ÇIĞ

Autorstwa yazanbirokur

13.4K 6K 1.4K

Işıl, tek başına gittiği ilk tatilde, hiç tanımadığı üç kişi ile tanışır. Tanıştığı kişiler arasında Kağan da... Więcej

YOLA ÇIKIŞ
YALNIZLIK
KATİLLE YAN YANA GÖZ GÖZE
CESET
ARKADAŞLIK
KARANLIK
YILBAŞI DAVETİ
KAN VE KAR
YANIMDA KAL
YILBAŞI PARTİSİ
ALEV
OYUN
PLAN
RÜYA
BELİRSİZLİK
OLMUŞLAR VE OLABİLECEKLER
BİTİŞİN BAŞLANGICI
DÜZENLENİYOR

İHTİMALLER

125 67 13
Autorstwa yazanbirokur

"Ya, korkunu yen ya da onun gibi ol."

Kağan, kolumdan çekiştirmeye devam ediyordu. Kolumu hafifçe avucunun içinden çekmeye çalıştım fakat nafile. Elim kısılmış ve sanki sonsuza dek oraya hapsolmuş gibiydi. Nereye götürüyordu ben, bilmiyordum fakat o biliyor muydu beni nereye götürdüğünü o bile şüpheliydi. En sonunda kimsenin olmadığı bir yerde durdu. Burası daha önce kan gördüğümüz tuvaletin hemen karşısında bulunan bir duvardı. Kağan, hemen duvarın önünde durdu ve beni duvar ile kendisi arasına sıkıştırdı. Aramızda neredeyse hiç mesafe yoktu bile. Benim lanet olası kalbim yine yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Neden sakin olamıyordum ben, bu adamın karşısında? Ne itiyordu beni, ne körüklüyordu bu saçma heyecanımı.

Kağan, bir kolunu duvara doğru uzattı ve elini duvara yasladı. Geriliyordum. ''Işıl, ben bunun etkisinden gerçekten çıkamıyorum. Sana belki bir şey olacaktı ne sen, ne de ben biliyoruz. Ben artık sen böyle başına buyruk hareket etme diye ne yapmalıyım gerçekten bilmiyorum. Sen söyle, önüne diz mi çökeyim, sana yalvarayım mı? He? Ne yapayım artık sen söyle.'' Desem yapardı ama önüme diz çöktüğünde tam şu an evlenme teklif etmesini isteyebilirdim. Ne saçmalıyordum ben böyle. İçimden neler geçiyordu? Kendime bile itiraf edemiyordum çünkü şu an Kağan'ın ne dediğini bile unutmuştum fakat içimde ellerimi saçlarının arasına daldırma dürtüsüne asla engel olamıyordum. Olmalıydım. Olayım bari.

Hafif sesli bir şekilde yutkunduğumda gözleri yüzümü inceledi. Lal olmuştum şu an. Başka bir an olsaydı Kağan'ın dediklerine milyon tane laf yetiştirebilirdim ama tam şimdi nefes bile alasım gelmiyordu. Of, ben, baya nedensiz bir insandım. Ne yaptığını bilmeyen, sebepsizce hareket eden ve bazen sadece susup hiçbir şeye cevap veresi gelmeyen birisiydim.

Aklıma gelen ihtimal beni tamamen korkutuyordu çünkü kalbimin bu şekilde atması şu an için hiç normal değildi. Bende normal değildim zaten.

Kağan, hafifçe soludu. Kağan'a baktım yavaşça ve ardından kafamda mantık akışını doğru yönetip yönetemediğimden emin olmadığım cümlelerimi birer birer sıralamaya başladım. ''Son zamanlarda gerçekten ne yaptığımı bilmiyorum, Kağan. Hayatımda hiçbir zaman benim için bu kadar gerçek dışı olan olaylar yaşayacağım aklıma gelmiyordu. İnan bana delirmek üzereyim.'' Bunları söylerken sesimin titremesine ve boğuk çımasına engel olamamıştım. Sesim titremezdi benim. Şu an neler oluyordu bilmiyordum fakat bu ortamdan hem uzaklaşmak hem de hiç gitmemek istiyordum. Beni iten ve aynı zamanda çeken şeyler vardı. Anlayamıyordum. Düğümlenmiştim.

Kağan'ın ağzından bir fısıltı gibi dökülen kelimeyi zar zor duydum. ''Ben de.'' Şu anki durumumuza ve pozisyonumuza akıl sır erdiremiyordum fakat kendimce bir şeyleri zihnimde oturtuyordum ve bunlar şu an için hiç normal ya da mantıklı şeyler değildi. Ona karşı bir şeyler hissediyor olma ihtimalim beynimin bir ucunda patlamış bir damardan sızan sıcakkan gibi zihnimi uyuşturuyordu. Şu an arkadaşça burada, bu şekilde olabileceğimizi sanmadığımda geriye tek ihtimal kalıyordu, aşk.

Kağan, düşündüğümü tahmin ediyor gibi sakince konuşmaya başladı. Ve sakin olmaya çalışmasını göz ardı edemiyordum çünkü sadece sakin olmaya çalışıyordu. ''Işıl,'' İsmimi söylediğinde gözlerinin içinde harelerinin kenarında anlık bir parlama görüştüm. ''Benim hissettiklerimi sende hissediyor musun?'' Ne? Evet, bir saniye, ona ne cevap verecektim?

Derin bir nefes alarak konuşmaya çalıştım. Zihnimin bana fısıldadığı her bir sözcük, kalbimden dökülenlere çarparak sanki yok oluyordu. Tuhaf bir andı. ''Bir şeyler hissediyorum ama sende bunları mı hissediyorsun bilmiyorum.''

Söylediklerimin üzerine Kağan, ondan beklemediğim bir hamle ile elini ensemdeki saçlara daldırdı. Bunu yapmamalıydı, hâkimiyetimi kaybetmek istemiyordum. Nefes alışım hızlanıyor, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu ve doğruyu söylemek gerekirse Kağan da pek farklı görünmüyordu. Kağan, ''Sanırım ne hissettiğini biliyorum ve aynısını hissediyorum.'' Dedi.

Çok fazla yakındık. Şu an aklımdan geçen tek şey onu öpmekti. Bunu yapsam ne olurdu bilmiyordum ve öğrenmek içinde yapmam gerekirdi. Sağ elimi Kağan'ın dudaklarının kenarındaki kıvrıma götürdüm. Elim orada yer buldu, başından beri oraya aitmiş gibi. Alnını başıma yasladı. Saniyeler, saliseler hiç ummadığımdan daha yavaş geçiyordu. Kağan'ın elinin yer bulduğu ensem, cehennemden bir parça alev üstüne atılmış gibi yanıyordu. Vücudumdaki tüm sinir uçlarım beklemediğim bir uyuşuklukla dolmuştu. Çıkmaz sokakta gibiydim.

Aklımdan geçen hamleyi Kağan, yaptı. Sıcak dudaklarını, dudaklarıma bastırdı. O an ondan bir parça içimde yer edindi. Hislerimin ne kadar kuvvetli olduğunu tam şu an içimde oluşan baskınlık hissi ile anladım. Sanırım gerçekten ondan fazlasıyla hoşlanıyordum.

Orada kilitlenmiştik. An, bizi içine çekiyordu sanki. Daha fazlasını istiyorduk her ne kadar sınırda kalacağımızı bilsek bile. İçimizdeki aidiyet duygusu bizi engelliyordu, sanki her şey çokça erken yaşanıyor gibi. Newton'un çekim yasasını bilir misiniz? Evrendeki her parçacık birbirini belirli bir kuvvet uygulayarak çeker. Şu an birbirini çeken iki insan olarak uygulanan kuvvetin en ağırını göğsümün tam ortasında çok belirgin bir duygu gibi hissediyordum.

Kağan, dudaklarını hafifçe kıpırdattığında, eli ensemi hafifçe okşadı. Ah, Tanrım, sanırım âşık oluyordum. Bir insanın tek hareketi beni bu hale getiremezdi.

Kıpırdayamıyordum ve hareketsizdim. Tıpkı bilincimi kaybetmiş gibi. Gözlerim kapalıydı ve aklıma gelen ilk şey bizim zıtlığımız olmuştu. Parlak ve mat, karanlık ve aydınlık, çikolata ve biber kadar zıttık biz. Şimdi neye inanmalıyım? Zıt kutuplar birbirini çeker denmesine mi? Her neyse şu an bunu umursayamazdım.

Nefes nefese geri çekildiğimde Kağan, beklenti ile gözlerime bakıyordu. Hafifçe gülümsedim. Yavaşça elim ile dudağının kenarını okşadım ve sonra elim aşağıya indi. Hemen ardından iki kolumu Kağan'ın beline doladım, kafamı göğsüne yaslayarak hafifçe ona sarıldım. Kalbinin sesini duyuyordum. Çok net ve hızlıydı. Sarılmama karşılık olarak kollarını nazikçe belime doladı, çenesini kafamın üzerine sabitledi. Ardından kafasını saçlarıma gömdü ve derin bir nefes çekti. Tek kelime etmiyorduk ama sessizlik hiç bu kadar rahatlatmamıştı içimi. Hiç geriye çekilmek istemiyordum. Kağan'ın kokusunu içime çektim. Kalbimin sesini şu an o ve bir metre ötemizde duran Mete ve Güneş bile duyuyor olabilirdi. İkisi dikkatimi çektiğinde Kağan'dan ayrıldım.

Mete'den hafif bir ıslık sesi duyduğum zaman gözlerimi devirdim. Şu an bunu açıklamamız gerekir miydi? Bence gerekirdi ama Kağan, beklemediğim bir şekilde elimi tuttu ve Güneş ile Mete'ye doğru ilerlemeye başladı. Güneş tam şu an karşımızda gözleri bir karış açık, otuz iki diş sırıtarak bize bakıyordu. Gözleri kenetlenmiş ellerimize değdiğinde bir anda avucunu ağzına götürdü. Hemen ardından ağzından şaşırmışçasına "Oha! Rüyada mıyız?" diye bir ifade çıktı. Gülmek istiyordum fakat içimdeki heyecan duygusu gülme hissini avuçlarının içine hapsetmiş tutuyordu. Tanrım, sanki içimde yanıp sönen bir kıvılcım duruyordu. Sinir uçlarımın her bir yanı kasvetli bir alev ile yanıp tutuşuyordu.

Dışıma yansımış hali yanaklarımın kıpkırmızı olması ise eğer şu an ölmek istiyordum.

Ne yaşamıştık biz az önce. Güneş'in deyimi ile 'Oha! Rüyada mıyız?' cidden biz?

Kağan'ın elimi tutuşu, parmaklarının sıcaklığının parmaklarımın üstünü yakıp kavuran hissiyatı paha biçilemez. Şimdi geberecektim durduğum yerde ya da en iyi ihtimalle bayılacaktım. İçimde çıldırıp duran ve bana bağıran bu sesleri duyup duymamak arasında gidip geliyordum.

Kağan, Mete ve Güneş'i geçerek restorana doğru ilerlemeye başladı. Arkamızda iki şaşkın göz bizi takip ediyordu.

Restorana geldiğimizde elimi Kağan'ın elinden ayırarak kalktığım gibi duran sandalyeme tekrardan yerleştim. Yarım kalan tabağıma baktığımda hala aç olduğumu hissedebiliyordum. Bu sabah açlıktan ve bazı diğer sebeplerden ölmezsem eğer bence katil olan bir otelde kalarak da ölmezdim.

Mete ve Güneş, sandalyelerini çekip oturduklarında fısıldayarak konuşuyorlardı. Konuşmalarının bizimle ilgili olduğunu biliyordum fakat hiç dikkatimi çekmiyordu. Hiçbir şey kesin değildi. Anlam yüklemek mantıklı olur muydu bilmiyordum. Sonuçta sonra kalbi kırılan biz olurduk. Bu ihtimali düşünmek istemiyordum ama gerçekçi olmak gerekirse erkenden bahsinin geçmesi de biraz tetikleyici olurdu. Her neyse yinede aşırı mutluydum.

Çatalımı alıp kahvaltı tabağımdaki bir salatalığa batırıp ağzıma götürdüğümde kendi kendime gülümsedim. Bir gün şu durumda olacağıma ihtimal vermezdim ama sanki tekrardan içimdeki solmuş çiçeklere birisi su dökmüş gibiydi. Tekrar canlanmıştım, tekrar kendime gelmiştim.

Güneş, kıkırdamaya başladığında gözlerimi ona çevirdim. Bana bakıyordu ve sanırım kendi kendime gülümsemem dikkatini çekmişti. Ardından Mete ve Kağan'ında bana baktığını fark ettiğimde yüzümdeki saçma gülümsemeyi silmeye çalıştım. Fakat ne yazık ki çok geçti. Kağan, gülümsememe karşılık verip bana gülümsediğinde ne yapacağımı bilemiyordum. İnanamıyorum cidden ben nasıl bir haldeydim tam şu an? Ben, ben miydim yoksa zaten daha önceden ben, ben değilmişim de şimdi mi ben olmuştum? Kafam karışıyordu.

Akışına bırakmanın iyi olduğunu söyler annem her zaman. Planlamadan yaşamak hayatımıza güzellikler kazandırırmış. Bir şeyleri planlama için uğraşırsak eğer olmadığında üzülür ve pişmanlık duyarmışız. Hangisi ne kadar mantıklı çözemiyordum fakat sanırım akışına bırakmak gerçekten bazen daha iyi şeylere sebep olabilir.

Aşk, planlanarak yaşanan bir duygu olamazdı ve olmamalıydı da. Aşkı planlamaya çalışırsak eğer içimizdeki benliği, ruhumuzu ve hatta bedenimizi bile kaybedebiliriz bir gün. Aşk, güzelliğinin yanında, tehlikeli, zehir gibi bir duygu olabilirdi ve ben Kağan ile aramdaki şeyin buna dönüşmesini asla istemezdim.

Mantıksal hareket etmek belki her zaman iyi olmayabilirdi fakat duygusal hareket etmekte aynı şekildeydi. Her şey her zaman iyi şeylere yol açmayabilirdi. Önemli olan belki de başlangıcını bilmekti. İlerlediğin yolda bitap düşmemekti.

Bizi bir araya tesadüfler getiriyordu. Hayal dahi edemeyeceğimiz, aklımızın ucunda tahmin yetimizi unutturacak kadar büyük tesadüfler. Tüm bu tesadüflere teşekkür mü etmeliydim yoksa, ben? Her ne kadar tehlikeli ve canımızın tehlikede olduğu bir ortamda tanışmış bile olsak.

Aşkın beni böyle bir ortamda yakalayacağını söyleseler güler geçerdim. Ama bazen gülüp geçeceğimiz şeyler gerçeklerimiz olabiliyordu.

Karşımda oturan adama baktım. Dünyadaki yedi buçuk milyardan fazla insandan neden o, diye sorguladım. Anladım ki ipin ucu daima birbirini bulmak için bekleyen iki insanın kalplerinde yer edinmiş bir bağda bitiyor.

Mükemmel bir duyguydu.

*****

Odalarımıza dağıldığımızda Güneş, koluma girmişti. "Işıl, çok güzelsiniz birlikte. Ağabeyim, senin elini tuttuğunda kalbim yerinden çıkıp dans etmeye başlayacak gibiydi."

Güneş'in dediği üzerine hafif bir gülme sesi çıkardığımda "Bende aynı şeyleri hissettim. O, duygular anlatılmaz yaşanır denecek kadar tuhaf ve mutluluk vericiydi.'' Diye ekledim.

''Şimdi siz nesiniz?''

Geldik zurnanın zırt dediği yere. Şimdi biz neyiz? Neydik biz? Bir şey mi olmamız gerekiyordu? Bir adımızın mı olması gerekiyor?

"İnan bana, ben bilene olduğumuzu bilmiyorum."

"Neden ki?" diye söylendi, Güneş. Hemen sonra ekledi. "Neyse, o kadar şeyden sonra benim gözümde ne olduğunuz çok belli."

Güneş'e sorarcasına bir bakış gönderdikten sonra gözlerimi hafifçe kıstım ve konuştum. "Mete ile sende benim gözümde bellisiniz."

Güneş, kurduğum cümlenin üzerine hafifçe koluma vurdu. Vurması üzerine güldüğümde yalandan "Of, acıdı." Dedim. İkisi çok yakışıyordu ve benim gözümde gerçekten ne oldukları fazlası ile belliydi. Çok yakışıyorlardı. Kağan ve ben, ne kadar zıtsak Güneş ve Mete'de o kadar uyumluydu. Onların olmasını gerçekten istiyordum. Mutlu olacaklarından da emindim.

Peki ya, Kağan ve ben? Bizi düşünmek bile kalbime doğru bir ürpertiye yol açarken devam edip etmeyeceğini bilmem çok zordu. Buradan çıkarsak ve yollar açılırsa ne yapardık bilmiyorum. Devam eder miydi her şey? Evet, sürekli devam eder, birlikte kalırız diye konuşuyorduk dördümüz. Ama ya yollarımız ayrılırsa ne olurdu o zaman?

Bunu düşünmeden duramıyordum. Aklımın derinlerinde yer edinmiş bu düşünce sanki bir gün gerçekleşecek gibi geliyordu. Eğer böyle bir şey olursa belki de şu ana kadar gerçekten sevebildiğim tek kişinin ölümünden bile haberim olmayacaktı. Hiçbir şey bilemeyecektim onunla ilgili. Hayatımı olabilecekler üzerine kuruyor olmak içimi, kalbimi bin ayrı parçaya bölüyordu sanki.

İhtimallerden nefret ediyordum ama onlar olmadan da yaşayamıyordum.

İçimdeki tek duygu korku değildi ama korkuda yer edinmişti tam şu an. Gelecek korkusu. Gelecek hiçbir şeyi bilmiyordum ve bu yüzden olabileceklerin kötü olmasından korkuyordum. Keşke elime sihirli bir değnek verseler ve ben görüp görebileceğim tüm geleceğimi öğrensem. Ama maalesef ben fantastik bir karakter değilim. Bu yüzden yapmam gereken tek şeyi yapacağım.

Ya, onları yeneceğim ya da onlar gibi olacağım.

Selamlar,

Bölüm 45 dakika gecikmeli geldi çünkü bugünki dersim saat 19.40 da bitiyordu. Belki saati 20.00 a çekebilirim daha rahat olması için. Ama iyiki bölümüm hazırdı. Hazır olmasaydı bir gün daha erteleyemezdim. Sonra adım, hiç bölüm atmıyor a çıkıyor jfdhjfj

Her neyse sevgili okurlarım,

güzel okumalar dilerim. İsterseniz eğer kitabımız listelerde üst sıralara çıksın diye vote atıp yorum yapabilirsiniz ve paylaşarak daha çok kişinin okumasına vesile olabilirsiniz. Öpüldünüzz

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

3M 161K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
82.6K 3.9K 15
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
93K 5.5K 16
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. No.1 & Melek Mosso - Yarım Kalan Sigara [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kuru...
184K 7.9K 30
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...