Dağ Başında Aşk (Tamamlandı)

Par Deein_Deniz

9.1M 455K 213K

Bu bir Asker kurgusudur. Wattpad hali ve Kitap hali yayında. Bildiğiniz bütün asker hikayelerini unutun bu hi... Plus

Bölüm 1 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 2 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 3 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 4 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 5 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 6 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 7 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 8 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 9 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 10 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 11/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 12 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 13 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 14 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 15 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 16 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 17 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 18 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 19 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 20 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 21/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 22/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 23/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 24/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 25/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 26/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 27/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 28/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 29/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 30/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 31/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 32/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 33/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 34/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 35/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 36/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 37/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 38/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 39/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 40/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 41/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 42/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 43/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 44 /👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 1
Bölüm 45/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 46/ 👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 2
Bölüm 47/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 48/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 49/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 50/ Sezon Finali👨‍✈️👩‍💼
Dağ Başında Aşk 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 3/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 3
2. Sezon Bölüm 4/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 5/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 6/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 7/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 8/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 9/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 10/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 11/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 4
2. Sezon Bölüm 12/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 13/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 14/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezom Bölüm 15/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 16/👨‍✈️👩‍💼
Wattpad Finali
Görsel Bölüm 5
17 Ocak Sürpriz!
KİTAP HALİ/ 1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
19
20
21
22
23
24
25/1. kitap finali
2. Kitap/1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21/2. Kitap Finali

18

1.7K 112 4
Par Deein_Deniz

İkimiz de birbirimize bakarken ilk adımı o attı ve yanıma gelip sıkıca sarıldı bana. Ben de sol kolumla yavaşça sarıldım eski dostuma. Özlemim ağır basmıştı sanırım, uzun zaman sonra birlikte olduğumuz anıları hatırlamıştım.

"Seni görmeyi beklemiyordum." Sesindeki heyecanla yavaşça geri çekildi.

"Ben de seni beklemiyordum. Helin benim liseden yakın dostum olur." Ceyda ile üniversiteden arkadaş olduğumuz için lise arkadaşlarımızı tanımıyorduk.

"Erim de kuzenim benim, teyzemin oğlu." Ceyda gülümseyerek beni süzdüğünde ben de onu inceledim.

Üstünü saran kırmızı, mini elbisesiyle çok güzel görünüyordu. Yıllar onu değiştirmiş ve daha alımlı bir kadın yapmıştı. Yüzündeki o çocuksu gülüş gitmiş, yerini daha ağır bir tebessüm sarmıştı. Hep kısa olan saçlarını uzatmış, yuvarlak yüz hatlarına yakışan perçem kestirmişti. Üç yılda çok şey değişmişti ikimizde de.

"Koluna ne oldu?" Gözleri koluma kayarken endişeliydi ses tonu.

"Sen abinle görüşmüyor musun?" Kaşlarım çatılırken sesimin sabit çıkması için hafifçe öksürdüm. Gediz kesin söylemiştir beni gördüğünü diye düşünüyordum.

"Abimden üç yıldır haber almıyorum. Ortadan kayboldu, bizimle iletişime geçmiyor hiçbir şekilde. Sen abimi mi gördün?" Ceyda elimi tutarak merakla sorduğunda kafam karışmıştı.

"Burada konuşulacak mevzu değil ama sana yanıt vereyim, gördüm, üstelik çok yakından gördüm maalesef." Karşıma çıktığı ilk andan itibaren yaşadıklarımı hatırladım.

"Gamze sana bir zarar-" dediğinde arkamda varlığını hissettiğim Emre ile hemen sözünü kestim.

"Şimdi değil," dedim arkamda duran Emre'ye bir bakış atarak. Müzik sesinden ve biraz geride kaldığından Ceyda'nın söylediğini duymamıştı, en azından öyle olmasını istiyordum.

"Tamam, numaranı ver, görüşelim en kısa zamanda. Yarın da buradayım ama sonraki hafta Iğdır'a gidiyorum." Ceyda'nın sözleriyle neye uğradığımı şaşırdım.

"Iğdır mı? Neden?"

"Evet, sözleşmeli olarak başvuru da bulundum, yedekteydim aslında ama öğretmen açığı çıkınca haftaya göreve başlayacağım," dedi Ceyda beni daha da şaşırtarak.

"Gediz de Iğdır'da," dedim. Ceyda anlamayan gözlerle boş bir şekilde bana baktı.

"Abim Iğdır'da ne yapıyor? Sen nereden biliyorsun?" dedi hayretle.

"Uzun hikâye, yarın bir planım yok, numaranı kaydet," dedim telefonumu uzatarak. Ceyda hızla numarasını yazıp kendini aradı ve telefonumu geri verdi.

"Gitmem gerekiyor, görüşürüz," dedim, son kez sarılıp Emre'nin yanına döndüm ve bizim kızların yanına ilerledik.

"Gediz'in kardeşi demek," dedi Emre kulağıma doğru.

"Evet ama abisiyle bir alakası yok. Gediz ile üç yıldır görüşmüyorlarmış," dedim ben de sessizce. Kızların yanına geldiğimizde Helin'e sıkıca sarıldım.

"Tebrik ederim canım," dedim gülümseyerek. Helin ile sarıldıktan sonra diğer kızlarla da sarıldım. Kolumun durumunu yaptığımız sosyal medyadaki sohbet sırasında öğrendikleri için sormadılar.

"Kızım adam taş resmen, ne zaman istemeye geliyor seni," dedi Helin bana fısıldayarak. Emre uzaktan kızlara merhaba demişti ve bir adım gerimizde duruyordu.

"Daha yeni her şey, şu an öyle bir durum da yok," dedim gülümseyerek.

Köşedeki masaya hep birlikte geçtik. Helin yanımızdan ayrılmış, Erim ile yüzüklerin takılması için ortadaki sahne kısmına geçmişlerdi. Emre ile yan yana oturuyorduk, kızlar da bizimle geçmişlerdi masaya.

"Geliyorum, bunu açmam gerek," dedi Emre elindeki telefonu göstererek.

"Tamam," dedim. Emre kalkıp arka tarafa yönelince ben de sahneye döndüm.

"Gamze, sizin nişan ne zaman?" dedi Gümüş göz kırparak.

"Daha o aşamaya gelemedik ama hayırlısı bakalım," dedim gülümserken.

"İnşallah çok mutlu olursunuz canım, çok yakışıyorsunuz. Seda ile durumlar nasıl?" dedi durumumuzu bildiği için.

"Halen aynıyız, tam iyi olacağı tutuyor, bakıyorum Seda bildiğimiz Seda. Bu arada ani gelme sebebimiz bebekle ilgili, test yapacaklar bir sorun var mı diye," dedim durumu kısaca açıklayarak.

"Seda ne kadar kötü niyetli olsa da bebeğe umarım bir şey olmaz," dedi Gümüş de üzüntüyle.

"Öyle tabii Gümüş, biz de aynı şeyi düşünüyoruz. Sağlıklı doğsun da inşallah, gerisi önemli değil. Bizimkiler de perişan oldu tabii," dedim.

"Geri gidecek misin?" diye sordu Gümüş. Müzikten ve kalabalıktan birbirimize yaklaşmış konuşuyorduk.

"Belli değil, her an her şey olabilir. Seda'nın ve bebeğin durumuna da bağlı," dedim.

"Anladım canım, hayırlısı," dedi Gümüş de.

Yüzüklerin takılmasının ardından pasta kesildi ve servis başladı. Emre'nin halen dönmemesiyle etrafa baktım ama yoktu. Telefonumu çıkartıp mesaj attım.

"Görüşmen bitti mi?"

Halen cevap gelmeyince ayağa kalkıp Emre'nin gittiği yöne doğru ilerledim. Biraz ilerideki açık kapıdan terasa çıktım. Hava gerçekten buz gibiydi. Emre arkası dönük bir şekilde duruyordu.

"Emre," dedim seslenerek. Bana döndüğünde yanındakinin Semih olduğunu gördüm. İkisi birlikte bana doğru geldiler.

"İçeri geçelim, hava soğuk," dedi Emre. Ben de onlarla birlikte içeriye geçtim.

"Gelmeyince merak ettim," dedim içeri girdiğimizde.

"Semih geldi, istihbarat hakkında konuşuyorduk, yarın İstanbul'a gitmemiz gerekiyor," dedi Emre bana bakarak. Birkaç gün daha burada kalacaklarını sanıyordum ama işleri erken bitmişti demek.

"Anladım, nişan bitti zaten, arkadaşlarıma veda edeyim çıkalım biz de."

"Olur, Semih de gidiyordu zaten," dedi bakışları benden yerli Hulk'a dönerken.

"Yine nereye gidiyorum acaba," dedi Semih gözlerini devirerek. Bu hâline gülümseyerek cevap verdim.

"Semih de gelsin, zaten eve bırakacaksın beni, hava çok soğuk," dedim Emre'ye dönüp.

"Onun derisi kalın, bir şey olmaz," dedi Emre, Semih'e yandan bir bakış atıp. Semih, bu çocuk olmamış bakışları atıp başını iki yana salladı. Ben de daha fazla ısrar etmedim.

"Ben gidiyorum o zaman," dedi Semih, Emre'ye bakarak.

"Kapı orada kardeşim, güle güle," dedi Emre el sallayıp.

"Hava eksi bilmem kaç derece, beni sokağa atıyorlar, gör Allah'ım gör," dedi Semih ellerini açıp.

"Oğlum yürü git, sanki evlat edindik de sokağa atıyoruz, bu ne hareketler," dedi sonunda Emre dayanamayarak. Semih geriye doğru birkaç adım attı.

"Bak gidiyorum ona göre," dedi Semih son kez. Emre cebinden çıkarttığı yüz lirayı Semih'in cebine koydu.

"Taksiyle git." İkisinin bu hallerini gülümseyerek izliyordum.

Çocuk gibiydiler askeriye dışında ama o kamuflaj işin içine girince demir gibi oluyorlardı. Semih'i de daha iyi tanımıştım ve Emre ile aralarında sıkı bir dostluk olduğu belliydi.

Yerli Hulk, tayfa arasında göstermese de şakacı bir yapıya sahipti. Ercan daha soğukkanlı ve uyumlu birine benziyordu. Dursun tam bir komediydi. Sercan boşboğazlıklarıyla, samimiyetiyle kendini belli ediyordu.

İçlerinde bir tek Uğur kapalı bir kutu gibiydi. Hiçbir şekilde renk vermiyor, her durumda herkesi tartıyor, ortamın havasına göre rol alıyordu. Bu köstebeklik konusunda en çok ona dikkat etmek gerekiyordu bence.

"Biz de gidelim mi?" dedi Emre düşüncelerimin arasından.

"Olur tabii," dedim düşüncelerimi bir kenara bırakıp Emre'ye gülümserken.

Beraber içeri geçip önce arkadaşlarımla vedalaştım, sonra da Helin'e ve Erim'e tekrar mutluluklar dileyip Emre ile beraber aşağı, otoparka indik.

"Kolun ne durumda?" dedi Emre arabanın kapılarını açıp.

"Yarın hastaneye gideceğim. Bakalım, belki çıkartırlar," dedim arabaya binerek. Emre arabayı çalıştırıp ana yola geçti.

"Saat sekiz buçuk, bir kahvelik zamanın var mı?" Emre bana bir bakış atıp önüne döndü. Onu izlediğimden değil tabii ki, arada yan cama baktığım için görüyordum bunları.

"Sana her zaman zamanım var," dedim onun gibi içimden geleni söyleyerek. Bu bana attığı mesajı hatırlatmıştı.

"Güzel." Emre gülümseyip yönünü Hamamönü'ne çevirdi. Oranın kumda kahvesi bir başka oluyordu.

Kısa süre sonra vardığınız Hamamönü'nde arabayı yine otoparka bırakıp ara sokaktan indik. Yerlerde az kalan kar artık erimeye başlamıştı.

"Burası güzel," dedim yan taraftaki kafeyi işaret ederek. Her geldiğimde buradan kahve içiyordum.

"Rehber sensin," dedi Emre onaylayarak. İçeri geçip üst kata çıktık ve köşedeki masaya oturduk. Hava soğuk olmasına rağmen içerisi klimalardan dolayı sıcaktı. Montumu çıkartıp yandaki sandalyenin üstüne bıraktım.

"Hoş geldiniz," dedi garson menüleri bıraktı.

"Hoş bulduk. Ben menüye hiç bakmayayım. Sütlü filtre kahve alırım," dedim her zamanki siparişimi vererek.

"Ben de sütsüz filtre kahve alırım. Tatlı ne önerirsin?" dedi Emre bana dönüp.

"Buranın tiramisusu enfes." Uzun zamandır yemediğim için bir anda canım istemişti.

"Bir porsiyon da tiramisu alalım biz o zaman," diyen Emre ile tatlı sipariş etmediğim için pişman oldum. Keşke ben de isteseydim.

"Ne kadar daha buradasınız?" dedi Emre, garson gidince.

"Bilmiyorum, abimi daha görmedim ve test sonuçlarını henüz öğrenemedim. Abimi aradım ama telefonu kapalıydı," dedim içimi çekerek.

"Anladım, bana da haber verir misin? Yani bebeğin nasıl olduğunu. Cahit abi ve Seda için çok zor bir durum. Umarım gayet sağlıklı doğar yeğenin," dedi Emre.

Güzel kalbi bir kez daha kendini göstermişti.

"Tabii haber veririm," dedim başımı sallayıp. Kahvelerimiz gelince fincana döktüğüm kahveye süt ekleyip üç şeker attım. Emre ise ne süt ne şeker koymuştu.

"Öyle çok acı olmuyor mu?" dedim kahvesini işaret ederek.

"Üç saatlik uykuyla operasyona çıktığımı biliyorum, günlerce taş üstünde, ağaç üstünde birkaç saatlik uykuyla geçirdiğim zamanları. Kahveyi sert içmeye alışmışım çok fazla uykusuz kaldığım için," dedi rahat bir şekilde. Sözleriyle bir kez daha anladım yaptığı mesleğin ne kadar kutsal olduğunu.

"Baban albaymış," dedim kahvemden bir yudum alarak.

"Sen nereden biliyorsun? Doğru ya, Cahit abi söylemiştir," dedi Emre kendi sorup kendi cevaplarken.

"Evet, öyle bir sohbet arasında geçti," dedim konuyu geçiştirerek. Yoksa senin neden hain olmadığını anlatıyordu diyemezdim herhâlde.

"Evet, emekli oldu geçen yıl, sonunda ikna etmeyi başardık. Mesleğine o kadar bağlıydı ki, kalp rahatsızlığı çıkmasa yine bırakmazdı," dedi Emre tebessüm ederek.

"Kötü bir şey değildir umarım," dedim babasının rahatsızlığı için.

"Ritim bozukluğu vardı ve kendini yormaması gerekiyordu. Şimdi kendilerine bağ evi aldılar, orada ekip biçiyorlar," dediğinde babam geldi aklıma.

"Bütün emekliler aynı sanırım. Bugün babam da bağ almak için arsa bakmaya gitmiş, kendilerine uğraş arıyorlar," dedim bir yandan da Emre'nin dokunmadığı tatlıya bakış atarak.

"Senin için istedim," dedi Emre.

"Neyi?" dedim anlamayarak.

"Tatlıyı senin için istedim." Tatlı tabağını önüme bıraktı .

"Ben sandım ki tatlıyı sevdiğin için istedin."

"Hayır, sevdiğin tatlıyı öğrenmek için sana sordum. Sen de bana sevdiğin tatlıyı söyledin ve ben de sevdiğin bir şeyi almak istediğim için sana tatlı söyledim," dedi tane tane açıklayıp, kurduğu uzun cümleden sonra derin bir nefes alıp bana gülümseyerek.

"Seni de seviyorum."

Emre'nin elindeki çatal sözlerimle masaya düşerken tok bir ses çıkarttı.

Yüzünde şaşkın bir ifade oluşurken önüme bıraktığı tatlıdan bir çatal alıp yedim. İnanılmaz nefisti ve ağzımda kıvamlı tadı beni cezbediyordu. Kahvemden bir yudum daha alıp Emre'ye baktığımda halen aynı şekilde bana baktığını gördüm.

Ne olmuştu ki?

"Emre, iyi misin?" dedim sonunda elimi gözünün önünde sallayarak.

"Az önce ne dedin?" diye sordu tekrar konuşmaya başlayarak.

"Tatlıyı neden benim için istediğini sordum," dedim Emre'ye bakarken.

"Peki ondan sonra ne dedin?" diye ısrarla sordu Emre bir şeye inanmak istiyormuş gibi.

"Seni de sevdiğimi-" derken ne dediğimi o anda fark ettim ve gözlerim şaşkınlıkla büyürken Emre'nin dudakları yukarı doğru kıvrıldı.

"Bir an hayal gördüğümü falan sandım." Elini uzatıp elimin üstüne koydu

Ben az önce Emre'ye ye onu sevdiğimi mi söylemiştim?

Yok canım yok, yapmam ben öyle şeyler.

Yaptım işte yaptım, yaptım, yaptım.

"Gamze, iyi misin?" dedi benim demin ona sorduğum gibi.

"İyiyim," diyebildim içime kaçan sesimle.

"Seni seviyorum ve senin de beni sevdiğini duymak, bilmek inan çok güzel," dedi Emre elimi hafifçe sıkarken.

Bakışlarımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerinin içine baktığımda gözlerinin güzelliği yine beni etkisi altına aldı.

Zümrüt gözlü adam artık onu sevdiğimi biliyordu.

"Ben böyle değil, daha sakin bir zamanda söylemek istiyordum sana. Bir anda kalbimden geçen dudaklarımdan döküldü," dedim açıklamaya çalışarak.

"Şşş, öyle ya da böyle fark etmez, sonunda sen bir bana Gamzelisin ya buna yeter Gamzeli'm." Elini yanağımdaki gamzemin olduğu yere getirip hafifçe okşadığında başımı eline yasladım.

"Öyle, zümrüt gözlü kurt," dedim gülümseyerek.

"Demek bana özel lakabım bile var," dedi gülerken.

"Tabii ki var, ben buldum," dedim çok mükemmel bir şey yapmış gibi.

"Ben herkese kurt oldum bu zamana kadar, bir sana zümrüt gözlüyüm." Emre kalbimi daha hızlı arttıran cümlelerle gözlerimin içine bakıyordu.

Bakışlarındaki yeşil-kızıl hareler, dudağının kenarında asılı kalan gülüş ve her baktığımda özgürlüğünü ilan eden yumuşak kahvenin en güzel tonu saçları ile tam bir tablo gibi karşımda duruyordu ve beni sevdiğini söylüyordu.

Kalbim, ruhum ve benliğim sadece onda mutlu, huzurlu oluyordu.

"Seni ilk gördüğümde, yani kollarının arasına düştüğümde, sadece gözlerini görmüştüm. O an sadece gözlerini düşünüyordum, sonra nereye baksam gözlerin geliyordu aklıma," dedim o zamanki düşüncelerimi paylaşarak.

"Ben de gözlerini gördüğümde bir çift kahverengi gözün dünyayı ayaklarımın altından kaydırdığını düşünmüştüm," dedi o da benim gibi tanıştığımız ilk ana dönerken.

"Emre, bir süre kimse bilmesin istiyorum, en azından biz Iğdır'a dönene kadar. Sen yarın geri gideceksin ve yine uzak kalacağız. Abimin bilmesi de bu ara sıkıntı olur, biliyorsun, bebek mevzusu hepimizi üzdü. Şimdi böyle bir konuyu açmak istemiyorum."

"Tabii, sen ne zaman istersen ama çok fazla da gizli kalsın istemiyorum. Sen Iğdır'a döndüğünde oturup Cahit abiyle de konuşacağız. Önce onun bilmesi gerekiyor," dedi anlayışla ama sınırını da çizerek.

Emre'nin abimden bir şey saklamak istemediğini biliyordum ve aynı şekilde ben de istemiyordum ama ikimiz için de biraz zaman ayırmak, kim ne der diye düşünmeden onunla vakit geçirmek istiyordum.

"Söz Iğdır'a döndüğümüzde abimle birlikte konuşacağız," dedim gülümseyerek.

Emre'nin telefonu çalmaya başlayınca elimi bıraktı ve cebinden telefonunu çıkarttı.

"Haşim Albay arıyor, önemli olabilir," dedi Emre bana bakıp.

"Aç sen." Emre kalkıp terasa çıkınca ben de tatlım ve kahvemle ilgilenmeye başladım.

İçim içime sığmıyordu. Sonunda zümrüt gözler sadece bana aitti ve bir beni görüyordu. Söylediklerini hatırlayınca dudağımı ısırdım, benim gibi onun da beni ilk gördüğü anlar içinde yer etmişti. En güzeli de sevdiğin tarafından her zaman sevildiğini hissetmekti.

Şimdi düşünüyorum da, Emre bana söylemediği zamanlarda bile hep hissettirmişti.

Emre geri dönüp yerine oturdu. Bakışlarımız buluştuğunda aramızda oluşan kıvılcımları hissediyordum.

"Başka bir şey ister misin?" diye sordu bitmiş tabağıma bakarak.

"Yok, istemiyorum, teşekkür ederim. Sorun yok değil mi?" Mesela birkaç gün daha burada kalmasını gerektirecek sorunlara hayır demezdim.

"Yok, kontrol etmek istemiş, görev konuları, askeriye işleri işte," dedi Emre artık soğuduğunu bildiğim kahvesinden bir yudum alarak.

"Bir şey isteyebilir miyim?" dedim kabul etmesini umarken.

"Ne istersen," dedi zümrüt gözleri parlarken.

"Beraber bir fotoğrafımız olsun istiyorum." O gittiğinde elimde ikimizin bir fotoğrafı olsun istiyordum.

"Harika olur," dedi Emre, yerinden kalkıp yanıma oturdu ve telefonumu ona verdim.

Sandalyesini bana yapıştırdıktan sonra elini omzumdan atıp kamerada ben önde kalacağım şekilde kolunu uzattı. Bana arkadan sarılmış gibi duruyordu ve bu kadar yakın olmaya kalbim dayanmıyordu.

"Çekiyorum," dedi saçlarıma doğru sıcak nefesini verirken. Bütün içtenliğimle gülümsedim ve benim için dünyanın en harika fotoğrafı ortaya çıktı.

Yanımda sevdiğim adam vardı, daha ne olabilirdi ki?

Saate kayan gözlerimle geç kaldığımı fark ettim. Emre'den ayrılmak istemesem de evdekilere hesap vermek daha zordu. Bir nişan altıda başlayıp gece yarısına kadar sürmüyordu çünkü.

"Gitmen gerekiyor," dedi Emre yüzümün düştüğünü fark edince.

"Abimle babam çoktan gelmiştir şimdi. Seda'nın durumunu da merak ediyorum."

"Tamam, hadi bırakayım seni." Hesabı ödedikten sonra kalktık ve arabaya doğru ilerledik.

İkimiz de sessizleştik o an. Yarın Emre gidecekti ve benim ne zaman gideceğim de belli değildi. Aramıza girecek uzun mu kısa mı olduğunu bilmediğimiz bir süre vardı. Bu sanırım beni endişelendiren önemli bir etkendi. Zümrüt yeşili gözlerini görememek, ellerinin sıcaklığını hissedememek, yanımdayken sesini duyamamak zor olacaktı.

"Gediz konusunda kendine dikkat et, seni kışkırtmasına izin verme." Kalbime bir sıkıntı çökerken, Gediz'in ben yokken neler söyleyeceğini düşünmek bile istemiyordum.

Aramızda olan her şeyi tam olarak bilmiyordu, benim bile hazmetmem yıllar almıştı. Gediz'in her yüzüne baktığımda aklıma gelenler Emre'nin de bilmesiyle faciaya dönüşürdü. Gediz'i tehdit ettiğim gün geldi aklıma, ona her şeyi söyleyip mahkemeye vermekle tehdit etmiştim.

Ve bu tehdit sadece şimdiki zamanı değil, geçmişte yaşananlar için de geçerliydi.

"Alma şu piçin adını ağzına," dedi Emre arabayı çalıştırırken gergin bir şekilde.

Gediz için çok daha güzel küfürleri olduğunu ve ben yanında olduğum için söylemediğini biliyordum. Haksız da sayılmazdı, Emre'yi kışkırtmak için elinden geleni yapıyordu. Korkum bu kışkırtmaların sonunda büyük bir tepki vermesi ve başının belâya girmeseydi.

"Tamam ama sen yine de her şeye karşı dikkatli ol." Yumuşak bir şekilde konuştuğumda, başını sallamakla yetindi sadece.

Eve doğru yaklaşmamız ise bu güzel günün bittiğinin habercisiydi. Emre'ye artık gizli bir şekilde değil de açıkça bakıyordum. Gerçi o ben fark ettirmeden baktığımı sandığım anlarda bile baktığımı biliyordu. Refleksleri oldukça iyi olduğu için ona çaktırmadan bir şey yapmak da mümkün değildi.

"Fotoğrafı bana da gönder eve gidince." Emre bizim evin önünde durduğunda boş karanlık sokakta gözlerimi gezdirdim.

"Olur, gönderirim." Elimi tutunca bakışlarımız buluştu.

"Seni sevdiğimi ve beklediğimi aklında tut, sakın çıkartma." Emre karanlıkta bile parlayan yeşil gözlerini benden ayırmazken gülümsedim.

"Sen de unutma seni sevdiğimi ve bir an önce sana gelmek istediğimi." Ve kalbimin sana ait olduğunu.

Evimizin önünde olduğumuz için sarılamadan ayrıldık birbirimizden. Arabadan inip kapıyı kapattım. Ben içeri girene kadar gitmeyeceğini bildiğim için binaya ilerledim. Kapıyı açıp son bir kez Emre'ye baktım ve içeri girdim.

Yavaş adımlarla merdivene ilerlerken birden birisi kolumu tuttu ve bana sıkıca sarıldı. Kalbim son hız atarken Emre olduğunu bildiğim için ellerimi beline dolayıp ben de ona sarıldım. Daha birkaç saniye önce ona sarılmadığım için içim burukken şimdi çok daha iyi hissediyordum.

"Sana sarılmadan gitmek istemedim." Emre beni göğsüne yaslarken itiraz etmedim.

"Ben de öyle gitmek istemezdim." Yerimden memnun bir şekilde sıcaklığına sığındım.

Yarına onsuz bir şekilde uyanmak çok zor olacaktı çünkü her gün onu görmeye, yakınımda olduğunu hissetmeye alışmıştım. Şimdi gidecekti ve biz bir daha ne zaman görüşeceğiz belli değildi. Kalbim buruk, sözlerim yarımdı. Derin bir nefes alıp kokusunu içime çektim bir kez daha.

"Gamze?" diyen sesle Emre'yle birlikte kapıya aynı anda döndük.

36)

"Anne!" Şaşkınlıkla ağzımdan çıkan nida sahibini bulmuştu.

"Ne oluyor burada?" Annem bir bana bir Emre'ye baktığında hâlâ sarılıyor olduğumuzu o an fark ettim. Hemen Emre'den ayrılıp bir adım yana kaydım.

"Ben Gamze'yi seviyorum Zeliha teyze." Emre'nin sözleriyle gözlerim açılırken, bombayı kucağıma bıraktı.

"Orasını anladık oğlum da babasıyla abisi bir üst katta oturuyor, siz bunu anlamamışsınız." Annem onaylamaz bir şekilde bakmasına rağmen oldukça rahattı.

"Kızmadın mı anne?" Hayret etmeye devam ediyordum, sakinliğine karşı daha çok şaşırarak.

"Gelmişsin yirmi beş yaşına, turşunu mu kuracağım evladım bu saatten sonra?" Annemin cevap beklemediği sorusuyla içime bir sıcaklık geldi. Annem onaylıyorsa babam da tamam derdi kesin.

"Veriyorsun yani kızını bana Zeliha teyze?" Emre olayın sonucuyla ilgilenerek heyecanla ortaya atıldığında bakışlarım ona doğru döndü.

"Oğlum sizde saflık umarım genetik değildir. Halbuki soyadın da Kurt. Babası, abisi yukarıda, çık bakalım sor veriyorlar mı?" dedi annem başını iki yana sallayıp onaylamazken.

"Oldu o zaman ben yukarı çıkayım." Emre merdivenlere doğru ilerlerken bir şey yapmazsam gideceğini fark ettim.

"Gel buraya, canına mı susadın! Ne konuştuk biz seninle, Iğdır'a gidince önce abimle konuşacağız demedik mi?" Kolundan tutup çekerek uyardım. Bu gidişle yukarı çıkmadan sesimize aşağıya ineceklerdi.

"Şükür birinizin aklına abin gelmiş. Hadi çocuğum sen git kimse görmeden." Annem yumuşak bir dille müstakbel damadını kovarken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Tamam Zeliha teyze." Emre boynunu büküp kapıya doğru ilerledi.

Bana son kez baktığında göz kırptı. Annemin vicdanına da oynuyor Kurt. Emre gittikten sonra annemin elindeki kazağa baktım. Yakalamamıza sebep olan şey oydu büyük ihtimalle.

"Yine mi çamaşır toplarken düşürdün?" dedim elindeki kazağa hitaben.

"Bilmiyorsun sanki aşağı bakmadığımı. Ayrıca konuyu değiştirmeye çalışma Gamze. Ne zamandır görüşüyorsunuz?" Annem sesini biraz alçaltıp sorduğunda sorgu zamanının geldiğini anladım.

"Buraya gelmeden bir gün önce başladı, yani tam iki gündür. Babama bir şey deme sakın anne, önce abimle konuşacağız." Önce abime anlatmazsam büyük olay çıkardı.

"Gül gibi damat bulmuşum onlara bırakır mıyım hiç? Sonra alırım ben senin ifadeni, hadi yukarı çık, abin sorup duruyordu nerede kaldı diye." Annem beni merdivenlere doğru itelerken basamakları çıkmaya başladım.

"Anne sen gerçekten bir şey demeyecek misin?" Emin olmak istercesine tekrar soruyorum çünkü bu kadar kolay kabul etmesine hâlâ şaşkındım.

"Seda'nın ağzına laf verirsen seni gebertirim. Kırk yılın başı kedi olalı bir fare tutmuşsun." Söylenerek bana baktı annem, sanki piyango bana çıkmış gibi.

Annecim ne faresi, adam kurt! Hem de nasıl kurt bir bilsen...

"Tamam canım annem." Yanağına sulu bir öpücük bırakıp hızla çıkmaya başladım merdivenleri.

Eve çıktığımızda babam ve abim ellerinde çay bardakları ile oturuyorlardı salonda. Seda'nın sesi de mutfaktan geliyordu, telefonda konuşuyordu büyük ihtimalle. Montumu vestiyere bırakıp salona doğru adımladım.

"Hayırlı akşamlar." Abim ve babam bana doğru döndüğünde kolumdaki askıyı düzelttim, yaralı bir kızdım sonuçta ben.

"Ne akşamı kızım, gece oldu," dedi babam saate bakıp.

"Sohbete dalmışız baba." Bizimkiler kızları tanıdığı için başka bir şey demedi.

"Emre'yle Semih bırakmış seni." İşin diğer boyutuyla ilgilenen abim tek kaşını kaldırıp konuştu.

"Akşam işleri varmış, onlar bıraktı, dönüşte de aldılar sağ olsunlar. Sana haber verecektim ama yemeğe gitmişsiniz abi." Öylesine konuşur gibi bahsedip yanlarına oturdum.

"Hastaneden sonra biraz çıkalım istedi Seda." Abimin bakışları mutfağa kayarken içini çekti.

"Bir şey dedi mi doktorlar?" Merakla sorduğumda abim cevapladı beni.

"Sonuçlar yarın çıkacak öğleden sonra gittiğimiz için. Profesör gelecekmiş, yarın bir de ona gösterilecek testler, gerekirse tekrar yapılıp bebeğin içinde bulunduğu keseden sıvı alınacak." Ben gelmeden konuştukları belliydi, abimin sözlerinden sonra kimse bir şey demedi.

"Cahit, annemlere gidelim mi bu gece?" Seda mutfaktan çıkıp yanımıza geldiğinde elini karnına koymuştu. Bu ara hep böyleydi, bebeği hissetmek istiyordu sanırım.

"Saat geç oldu, rahatsız etmeyelim." Seda'nın yüzü abimin sözleriyle asılmıştı.

"Annemle konuştum da, özledim, hem hastaneye orası daha yakın. Gelmişken onları da görmek istiyorum." Seda'nın sözleriyle abim derin bir nefes alıp başını salladı.

"Olur, ara haber ver, müsaitlerse gidelim," dedi abim Seda'yı kırmayarak.

"Şimdi konuştum ben annemle, bizi bekliyorlar." Planını çoktan kurmuştu zaten, abimin kabullenmesi bekliyordu sadece. Her zamanki Seda işte.

"İyi o zaman. Baba bize müsaade, yarın hastaneden sonra geliriz." Abim ayağa kalktığında gitmek için bizimkilere döndüler.

"Tamam oğlum, kendinize dikkat edin," dedi babam.

"Bir hayırlı haberinizi alsaydık inşallah." Annem de içini çekerek abime baktı. Abimin gittiğine üzülse de belli etmezdi. Sonuçta Seda'nın da bir ailesi vardı ve onlara da gitmeleri gerekiyordu.

Emre'yi bizim evde kalırken düşündüm de, gece su içmeye kalktığında babamın annemden gizli buzdolabından aldıklarını yerken basması tam bir komediydi.

"Sen neye gülüyorsun Gamze?" Başımı kaldığımda Seda bana bakıyordu. Bütün bakışlar bana dönünce gülümsemeye devam ettim.

"Halasının kuzusunu düşünüyorum, bir doğsun onun pamuklara saracağım." Affet beni yeğenim ama yapmak zorundaydım!

"Tabii, hepimiz pamuklara saracağız prensesimi." Seda karnını okşayarak gülümsedi.

"Cinsiyeti belli oldu mu?" dedim heyecanla.

"Halen kendini göstermiyor inatçı meleğimiz ama annesi kız olduğunu düşünüyor." Abim de gülümseyerek omuz silkti.

"Sağlıklı olsun da." Bakışlarım Seda'nın karnına kayarken tek temennim buydu.

Abim küçük valizi aldı, Seda'nın ailesinin evine gitmek için çıktılar. Odama doğru yönelip kendimi yatağıma attım. Bir süre dinlenip üstümü değiştirdim, mutfağa geçtim. Annem ile babam salonda oturuyorlardı.

"Anne, yiyecek bir şey yok mu?" Salona doğru seslendiğimde boş tencereyle bakışıyorduk. Annemin ben giderken yemek yaptığını görmüştüm.

"Seda hepsini süpürdü, dışarıda yediklerini beğenmemiş," dedi annem seslenerek.

Buzdolabını kapatıp odama geçtim. Karnım guruldarken kendi hâlime güldüm. Yatağımın üstüne uzandım, kolumdaki ağrı giderek azaldığı için daha rahat hareket ediyordum. Aklıma daha birkaç saat önce Emre'nin annemle konuşması gelince tebessüm ettim. Telefonumu elime alıp Emre'ye mesaj attım.

Kime: Kurt

Ne yaptın? Semih'in yanına gittin mi?

Çok beklemeden cevap geldi.

Kimden: Kurt

Geldim. Sen ne yaptın, annen bir şey dedi mi?

Kime: Kurt

Yok, demedi, abime söyleyene kadar gizli tutacak. Abimler Seda'nın ailesine gittiler zaten. Seda giderken buzdolabını da yanında götürmüş...

Mesajı yazarken gülmüştüm.

Kimden: Kurt

Ailesinin buzdolabı yok muymuş?

Gelen mesajla ne demek istediğimi anlamadığına emin oldum. Hatta ne diyor bu kız demiştir kesin.

Kime: Kurt

Midesinde götürmüş, iyi ki tatlıyı yemişim yoksa iyice aç kalacaktım.

Gülümsedim, mesajı beklerken gözlerimi kapattım. Telefon titreşimde olduğu için mesajın geldiği ânı biliyordum. Uzun süre mesaj gelmeyince işinin olduğunu düşündüm. Yarım saat sonra telefonum çalınca Emre'nin aradığını gördüm. Bekletmeden açtım, sesini duymak mesajdan daha iyiydi.

"Emre." Yüzümde büyük bir gülümseme oluşmuştu.

"Odanın penceresini aç." Sesindeki o küçük yaramaz tınıyı yakalamıştım.

Hızla pencereye doğru ilerledim ışığı yakmadan pencereyi açtığımda aşağıdaydı ve yanında Semih de vardı. Bakışlarım onu bulurken oldukça şaşkındım. Bir elini cebine koymuş diğerinde telefon, arabaya yaslanmıştı. Başını yukarı kaldırınca bakışlarımız buluştu. Gecenin karanlığı bile olsa zümrüt yeşili gözlerinin üstümde olduğunu biliyordum.

"Ne yapıyorsun burada?" Gözlerimi ondan çekip sokağı kontrol ettim, kimse yoktu.

"Aşağıya poşet sarkıtır mısın bir ipe bağlayıp." Arkasını dönüp arabanın kapısını açtı ve elindeki poşeti havaya kaldırıp bana gösterdi.

"Yenge Allah razı olsun sayende karnım doydu." Semih telefona doğru eğilerek konuştuğunda güldüm.

"Semih, sus yoksa yediğin son yemek olacak." Emre telefonu kendinden uzaklaştırsa da duymuştum.

"İki dakika bekle." Konuştuğumda onaylayınca telefonu yatağa bıraktım.

Mutfaktan bir poşet aldım, sonra da annemin örgü çantasından ipi alarak geldiğim gibi sessiz bir şekilde odama döndüm. Telefonu bir elime aldığımda hâlâ hatta bekliyordu. Poşetin içine kalemliğimi koydum ağırlık yapsın diye, sonra da telefonu elime alıp poşeti aşağı sallandırdım. Odam arka sokağa baktığı için şanslıydım, en azından kimse görmemişti.

"Bıraktım." Poşetin ağırlığından anlamıştım zaten. Hızlı bir şekilde yukarı çektim poşeti.

"Çok teşekkür ederim." Emre'ye gülümseyerek söylediğimde, bence sesimden anlamıştı görmese bile. Pencereden de olsa sokak lambasının altında olduğu için yüzünü net bir şekilde görebiliyordum.

"Afiyet olsun Gamzeli'm. Hadi sen soğutmadan yemeğini ye, biz de gidiyoruz." Kalbimi Gamzeli'm dediği yerde o an bıraktım, artık o kadar hızlı atıyordu ki hissetmiyordum.

"Tamam, hava soğuk zaten, hasta olma sen de." Pencereden bile hissedilen soğukla içimi çektim.

"Eve gidince mesaj atarım, iyi geceler." Elini kaldırdığında ben de elimi kaldırdım elini hissetmek istercesine.

"İyi geceler Kurt."

Telefonu kapattıktan sonra pencereyi kapatmak için hareketlenmiştim ki Emre ve Semih'e doğru hızla koşan bir adam dikkatimi çekti. Hemen arkasından da ayakları çıplak, ellili yaşlarında pijamalı bir amca bağırdı.

"Hırsız var! Tutun şu adamı!" demesiyle Semih ve Emre aynı anda hareketlendi.

Tam adam Semih'in yanından geçiyordu ki bir metrelik ayağını öne uzatmasıyla adama çelme taktı. Adam sendeleyip düşeceği sırada Emre yakasından tuttuğu gibi yumruğunu adamın yüzüne geçirdi.

Hah, ekip işi diye buna derim!

Gecenin karanlığında çıkan çıt sesini ben bile duymuştum. Tek tek sokaktaki evlerin lambaları yanmaya başlayınca, salondan babamın sesi duyuldu.

"Şimdi sıçtık!"

Babamın ve abimin gecenin bu saatinde Emre ve Semih'in neden kapıda olduğunu öğrenmesiyle anında sorgunun başlayacağını hissedince kalbim hızla çarptı. Annem söylemese bile babam Emre'yle Semih'i tanıdığı için abime gece burada olduklarını söyleyebilirdi. Sonra başlasın sorgu.

"Hadi amca, bin arabaya, karakola götürelim sizi." Emre aceleyle konuşurken bizim binaya bakıyordu. O da babamın çıkacağından endişe etmişti belli ki.

"Ne bineceğim senin arabana! Polis çağırın." Amca inat ederek direnince Semih girdi devreye.

"Amca askeriz biz, polisi meşgul etmeyelim, hem adamı yakaladık hem de çalınanları." Elindeki siyah çantayı adama uzatmıştı, diğer eliyle sıkıca hırsızı tutuyordu.

"Kendini asker, polis olarak tanıtanlara inanmayın diye her hafta mesaj çekiyor devlet. Yok, polis çağırın!" İnat etmeye devam eden amcaya hayretle baktım.

"Semih, çıkar kimliğini." Emre, Semih'in tuttuğu hırsızı elinden alıp adamın ensesinden sıkıca tuttu söylenerek.

"Bak bey amca, Astsubay Semih Karaaslan." Cüzdanında duran kimliği gösterdi Semih.

"Gamze, bir ses duydun mu?" İçeriden seslenen annemle hemen pencereyi kapatıp perdeyi çektim. Sakin bir şekilde içeriye geçtim.

"Yok annecim, ne sesi? Mahallenin iti kopuğu işte, gece gece bağırıyorlardır." Bilmezlikten gelerek omuz silktim.

"Geçenlerde Hayri'nin evine hırsız girmiş, çok üzüldüm adamcağıza." Baba senin Hayri amcanın hırsız şu an aşağıda... Pencereye bir bakış attım.

"Vah vah, inşallah en kısa zamanda yakalanır." Mahallenin evhamlı kadınları gibi oldum iyice. Hayri amca babamın mahalleden tavla arkadaşıydı. Arada sırada çay ocağında tavla oynarlardı. İkisi de emekli olduğu için boş zamanları çoktu.

"Siz yatmıyor musunuz artık? Abimler sabah erken gelir, ben de hastaneye gideceğim." Yatmalarını ummaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu.

"Yok, daha dizim bitmedi." Annem eline aldığı portakalı soyarken bıçağın ucuyla televizyonu gösterdi.

"Ben odama gidiyorum o zaman, siz de dışarıdan ses falan gelirse bakmayın. Maganda kaynıyor, Allah korusun ateş ederler falan." Elimden geldiği kadarıyla dışarı bakmalarını engellemeye çalıştım sözlerimle.

"Allah korusun kızım," dedi annem üç kere önündeki ahşap sehpaya vururken.

"İnşallah korur anne, iyi geceler tekrar."

Yavaşça arkamı dönüp odama geri girdim. Pencerenin aralığından baktığımda kimsenin olmadığını görüp derin bir oh çektim. En azından kimseye yakalanmamıştık. Amcayı ikna etmişlerdi anlaşılan ama o amcadan daha dişli olmasını bekliyordum. Hırsızı da alıp karakola gittiklerini tahmin ettim. Telefonumu elime alıp Emre'ye mesaj attım.

Kime: Kurt

Burada sorun yok, şükür bizimkiler anlamadı. Sende durum ne?

Kimden: Kurt

Karakola geldik. Beni bekleme sen, işimiz biraz sürecek. İyi geceler Gamzeli'm.

İyi geceler Kurt, yazıp gönderdim gülümseyerek.

"Gel bakalım," dedim Emre'nin getirdiği poşeti açarak. İçindeki ılık etli dürümü ve ayranı çıkarttım. Kokusunu içime çekerken heyecandan unuttuğum açlığım kendini belli etmişti. Tadını çıkartarak yemeye başladım.

Yemeğim bitince çöpleri toplayıp poşetin ağzını sıkıca bağladım. İçeriden televizyonun sesi gelmediği için kapıyı araladığımda, bizimkilerin uyumaya gittiklerini boş salonla karşılaşınca anladım. Hızla mutfağa geçip çöp kovasına poşeti attım ve odama geçip yorganın altına girdim.

Sevmek ve sevildiğini bilmek, bunu hissetmek çok güzel şeydi!

Yatakta heyecandan birkaç kere daha döndükten sonra en sonunda gözlerimi kapatıp uykuya teslim oldum.

Sabah alarmın çalmasıyla gözlerimi açtım. Hastane kontrolüm vardı bugün ve sabaha almıştım randevuyu. Yerimden yavaşça doğrulup telefonu kapattım. Askıdan kurtulmayı istiyordum artık, omzum da iyi durumdaydı.

"Gamze, ben de seni kaldıracaktım." Annem kapıyı açıp bana baktığında yataktan kalktım.

"Uyandım anne, hazırlanıp çıkarım şimdi." Esnerken uykulu sesimi bastırdım.

"Abin aradı, hastaneye geçmişler onlar da şimdi. Bakalım, hayırlı haberleri bir gelseydi," dedi annem içini çekerek.

"İnşallah anne."

Annem çıkınca dolaba yönelip lacivert bir kazak ve gri bir kot pantolon çıkarttım. Askının izin verdiği ölçüde hızla üstümü değiştirdim. Saçlarımı da tarayıp açık bıraktım, çantamı alıp odamdan çıktım.

"Anne ben gidiyorum," diye seslendim mutfağa doğru.

"Kahvaltını yapınca çık." Annem mutfaktan çıkarak ellerini önündeki mutfak önlüğüne sildi.

"Tahlil falan isterlerse aç karnına gideyim, poğaça falan atıştırırım." Montumu giyerken koluma dikkat ettim. Ayakkabılarımı vestiyerden alıp kapıya doğru ilerledim.

"Tamam, bak mutlaka ye bir şeyler, sonra aç kalıp orada burada düşüp kalma," dedi annem her zamanki öğütleriyle.

"Olur pamuğum." Öpücük atıp, kapıyı açıp çıktım. Botlarımı giyip merdivenlerden indim.

Günaydın uykucu, yazıp Emre'ye gönderdim. Dün gece ne olduğunu merak ediyordum, ayrıca çok uyumadığını da tahmin edebiliyordum. Mesaj gelince gülümseyerek telefonu açtım ama Emre yerine Ceyda'dan geldiğini gördüm. Üstüne tıklayıp mesajı okudum.

Kimden: Ceyda

Günaydın canım, akşam Eskişehir'e dönüyorum, gitmeden görüşelim mi?

Mesajı okuduktan sonra cevap yazdım hızla asansörün düğmesine basarken.

Kime: Ceyda

Günaydın. Olur tabii ki, her zaman gittiğimiz kafe nasıl? Hastaneye gidiyorum, işim bitince mesaj atarım.

Kimden: Ceyda

Bana uyar, senden haber bekliyorum.

Gelen mesajdan sonra asansöre binip aşağı indim. Telefonu cebime koydum, cadde üstünden geçen minibüslerden birini durdurup bindim. Çok da uzak olmayan hastaneye gelmem on beş dakikamı almıştı. Minibüsten inip hastaneye yöneldim. Randevu aldığım için direkt ismim ekranda çıkınca kimliğimle birlikte içeri girdim.

"Merhaba, şikâyetiniz nedir?" Sorulan soruyla dikkatimi doktora verdim. Kırklı yaşlarındaki erkek doktor ve bilgisayar başında oturan kadın sekreter vardı odada.

"Merhaba doktor bey, ben vuruldum, ameliyat oldum ve kolum askıya alındı. Kontrol için gelmiştim, hem de askıyı çıkartabilir miyim artık diye soracaktım." Sözlerimle birlikte burnunun ucuna düşen gözlüğünü düzelten doktor, aniden yüzüme ve sonra da koluma baktı.

"Nasıl vuruldun?" dedi şaşkınca. Bu kadar kolay söylemem bana da değişik geldiği için doktora bir şey diyemedim.

"Askeri bir çatışmanın ortasında kaldım. Abim asker ve yapılan bir saldırıcı sonucu ben de yaralandım." Biraz daha detay vererek durumu anlattım.

"Kimlik numarasından hastane geçmişine bak, yapılan tedaviye göre ne kadar iyileşmiş bir kontrol edelim." Doktor bilgisayar başında duran sekreterle konuştuğunda ben de sessizce dinliyordum.

"Peki doktor bey." Sekretere kimliğimi verip doktora döndüm.

"Siz de arka tarafa geçip kazağınızı çıkartın." Başımla onayladım kısaca doktoru.

Arka taraftaki bölmeye geçip perdeyi çektim ve kazağımı çıkarttım. Altına tişört gitmiştim kazağımı çıkartacağımı bildiğim için. Omzumun altında olduğu için kurşunun girişi, tişörtün omuzunu biraz yukarı kaldırmam yetiyordu. Askılığı da çıkartmıştım tamamen. Sedyeye oturup bekledim.

"Bakalım iyileşmiş mi?" Doktor plastik eldivenlerini takınca yanıma geldi. Kolumu biraz ileri tutup dikiş izlerinin olduğu alanı gösterdim. Eliyle kolumu tutup kurşunun bıraktığı izin olduğu bölgeyi inceledi.

"Gayet iyi görünüyor. Şimdi birkaç hareket yapacağız ve acıyıp acımadığını söyleyeceksin, ona göre bakacağız." Bana baktığında, "Tamam," diyerek onayladım.

Doktor kolumu tutup birkaç kez kol egzersizi hareketleri yaptırdı ve sadece birinde batma gibi bir yanma hissi oluştu ama o da fazla sürmedi. Yüzümdeki kasılmadan anlayan doktor daha fazla ileri gitmedi. Kolumu bıraktığında derin bir nefes aldım.

"Askıdan kurtulabilirsin artık ama koluna dikkat edip ani hareketlerden sakınacaksın. Yara güzel kapanmış, dikişler düşmüş zaten. Krem yazacağım sana, günde bir kere üstüne sürersen hem ağrını azaltır hem de iz kalmasını engeller." Doktor, incelemesi bittiğinde geri çekilmişti. Eldivenlerini çıkartıp çöp kutusuna attığında masasının başına geçti.

"Evdeki kullandığım ilaçlarımı bırakabilir miyim?" Ağrı kesici olmak üzere antibiyotik de vardı.

"Antibiyotikleri bırak, sadece ağrı kesiciyi günde bir kere al yeterli gelir." Doktorun önerisiyle, "Peki," dedim.

Doktor görüş alanımdan çıkınca arada kalan perdeyi kapattım. Kazağımı giydim ve askıyı çantama koydum. Perdenin arkasından çıkınca doktorun uzattığı kağıdı, reçeteyi ve kimliğimi aldım, teşekkür edip çıktım. Hastaneden ayrılırken telefonumun mesaj sesiyle cebimden çıkartıp baktım hemen.

Kimden: Kurt

Günaydın Gamzeli'm, yorucu geçen bir geceydi, uyuyakalmışım. Öğlen İstanbul'a geçeceğiz, işler yoğun olacak. Hastaneye gittin mi?

'Sen işlerini hallet, ben seni beklerim. Gittim ve askı çıktı sonunda, gayet iyiyim' yazdım, yanına da gülücük ekleyip gönderdim.

Ceyda'ya da yarım saat sonra kafeye geçeceğimi yazdım. Emre'den mesaj gelmeyince yoğun olduğunu anladım. Buraya görev için gelmişlerdi ne de olsa. Eczaneye uğrayıp kremi aldım ve soğuk havaya rağmen biraz nefes almak için kafeye kadar yürüdüm.

Kafeye gelince kapıyı açıp içerinin sıcak havasıyla titredim. Hemen arka masalardan birine geçip oturdum. Bu kafeye öğrencilik zamanlarımızda gelirdik hep Ceyda'yla. Bizde kaldığı zamanlar sabah kahvaltımızı burada yapar, gülüşmeler eşliğinde sohbet ederdik.

"Selam." Gelen sesle oturduğum yerden kalkıp sarıldım bir zamanlar en yakın arkadaşım olan kıza. Ayrıldığımızda montunu çıkarttı ve karşıma oturdu.

"Selam canım. Sipariş vermedim, birlikte söyleriz diye." Ben de üstümdeki montumu çıkartıp kenardaki sandalyeye koydum.

"Hatırladığım kadarıyla buranın sıcak çikolatası güzeldi. Alalım mı?" Ceyda ellerini masaya koyup bana baktığında aramızda geçmiş yılların anıları vardı.

"Evet, doğru hatırlıyorsun," dedim ben de onaylayarak. Siparişimizi verince ikimiz de bir an duraksadık. Üç yıldır görüşmüyorduk ve çok şey birikmişti.

"Abimi nerede gördün Gamze? Gerçekten onun için endişe ediyorum." Ceyda tereddüt ederek sorarken konuya direkt girmişti.

"Abin Iğdır'da Ceyda, daha doğrusu şimdilik orada görev yapıyor." Geriye yaslanıp kollarımı önümde birleştirdim. Üç yıldır görüşmemeleri bana hâlâ çok tuhaf geliyordu.

"Öğretmen mi oldu? Mühendislik okumak istiyordu ama onunla da orada ne gibi bir görev yapabilir? İnan ki aklım almıyor." Ceyda şaşkınlıkla tahminlerini sıralarken keşke hayal ettiği gibi mühendis olsaydı diye geçirdim içimden. Belki o zaman hiç karşılaşmazdık.

"Askeriyede astsubay olmuş, üstelik abimin komutasında. Iğdır'da abimin görev yeri, Seda'yı biliyorsun, abimle evlendiler, şu an hamile. Abim göreve gittiği için Seda tek kalmasın diye Iğdır'a gittim ben de, bir aydan biraz fazla oldu. Onu görünce neye uğradığımı şaşırdım. Hiç tanımıyormuş gibi yapmak istedim ama herkese beni tanıdığını ilan etti resmen." Durumu kısaca özetlediğimde Ceyda'nın da kafasının karıştığına emindim.

Siparişlerimiz gelince ikimiz de bir süre sessiz kaldık. Önümde duran kupadan bir yudum aldım. Sıcak çikolata tatlı bir kıvam bırakırken dudaklarımın arasında, derin bir nefes aldım. Ceyda ile oturup geçmişi açmayalı yıllar olmuştu. En sevdiğim dostumu, abisi yüzünden kaybetmiştim ben. Her şeye rağmen Ceyda'yla geçirdiğimiz yıllar vardı.

"Peki sana bir zarar vermeye çalıştı mı? Gamze, çok üzgünüm, eski konuları açmak istemiyorum ama geçmişi ikimiz de biliyoruz." Ceyda gözlerinde gördüğüm kaygıyla sorarken çekingendi.

"Gediz aynı Gediz. Hiçbir değişiklik yok Ceyda onda. Gözlerimin içine her baktığında dört yıl önceki Gediz geliyor sanki karşıma. Sonraki seneyi biliyorsun zaten, sürekli beni takip ederek geçirdiği koskoca bir sene. Okulu bırakmayı bile düşündüm ama aileme durumu açıklamak çok zor geldi. Hele abim öldürürdü onu bütün bunları bilseydi." Başımı iki yana sallayarak bu düşünceden kurtulmaya çalıştım. Abim bana çok düşkündü, yaşadıklarımı bilseydi kesinlikle çok daha büyük bir şey olurdu.

"Biliyorum ve inan çok ama çok pişmanım. Onun düzeldiğine inanmakla çok büyük bir hata yaptım. Babamın krizinden sonra çok değişti abim, nedenini sen de biliyorsun. Sonra bu takıntılı hâli çıktı ortaya. Gamze, ben olmasaydım bu şeyleri yaşamayacaktın en başından." Gözleri dolarken titrek bir nefes verdi.

Bu konuda Ceyda'ya katılmıyordum, Ceyda bana o gün Gediz'in beni sevdiğini söylemese bile bunları yaşayıp yaşamayacağım belli değildi. Gediz sonuçta beni bir kere görmüştü, o gün aklına takmıştı. Belki o gün değil de iki sene sonra ya da burada karşı karşıya geldiğimizde de yine aynı durumu yaşayacaktık. Bu yüzden Ceyda'yı suçlamak saçma olurdu. Gediz'in içinde vardı bu takıntılı ruh hâli.

"Sen ya da başkası fark etmezdi Ceyda. Olacağı vardı ve oldu. Ben seni çoktan afettim." Elini tutarak hafifçe yanında olduğumu belirtircesine sıktım.

Gediz'le o kulübede olanlardan sonra Ceyda bir yıl boyunca yanımdan ayrılmamıştı. Her gün beni Eskişehir servislerinden alıp her ders bitimi Ankara servislerine bırakmıştı. Vicdanı ona da yük olmuştu. Okul bitince görüşmeme kararını da bu yüzden ben vermiştim. Çünkü ne zaman yüz yüze gelsek Ceyda kendi hatalarını, bense o günü hatırlıyordum.

Ama bir şey vardı ki, gerçeklerden hiçbir zaman kaçamıyordunuz.

"Gamze, benim sana söylemem gereken bir şey daha var." Sıkıntılı bir ses tonuyla konuştuğunda, iyi olmadığı belliydi söyleyeceği şeyin.

"Nedir?" Elimde tuttuğum kupadan bir yudum alıp bakışlarımı Ceyda'ya çevirdim.

"Gediz'in bir çocuğu var," diyen Ceyda ile ellerimin arasından kupa kayıp düştü.

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

2.2M 35.7K 54
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
761K 15.1K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
70.1K 342 5
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
Atlas Par m

Roman d'amour

44.5K 3.9K 20
Bir mantık evliliği hikayesi.