SİYAH KELEBEK

By HayalistPrenses

2.9K 268 99

Korkunun tutkuya, acının zevke, kahkahanın gözyaşına dönüşüm hikayesi. Alya hayatını yaşayamamış bir kızdı. Y... More

-Tanıtım-
-SK 1- "Şanslı Kanka."
-SK 2- "Uyku."
-SK 3- Kimdi O Mükemmel?
-SK 4- "Kusursuz."
-SK 5- "İmdat!"
-SK 6- "Çakma Doktor."
-SK 8- "Geçmiş."
UFAK BİR İSTEK
-WhatsApp Grubu-
Ufak Bir Duyuru
-SK 9- "Oyunlar."
-SK 10- "TERK EDİLİŞ VE DÖNÜŞ"
-SK 11- "KENDİNE İYİ BAK.(Part 1)"
#Şehitlerimiziçinyastayız
-SK 12- "Kendine İyi Bak(Part 2)"
-SK 13- "Artık Yalnızsın."
AŞIRI ÖNEMLİ DUYURU
SK -14- " FARKLI KARELER."
-SK 15- "NEFRET" (Part 1)

-SK- 7. "Hayır,O burada olamaz."

137 17 7
By HayalistPrenses

Sizlere güzel ve etkileyici şeyler sunmak için bekliyorum. Bu yüzden bölüm biraz geç geldi. Özür dilerim. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar :)
------------------------------
Burnuma gelen tanıdık koku ile gözlerimi açtım ve kafamı yastıktan hafifçe kaldırdım. Sanki günler süren bir uykudan uyanmıştım. Başım çok ağrıyordu. Etrafıma baktığımda beyaz duvarları,başımda 'dit dit dit' sesiyle beynimi kemiren bir makineyi,kolumdaki serumun bağlandığı bir serum tüpünü ve üstümdeki mavi kıyafeti görebilmiştim. Yani anlaşıldığı gibi hastanedeydim. Başım adeta çatlıyordu. Bir şeyler hatırlamaya çalıştım. Gözlerimi sıkıca yumup düşündüm. En son yoldaydık. Görkem vardı. Ve tanıdık bir korna sesi de beynime girdi. Kanlar geçti beynimin içinden. Ardından da Görkem'in güçsüz sesini hatırladı bilinçaltım. "Herkes gitti sen gitme Alya." diyordu. "Bırakma..." diye fısıldıyordu. Ah! Lanet olası kazadan dolayı buradaydım. Bedenimin üst kısmını kaldırmak için çabaladığımda karnımın üstündeki ağırlık buna engel olmuştu. Ağırlığın kaynağına bakmak için kafamı eğdiğimde tanıdık kahverengi saçlar girmişti görüş alanıma. Tabi ya! Tanıdık gelen kokunun kaynağı bu saçlardı. Karnımın üstünde uyuyakalmış erkek meleğe ait olan saçlar... Ne kadar şampuan dökse de koku değişmezdi. Yada saçları yağlandığında bile aynı koku olurdu. Görkem'di işte. Saçları her zaman vanilya-nane karışımı kokan çocuktu. Garip bir gülümseme yerleşmişti yüzüme benden izinsiz. Ne acı bir gülüştü ne de mutlu... İkisinin arasında olan ama sahte olmayan bir gülüştü. Ve yine benden izinsizce gitmişti ellerim saçlarının arasına. Benden izinsizce karıştırmaya başlamıştı saçlarını. Olabildiğinde nazikçe... Yorgundu,belliydi. Biliyordum ben uyanana kadar beklemişti başımda. Kızmıştı bana. Gözlerimi açmadığım her saniye,her dakika,her saat kızmıştı. Endişelenmişti de. Gözlerimi açmadığım her saniye, her dakika,her saat endişelenmişti benim için. "Ya açmazsa gözlerini?" diye bir soru kemirmişti beynini. Korumuştu da beni. Karanlıktan korktuğumu bilirdi o. Bu yüzden başımdan bir saniye ayrılmamış,elimi tutmuş ve hiç yorulmazmışçasına düzenli bir ritimle "Ben buradayım meleğim." demişti. En sonunda da bedeni taşıyamamıştı o yorgunluğunu,uyuyakalmıştı karnımın üzerinde. Koltuğa yatmamıştı çünkü gece elimi tutmazsa korkacağımı bilmişti. Evet, belkide bunların hiç birini görmemiştim ama biliyordum işte böyle olduğunu. Tanırdım Görkem'imi ben. Her zaman böyleydi o. Söz konusu bensem beni kurtarmak için her şeyi yapardı. Ama... Kaza günü yapamamıştı. Koşmuştu da yetişememişti. Olsundu ama. Yetişmek istemişti o,biliyordum ben. Elimin altındaki kafanın hareket etmesiyle elimi başından çektim. Elimi çekince huzursuz bir şekilde kıpırdandı ve "ıhhhm" gibisinden bir ses çıkarttı. Bu sesin anlamını biliyordum. Tekrar gülümsedim ve elimi tekrar saçlarının arasına götürdüm. Kıpırdamayı kesmiş "mmh" gibi bir ses çıkarıp uykuya gömülmüştü. Bu ses Görkemce de "Rahatım. Sakın rahatımı bozma." demekti. Bir süre daha saçlarını karıştırmaya devam ettim. Başını kaldırdı ve beni gördü. Surat ifadesi afallamıştı. Şaşkınlık dalgası gözlerinden görünüyordu. Kafasını beni tamamen görebileceği bir pozisyona kaldırdı ve açılmış gözleriyle suratıma baktı. Gülümsedim.
"Günaydın." dedim.
"Gü-gü günaydın."
Olayı yeni idrak etmiş gibi hızla karnımdan kalktı ve
"S-sen ne zaman u-uyandın?" "Çok oldu." dedim. "Saçlarınla oynuyordum. Her zamanki gibiler. vanilya-nane karışımı kokusu hala en yoğun haliyle burnumda." Güldü. Bir süre sonra gülüşü dondu ve eğlenen surat ifadesi yerini şaşkınlığa ve telaşa dönüştürdü. "Bir şeyin yok değil mi? İyi misin? Ağrın var mı? Doktoru çağıracağım ben. Ah! Nerede şu doktor butonu. Ama oraya basarsam acil durum sanarlar. En iyisi gidip çağırayım. Ama ya ben gidince sana birisi bir şey yaparsa. Yada-"
"Sakinleş Görkem. İyiyim ben. Bir şeyim yok."
Haklı olduğumu gösteren bir yüz ifadesi ile bana bakıyordu.
"Özür dilerim. Söz konusu sen olunca her ihtimali düşünüyorum"

Cümlesini duyduğumda gülümsedim. "Teşekkürler Gogiş'im. Telaş yapmana gerek yok. İyiyim ben."
"Gogiş dediğine göre iyisin belli." diye homurdandı. Kendisine Gogo ya da Gogiş denmesinden nefret ederdi. Bunu bildiğimden öyle derdim zaten. Güldüm. "Tamam Gogo." dedim. Homurdandı ama dediği şeyleri anlayamamıştım. "Ne olur ne olmaz. Ben doktoru çağıracağım. Kontrollerini yapsın." Diyerek kapıya doğru yürüdü. Gülerek "tamam tamam. Git hadi" dedim. Kafa sallayarak çıktı. Kapı kapanma sesinin ardından henüz bir saniye geçmişti ki kapı tekrar açıldı. Görkem kafasını içeriye soktu. Yine neden gelmişti? "Eğer birisi sana yemek getirirse yemeden beni bekle. Test edeceğim zehir falan var mı diye. Birde içeri tanımadığın birisi girince "Görkem!" diye seslen. Her doktorum diyene de inanma. Kapıyı çalmadan içeri pat diye birisi dalarsa hemen çığlık at. Tamam mı?" Dediklerine gülmeden edemedim. Abartılı bir şekilde göz devirerek "peki annecim." dedim. Odadan çıktı. Yatağa uzanıp tavanı izlemeye koyuldum. Kolumdaki serum bitmişti ve her yerim ağrıyordu. Yüzümde hafif acı vardı ama psikolojik acılarım ağır bastığından neredeyse hissetmiyordum. Beklemek çok sıkıcıydı. Hayatta her zaman hareket etmek,ilerlemek,yerinde saymamak gerektiğine inanırdım. Yerinizde sayarsanız yada gerilerseniz çoğu şeyi kaybederdiniz. Ama durmadan ilerlerseniz... İşte o zaman gurur duygusunu tadardınız. İlerleme çalışmak yenilgi de getirirdi elbet. Ama her yenilgi bir zafere götürürdü insanı. Yenilgilerden ders çıkartmak gerekirdi. Bir dahaki savaşta bulduğumuz hatayı gidermek ve zafer elde etmek gerekirdi. Sıkıntıdan bir şarkı mırıldanmaya başladım.
Dar kafes, hayat cancağazım,
Söz, kor ateş yanarsın.
Zaman merhem ama hercai.
Nafile yol iz yalan dolan.
Ve malesef gönül talan.
Acıyla hem hal hadi sağ sağlim.
Yine de yeni güne uyanmaya sebebim çok.
Gülümsemeye,ilelebet...
Sıkı sıkı hayata sarılmaya,
Direterek...
Göre göre hata da yaptım.
Pişmanlığım çok.
Bile bile aldattım da,
Aldandığım çok.
Durumlar böyle,
Yabancı...
Sendeki dertse al benden de aynı.
Bu şarkıyı çok severdim. Yeni bir gün yaşamak için nedenlerim olduğunu söylerdi bana. Hatalarımın yaşamıma engel olamayacağını anlatırdı. Şarkı "diren!" derdi bana sanki. Yıkılma derdi şu iğrenç hayatta.

------------6 yıl önce-----------
"Hahahaha! Alya,Alya! Bebek Alya! Ayı Alya! Yogi Alya, haha." Dizlerimin üzerine gömdüğüm kafamı kaldıramadım. Gözyaşlarım akmaya başladı,adeta seller gibi;durduramadım. Yüzlerine bakıp "Kapatın artık şu çenenizi!" diye bağırmalıydım. Bakamadım,yapamadım... Güçlü olmalıydım ama olamadım. Düşmüştüm bir kere. Kalkamıyordum. Başımdakilerin neden bağırdığını merak ediyorsunuz değil mi? Basketbol oynarken arkadaşımın itmesi üzerine kendimi yerde bulmuştum. Öğretmen görmüştü,olayı sormuştu. Anlatmıştım bende. Bu yüzden "bebek" diyorlardı. Kalkamamış geri düşmüştüm. Kiloluydum,evet. Bu yüzden de "ayı" ya da "yogi" diyorlardı. Her gün olurdu bu. Bu şekilde,bu pozisyonda olmasa da insanlar alay edilecek bir şeyi muhakkak bulurlardı. Bu yüzden derdim ya hep "insanlar benciller." diye. Bir de kedilere nankör derdi insanoğlu. Oysa kendine bir baksa bütün kusurların kendisinde toplandığını göreceklerdi. Durmadan akmayı günlük rutin haline getiren gözyaşlarım da işlevlerini hiç aksatmadan yerine getiriyorlardı. Bir kız geldi sıramın yanına,tam yanımdan geçecekken kendini yere attı. Ne olduğunu anlamamıştım. Kız acı dolu bir ses çıkarttı. "Alya ben geçerken ayağıma çelme taktı hocam. Şu kıza dur deyin artık!" diye bağırdı. Ayağımı sıradan dışarıya bile çıkartmamıştım oysa ki. Ama hoca ona inanmış ve beni o küçük yaşıma rağmen sınıfım ortasında rezil etmişti. Ve daha bir sürü şey olurdu. Okula hoşgeldin müziği ile karşılanırdım. Okul yolunda yürürken başlardı melodi. Şarkının sözleri de duyulmaya değerdi. Ve insanlara göre oldukça komikti. "Ayucuk ayucuk ho ho! Ayucuk ayucuk ho ho!" Bu melodi bana arkadaşlarımdan önce "günaydın!" derdi. Arkadaşlarım dediğim kitle de 5-6 kişiyi geçmezdi gerçi. Berbat günler işte.
-------------şimdiki zaman------------
Görkem'in sesiyle daldığım anılardan uzaklaştım. "Anılarımın içinde kaybolmaktan nefret ediyorum!" diye geçirdim içimden kim bilir kaç milyonuncu kez. "Neden ağladın?" diye soruyordu kadifemsi ses. Ağladığımı da o an farketmiştim. Ellerimle yanaklarımdaki gözyaşlarını sildim. "Geçmişi hatırladım yine." dedim boş bir sesle.
"Salla gitsin."
İki yana salladı yüzünü. Ellerini yavaşça yanaklarıma koydu ve gözlerime bakarak konuşmaya başladı.
"Salla gitsin demek de ne Alya? Seni üzen her hangi bir şeyi sallamam mümkün değil. Şu gözyaşların mutluluktan aksın istiyorum sadece. Geçmişi geçmişe bırak olur mu? Geçti gitti işte. Unut artık. İkimizin de yeni bir sayfası var. Tertemiz bir sayfa. Başkalarının bu sayfayı kirletmesine izin verme."
Sözleri o kadar güzel ve etkileyiciydi ki.
"Tamam mı?"
Başımı aşağı yukarı salladım. Ve kendime kim bilir kaç milyonuncu kez verdiğim sözümü tekrar ettim. "Geçmiş için kendini üzmek yok." Kapının açılma sesiyle Görkem ellerini yüzümden çekti. İçeriye giren kişiye bakmak için yüzümü birazcık eğdim. Gözüme çarpan beyaz gömlek giren kişinin doktor olduğunu anlamam için yeterliydi. Kızarmış gözlerimi suratına diktim. Mavi gözleri ve sarıya yakın saçlarıyla... kusursuzdu. Suratını dikkatle incelemeye başladım. Beyaz teni oldukça pürüzsüzdü.  Bir an gülüşünü görmeyi istedim. Acaba dişleri nasıldı? Ses tonu nasıldı? Ah! Allah'ım. Burada hiç bir şey olmuyormuş gibi doktorumu kesiyordum. Görkem'in yalancı öksürüğüyle büyülü alemimden çıktım. Doktorum, namıdeğer hastane yakışıklısı,yanıma geldi. "Kendini nasıl hissediyorsun?" Ses tonu tahmin ettiğimin aksine biraz kalındı. "İyi." Diye yanıtladım. Kısa kesmiştim. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. İçimden öyle gelmişti. Bazen bir şeyi neden yaptığınızı bilmez ve çoğunlukla pişmanlığını yaşardınız. Bunun pişmanlığı olmayacaktı tabii ki. Onaylarcasına kafa salladı.
"Bir kaç kontrol ve testten sonra kesin bilgi vereceğim. Şimdilik normal görünüyorsun."
Kafa salladım. Bir sürü test olacaktı. Kan testi, idrar testi,röntgen, mr vesaire vesaire... Kendimi bildim bileli testlerden nefret ederdim. Oradan oraya yürür dururduk. Berbat şeyler. Doktorun "
sadece kan testi ve röntgen yeterli. Beyninde bir sorun yok." Demesi ile test sayım 2'ye düşmüştü. Ne büyük olay ama! Kafa salladıktan sonra Görkem'i de yanıma alarak test yerlerine gittim.
"Ya bunu batırmasak olmaz mı? Fazla korkutucu. Lütfen ya. Hem gerek yok buna. Taş gibiyim. Gerçekten. Yok bir şeyim. Çıksak biz buradan ha? Olmaz değil mi?" Evet, tahmin ettiğiniz gibi kan testi yaptırıyordum. Ve iğne fazla korkutucuydu. Görkem'in oflamaları ardarda geliyordu. "Alya, haydi güzelim. Yarım saattir buradayız. Şu kanı aldır da gidelim artık."
Demesi kolaydı tabi. O iğneden korkmuyordu. Oflayarak kolumu hemşireye uzattım. Tam iğneyi vuracakken geri çektim. Korkuyordum işte. Ne yapabilirim ki? En sonunda gözlerimi kapatıp kolumu uzattım. Hemşire kolumu tekrar çekeceğimi anlamış olacak ki kolumu sıkıca tuttu ve iğneyi batırıp kanı almaya başladı. Kolumdan çıkan kanın iğneye yavaş yavaş dolmasını izlemek kesinlikle iğrençti. Şu manzaradan kurtulmalıydım. Hemde bir an önce! Ama acımamıştı. Şanslıydım yani. Hemşire iğneyi çıkardıktan sonra yüzüme baktı ve kinayeli bir ses tonu ile "
bitti hanımefendi. Gidebilirsiniz." dedi. Görkem koluma girdi ve odadan çıktık. Röntgen bölümü yandaydı. İçeriye girip kol, bacak ve göğüs bölümlerinden röntgen çektirdim. Burada her hangi bir sorun çıkartmamıştım. Göğüs röntgeninde Görkem'i dışarıya kovmamdan ve onun "röntgen görevlisi erkek." mazeretiyle çıkmamasından dolayı çıkan on dakikalık tartışma dışında tabi. Görkemle hastane koridorundaki klasik turuncu deri üçlü koltuklarda oturmuş hastane kapısıyla bakışıyordum. Test sonuçlarını beklemek fazlasıyla sıkıcıydı. Of! Görkem büyük bir ciddilikle suratıma baktı.
"Alya,benim sana bir şey söylemem gerekli."
Görkem ciddiyse durum vahim demekti ve şuan fazlasıyla ciddi görünüyordu.
"Ne oldu?" Diye sordum hem merak hem de korku içeren bir tını ile.
"Dün senin yanına gelirken odanda bir adam vardı. Doktor önlüğü giymişti. Doktor sandım önce. Ama dedikleri ile anladım ki..."
Endişelenmiş,korkmuş ve meraklanmıştım
"Ne anladın Görkem?"
Ofladı.
"O adam sahte bir doktordu Alya. Ve senin odandan çıkıyordu."
Ne işi vardı ki sahte bir doktorun benim odamda? Haydi ama! Gerçek hayattaydık. Bunlar olsa olsa hikayelerde yada dizilerde olurdu. Gerçek hayatta değil. "İzlemek istersin diye koridorun kamera kayıtlarını telefonuma kaydettim. Bir bak istersen ha? Tanırsın belki."
Her ne kadar korksamda merak ediyordum. Kafa salladım. Telefonu çıkartıp indirdiği kamera kayıtlarını açtı. Önce içeri giriş saati görüktü. 03.56 sabahın üçünde bu adam odamda ne arıyordu? Görüntü net değildi. Sadece siyah saçları ve yapılı fiziği görünüyordu. Birde çıkış saati vardı. 16.50. Ha? Yaklaşık 13 saattir bu adam odamda mıydı? Koskoca 13 saat ne yapmıştı bu adam? "Görkem..." dedim. Bunu diyebildim sadece. Devamı çıkmadı ağzımdan.
"Adam önce ağır yara aldığını,kırıkların olduğunu,iç organlarının zarar gördüğünü söyledi. Aklım çıktı Alya. Sana bir şey olacak diye korktum. Belki bencilce gelecek ama ben senin tarafından da bırakılmaktan korktum." Gözlerinden telefon ekranına düşen bir damla yaş açıklıyordu her şeyin gerçekliğini.
"Bir şeyim yok Görkem. Bak yürüyebiliyorum. Hatta sorun bile çıkarttım."
Son cümleyi hüzün dolu havayı dağıtmak için söylemiştim. Benimde gözlerimden bir damla firar etti. Videonun "başlat" kısmına düşen gözyaşı damlası videonun başlamasını sağlamıştı. Ekrana dikkat kesildim. Bu sefer çıkıştaki görüntü vardı ve çıkış görüntüsü giriş görüntüsüne oranla oldukça netti. Görkem girdi önce kameranın görüş alanına. Sonra o adam göründü. Arkası dönüktü ilk başta. Bir şeyler konuştular ve sonra adamın Görkem'den yumruğu yemesi doldurdu ekranı. Görkem'e baktım. "İzle" der gibi bakıyordu gözlerime. Ekrana döndürdüm bakışlarımı. Adamın suratı yediği yumruğa rağmen seçiliyordu. Siyah ve hafif dik saçlar,mavinin en koyu tonundaki gözler,pürüzsüz beyaz ten ve biçimli dudaklar... Oldukça tanıdıktı. Nereden tanıdık geldiğini bilmiyordum ama tanıdık geliyordu işte. Düşündüm. Nereden tanıdık geldiğini düşündüm. Aklımda bir görüntü canlanmıştı ve canlanan görüntü ağzımı açmaya yetmişti.
"Hayır."
Dedim fısıltılı ses tonuyla. "O... burada olamaz."

Selam. Geç geldiği için üzgünüm. Ama yazılılarım vardı. Umarım bölümü beğenirsiniz. Yine sorularım var.
-Alya onu nereden tanıyordu?
-Neden görüntüyü hatırlayınca bu kadar büyük tepki verdi?
Haydi yoruma. Votelarınızı da eksik etmeyin. Sizleri seviyorum :)

Continue Reading

You'll Also Like

60.9K 3.5K 22
☆"Kayla ne biçim isim Rus musun sen?" "Hatırlatma travması var"
56.7K 5.3K 62
Asi ve Alaz Twitter üzerinden tanışırlar.
195K 8.4K 58
Köyde geçen bir aşk hikayesi... O bir inci tanesiydi; Dışı dillere destan bir güzel... Naîf kırılgan ve nârin... Köy kurgusu ve abimin arkadasşı konu...
557K 23.7K 22
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...