155 POLİSİYE

By Asli_Han1453

8.9M 587K 199K

Kalbim avuçlarımın arasında ezilirken yanaklarıma ardı ardına sıralanan yaşların arasından kısık sesimle konu... More

Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Yirmi Birinci Bölüm
Yirmi İkinci Bölüm
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm
Yirmi Sekizinci Bölüm
Yirmi Dokuzuncu Bölüm
Otuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz İkinci Bölüm
Otuz Üçüncü Bölüm
Otuz Dördüncü Bölüm
Otuz Beşinci Bölüm
Otuz Altıncı Bölüm
Otuz Yedinci Bölüm
Otuz Sekizinci Bölüm
Otuz Dokuzuncu Bölüm
Kırkıncı Bölüm
Kırk Birinci Bölüm
Kırk İkinci Bölüm
Kırk Üçüncü Bölüm
Kırk Dördüncü Bölüm
Kırk Beşinci Bölüm
Kırk Altıncı Bölüm
Kırk Sekizinci Bölüm
Kırk Dokuzuncu Bölüm
Ellinci Bölüm
Elli Birinci Bölüm
Elli İkinci Bölüm
Elli Üçüncü Bölüm
Elli Dördüncü Bölüm
Elli Beşinci Bölüm
Elli Altıncı Bölüm
Elli Yedinci Bölüm
Elli Sekizinci Bölüm
Elli Dokuzuncu Bölüm
Altmışıncı Bölüm
Altmış Birinci Bölüm
Altmış İkinci Bölüm
Altmış Üçüncü Bölüm
Altmış Dördüncü Bölüm
Altmış Beşinci Bölüm
FİNAL

Kırk Yedinci Bölüm

72.8K 7.6K 2K
By Asli_Han1453

Selam nasılsınız?

Keyifli okumalar diliyorum.. kaos perilerim ilk buraya el attı, haberiniz olsun <3

*

Elleri kemerine gidince gözlerimi hızlıca kaçırdım. "Ben çıksaydım," dedim kızgınlıkla.

Resmen gözümün önünde soyunacaktı. Bu kadar edepsiz olunmazdı canım.

Güzel gülüşüyle, "Kalabilirsin benim için sıkıntı yok. Evlilik provası olur bizim için." dedi zerre utanmadan.

Genellikle utanan ben oluyordum. Savaş'ın o taraklarda pek bezi yoktu.

Sinirlerim gerildi. Gözlerimden ateşler çıkarak ona döndüğümde ellerini iki yandan kemerine koymuş, yüzündeki etkileyici gülümsemesiyle beni seyrediyordu.

Neyse ki soyunmamıştı.

Üniforması hâlâ üzerindeydi. Beni sinirlendirmek için yaptığını anladım. Bundan zevk aldığı su götürmez bir gerçekti.

"Bir kapı ötemizde annen var Savaş. Gerçekten nasıl bu kadar utanmaz arlanmaz bir adam oluyorsun, şaşırıyorum. Pardon artık şaşırmıyorum. Çünkü sürekli edepsizlik hâlindesin, alıştım."

Başını sol omzuna doğru yatırdı. Siyah kirpikleri birbirine iyice yanaştığında kaşlarımı çattım. Ela gözleri birer yıldız gibi parlarken işim hiç kolay değildi.

Hayır Asu, seni ağına düşürmeye çalışıyor hep yaptığı gibi. Sakın kanma.

Kalbim benimle aynı fikirde değildi, hemen bir çarpıntı havasına girmişti. Telkinlerim boşa çıkmak üzereydi.

Dudaklarını ıslattı. "Utanmaz arlanmaz demek ha," dedi beni tekrarlayarak. "Çok ayıp. Biz sevgilimize iltifat edelim o bize küfretsin."

Küçük tiyatrosuna katılmayı es geçerek odadan çıkmak üzere kapıya yollandım.

Annesine rezil olmak istemiyordum. Zaten aramız limoniydi.

"Üzgünüm buradan ekmek çıkmaz sana," kapı kulpuna elimi atıp devam ettim. "Acele et, yemek yiyeceğiz,"

"Emredersin," derken eğlendiği sesinin tonundan belli oluyordu.

Kapıyı arkamdan kapattığımda yüzüme ılık ılık yayılan gülümsemeyi engelleyemedim.

Benim mutluluk sebebimdi bu adam.

Onu odada bırakıp mutfağa çevirdim adımlarımı. Nagihan Hanımın konuşmasını duyunca adım atmayı bıraktım. Telefondaydı muhtemelen.

"Birlikte yemek yiyeceğiz şimdi. Kendisi davet etti." konuşmayı dinlememin doğru olmadığına kanaat getirdim.

Salona geçeceğim sırada vedalaşarak konuşmayı sonlandırdı. Hafif bir öksürükle varlığımı belli etmiş öylece mutfağa girmiştim.

Geldiğinden bu yana gülmeyen yüzünde şimdi güller açıyor, desem yeriydi.

Beni görünce oturduğu yerde dikleşti. "Asu," içtenlikle söylemişti ismimi. "Çok teşekkür ederim," bakışlarındaki minnet dolu ifade beni afallattı. "Savaş'ı bu kadar mutlu ettiğin için," Dudaklarımı kıpırdattım ancak ne diyeceğimi bilemedim o an. "Bana rağmen, Beril'e rağmen oğlumu bırakmadığın için sana minnettarım..."

Boğazıma düğümlenen yumruyu büyük bir yutkunuşla giderdim. Ona karşı içimdeki duvarlarda çatlaklar oluşuyordu.

Konuşmam gerekiyordu ancak ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Doğru kelimeyi bulamadım bir türlü.

"Ne pişirdin yavrum?" Savaş'ın gür sesiyle mutfağa girişi beni bu dertten kurtarmıştı.

Kolunu omzuma atıp yüzünü bana doğru eğdi. Çok mutlu görünüyordu, bunda annesinin burada oluşu muhakkak etkiliydi.

"Zeytinyağlı barbunya," dedim merakla tepkisine bakarken. "Sever misin?"

"Çok sevmem ama yerim," dedi açıksözlülükle.

Yemek konusunda biraz seçiciydi. Et yemeklerine aşık olduğu yadsınamaz bir gerçekti. Sebzelerle pek arası yoktu.

Nagihan Hanıma döndüm. "Siz sever misiniz?"

Gülen yüzü hafiften buruldu, sanırım resmi oluşumdan kaynaklıydı bu. "Severim," dedi başını sallayıp.

Savaş'ın kolunun altından çıktım. "Siz salona geçin. Ben de masayı hazırlayayım,"

Nagihan Hanım, "Sen iş yaparken oturamam ben. Birlikte hazırlayalım ne yapılacaksa," dediğinde reddedemedim.

Savaş oldukça yorgun olduğundan salona geçtiğinde biz de kısa konuşmalar eşliğinde sofrayı hazırladık.

Daha çok Nagihan Hanım konuşuyor, ben dinliyordum. Yeniden eski samimiyeti yakalamak istediği belli oluyordu. Bunu sağlayıp sağlamayacağımız konusunda tereddütteydim.

Saygısızlık etmek istemiyordum ama sıcacık da olamıyordum. Bazı sınırlarım vardı, herkese karşı.

Tarator ve közlenmiş kırmızı biber salatasını da masaya eklediğimde yemeğe geçilmişti. Nagihan Hanım karşımda, Savaş ise çaprazımdaydı. Sessizlik içinde yemeğimizi yiyorduk.

O olayın üzerinden geçen haftaların ardından Savaş'ın annesiyle aynı masada, aynı sofrada olmak tuhaftı.

Sanki bir daha asla yan yana gelemezmişiz, gelmek istemezmişim gibi geliyordu o zamanlar.

Benim aksime Nagihan Hanım çok mutluydu, bunu yemeğe kalmasını rica ettikten sonra yüzünde baki kalan gülümsemeden anlayabiliyordum.

Savaş arada kalmasın diyeydi bu yufka yürekliliğim. Oysa babama bir söz vermiştim ben. Beni ağlatan, üzen hiçkimseyi affetmeyecektim.

Nagihan Hanımı şimdi burada görse üzülürdü. Ona verdiğim sözleri çiğnemek inanılmaz huzursuz hissettiriyordu.

Lâkin sevdiğim adam için bazı tavizler vermem gerekiyordu. Çünkü o bunu benim için gocunmadan yapıyordu.

Tabağımdaki yemeği izliyordum öylece. İştahım kaçmıştı, bir lokma yemek yiyemiyordum. Savaş da benden farklı değildi.

Mutlu olmuştu bunu inkâr edemezdim ancak gerginliğimden dolayı o da tamamen rahat olamıyordu.

Ona böyle hissettirmek canımı sıkıyordu. Gerginliğimi üzerimden bir türlü atamıyordum. Kendi evimde diken üstündeydim.

Dizimi titrettiğimi bacağıma konulan elin baskısıyla fark ettim. Tabağımla haşır neşir olan gözlerimi sağ çaprazımda oturan adama çevirdim.

Ela gözleri beni rahatlatmak ister bir yumuşaklıkta bakıyordu. Baş parmağını hareketlendirip kot pantolonumun üzerinden bacağımı nazikçe okşadı.

Bu küçücük dokunuşuyla, derin bakışlarıyla "Yalnız değilsin. Ben buradayım, yanındayım," diyordu sanki. Kalbimin üzerindeki kasvet bir nebze olsun azaldı.

Yalnız olmadığımı hissetmeye ihtiyacım oluyordu çoğu zaman. Çünkü hep yalnız bir çocukluk geçirmiştim. Arkamı yaslayacağım birilerini aramıştım, bulamamıştım. Babam yetişmişti imdadıma. Yetebildiği kadar durmuştu yanımda.

Şimdi Savaş vardı. Her düştüğüm yerde el uzatıyordu. Beni kendimle baş başa bırakmıyor, bir nefes uzağımda oluyordu.

Elimi elinin üzerine bıraktım, parmaklarımı parmaklarının arasından geçirdim. Bu küçücük temas bile yetti bana.

Fazlasında gözüm yoktu, sevgi de açgözlülük edemezdim. Etmemeliydim. Yetinmeyi bilmeyince elimdekiler de kayıp gidiyordu çünkü.

Dudak kıvrımlarımda bekleyen tebessüm hayat bulduğunda aynı karşılığı Savaş'tan da aldım. Bana içimi sıcacık eden bir gülümseme sundu.

Nagihan Hanım burada olmasaydı Savaş'ın dizine oturur kollarına sığınırdım. Başımı omzuna yaslar, sızlayan gözlerimi dinlendirirdim.

Ancak o zaman kendimi tam anlamıyla güvende hissediyordum. Onun sıcaklığı, kalp atışları, nefes alıp verişleri yaşadığımı hissettiriyordu.

Yemeğimi yemem için sözlü bir ikazda bulunmak yerine gözleriyle tabağımı işaret etti.

Göğüs geçirip masadaki çatalı aldım ve küçük bir parça bibere batırdım. Ağzıma aldığım parçayı isteksizce çiğnerken Savaş, "Hediye teyzem de gelecek düğüne. Seninle tanışmak istediğini söylemiştim hatırladın mı?" diyerek sessizliği böldü.

Hem Maraş'ta hem de kuzeni Kılıç geldiğinde konuşmuştuk bu konuyu. Normalde kadının yanına gidecektik ama bir türlü uygun vaktimiz olmamıştı. Savaş'ın işi çok yoğundu. Nöbetleri sıklaşmıştı.

"Hı-hım, hatırladım. Eğer vakti olursa düğünden önce ya da sonra evimde ağırlamak isterim. Yanına gidemedik en azından bu şekilde telafi etmiş olurum,"

Başını ağırca salladı. Nagihan Hanım, "Züleyha ablam da seninle tanışmak istiyordu," deyince "Kılıç'ın annesi mi?" dedim fikir yürüterek.

Savaş en çok onlardan söz ediyordu çünkü. Savaş beni onayladı. "Hediye teyzemden farkı yoktur onun da. İkisi de çok sıcakkanlı. İyi anlaşacağınıza eminim,"

"Daha tanımadan sevdiler gelinimi," dedi Nagihan Hanım memnuniyetle. Gülümsemekle yetindim.

Yemeğin ardından Savaş annesini eve bırakacağı için bu gece bende kalmayıp evine geçecekti.

Nagihan Hanım yemek için yeniden teşekkür etti. Nazikçe teşekkürünü kabul ettim. Kapıya ulaştığımızda askıdan aldığım kabanını uzattım.

"Bekir amcaya selamımı iletin lütfen." Kabanının düğmelerini iliklerken, "İletirim kuzum." deyip gülümsedi.

Savaş kapıları kilitlemem konusunda her akşam yaptığı gibi beni tembihliyordu.

"Mutfağın penceresini kapatmayı unutma," dedi boynuna atkısını dolarken. Boynunu kaplayan siyah atkıyı düzeltirken, "Unutmam," dedim.

Nagihan Hanım ise gülümseyerek bizi seyrediyordu. "Bir akşam ben de seni ağırlamak isterim. Biz bize oluruz," diyerek Beril'in olmayacağını belirtti sanırım.

Teklifi için teşekkür ettim, ancak olumlu bir yanıt vermedim. Çünkü gitmek istemiyordum.

Annesi kısa bir vedalaşmadan sonra kata çağırmış olduğumuz asansöre geçince Savaş'la yalnız kalmış olduk.

Baş başa kalınca Savaş üzerime eğilip dudaklarını yavaşça yanağıma bastırdı ve uzunca öptü.

Dudaklarını tenimden çekerken, "Seni bugün doyasıya öpemedim," dedi kısık bir sitemle.

Gülümsedim. "Annen bekliyor," deyip uzaklaşmaya çalıştım ancak boynuma sokulan yüzüyle beni dinlemediğini gösterdi.

Belimi saran uzun parmaklarıyla gövdemi bedenine yapıştırdı. Boynuma sürtünen kahverengi saçları tenimi gıdıklamıştı. Art arda öptü boynumu. Her öpüşünce derin derin nefesleniyordu.

"Yarın sabah erkenden Antalya'ya göreve gideceğiz. Telefonum açık olacak ama olurda ulaşamazsan endişelenme,"

Göreve gideceğini hep böyle son dakika haber veriyordu. "Dikkatli ol," dedim içime bir sıkıntı düşerken. Tüm neşem ucup gitmişti.

Yanağımı okşadı parmaklarının sırtıyla. "Sen de yavrum."

Yanaklarımı şişirip nefesimi sıkkınca üfledim. "Neden daha önce söylemedin?"

Dinlendirici bir sesle, "İçine dert olmasın diye," dedi.

Ama olmuştu işte. Nasıl olmasındı ki? Mesleğinden dolayı her an korku içindeydim, canından endişe ediyordum her saat başı.

Omuzlarım üzüntüyle düştü. "Sağ salim dön diye dua edeceğim. Ne olur sen de kendine çok dikkat et."

Yüzümü ellerinin arasına alarak gözlerimin içine baktı. Üzgün oluşum onunda canını sıkmıştı ama yalandan gülümseyemiyordum şu an.

"En çok duana ihtiyacım olacak. Evham yapıp kendini üzmüyorsun Asu. Cuma günü sabah dönmüş olurum."

Kollarımı boynuna dolayıp sımsıkı sarıldım. Kokusunu doyasıya soludum, ciğerlerime depolamak ister gibi.

"Seni seviyorum, sevgilim." parmaklarımı ensesindeki kısa saçlarının arasında gezdirdim.

Kulağımın altına çarpan nefesiyle tenimi ısıtıyordu. "Ben de seni seviyorum bebeğim."

İsteksizce kollarımı boynundan çözdüğümde sağ elini yanağıma çıkarıp elmacık kemiğimi okşadı.

Seri adımlarla asansöre ilerledi. Kabine girmeden önce bana bakıp göz kırptı. "Kapıyı kilitle, telefonun açık olsun."

"Tamam aklın bende kalmasın,"

Derin bir nefesle, "O zor güzelim. İyi geceler," dedi.

"İyi geceler sevgilim."

*

Sabahın erken saatlerinde babam aramıştı. Bir saate yakın onunla konuşmuştum.

Üzerindeki ölü toprağını atmış gibiydi. Sesi çok daha iyi geliyordu. Sezen'in birkaç güne dershanesi olduğundan yanıma geleceğini söylemişti. Gelmesi bana da iyi gelecekti.

Evde yalnız kalmaktan hiç hoşlanmıyordum. Savaş da yoktu kaç gündür.

Öğlene kadar ev işleriyle uğraştım. Aklımdaki felaket senaryolarından kurtulmanın tek yolu buydu.

Pencereleri sildim, perdeleri yıkayıp astım. Mobilyaların tozunu aldım. Zaman geçip gitti, içimdeki sıkıntı bir türlü geçmedi.

Savaş göreve gittiğinden beri ona ulaşamıyordum. Telefonu kapalıydı.

Başlangıçta çok önemsemesem de zaman geçtikçe tedirginliğim artmıştı. Çareyi Hamza'yı aramakta buldum.

"Efendim yenge," dedi. Her zaman olduğu gibi enerjik değildi. Yorgun olmalıydı. "Merhaba Hamza. Müsait miydin?"

Birkaç hışırtıdan sonra sesi daha dinç geldi. "Müsaitim buyur yenge,"

"Salı gününden beri Savaş'a ulaşamıyorum. Merak ettim, iyi misiniz?"

"Haberin yok mu senin yenge?" dediğinde içimi bir korku sardı. "Dün sabah dönüş yolunda bindiğimiz otobüs kaza yaptı."

Müthiş bir titreme sardı bedenimi.

"Durumunuz nasıl, iyi misiniz? Çok yaralı var mı?"

"Durumlar pek iyi değil yenge. Bir arkadaşımız ağır yaralı. Ben başımı önümdeki koltuğa çarptım. Kaşım yarılmış."

"Geçmiş olsun Hamza," Kalbim bir sancıyla kıvranmaya başlamıştı. "Savaş'ın durumu iyi mi peki?" dedim sonunda en çok merak ettiğim şeyi sorarken.

"Savaş'ın da sağ kolu çarpmanın etkisiyle çatlamış alçıya alındı."

O acıyı kendi kolumda hisseder gibi oldum.

"Adana'ya döndünüz mü? Yoksa hâlâ Antalya'da mısınız?" derken odaya geçmiş dolaptan kıyafet arıyordum.

"Dün akşam hastaneden taburcu olduk. Bu sabah da döndük."

Sabahtan beri kimse bana haber vermemişti.

Hissettiğim hayalkırıklığıyla elimdeki kıyafetleri avcumda sıktım. "Teşekkür ederim Hamza. Sen olmasan bana haber veren yoktu,"

"Estağfurullah yenge. Çoğu kişinin telefonu kaza anında pert olmuş, Savaş'a o yüzden ulaşamamışsındır."

Annesi haber verebilirdi. Ya da Savaş bana ulaşmak istese ulaşırdı.

"Senin için yapabileceğim bir şey var mı?"

"Biraz ağrım var ama hallediyorum, düşünmen yeter. Annem ilgileniyor sağ olsun."

"Bir ihtiyacın olursa araman yeterli. Ben seni konuşturup daha fazla yormayayım. Geçmiş olsun,"

"Sağ ol yenge. Hakikaten çok sağ ol."

Telefonu kapattığımda kalbimde inanılmaz bir ağrı oluştu. Elimdeki kıyafetleri yatağın üzerine fırlatıp ayak ucuna oturdum.

Onu görmeyi deli gibi istesem de kabaran sinirim yüzünden bu isteğim ketleniyordu.

Bir müddet dirseklerimi dizlerime yaslayıp öylece bekledim. Gözümle görmeden içim rahat etmezdi ki.

Dayanamayıp Nagihan Hanımı aradım. Dudaklarımı kemirirken birkaç çalış sonunda telefon açıldı. "Asu," sesindeki şaşkınlık elle tutulur cinstendi. "Nasılsın kuzum?"

"Merhaba," dedim çekingence. "İyiyim, siz nasılsınız?" İyi falan değildim.

"Ben de iyiyim," dedi derin bir nefes alırken.

"Savaş'a ulaşamayınca sizi rahatsız ettim, o iyi mi?" diyerek direkt konuya girdim. Uzatmanın manası yoktu. Arama nedenim bariz belliydi.

"İyi çok şükür. Kolu alçıda. Yüzü de biraz hasar görmüş ama sağlığı iyi Allah'a şükür."

"Nagihan teyze," dedi tanıdık bir ses. Bu Savaş'la aynı şubede çalışan Dilek'ti. "Savaş acıkmış. Yemeği ne zaman yiyeceğiz diye soruyor."

Neden yanında ben değil de o kız vardı?

"Birazdan hazırlayacağım kızım," dedi Nagihan Hanım.

"Ben sizi tutmayayım," dedim dolan gözlerim yüzünden sinirlerim iyice bozulurken. "Geçmiş olsun."

"Sağ ol kuzum. Savaş birkaç gün bizim evde olacak. Gelmek istersen çekinme olur mu? Başımın üstünde yerin var."

"Teşekkür ederim," deyip kapattım telefonu.

Kararan ekrana bakarken gözlerimde parlayan yaşlar göz pınarlarıma aktı oradan da usul usul yanaklarıma süzüldü.

Ağlamaktan başka bir şey gelmiyor zaten elimden. En iyi yaptığım şeydi!

"İstemiyor belki seni yanında. Bıkmıştır senden, sorunlarından. Kim başına bu kadar dert olan birine katlanmak ister ki? Annen sevmemiş seni... Bir yabancı neden sevsin ki?"

*

Asu'nun anne travması...

Gelecek bölüm tansiyon yükselecek

Savaş neden haber vermedi sizce?

Nagihan, Asu'nun duvarlarını yıkmak üzere ne diyorsunuz?

Seviliyorsunuz, siyah kalp ♡

Trip yükleniyor... (gelecek bölüm savaş nanay efenim)

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 147K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
150K 7.2K 47
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
52.9K 3.6K 42
Tüm kavanozlar dolmaya layıktır. En çokta sevgi ile.. "Cennete girecek olan topluluklardan öyleleri vardır ki kalpleri kuş kalbi gibidir." (Müslim...
3.5M 198K 36
Kız kardeşinin hatası yüzüden ceza alan ve ailesinden veto yiyen Rojbin, parasız pulsuz bilmediği bir şehre sürgün edilir. Tabi bu sürgüne ek deli do...