ÇIĞ

By yazanbirokur

13.4K 6K 1.4K

Işıl, tek başına gittiği ilk tatilde, hiç tanımadığı üç kişi ile tanışır. Tanıştığı kişiler arasında Kağan da... More

YOLA ÇIKIŞ
YALNIZLIK
KATİLLE YAN YANA GÖZ GÖZE
CESET
ARKADAŞLIK
KARANLIK
YILBAŞI DAVETİ
KAN VE KAR
YANIMDA KAL
YILBAŞI PARTİSİ
ALEV
OYUN
PLAN
RÜYA
BELİRSİZLİK
İHTİMALLER
BİTİŞİN BAŞLANGICI
DÜZENLENİYOR

OLMUŞLAR VE OLABİLECEKLER

181 100 6
By yazanbirokur


Hayat bilinmezliklerin içine hapsolmuş bir rüya gibiydi.

Üzerime çöken esneme hareketi ile olduğum yerde gerindim. Sol elimin bir şeye değdiğini hissettiğimde yavaşça gözlerimi araladım. Bakışlarımı sol tarafa doğru çevirdiğimde Kağan'ın oturduğu yerde kollarını birleştirerek uyuyakaldığını gördüm. Gözlerim odanın her bir yanını dolanırken Güneş ve Mete'nin gitmiş olabileceğini düşündüm çünkü onları odada göremiyordum.

Odaya sırılsıklam geldiğim andan çok daha iyi hissediyordum şuan kendimi.

Belki bir enkaz yığını hemen toparlanamazdı fakat bir yerden de toparlanmaya başlanması gerekirdi. Hayat benden ne istiyordu bilmiyordum fakat bildiğim bir şey vardı ki o da onunla kıyasıya mücadele etmem gerektiğiydi. İstediğim her şeyin hemen olamayacağını biliyordum ama parçaları bütünlere ayırarak ilerlemeyi hayat felsefesi edinmek her zaman yola koyulmanın ilk adımıydı benim için. Ve ben, kendime söz veriyorum ki buradan yok etmeden çıktığım tek bir soru işareti kalmayacaktı kafamda. Kalsa bile, asla peşini bırakmadan ilerleyeceğim her şeyi çözme yolunda. Yemin ediyorum ki bunu yapacağım, kendim üzerine yemin ediyorum.

Gözlerimi yatağın ucunda daldığım noktadan çektim ve solumda uyumaya devam eden Kağan'a odakladım. Kağan, hakkında hiçbir şeyden emin değildim. Hislerimden, duygularımdan, attığım adımlardan...

Sanki içimde ona karşı yeşertmeye başladığım sevgi tohumları vardı. O, bana karşı aynı mı bilmiyorum fakat her bir hareketi benim duygu tohumumu yeşertmeye çalışan bir bardak sudan başka bir şey değildi. Bu durumu ilk defa bu kadar derin düşünebiliyordum. Ona karşı olan duygularımı da ilk defa bu kadar yakından tanıyabiliyordum. Aşk mıydı bu bilmiyordum. Bir gün ayrılacaktık, ayrılmaya mecbur kalacaktık zaten şu an da mecbur olduğumuz için birlikte değil miydik? Birbirimize sahip çıkmak zorunda olduğumuz için kenetlenmemiş miydik?

Olduğum yerde sessizce kıpırdandım, midemde bir boşluk hissediyordum ama iştahım yoktu bile. Kendimi yatakta biraz dikleştirdikten sonra sakince Kağan'ı işaret parmağım ile dürttüm. Yaptığım harekete devam ederken Kağan'ın bunu asla hissetmediğini anladım. Dürtüşlerimin yanına birde ''Kağan,'' deyişlerim eklendi. Sanırım bu sefer kendimi biraz daha belli ettirebilmiştim ona.

Olduğu yerde rahatsızca kıpırdandı ve sonra sersemlemiş gözleri ile etrafı süzmeye başladı. Beni fark ettiğinde ''Uyandın mı?'' diye sordu. Aslında cevabı çok belli olan bu soruya kafamı sallayarak karşılık verdim. Ardından ''Nasıl hissediyorsun?'' diye ikinci sorusunu yöneltti. Konuşacağım anda boğazımda hafif bir acı hissettim. Bunun üzerine boğazımdaki acıyı gidereceğini düşünerek hafif bir ses tınısı ile öksürdüm. Bir işe yaramamıştı. Yinede konuştum. ''Düne göre daha iyi hissediyorum.''

Kağan, kafasını salladı, hemen ardından konuştu. ''Kendini toparlaman gerek, Işıl. Dün gece seni öyle gördüğümde kendimi çok kötü hissettim. Ne oldu da gecenin bir yarısı yatağından kalktın, ne seni o hale getirdi? Seni öyle gördüğüm andan beri kendime bu soruları sormadan duramıyorum. Ben, korkuyorum. Başına çok kötü bir şey gelecek ama ben yetişemeyeceğim, seni bulamayacağım diye çok korkuyorum. Başından beri birbirimize bağlı bir şekilde hareket etmemiz gerektiğini vurguluyorum, buna uyup uymamak normal şartlarda senin kararın olabilir ama şu an bunu her birimiz yapmak zorundayız. Çünkü ben seni gerçekten buradan sağ salim çıkartmak istiyorum.''

Kağan'ın söyleyeceklerine ne cevap vereceğimi bilemedim doğrusu. Beni iki denklem arasında bırakıyordu. Sanki bana karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı ve bunu gizlemekten çekinmiyordu. Peki ya ben? Ben kendimi bildim bileli kendimi bilmiyordum. Ne hissettiğimi, ne yaptığımı ya da ne yapmaya çalıştığımı bilmiyordum. Ben nedensiz bir problemdim. Kağan, beni çok sevse bile ben, ona istemeden zarar verirdim. Belki de bilinmezliğim ikimizi de saniyeler içinde yok ederdi. Belki de tam tersi olurdu, bilemiyorum. İkimiz birbirimiz ile tekrardan var olabilir, tekrardan birbirimizi hissedebilirdik.

Tüm gerçekliğim ile Kağan'a karşılı bir şeyler söyledim. ''Ben, dediklerinin karşılığı olarak sana ne demeliyim bilemiyorum. Ben, tam bir bilinmezliğim. Dengesizin tekiyim belki de. Senide yok etmek istemiyorum. Bana fazlasıyla yardım ediyorsun zaten.'' Bunları hangi akla hizmet söylediğimi ben bile bilmiyordum fakat dilimden dökülen kelimeler sadece içimdekileri tercüme edebilirdi.

Kağan, beni çözmeye çalışır gibi suratıma bakarken konuştu. ''Bir şey söylemene gerek yoktu, sadece bilmeni istediğim için anlattım sana her şeyi.''

Kağan, bunu söyledikten sonra aramızda rahatsız edici bir sessizlik ortaya çıktı. Kağan'ın gözleri bacaklarının üzerinden birbirine kenetlediği ellerine kaymıştı. Bir süre boyunca aynı yere odaklı kaldı bakışları. Onu izlemek güzeldi. Fakat şu an oluşan bu saçma sessizliği bozmayı çok istiyordum. İlk defa yaşıyordum onunla bunu. Genelde insanlar sustuğunda arada bir konuşma geçip geçmemesi pek umurumda olmazdı ama onunla hep konuşuyorduk, her anı bir konuşmaya dökmeye çalışıyorduk. Şu an bunun yaşanması bana gerçekten anlamsız gelmişti.

Rahatsız olduğum bu anı sonlandıran kişi Kağan, oldu. ''Kahvaltıya inelim mi? Acıkmışsındır.''

''Olur,'' diye cevap vererek yataktan kalktım. Kağan, konuşmaya devam etti. ''Ben, kendimi kötü hissettiğimde ya da çok stres yaptığımda bir şeyleri sürekli yemek yeme ihtiyacı duyarım.'' Kağan'ın söylediğine karşın sessizce gülümsedim. ''O zaman şu sıralar her gün öyle hissediyor olmalısın.'' Kağan, dediğime karşılık sadece gülümsedi. Banyoya girdim, sadece yüzümü yıkayıp havluyla kuruladım ve banyodan çıktım. Kağan, beni bekliyordu. Üstümde ne olduğunu umursamadan gece giydirdikleri kıyafetler ile kapıyı açtım ve dışarıya çıktım. Kağan'ın adım seslerinden beni takip ettiğini anlıyordum. Bana yaklaştığında adımlarımı durdurmama sebep olan bir şey yaşandı. Kağan, sağ elini saçlarımda gezdirmeye başladı. Yüzümü ona döndüğümde sorgularcasına bana bakıyordu.''Dönüyoruz hemen. Bu şekilde aşağıya inemezsin. Zaten hastasın, saçların hala ıslak ama sen bu şekilde aşağıya iniyorsun.'' Kağan'ın dediğine karşılık ''Bir şey olmaz.'' Diye söylendim. O ise inatla ısrar etmeye devam etti. ''Işıl, olmaz diyorum, saçlarını kurutmadan inemeyiz anlamıyor musun?''

''Bir şey olmaz, inelim işte, Kağan. Açız aç! Aç olmamız benim saçlarımdan daha önemli.''

''Işıl, ikiletme! Saçların ıslak, kurutmalıyız diyorum.''

''Açım diyorum bende!''

Bizim tartışmamız bu şekilde devam edecekti. Bunu anlamıştım. Çok mantıklı, dediğim dedik, dengesiz olmayan, kararlı olan mükemmel, özenle yaratılmış bir mantığa sahip olduğum için dediğimin tam tersini yaparak tekrardan odaya doğru yürüdüm.

Kağan, arkamdan geliyordu. İçeriye girdiğimizde banyoya daldım. Duvara sabitli yuvasından kurutma makinesini çıkartıp saçlarımı hızlıca kurutmaya başladım. O an asla beklemediğim bir şey oldu. Kurutma makinesi birdenbire saçımı çekmeye başladı. Sanırım saçım içerideki bir aparata takılmıştı. Canım çok yanıyordu. Bunun üzerine Kağan'ın duyması için çığlık atarak bağırmaya başladım. ''Kağan! Gel buraya, acil!''

Beni duyduğuna sevinmiştim çünkü prize kabloyu çıkartmak için biraz daha ilerlersem eğer ya saçım kopacaktı ya da ses tellerim. Kağan, hızlıca banyoya daldı. Gözlerindeki endişe ile bana baktı, durumun farkına varması neredeyse üç saniye sürmüştü. Hızlıca prize doğru elini götürdü ve fişi çekti. Hemen ardından çalışmayı bırakan kurutma makinesinden sıkışan saçımı çıkarttım. Hızlıca nefes alıp veriyordum. Sinirden miydi, neydendi bilmiyorum ama Kağan'a patlamama ramak kalmıştı. Kağan, anın tüm sinirini körükleyecek bir cümle kurdu. ''Acele işe şeytan karışır.'' Hemen ardından ben biliyordum böyle olacağını, bu kadar acele edersen diye bir bakış attı. Bu bakış nasıl oluyor ben bile bilmiyorum ama en uygun cümle buydu. Sitem ile ona bakmadan lavabonun iki kenarına ellerimi yaslayarak konuşmaya başladım. Ses tonum hafif yüksekti. ''Saçını kurut, Işıl. Hayır, Kağan açım. Hayır, Işıl saçını kurut önce. Açım diyorum anlamıyor musun?'' Şu an az önceki bizi taklit ediyordum. ''Saçımı kurutmazsam ölmezdim ama saçımı kuruturken ölüyordum az daha! Sayende geberiyordum banyo köşelerinde.''

Kağan, gülmemek için kendini zor tutuyordu, öyle bir hali vardı yani. Ben burada ölüm tehlikesi atlatayım o da gelsin gülsün. Ardından tekrar ben konuştum. ''Gerçekten şu ortamda sadece saçı kurutma makinesinde kaldı diye ölseydim çok komik olurdu. Kurutma makinesi katilden bile daha dişli çıktı resmen.'' Kağan, daha fazla duramıyordu. ''Of gül gülüyorsan, tutma.'' Kağan, sanki bunu dememi bekliyormuş gibi bir kahkaha attı. Patavatsızlık resmen, gül dedim de yani abart, abart gerçekten. Ölüyordum burada be, bu mu insanlık, bu mu saygı, sevgi. İnsanlık ölmüş. Kağan'a bir bakış atarak banyodan çıktım. Ardından hızla odadan çıktım, Kağan, peşimden geliyordu. Tek bir kelime daha ederse şu an indiğim merdivenin korkuluklarından onu ters çevirip aşağıya sallardım. Nasıl yapacaksam zaten. Ah, ahir zaman sen nelere kadirsin?

Güneş ve Mete çok yüksek ihtimal kahvaltı yapıyorlardı, gerçekten açtım. Restorana girer girmez gözüm onların masasına çarptı. İkisi de gülerek konuşuyorlardı. Hızla yanlarına giderek bir sandalye çektim ve oturdum. Kağan, arkamdan geliyordu belli ki çünkü benden biraz sonra hemen yanımdaki sandalyeyi çekti ve oturdu. İkisinin de gözleri bize dönmüştü. Güneş, yüzüme bakarak sordu. ''Işıl, bir şey mi oldu?'' Güneş'e anlık bir gülümseme göndererek cevap verdim. ''Hayır, sadece kafamdaki tüm saçlar kopuyordu ama merak etmeyin ölmedim.'' Kağan, hayret ile karışık bir alayla bana baktı. ''Kurutma makinesi saçını kaptı ama o, öldüğünü iddia ediyor.'' Güneş ve Mete, bize şaşkınca bakıyorlardı. Hemen sonra Güneş, şaşkınlığına yakışır sorular yağdırmaya başladı. ''Ne? Nasıl yani? Neden saçını kurutma makinesi kaptı?'' Ben, derin bir nefes alırken Kağan, kahvaltılarımızı sipariş ediyordu. ''Dikkatsizlik işte.'' Ardından Mete, konuştu. ''İyi misin peki, yani dünden sonra bir de bunun yaşanması pek iyi olmamış gibi.'' Mete'ye hak vererek kafamı salladım. Keşke dünü hatırlatmasaydı ama illaki hatırlayacaktım ve onlara dün gece olan her şeyi anlatacaktım. Yüzüm istemeden bile olsa ciddi bir hale büründü. ''Sanırsam size artık dün gece olanları anlatmalıyım.'' Belki çok dile getirmek istemiyorlardı fakat biliyordum ki hepsi merak ediyordu. Bir şey söylemelerini beklemeden konuşmama devam ettim. ''Dün gece garip ve çok sebepsiz bir şekilde, yani size açıklayamayacağım bir neden ile, dışarıya çıktım.'' Soru işaretleriyle bana bakıyorlardı. Garip yüz ifadeleri ile. Mete, araya girdi. ''Özür dilerim, demeden duramayacağım ama bu otelde bir katil var, biliyorsun değil mi?'' Mete'nin sorusunu sakince cevapladım. ''Bende açıklayamıyorum. Ne kendime, ne de size.'' Tam o sırada kahvaltım geldi. Kağan, kahvaltımı önüme ittiğinde her ne kadar midemde bir boşluk olsa da onlara öncelikle bu konuyu anlatmam gerekiyordu. Konuşmama devam ettim. ''Dışarıya çıktığımda çok fazla kar yağıyordu. Yerler kaygandı biraz.'' Onlara tabii ki de etrafımda döndüğüm için düştüğümü anlatmayacaktım. ''Yürürken ayağım kaydı. Az kalsın düşüyordum fakat hemen sonra belimden birisi beni yakaladı. ''

Bunu söylediğimde Kağan'ın çenesi kasılmıştı. Nedendi bilmiyordum fakat şu an umurumda değildi çünkü kendimi tekrardan olayın içine hapsetmiştim. '' Kim olduğunu merak ettiğimde arkama baktım fakat otele doğru koşuyordu.'' Pür dikkat, gözleri kısılmış bir şekilde hepsi beni dinliyordu. ''Bende merak ettim ve arkasından koşmaya başladım. O terasa çıktı. Yüzünü gördüğümde ormanda gördüğümüz o çocuk, olduğunu fark ettim.'' Kağan tek kaşını kaldırdı ve ağzını aralayarak konuştu. ''Bu çocuk her yerden çıkıyor, beni çok şüphelendirmeye başladı. Neredeyse katilin o olabileceğini düşünmeye başladım.''

Kağan'a hak veriyordum çünkü haklıydı. Gerçekten bu çocuk artık beni fazlası ile şaşırtmaya başlamıştı. En gereksiz yerlerden fırlıyordu. Farklı birisiydi ve üstelik akıl sağlığı yerinde gibi görünmüyordu. İçinde yanıp tutuşan bir duygu var gibi görünüyordu cesaret miydi yoksa akılsızlık mıydı bilemiyorum.

Konuşmaya devam ettim. ''Çocuk birden terasın mermerlerinin üstüne çıktı. Kollarını açtı, şu an çok iyi hatırlamadığım bir şeyler söylüyordu, şüpheli ve garip davranıyordu. Sanki kendini göstermek istemiyor gibiydi. Ardından garip sorular sormaya başladı. Bir sorusuna cevap verdiğimde ise bana ilerde böyle düşünmeyebileceğimi söyledi. Hemen sonra ise koştu ve çıktı. Hali ile o gidince ve ben hiçbir şey öğrenemeyince sinirlendim.''

Güneş, gözlerini kocaman açıp bana bakıyordu. Sanki halen dinlediklerinin etkisinden çıkamıyordu. Ardından şaşkın bakışını yüzünden atamayarak konuştu. ''Kurutma makinesi olayından daha ölümcül. Işıl, resmen dün gece asla tanımadığın birisinin peşinden cesurca koşmuşsun ve onunla oturup konuşmuşsun. Ben, peşinden hayatta gitmezdim, merak etsem bile gitmezdim yani.''

Güneş'e nasıl bir cevap vereceğim bilemiyordum bende cevap vermedim. Zaten ondan hemen sonrada Kağan, konuştu. ''Işıl, sen şaka mı yapıyorsun? Sana bir şey yapabilirdi o adam. Neden beni çağırmıyorsun? Tek başına neden peşinden gidiyorsun?'' Kağan'ın siniri yüzünden okunabilirdi ama ses tonundan sinirli olduğunu anlamak daha cazip gelmişti. Şu an Kağan'ın sinirini iplemiyordum çünkü onun böyle bir tepki vereceğine adımdan daha çok emindim. ''Seni çağırsaydım adamın nereye gittiğini nerden bilecektim, Kağan? Müneccim miyim, ben?''

''Işıl, senden daha mı önemli? Gitmek zorunda değildin.'' Kağan'a ne desem boştu zaten ne diyeceğimi de bilemiyordum. Bu yüzden bir şey dememeyi seçtim. E, her söylenene bir cevap, nereye kadar değil mi?

Umursamazca ağzıma kahvaltı tabağımdan bir tane domatesi çatalıma taktım ve ağzıma götürdüm. Bana bakmaya devam ediyordu, Kağan. Güneş, benim yerime Kağan'a cevap verdi. ''Ağabey, abartıyorsun. Sakin ol biraz, bazı şeyler bazen anlamlandırılamaz. O an içinden bunu yapmak geldiyse zaten bunu yapmalıydı.''

Yürü be Güneş. Keşke her şeye benim yerime cevap verseydi de bende burada boş boş oturup ağzıma elli tane domates sığdırma yarışı yapsaydım Mete, ile. Ve evet, Mete şu an ağzına gerçekten tabağındaki tüm domatesleri aynı anda sığdırmaya çalışıyordu. Başka bir zaman olsa buna gülerdim fakat ortam aşırı ciddiydi. Dudaklarımı kıvırsam olmazdı yani. Bende aklıma kötü şeyler getirerek, Mete'ye bakmamaya çalışıyordum. Bu yüzden kafamı tabağıma indirmiştim. Ağzıma birazda salatalık attım. Kafamı kaldırıp önüme baktığımda Kağan, hala bana bakıyordu. Güneş'in dedikleri neden havada asılı kalmıştı?

Dayanamayıp Kağan'a karşı konuştum. ''Yaptığım şeyleri sorgulama, Kağan. Olan hiçbir şeyi değiştiremezsin. Biliyor musun insanlar bazen içinden geldiği gibi hatta kafasına estiği gibi hareket edebilir. Anlıyorum, endişelisin. Belki de peşinden koştuğum kişi bir katildi. Ama buna takılamayız şu an çünkü belki de her dışarıya çıktığımızda onlarca katilin yanından geçtik. Olmuş şeylere takılamayız şu an.'' Sesim söylediklerimin aksine sessiz ve sakindi.

Kağan, birden ayağa kalktı, yanıma yaklaştı ve hafifçe kolumu tuttu. İncitmek istemiyor gibiydi. Fakat ben ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Beni kaldırmak ister gibi bir kuvvet uyguladığında ayağa kalktım. Kağan, hiçbir şey demiyordu sadece restoranın çıkışına doğru ilerliyordu. İdrak edemiyordum. Ne oluyordu bilmiyordum ve ne olmasını istediğimi de? Sadece Kağan'ın peşinden kolumu tuttuğu kadar, beni sürüklediği kadar ilerliyordum. Sadece bu ana özel değildi belki diye geçirdim içimden. Belki de bu her daim böyle olacaktı. Bilemezdim.

SEEELAMLARRR,

Baya uzun zaman oldu, çok özlemişim dördünü yazmayı. Bu sefer çok fazla uzatmayacağım, umarım bölümü beğenmişsinizdir. Artık birdüzen istediğimden her pazar 20.00 da bölüm gelecek.

Kitabımızın listelerde üst sıralarda olmasını sizlerde istiyorsanız eğer voteleyip yorum yapabilirsinix. Daha fazla kişi ile tanışması için arkadasşlarınız ile paylaşabilirsiniz. Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim canlarımm<33

Continue Reading

You'll Also Like

905K 54.1K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
5M 234K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.5M 95.5K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
93.2K 5.6K 16
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. No.1 & Melek Mosso - Yarım Kalan Sigara [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kuru...