Bölüm 2

605 77 728
                                    

Gelen kişi kimse kesinlikle sorun çıkaracağını kırarcasına savurduğu kapıyla belli ediyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gelen kişi kimse kesinlikle sorun çıkaracağını kırarcasına savurduğu kapıyla belli ediyordu. Bütün gözler gelen kişiye kaydı. Boynunda doladığı kürk ve siyah ipek elbisesi ile gelen kişi orta yaşlarda bir kadındı. Hızlı adımlarla sahnenin önünde durdu. Arkasındaki şaşkın varislere omzunun üzerinden bir bakış attı.

"Şu anki son teklif nedir?" Tehditkâr siyah gözleri cevapsız kalınmasını kabul etmiyordu. Şaklaban sinirli gözlerini kadına dikse de bir süre sonra kaçırarak "600 bin," dedi.

Neden 600 bin dediğini tahmin etmek zor değildi. Gelen kadın buranın en büyük ve en popüler genelevini yönetiyordu. Ama onun çalışanları kendi rızasıyla geliyordu -yani beş parasız kaldıkları için ortada kalmamak amacıyla çalışmalarına ne kadar rıza denebilirse. Bayan Dorothy, bu piyasanın patronu olduğu ve şaklabanımızın da rakibi olduğu için olandan daha fazla bir miktar söylemişti.

"650 bin teklif ediyorum. İtirazı olan var mı," derken kıstığı gözleri ile omzu üzerinden varislere baktı. Eğer teklif gerçekte 600 bin olsaydı daha da fazlasını teklif etmesi gerekebilirdi. Kimse karşı çıkmadı. Soyluluğu ve parayı ayıran çizgi burada çekiliyordu. Ne kadar soylu olsalar da böyle bir yerde para konuşurdu. Zaten vârisler bir kız için 600 bine belki çıkabilir belki de çıkamazlardı. Theo geçen bir seferinde böyle bir şeyi yaptığında başı fazlasıyla derde girmişti.

Hatırlıyorum da o zaman Theo'nun babası, onu mirastan men ediyordu. Ben bundan iki yıl kadar önce Bay Hanley'in verdiği işi maskelemek için onların hanesinde atları yerleştirme ve temizleme ile ilgilenen bir işe girmiştim.

Ben atların çitlerin sınırladığı alanda hafif tempoda dolaşmalarını izlerken yanıma gelmişti. Yere oturup yaslandığım çitin yan tarafına bir zıplayışta tünercesine oturmuştu. İlk başta terleten öğlen güneşinin altında hem mayıştığımdan hem de güneş direkt gözlerime vurduğundan onun hanenin bir üyesi olduğunu anlamamıştım. Bu yüzden herhangi bir tepkide bulunmayarak atları izlemeye devam etmiştim. Ama altın sarısı kumral arası kısa saçlarını kulaklarının arkasına dökerek geriye doğru yatırdığında fark etsem de onun bu rahat tavrından cesaret alarak istifimi bozmamıştım.

"Biliyor musun," diye söze başlamıştı. Yüzüne baktığımda o bana bakmıyordu. Canı çok sıkılmış birinin yapabileceği şekilde iç çekerek devam etti. "Babam bahçeden dışarı çıkmamı yasakladı." Bir süre bekledi. Sonra tekrar söze girdi. "Onu da anlıyorum sadece ben ve kardeşlerim üzerindeki otoritesinin devam ettiğinden emin oluyor."

Gözlerim istemsizce saraya benzeyen –daha önce saray görmedim ama nasıl olduğu hakkında tahminlerimi konuşturuyorum- haneye çevrildi. Güzeldi, ihtişamlıydı. Ama ne zaman oraya baksam içime sahte bir pozitiflik doğuyordu. Sanki sürekli mutlu olan insanların yaşaması uygun kaçacak bir yermiş gibi geliyordu. Pencere kenarlarına oyulmuş gülleri incelemek hem beyaz taştan yansıyan güneş ışığı sebebiyle hem de bu kadar uzaktan gülleri seçmenin zorluyla gözlerimi sızlattı. Bakışlarımı tekrar atlara çevirdiğimde "Peki, Bay Hanley size neden ceza verdi," diye sordum.

KANATLARIN RUHUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin