Ne yapıyorsunuz lan! Kendinize gelin artık," dedim sesimin yüksek çıktığını fark edip biraz daha sessizce devam ettim.

İçeriden gelen çarpma ve kırılma sesiyle bakışlarım aralık olan kapıya döndü. Kapıyı hızla açarken salona doğru baktım. Gamze kırılan cam parçaları içinde, gözlerini kapatmış bekliyordu. Üstünü giydiği için çoktan uyandığını anladım. Yanakları gittikçe kızarırken, yavaşça gözlerini açtı ve bakışlarımız buluştu.

"Elim çarptı," dedi masum bir şekilde omuz silkip.

"Önemli değil güzelim," dedim. Daha çok ayağına cam batmaması benim için önemli olandı.

"Semih, git süpürgeyi getir," dedim arkadaki Semih'e seslenerek.

"Ben gitmeliyim," dedi Gamze telaşla.

"Sakin ol, kıpırdama, cam kırıkları her yere saçılmış," dedim mutfaktan bir adım çıkarak. Semih de benden sonra çıktı ve arka odadaki süpürgeyi alıp geldi.

"Merhaba Gamze Hocam," dedi Semih başıyla selam verip.

"Merhaba," dedi Gamze belli belirsiz bir sesle.

"Fişi git tak mutfağa. Söyle içeridekilere, kafasını kapıdan çıkartan bir daha kafam var demesin," dedim Semih'e bakarak.

"Bari hocanın yanından yapma," dedi gözleriyle dudaklarını ısırmış bir şekilde bize bakan Gamze'yi işaret ederek. Kızın utandığını anlamak için bakmaya bile gerek yoktu.

"Yürü git lan," dedim elindeki süpürgeyi alıp. Semih mutfağa gidip kapıyı arkasından kapattı. Derin bir nefes aldım ve fişi taktım.

"Bana ver sen süpürgeyi, zaten benim etrafımda kırıklar," dedi Gamze elini uzatarak süpürgeyi isterken.

Süpürgenin ucunu ona doğru uzatıp düğmesine bastım. Gamze cam kırıklarını süpürdükten sonra kapattı süpürgeyi. Elinden süpürgeyi alıp arkadaki boş odaya bıraktım.

"Hadi seni bırakayım," dedim daha fazla utanmasını istemediğim için.

"Emre, gidersem çok kızacak mısın onlara?" Gamze bana tereddüt ederek baktı.

'Ne kızması, burunlarından getireceğim!' demedim tabii ki.

"Yok Gamzeli'm, kızar mıyım hiç?" dedim gözlerimi kısarak.

"Nedense hiç inanmadım. Hadi git çağır şunları da oturalım bakalım. Yerli Hulk'a da söyle bir çay demlesin içelim. Misafirine böyle mi davranıyormuş?" Gamze üstündeki montu çıkartıp geri koltuğa bıraktı.

"Nasıl yani, kızmadın mı onlara?" dedim şaşırarak. Benim bildiğim Gamzeli şu an kaçma derdine düşmüş olmalıydı, ki zaten kaçarken yakalanmıştı.

"Aslında düşününce onlara da hak veriyorum. Merak ediyorlar aramızdakileri, seni çok sevdikleri belli. Onlar konuşurken uyumuyordum, sadece görsünler istemedim beni. Biraz da utandım sanırım ama şimdi bunun saçma olduğunu düşünüyorum. Sevdiğim adamın kollarında olmaktan neden utanayım ki?" dedi yüzündeki eşsiz gülümsemeyle.

Ah be Gamzeli'm, her gün daha çok âşık oluyorum sana!

"Biri Semih mi dedi?" diye mutfaktan sesi geldi kendinden önce.

"Semih, çay suyu koy," diye seslendim, bir anda Gamze'yi kendime çekip sıkıca sarıldım ve şakağından öptüm.

"Ne güzel kadınsın." Kollarımın arasında başını göğsüme saklamıştı.

"Gelelim mi?" dedi bu sefer Ercan.

"Onları mutfakta unuttuk ya," dedi benden hemen ayrılıp.

Utanmıyorum diyordu ama üstündeki çekincenin de farkındaydım. Sırf bizim aramız bozulmasın, onlara karşı sert davranmayayım diye gitmekten vazgeçmişti. Bildiğim hâlde buna müdahale etmiyordum, herkesin Gamze'nin bendeki yerini görmesini istiyordum.

Bir tek bana Gamzeli'ydi, bir tek ona Zümrüt Gözlü'ydüm. Geri kalan herkes Kurt'un öfkesini görmek istemezdi.

"Gelin hadi," dedim içeriye doğru.

Yüzümdeki gülümseme ciddi bir ifadeye dönüşürken, Gamze'nin benden uzaklaşmasına izin vermeyip elinden tuttum ve onu biraz önce uyduğumuz koltuğa oturtturdum. Yanına da ben oturdum ve içeriden teker teker geldiler.

"Otursanıza," dedi Gamze başları önde duran tayfaya bakıp. Gülmemek için kendini tutuyor gibiydi. Bana baktıklarında başımla koltukları işaret ettim.

"Hocam, özür dileriz," dedi Sercan, sözlerimden sonra hatalarını anlamışlardı büyük ihtimalle. Gamze biraz utansa da başını dik tutup cevap verdi.

"Sizinle bir oyun oynayalım. Herkes biliyordur bu oyunu; görmedim, duymadım, bilmiyorum. Abime biz söyleyene kadar bu oyunu oynar mısınız?" dedi rica ederek.

Aslında Gamze söylemese bile tayfadan kan çıkar, sır çıkmazdı.

"Hocam emin olun kimseye söylemeyiz," dedi Uğur ciddi bir şekilde.

"Çay suyunu koydum. Neyi söylemiyoruz?" diye gelip oturdu Semih.

"İşta komitanumla Gamze Hocamizum yavuklu olduğuni," dediğin de Dursun, hepimiz kendimizi daha fazla tutamayıp gülmeye başladık.

"Cahit Komutan'ıma ne zaman söyleyeceksiniz?" dedi Sercan. Ortamda sessizlik oluşunca, Gamze'nin de gerildiğini hissettim.

"Gamze, Ankara'ya gittiğinde bir anlaşma yaptık. Iğdır'a döndüğünde Cahit abi ile konuşacaktık. Biliyorsunuz gizli saklı iş yapmayı sevmem," dedim durumu açıklayarak. Ben de bunu söylemeyi çok istiyordum ama daha dün dönmüşlerdi ve Cahit abi şu an görevdeydi.

"Emre," diye fısıldadı Gamze hafifçe bana. Ona yaklaşıp kulağıma fısıldaması ile daha da gerildim. "Gediz biliyor ve abime bizden önce söylerse ne olacak?" dedi endişeli bir şekilde.

"Merak etme Gamzeli'm, abin göreve gitti, yarın gelecek. Seda'ya haber verdi, sen dersteydin," dedim yumuşak bir şekilde.

Abisini ne kadar çok sevdiğini biliyordum ve Cahit abi de Gamze'ye çok düşkündü. Bu yüzden araları bozulsun istemiyordum.

"Görevi sorsam söylemezsin değil mi?" dedi Gamze gözlerime bakarak.

"Maalesef güzelim ama tehlikeli değil, için rahat olsun" dedim tebessüm ederek.

Görev devam ederken herhangi bir bilgi akışının başkasına aktarılması kesinlikle yasaktı. Özellikle görevdeki kişinin ailesine söylenmezdi çünkü arada telefonla bile konuşulsa deşifre olma ihtimali vardı.

"Ben de istiyorum," dedi Sercan bir elini yüzüne dayamış bize bakarken.

"Ne istiyorsun?" Ercan ona yandan bir bakış attı.

"Aşk istiyorum oğlum, ne olacak?" dedi Sercan içini çekerek.

"Sen düzenli olarak âşık oluyorsun zaten. Senin sorunun âşık olabilmek değil ki âşık kalabilmek." Ercan sırıtarak göz kırptı Sercan'a.

"Siz asıl bombayı duymamışsınız oğlum," dedi Semih gülerek.

"Hayırdır, ne bombası?" Gamze magazin haberi bulmanın sevinciyle atıldı.

"Bizim Gediz'de vardı bir hâller ya hani, siz de soruyordunuz, meğerse bizim albayın yeğeni Özge yok mu, onunla fanfinifon... Çaktınız siz olayı," dedi Semih imayla.

"Öhö öhö," diye öksürmeye başlayan Gamze'nin sırtını sıvazladım. Semih mutfaktan su getirip bardağı uzatınca beklemeden içti.

Yaa Gamzeli Hanım, dün attığımız yalanlar, bugün boğazımızı tırmalar.

"İyi misin?" diye sordum öksürüğü durunca.

"Gıcık yaptı," dedi sessiz bir şekilde.

"Bak sen Gediz'e, yere bakan yürek yakan çıktı iyi mi?" Bu duruma ilk tepki Sercan'dan geldi. Gamze'nin sessiz kalması üzerine dikkat çekmemek için konuştum.

"Kimden duydun?" dedim o ortamda ben, Gamze ve Cahit abi vardı sadece. Bu üç kişiden de çıkmayacağına göre, kim söylemişti acaba?

"Cahit Komutan'ımın eşi Seda Hanım demiş Cem'in eşi Cemre'ye. Komşular onlar, evleri karşılıklı. Cem ile konuşurken laf arasında dedi o da bana," dedi Semih omzunu silkip.

"Ah Seda ah, yaktım bu sefer seni," dedi Gamze sadece benim duyabileceğim şekilde.

"Yalnız o kız panter gibi, Gediz'i yer vallahi," dedi Ercan da gülerek.

Yese de biz de kurtulsak!

"Vallahi ben Emre Komutan'ıma yürür diye düşünüyordum. Yılbaşı gecesi bir an yanınızdan ayrılmamış diyorlar," diyen Sercan ile gözlerimi ona diktim. Gamze de yanımda kıpırdanırken rahatsız olduğunu anladım. Yedim seni oğlum bu sefer!

"Şimdi sıçtın işte," diye mırıldandı Semih yanındaki Sercan'a.

"Sercan sen uykuyu sevmiyordun zaten. Bu haftaki gece nöbetleri iki gün arayla senin," dedim boşboğazını açmasının bedeli olarak.

"Sercan hissettin mi?" dedi Uğur gülerek.

"Oğlum öyle girişi bırak Sercan'ı, hepimiz hissettik. Adam nasıl soktu lan?" dedi Ercan gülerek.

"Çayı demledim," dedi Semih.

"Ben doldururum," dedi yerinden Gamze fırlayarak. Kız arkasına bakmadan kaçmıştı resmen. Boynundan itibaren kızardığına da emindim. Bu hâli bende gülümseme etkisi bırakırken, ciddi ifademi bozmadım. Sert ifadeyle diğerlerine baktım.

"Bir daha pot kıran olursa nefesini tutsun çünkü başka yerden nefes almaya başlayacak." Askeriyede kala kala iyice unutmuşlardı bir genç kızın yanında nasıl konuşulması gerektiğini. Adamların aralarında geçen muhabbeti bir kız duysa zaten bir daha yüzüne bakmazdı.

"Hay ben sizun ağzunuza fişki sokam. Hocam da utandu kaçtu," dedi Dursun da ayıplayarak.

"Geliyorum," dedi Semih telefonu çalınca kalkıp yan odaya geçerken.

Gamze elindeki çay tepsisiyle gülümseyerek geldi ve elindeki tepsiyi ortadaki sehpaya bıraktı. Yanıma oturunca saçları bir ara yüzüme değdi ve enfes kokusu ciğerlerimi doldurdu.

"Çayını almayacak mısın?" dedi gülümseyerek.

"Alacağım," dedim önümdeki bardaktan çay kaşığını çıkartarak.

Çayı şekersiz içmek gibi bir alışkanlığım vardı. Gamze ise bardak küçükse iki kaşık büyük ise üç kaşık şeker atardı. Herkes çayını alıp yeniden yerleşti yerine. Mobilyalar Semih'e göre olduğu için rahatlıkla sığdık.

"Aranızda sözlü nişanlı olan yok mu?" dedi Gamze, sonra da yüzünü buruşturdu. "Biraz yaşlı teyzeler gibi oldum ama kusura bakmayın," dedi dudağını ısırarak.

"Kendinize arkadaş arıyorsunuz galiba hocam ama maalesef Semih ve Dursun hariç hepimiz sapız," dedi Sercan gülerek.

"Benum da belli deyil. Ah ah nazli," dedi Dursun içini çekerek.

"Geçen istemeye gidecekler diyordun, ne oldu o iş?" dedim ben de. Dursun'u severdim, gerçekten de karakterli bir insan ve iyi bir askerdi.

"Bizumki takmiş çifteyi, ha buradan Dursun dişinda geçan olursa fururum demuş. Eee tabii kimseler da gelmemuş," dedi Dursun buruk bir gülümsemeyle.

"Kaçıralım mı kızı?" diye yanımdan bir ses gelince gözlerim şaşkınlıkla Gamze'ye döndü. Bütün tayfanın ağzı açık kalmıştı.

"Hocam ha bana Nazli'yi kaçır, dile bendan ne dilersen," dedi Dursun heyecanla.

"Gamze heveslendirme şu lazı," dedim ben de. Dursun'un inadı tuttu mu kimse önüne geçemezdi sonra.

"Ben ciddiyim. Birbirlerini seviyorlar, ailesi mecbur affedecek. Araya senle abim de girerse olur bu iş. Tabii önemli olan kızın da kabul etmesi," dedi Gamze planını çoktan yaparak.

"Nazli dünden razi," diyen Dursun ile gülmeye başladık.

"Gamze Hocam gerçekten ciddiyse ben de varım," dedi Semih ilk katılan olarak yanımıza geldiğinde. Telefon konuşması pek iç açıcı geçmemişti anlaşılan, normalde gülerek atlardı bu habere ama suratı asıktı.

"Ben de varım," dedi Ercan da elini kaldırıp.

"Kambersiz düğün olmaz," dedi Sercan da destek çıkarak.

"Arkanızı kollayacak biri gerekiyor, beni de sayın," dedi Uğur da bu birliğe katılarak.

"Sen abinden nasıl izin alacaksın Gamze Hanım?" dedim tek kaşımı kaldırıp.

"Çok kolay, abimin haberi olmadan gidip geleceğim. Abimin görevde olduğu bir günü seçeriz, Seda zaten yokluğumu bile fark etmez," dedi omzunu silkip.

"Yalnız Haşim Albay hepimize izin vermez." Doğru bir noktaya parmak basmıştı Uğur. Mantıklı sorular ve yanıtlar hep ondan çıkardı.

"Ben izin alırım," dedi Gamze rahat bir şekilde. Bu kadar rahat olması garip geldi. Haşim Albay ile iki üç kez görüşmüşlerdi ve bu kadar samimiyetleri var mıydı diye düşündürüyordu.

"Aslansun hocam," dedi Dursun sevinçten yerinde duramazken, Gamze'ye sarılmak için öne atıldığında elimi önüne koydum.

"Hop hop, ağır gel, hatta hiç gelme. Yoksa topal Dursun'u bekleyen bir Nazlı olacak bu gidişle," dedim geri bas uyarımı yaptıktan sonra. Dursun geldiği gibi geri yerine oturdu.

"Oğlum ne aslanı, kurt onlar kurt," dedi Semih de gülerek.

Gamze yanımda gülerken, sıkıca sarılmamak için tuttum kendimi. Nasıl da güzel gülüyordu, yanağındaki iki gamzesi kendini belli ederken gülümsedim. Ben sarılırdım da annemin nazar oğlum nazar dediği geldi aklıma. Gözleri göz değildi ki adamların.

"Senin düğün ne zaman kısmetse?" dedi Ercan, Semih'e dönüp.

"Kısmetse yaz sonu inşallah. Haziran gibi yüzükleri takalım, Eylül gibi de düğün olsun diyoruz," dedi Semih tebessüm ederek. Bu durgun halleri ona yakışmıyordu, altında bir şey vardı ya hayırlısı bakalım.

"Çok sevindim," dedi Gamze gülümseyerek.

"Sema da ilkokul öğretmeni. Meslektaşsınız yani hocam," dedi Semih. Daha önce bu kadar bahsetmemişti ama hepimiz konuştuğu biri olduğunu biliyorduk.

"Ne güzel, tayinini almakta zorluk çekmezsiniz yaz tatilinde düğün olursa," dedi Gamze de çayının son yudumunu alarak.

Evet, her hareketini izliyordum.

"Özel bir kolejde görev yapıyor. Evlenmemizi bekliyor, bu sene girecek KPSS'ye."

"Ben kalkayım artık, saat geç oldu," dedi Gamze ayağa kalkarak. Saat dokuz olmuştu.

"Tamam, hadi çıkalım," dedim ben de kalkıp.

"İyi akşamlar." Gamze tayfaya dönüp tebessüm etti.

Bir kez daha hayran olmuştum bugün ona. Aslında bugün kaçıp gitseydi yarın onların yüzüne zar zor bakardı. Böylesi daha iyi olmuştu. Hatta Dursun'a kız kaçırma planı bile yapmıştı!

Evden çıktıktan sonra arabaya geçtik ve lojmanlara doğru yola çıktık. Hava akşam olmasıyla biraz daha soğumuştu. Yerlerdeki kar artık kalkmış, yerini sulu bir çamura bırakmıştı. Gamze'nin kansızlığı olduğu için daha çabuk üşüdüğünü bildiğimden klimaları açıp sıcak havanın içeri dolmasını sağladım.

"İyi misin Gamzeli'm?" dedim düşünceli, durgun hâline.

"Gediz ve Özge meselesi canımı sıkıyor. Eğer ikisinden biri duyarsa üstümüze gelmekten çekinmezler. Haşim Albay'a bu konunun gitmemesi lazımdı. Eğer abime sorarsa bittim demektir," dedi Gamze, aklından geçenleri söyleyerek.

"Ben yarın konuşurum Cem'le, kimlere söylemiş başka sorarım. Bizimkilere de söylerim Gediz'e bir şey belli etmezler," dedim güven vererek. Üzülmesini, kırılmasını istediğim en son kişiydi Gamze.

Gerekirse onun için üzer, kırardım.

"Acıkmışsındır, hadi gel şurada bir şeyler yiyelim," dedim sağa çekip.

Gamze ile birlikte içeri geçip üst kattaki yerlerine oturduk. Yemeğimizi yedikten sonra Seda için de paket yaptırdı Gamze. Hesabı ödememe izin verdi ama yaptırdığı paketin ücretini kendi ödedi. Seda için tek kuruş harcamaya değmezmiş. Ne kadar sevmese de yengesini, merhamet ve vicdan vardı Gamzeli'de. En çok da buna vurulmamış mıydım sanki? O kış gününde tanıştığımızda bile aç kalan hayvanları düşünüyordu.

"Haşim Albay çizelgeyi verince bana da gönder. Bakalım kaç gün kaç saat göreceğim seni askeriyede," dedim evinin önüne geldiğimizde. Askeriyede olmasını istemiyordum, ilk günden yavşamak için atak yapanların önünü kesmiştim ama aramızdakiler duyulana kadar yine birileri cesaret edebilirdi.

"Emredersiniz komutanım," dedi asker selamı verip gülerken.

"Emir değil rica ama zorunlu bir rica Gamzeli'm," dedim arabayı park ederek.

"Gidip Seda'nın ifadesini alacağım daha. Bakalım abim bu yaptığını duyunca ne olacak." Sinirlendiğini anlamıştım ama karışmayacaktım. Bu bizi gerçekten de zor duruma düşürebilirdi.

"Nasıl istiyorsan öyle yap Gamzeli'm ama kendini üzme." Saçlarına dokunma arzuma karşı gelemeyerek elimi saçlarının arasına daldırdım. Biraz şaşırsa da geri çekilmedi, tebessüm etti.

"Ben gideyim artık. Görüşürüz," dedi.

"Bir şeyi unutmadın mı?" dedim tek kaşımı kaldırıp. Etrafına şöyle bir bakındı benim saf sevgilim. Sonra da başını iki yana salladı. "Gel buraya," dedim, kendime biraz çekip her zaman yaptığım gibi şakağına öptükten sonra saçlarının o güzel kokusunu içime çekti. Kolları belimi sardı, başını hafif bana doğru kaldırdı. Yüzünde utangaç bir gülümseme vardı.

"Sıra bende," dedi ve başını gömdüğü boynuma bir tüy kader hafif bir öpücük bıraktı. Tenimden geçen ürpertiyle içim titredi.

"Ah ah Gamzeli, yakıyorsun yine beni," dedim sızlanarak. Hemen geri çekildi ve dudağını ısırıp aceleyle, "Görüşürüz," deyip indi arabadan. Arkasından gülümseyerek baktım.

Eve girdiği anda arabayı çalıştırıp, iki arka blokta olan kendi evime geçtim. En kısa zamanda Cahit abi ile konuşup Gediz meselesini de halletmem gerekiyordu. Gamze'nin bir de bu konu yüzünden üzülmesini istemiyordum.

Kuzey konusunda üzüldüğü belliydi ama Gediz'de baba olacak tip kesinlikle yoktu bana göre. Ceyda denen kızda da bir tuhaflık vardı. Eğer Gamze onunla görüşmeye devam eder ve zarar görürse elimden ne Gediz ne de kardeşi kurtulurdu.

Eve girdiğimde boş ve sessiz ev beni karşıladı. Oysa biraz önce Gamze'nin yanındayken hayat doluydu her yer. Derin bir nefes alıp kamuflajın üstünü çıkarttım, askıya astım.

Her ihtimale karşı artık evi düzenli tutuyordum. Gamze'nin eve ilk geldiğindeki hâliyle bir daha karşılaşmasını istemiyordum, ki Gamzeli'm eleştirmek yerine bir de kalkıp temizlemişti her yeri.

Ne de güzel yakışıyordu evime, mutfağıma, kalbime.

Üst kata çıkıp üstümü değiştirdim. Gamze ile uyuyunca uykumu almıştım, daha dinç hissediyordum. Bizimkilere de kızmıştım ama derslerini aldıklarından ve Gamze'nin de daha fazla utanmaması için bu konuyu kapatacaktım.

Elimin altındaki ipek gibi saçları gelince aklıma, iç çektim. Şimdiden özlemiştim, arasam, yengesinin başında olduğunu bildiğim için konuşamayacaktı.

Sevdiği hâlde bunu saklayanları gerçekten anlamıyordum. Neden sevdiğin hâlde sevgini, ilgini göstermek yerine saçma sapan bir oyuna baş vuruyorlardı ki? Sevmek, yürek ve bilek işiydi. Sevdiğinin, sevginin arkasında durmayacaksan, boşuna yormayacaksın kimseyi.

Gamze için en başından beri düşündüğüm tek şeydi ciddi bir ilişkiydi. En kısa zamanda Cahit abi ile de konuşup niyetimi açıklayacaktım. Telefonum çalıp annemin aramasıyla bekletmeden açtım hemen.

"Nasılsın oğlum?" dedi açar açmaz. İlk önce sağlığımı sorar, sonra diğer konulara geçerdi.

"İyiyim anne, siz nasılsınız?" dedim tebessüm ederek.

"Biz de iyiyiz oğlum, seni çok özledik. Her sene izin alır gelirdin kışın on gün, bu sefer gelmedin," dedi annem özlemle karışık sitem ederek.

"Bakalım anne, bu sefer tek gelmeyebilirim," dedim ima ederek.

"Arkadaşların da mı gelecek annem?" dediğinde benden umudu kestiğini anladım.

"Yok, sana gelin gelecek," dedim gülerek. Aradan geçen zamanda endişeyle, "Anne," dedim. Hışırtı oluşunca kaşlarım çatıldı, telefonu kapatıp yeniden arayacaktım ki babamın sesini duydum.

"Oğlum, ne dedin de kadına kal geldi?" Gülerek derin bir nefes verdim.

"Gelin getireceğim sana dedim baba. Annem o kadar kesmiş benden ümidi," dedim başımı iki yana sallayıp.

"Ben şu kadını rüyada olmadığına ikna edeyim bir, hadi hayırlı olsun oğlum. Annen kendine gelince zaten sabaha kadar bırakmaz seni, kimdir nedir diye," diyen babamla ikimiz de güldük.

"Tamam baba, iyi geceler." Telefonu kapatınca salondaki koltuğa uzanıp televizyonu açtım. Çok geçmeden telefon çalınca annem sanıp hemen açtım.

"Anne, hemen kendine geldin bakıyorum gelin lafını duyunca," dedim ki karşıdan ses gelmedi. Telefonu kendimden çekip arayana baktım. "Gamze," dedim dilimi ısırıp.

"Sen annene benden mi bahsettin?" dedi zar zor çıkan sesiyle.

"Aslında tam olarak değil, tam konuşuyordum ki kadına kal geldi," dedim gülerken.

"Emre bunu yüz yüze konuşuruz, sana ihtiyacım var," demesiyle gerildim.

"Bir şey mi oldu?" dedim yerimden kalkarak.

"Bu Seda beni öldürecek. Canı karpuz çekmiş, kolu kopmuş gibi salya sümük ağlıyor. Dayanamıyorum artık, abim görevde, seni de aramak istemedim ama bebeğe bir şey olacak diye korktum," dedi tedirgin bir şekilde.

"Tamam, sen montunu al çık, ana yolun kenarında gece on ikiye kadar açık manavlar var, oraya sorarız. Bazıları getiriyor seralardan, buluruz umarım," dedim askılıktan montumu alırken.

"Abimin arabası burada, aslında ben de giderdim ama buraları bilmiyorum, kaybolurum diye endişe ettim," dedi mahcup bir şekilde.

"İki dakikaya oradayım güzelim." Kamuflajın cebinden arabanın anahtarını aldım.

Telefonu kapatınca evden çıkıp arabaya bindim, iki dakikaya dediğim gibi gelmiştim. Kapının önünde beni bekleyen Gamze duraksamadan arabaya bindi. Yüzünde sinirli bir ifade vardı. Yengesi çok kızdırmış olmalıydı. Sessizce arabayı çalıştırıp yola çıktım.

"Biliyor musun, sen olmasan sanırım çoktan Ankara'ya dönmüş olurdum. Hatta abimle geri gittiğimde dönmezdim. Bir gün elimde kalacak bu kız," dedi sinirle.

"Sakin ol güzelim. Bu arada gerçekten üzgünüm benim yüzümden Kötülükler Kraliçesi'ne katlandığın için Gamzeli Prenses," dedim yumuşaması için.

"Dalga geçme." Tebessüm etmesiyle başardığımı da anladım.

"Hay Allah," dedim yola devrilmiş kütüğü görünce. Rüzgâr biraz fazla esince çürümüş ağaçlar yollara ara sıra devrilirdi.

"Geri dönelim, yapacak bir şey yok," dedi Gamze de içini çekerek. Evde Seda ile yüz yüze gelmek istemediği belliydi.

"Gelirken bir ara yol vardı, oradan çıkabiliriz belki," dedim arabayı geri vitese takıp.

Ara yola girip ilerlediğimiz yol ancak tek araba sığacak kadar dardı. Köy yollarına benziyordu ve oldukça ıssızdı. En sonunda normal bir yola çıktığımızda biraz daha hızlı sürdüm. Yolun sonu ikiye ayrılınca sağ tarafa döndüm, ana yol sağda kalıyordu.

"Emre, doğru yolda olduğumuzdan emin misin?" dedi Gamze tekrar topraklı yola çıktığımızda.

"Navigasyonu açsana bir bakalım," dedim en sonunda.

"İnternet çekmiyor, hatta daha kötüsü telefon çekmiyor." Gamze endişeyle telefonun ekranını gösterdi.

'Tak' diye bir ses gelince arabayı durdurdum. Tekrar çalıştırdığımda ilerlememesiyle kaşlarım çatıldı. Arabadan inip arka tarafa yöneldim. Gamze de arabadan inip gelince sıkıntıyla ona baktım.

"Çamura batmış tekerler, buradan çıkmaz bu araba," dedim.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 77.8K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
642K 81.1K 28
"Leyla!" Günlerin yer değiştirdiği o saatlerde, gecenin en karasında, bir ruhun kilitli kalmış sokaklarındaydık. "Burada ne arıyorsun?" Başkası içi...
758K 31.6K 49
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
35.8K 210 4
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...