155 POLİSİYE

By Asli_Han1453

8.9M 587K 199K

Kalbim avuçlarımın arasında ezilirken yanaklarıma ardı ardına sıralanan yaşların arasından kısık sesimle konu... More

Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Yirmi Birinci Bölüm
Yirmi İkinci Bölüm
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm
Yirmi Sekizinci Bölüm
Yirmi Dokuzuncu Bölüm
Otuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz İkinci Bölüm
Otuz Üçüncü Bölüm
Otuz Dördüncü Bölüm
Otuz Beşinci Bölüm
Otuz Altıncı Bölüm
Otuz Yedinci Bölüm
Otuz Sekizinci Bölüm
Otuz Dokuzuncu Bölüm
Kırkıncı Bölüm
Kırk Birinci Bölüm
Kırk İkinci Bölüm
Kırk Üçüncü Bölüm
Kırk Dördüncü Bölüm
Kırk Beşinci Bölüm
Kırk Altıncı Bölüm
Kırk Yedinci Bölüm
Kırk Sekizinci Bölüm
Kırk Dokuzuncu Bölüm
Ellinci Bölüm
Elli Birinci Bölüm
Elli İkinci Bölüm
Elli Üçüncü Bölüm
Elli Dördüncü Bölüm
Elli Beşinci Bölüm
Elli Altıncı Bölüm
Elli Sekizinci Bölüm
Elli Dokuzuncu Bölüm
Altmışıncı Bölüm
Altmış Birinci Bölüm
Altmış İkinci Bölüm
Altmış Üçüncü Bölüm
Altmış Dördüncü Bölüm
Altmış Beşinci Bölüm
FİNAL

Elli Yedinci Bölüm

122K 7.2K 1.4K
By Asli_Han1453

Selam, nasılsınız? Umarım hepiniz iyisinizdir, iyi olmanızı temenni ediyorum. Buraya bir şeyler yazmak, sizlerle paylaşmak az da olsa kötü psikolojiden kurtulmamı sağlıyor. İyi ki varsınız.

Okuduğunuz saat ve tarihi not eder misiniz?

Satır araları boş kalmasın lütfen, keyifli okumalar. Bölüm hakkında görüşlerinizi merakla bekliyor olacağım. Sınır: 5K Oy, 1K Yorum.

*

Sabahın erken saatlerinde uyandım. Odamız sıcacıktı. Yatak da oldukça rahattı ama yine de yerimi yadırgadığımdan pek uyuyamamıştım. Üzerimdeki ince yorganı kenara iteleyerek kalktım. Perdenin aralık kısmından dışarıya baktığımda gece boyunca durmaksızın yağan kar durmuş, gökyüzünü saran kara bulutların yerini güneşin parlak ışıkları almıştı.

Savaş'ın beline kadar açılmış olan yorganı yukarıya doğru çektim. İhtiyaçlarımı gidermek için banyoya geçtim. Yüzümü yıkayıp saçlarımı bileğimdeki tokayla dağınık bir topuz şeklinde topladım. Dişlerimi fırçaladıktan sonra odaya döndüm.

Savaş'ın heybetli gövdesi yatağın ortasına doğru kaymış, biraz önce üzerine örttüğüm yorgan ise yeri boylamıştı. Söylene söylene yerdeki yorganı kabaca toplayıp yatağın alt tarafına koydum.

Üzerimdeki pamuklu gecelik pijamalarını çıkarmadan evvel hâlâ yatakta olan sevgilimin üzerine atladım. Bedenlerimizin sert bir şekilde çarpışması sonucunda Savaş'ın ağzından hırıltılı boğuk bir inilti döküldü. "Siktir," elimin sırtıyla ağzına hafifçe vurdum. "Sabah sabah küfretme,"

Gözlerini kısıkça aralamış bana alttan ters ters bakıyordu. "Asu," dedi dişlerinin arasından. "Efendim sevgilim," deyip gülümsedim.

Göğsü nefes alışıyla kabardı. "Kaç yavrum!" dedi tehditkâr bir ses tonuyla. Oldukça ürkütücü çıkmıştı sesi ancak ben de pek etkisi olmadı.

Kaçma girişiminde bulunmayıp yüzümü tertemiz kokan boynuna gömdüm. Ferah losyon kokusu ciğerlerimi şenlendirmişti. "Bir yerin acıdı mı?" dedim boynunu minik minik öperken.

Elinin kuvvetli baskısını belimde hissettim, dokunduğu kısmı hafifçe okşadı. "Belimi kırdın yaramaz kedi," dedi boğuk boğuk.

Gövdelerimiz çarpışınca benim de biraz canım acımıştı ama bir yerimizi kıracak kadar sert bir çarpışma olmamıştı. Mübalağa yapıyordu bence, yani umarım öyle yapıyordur. Öyle bir şey olsa durumu açıklayamazdım da.

Elimi bel boşluğuna doğru çıkarıp siyah tişörtün altından sıcak tenini yokladım. "Bence sağlam," dedim avuç içimi eşofmanının lastik sınırına yaslayıp.

Vücudu ateş gibi yanıyordu, dokunduğum sert gövdesinden yükselen sıcaklık beni yakıp kavuracakmış gibiydi. Başımı geriye çekip yüzlerimizi hizaladım.

Kuruyan dudaklarımı ıslattığımda kısık bakışları oraya düştü. Adem elması sert bir yutkunuşla kavislendi. Parmaklarımı içe büktüğümde avcumun ortasındaki sert kaslar dalgalandı.

"Test edelim öyleyse," der demez nevrimi döndürecek o yer değiştirmeyi gerçekleştirdi. Sırtım yatağın kırışmış olan çarşaflarıyla buluşurken Savaş'ın iri gövdesini üzerimde buldum. Uykulu hâlinden sıyrılması çok kolay olmuştu. Oldukça enerjik ve dinç görünüyordu. Suratımda şapşal bir gülümseme oluştu.

Ellerini başımın iki yanına yaslayarak yüzlerimizi hizaladı. Gerilen kol kaslarına ve şişen pazularına baktım göz ucuyla. Şınav pozisyonundaydı. Tek sorun altında benim oluşumdu.

"Ne ceza vereyim sana?" dedi siniri hâlâ yerli yerindeyken. Dağılmış olan saçları, hafif şişmiş olan dudakları ve kısıkça bakan uykulu ela gözleriyle gözüme çok karizmatik görünmesi normal miydi?

Başımı kaldırıp yanağından pat diye öptüm. "Öpüştük barıştık bence," dedim kendimin bile şaşırdığı cilveli bir ses tonuyla. Yeni yeni yönlerimi keşfediyordum Savaş'la.

Dilini damağına vurarak cıkladı. "Daha etkileyici bir ceza," kollarımı boynuna dolayarak çenesinden öptüm. Sakalları dudaklarımı çizdi. Bir kez daha öptüm.

Başımı geriye çektiğimde sinirinin dağılmış olduğunu gördüm. "Ulan kızım," dediğinde gülümsemem genişledi.

Galibiyetle burnumu havaya diktim. "Sinirin dağıldı değil mi?"

Alt dudağını ıslattı. "Gülümsüyorsun, iflahım kuruyor anasını satayım. Boynuma boynuma sokuluyorsun, sinir mi bırakıyorsun adamda!"

İç geçirdim. "Çok sevdiğimden canımın içi,"

Hırlar gibi bir ses çıkarıp boynuma sokuldu ve üst üste öptü ve hafif hafif ısırdı. "Seviyorum ulan seni!" dedi kabadayı gibi. Romantikliği ancak bu kadardı.

"Ulan mı?" dedim hayıflanırcasına.

"Sabah öpücüğüyle uyandırmak yerine, üzerime atlarsan alacağın karşılık bu olur, hiç şikâyet etme!"

Belimde beni gıdıklayan parmakları ve boynumu çizen sakalları beni huylandırdığından gülerek yatakta geriye kaçmaya çalışıyordum. "Savaş," dedim kahkalarımın arasından. "Ne olur yapma!"

"Efendim güzelim, daha çok mu istiyorsun?"

Bel oyuntumdaki parmaklar yüzünden gülmekten gözlerimden yaş gelmişti. "Ha-yır!" dedim kesik kesik. "Lütfen dur."

Parmaklarının hareketleri sonunda insafa gelerek kesildiğinde nefes nefese kalmıştım. Başını boyun girintimden çıkardı. Onun da yüzünde güzel bir gülümseme vardı. Göğsüm hızlı soluk alıp vermemin etkisiyle kabarıp sönüyordu.

Sağ avcuyla yanağıma uzandı. Avuç içi yanağıma yaslandı. "Çok güzelsin Asu," baş parmağı dudak kıvrımımda nazik dokunuşlar yaptı. "Sabah sabah bu kadar güzel olmaya utanmıyor musun kızım sen?" suçlayıcı tavrı seslice güldürdü beni.

"Güzel bakıyorsun demek ki..." parmaklarının sırtıyla yanağımı boydan boydan sevdi.

"İnsan sana bakmaya doyamaz ki güzelim." Yanaklarım sımsıcak olmuştu. Kucağımda duran ellerimi kaldırıp boynuna doladım ve onu üzerime çektim. Kollarını dirseklerinden bükerek ona sarılmamı kolaylaştırdı. Bedeninin ağırlığını tamamen vermiyordu. Ağırlığı altında ezilmem olasıydı.

"Öyle güzel güzel konuşma," diye mırıldandım. "Dilim tutuluyor, konuşamıyorum."

Gülüşünün etkisiyle sızan sert nefesi boynumu ısıttı. "Dilin tutuluyor demek," kuruyan boğazımı ıslattım.

"Hı-hım, ne diyeceğimi bilemiyorum."

Kulağımın altında bir noktaya bastırdı dudaklarını. Bu öpücük ben de bambaşka duyguları şahlandırdı. Nefesinin ılık ılık tenime esiyor oluşu bacaklarımı pelteleştirmişti.

"Bir şey demene gerek yok. Gözümün baktığı, elimin uzandığı yerde ol yeter bana." derin bir nefes alıp verdim.

"Seni canımdan öte seviyorum Savaş." Göğsü kontrolsüzce kabarıp söndü, göğsümü baskıladı. "Koca bir ömür seveceğim seni." diye ekledim. "Canımın içi."

Sağ kaşımın üzerinden öptü ve kendini yan tarafıma attı. Gözleri pencereyi bulduğunda, "Kar durmuş, kahvaltıdan sonra at binmeye gidelim." dediğinde başımla onayladım.

Kahverengi yüksek bel kot pantolonumu ve balon kol beyaz gömleğimi giydim. Saçımı at kuyruğu modelinde toplayıp yüzüme hafif bir makyaj yaptım. Ben banyoda giyinirken Savaş da odada giyinmişti. Hazır bir şekilde banyodan çıktığımda telefon görüşmesi yaptığını gördüm. Elimdeki makyaj çantasını ve üzerimden çıkardığım gecelik pijamalarımı valize koydum.

"İki-üç haftaya kadar belli olur," dedi ciddiyetle. "Herhangi bir pürüz çıkmayacak, çıkmaması için gereken konuşmayı yaptım." konunun ne olduğunu bilmediğimden kulak misafiri olmadım.

Yatağın örtüsünü düzgünce örttükten sonra alt kısmına oturduğumda yanıma gelip oturdu. Telefonumu açarak mesaj kutumu kontrol etmeye başladım. Babamdan ve Sezen'den gelen birkaç mesaja cevap yazdım.

Ayak bileğimde hissettiğim baskıyla gözlerim hızla Savaş'ı buldu. "Çorap giy, ayakların buz gibi olmuş." telefondaki konuşmasını sırf benim için bölmesi içimi kıpır kıpır etti.

"Eyvallah kardeşim." deyip konuşmayı sonlandırdı. Bileğimin iç tarafını okşadı parmak ucuyla. "Ne konuştuk biz seninle," dedi hafif azarlar bir tonda. "Sabahtan beri ayakların çıplak."

Siyah bir kot ve koyu mavi renkte spor bir gömlek giymişti. Kolumu bükerek omuz başına koydum. "Gömleğin rengi çok hoşmuş," dedim bedenini dikkatlice süzerken. Yüzünü eğerek gömleği üstünkörü inceledi. "Öyle mi?"

Alt dudağımı ısırdım. "Çok yakışmış, baktıkça bakası geliyor insanın."

Çarpık gülümsemesiyle tek yanağındaki gamze çukurlaştı. "Konuyu değiştirdiğinin farkındayım," dedi tek kaşını kaldırıp.

Oflaya puflaya yataktan kalkmış valizden çorap arayışına çıkmıştım. "Gıcıksın işte! Çocukken de gıcıktın." Ayaklarıma çoraplarımı giydim.

"Sen de inatçısın." dediğini işittim. "Burnunun dikine gitmeye bayılıyorsun." seri adımlarla yanına vardığımda oturmayıp bacaklarının önünde durdum.

"Şimdi sana abi desem-" dememe kalmadan ateş saçan gözlerini yüzüme dikmesi bir oldu. "Sakın!"

Kıkır kıkır güldüm. "Ama küçükken sana abi dememe çok hevesliydin hayatım,"

Burun kemerini sıktı. "Hasbünallah!" gülüşümü bastırmak için alt dudağımı ısırdım.

"Savaş abi," dediğimde kaşlarının çatıklığı bir derece daha arttı. "Tanıştığımızda Savaş bey yerine keşke Savaş abi deseymişim. Nasıl delirirdin kim bilir?"

Öne meyillendirdiği bedenine ek belimin arkasına dolanan koluyla beni belimden tuttuğu gibi bacaklarının arasında çekmişti. "Kaşınma Asu," dedi dişlerinin arasından.

Ellerimi omuzlarına koydum. Kasları son derece gergindi. Parmaklarımı okşar gibi hareketlendirdim. Dizimi yatağın bacaklarının arasında kalan kısmına yasladığımda gövdesi arkaya doğru meyillendi.

Elinin tekini arkasına dayayıp oradan aldığı destekle oturuşunun bozulmasını engelledi. Yüzüne eğilişimle gerilen boynu dolayısıyla daha çok belirginleşen adem elması sert bir yutkunuşla sarsıldı.

"Kaşınmak istiyorsam?" diye fısıldadım kısık bir sesle.

Belimi kavrayan el biraz daha sahiplenici bir hâle geldi. "Seve seve istediğini veririm yavrum," dedi boğuk sesiyle.

Dudaklarımız arasındaki mesafe iyice küçülmüştü. Nefeslerimiz birbirine çarpıyor, sıcaklıklarımız tenlerimizi yakıyordu.

Dudaklarımız birbirini teğet geçerken yanağımı sakallı yüzüne sürterek kulağına yaklaştım. "Ben de seve seve devam etmek isterdim ama at binmeye inmemiz gerekiyor, üzgünüm sevgilim." üzerinden kalkarak kapıya ilerledim.

"Seni bileğime kelepçelemek şart oldu." dedi arkamdan.

O kelepçenin kimin bileğine geçeceği hiç belli olmazdı.

Kahvaltı için alt kata indiğimizde içeriden taşan çocuk sesleriyle ikizlerin geldiğini anlamış oldum. Mustafa abi konuşma arasında ikizlerinin anneannesine gezmeye gittiğini söylemişti. Salon kapısından koşarak çıkan erkek çocuğu ve hemen arkasından onu kovalayan kız çocuğu yanımızdan geçip gitmişti. "Çocuğum koşmayın. Terleyip hasta oluyorsunuz, sonra tüm ceremesini ben çekiyorum!" söylene söylene çocukların ardından salondan çıkan Gamze abla bizi görünce, "Günaydın," dedi neşeli bir sesle. "Günaydın," dedik Savaş'la aynı anda. "Odanızda rahat edebildiniz mi? Herhangi bir sorun var mı?" diye sorduğunda, "Hayır çok rahattık." dedim. "Sevindim. Kahvaltı hazır, isterseniz masaya geçin. Ben şu yaramazları alıp geleceğim, Mustafa salonda zaten." dediğinde onu onayladık. Salona girdiğimizde şömineye odun atmakta olan Mustafa abi hemen sağ tarafındaki tekli koltukta oturan genç çocukla konuşuyordu. Yirmili yaşlarının başlarında olmalıydı. Çocuksu bir yüzü vardı.

"Gamze'nin sevimsiz kardeşi gelmiş," dedi Savaş kısık ancak benim duyabileceğim bir ses tonuyla. Sanırım pek anlaşamıyorlardı.

"Günaydın kardeşim," dedi Savaş yanlarına ilerlerken. Mustafa abi yüzünü bize çevirdi. "Günaydın, çocukların sesinden mi uyandınız yoksa?"

"Yok," dedi Savaş eğlenen bakışlarını üzerime çevirmeden önce. "Üzerime atlayan bir kedi uyandırdı." ağzının içinden konuştuğundan yalnızca ben duymuştum neyseki. Gözlerimi kocaman açarak başımı eğdim. Beni utandırmak için elinden geleni yapacaktı.

Mustafa abi beni tanıştırmak maksadıyla eliyle yanındaki genci işaret etti. "Benim en küçük kayınço, Alper."

Dikkatli bakışları üzerimde olan Alper önce Savaş'la tokalaştı. Ardından elini bana uzattı. "Asu," dedim kısaca.

El sıkışmak için uzattığım elimi dudaklarına yaklaştırmasıyla Savaş bileğimden tutup onun öpmesine engel oldu. "O ağzını yerinden sökmemi istemiyorsan yeltenme bile," dedi oldukça sert bir sesle.

Havada kalan elini cebine soktu Alper. "Memnun oldum Asu," dedi suratındaki meymenetsiz gülümsemeyle. İnsanı gıcık edecek bir tavrı vardı.

Mustafa abi, "Savaş abinin kız arkadaşı oluyor Asu." dedi sanki genci uyarmak ister gibi.

Alper'in gözleri ikimiz arasında gezindi. "Savaş abi eniştemle yaşıt olduğuna göre baya yaş farkı vardır o zaman aranızda. Çok küçük duruyorsun," dedi patavatsızca.

Savaş'la daha önce bu yaş polemiğini konuştuğumuzdan rahatsız olmasından endişelendim. "Hayır. Olağan bir yaş farkı." dedim hemen. "Ki fark olsa bile kimseyi ilgilendirmez."

"Kaç yaşında olduğunu sorsam-"

Savaş, "Koçum ne lâzım sana, sen onu söyle? O dilini koparıp nerene monteleyeyim istiyorsun?" diyerek konuşmanın ortasına sert bir giriş yaptığında Alper ellerini havaya kaldırdı. "Sakin ol abicim ya," dedi sinir bozucu tavrını sürdürerek.

Alper eniştesi tarafından ensesine yediği tokatla sırıtışını sildi. "Bak elimde kalacaksın en sonunda." dedi Mustafa abi dişlerinin arasından. "Düzgün dursana oğlum."

"Of, abi hiç şakadan da anlamıyorsunuz. Savaş abiyle uğraşmak çok eğlenceli olduğundan iki takılmak istemiştim."

Gamze ablanın gelişiyle masaya geçtik. Savaş'ın sert bakışları Alper'i hedef almıştı. Hiperaktif çocuklar gibiydi. Oturduğu yerde hareketsiz duramıyordu. Durmadan konuşuyor, Savaş'ı sinir etmek için ekstra çaba harcıyor gibi bir hâli vardı.

"Sen öğretmensin, Savaş abi polis. Abi siz nasıl bir araya gelebilirsiniz ki?"

"Küçük bir yanlış anlaşılma sonucu karakola düştüm," dedim sırtımı geriye yaslayıp.

"Savaş abi de fıstık gibi kızı gördü tabii, affetmez."

"La havle vela kuvvete..." Savaş sabır çeke çeke Alper'e bakıyordu. "Elimin tersindesin Alper."

"Abi Allahın bildiğini kuldan mı saklayacaksın?" deyip bana döndü. "Senin gibi güzel kız kardeşin, kuzenin, arkadaşın falan varsa tanıştırsana Asu. Çok kafa dengiyimdir. Su gibi içine girdiğim ortamın şeklini alırım."

"Alper gözlerini sevgilimin üzerinden çekmezsen içine gireceğin tek şey mezar olacak koçum!"

Alper gözlerini devirdi. "Ne kıskanç adamsın be abi. Bak kızlar böyle kısıtlayıcı, kıskanç, hanzo erkeklerden hoşlanmaz."

Gamze abla, "Alper, susup kahvaltını yap ablacım," dedi. "Misafirlerimin huzurunu kaçırma."

"Haksız mıyım Asu?"

"Haklısın ama Savaş kısıtlayıcı biri değil. Kıskançlık konusunda ben ondan daha beterim."

"Yakışıyorsunuz ama." dedi sonunda Savaş'ı delirtmekten vazgeçmiş olsa gerek.

*

Kahvaltıdan sonra at binmeye gelmiştik. Önce biraz atları sevmiştim. O kadar asil görünüyorlardı ki...

Simsiyah tüyleri olan atı ahırdan çıkarmıştı Mustafa abi. En uysal olanı oymuş. Ben biraz korktuğumdan ona binmemin daha iyi olacağını söylemişti. Görünüşte olduğu kadar basit bir mesele değilmiş atın üstünde olmak. Yalnız binmekten korktuğumdan Savaş da bana eşlik etmişti.

"Savaş," sesim ve bacaklarım korkuyla titriyordu. "Düşmeyiz değil mi?"

Karnıma doladığı koluyla bedenini öne doğru itince geniş göğsü sırtıma yaslanmıştı. Ilık nefesi saçlarımın arasından sızıp kulağımın kıvrımlarında dolandı. "Bebeğim, yıllardır çiftliğe geliyorum. İyi bir binici olmasam seni yanıma alır mıyım?"

Karnımdaki eldivenli elini sımsıkı tuttum iki elimle. "Çok hızlı gitmeyelim olur mu? Yavaş yavaş gidelim." Tedirgince yerden yüksekliğimizi ölçmeye çalışıyordum.

Güldü. "Tamam yavaş olacağız," dudaklarını kulağımın arkasına değdirdi hafifçe. Ürperdiğimi hissettim bu beklenmedik sıcak temasla. "Ani hareketler yapmazsan atı ürkütmezsin."

Savaş'ın verdiği komutla at sakince yürümeye başladığında gözlerimi sımsıkı kapattım. Düşmeyeceğiz. Sakinleş kalbim. Göğsümü delip geçecekmiş gibi çarpıyordu.

Savaş'ın belimdeki eli stresten kasım kasım kasılan bacağıma indi. "Şşt," dedi boğuk sesiyle. Uzun parmaklarıyla dar pantolonun üzerinden uyluğumu çepeçevre sarmıştı. "Senin gerildiğini hissediyor, sakinleş Asu."

Sırtımı iyice göğsüne yapıştırdım. "Hissederse bizi üstünden atar mı?" dedim tedirginlikle.

Boğuk gülüşü kulağıma çarptı. "Korkma bu kadar, eğitimli bir at. Kolay kolay üstünden atmaz bizi."

"Ama filmlerde-" kasıklarıma yakın bir noktaya baskı yapan avuç içiyle konuşmam bıçak gibi kesildi. Sıcacık olan avcunun baskısıyla tenim cayır cayır yanmaya başlamıştı. Şu an bu pozisyonda bir de at üstündeyken...

"Savaş," dedim elimi elinin üzerine koyarak. "Ne yapıyorsun?"

Enseme tüylerimi diken diken eden bir öpücük bıraktı. Dudakları ateş gibi yanıyordu ve yangınını bana da bulaştırmıştı. "Ne yapıyorum?" diye fısıldadı.

Ev ve ahırdan oldukça uzaklaşmıştık. Etrafta bizden başka kimse yoktu. Ağaçların arasından aheste aheste ilerliyorduk.

Parmak uçlarının temas ettiği nokta dudaklarımın aralanmasına sebep oldu. "Savaş," dedim inler gibi. Kendimi frenlemeye çalışıyordum ama olmuyordu.

Ensemde gezinen sıcak ve ıslak dokunuşları bacaklarımın kasılmasına neden oluyordu. Parmak uçları bacaklarımın iç kısımlarında arsızca dolanıyordu.

"Lütfen..." diye mırıldandım başım geriye doğru düşüp de omzundaki yerini alırken. Neye lütfen diyorsun Asu? Sen kendinde misin acaba!

"Ne istediğini söyle?" dediğini duydum puslu zihnimin bir köşesinden. Açılan boynumu kelebek öpücüklerinin esiri etmişti. Ama bu dokunuşlar yetmiyormuş gibi hissediyordum. Deliriyordum sanırım.

"Burası..." avuç içini uyluğumdan yukarıya kaydırdı. "Sıcacıksın güzelim," dedi erkeksi bir hırıltıyla.

"Savaş," ağzımdan isminden başka tek bir kelime çıkmıyordu.

"Adımla inlemen," dedi hoşuna gidiyormuş gibi. "Deli ediyor beni."

Kalçama yaslanan kaslı bacakları biraz daha açıldı. Sırtım onun gövdesiyle tamamen iç içe geçmişti. Elimin biri arkaya doğru uzandı. Bilinçsizce ensesine yerleştirdim avcumu ve ona biraz daha yakınlaşma isteğime karşı koyamadım. Boynumu geriye doğru kıvırdığımda kopkoyu bir tona boyanmış olan gözleriyle karşılaştım. "Korkularını yenmenin yolunu keşfettik fıstık," deyip göz kırptı.

O an nerede olduğumuz ve ne yaptığımız beynime yıldırım hızında düştü. Boğazımı temizleyerek alelacele önüme dönmüş ve ensesine uzattığım elimi kucağıma çektim.

Montun eteğinin gizlediği elini uyluğumdan çektiğinde bacaklarımın arasındaki sızıyı hissetmek utanmama sebep oldu. Kendimi kaybetmiştim resmen. Gözlerimle etrafı taradım hızlıca. Neyse ki görünürlerde kimse yoktu.

At oldukça sakin adımlar atarak ilerliyordu. Savaş'ın kulağıma çarpan nefesi ve hemen akabinde sesiyle ona dikkat kesildim. "Ellerim altında bu kadar çabuk kendini kaybetmenden ne anlamalıyım,"

Gözlerimi sımsıkı kapattım. "Susar mısın lütfen?" dedim dişlerimin arasından kısık bir mırıltıyla.

"Cesaret pelerinimi giyip geldim diyen hatun arabada mı kaldı?"

"İnsanlara açık bir alanda... Tövbe tövbe konuşturma beni!"

Gülerek boynumdan öptü. Nefesi beni huylandırdığından huysuzca öne doğru çektim bedenimi. "Öpme, sinirliyim."

"Sinirliyken daha güzelsin," dedi beni daha çok sinir etmek ister gibi.

"Normalde güzel değilim yani,"

Cıkladı. "Sinirliyken bambaşka bir hatun oluyorsun yavrum."

Omzumun gerisindeki suratına döndüm hızla. Sırıtıyordu. "Bunu kast ediyordum işte," deyip yüzümü hayali bir çember içine aldı. "Gözlerindeki ateşi görmek için seni sürekli sinirlendirebilirim."

Dudaklarıma yaklaştığını görünce, "Beni kışkırtma." dedim. "Az önce küçücük çocuk kıskançlıktan kudurttu seni."

"Küçücük çocuk mu diyorsun o yavşağa? Ufalsın da cebime girsin."

Kendimi tutamayarak güldüm. "Bak hemen dellendin yine."

"Asu," dedi boğuk sesiyle. "Efendim sevgilim," diye mırıldanıp sırtımı göğsüne yasladım.

Çenesini başımdaki berenin üzerine sürttü. "Birazdan odaya geçeceğiz,"

Başımı geriye omzuna doğru yatırdım ve alttan yüzüne bakmaya başladım. "Evet," dedim gülümseyerek.

Koyulaşan gözlerini ağır ağır yüzümde dolaştırdı. "Baş başa olacağız."

Alt dudağımı ısırdım. "Hmm,"ladım.

"Seni yatağa yatırıp..." arabadaki konuşmama atıf yaptığında boynumdan başlayan sıcaklık hissi yüzüme akın etti. "Severim bebeğim." diye tamamladığında yutkundum.

Göğsümü kabartacak bir nefes aldım. "İtirazım olmaz." dedim tüm cesaretimle.

*

Odaya döndüğümüzde yatağın üzerindeki siyah bir kurdeleyle bağlamış, kare şeklindeki büyük, beyaz kutuyla bakışırken odaya gelen Savaş'a çevrildi meraklı bakışlarım. Elleri pantolonunun cebinde, olağanca sakinliğiyle beni seyrediyordu. Merakımı gidermek adına, "Senin," dedi yalnızca.

Yatağın üzerine oturup kurdelenin düğümünü çözdüm. Kutunun kapağını kaldırdığımda içinde düzgünce katlanmış hâlde duran bordo rengindeki elbiseyi gördüm. Kaşlarım havalandığında başımı kaldırarak kapıda dikilmeye devam eden adama bakma girişiminde bulundum. Ellerim benden bağımsız kutunun içindeki elbiseye uzanmıştı. Parmak uçlarıma değen kaliteli ve ipeksi saten kumaşı daha iyi inceleyebilmek için kutudan çıkardım. Şahane bir elbiseydi. Güzelliği karşısında büyülenmiştim.

Hayranlıkla incelediğim elbiseden zar zor ayırabildiğim gözlerim üzerime doğru ağır adımlar atmakta olan adamı buldu. "Birazdan çiftlikten ayrılacağız,"

Önümde durduğunda, "Başka bir yere mi gideceğiz?" diye sordum.

Gözlerini kapayıp açtı. "Elbiseyi bu gece giymeni istiyorum," eğilip yerdeki diğer kutuyu uzattı. Onu fark etmemiştim bile. Kapağını açtığım da içinden bir çift siyah topuklu ayakkabı çıkmıştı. "Elbiseye uygun ayakkabıyı bile düşünmüşsün." dedim oturduğum yerden kalkarken. "Yarım saat içinde çıkmamız gerekiyor. Seni aşağıda bekliyorum." dediğinde başımı salladım.

Çiftlikten ayrıldığımızda vakit ikindiydi, yeni rotamıza ulaşıncaya kadar güneş batmış gün yerini geceye devretmişti.

"Küçücük bir ipucu da mı veremezsin?" heyecandan kıpır kıpır olan bedenimi koltukta sola doğru kaydırıp direksiyonu kavrayan güçlü koluna doladım ellerimi. Arabanın içini sarmış olan parfüm kokusunu şimdi daha yakından soluyordum. Jilet gibi bir takım elbise giymişti üzerine. Ben hazırlanıncaya kadar o başka bir odada giyinmişti. Çünkü aşağıya indiğimde siyah takım elbisesiyle karşılamıştı beni.

Keskin kıvrımları oldukça belirgin olan çene kemiğini bir kez oynattı. İki günden bu yana uzayan kirli sakalları yüzünü sarmaya başlamıştı. "Sürpriz dedim Asu," dilini dudaklarının üzerinde bir tur gezdirip ıslattı. "Ben sabretmeyi seninle öğrendim. Sen de dene, bir müddet sonra alışıyorsun. Tecrübeyle sabit." tam karşısına odaklı olan bakışları kısa bir anlığına üzerime çevrilerek göz kırpmış ve yeniden ilgisini yola vermişti. Gür kirpiklerinin gölgelediği elalarındaki parlaklık içimi sıcacık etti. Baş başa olmak, vaktimizi üzerimizde kimsenin gölgesi olmadan birlikte geçirmek çok iyi gelmişti. Tüm kötü düşünceler beynimi terk etmişti.

Koyu kırmızı ojeli tırnaklarımı hafifçe pazusunda hareket ettirdim. Avcumun ortasındaki kaslar anında temasıma reaksiyon göstererek semsert oldu. "Sabır taşı da tabii bir yere kadar dayanıyor," ağzının içinden konuşsa da ona oldukça yakın bir mesafede durduğumdan ne söylediğini netlikle duyabilmiştim. Söylenirken çok tatlı görünüyordu gözüme. Tabii bunu ona söylemedim. Tatlı deyince kızıyordu. Erkek adama tatlı mı denir kızım, diyordu hemen.

Suratımdaki dümdüz olan ifadenin yerini kocaman bir gülümseme aldı. "Nereye kadar dayanıyor acaba, merak ettim şimdi?" ilgili bakışlarım boynundaki çıkıntıya dikkat kesilmişti.

Bembeyaz tenindeki bir noktada toplanmış olan kızarıklık benim eserimdi. Bu sabah sevgi paylaşımı yaparken biraz abartmış, boynunu vakumlamıştım. Ne yapayım canım, o da bu kadar sevilesi olmasaymış. Severken biraz sert davranıyordum galiba. Şikâyetçi değildi bundan. Olsa yapmazdım elbette.

Tam da tahmin ettiğim gibi konuşmamla yutkundu, zaafım hâline gelen adem elması kavislendi. Dudaklarım orayı öpmek için sızladı. "Arabadayız," derken alt dudağını dişleriyle ezdi hafifçe.

Çenemi omuz başına yaslayıp sağ profilini izlemeye başladım. "Hı-hım," deyip iç geçirdim. "Arabadayız sevgilim." diyerek bir nevi onu teyit ettim.

Ciğerlerime onun etkileyici kokusuyla doldurduktan sonra nefesimi kasten boynuna doğru verdiğimde kasıldı. Çenemi usulca geniş omzunda oynattım. Kendimi o an yaramazlık yapmaya hazırlanan küçük kız çocukları gibi hissettim.

Genizden gelen tok sesle konuşmaya başladı. "Elbisen..." pencerenin altındaki çıkıntıya yaslı duran sol eliyle çenesini sıvazladı.

Gülmemek için kendimi sıkıyordum. Yanağımın içini ısırdım. "Ne olmuş elbiseme?"

Kendi aldığı elbiseye bir ton sövmüştü arabaya bindiğimizde. Henüz kabanın açıkta bıraktığı kadarını görmüştü oysaki.

Burnundan güler gibi bir nefes verdi. "Gerçekten sınavımsın," arabanın tekerlerinin yağ gibi aktığı asfalt yolda gitgide yavaşlarken saniyeler sonra durmuştuk. Nereye geldiğimize bakmaya hazırlanıyordum ki, bacağımdaki sıcak baskı buna engel oldu.

Direksiyondaki el bir anda konum değiştirmiş ve kabanın kenara kayan yakasından elbisenin açıkta bıraktığı sol bacağıma konumlanmıştı. Büyük avuç içi ve kemikleri belirgin uzun parmaklar bacağımı mengene gibi sarmıştı. Göğsümün orta yerinde yanan ateşi harladı bu dokunuş. Elinin sıcaklığı bedenimi cayır cayır yakacak gibiydi.

Kopkoyu bir tona boyanmış olan ela gözler gözlerime mıh gibi çakıldı. "Bugünü kazasız belasız bitirelim,"

Dudak etlerimi birbirine bastırıp alt dudağımı öne doğru büktüm. "Bence hemen bitmesin," işaret parmağımın ucuyla çene hattında ufak bir gezintiye çıktım.

Boğazını gergince temizledi. " Gece uzun," dedi boğuk sesiyle. "Haklısın yavrum." Bacağımın iç kısmına baskı uygulayan işaret parmağını ileri geri hareket ettirdiğinde tüylerim diken diken oldu. Üzerime eğildiğinde uzaklaşmadım. Burun buruna geldiğimizde sıcak soluğu yüzüme ve özellikle aralık hâldeki dudaklarıma çarpıyordu. "Belki de bitmesini istemeyeceğimiz bir gece olur."

*

Devam edecek...

Acaba nereye geldik?

Gelecek bölüm hakkında öngörüleriniz neler?

Aralarındaki çekimin en üst seviyesine ulaştık, artık zapt edemiyorum xd sanırım beklediğiniz o büyük kavuşmaya geri sayım başladı

Seviliyorsunuz

(Savaş'ın hediye ettiği elbise)

Continue Reading

You'll Also Like

CANHIRAŞ By AksoyAynurr

General Fiction

13.7K 1.2K 12
B. T. 30.12.2023 ~TURGUT ALPDOĞAN~ O'nu ilk gördüğümde bir Ramazan Akşamıydı. Elimin kirine, üniforma'mın tozuna rağmen kapısını sonuna kadar aralam...
2.1K 138 8
Babasının kumar borcunu ödemek için kendisinden 35 yaş büyük adamla zorla evlendirilmeye çalışılır karşısına çıkan ailesiz adam anlaşmalı evlil...
677K 41.6K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
88.2K 7.5K 61
İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonraki hayatında da bu terk edilmişlik onun...