TEHLİKE

By habibebsrn

569K 35.8K 18.5K

"Sen bana nefretle bakarken ben seninle ailenden sana kalan en değerli mirasmış gibi sahiplendiğin çayı içmey... More

TEHLİKE
1.BÖLÜM -EV
2. BÖLÜM- KARŞILAŞMA
4. BÖLÜM- KABUS SONRASI
5. BÖLÜM-İHANET
6. BÖLÜM-NEDEN?
7.BÖLÜM-PİŞMANLIK
8.BÖLÜM- İZLER
9. BÖLÜM-ŞİİR
10. BÖLÜM- KARA&PARA
11. BÖLÜM- YARIŞ
12.BÖLÜM- ESRARENGİZ
13. BÖLÜM- ÖLÜM
14. BÖLÜM- KALPSİZ
15. BÖLÜM- HİÇ
16. BÖLÜM- ŞÜPHE
17. BÖLÜM- SEVGİ
18. BÖLÜM- BOŞLUK
19. BÖLÜM- CASUS MU?
20. BÖLÜM- KAZANMA HIRSI
21. BÖLÜM- KENDİNE GELİŞ
22. BÖLÜM- BAŞBAŞA
23. BÖLÜM- BENİ BIRAKMA
24. BÖLÜM- ACIMASIZ OYUN
25. BÖLÜM- SÖYLESENE...
26. BÖLÜM- ARTIK ÇOK GEÇ
27. BÖLÜM- YAPAMAM...
28. BÖLÜM- DAĞINIK
29. BÖLÜM- MANZARA
30. BÖLÜM- HUZUR
31. BÖLÜM-ARYA ERYAMAN
32.BÖLÜM- KORUYUCU
33. BÖLÜM- YALNIZ
34.BÖLÜM -ARAF
35. BÖLÜM- BEDEL
36.BÖLÜM- ÇIKMAZ
37. BÖLÜM- GÜZEL BİR GÜN
38. BÖLÜM- DARGINIM
39. BÖLÜM- KEREM
40.BÖLÜM-ŞAH MAT
41. BÖLÜM- OD
42. BÖLÜM- CESARET
43. BÖLÜM- FARK ETMEDEN...
44.BÖLÜM-GÜVEN
45. BÖLÜM- ÜŞÜYORUM...
46.BÖLÜM- BENCİL
Değişim...
47. BÖLÜM-ÖLÜM FISILTISI
48.BÖLÜM-DARBE
49.BÖLÜM-ÖMRÜM
50.BÖLÜM-UÇURUM
51.BÖLÜM-DÖNENCE
52.BÖLÜM-HİSSETMEK
53.BÖLÜM-OYUN
54.BÖLÜM-ÇÖKÜŞ
55.BÖLÜM-BİLMEDİĞİMİ Mİ SANIYORSUN?
56.BÖLÜM-GÖRMEZDEN GELSEN
57.BÖLÜM- DUYGUSUZ
58.BÖLÜM- SOĞUK
59.BÖLÜM- YANKI
60. BÖLÜM- SİL BAŞTAN
61.BÖLÜM-AKIL KAYMASI
62.BÖLÜM-İNCE HESAP
63.BÖLÜM-KORKU
64.BÖLÜM- GİZLENEN GERÇEK
65.BÖLÜM-KİMSESİZ...
66.BÖLÜM-YAĞMUR
67.BÖLÜM-SEBEBİ BENİM
68.BÖLÜM-HATIRA
69.BÖLÜM-ZAMANI GELDİĞİNDE
70.BÖLÜM-MEKTUP
71.BÖLÜM-SADECE...
72.BÖLÜM-SOKAK LAMBASI
73.BÖLÜM-YARAMIZ DA KALSIN
74.BÖLÜM-AŞK
75.BÖLÜM- TEK SIĞINAĞIM
76.BÖLÜM- OPİA
77.BÖLÜM- EFSUN
78.BÖLÜM-EN TEPEDE Kİ İSİM?
79.BÖLÜM-EKSİK
80.BÖLÜM-İMKANSIZ MUCİZE
81.BÖLÜM-NİLİ AARON
82.BÖLÜM-BAŞKAN
83.BÖLÜM-VEDA
84.BÖLÜM-NEFES
85.BÖLÜM-ALGIN
86.BÖLÜM-İHANET
87.BÖLÜM-GERÇEK
88.BÖLÜM-İTİRAF
89.BÖLÜM-ÖLÜM
90.BÖLÜM-SON
TEŞEKKÜR VE VEDA...
YENİ KURGU TANITIMI

3.BÖLÜM - SONUM GELMİŞTİ

12.8K 700 184
By habibebsrn

Saniyeler içinde göz göze gelmek ve aldığım kokunun büyüsü, zihnimi çok derinlere götürdü.

Lise ikinci sınıftaydım. Her okulda zeki, çalışkan, siyah kalın çerçeveli gözlükleri olan öğrenci mutlaka bulunurdu. Bizim okulunun geleneğini de ben devam ettiriyordum. Hayatıma kalın siyah çerçeveli gözlüklerle bakan birisi olarak etrafıma pek ilgi göstermezdim. Etrafımdan ilgi görürdüm ama benim pek ilgim olmazdı. Güzel sayılırdım, fakat bunu sergilemek çok da hoşuma gitmezdi. Selin' le birlikte okul kantininden çıkmak için kapıya doğru yürümüştük. Önüme geçen kişi ile olduğum yerde kaldım, bakışlarım ancak çocuğun göğüs hizasına geliyordu. Tahminimce üst sınıflardan biriydi. Kim olduğuna bakmadan sağ tarafından geçeceğim sırada, tekrar önüme geçti, sol tarafa döndüğümde aynı hareketle devam etti. Muhtemelen kavga istiyordu. Başka açıklaması olmazdı. Ama yanlış kişiyi seçmişti. Tartışmayı sevmediğimden arkamı dönüp giderken gelen itirafla olduğum yerde kalmıştım. Ne bir adım ileri ne de bir adım geri atabiliyordum. Ne demişti;
"Seni seviyorum mu? Demişti. Yok canım yanlış duymuştum. Bana mı dedi? ... Mümkün değil...

Başkasınadır herhalde deyip gitmek için hareketlenince ismimi duymamla ikinci şoku yaşamıştım. Karşıma geçip elimi tutan, çoğu kızın peşinden koştuğu okulun popüler çocuğu Çağan Balkır'dı. Kantinde bulunan herkesin gözü önünde "Seni seviyorum Arya " demişti.

Başımı kaldırıp gözlerine bakmıştım. Bakışları güven veriyordu ve ciddi olduğunu söylüyordu. Olayın ciddiyetiyle biraz heyecanlanmıştım. Kulağıma eğilip "çık benimle" diyen Çağan'ın kokusunu hissetmiştim. O kadardı. Başka yoktu.

Oysa şimdi. Yağız'ı görmemle kalbim dörtnala koşuyormuş gibi atıyordu. Bakışları tehlikeliydi. Okyanus kokusu büyüleyiciydi. Düşündüğüm şeyler için kendime kızdım. Karşımda duran kişi aşk itirafı yapan Çağan değil, düşmanım olan Arıkan ailesinin, büyük oğlu Yağız'dı. Ailesi ile yaşamayan biriydi, son birkaç aydır yurt dışındaydı bu yüzden eve gelmesini hiç beklemiyordum.

Kalbimin hızlı çarpmasının sebebini bulmuştum, ama büyüleyici okyanus kokusuna bahanem yoktu. Koluma yapışan sert bir elle kendime geldim. Aniden kenara itilmemle dengemi kaybedip zeminle buluştum. Dizimde oluşan sızıyla gerçek dünyaya gözlerimi açtım. Biraz önce hayranlıkla baktığım yüzüne, şuan tiksintiyle bakıyordum.

Ama Yağız bana bakmıyordu. Kerem'den gözlerini ayırmayarak, "Sana, Ateş'le(köpeği) oynama yanarsın demiştim." diyerek arkasına dönüp gitti. Demek köpeğin ismi Ateş'ti. Klişeleşmiş söz gülümsememe sebep olurken, sesinde ki tehdit bana söylenmiş gibi ürkütmüştü.

Yerden destek alarak ayağa kalktım. Dizlerimi ve ellerimi çırparken başımı Kerem'e çevirdim. Birkaç dakika önce yüzündeki ukalalıkla bana meydan okuyan çocuktan eser yoktu. Hüzünlü ifade ile Yağız'ın arkasından bakıyordu. Gözünden akan yaş sesiz çığlık gibiydi. Karşımda duran çocuğa, acımakla acımamak arasında karasız kalmıştım.

Vicdanım saklandığı yerden başını uzatmış bana bakıyordu. Düşüncelerden kurtulmak için başımı iki yana salladım. En iyisi umursamamaktı. Bu durumda olan çocuğa konuşmak pekte mantıklı değildi zaten.

İçinde biriktirdiği öfkesini benden çıkarabilirdi ve bu davranışına tahammül edemeyip çocuk falan demez iki tane patlatırdım. Hiçbir şey yapmadan beklerken, göz altından Kerem'i izliyordum. Bana bakmadan yanından geçip gitti. Masanın üzerine bıraktığım tepsiyi alarak peşinden yürüdüm. Tepsiyi mutfağa bırakırken, ocağın üstünde yeni demlenmiş olan çayın kokusu, ben tazeyim diye bağırıyordu.

Bir saat öncesinde de tazeydi bu çay, kim içiyordu da sürekli çay yapılıyordu acaba. " Aman, banane kim içiyorsa içiyor, söylenerek kendime çay doldurdum. Bardağımı alarak Kerem'in odasına gireceğim sırada, gelen sesle aşağı baktım. Kerem odasına gelmemişti, aşağıda Adile teyze ile konuşuyordu.

Bağdaş kurarak kapının yanına oturup, sırtımı duvara yasladım. Yere otururken bıraktığım bardağımı elime alarak Kerem'i beklemeye başladım. Canım arkadaşım Selin psikoloji okumuştu. Okul bitirme tezini çocuk psikolojisi üzerine yaparken ona yardım etmiştim, bu sayede birkaç şey öğrenmiştim. Hareketlerimle Kerem'i şaşırtıyordum. Bu şekilde dikkatini çekip benimle konuşmasını sağlayabilirdim.

Çocuklar sır tutamaz gördükleri, duydukları şeyleri, güvendikleri kişilere anlatırlardı. Kerem'den babasıyla ilgili işe yarar birkaç bilgi öğrenebilirdim. Dokuz yaşındaki çocuğu kandırmak kolaydı. Beni asıl endişelendiren, planlarıma çok fazla dahil etmediğim Yağız'ın gelişiydi.

Evde bulunması benim açımdan tehlike oluşturabilirdi. Bu durumda planlarım da küçük değişiklikler yapmak zorunda kalabilirdim.Sıkıntıyla çayımdan bir yudum aldım. Ne kadar çok düşünmeye başlamıştım.

Yağız ailesinin yanında fazla kalan biri değildi, bir iki güne kalmaz giderdi. Bu duruma bu kadar kafa yormam anlamsızdı. Merdivenlerden çıkan Kerem'i görünce, ilgilenmiyormuş gibi yaparak, başımı tekrar öne eğdim.

Görüş alanıma giren ayaklar Kerem'in başımda beklediğini gösteriyordu. Başımı kaldırıp çayımdan bir yudum daha aldım. " Ne yapıyorsun burada?" Meraklı çıkan sesine bakılırsa dikkatini çekmeyi başarmıştım. " Seni bekliyordum." bardağın dibinde kalan çayımı sonuna kadar içip bardağı kenara bıraktım.

"Odana izinsiz girdiğim için galiba biraz sinirlendin, bende bir karar aldım. Sen izin vermediğin sürece, odana girmeyeceğim." aslında söylediğim son cümle benim açımdan riskliydi. Kabul etme ihtimali yüksekti ki, eğer kabul ederse odasına giremeyecektim. Dikkatle Kerem'in gözlerinin içine bakıyordum.

Bir çocukla göz seviyelerini aynı tutmak güven verirdi. Bende bunu uyguluyordum. Umarım işime yarardı. Kerem bir süre daha bana bakarak bekledi ve hiçbir şey söylemeden kapıyı açarak odasına girdi. Kapısını kapatmamıştı, ama izinde vermemişti. Kapısını açık tutması odama girebilirsin demekti, ama sözle bunu dile getirmedikçe girmeyecektim.Ayağa kalkacağım sırada, başımı kaldırmamla Yağız'ı görmem bir olmuştu. Ne yapıyordu üst katta, benimi izliyordu diye düşünürken mantıklı tarafım saçmaladığımı söylüyordu. Çocuk bu taraf bakmıyordu bile, gelen seslere bakılırsa telefonla konuşuyordu. Dikkatli olmalıydım. Yağız'ın odasının orda olabileceğini hiç düşünmemiştim.

Kapıdan çıkınca, Kerem' in odasını direk gördüğü için Kemal Arıkan'ın olduğunu düşünmüştüm. Yere bıraktığım bardağımı alarak mutfağa geçtim. Bardağı tezgahın üzerine bırakırken, elimdeki çiziğe gözüm takıldı. Sol avucumda kanı üzerinde kurumuş uzunca bir çizik vardı.

Ne zaman olduğunu hatırlamıyordum. Tezgahtan aldığım peçeteyi, suyla ıslatıp tekrar elime baktım. "Kahretsin... Bir bu eksikti." Söylenerek sandalyeyi çekip oturdum, elimi masanın üzerine koydum, ıslattığım peçete ile kuruyan kanı temizlemeye çalışıyordum.

Ama peçeteyi ne kadar bastırırsam bastırayım, acısını hissetmiyordum. Aşırı stres yaşadığımda sol kolum tamamen hissizleşiyordu. bu hastalığın ne zaman olduğunu düşünürken aklım gerçeği öğrendiğim zamana gitmişti.

Kemal Arıkan' ın bana verdiği acının yanında kabusum olan başka bir hediyesiydi.

Hissizlik ...

Bilkent Üniversitesi mezuniyet törenindeydim. Niye üniversite okuduğumu bende bilmiyordum ama okuyordum işte. Ailemin yokluğu ile geçen berbat bir üniversite hayatından sonra, mezuniyet törenimde aynı berbatlıkla geçiyordu. Hüzün ve acı dolu.

Selin' e aynı üniversitede okuduğumuz için Ahmet amca ve Handan teyzede katılmıştı. Beni de yalnız bırakmak istemiyorlardı. Mezuniyet hediyesi olarak Selin'e yaptırdıkları kolyeden, benim ismimle bana da yaptırmışlardı.

Üzülmemem için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlardı. Benim için bu kadar çabalayan insanları üzmek istemiyordum. Ama ne kadar çabalasam da içimde dolmayan bir boşluk vardı.

Zaten ailenin yerini başka ne doldurabilirdi ki. Dışıma akmak isteyen gözyaşlarımı belli etmemek için içime akıtıyordum. Bazen içimde biriken gözyaşlarım beni boğuyordu. Bu günde öyleydim. Bastırdığım duygularımla birlikte diplomamı aldım. Ailemin ölümünden sonra eğlenceyi kendime yasaklamıştım. Mezuniyetle ilgili hiçbir etkinliğe katılmayacaktım. Benimle birlikte Selin'de katılmamıştı. Handan teyze beni bırakmamış, ailecek mezuniyet yemeği yemek için ısrar etmişti.

Kabul ettim. Arabaya bineceğim sırada biri ismimi seslendi. Hepimiz başımızı gelen sese çevirdik. Yolun karşısından bize doğru gelen kişi Koray Komiserdi. Koray komseri az çok tanıyordum. Ailemin ölümünden sonra bana çok yardımı olmuştu. Ama 3 yıldır görmemiştim. İçimde uyanan merak duygusu ile, arabanın kapısını kapatarak Koray komsere döndüm. Koray komserle birlikte, polis üniformasıyla esmer bir bayanda gelmişti.

Aceleci tavırları, merakımı daha da artırıyordu. Çok fazla vakti olmadığını, konuya hemen gireceğini söyledi. Ailemi kaybettiğim kaza hakkında konuşacakmış. Babam tanınmış iş adamı olduğu için, kasıt olup olmadığını araştırmışlardı. Bilir kişi raporunda kazanın kasıtlı olmadığı belirlenmiş, tutanaklara kaza olarak yazılıp, bir yıl sonra da dava kapatılmıştı.

Koray komiserde kaza ile ilgili bazı şüphelerinin olduğunu, kazanın planlanmış olabileceğini, söyledi. Yeterli kanıt bulamadığı için davayı açamamış, galiba yukardan gelen emir böyleymiş. Durumdan beni haberdar etmek istemiş. Kaza planlanmış, kelimesinden sonra kulaklarım uğuldamaya başlamıştı, sesler birbirine karıştığı için ne dediklerini anlamıyordum.

Aileme, kim niye yapmıştı. Bastırdığım tüm duygular beynime hücum etmeye başlamıştı. Zonklamaya başlayan başımla birlikte, gözlerimin önü karadı. Bedenimi hissedemiyordum, sadece karanlık vardı. Ayağımın altında ki zemin kaymaya başlamıştı. Uçurumdan aşağı düşüyordum. Sonunu göremediğim karanlık bir boşluk beni içine çekiyordu.

Açık olan bilincim yavaş yavaş kapanmaya başladı. Arada ki zaman kopmuştu. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Kulaklarıma tekrar sesler gelmeye başladığında bir şeyin üzerinde yatıyordum ve hızla bir yerlere götürülüyordum.

Gözümü alan parlak ışık vardı. Herhalde ölmüştüm ve sorguya gidiyordum. Ne olduğunu anlamak için gözlerimi açmaya çalıştım. Ama çabam boşunaydı, gözlerim bir türlü açılmıyordu.

Geri gelen bilincimle düşüncelerime odaklandım. En son ailemi düşünüyordum. Belki de onlara kavuşma vaktim gelmişti. Yani ben öyle sanıyordum.

Sesler netleşmeye başlayınca Selin'in sesini tanımıştım. "Anne, baba uyanıyor." duyduğum sesle hayal kırıklığı yaşıyordum. Ölmemiştim. Burnuma gelen yoğun kokuya bakılırsa hastanedeydim. Gözlerimi açmaya çalıştım, ama üzerinde tonlarca ağırlık var gibiydi, açılmıyordu.

Gözlerim kapalıydı ama bilincim tamamen açılmış, konuşmaları dinliyordum. Kulağıma gelen tanıdık ses Ahmet amcanındı. Soru sorduğu kişi ise galiba doktordu.

Yabancı ses Ahmet amcaya açıklama yapıyordu.

" Aşırı stres ve bastırdığı duygulardan dolayı bayılmışım. Travma geçiriyormuşum. Uyansam bile travmanın vücuduma olumsuz etkileri olabilirmiş." sonrası yok. Bilincim tekrar kayıp. Aradan geçen zamanı hesaplayamıyordum artık. Gözlerimi açtım. Sandalyede oturup, başını yatağın kenarına koyarak uyumuş Selin'e baktım.

Sol elimi tutuyordu. Kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkunup, Selin'e seslendim. Sesleniyordum ama sesim çıkmıyordu. Ne kadar bağırırsam bağırayım duymuyordum. Ya da duyuyordum da sesim çıkmıyordu, bilmiyorum.

Selin'in elimi tuttuğunu görüyordum ama hissetmiyordum. Elimi oynatmak için hamle yaptım, ama yerinden bile kıpırdatamadım. Tekrar tekrar uğraşmak sonucu değiştirmedi. Panik yaptığım için sağ tarafımı da hissedemiyordum.

Zihnim de bomba gibi patlayan sonuç;
Felç olmuştum. Ölmemiştim ama ölmekten beter durumdaydım.

Çıkmayan sesimle ağlamaya başladım. Selin'de beni görünce panikleyerek yardım çağırmak odadan çıktı. Boğazıma dizilmiş hıçkırıklar ard arda geliyordu. Gözlerimden akan yaşlar, uğuldayan kulaklarıma doluyordu.Nefes alamıyordum. Kalp atışlarım öyle hızlanmıştı ki, sanki kalbim göğüs kafesimi kırıp dışarı çıkacaktı. Kapının açılmasıyla, beyaz giymiş bir sürü insan etrafıma duvar örmüş gibi dizildiler.

Birileri 1 ampul diazem yapılmasını söylüyordu.Bütün hücrelerime panik dalgası yayılmıştı. Sesleri duyduğumu bile farketmiyordum.Ne olduğunu bilmiyordum ama kolumdan gelen sızı ile başımı sağa çevirdim. Sağ kolumu hissediyordum. Belki de uyuşmaya başlayan zihnim bana oyun oynuyordu. Şuan da hiçbir şey düşünemiyordum. Gözlerim kapanmaya başladı. Hıçkırıklarım içi çekişmelere dönüştü. Bir süre sonra tamamen kesildi.

Derin ve karanlık bir uykunun kollarına bıraktım kendimi.

Yüzüme vuran güneş ışığı ile gözlerimi zar zor araladım. Şişmiş olan göz kapaklarım görüş alanımı daraltıyordu. Aklıma gelen ilk düşünce felç olup olmamamdı. Korkuyordum.

İlk önce ayağımı hissetmek için hareket ettirdim. Hareket ediyordu. Gerçek olup olmadığını anlamak için ayaklarımı karnıma doğru çektim. Sorun yoktu. Demek felç olmamıştım.

Sağ dirseğimden destek alarak hafifçe doğruldum. Başımı sol tarafa çevirdim. Sol kolumdan da destek alıyordum ama hissetmiyordum. Sanki benim kolum değil gibiydi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Selin ve annesi konuşarak odaya girdiler.

Selin beni görünce koşarak yanıma geldi. Yüzünde ki sevinç Handan teyzede de vardı. Yanıma gelen Handan teyze başımı okşadı. İyi misin yavrum? Diye soran sesi çok yorgun çıkmıştı. Handan teyzenin sesini duyuyordum. İşitmede bir problem yoktu. Cevap vermek için ağzımı açtım. Kuruyup, çatlamış dudaklarımı dilimle ıslatarak " Ne oldu bana? " bana dedim.

Konuşuyordum, duyuyordum, hareket edebiliyordum. Tek sorun sol kolumdu. Felç değildim ama üzerimden kamyon geçmiş gibi bütün kemiklerim ağrıyordu. Odaya birkaç doktor, peşinden de hemşireler girdi.

Nasıl olduğuma bakmak için sırayla muayene ettiler. Anlamadığım bazı kelimelerle aralarında konuşuyorlardı. Odaya giren Ahmet amcaya baktım, sevinçle bana bakıyordu. Ailemin yokluğunu hissettirmemeye çalışıyordu anlıyordum, fakat bu kadar doktora da gerek yoktu. Altı- üstü bayılmıştım.

Selin'in boynuma sarılmasıyla, başımı ona çevirdim. Anlıma öpücükler konduran arkadaşımı dikkatle izliyordum." Çok korkuttun bizi kelebek." diyerek annesine baktı. " Hiç uyanmayacaksın zannettik."

Anlamayan gözlerle bakıyordum.

Meğerse 15 gündür uyuyormuşum. Arada gözlerimi açıp hiç tepki vermeden tekrar kapatıp uykuya dalıyormuşum. 15 gün olmasına şaşırmıştım. Kalbime saplanmış acıyı daha dün gibi hatırlıyordum. Acı hala benimleydi ve çok tazeydi.Hissetmediğim sol kolumda bile acı vardı. Aldığım nefes bile acı kokuyordu. Diğer doktorlar odadan çıkarken, başım da bekleyen doktor bana açıklama yapıyordu.

" Arya hanım büyük bir travma atlattınız. 15 gündür hastanemizdesiniz. Hatırlıyor musunuz? Hayır anlamında başımı iki yana salladım. " Tamam Arya hanım yormayın kendinizi. Bu süreçte kendinize gelmeniz çok uzun sürdü. Ama şuan için iyisiniz.

Aklıma gelen sol kolumu kaldırıp, gösterdim. "Hissetmiyorum."dedim. "birkaç gün içinde hissetmeye başlarsınız. Tekrar yaşanmaması için stresten uzak durmalısınız." Ahmet amcaya dönerek,"Yaşadığı travmadan dolayı kolundaki uyuşma tekrarlarsa psikologa yönlendiririz, ama kendi isteğiyle gitmesi lazım.Şuan için durumu uygun değil 1 hafta sonra ki kontrolden sonra değerlendiririz. Şimdilik geçmiş olsun." diyerek odadan çıktı. Doktorun söyledikleri bir kulağımdan girmiş diğerinden çıkmıştı. Sadece son söylediği cümle kalmıştı, " Aşırı stresten uzak durmalısın".

Beynimin duvarlarına çarpıp kalbime saplanıyordu. Doktor yaşadığım stresi biliyor bunun için tedavi etmeye çalışıyordu. Ama yaşadığım acıyı asla dindiremezdi.

Zaten ben Acımın dinmesini istemiyordum ki. Benimle kalmalıydı. Güçlü olup ayağa kalkmam için ona ihtiyacım vardı.

Birkaç gün sonra hastaneden taburcu edildim. Ahmet amca ve handan teyze beni bırakmayıp evlerine götürdüler. Aileme bunu kimin yaptığını bulmam için kendimi toparlamam lazımdı. Bana ne olduğuyla artık çok fazla ilgilenmiyordum ama sağlıklı bir bedene ihtiyacım olacağından hastalığımı bilmem gerekiyordu.

Hissetmeye başlayan sol elimle telefonumu aldım. Arama motoruna girip hastalığımın tanısını yazdım. Karşımda beliren birçok siteden, birtanesini tıkladım ve okumaya başladım.

Konversiyon Bozukluğu;

Çeşitli ruhsal zorlanmalar karşısında bazı bireylerin tepki verme biçimidir. Yani kişinin başa çıkamadığı sorunlar, çevresel olaylar olduğunda verdiği tepkilerdir.

Belirtileri;

Bedenin herhangi bir yerinde uyuşma veya hiç birşey hissedememe durumu, körlük, konuşamama, bedenin herhangi bir yerinin hareketinde azalma veya felç olma durumu, titreme veya istemsiz beden hareketleri...

Tedavi;

Bedensel başka bir hastalık bulunmayan vakalarda, psikiyatrik muayene ile konversiyon bozukluğu tanısı konur. Kişide bedensel bir hastalık yoksa tedavisi acil değildir. Bu kişiler psikiyatrik muayeneye uygun oldukları zaman, yani konuşarak kendilerini anlatabildikleri dönemde tedavi olmaları uygundur. Aile ve çevre de bu kişide sadece konversiyon belirtileri varken ilgilenilmesi, sorunun sürmesine yol açar. Tedavide doktorla işbirliği içinde olunmalıdır."

Telefonumu kapatıp masanın üzerine bıraktım. Hastalığımı okuduktan sonra bana sıkıntı olmayacağına karar vermiştim. Benimle ilgilenecek ailem yoktu. Yakın çevremede ki insanlara da naz yapmaya hakkım yoktu. Kısacası belirtileri doktora gitmeden de kontrol altında tutabilirdim.

***

Yüzüme gelen ışıkla düşüncelerimden koptum. Karşımda durmuş bana bakan Adile teyzeyi yeni fark ediyordum. Dışarının karanlık olmasına bakılırsa vakit epey geç olmuştu. Anlaşılan baya derinlere dalmıştım. Dikkatle elime bakan Adile teyze " kızım senin bir derdin var," yumuşacık sesi handan teyzenin sesine benziyordu. " içine atma yavrum. Bak uzun süredir hareket etmeden eline bakıyorsun. Eğer derdini anlatırsan, bu yaşlı kadın belki sana yardımcı olur." dedi.

Derdimi anlatsam nasıl yardımcı olacaktı merak ediyordum. Bir akşam pişirdiğin yemeğin içine zehir koyup, Kemal Arıkan'ı ortadan kaldırırsak rahatlarım desem yapacak mıydı sanki. Aklıma gelen düşünceyle dudağım hafifçe sola kıvrıldı. Derdimi bir öğrense Kemal Arıkan'ı değil, ama beni ortadan kaldırabilirdi.

Aslında amacım Kemal Arıkan'ın ölmesi değildi, ölmek onun için kolay bir sondu. Acımı indirmezdi. Ben bu ailenin ölmesini değil, sürünmesini istiyordum. Benden cevap gelmeyince, işinin başına dönen Adile teyzeyi yemeği ile baş başa bırakarak mutfaktan çıktım.

Gerilen vücudumu rahatlatmak için ılık bir duşa ihtiyacım vardı. Hissetmeye başladığım kolumu kontrol ederken, merdivenlerden inen kişinin Yağız olduğunu fark edince duraksadım. Bakışlarında ki karanlık ürpertiyordu, bu yüzden karşılaşmak istemiyordum.

Beni fark etmeden arkamı döndüm." Olduğun yerde kal."daha adımımı atmadan duyduğum sesle yere çivilenmiş gibi kaldım. Kalbim hızla atmaya başladı." Arkanı dön," ...sakin ol, sakin ol... panik yapma.. beynime yolladığım uyarılar ne kadar işe yarıyordu bilmiyorum. Yavaşça arkamı döndüm.

Bakışlarım yerdeydi, yüzüne bakmamaya çalışıyordum. " Bana bak." Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Belirgin yüz hatları vardı. Sert çehresine keskin bakışları eklenince ben babamdan daha tehlikeliyim diyordu sanki. Gözlerine tam bakmadım, ama bakışlarını üzerimde hissediyordum.

" Ayak altında fazla dolaşma." diyerek yanımdan geçip gitti. Tuttuğum nefesimi dışarı üfledim. Neydi şimdi bu... Tehdit, uyarı, ayağını denk al. Hangisini demek istemişti anlamıştım.

Arkamdan gelen sese döndüm. Adile teyze elinde tepsi ile, bana bakarak

" Arya kızım, meyve suyu ve sandviç hazırladım. Paşama götür de yesin."tepsiyi elime tutuşturdu. Elime aldığım tepsi ile merdivenleri çıkmaya başladım. İlk geldiğim gün evde bir sürü çalışan vardı, ama şimdi sadece Adile teyzeyi görüyordum. Niye kimse ortalıkta yoktu anlam veremiyordum.

Yağız'ın söylediği cümle aklıma geldi. Acaba ayak altında dolaşma derken, görünmez olmamızı mı istiyordu. Düşüncelerle birlikte Kerem'in odasının önüne geldim. Kapısını kapatmamıştı, hala aralık duruyordu. İki elimle tuttuğum tepsiyi karnımla elim arasına sıkıştırdım.

Kapıyı tıklatıp bekledim, ses yoktu. Tekrar denedim yine ses yoktu. Vazgeçip merdivenlere yöneldiğim sırada arkamdan duyduğum "Gel" sözüyle odaya girdim.Tepsiyi masanın üzerine bıraktım." Abim gitti mi?" benimle konuşmasını beklemiyordum. Ben nerden bileyim gitti mi, gitmedi mi? Tabi bunu içimden söyledim.

" Bilmiyorum. Gitti galiba."

" Abimin, sesini duydum."

Nasıl duymuştu ki, Yağız o kadar yüksek seslemi konuşmuştu ya da duvarlar ses mi geçiriyordu diye düşünürken, Kerem'in elinde ki kitaba gözüm takıldı. Kitabı ters tuttuğunu görünce, alayla gülümsedim. Galiba abisini gizliden izliyordu. Dikkatle baktığımı görünce, çaktırmadan elinde ki kitabı kapatarak yanına koydu." Ne bakıyorsun?" "hiç" dedim.

Tepsiyi gösterirken arkamda duran sandalyeye oturdum. Bacak bacak üstüne atarak, kollarımı birbirine bağladım. Kerem dikkatle beni izliyordu.

" Niye oraya oturdun."

" Seni bekliyorum. Yemeğin bitince tepsiyi götüreceğim."

" Onları yiyeceğimi de nerden çıkardın."

" Yemeyeceksen götürüyorum." Yerimden kalkıp tepsiyi elime aldığım sıra da,

" Bırak kalsın, yiyeceğim " dedi. Tepsiyi bırakıp tekrar eski yerime oturdum.

" Sen çık." Resmen dalga geçiyordu. Bozuntuya vermeden, çıkmak için kapıya yöneldim. Omzumun üzerinden bakıp " Birazdan gelir alırım, o zaman." diyerek odadan çıkıp kapıyı arkamdan kapattım.

Başımı kaldırdım. Üst kattaki odaların kime ait olduklarını tahmin etmeye çalışıyordum. Yukarda 3 tane oda vardı. Kapısı görünen oda Yağız'ın odasıysa eğer, Kemal beyin odası da... bir iki adım geri gidip görüş alanımı genişlettim.. Yanında duran 2 kapıdan biri olabilirdi. Ama hangisiydi.

" Tatlımmm..."diyen Canan yerimden sıçrarama neden oldu. Garip bir şekilde bakıyordu." Boşuna uğraşma" başını yukarı çevirip iç geçirdi." O, bizim gibilere bakmaz."

Canan'ın beni izlediğini fark etmemiştim. Hareketlerimden yanlış anlam çıkarmıştı ama umursamadım. Tepkisiz kalarak Canan'a bakarken arkasında duran kapısı açık oda dikkatimi çekti.

"Temizlik yapıyorsun galiba," dedim sesime samimi hava katmaya çalışıyordum.

"Evet." arkasında ki odaya bakarak " kimin odası?" diye sordum. " Bu odamı...Kemal Beyin odası, yarın geleceği için temizliyorum."

Aldığım cevapla gözlerim parladı. Kemal Arıkan'ın odasını gökte ararken, karşımda bulmam altın fırsatı. Canan odaya girdikten sonra koşar adımlarla merdivenlerden inip, odama girdim. Yatağın altından küçük valizimi çıkardım. İçine yaptırdığım gizli bölmeyi açarak, dinleme cihazını elimi aldım. Valizi tekrar eski yerine koyup odadan çıktım. Kemal Arıkan'ın odasına dinleme cihazını temizlik bitince yerleştirmeyi düşünüyordum. Heyecanım giderek artarken terlemeye başlamıştım. Zaman geçirmek için mutfağa gidip su içtim. Adile teyze hala mutfakta yemek yapıyordu.

Mutfaktan çıkıp koridorda ilerledim. Üst kattan görünmeyecek şekilde sırtımı duvara yaslayıp beklemeye başladım. Birilerinin gelme riskine karşı etrafımı kontrol ediyordum. Kulağıma gelen sivri topuk sesine bakılırsa Canan merdivenlerden iniyordu.

Beklediğim an gelmişti. Derin nefes aldım ve merdivenlere döndüm. Kirli sepetiyle aşağı inen Canan'a başımla selam verip, yoluma devam ettim. Canan'ın görüş alanından çıkınca, koşarak Kemal Arıkan'ın odasına gidip, sağımı solumu kontrol ederek odaya girdim.

Evde kamera olmadığını biliyordum. Sadece Arıkan çalışma odasında ve evin girişinde kamera vardı. Odaya girince şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Bir erkeğin odasından çok, asil bir bayanın eli değmiş gibi duruyordu. Ya da Kemal Arıkan çok zevkli bir adamdı.

Gümüş, beyaz ve siyah renkler hakimdi. Yatağın baş kısmında gümüş çerçeveli büyük bir ayna, yan taraflarda parlak abajurlar, tavanda saray avizesine benzeyen bir avize ile dekore edilmişti. Odadan ayrıymış gibi duran giyinme bölümü vardı. Giyinme bölümündeki büyük dolaplar tamamen ayna ile kaplanmıştı.

Aynada beliren birçok görüntüm başımı döndürmüştü. Cebimde bulunan dinleme cihazını elime alarak, nereye yerleştireceğime bakıyordum. Temizlerken bulunma ihtimaline karşı dikkatli saklamalıydım. Yatağın başında ki aynanın arkasına baktım. Gözükme riski yüksekti, vazgeçip giyinme bölümünde ki pufa yönelip altına baktım.

Pufun yerini değiştirirken düşme riski vardı. Çok oyalanmıştım. Acele etmezsem yakayı ele verecektim. Ellerim titremeye başladı. Sıkıntıyla nefesimi dışarı üfleyip odada dönmeye başlamıştım ki, gözüme çarpan yerle,o tarafa yöneldim.

Yatakla birleşik olan komidinin altına yerleştirip kapıya yöneldim. İşim bitmişti. Başımı dışarı uzatıp sağa sola baktım. Kimsenin olmadığına emin olunca hızla Arıkan'ın odasından çıkıp, Kerem'in odasının kapısında durum. Canan merdivenleri yeni çıkıyordu ve benim odadan çıktığımı görmemişti.

Derin bir nefes alarak içimdeki heyecanımı dışarı üfledim. Sakinleşmek için kapının önünde beklerken, omzumun üzerinden Canan'a bakıyordum. Bana uzaylıymışım gibi bakan Canan, Kemal Arıkan'ın odasına girip kapısını kapattı. Başarmıştım.

Tehlike geçmişti.

Rahatlamıştım, odaya gireceğim sırada " Ne işin vardı orada?" diye bağıran Yağız'ın korkutucu sesiyle, yerimden sıçradım.
İşte şimdi yakalanmıştım. Hemde yakalanmamam gereken en son kişiye....
Sonum gelmişti...

Continue Reading

You'll Also Like

7.5M 56.4K 12
Aşiretle hiç bir bağlantısı olmayan saf temiz yürekli bir kız... Gözü kara korkusuz dediğim dedik bir aşiret ağası... Bu iki gencin komik, dolu zihin...
3.6K 343 28
İlk Anime X Reader kitabım. Haikyuu'dan başlamak istedim. Hikayeyede Hinata'nın ikiz kardeşiyiz. Her çarşamba yeni bölümm~ Başlama tarihi: 14 Şubat...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

369K 34.2K 4
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
18.4M 631K 88
Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen yalnız kalmanız durumundan yazar kesinlikl...