Dağ Başında Aşk (Tamamlandı)

By Deein_Deniz

9.1M 455K 213K

Bu bir Asker kurgusudur. Wattpad hali ve Kitap hali yayında. Bildiğiniz bütün asker hikayelerini unutun bu hi... More

Bölüm 1 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 2 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 3 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 4 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 5 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 6 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 7 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 8 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 9 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 10 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 11/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 12 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 13 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 14 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 15 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 16 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 17 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 18 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 19 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 20 / 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 21/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 22/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 23/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 24/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 25/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 26/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 27/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 28/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 29/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 30/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 31/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 32/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 33/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 34/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 35/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 36/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 37/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 38/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 39/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 40/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 41/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 42/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 43/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 44 /👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 1
Bölüm 45/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 46/ 👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 2
Bölüm 47/ 👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 48/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 49/👨‍✈️👩‍💼
Bölüm 50/ Sezon Finali👨‍✈️👩‍💼
Dağ Başında Aşk 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 2/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 3/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 3
2. Sezon Bölüm 4/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 5/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 6/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 7/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 8/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 9/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 10/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 11/👨‍✈️👩‍💼
Görsel Bölüm 4
2. Sezon Bölüm 12/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 13/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 14/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezom Bölüm 15/👨‍✈️👩‍💼
2. Sezon Bölüm 16/👨‍✈️👩‍💼
Wattpad Finali
Görsel Bölüm 5
17 Ocak Sürpriz!
KİTAP HALİ/ 1
2
3
4
5
6
7
8
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25/1. kitap finali
2. Kitap/1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21/2. Kitap Finali

9

1.7K 146 4
By Deein_Deniz

Emre'den

Sabah uyandığımda alarmın çalmasına iki dakika vardı. Artık bünyem alışmıştı az uykuya ve sabah erken uyanmaya. Yataktan kalkıp banyoya yöneldim. Duş aldıktan sonra tıraş oldum. Odaya döndüğümde kurulanıp, askeri kamuflajlarımı giyip aşağıya indim. Kahvaltı için mutfağa geçtim.

"Bir gün sizi toplayacağım ama o güne kadar beklemeniz gerekecek."

Bekâr hayatımın en iyi göstergesi olan mutfağıma göz gezdirerek kurduğum cümleyle içimi çektim. Bugün de kahvaltım askeriyede olacaktı anlaşılan. Görevden dönünce ortalığı toplamaya vakit bulamamıştım. Normalde bu kadar dağınık bırakmıyordum. Mutfaktan çıktım, vestiyerden aldığım postallarımı giyip iplerini sıkıca bağladım. Kapıyı kitleme gereği duymadan anahtarı, telefonu, cüzdanı alıp evden çıktım. Askeri lojmanda kim hırsızlık yapacak kadar yürek yemişti? Üstelik giren çıkan herkesin ismi kayıt altına alınıyordu.

"Günaydın Emre." Cahit abinin sesini duyduğumda sağ tarafıma doğru döndüm. Aramızda birkaç metre vardı, yanıma gelene kadar bekledim.

"Günaydın abi." Askeriye dışında birbirimize resmi hitaplarda bulunmazdık. İş dolayısıyla ve lojmanda oturduğum için arkadaş gibi olmuştuk. Cahit abi benden iki yaş büyük ve komutanım olduğundan abi diyordum. Benden iki yaş büyük, aynı rütbede olan arkadaşlarım vardı ama abi demiyordum.

"Uykunuzu alamadınız herhâlde komutanım," dedim esneyen Cahit abiye, yorgun görünüyordu.

"Sorma, kız kardeşim geldi. Seda ile araları bozuk, bütün gece susmadı Seda." Eşini birkaç kez lojman içinde görmüştüm Cahit abiyle birlikte. Lojmandakilerle fazla konuşmasak bile, buradaki çoğu aileyi tanıyordum. Nöbetçileri kontrole giderken ya da lojman içinde sorunlarla ilgilenirken, bir şeye ihtiyacımız olduğunda kapılarını çalıyorduk.

"Geçmiş olsun size o zaman," dedim tebessüm ederek.

Ablamdan biliyordum, anneme durmadan anlatır, görümcesini şikâyet ederdi. Gelin ve görümce işleri sıkıntıydı bana göre. Ablam da hep, evleneceğin kızı getir de önce ben bir göreyim, derdi. Sanki pazardan meyve alıyorum da dışından iyi olup olmadığı görünüyordu.

"Neye gülüyorsun?" Cahit abinin sorusuyla birlikte aklımdan geçeni söyledim.

"Ablam geldi aklıma, o da sürekli görümcesini anneme şikâyet ederdi," dedim içimi çekerek. Özlem ağır basıyordu bazen. Bir ay kadar önce gitmişti annem, arada telefonla konuşsak bile özlemiştim.

"İçtimadan sonra buradaki nöbet yerlerini bir kontrol et Emre. Geçenlerde şikâyet aldık, telefonda konuşup nöbeti ihmâl edenler varmış," dedi Cahit abi.

"Anlamıyorum abi, olayın ciddiyetinde değil çoğu. Ermenistan sınırındayız, herhangi bir ateş açılsa elinde telefonla nasıl karşılık verecek bu adamlar?" Sinirlenerek derin bir nefes verdim.

Bu yüzden Askeri Mahkeme'ye giden birçok asker vardı. Nöbeti ihmâl etmek suçtu ve askere gelen herkese en başta öğretilen kurallardan biriydi. Askeriye disiplin üzerine kurulu bir yapıydı. Eğer sınırları aşarsanız sonuçlarına katlanmanız gerekiyordu.

"Onları da anlamak lazım Emre. Çoğu evinden ilk defa uzaklaşıyor, daha yirmi yirmi iki yaşlarındalar. Aile hasreti üstüne bir de yâr hasreti var. Üç ay acemi birliğinde müsamaha gösteriliyor ama burada biraz daha sıkı tutmalıyız işi. O da bize bakıyor. Askerlik herkesin yapabileceği bir vatan hizmeti onlar için. Bu yüzden asker olmak kolay, asker kalabilmek zordur." Cahit abi arabaların olduğu garaja geldiğimizde anahtarını çıkarttı.

"Haklısınız komutanım. Sabah içtiması bitince geri kontrole gelirim." Cahit abi kendi arabasına ben kendi arabama geçtim, askeriyeye gitmek üzere.

Askeriye on dakikalık bir araba yolculuğu mesafesindeydi lojmanlara. Kış şartları işimizi yapmamızda zorluk çıkartsa da alışmıştık artık. Arabaya binip direkt ısıtıcıları açtım ve lojmandan çıkış yaparak askeriyeye doğru yola çıktım. Servisler de vardı gidip gelmek için lojmandan kalkan ama gün içinde başka yerlere gittiğimizden arabayla gidip gelmeyi tercih ediyordum genelde. Nizamiyeden geçip, arabayı otoparka bıraktıktan sonra yönetim binasına doğru ilerledim. İçeri girince Ercan yanıma geldi.

"Günaydın komutanım." Selam verdiğinde başımı salladım.

"Günaydın Ercan."

"Komutanım, rütbe yükseltme sınavı için başvurular başladı. Sınav bu sene zor olacak diyorlar." Ercan yanımda yürürken açtığı konu ilgimi çekti çünkü ben de girecektim sınava.

"Öyle Ercan, bu sene katılımda fazla olacak. Kimsenin de oturup çalışacak ne zamanı var ne de kaynağı. Aslında Cahit Üsteğmen Edebiyat öğretmeniydi, bu konuda yardımcı olabilir."

Biz liseden çıkınca direkt Harp Okulu'na girmiştik ama Cahit Üsteğmen üniversite mezunu olduktan sonra askeriyeye girmişti. Yüksek rütbeli subayların geneli üniversite mezunuydu. Ben de üniversiteyi bitirmiştim açıktan okuyarak. Askeriyede yükselmek için üniversite okumak şarttı.

"Olur komutanım ama Cahit Üsteğmen'imin eşi hamile, rahatsızlık vermeyelim." Ercan doğru bir noktayı parmak basmıştı.

"Haklısın, kız kardeşi de gelmiş, şimdi adamı meşgul etmeyelim. Sen içtimayı topla, ben de geliyorum şimdi."

Ercan yanımdan ayrılırken Cahit Üsteğmen ile paylaştığımız çalışma odasına geçtim. Dünden kalan evrakları toplayıp raporları yazdım. İçtima saati gelince dışarıya çıktım. Hava çok soğuktu, askerleri bekletmeden hızla içtimayı aldım.

"Günaydın asker!" dedim yerimi aldığımda bölüğe dönerek.

"Sağ ol!" Hep birlikte gür çıkan sesle nefesimi verdim.

"Ercan içtimayı al." Ercan'a döndüğümde hızla yanıma geldi.

"Sağ baştan say!" dedi Ercan. Benim yardımcı komutanım Ercan ve Dursun'du. Dursun bugün izinli olduğu için iki kişiydik. Cahit abinin yardımcısı Semih'ti. Uğur, Sercan ve Gediz diğer bölüğün komutanıydı.

"Bir, iki, üç, dört ....... altmış sekiz son." Askerler sayımı yaptıktan sonra Ercan bana döndü.

"Iğdır sınır taburu bir Subay bir Astsubay ve altmış sekiz erbaş ve erle emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!" dedi Ercan selam vererek.

"Beni rahatta dinleyin! Nöbet sırasında kaytaranlar, uyuyanlar, telefonda konuşanlar varmış. Bugünden itibaren denetlemenizi ben üstleniyorum. Bunu söylüyorum ki daha dikkatli olasınız, yoksa Askeri Mahkeme'ye vermekten çekinmeyeceğimi hepiniz bilin! Ercan Astsubay bölük sende." Uyarılarımı yaptıktan sonra Ercan'a döndüm.

"Emredersiniz komutanım!"

Askerler kahvaltı için serbest bırakılırken ben de kahvaltı için yemekhaneye geçtim. Askerler de biraz sonra geldiler. Hızla kahvaltılık alıp komutanların masasına ilerledim. Sabah kahvaltılarını hep birlikte yapıyorduk genelde. Cahit abi evli olsa bile son zamanlarda kahvaltıyı hep bizimle yapıyordu.

"Günaydın komutanım." Haşim Albay'a selam vererek iznini bekledim.

"Günaydın Emre, geç otur." İzin verdiğinde yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. Astsubaylar da gelince, askerlerle birlikte herkes yerleşti. Cahit abi yoktu bugün kahvaltıda, sabah görmüştüm. Bugün evde yapmıştı sanırım kahvaltısını.

"Emre sen başla bugün." Haşim Albay emir verdiğinde yemek duası için ayağa kalktım.

"Emredersiniz komutanım." Benimle birlikte herkeste ayağa kalkmıştı.

"Allah'ımıza hamd olsun!"

"Allah'ımıza hamd olsun!" Askerler hep birlikte tekrar etti alışılmış bir şekilde.

"Milletimiz var olsun!"

"Milletimiz var olsun!"

"Dikkat! Komutanım!" dedim Haşim Albay'a dönerek selam durarak.

"Hepinize afiyet olsun," dedi Haşim Albay da. Herkes yerine geri yerleşip kahvaltıya başladı. Kahvaltı bittikten sonra izin isteyerek kalktım.

"Komutanım!" Uğur'un sesiyle birlikte arkamı döndüğümde bana doğru Uğur ve Ercan'ın geldiğini gördüm.

"Efendim?" Yanıma geldiklerinde onlara doğru döndüm.

Uğur, sessiz sakin kendi hâlinde bir astsubaydı. Diğerlerine oranla daha kontrollü bir asker olduğu için görevlerde sık sık onu tercih ederdim. Stratejik zekâsı oldukça iyiydi.

"Komutanım, rütbe yükseltme sınavı için konuşmuşsunuz Ercan'la da, Cahit Üsteğmen'in kardeşi gelmiş." Uğur'un sözleriyle anlamayarak kaşlarımı çattım, ne alakası vardı ki iki konunun birbiriyle?

"Evet?" Tek kaşımı kaldırıp devam etmelerini bekledim.

"Tarih öğretmeniymiş kendisi. Acaba haftada iki üç gün, birkaç saat bize ders çalıştırabilir mi? Siz Cahit Üsteğmen ile daha yakınsınız, sorarsanız size net bir cevap verebilir." Ercan konuya dahil olarak bağlantıyı açıkladı.

"Tamam, ben şimdi lojmanlara geçiyorum, gelince konuşuruz." İkisine de bakarak konuyu kapatmadığımı belirttim.

"Sağ olun komutanım." Uğur'dan sonra Ercan da başını sallayıp onayladı. Onlar yanımdan ayrılınca yemekhaneden çıktım.

Arka taraftaki otoparka geçip arabama bindim. Lojmanlara geçecektim önce. Hava çok soğuktu, bütün nöbet noktalarını dolaşmak uzun sürerdi. Lojmanlara girdiğimde ilk önce kendi evime uğradım. Girişteki askıdan kar maskesini alıp başımdan geçirdim. Aşırı soğuk havada kalmak yüzünüzde buz yanıklarına yol açardı, uzun süre Iğdır'da asker olmak bana bunu tecrübe olarak kazandırmıştı. Evden çıktıktan sonra lojman denetlemesi için ilk önce ekmek büfesine ilerledim.

İleride birinin bana arkası dönük bir şekilde yavru tilkinin önünde olduğunu gördüm. Yavru tilki çok bir zarar vermezdi ama yukarı yoldan koşarak gelen annesi çok büyük bir yaralanmaya yol açabilirdi. Kız da bunu fark ettiği gibi koşmaya başladı hızlıca ben müdahale edemeden. Elinde olan ekmek poşetini gördüğüm anda bağırıp ona doğru ilerledim.

"Ekmek poşetini bırak!" diye bağırdım ama duymuyordu. Duyma yetisinin olmayacağını düşündüm çünkü tekrar tekrar bağırmama rağmen ekmeği inatla bırakmıyordu. Hızla ona doğru ilerlerken o da bana doğru koşmaya devam ediyordu.

"Ekmeği bırak elinden!" dedim bir kere daha ve bu sefer beni duyup ekmek poşetini bıraktı. Koşarken dönüp arkasına baktığında ben de hızlı hareket ettiğim için duramadım ve bana çarptığında kollarından tutarak düşmesini engelledim.

Onu sımsıkı kollarımın arasında tuttum. Bana şaşkın bir şekilde bakarken o fark etmese de maskenin ardından gülümsedim. Göz göze geldiğimizde bir çift kahve gözün ayağımın altından yeri kaydırdığı en son düşüncemdi.

Gamze'den

Hiç değişmemişti, sadece daha olgun duruyordu. Aradan geçen, benim için uzun bir süre olan üç yıl vardı. Elini uzatıp sıcak eliyle güçlü bir şekilde kavradı elimi. Bakışlarındaki kısıklık, kahvenin en keskin tonu gözleri ve dudağının kenarındaki o manidar gülümseme, düşündüğüm gibi değişmemişti.

"Tanışıyor musunuz?" dedi Emre. Gözünden de bir şey kaçsın be adam. Elimi geri çektim ve bir adım geriledim. Emre tam yanımda duruyordu, gölgem gibi. Onun gölgesinde nefeslendim.

"Evet komutanım. Gamze Hanım, kız kardeşimin üniversiteden arkadaşı," dedi. 'Sadece o kadar mı?' diye sormak istedim. Tek kaşım kalkarken, yüzümde aynı gülümseme peyda oldu. Bu kadar basitse onun için bu kadar basitti benim için. Yeter ki uzak dursun benden, çıkmasın karşıma bir daha.

"Emre Bey geç olmadan geri dönelim, merak etmişlerdir. Ayrıca Haşim Albay'a teklifini kabul ettiğimi söylemem gerekiyor daha," dedim. Emre'ye döndüğümde gözlerinin içi gülüyordu sanki. Ben de tebessüm ettim zümrüt gözlü adama. Burada daha fazla kalmak istemiyordum.

"Tebrik ederim Gamze Hanım," diyen ses böldü aramızdaki bakışmayı. Sert ses tonunun altında yatanları bu odada bir ben biliyordum.

"Teşekkürler Gediz Bey." Kısaca mesafemi koruyup cevap vermiştim.

"Gidelim," dedi Emre ses tonu ciddiyetine bürünürken. Başımı sallayıp tanıştığım diğer askerlere döndüm.

"İyi akşamlar herkese. Memnun oldum tanıştığımıza, bundan sonra sık sık derslerde görüşeceğiz zaten," dedim herkese hitaben.

Diğerleri de iyi akşamlar dedikten sonra da Emre ile çıktık odadan. Birkaç adım attıktan sonra Emre kolumu hafifçe tutup beni durdurdu. Buna anlam veremesem de sessizce konuşmasını bekledim.

"İyi misin?" diye sordu gözlerimin içine bakarak. Ses tonunda merak ve endişe vardı. Elimi elinin üstüne koydum.

"İyiyim, sadece yorucu bir gündü," dedim gülümseyerek. Diğer eliyle elimi tuttu. Şaşırsam da bir şey demedim.

"Ellerin üşümüş, elbisen çok ince," dedi üstüme olumsuz bir bakış atarak.

"Kansızlık var bende, ben her zaman üşürüm." Onun sıcacık ellerinin arasında duran elim şimdiden ısınmaya başlamıştı.

"Her zaman yanında olamam." Elimi bırakıp üstündeki ceketi çıkarttı ve omuzlarıma bıraktı. Ceketin sıcaklığı bedenime değdiği anda ürperdim. Ellerimle kollarımı sıvazladım. Emre de elleriyle kollarımı sarmıştı.

"Teşekkür ederim," dedim başımı kaldırıp gözlerine bakarken.

"Komutanım!"

Gelen ses ile ikimiz de çıktığımız odanın açık kapısına baktık. Gediz, durmuş bize bakıyordu. Asıl soru, ne zamandır orada duruyordu? Ellerimizi çekip yan yana durduk. Boşta kalan ellerimin sıcaklığı da gitmişti. Kaşlarımı çatarak bize doğru ilerleyen Gediz'e baktım. Bilerek yapıyordu.

"Söyle Gediz," dedi Emre kaşlarını çatıp sert bir ifadeyle.

"Derslere katılacak askerlerin isimlerini listeleyelim mi komutanım?" dedi yanımıza geldiğinde.

"Gerek yok, ben ilgileneceğim. Başka bir şey var mı?" dedi Emre, Gediz'e bakarak. Gediz'in gözleri ise bendeydi. Ben ona bakmayıp başımı Emre'den yana çevirdim. Gözlerine bakmak bir yana, yanında olmak bile istemiyordum.

"Hayır komutanım," dedi Emre'ye dönerek.

"Tamam, gidebilirsin o zaman."

Emre'nin emriyle birlikte Gediz geldiği gibi geri döndü. Aralarındaki gerilimi tam olarak anlamasam da o an sormak istediğim başka bir soru vardı.

"Hepinizin aynı rütbe olduğunu sanıyordum," dedim tekrar ilerlemeye başlayınca.

"Ben teğmenim, onlar kıdemli subay. Aramızda sene farkı olduğu için onların da üstü oluyorum," dedi açıklayarak.

"Yani abimden sonra sen geliyorsun?" dedim durumu anlayarak. Rütbeler konusunda pek fazla şey bilmiyordum.

"Evet, ondan dolayı daha yakınız, iş paylaşımını beraber yapıyoruz." Genelde lojmanda gördüğüm için Emre'yi iş paylaşımı kısmını anlamıştım.

Revirin olduğu yere geldiğimizde Özge ortalıkta yoktu. İyi ki de yoktu, şu an o kızı çekecek havada değildim. Üstelik Gediz'i görmenin etkisi hâlâ geçmemişti üstümden. Elimdeki telefon çalmaya başlayınca abimin aradığını gördüm. Telefonu açtım beklemeden.

"Efendim abi?"

"Neredesin Gamze? Masaya geldim yoksun." Beni merak etmişti göremeyince.

"Geliyorum abi iki dakikaya," dedim. Telefonu kapattıktan sonra biraz daha hızlandırdım adımlarımı. Kapının önüne geldiğimizde ceketi çıkartıp Emre'ye uzattım.

"Teşekkür ederim," dedim tebessüm ederek.

Bir şey demeden gülümseyip üstüne geri giydi. Emre de benimle birlikte içeri geçti. Masaya yöneldiğimde bütün bakışlar ikimize dönmüştü. Hiç ifademi bozmadan kendi yerime oturdum. Emre yanımdan ayrılmış, diğer görev yapan askerlerin yanına ilerlemişti.

"Haşim Bey, ben kararımı verdim. Sizinle çalışmak isterim burada. Hem benim için de tecrübe olur," dedim ciddiyetimi korurken. Masadaki bakışlar bana dönerken bu ani kararımın nedenini merak ettiklerini biliyordum.

"Çok güzel bir haber. Yarın abin ile gelirsiniz, oturur daha kapsamlı konuşuruz," dedi Haşim Albay memnun olarak.

Ben de kibarca gülümsedim. Abime evde açıklama yapabilirdim. Masada olmayan Özge salına salına pistten geliyordu. Yüzündeki hain sırıtış bana nedense hiç samimi gelmemişti.

"Tabii ki geliriz," dedim ben de Haşim Albay'a dönerek.

Özge bana bakıp güldükten sonra yerine oturdu. Bunun altından bir şey çıkacak gibi hissediyordum. Emre'ye uzaktan bakarken arada önümdeki yemeklerden tabağıma servis ettim. Tam ağzıma küçük bir börek parçasını atacaktım ki o meşhur melodinin başı duyuldu. Ağzım açık elimde çatal kalakaldım öyle.

"Kim açtı bu şarkıyı?" dedi abim hızla yanımdan kalkarken. Elimdeki çatalı bıraktığımda derin bir nefes aldım ve Özge'nin şeytani gülümsemesi geldi gözümün önüne. O arada şarkıyı söyleyen abimiz veriyordu coşkuyu.

Ah Gamzeli'm, alev aldı her yerim.

Yanaklarım yanmaya başlayınca soğuk ellerimi yüzüme bastırdım. Abim yanımdan hızla kalkıp ses sisteminin olduğu köşeye ilerledi. Ben de kalktım yerimden ve abimin yanına ilerledim. Sakinleşmezsem fena hâlde olay çıkacak gibi hissediyordum. Özge umurumda bile değildi, ses sisteminin başındaki askerlere kalırdı suç.

"Abi alt tarafı bir şarkı işte, boş ver," dedim kolunu tutarak.

"Gamze otur yerine, geliyorum," dedi abim çattığı kaşlarıyla. Benim de kaşlarım çatılırken söylendim. "Abi hadi gel birlikte oturalım, bak rezil oluyoruz."

O sırada değişen müzikle gerginliğim biraz olsun gitmişti. Ses sitemine doğru baktığımda Emre'nin askerlere bir şeyler dediğini gördüm. Kaşları çatık bir şekilde kızıyor gibi bir ifadesi vardı.

"Tamam," dedi abim de pes ederek.

Abimin koluna girip masaya geri döndüm. Gülümsemeye çalışarak yerime oturdum. Önümdeki tabağa bakıp çatalımla yiyecekleri eşelemeye başladım. Yiyecek iştah bile kalmamıştı. Seda yandan beni dürtüp durunca ona döndüm.

"Albayın yeğeni de takmış Emre'ye, baksana dibinden ayrılmadı," dedi gülerek. Bana yaptığı dedikoduya bak, resmen ayarlarımı bozuyor!

"Yenge dedikodu yapacağına ye yemeğini, sana ne milletten?" dedim önüme dönerek. Normalde olsa 'he he' der geçiştirirdim ama bu konu sinirime dokunmaya başlamıştı.

"Sana da bir şey söylenmiyor," dedi Seda çemkirerek.

Arkama yaslanıp kolamdan bir yudum aldım, boğazım kurumuştu. Abimle Cemre'nin eşi sohbete başlamış, kendi aralarında konuşuyordu. Zahide teyze ise albayın eşiyle koyu bir sohbete dalmıştı. Seda ise telefonunu çıkartmış durmadan saçma pozlarda fotoğraf çekiyordu. Sıkıntıyla ofladım.

Geriye yaslanıp etrafı izlemeye devam ettiğimde Emre ile gözlerimiz kesişti. O da bana bakıyordu büyük ihtimalle. Gözlerimi kaçırmanın aksine ben de ona baktım. Tek kaşı yukarı kalkarken yarım bir gülüşle beni izlemeye devam etti. Muhtemelen gözlerimi kaçıracağımı sanmıştı ama bu sefer onu şaşırtmıştım. Bunun etkisiyle ben de gülümsedim.

"Ay!" dedim bacağıma değen buz gibi sıvıyla. Başımı kaldırdığımda Özge'nin tepemde olduğunu gördüm.

"Ya kusura bakma, ayağım takıldı Gamze," dedi hiç inandırıcı olmayan bir ses tonuyla.

"Gamze iyi misin?" diye sordu abim masadan aldığı peçeteyi bana uzatırken.

"Yok abi, az döküldü, ben bir lavaboya gidiyorum," dedim yerimden kalkarak. Abinin elindeki peçeteyi alıp bacağımın üstündeki su damlalarını sildim.

Sinirle Özge'ye bakıp yanından geçtim. Konferans salonundan çıkıp tuvaletlerin olduğu yere ilerledim. Elimdeki peçeteyi çöp kovasına attım. Kadınların olduğu bölüme geçemeden birisi kolumdan tuttuğu gibi ara koridora çekip duvara sırtımı verecek şekilde yasladı beni. Göz göze geldiğimizde anladım ki, yıllar geçse bile hâlâ bende takıntılı kalmıştı.

"Özledin mi beni güzelim?" dedi Gediz.

"Gediz, defol git şuradan," dedim sinirlenerek. Elimi omuzlarına koyup ittirdim ama milim kıpırdamadı. Sinirle ellerimi üstünde çektim.

"Öyle kolay değil Gamze Hanım. Koskoca üç yıl geçti aradan, hiç mi gelmedim aklına?" diye sordu rahatlıkla bana bakarak.

Ellerimi göğsümün üstünde birleştirip sakince gülümsedim. Gediz'i çok iyi tanıyordum. Niyeti beni kışkırtmaktı ama onun eline böyle bir koz vermeyecektim. Ne olursa olsun oyununa gelmeyip sakin kalmam gerekiyordu.

"Gelmez misin? Her aklıma geldiğinde cehennemin dibinde olman için dualarımı sıraladım senin için," dedim gözlerinin içine bakarak. Ellerini duvarın üstüne koyarak bana iyice yaklaştı. Başımı geriye doğru yasladım.

"Seni sevmekten başka ne yaptım sana? Sadece seni sevdim ben ve karşılığı bu mu?" dedi gözlerini benden ayırmadan.

"Sevmek bu değil, anlamadığın yer tam da burasıydı. Gediz sen beni sevmedin, ben senin takıntı yaptığın biriydim sadece. Eğer sevseydin beni seni sevmem için zorlamaz ve kabullenirdin," dedim. Yumuşak davranmaya, ters düşmemeye çalışıyordum. Kollarını duvardan çekerken bakışları daha sertti.

"Sen hiçbir zaman beni anlamadın. Sevgimi, sana olan ilgimi sürekli takıntı olarak gördün. Haklı olduğun yerler var, doğru ama artık değiştim. Aradan üç yıl geçti ve ben artık düzgün bir adam olmak için çabalıyorum," dedi.

Eskiden olsa bağırıp çağırır, beni zorla ikna etmeye çalışırdı. Belki de eski Gediz değildi artık. İster değişsin ister değişmesin ben yaşadıklarımı unutamazdım. Ona güvenmemem gerektiğini kesinlikle biliyordum. Bu yüzden olabildiğince uzak durup bana yaklaşmasına izin vermeyecektim.

"Senin adına gerçekten sevindim Gediz, kendine yeni bir hayat kurman çok iyi."

"Nedense devamında bir 'ama' seziyorum," dedi yarım bir gülümsemeyle. Başımı olumlu anlamda salladım ve sözlerime devam ettim.

"Ama benimle değil. Ben sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Seni seven biriyle mutlu olmanı isterim," dedim beklediği 'amayı' devam ettirerek.

Bir adım atıp iyice yaklaştı bana, çenesinin titrediğini, dişlerini sıktığını fark ettim. Gözleri kararmış bir şekilde elini arkamdaki duvara vurdu. Hiçbir şekilde tepki vermedim, ürkmedim bile. Eğer korktuğumu fark edersem daha çok gelirdi üstüme. Değiştiğini söylüyordu ama aslında hiç değişmemişti. Sadece sözdeydi bu değiştim lafları.

"Emre'yle olan bakışmanızı görmedim mi sanıyorsun?" dediğinde işte o zaman ürktüm. İçim titredi.

"Sakın. Sakın aklından bile geçirme!" Sinirle bağırdığımda sinsice güldü.

"Sakin ol güzelim. Ona ya da sana fiziksel bir zarar vereceğimi düşünmen bile hata. Seni bu sefer kazanmak için elimden gelen her şeyi yapacağım." Sessizce bana fısıldadığı sözlerle yutkunamadım.

"Gamze Hanım," diyen Uğur'la yerimde sıçradım.

Gediz hemen geri çekilip gülümsedi. Derin bir nefes aldım, kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Gediz'in zoruyla girdiğimiz ara koridordan çıkıp Uğur ile karşı karşıya geldim. Tek kaşını kaldırıp şüpheyle arkama doğru baktı. Koridoru dönse rahatlıkla Gediz'i görebilirdi.

"Buyurun Uğur Bey?" dedim sesimi düz tutmaya çalışarak.

"Emre Komutan'ım sizi merak etti. Cahit Üsteğmen yanında, kendisi gelemedi. İyi misiniz?" Bakışlarını bana çevirdiğinde normal bir şekilde cevapladım sorusunu.

"Evet, iyiyim, üstüme içecek döküldü sadece." Gülümsemeye çalışarak Uğur'a doğru ilerledim. O sırada lavaboların olduğu taraftan Gediz çıktı. İçeride başka kimse olmadığı için onun olduğunu biliyordum. Arkamı döndüm, göz göze geldiğimizde bana göz kırptı.

"Gediz senin ne işin var burada?" dedi Uğur bir bana bir Gediz'e bakarak.

"Lavaboyu kullanmak da mı suç devrem?" dedi Gediz sakin bir şekilde.

"Ben gideyim artık izninizle," dedim bir an önce oradan ayrılmak istediğin için.

"Ben size eşlik edeyim Gamze Hanım." Uğur koridoru gösterdiğinde can simidi bulmuş gibi başımla onaylayıp gülümsedim.

"Tabii olur, size zahmet olmazsa." Çoktan Uğur'un yanına gelmiştim, sözlerim kibarlıktandı sadece. Yoksa beni burada Gediz'le bırakmaması için ben bile teklif ederdim götürmesini.

"Derslerde görüşürüz Gamze Hanım," dedi Gediz de imayla. Başımı sallayıp önden yürümeye başladım. Uğur ise hemen arkamdan ilerliyordu. Kapıya geldiğimizde Uğur kararsız kalmış gibi bekledi.

"Bir şey mi vardı Uğur Bey?"

"Yanlış anlamazsanız Gamze Hocam, rahatsızlık veren bir durum oldu mu?" dedi Uğur çekince ile.

"Ne gibi?" Anlamamış gibi yapmak şu an için en iyisiydi. Uğur'u tanımıyordum, üstelik Gediz ile arkadaştı.

"Gediz herhangi bir sorun çıkarmadı değil mi? Yani tanıştığınızı biliyoruz eskiden," dedi Uğur. Sanki Gediz'deki farklılığı görebiliyor gibi.

"Hayır tabii ki," dedim gülümseyerek. Uğur içi rahatlamış gibi derin bir nefes verdi.

"Peki o zaman, iyi eğlenceler." Uğur görev yerine giderken ben de içeri geçip oturduğumuz masaya ilerledim.

Üstüm hâlâ ıslaktı ama içerisi sıcak olduğu için pek üşümüyordum. Gözlerimle masada olmayan abimi aradım. Yanında Emre'nin olduğunu biliyordum. En sonunda onları mutfak tarafında, servislerin orada köşede konuşurken gördüm. Yanlarına doğru ilerledim. İkisi de hararetli bir tartışmanın ortasında gibiydiler ama birbirlerine karşı değil de sanki ortak bir şeye karşı kızgındılar.

"Merhaba," dedim birkaç adım kala geldiğimi belli ederek. İkisi de bana doğru dönünce gülümsedim.

"Nasıl oldun prensesim?" dedi abim beni kolunun altına alarak.

"İyiyim abi ama biraz üşüdüm. Eve ne zaman geçeceğiz?" Buradan çıkıp bir an önce eve gitmek istiyordum.

"Prensesim, görevli olduğum için benim bitene kadar burada olmam gerekiyor." Abim içini çekerek cevap verdiğinde onun da yorulduğunu anladım.

"Tamam abi, sorun değil, hem Seda da yeni eğlenmeye başladı," dedim sahnede diğer asker eşleriyle, altı aylık hamile olduğunu unutup ortada göbek atan Seda'yı işaret ederek. Abim başını iki yana salladı. Bu hâli çok komikti.

"İsterseniz ben bırakırım komutanım, hem şu konuştuğunuz konuyla ilgili de bir araştırma yaparım," dedi Emre, abime. Abim bir bana bir Emre'ye kararsız bir şekilde baktı. Seda yanımıza doğru gelirken abim aceleyle konuştu.

"Tamam, eve gidince ara beni Gamze," dedi abim de. İçim rahatlarken Seda bize ulaşamadan hemen masaya yöneldim. Çantamı ve kabanımı almam gerekiyordu. Masaya geldiğimde çantamı alıp kabanımı üstüme geçirdim.

"Herkese iyi eğlenceler, müsaadenizle ben kalkıyorum. Malûm üstüm ıslandı, hasta olmamam gerekiyor işe başlayacağım için," dedim izin isteyerek. Haşim Bey'e baktım en son.

"Tabii kızım, tek mi gideceksin? İstersen askerlerden biriyle göndereyim?" dedi Haşim Albay beni düşünerek.

"Abisi var ya amca, o bırakacaktır," dedi Özge sinsi gülümsemesiyle. Kalkacağım için seviniyordu aklı sıra.

"Gerek yok, teşekkür ederim. Emre Teğmen sağ olsun eve bırakacak. Kendisi hâlime çok üzülüp endişe etti. Ben de kabul ettim," dedim yüzümde büyüyen gülümsemeyle. Özge dumura uğramış bir şekilde kalırken gülen taraf bu sefer bendim. "İyi geceler," dileyip ayrıldım masadan.

Arkamı dönüp geldiğimiz yere doğru ilerlemeye başladım. Emre çıkış kapısının önünde beni bekliyordu. Yanına geldiğimde gülümseyerek kapının önünde bekleyen aracın kapısını açtı. Ben de arabaya geçince arabayı çalıştırdı.

"Teşekkür ederim, sana da zahmet oldu." Hava gerçekten de soğuktu, üstüne eklenen olaylarla tek başıma dönemezdim Emre bırakmasaydı.

"Ne zahmeti, severek yapıyorum," dedi bana bir bakış atarak.

Gediz meselesini konuşmak konusunda çok kararsızdım. Aslında bahsetsem daha iyi olacak gibiydi ama bir türlü o cesareti kendimde bulamıyordum. Derin bir nefes aldım. Askeriyeden çıkınca karlı yolda yavaş bir şekilde ilerlemeye başladık. Sanki bilerek yavaş hareket ediyormuş gibi hissettim.

"Gediz ile uzun zamandır mı tanışıyorsunuz?" dedi Emre aklında olduğunu tahmin ettiğim soruyu sorarak.

"Evet, beş yıl önce tanıştık, ben üniversite ikinci sınıfa gidiyordum ama üç yıldır görüşmüyoruz," diye de belirtirim.

"Gediz pek konuşkan biri değil, daha çok kendi hâlinde. Bu sene geldi tayini buraya çıkınca. Ne garip değil mi, yıllar sonra karşılaşıyorsunuz," dedi Emre. Sesinde anlamlandıramadığım bir şey vardı. İma mıydı yoksa şaşkınlık mı tam olarak anlamamıştım.

"Eskiden de yakın değildik, şimdi de yakın değiliz. Ceyda yakın arkadaşımdı benim, Gediz'in kardeşi. Onunla çok fazla görüşürdüm." Eski üniversite yıllarına gitti aklım.

"Artık görüşmüyor musunuz?" Emre'nin sorusuyla başımı iki yana salladım.

"Hayır, üç yıldır görüşmüyoruz," dedim arkadaşıma olan özlemle sesim kısılırken.

Ceyda benim için bir arkadaştan her zaman daha fazlasıydı. Ama Gediz ile aramda hiçbir bağ kalmaması için onunla olan arkadaşlığımızı da bitirmiştim. Bunu o da anlamış ve hiçbir zaman bana kırgınlık duymamıştı. Abisini benden daha iyi tanıyordu, neler yapabileceğini biliyordu.

"Ne oldu?" Emre ani bir frenle durunca yüreğim hopladı.

"Gamze, sakin ol ve bana güven. Etrafımızı sarıyorlar, baskın var!" dedi Emre.




Oy vermeyi unutmayınız lütfen.

Continue Reading

You'll Also Like

70.4K 5K 14
❝Yaraları önce kanatırlar sonra öpücükler iyileştirir. ❞ Otuz üç yaşında basit bir terzi olan ama zorunluluktan bir fabrikada çalışan Gülendam, yaşad...
748K 19.2K 81
Herkesin korkulu rüyası olan Yer altının en büyük mafyası yer yüzünün hakimi sadist sinir hastası piskopat bir adamın bir kıza aşık olması Ve haya...
Atlas By m

Romance

46.6K 4K 20
Bir mantık evliliği hikayesi.
1.7M 46.1K 14
Hansa Kozcu &Fatih Haznedar 🌹 BERDEL/AŞİRET KURGUSUDUR YALNIZ BİLDİĞİNİZ BERDEL HİKAYELERİNDEN DEĞİLDİR. ŞİDDET VE ZORLAMA TARZI ŞEYLER YOK [Başlama...