KANATLARIN RUHU

بواسطة aybukego

5.2K 1.1K 3.4K

Her hikaye bir intikam yolcuğuyla başlardı. Karakter zarar görürdü, gururu ezilirdi ve bazen de kaçardı. Düny... المزيد

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Birinci Kitap Finali

Bölüm 42

21 3 0
بواسطة aybukego

"Ne?" diye fısıldadım.

"Susma ve konuş," dedi tekrar.

Dediğine uymaya beni iten neydi, bilmiyordum ama özellikle göz temasımı keserek kalabalığın içinde sarı saçlarından dolayı rahatlıkla seçilebilen Karl'a odaklandım.

"Hey! Zihnime girmeden önce Karl'a birkaç soru sormak istiyorum," dedim. Kimse cevap vermezken devam ettim. "Karl kız arkadaşının ölümüne sebep olmak nasıl bir histi, anlatsana biraz!" dedim. Diğer Daekartalardan veya insanlardan herhangi bir ses çıkmazken herkes Karl'a odaklanmıştı.

"O, benim kız arkadaşım değildi," diyerek cevap verdi. "Benim üzerime oynamayı bırak."

Madem onca olayın ve planın sonucunda her şey benim aleyhime dönmeye karar vermişti, ben de kendi oyunumu burada kurarak gidecektim.

"Gerçekten itiraz edeceğin ilk şey bu mu? Yani onun ölümüne sebep olduğunu kabul ediyorsun," dedim sırıtarak. Aaliyah elbette ki onun kız arkadaşıydı. Aaliyah daha ilk başta ondan bahsederken Bay unvanını kullanması ağzında oldukça yabancı durması, sözlerine yüklü duygular ve gözlerinin dalıp gitmesi... Aaliyah'ın kesinlikle Karl'a karşı hisleri vardı. Karl'ın şimdiki tepkisi de kendi hislerini onaylıyordu.

"Onun ölümüne ben sebep olmadım," dedi. Kendini mi yoksa kalabalığı mı inandırmaya çalışıyordu? Devam edecekken onu engelledim. "Tabii ki de sen sebep oldun. Onu engellemeye çalışmasaydın o da düşmezdi, değil mi?" dedim.

"Hayır," dedi. Öfkeyle buruşmuş yüzü ve her an beni öldürecekmiş gibi bakan Karl tam da istediğim noktaya geliyordu. "Buna sen sebep oldun. Eğer seni çıkarıp benim ellerime teslim ettiğinden dolayı vicdan azabı çekmeseydi. Ne o an içine çekmeye çalışırdı ne de benden uzaklaşırdı." Son cümlesini tükürürcesine söylemişti, benden iğrendiğini açıkça belli ederek.

"Olabilir," dedim. Tavrım pek de umurumda olmadığını gösteriyordu. Gözlerimi yukarı kaydırıp düşünüyormuş gibi yaptım. "Aaliyah'ın ölümüne ben de sebep olmuş olabilirim." Yüzümde genişçe ve durumdan eğlendiğini belirten bir sırıtma oluşurken. Alaycı tavrımın onu deliye çevirdiğini biliyordum.

"Aaliyah seni getirdiği için vicdan azabı çekiyordu ve sen... Sen onun senin yüzünden öldüğünü böyle mi kabul ediyorsun?" dedi. Pişkince sırıtmaya devam ederken cevap verecektim ki Küçük Hanımefendi araya girdi.

"Baba güneş batmadan uğurlama törenini yapalım. Raymond," dedi ve derin bir nefes aldı. "Raymond, gün batımlarını çok severdi."

Bay Truman başı ile onayladı ve "Dorothy, bu işi sonra halledeceğiz," dediğinde Bayan Dorothy geldiği yere doğru gitti. Herkesin siyah giyindiğini ancak fark edebilmiştim ve herkes aynı anda üzerine beyaz bir pelerin aldı. Kapüşonu başlarını geçirdiler ve yüzlerini yere eğdiler.

Küçük Hanımefendi eline tutuşturulan uzun ince kırmızı bir mumla kanatlara doğru yaklaştı.

Kendi kültürlerindeki töreni bölen şey Bay Truman'in beni hedef alarak yaptığı konuşma oldu. "İyi izle, Dünya. Sen de aynen böyle yanacaksın," dedi.

"Evet," dedim gülerek. "Aynı Raymond'un uzuvlarını vücudundan tek tek ayırıp yaktığım gibi." Tek tek derken özellikle uzatmıştım. Kalabalığın nefesini tuttuğunu duydum.

Bu törenden sonra asla bir kaçışım olmayacaktı ve ben onların planını hâlâ bozmaya çalışıyordum. Gün batımında bir uğurlama töreni...

Bay Truman geldiğimden beri görmediğim bir öfkeyle bana bakınca gülümsemeye devam ettim. "Madem susmayacaksın," diye başladığında Hanımefendi eldivenli ellerinden birini Bay Truman'in koluna koydu. Onu dizginlemek istediğini ve törenin devam etmesini istediğini belli edercesine "Devam edelim," dedi.

Ama Bay Truman yanındaki Daekarta kadınlarına fısıldadı. İki kadın koşarak uzaklaştı.

"Bir meleğin halesi ve bir şeytanın boynuzu," diye başladı Hanımefendi. O kadar ağırdan olarak ve uzatarak söylüyordu ki ince sesi ile harmanlanınca kulağa ilahi gibi geliyordu.

Bu dizeleri biliyordum. Klus'un kanatlarını ilk gördüğümde ezbere bildiğim bir şiir gibi dudaklarımdan dökülmüşlerdi. Hangi kitapta okuduğumu veya ne ara, neden ezberlediğimi hatırlamıyordum. Ama buradayken gözlerimi aralayıp kalabalık haldeki Daekartaları gördüğümde de aklıma gelmişti.

Diğer dizeye geçemeden geri gelen iki kadın tekrar yerlerine geldiler. Bu sefer önlerinde tasmasını zorlayan ve bana doğru koşmak için çabalayan siyah bir Pittbul duruyordu. Ares?!

"Beyazın en parlağı ve siyahın en koyusu."

Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken Bay Truman'e baktım. Ne demeye çalışıyordu, anlamıyordum. Eliyle kadınlardan birinin Ares'in boğazına dayamış olduğu küçük hançeri işaret etti.

Kanım donarken ilk defa kaybedeceğim şeylerin ağırlığı bana bu kadar sert çarpmıştı. Ares'in buz mavisi gözlerine bakarken onun şu anki Daekarta kadınının zor zapt ettiği bir köpek hali değil de yavruyken ve bana ona yemek verirken saldırmaya çalışan hali gözümde canlandı.

Kadınlardan birisi Hanımefendi'nin dizeyi tamamlamasını beklemeden diğer bir işareti ile kalabalığın etrafından dolanarak Karl'ın yanına gitti. Ona bir şey verdiğini, aralarında kısık sesle bir konuşma gerçekleştiğini göz ucuyla gördüm. Karl, kadına omzunun üstünden bakarak kısa bir selam verdi ve bana doğru yürümeye başladı.

Bu sırada Hanımefendi dizenin sonuna geliyordu ve gözleri titreşerek kapanmıştı.

Yanıma gelerek dizlerinin üstüne çöktü ve elindeki uzunca kumaşı bana yaklaştırmaya başladı.

"Grinin laneti ve sürülenlerin gazabı adına." Kadın daha ince ancak daha yavaş ve yüksek bir sesle diğer bir dizeye geçmişti.

Bence artık daha fazla zorlamamalısın.

Verebileceğim en büyük zararı vermeden, bu lanet töreni engellemeden durmayacağım.

"Aaliyah," diye mırıldandım Karl oldukça yakınımdayken. Bu isim hâlâ onun tereddüt etmesini sağlıyordu. "Bizden ona bahsettiğini söyledi. Hera'nın çocukları açığa çıktığına göre sence de ölmesi iyi olmadı m-" Cümlemi yarıda kesen şey Karl'ın bütün gücüyle gözüme yakın bir yere attığı yumruktu.

Başım alnıma bağlı kemer nedeniyle savrulmazken bütün kafam zonkladı. Demirin titreşimi ve ağzımdan yeterli yükseklikte kaçan inleme Hanımefendi'nin bir anlığına duraksamasına neden oldu. Ama devam etti.

"Dudaklarımız..." diye başladı Hanımefendi ama bu sefer de Karl durmadı. Yumruklarının ardından, ayağa kalktı ve tekmeler geldi. Törenin sessizliği ve Hanımefendi'nin huşu içinde söylediği kelimeler Karl'ın aldığı derin nefesler, ardı ardına ettiği küfürler ve benim acıyla inlemelerim sonucu kesilmişti.

Artık gözlerimi sıkıca kapamış ve dişlerimi birbirine kenetlemiştim.

Bay Truman'nin "Durdurun onu," diye bağırdığını duydum. Sonra ise adım sesleri bana doğru geldi.

Yumruklar ve tekmeler kesildi.

Zihin okumamı yapmak isteyen kalabalıktaki Daekarta adamın sesini duydum. "Çöz şunu," dedi. Gözlerimi araladığımda karşımda o duruyordu, başımdaki kemeri çözmeye çalışan kişi ise Klus'tu.

Karl küfürlerine devam ediyordu ve etraf ne yapacağını bilemeyen kişilerle doluydu. Karl ellerini ve kollarını savurarak onu tutan kişilerden kaçtı ve üzerime geldi. Birkaç Daekarta hatta bir insan daha onu tutmak için geldi. Bay Truman kendi adamlarına bir sürü emir sıralarken Klus kemeri çıkarttı. Kollarımın altında hissettiğim baskıdan bir an sonra bir hava akımı yüzümü yalayıp geçti ve gözlerimi kırpıştırdım.

"Kendini hazırla," dedi adam. Neler olduğunu anlayana kadar ben bağlı bileklerimin arasında yükselen demir çubuktan çıkarılmıştım ve havadaydım. Beni tutan kişi olabildiğince hızlı bir şekilde yerden yüksekliğini artırırken yerdeki birkaç Daekarta'nın da bizim peşimize havalandığını gördüm.

Kolumun altındaki bir elini belime koydu. Ellerimden birine soğuk bir metal deyince "Al onu ve bileklerindeki ipleri kes," dedi.

Bıçağı elime alıp çevirdim ve iplerin arasına soktum. Uzunca bir uğraştan sonra ellerim serbestti.

"Şimdi pelerinin ipini kes, yatay bir pozisyona geçeceğim ve sen de arkamızı kollayacaksın," dedi hızlıca. Başımla onayladım ve dediğini yaptım. Pelerin arkasından uçup giderken ardımızdan gelenler pelerine yakalanmamak için yanlara dönüşler yaptılar. Adam bacaklarını kaldırdı ve gökyüzünde yüzüstü yatarcasına durdu. Şimdi tam olarak yerdekileri ve ardımızdan gelenleri görebiliyordum. Belimdeki elini tekrar koluma koydu ve ben gidiş yönümüz tersine bakarken yerden oldukça yüksekte sallanıyordum.

Klus'un da hızlı bir şekilde havalandığını ve levhaya yerleştirilmiş kanatları aldığını fark ettim.

Bay Truman'in emirleri ve herkesin birbirine bağırışı arasında Küçük Hanımefendi'nin Klus'un adını söyleyen sesini seçebildim. Ama Klus bir kere daha geriye dönüp bakmadı. Üzerimize doğru gelen Daekartalar Klus ismini duyduklarında geriye doğru baktılar ve yükselmek yerine yatay olarak ilerlemeyi seçen Klus'u mu yoksa yukarı kaçan bizi mi kovalayacaklarını seçene kadar tereddüt ettiler. O tereddüt sonunda birkaç tanesi bizden ayrılarak Klus'un peşine düşmüş kişilerin ardına takıldılar.

Henüz yerden gözlerimin seçmeyeceği kadar yükselmemiştik ve Ares'in tasmasını tutan kadının elindeki hançeri ve tasmayı Bay Truman'e teslim ettiğini gördüm. O kadın da Klus'un peşine gidenlere takıldı.

Bize yaklaşan kişiler ilk başta sekiz kişi kadar olsalar da kanatlar ağır basmış olmalı ki şu an sadece üç kişilerdi.

"Yaklaşıyorlar," diye bağırdım.

Nefes nefese kalmış bir halde "Hançerleri kullan," dedi.

Yükselmekten vazgeçip yatay bir şekilde uçmaya başladık.

Daha önce gözüme çarpmayan bir sürü irili ufaklı hançerler kemerinde sıralıydı. Aralarından bir tanesini aldım ve arkamızdan gelen, bize yaklaşan Daekarta'ya doğru fırlattım. Bu konuda pek iyi olmasam da karşıdaki kişinin hançerden kaçmasına ve bizim de zaman kazanmamıza sebep olmuştum. Bunu peş peşe birçok sefer denedim ve sonunda bir tanesi kanadına saplanınca iyice yavaşladı ve bir süre sonra ise yere dönmek için inişe geçti.

"Dünya!" diye bağıran Bay Truman'i duysam da hançerleri atmaya devam ettim. Bir diğerinin şans eseri koluna saplanınca ağzından bir tıslama çıktı, geriledi ama yine de peşimizden gelmeye devam etti.

"Dünya! Eğer şimdi inmezsen olan köpeğine olacak," diye bağırdığında dikkatimi çekebilmişti. Gözlerim sesin geldiği yöne doğru kaydığında kararmaya başlayan havada Bay Truman'in elinde parlayan metali gözlerimi kısarak gördüm ve o metalin Ares'in boynuna ne kadar yakın olduğunu da.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Surlara çok yaklaşmıştık hatta yaylarına takılı okları bize doğru çevirmiş muhafızları da görebiliyordum. Klus da son hızda uçuyordu ve eğer yükselmezse surun içindeki küçük pencerelerden çıkan oklar ona isabet edemeden duvara toslayacaktı. Sonra kaçmama yardım eden adama ve önümdeki bana saldırmak için elindeki hançeri kaldırmış olan diğer bir Daekarta'ya baktım.

"Çok istersen seni onlara teslim ederim ama bil ki buradan kurtulmak için başka şansın olmayacak. Bir safkan Daekarta olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki sırf kaçtığın için, ibret olsun diye köpeği öldürürler," dedi. Kendinden emin ses tonu benim de tahminimi doğruluyordu.

Bize doğru gelen Daekarta, beni taşıyan adamın bacağını değil elini hedefleyerek bana doğru gelmesini sürdürdü. Muhtemelen kanatlarının rahat hareketi için biraz aşağıdan uçuyordu. Kanatlarını son sefer kendini yükseltmek için kullanıp kapadığı sırada yüzü tam elimin hizasındayken hançeri fırlattım.

Gözüne hedeflesem de yanağına doğru saplandı ve adam acıyla bağırırken dengesini kaybetti. O gerileyip düşerken kanatlarını açıp denge ve hız kazanması zaman almıştı. O tekrar üzerimize doğru gelirken Bay Truman'in bağırdığını duydum ama artık onun olduğu yer bulanık renklerden ibaretti. Sesini de zar zor fark edebilmiştim.

"İzle, Dünya!" dedi. Oldukça uzaktaydık, hava kendini hafiften karanlığa bırakıyordu, gözlerimin uzağı görmede iyi olmadığını da biliyordum. Ama sanki bu sahne tam da gözlerimin önünde yaşanmış gibi zihnimde berraklığını her zaman korudu. 

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

Kontesin Laneti +18 بواسطة Ayça

الخيال (فانتازيا)

316K 4.2K 23
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
KIZIL GECE +18 بواسطة DuruMavii

الخيال (فانتازيا)

3.8M 309K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
254K 19.3K 38
*Kukla serisinin ilk kitabıdır. *Kukla: Y.E.M (Yeraltı Eğitim Merkezi) *Kukla: Y.A.K (Yeraltı Konseyi) Yeryüzü herkes için aydınlıktır ama Yeraltında...
ŞANTAJ KÖLESİ (2.SEZON) بواسطة Otistik

الخيال (فانتازيا)

30.6K 397 23
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...