YAŞAM MELEĞİ

Par songul_mayuk

79.4K 4.5K 7.2K

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misaliydi O'nunki... Kayra'nın tek istediği sahil kenarında biraz hava alm... Plus

Mahşerin Atlıları
Şu Saniyeden Sonra Düşmanımsın!
Keskin Nişancı
Bar Kavgası
Rus Ruleti
Üvey Kardeş
İkiz mi?
Spor Salonum Yerle Bir Edildi!
Elimi Mi Tuttu?
DUYURU!
Kayra Ve Miraç'ın Haberi
Seni Uyarmıştım!
Aile Tanışma Yemeği
Kaçınılmaz Kaza
Adaleti Sağlamaya Çalışmak
Londra'da Ameliyat
Gereği Düşünüldü...
Durumu İyi Değil...
Unutmaktan Korkuyorum.
ÖZEL BÖLÜM!
Sen... İYİ Kİ...
Ölmen Gereken Bir Konu Var.
Azrail İle Anlaşma
Hisler
Var Bir Hayalim.
Mutluluğun Sınırları
Değeceğine İnanıyorum...
Hayaller
Çaresizlik
Yaşam Ve Ölüm
Beni Burada Bırakma!
İzlemesi Zevkli
Who Got The Power Beyler?
Destek Yolda!
DUYURU!
Bar Meselesi
Kanla Kaplanışını İzlemek
Kaçırma Planı
Diri Diri Gömmek!
Finale Adım Adım...
FİNALE DOĞRU!

Beni Korursun

960 56 8
Par songul_mayuk

"Sadece önceki hayatında mı yani?" diye meraklı ve sorar gözlerle vereceği cevaba odaklanmıştım. Gözlerini gözlerimden kaçırarak;

"İstisnai bir durum söz konusu olabilir." dediğinde istemsiz kaşlarım çatılmıştı. Elimdeki peçeteyi kanayan dudağından çekmiştim. İstisnai ne gibi bir durum söz konusu olabilirdi ki? Hangi konu istisnai durumlar içerisine giriyordu? Aklıma bir anda Emir'in topallayan hali gelmişti. Yapmış olamazdı değil mi?

"Emir?" demiştim sorarcasına. Gözlerini gözlerimle buluşturduğunda istemsizce başıyla beni onaylamıştı. "O halde olmasının sebebi sensin." demiştim. Soru sorar tarzda değildi. Kendi sorduğum sorumu kendim cevaplamıştım bir nevi. Hiçbir tepki vermemişti ya da ne tepkisi vereceğimi bilemediği için karşılık vermemişti. "Geçmişim başına bela açıyor." demiştim sıkkınlıkla.

"Hayır, öyle düşünme. Hayatımda ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunun farkında değilsin sadece." dediğinde duvarın yanına bıraktığım çantamı alırken;

"Madem önceki hayatındaydı bu olanlar... Öyleyse ikna et beni." diyip yürümeye başlamıştım. Arkamdan geliyordu. Adımlarını hızlandırıp yanıma ulaştığında;

"Nasıl yapabilirim bunu?" Aniden durmamla birlikte Miraç da durmuştu. Bana döndüğünde sokak lambasının aydınlattığı o yüzünü görebilmiştim. Keskin yüz hatları ve derin bakışlarıyla pür dikkat ne diyeceğime odaklanmıştı. Hafif sırıttığımda; "Bu şeytani bir sırıtma."

"Yarından itibaren sekreterin olarak işe al beni. Sadece birkaç gün, ayrıca ücret---" diyemeden kahkaha atmaya başlamıştı. Kahkahası bulunduğumuz sokakta yankılara neden olurken yanımızdan geçen birkaç insanın anlam bulamayan bakışlarına maruz kalmıştım. Kahkahası hâlâ devam ederken; "Keser misin şunu? Rezil oluyoruz." dediğimde eliyle işaret parmağını gösterip 'bir dakika' işareti vererek gülmeye devam etmişti. Sıkıntıyla tuttuğum nefesimi verdim ve gözlerimi devirirken Miraç gülmesini kesmeye çalışırcasına dudaklarını birbirine bastırmıştı. Onu aldırış etmeyerek yürümeye devam ettiğimde;

"Tamam güzelim, bir saniye." diyerek arkamdan gelip kolumu tuttu ve durmamı sağladı. Kendisine döndüğümde kolumu bıraktı ve; "Devam et, seni dinliyorum." demişti. Hâlâ gülmemek için zor tutuyordu kendisini. Oysa komik bir cümle kurmamıştım ki ben. "Ya da ben devam edeyim. Seni alt pozisyonumda sekreterim olarak işe almamı istiyorsun. Yanlış anlamadım değil mi?" demişti sorar gözlerle. Daha çok 'lütfen bunu demiş olma' dercesine bakıyordu. Sağ elini kirli sakallarına atıp düzeltirken devam etti; "Seni sekreterim olarak işe aldığımda ikna olmuş olacaksın yani?" demişti tekrar sorarcasına. Anlaşılmayacak nesi vardı bu konunun?

"Pekala, tekrar anlatıyorum. Beni ikna etmen için birkaç günlüğüne beni sekreterin olarak işe almanı istiyorum. Her anında yanında olmak şartı ile!" demiştim son cümlemi bastırarak. Sinsice sırıttığını görmüştüm ama sadece bir anlığına oluşan bir sırıtmaydı bu.

"Kabul ediyorum."

......

Ertesi Günü Sabahı 07:30

Telefonumun çalan sesi ile gözlerimi aralamıştım. Gözüme gelen güneş ışığından rahatsız olarak sağ tarafıma dönüp gözlerimi kapamaya devam ettim. Ama telefonum ısrarla çalmaya devam ediyordu. El yordamıyla bulduğum telefonumu açarak kim olduğuna bakmaksızın kulağıma götürmüştüm. Gözlerim hâlâ kapalı bir şekilde; "Efendim?" demiştim sesimin uykulu çıkmasına aldırış etmeden.

"Günaydın." demişti neşeli bir sesle ve ardından devam ederek; "On beş dakikaya yanındayım." dediğinde telefonu kulağımdan uzaklaştırıp saate baktım. 07:30 olduğunu görünce istemsiz yüzüm buruşmuştu.

"Günaydın da... Bu saatte şaka yapıyor olmalısın. Ben spor salonumu bile 10:00'da açıyorum. Sen şirkete gideceksin. 11:00'de felan gitmen lazım."

"Sekreterlerin patrondan önce işinin başında bulunması gerekir." demişti kinayeli bir şekilde. Gözlerimi sinirle açtım ve öfkeyle tuttuğum nefesimi vererek;

"Tamam." diyip kapatmıştım. Sekreter olayını ben mi abarttım dün akşam, yoksa Miraç mı beni çok ciddiye almıştı? 07:30'da spor salonumu açmayan ben, Miraç için işe mi gidecektim? Aşk sen nelere kâdirsin öyle...

Yattığım yerden doğrularak ayağa kalktım ve odamdan çıktım. Annem muhtemelen hâlâ uyuyordur. Zaten bu saatte kalkıp ne yapacaktı ki? Lavaboya girip elimi, yüzümü yıkadım ve dişlerimi de fırçaladıktan sonra odama geri döndüm. Giysilerimin olduğu dolabı açarak içine göz gezdirmiştim. Sekreterlik olarak ilk iş günüm. Miraç'ın şirketindeki sekreterler nasıl giyiniyordu?

Gözüme çarpan ilk elbiseyi hemen elime almıştım. Siyah mini bir elbise. Evet, bu kesinlikle olur. Üstüne siyah deri ceketimi de alıp giyinmiştim. Saçlarım dünden kalma bukleli duruyordu. Salınık bırakıp, bordo renginde rujumu da sürmüştüm. Çantamı ve telefonumu da alıp odamdan çıktığımda beni annem karşılamıştı. Annemi görmemle olduğum yerde sıçramam bir oldu.

"Sabahın köründe evin içinde sürekli ayak sesleri duymaya başladım. Hırsız mı girdi diye şüphe etmeye başlamıştım doğrusu..." demişti kinayeli bir şekilde. Ardından beni baştan aşağıya süzdüğünde gözlerimi kaçırmıştım. "Sen, sabahın köründe, üstelik bu yeni tarzınla, nereye böyle?" diye sormuştu. Şaşkın bakışlarını üzerimde hissederken aklıma gelen ilk düşüncelerle konuşmamı başlattım.

"Miraç ile bir iddiaya girdik ve kaybettim. Birkaç günlüğüne sekreteri olmamı istedi." dediğimde kaşları havaya kalkmıştı. Şaşkınlıktan ne diyeceğini şaşırmış gibi duruyordu. Aradaki şaşkınlık ve sessizliği bozan kapının zili olmuştu. Annem bana birşey demeden kapıya yöneldiğinde ben de arkasından ilerlerken ayakkabı dolabımın önünde durup içinden siyah topuklu ayakkabılarımı çıkardım. Annem kapıyı açtığında; "Hoşgeldiniz Miraç Bey." demişti. Miraç'ın adını duyar duymaz koşar adımlarla annemin yanına giderken; "Hangi iddiaydı bu?" diye bir anda soruvermişti.

"Anlamadım?" demişti Miraç şaşkınlıkla.

"Kayra ile iddiaya girmişsiniz ama Kayra kaybetmiş. Ne iddiasıydı?" dediğinde annemin arkasında belirip Miraç'ın beni göreceği şekilde durmuş ve Miraç'a kaş göz işareti yapıyordum. Ne yaptığıma anlam verememiş olsa gerek;

"Aaaa... Şey..." diyip kekelemeye başlamıştı. El kol hareketlerimi de devreye katarak 'sakın söyleme' dercesine işaret ediyordum. "Kayra birisi hakkında o şınavı çekemez demişti, ben de çeker demiştim. İnat ettik, iddiaya girdik. Şansa bakın ki ben kazandım." dediğinde annemin aniden bana dönmesiyle olduğum yerde kalakalmıştım. Ağzımın kulaklarıma kadar varan gülümsemesine aldırış etmeden;

"Ya, inanır mısın? Şans işte." diyip elimdeki çantayı annemin koluna geçirerek ayakkabılarımı yere koydum ve giymeye çalıştığımda bir yandan da dengemi sağlamaya çalışıyordum. Miraç kolunu bana doğru uzatarak;

"İzninle." dediğinde gülümseyerek kolunu tutup dengemi sağlamaya çalışarak ayakkabımı giyip anneme dönmüştüm. Eline verdiğim çantamı geri alarak;

"Biz  gidelim o halde."

"Gidin bakalım." demişti annem şüpheyle. Sakinliğimi korumaya çalışarak merdivenlerden inip binadan çıktığımızda Miraç bir anda durarak;

"Ne iddiası?" diye sormuştu. Onunla birlikte ben de durup;

"Ne deseydim? Miraç önceden terminatöre bağlayıp adam öldürüyormuş, ben ise şu anda hâlâ devam edip etmediğini merak ediyorum mu deseydim?" Gözlerini kısıp bana bakarak ortadaki sessizliği saçma olan cümlesiyle bozmuştu.

"Mantıklıymış da aslında."dediğinde gözlerimi devirerek arabaya yöneldiğimde kapıyı binmem için açtı. Arabaya bindiğim anda burnuma dolan sıcak simit kokusu gülümsememe neden olmuştu. Kafamı arka koltuğa çevirdiğimde poşetteki simitleri görmüştüm. Sıcağın verdiği etki ile poşetin içi buhar dolmuştu. Miraç da arabaya binince şirketin yolunu tutmuştuk.

Sessiz geçen on beş dakikanın ardından şirkete varmıştık. Miraç arabadan inip arabanın önünden geçerken çantamı elime alıp arkadaki poşete uzandığım esnada Miraç kapımı açmıştı. Simit poşetini alıp arabadan indiğimde kapıyı kapatıp elimdeki simit poşetini almıştı. Yürümeye başladığım anda diğer eliyle de elimi tutup yürümeye devam edince ben olduğum yerde kalmıştım. Miraç da benim durmamla birlikte durdu. Şaşkınlıkla önce elimi tutan eline ardından kendisine bakıyordum.

"Ne yapıyorsun?" demiştim şaşkınlıkla. 'Yanlış bir şey yapmıyorum' dercesine bana bakarken duruma açıklık getirmek maksadı ile "Sekreterin olarak yanında olacağım değil mi?" Durup düşünmüştü bu sorum karşısında. Gözlerini kısarak gözlerime baktığında;

"Sekreter değil, kişisel asistanım olarak seni terfi ettim. Üstelik sevgilimin elini tutamayacak mıyım?"

"Ama şirket---" diyemeden sözümü kesip;

"İnsanların bizi sevgili olarak bilmesini mi sorun yapıyorsun?" demişti şüpheyle. İşte yanlış anlaşılmaya başlamıştım bile. Sadece onun şirketine kendisinin sekreteri olarak birkaç günlüğüne çalışmak istemiştim. Amacım gündelik hayatında neler yaptığını öğrenmekti. Sevgilisi olarak beni şirkete götürmesi diğer insanların Miraç'a bakışları değişebilirdi. Otoritesi zayıflayabilirdi belki de. Ya da ben böyle düşünüyorumdur sadece.

"Hayır, yani tam olarak öyle sayılmaz." dediğimde elimi bırakmadan yürümeye devam ettiğinde şirketin kapısından içeri girdik. Özel güvenlik Miraç'ı görünce;

"Günaydın Miraç Bey." dediğinde özel güvenlikçinin şaşkın bakışlarına maruz kalmıştım. Miraç başıyla onaylayıp asansöre yönelmişti. Asansöre yaklaştığımızda asansörün kapısı açılıp içinden orta yaşlarda bir adamın çıkmasıyla bizim asansörün içine girmemiz bir olmuştu. 21. katın düğmesine basarken elimi hâlâ tutuyordu. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Neşesi gözle görülmeye değerdi. Küçük bir çocuğun yeni oyuncak aldığı anki mutluluğu vardı sanki yüzünde. O heyecan, o gülümseme...

21. Kata çıktığımızda asansör açılmıştı. Asansörden inip koridorda ilerlerken yanımızdan geçenler dönüp bir daha bakıyorlardı. Bu durum bana oldukça rahatsızlık verirken Miraç'ın halinden memnun olduğunu görmüştüm.

Bilgisayar başında oturan en fazla 28 yaşında gösteren, esmer uzun dümdüz saçları ve oldukça bakımlı olan kadının yanına doğru gidiyorduk. Kırmızı bir elbiseyle ve dizlerine kadar çekmiş olduğu botlarıyla tarzına diyecek yoktu. Miraç'ı görünce olduğu yerden kalkarken; "Hoşgeldiniz Miraç Bey, bugün sizi erken beklemiyordum."demişti heyecanla. Saçma heyecanı istemsizce dikkatimi çekerken Miraç tepki dahi vermeden boydan boya camla kaplı olan ofisin kapısını açarak girmem için elini uzattığında gözlerindeki o muhteşem parıltı ile;

"Ofisime hoşgeldin."demişti. Tebessümle içeri girmiştim. Arkamdan gelirken sekreterine; "Meliha teyzeye iki çay getirmesini söyler misin lütfen?" diyip cevap vermesini beklemeden kapıyı kapatmıştı. Siyahla kaplı olan odası insanı oldukça cezbediyordu. Miraç'ın kendine has tarzı olan ofisini çok beğenmiştim. Odanın içinde göz gezdirirken Miraç masanın üstünden boş kağıtları sıralayıp simitleri poşetten çıkarmıştı. Bir döner sandalye alıp kendi sandalyesinin tam yanına çekerken gözüm dışarıya kaymıştı. Ofisi boydan boya camla kaplı olduğu için dışarısı direkt olarak görülebiliyordu. Orta yaşları geçmiş olan bir teyze elindeki tepsi ve üzerindeki çaylar ile gelirken az önceki sekreter oturduğu yerden kalkarak teyzenin elindeki tepsiyi almıştı. Teyzeyi göndererek üstüne başına çeki düzen vererek düzeltmişti. Ağır ve havalı adımlarıya elinde çayla sekreter içeri girmişti. Çalışanları patronun odasına girerken kapı tıklatmaları gerekmez miydi? "Buyur hayatım."demişti Miraç bana bakarak sandalyeyi tutarken çantamı masanın önündeki sehpanın üzerine koyup tuttuğu sandalyeye otururken hafif öne ittirdiğinde oturmuştum. Kadın çayları önümüze koyarken Miraç da kendi koltuğuna oturmuştu. Kadının asılmış olan suratını farkettiğimde tam odadan çıkmak üzereydi ki;

"Pardon, bakar mısın?" demiştim. Kadın durup bana baktığında; "Patronlarınızın odasına girerken kapı tıtlatılması gerektiğini öğrenmiş olmanız gerekirdi." dediğimde bu beklenmedik cümlemi algılaması uzun sürmüştü.

"Anamadım, hangi hakla sordunuz tam olarak?" diye sorduğunda sinirle cevap vereceğim esnada Miraç araya girerek;

"Bu seni hiç ilgilendirmez. Şayet illa merak ediyorsan diye söylüyorum, patronunun sevgilisi olarak söyledi bu cümleyi. Şimdi çıkabilirsin." demişti Miraç sert bir ifadeyle.

"Afedersiniz Miraç Bey." diyerek odadan çıktığında hâlâ sinirle kadının gidişini izlerken elimin üstünde bir sıcaklık hissetmemle sinirli bakışlarım Miraç'ı bulmuştu. Sırıttığını gördüğümde anlamsızca kendisine bakakalmıştım.

"Beni kıskandığını düşünmeye başlıyorum." demişti ağzı kulaklarına varırken.

"Bu kıskanmak değil, onun yaptığı saygısızlıktı." dediğimde başını hafif sallayarak çayını önüne alırken aynı zamanda sırıtmaya devam ediyordu. Verdiğim cevap muhtemelen kendisini tatmin etmemişti. Az önceki kıskançlık değil, saygısızlığa tahammülüm olmadığı için kendisine vermiş olduğum bir cevaptı.

Simitten birkaç dilim kopararak ağzıma atıp çayımla beraber yudumlarken Miraç küçük bir kahkaha atmıştı. İstemsizce onun kahkahasına tebessüm ederek; "Neye gülüyorsun?" diye sormuştum.

"Sen ve ben. Şirkette. İkimiz. Üstelik yan yana. Çay, simit. Hiç aklıma gelmezdi." demişti her bir kelimesini tek tek söylerken. Gözünün içindeki o mutluluğu ve içindeki sevgiyi göstermek istercesine. "Nasıl böyle her şeyim olmayı başarabildin bir anda?" diye hayranlıkla sorduğu o soruyu tam cevaplamak üzereydim ki içeri Akif girmişti.

"Miraç Bey, Jace Turner bir konuda---" diyemeden içeri bir başkası girdiğinde Miraç ayağa kalkmıştı. Gelen kişi ise bana bir yerden tanıdık geliyordu. Ama nereden?

"O konuyu kendi aramızda anlaşalım." demişti iri yarı adam. Kırık bir Türkçe'si vardı. Tabi ya. Bu adam Miraç'ın arkadaşının nişanında görmüştüm. Miraç bu adamı gözetlemem ve kendisine bilgi vermem için o gece benden yardım istemişti. İngiliz bir iş adamıydı. Jace ile birlikte yanında iki adam daha içeri girdiğinde Jace Miraç'ın masasının önündeki koltuklardan birine otururken belindeki silahı fark etmiştim. Adamları ise tam arkasında ayakta durmuşlardı. Akif kapıyı içeriden kapattığında Miraç;

"Oturma için müsade verdiğimi hatırlamıyorum." demişti sinirle. Aradaki gerginlik dikkatimi çekerken Jace sırıtarak;

"O işi kabul etmeni istiyorum."

"Böyle bir şey mümkün değil." demişti Miraç hâlâ ayaktayken. Akif ise tetikte duruyordu. Sanki her an bir şey olabilecek gibiydi. Bir tür patlamaya hazır iki bomba ile yan yanaydım sanki. Jace'in bakışları beni bulduğunda;

"Böyle bir konuyu yalnız konuşmak isterim." dediğinde kılımı dahi kıpırdatmadan öylece Jace'e bakıyordum. Miraç;

"Çıkmak istemiyor." demişti benim adıma. Zaten durum tam olarak da böyleydi. Benden rahatsız olmasına aldırış dahi etmeden çayımı elime alıp yudumlamaya başladığımda Jace'in sırıtan yüz ifadesi yerine sinirli bakışlara bırakmıştı. Miraç'ın hâlâ oturmadığını gören Jace;

"Bu işte sen de kazançlı olacaksın."

"Uyuşturucu ticareti yapan bir mafya ile şirketleri birleştirmek mi?" diye sordu Miraç öfkeyle.

"Benden farkın ne Miraç Ege Aktaş?"

"Uyuşturucu satmıyorum Jace. Şimdi çıkın şirketimden!" demişti sert bir ifadeyle. Jace sinirle eli beline giderken Miraç çoktan silahına davranmış Jace'in kafasına doğrultmuştu. Jace'in korumaları da silahlarına davranacağı esnada Akif belindeki iki silahı da eline alıp Jace'in korumalarına doğrultup;

"Yerinizde olsam bunu yapmazdım." demişti özgüvenli bir şekilde. Ben hızla ayağa kalkıp birkaç adım gerilemiştim. Ortadaki gerilim beni oldukça korkutmuştu.

"Son kez söylüyorum, şirketimden defolun!" demişti Miraç sinirle. Jace iki elini de havaya kaldırıp sırıtarak;

"Pekala, şimdilik gidelim." diyip korumalarına baktı ve oturduğu yerden kalkıp korumalarıyla odadan çıktıklarında Akif silahlarını beline geri koyup yanımıza gelmişti.

"Günaydın Kayra Hanım yenge." diyip Miraç'a döndü. Miraç silahını beline geri koyduğunda; "Alalım mı adamı Miraç Bey?"

"Hayır." diyip bana döndüğünde korktuğumu görmüş olsa gerek yanıma geldi ve bana sarıldığında saçlarımı okşayıp rahatlatmak istercesine; "Sen iyisin değil mi? Sorun yok, geçti." demişti. Tepkisiz kaldığımı farkedince benden ayrılıp gözlerime baktığında;

"O neydi?" demiştim şaşkınlıkla.

"Maalesef ki biz bunları hep yaşıyoruz."dediğinde Akif araya girerek;

"Depoya kaldıralım. İşkence ile---" diyemeden Akif'in sözünü kesmişti.

"Hayır dedim!" demişti sertçe. Muhtemelen yA anlaşmamızdan ötürü böyle diyordu. Ya da cidden de önceden yaptığı şeyleri şimdi yapmak istemediği için böyle diyordu. Kalktığım koltuğa geri otururken Akif önümden birkaç dilim simit alıp ağzına atarken;

"Öldürmemiz gereken konular vardı. Adamlar bize silah çekti." demişti birkaç dilim daha simit alıp ağzına atarken.

"Kimse kimseyi öldürmeyecek!" diyip Miraç koltuğuna oturmuştu. Akif başıyla Miraç'ı onaylayıp odadan çıktı. Miraç'ın sinirlendiği apaçık ortadaydı. Bana belli etmemeye çalışıyordu fakat gözlerindeki öfke de görülebiliyordu.

"Bu işin arkası gelecek, farkındasın değil mi?" Hâlâ korktuğum sesimden belliydi.

"Beni korursun." demişti gülümseyerek.

"Dalga geçilecek bir konu değil. Az önce silahlar konuşmak üzereydi burada." dedim sesim hem sinirli hem de korkuyla çıkmıştı. Yüzümü avuçlarının içine alarak;

"Evet ama olmadı öyle bir şey, değil mi?" Rahatlatmak istediğinin farkındaydım ama Miraç nasıl bu kadar sakin kalabildi ben ona şaşırıyordum doğrusu. Başımla onu onayladığımda;

"Ben hemen geleceğim." diyip kalkarken şüpheyle sormuştum.

"Nereye?" Sorduğum soru karşısında sırıtarak bana baktı.

"Doğru ya, her anımda yanımda olmak istiyordun. Lavaboya gidiyorum güzelim, gelmek ister misin?" diyip hâlâ sırıttığını gördüğümde gözlerimi devirerek;

"Burada kalıyorum." demiştim.

"Ya lavaboda adamın birini öldürürsem? Bence benimle gelmelisin." dediğinde bu kinayeli sözlerine karşı gözlerimi kendisine dikmiş öylece bakarken; "Pekala tatlım, sakin ol." diyerek iki elini de havaya kaldırıp; "Ben kendim gideyim en iyisi." diyerek odadan çıkmıştı. Miraç'ın gidişine bakarken gözden kaybolduğu esnada az önceki sekreter oturduğu yerden kalkarak eteğini düzeltti ve koşar adımlarla Miraç'ın arkasından gittiğini görmüştüm. Sakin ol, Kayra. Miraç kadına bakmadı bile.

Oflayarak masanın üstünü toplarken kendimi yiyip bitirmeye başladığımın farkına varmıştım. Bu kadın niye Miraç'ın arkasından koşarak gitmişti ki? Elimdekileri bırakıp hızla odadan çıktım ve kadının gittiği yöne baktığımda Miraç'ın bir yere girdiğini görmüştüm. Ardından kadın da girince parmak uçlarımdan gelen sinirle yürümeye başlamıştım. Topuklu ayakkabımın koridorda çıkardığı sesin yankısına aldırış etmeyerek yürümüştüm. 'Bay WC' yazan kapının önüne gelmiştim. Bu kadın Miraç'ın arkasından erkeklerin olduğu lavaboya mı girmişti yani? Kapının önüne yaklaştığımda aralık olan kapıdan içeri bakmaya çalışırken en fazla yirmi beş yaşında gösteren bir adamın içeriden kapıyı bir anda açmasıyla olduğum yerde kalakalmıştım. Adam bana şaşkınlıkla bakarken;

"Çok affedersiniz. Ben---" diyemeden sözümü kesip;

"Bugün kadınlar kendi WC'lerini şaşırdı galiba." demişti şaşkınlıkla.

"Evet, galiba." diyip arkamı dönüp birkaç adım attığımda adam yanımdan geçip gitmişti. Olduğum yerde durdum ve geri geri birkaç adım atıp tam kapının önünde tekrar durmuştum. Yine kapının aralık kısmından bakarken kadının Miraç'ın gömleğinin düğmelerini açarken görmüştüm. En üstten başlayarak açarken Miraç;

"Çek ellerini!" demişti sertçe. Fakat kadın aldırış etmeden;

"Ben düşünüyordum da belki sen ve ben---" diyemeden öfkeyle içeri girdiğimde kadın ne diyeceğini bilemez bir şekilde bana bakarken Miraç;

"Güzelim gerçekten göründüğü gibi değil. Bak açıklayabilirim." dediğinde ikisine doğru yavaş adımlarımı atarken Miraç bir yandan gömleğinin yakalarını iliklemekle meşguldü. "Benim hiçbir alakam---" diyemeden kızın boğazına hızla yapışıp duvara sertçe yasladığımda iki eliyle boğazını tutan elimi tutup kurtulmaya çalışıyordu. "Nasıl yani, sen bana kızmadın mı?" diye sordu Miraç şaşkınlıkla. "Ama ben sandım ki---" diyemeden sözünü kesip sinirli bakışlarımı hızla çekerek Miraç'a bakmıştım.

"Ne sandın? Sana güvenmeyeceğimi felan mı? Senin böyle bir şey yapmayacağını biliyorum." diyip tebessüm etmiştim. Hayran bakışlarım Miraç'ın bakışlarıyla buluşmuştu. Kadın elimden kurtulmak istercesine çırpınışlarını farkettiğimde sinirle kadına dönmüşüm. Boynunu daha da sert sıkmaya başladığımda zar zor nefes alırken;

"Miraç Bey'in kişisel asistanı olarak söylüyorum: Kovuldun!" diyip elimi bıraktığım anda eğilip öksürerek nefes almaya çalışıyordu. Korkuyla kafasını kaldırıp bana baktığında; "Ne bakıyorsun hâlâ!"diye sinirle üstüne yürüdüğüm esnada Miraç belimden tutarak;

"Hey, hey. Sakin ol güzelim." demişti. Kadın hızla lavabodan çıkarken Miraç'a dönmüştüm. Elleri belimi kavrarken, ellerimi boynuna dolamıştım. "Sana ne kadar hayran olduğumu tahmin dahi edemezsin. Az kalsın yaban ellere gidiyordum." Son cümlesini gülerek söylemişti. "'Beni korursun' derken aslında şaka yapmıyordum." dediğinde küçük çaplı bir kahkaha atmıştım. O esnada lavabonun kapısı açılıp içeri biri girmişti. Fakat Miraç ile birbirimize bakmaya devam ediyorduk. Gelenin kim olduğuna aldırış dahi etmemiştik.

"Şey... Bay WC yazıyordu ama?" demişti şüphe içerisinde sorarcasına. Ardından Miraç'ı görmüş olsa gerek; "Pardon Miraç Bey, ben en iyisi dışarıda bekleyeyim." diyip dışarı çıkmıştı. Dudaklarıma küçük bir buse kondurup geri çekildiğinde;

"Çıksak iyi olur." demişti gülerek. Başımla onu onayladığımda çıkmam için kapıyı açmıştı. WC'den çıktığımda az önce içeri giren adam kapının önünde bekliyordu. Miraç da arkamdan gelirken Miraç'a;

"Affedersiniz Miraç Bey." diyip içeri girmişti. Miraç'ın sağ eli belimde yan yana yürüyorduk. Belimdeki sıcaklığını hissettiğimde istemsizce gülümsemeye başlamıştım. Sürekli temas etmesi hoşuma gidiyordu. Sevgisini her fırsatta gösteriyor olması ayrı bir güzellik katıyordu.

Az önceki sekreter çantasını da almış asansörün kapısında asansörün gelmesini bekliyordu. Etrafta özgüvensiz ve karaktersiz insanlar gördükçe midem bulanıyordu. Böyle insanların hiç mi kendisine saygısı yoktu? Hayatında bir insan olduğunu bile bile insanları kendine çekmeye çalışmak, bu nasıl bir vizyonsuzluktu?

.....

Saat 13:15

Kafamı dosyadan kaldırıp Miraç'a çevirmiştim bakışlarımı. Hemen yanında oturuyordum. Beni yanından ayırmak istemiyor gibiydi. Karşısında oturmamı da istememişti. Bu yüzden tam yanına sandalye çekip oraya oturmamı istedi. Sürekli bir şeyler yazıyor, gelen telefonları cevaplıyor ve bilgisayardan bir şeylere bakıyordu.

"Ben acıktım." demiştim Miraç'a bir anda. Gülümseyerek kafasını göz gezdirdiği dosyadan kaldırıp bana çevirerek;

"Bir an hiç söylemeyeceksin sanmıştım." demesiyle hızla ayağa kalkıp;

"O halde aç karnımızı doyurmalıyız." demiştim heyecanla. Küçük çaplı kahkahasını atarak beni başıyla onayladığında;

"Birkaç not almam gereken bir şey var. Onları halledeyim, çıkalım."

"Çok güzel bir yer biliyorum. Oraya gidelim mi?" diye sordum masumca onaylamasını isterken.

"Neden olmasın!" dediğinde masanın üstünde bulunan Miraç'ın araba anahtarlarını aldım ve çantamı da alarak;

"Seni aşağıda bekliyorum." diyip cevap vermesini beklemeden odadan çıkmıştım. Derin bir nefes alarak koridorda yürüyordum. Sabahtan beri masa başında oturmak ruhumun daralmasına neden olmuştu. Zaten sabah elime aldığım bir dosyayı bir sayfa dahi çevirmeden öğleni etmiştim. Ben ne anlardım ki dosyalardan? Masa başı işi cidden de bana göre değilmiş. Tam istediğim mesleğimi yapıyormuşum aslında. Onun farkına varmıştım bugün.

Asansörün önüne vardığım anda kapısı açılıp içinden biri çıkmıştı. Asansöre binerek zemin kata basmıştım. Birkaç kişi daha asansöre bindiğinde herkes farklı katlarda inerken ben zemin katta inip çıkışa yönelmiştim. Şirketten çıkıp şirketin otoparkına yönelerek Miraç'ın arabasına bakınmıştım. Köşede park edilmiş şekilde duruyordu. Arabanın kilidini açarak yanına gittim. Çantamı ve telefonumu arabanın arka koltuğuna koyup kapıyı kapattığım esnada camdan yansıyan görüntüyle olduğum yerde kalakalmıştım. Biri tam arkamda duruyordu. Elini havaya kaldırmasıyla tam döneceğim esnada ağzımı eliyle kapatmıştı. Elinde çırpınırken gazlı bez olduğunu da anlamam uzun sürmemişti. Çırpınışlarım yavaşlayıp gözlerimin kapanmasına engel olamayarak kendimi bırakmıştım.

.....

Saat 17:52

Boynumun ağrımasıyla gözlerimi açtığımda bulanık görmemi aldırış etmeden kafamı kaldırarak etrafa bakındım. Yüzümü buruşturmuş kafamın ağrısıyla ne yapacağımı bilemez şekilde duruyordum. Görüşüm netleştiğinde sandalyede ellerim ve ayaklarım bağlı şekilde oturuyordum. Bunu farketmemle iplerin arasından kurtulmak için çabalamaya başladım. Bir yandan da etrafa bakınırken kahkaha sesi işitmeye başlamıştım. Tam arkamdan geliyordu.

"Gücünü boşa sarf etme. Denedim. Aşırı sıkı bağlamışlar." dediğinde gözlerimi ardına kadar açmış sesin Emir'e ait olduğunu fark etmemle içime korku dolmuştu. Başımı hafif yana çevirerek ne olduğuna bakmak istediğimde Emir tam arkamdaki sandalyeye bağlıydı. Sırt sırta vermiş öylece oturuyorduk. Boş, karanlık ve rutubet kokan bir depoda olduğumuz aşikardı.

"Neler oluyor?" demiştim.

"Emin ol ablacığım, hiçbir fikrim yok." demişti sıkkınlıkla.

"Bu da senin oyunlarının bir parçası mı?" demiştim sinirle iplerden kurtulmak için çırpınırken. Karnımın acısıyla hareketim yavaşlamıştı. Emir'in beni karnımdan vurduğu an aklıma gelmişti. Ağzımdan acıyla karışık küçük bir inilti koparken Emir;

"Benim bir parmağım yok. Neden ikimiz de buradayız onu da bilmiyorum."





......


"Karşınızdaki insanın önceliği siz değilseniz, o insanı önceliğiniz konumuna getirmeyiniz."


......

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

KUŞKU VE TUTKU Par A y ' ş e

Roman pour Adolescents

134K 14.1K 68
Bölümler yeniden yazılıp DÜZENLENECEKTİR. . . . Hiç beklemediği bir anda, hiç beklemediği bir kişiden, hiç beklemediği bir gizem.. Herşey Aysima...
13.3K 463 32
"Abla! Abla uyan!" Diyerek yüzüne vurmaya başlamıştım. Yavaş yavaş gözlerini açmıştı. "Çok şükür" dedim. "Kay...kayra" nefes almıştı. "Yi...yiğit'e i...
2.1M 133K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
23.4K 1.7K 58
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم (Not Defteri) Selamünaleyküm İslam'ın incileri, değerli kardeşlerim .Bu kitabı derleme olarak h...