ÇIĞ

By yazanbirokur

13.4K 6K 1.4K

Işıl, tek başına gittiği ilk tatilde, hiç tanımadığı üç kişi ile tanışır. Tanıştığı kişiler arasında Kağan da... More

YOLA ÇIKIŞ
YALNIZLIK
KATİLLE YAN YANA GÖZ GÖZE
CESET
ARKADAŞLIK
KARANLIK
YILBAŞI DAVETİ
KAN VE KAR
YANIMDA KAL
YILBAŞI PARTİSİ
ALEV
OYUN
PLAN
RÜYA
BELİRSİZLİK
OLMUŞLAR VE OLABİLECEKLER
İHTİMALLER
DÜZENLENİYOR

BİTİŞİN BAŞLANGICI

123 65 38
By yazanbirokur


"Bazı şeyler, biterken başlardı."

Kağan ile aramızda olanları düşünmekten kendimi alıkoyamamam bir yana sonumuz nereye gidiyor? İki ucu boklu değneğe saplanmış kalmıştık resmen. Sağıma dönüyorum ceset, soluma dönüyorum deli gibi bağıran bir adam, önüme bakıyorum kapı altından gönderilen bir tehdit mesajı, arkama bakıyorum kim olduğu belirsiz bir katil, e, bir de kalbime bakıyorum, o. Susmayan ve tekleyen bir kalbin yanına bunca şey fazlaydı. Acaba tüm bu olayları yaşamadan önce monoton diye şikâyet ettiğim hayatımı özlüyor muydum? Asla.

Daha güzel bir yerde tanışabilirdik. Hatta belki bir karpuz festivalinde ya da bir konserde delicesine eğlenirken birbirimizi tanıyabilirdik. En azından bu kadar tuhaf bir ortam olmadan...

Biz bir kar tanesinin içersine mahkûm olmuş kristal parçalarıydık. Belki üzerine alevler değerek eriyecek belki de kendi kendine öylesine bir su damlası haline gelerek süzülüp gidecektik. Biz ve diğer her şeyimiz bilinmezdi. Tamamen bilinmez.

Güneş ile biraz odada oyalanıyorduk. Kendi halimizde başladığımız sohbeti sürdürüyorduk. Tam o sırada telefonuma gelen bildirim ile gözlerim ekrana kaydı. Kağan'dan gelmişti. Bir gülümseme belirdi suratımda. Güneş, "Kimden geldiği anlaşıldı." Dediğinde sırıtarak yüzüme bakıyordu. Ekranı kaydırıp mesajı okuduğumda yüzümdeki gülümsemenin yerini ciddi bir ifade bürüdü.

"Az önce Ferman, geldi ve restoranda toplanmamız gerektiğini söyledi. Aşağıya bizim odamızın önüne gelin beraber inelim restorana."

Mesaj, aynen bu şekildeydi. Nasıl bir açıklama yapacağını merak etmiyor değildim fakat artık bir şey daha olmuş olursa kendimi camdan aşağıya bile atabilirdim her an. Hatta merdivenden yuvarlanmaya dahi çalışacak seviyeye gelmiştim.

"Işıl, ne olmuş?" diye merak ile yüzüme bakarak sordu, Güneş. Mesajı sesli bir şekilde ona da okuduğumda kaşları çatıldı ve hemen ardından dudakları yukarı kıvrılarak ağzından bıkmışlığa dair bir ses çıkardı. "Neden toplanmamızı istiyor acaba? Toplu katliam mı yapacakmış herkes üzerinde? Bıktım bu adamdan, her şeyin içinde bir, Ferman ismi. Tarih dersinde öğretmen Tanzimat Fermanını anlatırken bile bu kadar duymamıştım şu kelimeyi. Bezdim artık, burama kadar geldi." Diye söylendiğinde başının üstünde alnına denk gelen kısmı işaret ediyordu eli ile. Yani ne yalan söyleyeyim ki bende aynısından.

Bıkkınlık ile ayağa kalktığımda bir elimi Güneş'e doğru uzattım. Hafif kuvvet uygulayarak ayağa kalkmasına yardım ettiğimde birlikte kapıya doğru ilerledik. Kapıyı açtığımda karşı odanın önünde birilerine bir şeyler anlatmaya çalışan Ferman'ı gördüm. Anlaşılan sıra daha bize gelmemişti. Ferman'ın karşısındaki kadın hafifçe kafasını sallayarak dediğini onayladığında dışarıya çıktı ve merdivenlerden inmeye başladı. Biz, Güneş ile beraber burada hiçbir şeyi kaçırmamak için dikiliyorduk. Tam o sırada Ferman, arkasını döndü. Gözleri ikimizi bulduğunda asla düzgün bir şey için açmadığı çenesini bir kere daha araladı ve konuşmaya başladı. "Restoranda birazdan bir açıklama yapacağız. Orada bulunmanız iyi olur." Aman, sanki bilmiyoruz. Sen, buraya çıkana kadar bizim haberimiz olmayacağını mı sanıyordun? Evet, şu an kendimi olayı yaşayan kişiden önce bilen magazinciler gibi hissediyordum.

Ferman'ın yanından uzaklaştığımızda aşağıya inmeye başladık. Kağan ve Mete'nin olduğu kata gelince dar, uzun koridorda yürüyerek odanın önünde durduk. Güneş, kapıya vurduğunda Mete, kapıyı açtı. İçimi hafiften bir heyecan dalgası sarmıştı. Kağan, içeriden çıktığında "Hadi inelim bakalım, yeni felaketimiz neymiş." Diye konuştu. Yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. Bunalmış gibi görünüyordu tüm olanlardan.

Mete ve Güneş yan yana yürürken Kağan'da benim yanıma gelmişti. Aynı hizada duruyorduk fakat ne o ne de ben tek kelime etmemiştik. Suskunluğumuz rahatsız etmiyordu yani sonuçta az bir mesafede ne konuşabilirdik ki?

Restorana geldiğimizde neredeyse yılbaşı partisindeki gibi herkes buradaydı. Hiçbir şeyin yeri değişmemişti, her şey sabah nasıl bıraktıysak aynıydı. Yani herhangi bir yer değişikliği yoktu. Biz hariç kimsenin üzerinde gergin bir hava yoktu. E, tabii ki olmazdı. Bizim gördüklerimizi görmemişlerdi. Kim bilir şu anda bir katil ile aynı otelde bulunduklarını öğrenseler hatta birde üzerine az ilerideki ormanlık alanda öldürdükleri bir kişinin cesedinin olduğunu öğrenseler ne yaparlardı? Bir dakika duramayacakmış gibi panik havasına kapılırlardı ve etrafı bir kasvet bulutu sarardı. İnanıyorum ki çevre çok önemliydi. Belki de bizim şu an burada bu kadar soğukkanlı ve sakin olmamızın nedeni çevremizdeki insanların hiçbir şeyi bilmezliğiydi. Hayat bir şeyleri bilmediğin sürece çok kolay geçerdi, ta ki bir şeylerin ucundan tutmak ve kurcalamak isteyinceye dek. Cahil yaşamaya çalışmak her zaman en tercih edilen olmuştur. Neden mi? Çünkü bizlere korkusuz, kolay ve öğreniyormuş gibi bir hayat vaat ederdi. Hiçbir zaman bunu tercih etmek istememiştim ama etrafıma bakınca bir sorguladım. Acaba dedim, şu an bu insanlar gibi olsaydım daha mı iyi olurdu? Hayır. En azından ben, otelde nasıl hareket etmem gerektiğini biliyordum. Mesela tek başıma hareket ettiğimde olacakları bilerek temkinli adımlar atmaya çalışıyorum ya da benimle konuşan insanları zihnimde şüpheli noktasına koyarak onlara nasıl yaklaşmam gerektiğini biliyorum. Kimsenin bundan mahrum kalmasını istemezdim açıkçası. Bence, herkes nasıl yaşadığını bilmeliydi. Tüm bunları geçtim ama dört kişi bir ipin ucundan tutmak yerine herkes tutsaydı olaylar daha da basit hale gelebilirdi. Aklıma bir şeyler geliyordu fakat uygulayabilir miyiz ya da ne kadar mantıklı bilmiyorum. Sanırım aklıma gelen şeyden bahsetmek için Ferman'ın konuşmasını başlamasını ve ardından bitirmesini beklemeliydim. Daha her şeyin başındaymışız gibi geliyordu ve ben, bir şeyleri çözemiyor olmaktan artık çok sıkılmıştım.

Ferman, sağ elinde kaldırdığı bardağa sol elindeki metal, küçük kaşık ile dikkatleri kendine çekmek istercesine hafifçe vurdu. Ah, Tanrım kendimi netfilix filmlerinden birinde gibi hissediyordum, bu adam sayesinde. Birde halimden memnun değildim, ne haddime. Tüm bu otantikliğin ortasına meteor gibi düşmüştüm resmen.

Ferman, konuşmaya başlamıştı. İşte başlıyorduk.

"Öncelikle, beni dinleyeceğiniz için hepinize şimdiden teşekkür ederim. Vahim ve çekilemez bir durumun ortasındayız şu anda. Bunu elbette görebiliyorum ve sizlerden özür diliyorum. Fakat biraz daha sabredebileceğimize inanıyorum çünkü zorundayız. Yollar kapalı, hiçbir şekilde ulaşım sağlanamıyor. Biz, otelimizin stoklarında bolca bulunan imkânlardan sizleri mahrum bırakmayacağız. Açıklama yapma gereği duymamın sebebi panik duygusuna kapılmamanızdı. Umuyorum ki en yakın zamanda çıkacağız. Dışarıdan çalışmalara hala devam ediyor."

Bu son cümlenin konuşmasının bittiğine işaret olduğunu düşünüyorken bize doğru baktı ve ekledi. "Çocuklar, sizinle ayrı bir mevzu hakkında konuşmam gerekiyor." Bu adam tam bir parazitti. Taksit taksit söylüyordu bir şeyleri ve ben, nefret ediyordum bu durumdan.

"Geçen günlerde sanıyorum ki bir vakaya denk geldiniz." Şu anda Ferman'ın yüzüne dördümüzde afallamış gibi bakıyorduk.

"Tuvalette kan gördünüz."

Hadi, ya. Ciddi misin? Dalga geçiyor sanırım.

"Bakın eğer görmeseydiniz size bunu açıklamazdım çünkü bizim otelimizde bir işletme ve adının kötüye çıkmasını asla istemeyiz fakat bir vaka ile karşılaştık. Geçen gün otelimizde genç bir kız intihar etmeye çalıştı. Çığlık sesleri duyduk ve koşarak gittik. Kızı kurtardık. Şu an durumu iyi. Şimdi gitmem gerekiyor daha fazla ayrıntı veremeyeceğim için üzgünüm."

Konuşmamıza müsaade bile etmeden yanımızdan ayrıldı. Kağan, emin bir ifade ile konuştu. "Yalan söylüyor." Sanırım ben, bu adamın ağzından cidden doğru bir şey duyduğum gün yaşamıyor olacaktım.

Kağan'ın varsayımına katılıyordum. Tuvalete girdiğimde ve kapıyı açtığımda bir kan gölü görmüştüm resmen. O, akan kanın sahibinin şu an yaşıyor olması bana kalırsa imkansız bir şey olurdu. O kadar kan kaybetmiş olan bir insan, üstelik bu şartlar altındayken asla yaşayamazdı.

Güneş, sorarcasına baktı. "İfadesinden yalan söylediği çok belliydi, eli ayağı dolanmıştı birbirine ama neden yalan söylüyor onu anlayamadım." Mete'de Güneş'e hak verircesine kafasını salladı. Açıklama ihtiyacı hissettiğim için Kağan'ı beklemeden anlatmaya başladım. "Çünkü o kadar kan kaybetmiş bir insanın yaşaması çok zor bir ihtimal."

Kağan, işaret parmağı ile beni gösterdi ve, "Doğru!" diyerek düşüncemi destekledi. Ardından ekledi. "Hadi öyle oldu diyelim, yaşıyor olsun. Peki, intihar eden bir insan en fazla ne yapar? Silah ile kendini vuracağını ya da," derin bir nefes aldı ve devam etti. "Kendini bıçaklayacağını mı düşünüyorsunuz? Pek sanmıyorum açıkçası. Hadi diyelim ki buda oldu. Ama asıl imkansız olmasının sebeplerinden bir tanesi ne biliyor musunuz?" Güneş, "Ne?" diye sordu. Kağan, hızla devam etti. "Ortam koşullarının yetersiz olması, yani ben, öyle olduğunu düşünüyorum. O kadar kan kaybeden birisi bu kadar sınırlanmış bir ortamda kurtulamaz."

Güneş'in ağzından bir şaşkınlık ifadesi çıktı hemen ardından Mete, düşünceli bir şekilde konuştu. "Sanırım bu yüzden matematik yapmamız gerekiyor." Güneş, "Ne alaka?" diye sorduğunda merakla Mete'ye bakıyordum. Cidden ne alaka?

"Ne? Matematik sorusu, çözerken yeni yollar türetilmez mi? Baksana hemen anladı her şeyin sebebini. Aaah, ah hayatta matematik çözebiliyor olmak vardı."

Her ortamda aklına böyle şeyler getirmeyi nasıl başarabiliyor acaba? Bihter Ziyagil, konuşmasını devreye sokmanın tam vaktiydi şimdi.

"Lütfen sakin olur musun, yeterince sıkıntımız var dikkatimizi sana veremeyiz." Bunu söylediğimde Güneş, kıkırdadı. Kağan, bıkmış bir nefes verdi. Evet, ciddileş, Işıl. Hızlı, çabuk, acilen ciddileş.

Aklıma gelen fikri söylemeli miydim? Zamanı mıydı ya da mantıklı mıydı bilmiyordum ama sanırım söylemekten bir zarar gelmezdi. "Benim aklıma bir fikir geldi. Ne kadar mantıklı bilmiyorum ama söylemekten bir zarar gelmeyeceğini düşünüyorum."

Söylediklerimin ardından Kağan, "Anlat." Dedi. İfadesi ciddileşmişti. "Biz, tüm bunları biliyoruz. Kendi başımıza bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama sizce de bir şeyleri daha çok insan bilirse her şey daha da kolay olmaz mı bizim için? Düşünün mesela; Biz, şu an olayın odak noktasında kalıyoruz, başkaları bilirse eğer Ferman, üzerinde bir baskı hisseder ve biz merkezden çıkmış oluruz. Çünkü diğer insanlar ile ilgilenmeye çalışır, onlara böyle bir şey olmadığını anlatmak için çabalar ve bu sayede bizde yapmak istediğimiz şeyleri daha rahat bir şekilde yapabilmiş oluruz."

Güneş, "Cidden matematik önemli." Diyerek Mete'ye baktı. Kağan ise düşünceli bir şekilde bana baktı. "Çok mantıklı ama nasıl yapacağız?" Hızlıca aklımdaki düşünce ile sorusuna cevap verdim. "Birisi bize kapı altından not atmıştı. Hatırlıyor musunuz? Bizde onun gibi yapacağız. Akşam yemeğinden hemen sonra yapalım ki herkes tam uyumak için hazırlanıyorken sıcağı sıcağına notu görsün. Gece herkes uyurken yapmayalım. Sabaha doğru görmek bizim planlarımızı geciktirir. Şimdide olmaz çünkü herkes otelin bir yerine dağılmış vaziyette."

Kağan, garip bir şekilde bana bakıyordu. Daha önce birisi bana bu şekilde bakmamıştı. Gözleri koyulaşmıştı. "Öyle yapalım." Dediğinde hareketlendik ve restoranın çıkışına doğru ilerledik.

Odalarımıza çıkmak için merdiveni kullandığımızda Kağan, durdu. "Şimdi odalarımıza dağılamayız." Etrafını yokladı ve hemen ardından devam etti. "Kağıt ve kalem lazım." Evet, mantıklı. "Mete ve Güneş, siz yukarıya çıkıp koridorlardaki oda sayısını kontrol edin ve ne yazacağımızı düşünün, ben, Işıl ile birlikte arabaya gidip kağıt, kalem getireceğim." Mete, onaylayarak kafasını salladığında Güneş, bana bakarak kaşlarını yukarı aşağı doğru ima ile kıpırdattı. Bu kızın, aklında kurduğu şeyler neydi acaba?

Kağan, bana bakıyordu, hemen sonra arkasına dönerek merdivenlerden indi. O, inerken parmaklarımı sağ eline sıkıca kenetledim. Kağan, duraksadı ve hemen sonra tuttuğum eli parmaklarıma hafifçe dolandı. Midem tam şu an kıpır kıpırdı. 'Kelebekler uçuşmak" söylemini yaşıyordum tamda şimdi.

Kağan, kapıyı açtığında yüzüme soğuk hava çarpmıştı, her zamanki gibi. Aklıma gece, olanlar geldiğinde içimi garip bir duygu sarmalı bürüdü.

Kağan'ın arabasına doğru ilerlediğimizde Kağan, sol eli ile, elimi tutmaya devam ederken, bagajı açtı. Bagajın içine baktığımda rulo haline getirilmiş sekiz tane kağıt duruyordu. Sanırım çizdiği bazı projelerdi.

Kağan, elimi bıraktı ve sırtıma destek vererek hafif kenara kaymamı sağladı. Daha sonra sekiz tane projenin boş çembersel alanından dolu olup olup olmadığına baktı sanırım. Hemen ardından bir tanesini aldı ve bagajı kapattı. Elimi tekrar tuttuğunda ona bakarak konuştum. "Kalem almıyor muyuz?"

Sanırım kalemi unutmuştu çünkü yüzüme tam şu an aklına daha yeni gelmiş bir ifade ile bakıyordu. Ona bakarak gülümsedim ve "Bende kalem var." Diyerek ekledim. "Tamamen aklımdan çıkmış." Dediğinde benim arabama doğru ilerliyorduk.

Kalemi ve kağıdı hallettiğimizde kapıya doğru ilerliyorduk.

Daha yeni başlıyorduk ve bence bugün her şeyin bitmesine biraz daha yaklaşmıştık.

Selamlar,
Evet, kitabım düzene girdi gibi hissediyorum. Arkadaşım her ne kadar 2 hafta atarsın sonra sınav haftası der geçersin dese bile atmaya devam edeceğim. 5 dakika sonra size söz verdiğim gibi tam 20.30 da bölüm atmam gerekiyor.
Kitabımızın listelerde üst sıralara çıkıp diğer okurlar ile de buluşması için voteleyip yorum yapabilirsiniz. Şimdiden teşekkür ederim, sevgili okurlarımm.

Continue Reading

You'll Also Like

2.8M 144K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
253K 16.4K 45
Gökyüzüne bak inanmazsan eğer ey Mehlikâ, Gözüme alem görünmez, görmesem ruhsarını En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2...
90.5K 5.4K 16
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]
244K 20.7K 38
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...