SEVECEKSİN (Köy serisi I ) T...

By KumsalGezici

3.2M 131K 21.9K

Azad Karan, yüreğinin tam ortasına kor gibi düşen Nida'nın aşkıyla yanıp tutuşmaya başlamıştır. Ateşi bir tür... More

"İlk görüş"
"Korku"
"Cennet"
"Kaçış"
"Endişe"
"Ateş"
"Suçlu"
"Kurtuluş"
AZAD KARAN ve NİDA GÖKSU karakter tanıtımı
"Kayıp"
"Acı"
"Karşılaşma"
"Nefes"
"Plan"
"Benim!"
"Silah"
"Kan"
"Karan"
"Yenilgi"
"Dokunma" kesit
"Dokunma"
"Düşmek" kesit
"Düşmek"
"Hasta" kesit
"Hasta"
"Hazırlık"
"Kutlama" kesit
"Kutlama"
"Nikah"
"Yaralanma" kesit
"Yaralanma" part I
"Yaralanma" part II kesit
"Yaralanma" part II
"Merak"
"Cani" kesit
"Cani"
"Manzara"
"Anlamak"
"Sır"
"Pişman" kesit
"Pişman"
"Ölüm" kesit
"Ölüm" part I
"Ölüm" part II
"Ölüm" part III
"Anı"
"Unutmam, unutamam" (kesit)
"Unutmam"
"Yaşıyorum"
"Buldum seni" (kesit)
"Buldum seni"
"Yaşamak"
"Git"
"Kıyamet" kesit
"Senin için"
"Bıçak" kesit
"Bıçak"
"Düğün" (part 1)
"Düğün" (part 2)
"Düğün" (part 3)
"Düğün" (part 4)
"Kulüp"
"Anlayış"
"Lunapark"
"Deniz" (kesit)
"Deniz"
"Toprak" (part 1)
Yeni bölüm bilgisi
"Toprak" (part 2)
"Güller"
"Çalışma" (kesit)
"Çalışma"
"Zehir"
"İhanet" (Kesit)
"İhanet" (part ı)
İhanet (part II)
"İhanet" (part III)
"Bilinmeyen"
1 MİLYON!
"Darmadağın"
"Yük" (kesit)
"Yük"
"Saldırı" (kesit)
"Saldırı"
"Hesaplaşma" (part I)
"İntihar" (kesit)
AŞKIN ZEHİRİ ilk kesit
"İntihar"
"Parçalanma" (kesit)
"Parçalanma"
.
Final duyurusu
"FİNAL" kesit
"FİNAL"
KAMER

"Çocukluk"

26.7K 1.1K 210
By KumsalGezici

Yatağın ucunda otururken, cama yakın bir yerde duran koltuğa doğru bakıyordum. Ne kadar süredir burada oturup onu izlediğimi bilmiyordum ama ona baktıkça düşüncelerim daha da derinleşiyordu. Gözlerini aralayıp yüzüme baksa, siyah incilerindeki ışıltıları görebileceğimi biliyordum çünkü bana ne zaman baksa hep aynı ışıltı yerinde olurdu. Kızgınken de, sinirliyken, mutluyken, bağırırken, o ışıltı benim gözlerime bakarken gözlerinden hiç silinip gitmezdi. Dikkatimi çekense, o ışıltıyı başkasına bakarken hiç göremiyor olmamdı. Sadece bana bakarken görebiliyordum ve bu bana özel hissettiriyordu ve bazen de ağır geliyordu.

Şu an ağır geldiği bir andaydım. Evlendiğimiz için çok mutlu olduğunu bildiğim halde ailesinin canını sıktığını görebiliyordum ve en acısı da bunu benden başka kimsenin göremiyor olmasıydı. Eş neydi, nasıl eş olunurdu ya da bir eş neler yapmalıydı bilmiyordum, hiçbir zaman bir evliliği düşlememiş biri olarak cahildim bu konuda ama bildiğim tek şey onun canının sıkıldığını hissettiğim an da benim de canım sıkılıyordu. Yaptığı tüm kötü şeyleri bir kenara bıraktıktan sonra bir de yaptığı iyiliklere bakıyordum ve hepsi çok fazlaydı. Bense hiçbir şey yapamamıştım. Ondan kaçmayı becerememiştim ve üstüne ona aşık olmuştum. Şimdi onunla birbirimiz için seçilmiş birer eş olmuştuk ve canının sıkkın olduğunu bildiğim halde elim kolum bağlı bir şekilde oturduğum yerden onu izliyordum.

Onu ne mutlu ederdi? Nelerden hoşlanırdı, en sevdiği yemek neydi, dışarıya çıktığında nerelere gitmekten zevk alırdı veya onu rahatlatacak neler vardı bilmiyordum. Ben aslında onun adının Azad olması dışında ve ailesiyle olan problemi dışında hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

Oturduğum yerden yavaşça ve sessiz olmaya özen göstererek yatağın üzerindeki pikeyi almış ve ona doğru ilerlemeye başlamıştım. Başı geriye doğru yaslıydı, kolları da göğsünün üzerinde birbirine bağlanmıştı. Boynunda yazılı olan ismimi gördüğümde bu sefer dudaklarımda minik bir gülümseme oluşmuştu, bir gün bunun hoşuma gideceğini hiç düşünmemiştim ve şimdi gülümsüyordum. Elimdeki pikeyi yavaşça üzerine örttükten sonra yüzüne bakmaya devam etmiştim. Ben uyduktan ne kadar zaman sonra uyumuştu bilmiyordum ama üzerimi onun örttüğünü anımsayabiliyordum. Yerde duran bir kaç şişeyi de alıp odadan çıkmış ve etrafa bakmaya başlamıştım, bu saatlerde görevlilerin gelmiş olması gerekmiyor muydu? Evde hiç kimse yoktu ve bu büyük evin sessizliği beni bazen çok yalnız hissettiriyordu.

Azad ne zaman bu evi almıştı ve burada ne kadar zaman yalnız yaşamıştı bilmiyordum ama tüm o kalabalık arkadaş gruplarının arasından çıkıp bu eve geldikten sonra o da kendini yalnız hissediyor olmalıydı.

"İş başa düştü..." diye mırıldanarak mutfağa doğru ilerlemiş ve elimdeki şişeleri çöpe atmakla başlamıştım. Ama bu benim hem başlangıcım hem de sonum olmuştu çünkü mutfak konusunda sıfırdım. Hatta sıfırın da sıfırı, eksi sıfırdım. Bugün kimsenin gelmeyeceğini yeni yeni kavrayabiliyordum, yeni evli birinin evine bir kaç gün kimse gitmezdi sanırım, görevliler de dahil. Bizi yalnız bırakmak istemişlerdi ama aslında aç bırakmışlardı haberleri yoktu.

Ama Azad'ı mutlu edecek bir şeyler yapmak istiyordum. Uyurken bile çatık olan kaşlarının uyandığı zaman ve buraya geldiği zaman düzelmesini, gülümsemesini istiyordum. Sırf o gülümsesin diye elimden geleni yapabilirdim. Annem ne zaman mutfağa girsem bir şeyleri kırdığım için ya da mutfağı batırdığım için ağlar ve beni kovardı ama şimdi annem de yoktu, bu sefer bir şeyleri başarmanın vakti gelmişti sanırım.

Bir gün konağa girdiğimde halası Azad'ın pişiyi sevdiğinden bahsetmiş ve mutfaktakilere kahvaltı için pişi yapmalarını istemişti, zaman pişi yapma zamanıydı.

"İyi de nasıl yapılıyor ki bu pişi?" diye kendi kendime fısıldamam sadece bir kaç saniyemi almıştı. Salonda duran tablete doğru son hızla koşup pişi tarifine bakmıştım. Şimdi annemi ararsam kesin mutfağa girmemem için yalvarırdı.

Ilık su, un, toz şeker, yaş maya ve biraz tuz.

"Zor değilmiş." diyerek gülümsemiştim tableti yerine bırakırken. Hatta oldukça basitti, tüm malzemeleri yoğurup biraz dinlendirdikten sonra parçalara ayırarak yağda kızartıyorduk. Azad'ın basit bir şey sevmesi bu sefer işime gelmişti, bunu kolaylıkla yapabilirdim ve gerekeni yapmıştım.

Yarım saat sonra...

"Bu hamurun nesi var?" diye söylenerek yoğurmaya devam ediyordum. Uzun zamandır yoğuruyor olmama rağmen hiçbir hamur elde edememiş olmak canımı sıkmamış değildi ama pes etmiyordum, edemezdim.

"Biraz daha su koymam lazım." diyerek bir bardak su daha koymuş ve yoğurmaya devam etmiştim.

"Ama şimdi de çok sulu oldu, biraz da un koyalım."

Bu bir süre daha böyle gitmişti. Bir ara saçlarımı kenara doğru atayım derken yüzümü gözümü una bulayınca sinirimden öleceğimi sanmıştım ama içimdeki dirayet beni ayakta tutmaya yemin etmiş gibiydi. Yoğurdukça hırslanıyordum ama hiçbir hamur elde ettiğim de yoktu.

"Keşke başka bir şeyi sevseymiş, bu ne?" demiştim söylenerek bir şeyler yapmaya devam ederken. Evet, bir şeyler yapıyordum ama ne olduğunu ben bile bilmiyordum. Ve bu bir şeyler kesinlikle pişi hamuruna benzemiyordu. Oysa ki internetteki kadın çok basit yapmıştı hatta dört dakikada pişi tarifi yazıyordu.

"Seni seviyorum."

"Hayır, beni değil yani yemek ola-"

İki elim de su ve un dolu kabın içindeyken bir an durmuş ve gelen sese doğru bakmıştım. Azad arkamdaki masanın sol tarafındaki sandalyeye rahat bir tavırla oturmuştu, elinde de su dolu bir bardak vardı.

"Ne zamandan beri oradasın?" diye sorarken dudaklarım titrercesine gülümsemişti ama içimden lanetler okuyordum. Şu an bir rezildim, ben una bulanmış bir balıktım.

"Yarım saat?"

Bunu söylerken yüzüne yerleşmiş olan huzurlu ifadeyi hayranlıkla izlemiştim. O an da rezil olduğumu unutmuştum, hayran hayran ona bakıyordum. Onun bahsettiği aşk böyle bir şeyse eğer beni kendine hayran bırakıyordu. Uyurken yüzündeki huzursuzluk bana bakarken nasıl birden bire böyle silinip atılabilir ve yerini huzur dolu bir ifade alabilirdi?

"Ben..." diyebilmiştim sadece. Allah'ım, dilim neden tutuluyordu ki benim şimdi? Eskiden onu görünce gördüğüm ilk yere kaçardım. Kokusu burnuma dolduğu zaman nefretimin arkasına gizlenir yüzüne öyle bakar ve acı dolu şeyler söylerdim. Şimdi Allah cezamı mı veriyordu ki öylece kekeleyip duruyordum karşısında? Bir şeyler söylemek istiyordum ama ne diyeceğimi unutuyordum, gözlerimi yüzünden alamıyordum, kalbimin deli gibi çarpmasına engel olamıyordum ve bunlar ceza mı yoksa ödül mü anlayamıyordum.

"Pişi yapmaya çalışıyorum da, biraz dalmışım geldiğini fark etmedim." diyerek bir süre sonra toplayabilmiştim cümlemi. Azad hafif başını onaylarca salladıktan sonra oturduğu yerden kalkmış ve tezgaha doğru yaklaşmaya başlamıştı. Rezil olmuştum ve olmaya da devam ediyordum, keşke yaptığım bu oyun hamuruna benzeyen şeyi görmeseydi.

"Güzel görünüyor, devam etsene." demişti Azad, ciddi bir ifadeyle bana doğru bakarken. Hayatımın şokunu yaşamak isterdim ama şok bile yaşayamayacak kadar komikti bu. Yüzümdeki saçma ifadeyle ona ve bir de su dolu kaba bakmıştım. Benimle dalga mı geçiyordu?

"Güzel mi görünüyor?" diye sorarken sesim bile inanamıyormuş gibi çıkmıştı. Kesinlikle benimle dalga geçiyor olmalıydı, internette gösterilen tarifle uzaktan yakından alakası yoktu.

"Evet," diyerek açıkça şaka yapmadığını belli etmişti Azad. Düşüncelerini deli gibi merak ediyordum, şu an gerçek düşünceleri neydi ve ne yapmaya çalışıyordu? Bu resmen küçük bir çocuğun un ve suyla oynadığı şeyden farksızdı, güzel falan da görünmüyordu.

"Biraz fazla su koymuşsun gibi görünüyor sadece," demişti Azad, bir su bardağı kadar unu yavaşça eklerken. Ardından da çok az tuz eklemişti. "Şimdi yap."

Benimle dalga geçtiğine inanarak hamuru tekrar yoğurmaya başlamıştım. Ne olursa olsun şu an mutlu olduğum gerçeğini değiştirmezdi çünkü o iyi görünüyordu, gülümsüyordu ve huzurlu bir ifadesi vardı. Benim istediğim de buydu, onun iyi olduğunu bilmek ve görmek bana yetiyordu.

Yoğurdukça katı bir hal almaya başlayan hamura, bir de tezgaha doğru yaslanıp beni izleyen Azad'a bakmıştım.

"Nasıl oldu bu?" diye sormadan edememiştim, benim bir saattir uğraştığım şey olmak için Azad'ı mı beklemişti yani? Şimdi Buket burada olsaydı derdi ki "Sen aklına koyduğun her şeyi başarırsın, çünkü senin inanılmaz bir gücün var... Ve sevgin de var..."

"Bunu yapmak nereden esti?" diyerek hamuru işaret etmişti Azad. Onun için bir şey yapmaya çalışmış olma ihtimalim bile aklına gelmiyordu ama bu yüzden ona kırılmaya hakkım yoktu, ben hiçbir zaman onun için bir şeyler yapmamıştım, nasıl bilecekti ki durum böyle olunca?

"Senin için yaptım," derken gözlerine bakmıştım, sesim çekingen bir tonda çıkmıştı çünkü onunla karşılık konuşmaya bile alışabilmiş değildim. Biz ne zaman karşı karşıya gelsek ben kaçmaya çalışırdım ve o da yakalardı, bu zamana kadar hep böyle olmuştu. Şimdiyse durumumuz çok farklıydı, karı koca olarak karşı karşıya konuşuyorduk.

"Benim için." diye tekrarlamıştı Azad, gözlerime ciddi bir şekilde bakmaya devam ederken.

"Evet," derken başımı onaylarca sallamıştım. "Yani yapmaya çalıştım daha doğrusu."

Azad'ın dudaklarında güzel bir gülümseme oluşurken, gamzesi gel buraya kendini göm canım der gibi bakmıştı yüzüme. Azad kolunu kaldırıp elini yavaşça yüzüme doğru uzatmış ve saçlarımın kenarına sürülen unları, ardından da yüzüme sürülen unları parmaklarıyla temizlemişti. Bunu yaparken düşünceliydi, yüzündeki mutluluk açıkça görünüyordu ama düşünceli tavrı da fark edilmiyor değildi.

"Benim için inanmak çok zor," demişti Azad, düşünceli tavrına huzursuz bir ifadeyle baktığımı fark edince. "Birinin benim için bir şeyler yaptığına inanmam çok zor. Bugüne kadar inandığım her şeyin aslında arkamdan çevrilen bir oyun olduğunu artık biliyorum ve tüm inancımı yitirdiğimi hissediyorum."

Bahsettiği şeyin aslında halasıyla ilgili bir konu olduğunu biliyordum ama sormaya cesaret edemiyordum. Azad'dan korktuğum için değildi, duyacağım şeylerin ağırlığından korkuyordum.

"Ama söz konusu sen olduğunda, kelimeler senin dudaklarının arasından döküldüğünde kalbim sorgulamama bile izin vermeden sana inanıyor, güveniyor, teslim oluyor."

Beni yavaşça kollarının arasına alıp sarıldığında unlu ellerimle öylece kala kalmıştım. Kendi ailesinden ihanet görmüş biriydi, anlaşılan annesinden daha yakın gördüğü halasından da aynı şekilde ihanete uğramıştı. Buna rağmen bana güvenebiliyor muydu? Kendimi ona ölü olarak göstermiştim, ondan defalarca kez kaçmıştım, tokat atmıştım, acı sözler söylemiştim, onu hiçbir zaman sevmeyeceğimi söylemiştim. Yine de bana güveniyor muydu yoksa güvenmek mi istiyordu? Bazen düşünmeden edemiyordum, beni gerçekten seviyor muydu yoksa sevdiğini mi sanıyordu?

Ama ikinci düşüncem çok kısa bir süre içinde yok oluyordu çünkü böyle bir şeye ihtimal bile veremiyordum. İnsan bu kadar güzel bakıyorsa gerçekten seviyor olmalıydı, böyle güzel gülüyorsa, kelimeleri bu kadar içtense, kolları böyle sıkıca ve sahiplenircesine sarılıyorsa bedenime. Gerçekten seviyor olmalıydı.

Azad geriye doğru çekildiğinde mavi gözlerimdeki hafif şaşkınlık onun dikkatini çekmiş ve gülümsetmişti.

"Seni ne kadar fazla sevdiğimi hiçbir zaman anlayamayacaksın gibi görünüyor," demişti hayatındaki tek gerçeği dile getiriyormuş gibi bir sesle. "Ben de anlatmayı bırakmayacağım."

Dudaklarımı aralamıştım, aslında sevgisinin ve aşkının ne kadar büyük olduğunu bildiğimi söylemek istemiştim. Hatta bir de ona söz vermek istemiştim, ona hiçbir zaman ihanet etmeyeceğimi bilmesini istiyordum, içinde küçücük bile olsa şüpheyle yaşamamasını söylemek, huzurlu olmasını istediğimi de eklemek istiyordum ama yapamamıştım. Çünkü karşımda duran onun gözlerine bakarken bir an da evimize adamlarıyla dalıp ailemi tartakladığı, önüme nişan elbisesini atarak giymeye zorladığı anlar gelmişti. Yine de gülümsemeye çalışmıştım, bir gün bu acı anıların hepsini unutacaktım. Unutmak için elimden geleni yapıyordum.

Bir şeyler söylememi beklediğinin farkındaydım, hatta en başından beri benden duymak istediklerinin farkındaydım ama o da biliyordu, bizim başlangıcımız çok farklıydı. Birbirimize belki de hiç unutamayacağımız acılar vermiştik ve en büyük acı da onun bana verdiğiydi. Sadece ben değil, yerimde kim olursa olsun yaşanan bu şeyleri bir çöpmüş gibi kaldırıp kenara atamazdı, aşığım diyerek boşveremezdi. En kötüsü de buydu, seviyordum ama yaptığı şeylerin ağırlığı aramızda yaşanabilecek bazı şeylere engel oluyordu.

"Zamanla," demişti Azad, sessizliğimi bir süre dinleyerek, ne düşündüğümü biliyor gibiydi. "Zamanla yaptığım her şeyi anlayacaksın, hepsini seni sevdiğim için yaptığımı anlayacaksın ve o zaman bu sessizliğin sona erecek."

Bunu söyledikten sonra bir süre daha gözlerime bakmış ve ardından tezgaha doğru dönmüştü. Bu konuda tek kelime bile etmemiştim ama içten içe söylemek istediğim şeylerle doluydum. Ben bir şey söylemeyince konu da kendiliğinden kapanmıştı. Azad'ın dışarıda kahvaltıya çıkma teklifini kabul etmemiştim, onun da yardımıyla pişileri kızartmıştık ve sonra da fark etmiştim ki bu mutfakta bir hamur yoğurma makinesi vardı.

Kahvaltıyı bahçedeki camdan oluşan masanın üzerine hazırlamıştım, Azad da üzerini değiştireceğini söyleyerek yanımdan ayrılmıştı.

Hazırlamış olduğum kahvaltı masasına doğru bakarken gülümsemiştim, fena sayılmazdım ama hamur işine bir daha bulaşacağımı hiç sanmıyordum.

Azad elindeki tabletle bahçeye geldiğinde kısık gözlerle ona doğru bakmıştım, üzerini değiştirmeye gitmiş biri olarak neden sadece altını giyerek bahçeye gelmişti. Üzerine giyecek bir şeyi mi yoktu? Hem de büyük bir giyinme odasına sahipken?

Bu kahvaltıda da öğrenmiştim ki Azad kahvesini ve çayını şekersiz içiyor, tatlı şeyleri de pek sevmiyordu. Pişiden bir tane alıp dudaklarına doğru götürdüğünde ona nasıl bakmıştım bilmiyordum ama bu onu güldürmüştü. İlk yapışa göre fena değil dese de hepsini yemiş olması beni hayrete düşürmüştü. İnsan fena değil dediği şeyin hepsini neden bayıla bayıla yerdi?

"Sürpriz." Diyerek masanın üzerine bıraktığı şeylere baktığımda, iki bilet olduğunu görmüştüm. Gözlerimi biletlerden alıp Azad'ın yüzüne baktığımda tepkimi ölçmek ister gibi yüzüme bakıyordu. Biletti ama neyin biletiydi bunlar şimdi? Bir yere gidiyorsak eğer benim bundan hiç haberim yoktu.

"Amerika'ya gidiyoruz, balayı için güzel bir yer." Demişti Azad, açıklama yaparak. Bunu duyduğumda kaşlarımın hafifçe çatılmasına engel olamamıştım. Bu nereden çıkmıştı, bana söylemeden neden böyle bir karar veriyordu?

"Benim neden şimdi haberim oluyor bundan?"

"Sürpriz." Diye tekrarlamıştı Azad, soruma karşılık olarak. Bu sürprizden hiç hoşlanmamıştım. Oraya gitmek istemiyordum.

"Benim pasaportum yok." Diyerek en mühim bahanemin arkasına saklanmıştım. Ben bunu söylediğimde Azad bir an yüzüme ciddi misin der gibi bakmış ve ardından muzip bir ifadeyle gülümsemişti.

"Beni çok hafife alıyorsun." Derken tabletinin yanında duran şeyi de masanın üzerine koymuş, benim için çıkarttırdığı pasaportu adeta gözlerimin önüne sermişti. Güvendiğim dağlar ayaklarımın önüne yıkılınca daha açık bir şekilde konuşmaya karar vermiştim. Ben henüz buraya bile alışamamışken yurt dışına çıkmayı istemiyordum. En azından şimdi gitmek istemiyordum.

"Gitmek istemiyorum."

Gözlerimi ondan kaçırarak söylediğim, kendinden emir bir sesle çıkan bu cümle Azad'ın elindeki bardağı masanın üzerine bırakmasına ve gözlerindeki ifadenin katılaşmasına neden olmuştu.

"Neden?"

Sesi benim kadar kısık değildi.

Gerçekten içimden geçen şeyleri ona söylersem onu kırmış olur muydum? Bu konuda üzerime gelecek gibi görünüyordu ve ben sebepsizce gitmek istemiyorum dersem saçmalamış olurdum. İçimden geçenleri de söylersem bu onu belki de incitebilirdi ama bana bunu soran da kendisiydi.

"Çünkü ailemin güvende olduklarını hissetmiyorum." Diyerek gözlerimi kucağımdaki ellerimden alıp onun siyah gözlerine bakmıştım. "Ailenin düğünde açıkça yüzüme söylediği şeyler korkunçtu. Beni tehdit ettiler ve ben onların yanında büyümüş biri olarak ne kadar tehlikeli insanlar olduklarını biliyorum. Beni öldürmeye kalktılar, babamı zehirlediler, şimdi daha kötülerini yapmalarından korkuyorum."

Benim her kelimemde Azad'ın gözleri acıyla dolup taşıyor ve öfkesi yüzünden okunuyordu ama söylediğim her kelimenin arkasındaydım. Hiç biri yalan değildi ve korkum çok haklı bir korkuydu, o da bunu biliyordu çünkü aynı ailenin evladıydı.

"Ailene hiçbir zarar gelmeyecek." Demişti Azad, sesi az önceki sesinden daha ağırdı ve gözleri de kararmıştı. Bana kızmadığını ama duyduğu cümlelerden sonra içinin öfkeyle dolduğunu görebiliyordum.

"Aileme en büyük acıyı ve zararı vermiş olan sen mi söylüyorsun bunları?" diye sormuştum kendime hakim olamayarak. Ama bunu onu üzmek ya da sinirlendirmek için söylememiştim, sadece içimden bu geçiyordu. "Ben henüz seni bile kabul edememişken söylediklerini nasıl kabul edebilirim?"

İşte bu son cümlem dudaklarımın arasından çıktıktan sonra beni bile pişman etmişti çünkü ağırlığı altında ben bile ezilip nefessiz kalacağımı hissetmiştim bir an. Azad duyduğu lafların ağırlığıyla bir an afallamış olacaktı ki gözlerini benden alıp masaya doğru bakmış, ardından tekrar benim gözlerime bakmıştı. Bir an da elinin tersiyle masanın üzerinde duran bilet ve pasaportu yere savurunca irkilmiştim, hiçbir şey söylemeden masadan kalkıp bahçeden çıktığındaysa yere düşen biletlere bakmıştım.

Bu kadar açık konuşmamam gerektiğinin farkındaydım ama eski zamanları konuşmaya başladığımızda kendime hakim olamıyordum. Sanki o acıları, o korkuları tekrar tekrar yaşıyormuş gibi hırpalanıyordu kalbim. Annemi ve babamı adamlarına tutturarak bir köşeye zorla çekiştirmesi gözlerimin önüne geliyordu, o acı sözler öylece çıkıyordu dudaklarımın arasından.

Bir süre öylece durduktan sonra masayı ve mutfağı toplamıştım. Azad'ın nerede olduğunu bilmiyordum ama birkaç saat geçmiş olmasına rağmen ortalıkta hiç görmemiştim. Bahçeye doğru ilerlediğim sırada zilin çalmasıyla kapıya doğru ilerlemiş ve yavaşça aralamıştım.

"Nida Karan?"

Adam elindeki büyük gül buketini bana doğru uzattığında teşekkür etmiş ve kapıyı yavaşça kapatmıştım. Kırmızı güllerden yapılmış bir buketti ve öyle büyüktü ki, kollarımın arasında tutmakta zorlanıyordum. Güllerimle birlikte salona doğru ilerleyip kendimi koltuğa bıraktığımda ortasına iliştirilmiş siyah bir zarf görmüştüm. Açıp içindeki siyah nota baktığımda kalbim acımıştı, ona bu kadar ağır şeyler söylememeliydim.

Özür dilerim.

Sadece bu yazıyordu ama sayfa sayfa yazılan her şeye bedel olabilirdi. Ne için diye düşünmeye hiç gerek yoktu, o da ben de bu özrün sebebini biliyorduk.

Geçmiş içindi.

Ayağa kalkıp güllerimi nazik bir şekilde masanın üzerine bırakmış ve ardından koşarak merdivenleri çıkmıştım. Önce yatak odasına bakmıştım ama Azad orada değildi, balkonda da yoktu. Birkaç yere daha baktıktan sonra giyinme odasına doğru ilerlemiş ve kapıyı yavaşça aralamıştım, Azad içeride siyah gömleğini giyiyordu.

İçeri girmek yerine başımı hafifçe öne doğru uzatarak Azad'a doğru bakmaya devam etmiştim.

"Özür dilerim."

Sesim odayı doldurduğunda Azad dönüp bana, yani kapıya doğru bakmıştı. Onun özürüne karşılık ben de kırıcı sözlerim için özür dileyebilirdim.

"Ve teşekkür ederim." Diye eklemiştim güller için.

Azad gömleğinin düğmelerini iliklemeyi bırakarak kapıya doğru gelmiş ve tuttuğum kapıyı geriye doğru açarak gizlendiğim yerden açığa çıkmama sebep olmuştu. Sanki özür dilemek kapının arkasındayken daha az zor gibi hissetmiştim.

"Hiçbirine gerek yok," demişti Azad gözlerime bakarken. Öfkeli de görünmüyordu kırgın da. Tek bir şey görebiliyordum o da kararlılıktı.

"Yaşın küçük olduğu için her şeyi daha çabuk unutabileceğini düşünmüştüm, yanılmışım." Diyerek uzanıp elimi nazikçe tutmuştu. "Söylediğin şeyler için sana değil, kendime öfkelendim."

"Öyle şeyler söylemek istemezdim."

"Ama söyledin." Demişti Azad, kaşlarını hafifçe kaldırırken. Sessiz kaldığımı gördüğünde elimi dudaklarına doğru götürüp nazikçe öpmüş ve ardından bırakmıştı.

"Dışarı çıkalım."

Aslında ben de bugün ona bu teklifte bulunacaktım ama benim gitmek istediğim yer, onun beni götüreceği yerden farklı olabilirdi.

"Televizyonlarda gördüğüm ama hiç gidemediğim bir yer var, oraya da gider miyiz?" diye sormuştum, kalbimde çocuksu bir heyecan pırıldarken. Azad gömleğini giyerek bir oraya bir buraya gidip dururken ben heyecanlı afacanlar gibi etrafında dolaşıp duruyordum.

"Sen nereye istersen oraya gideriz." Demişti Azad, buhalime bakarak gülerken. O zaman bu koca evin o kadar da kötü olmadığınıdüşünmüştüm. Sadece sessizdi, neşeden yoksundu. Şu kadarcık neşeyle bile bütünevin ısındığını hissetmiştim, kocaman olan ev sadece bu odadan ibaretmiş gibi,az önce acı şeyler söyleyen insanlar biz değilmişiz gibi mutlu olmuştum. Çünküyaşım gençti ve içimde henüz tam olarak yaşayamadığım bir çocukluğum vardı,Azad'ınsa o çocukluğun var olduğundan bile haberi olmadığına emindim.


Merhabalarr :) Kitap kapağını nasıl buldunuz? Kapaktaki karakterler bu kurgu için seçtiğim karakterler aslında. Oy ve yorumlarınızı unutmazsanız sevinirim... Beni instagram da takip etmeyen kaldı mı? Kalmasın :)

İnstagram: mervegzici

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 70.6K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
6.1M 266K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
14.1M 494K 63
İzmirli 19 yaşında bir genç kız... Babasının yüzünden daha doğru düzgün bir kez dışarı çıkamazken yine babası yüzünden bilmediği bir şehirde , bilmed...
1.1M 48.4K 44
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...