Bölüm 45

29 4 0
                                    

Gerekli erzakı, ilkyardım malzemelerini, yedek kıyafetleri ve siyah kanatları birkaç sefer gidip gelerek oyuğa indirdiler. En sonunda zaman kaybetmemek için Klus, Dünya'yı aldı ve Ogün de atları dizginlerinden yönlendirerek ormanın iyice karanlık ve ağaçların sık olduğu yere götürdü.

Klus'un geceye zıt ancak ay ile yarışan beyaz kanadı uçarak bir şeyler taşıdığından dolayı daha kötü durumdaydı. Dünya'yı mağaraya benzeyen ancak daha bir insan ya da Karta eliyle yapıldığı oldukça belli olan oyuğun içine bıraktı. Oyuk geniş bir alandan sonra birkaç küçük odaya daha bağlanıyordu. Klus eşyaları koyduğu en sondaki odada Bayan Dorothy'nin -hâlâ neden yardım ettiğini bilmediği- malzemelerinden kenara ateş yaktı. Dünya'nın kıyafetleri hâlâ nemliydi. Ama kız oldukça huzurlu bir şekilde uyuyordu.

Klus, annesinden ona miras kalan kanadı önüne getirdi. Derin bir nefes aldı ama bunu vermesine fırsat tanımadan oku bir anda çekti. Kendi kendini tedavi etmen gerektiğinde hızlı olman gerekiyordu. Ok oldukça temiz bir şekilde saplanmıştı ve diğer taraftan biraz da olsa çıkmıştı. Uzun bir süre bu kanatla uçabilmesinin tek açıklaması yaranın o kadar da kötüleşmeyeceğini bilmesindendi. Daha önce de bu tarz, kanadına aldığı yaralarla uğraşmıştı. Şimdi oraları parlak tüylerin perdeliyor olmasından memnundu.

Oyukta adım sesleri yankılanınca Klus gelenin ne kadar Ogün olduğunu tahmin etse de Ogün kapı açıklığından odaya girene kadar tetikte bekledi. Adam yerde uzanan Dünya'ya kısa bir bakış attıktan sonra Klus'un ne yaptığını inceledi.

Kanat derileri o kadar ince ve hassastı ki kanatlar çok çabuk zarar görebiliyorlardı. Tüyler biraz da olsa kanadın derileri için koruma gibiydi. Bu kadar ince bir şeyin kanamasını durdurmak için dikmesi deriye daha çok zarar verirdi. O yüzden Klus önüne düşen saçlarını arkadan topladıktan sonra kalın bir bezi yarasına bastırmaya başladı.

Ogün, "Truman Hanesi'nde tutsak değildin, değil mi?" diyene kadar Klus onun ateşin başında yanına çöktüğünü fark etmemişti. Klus herhangi bir cevap vermedi. Karşısındaki Daekarta'nın bundan ne çıkaracağını biliyordu.

"Bunu neye dayanarak söylüyorsun?" diye sordu bir cevap verine. Tüyleri bir parmağıyla hafifçe kaldırıp yarayı yakından görmeye çalıştı ama bu loş ışıkta bu pek mümkün olmuyordu. Elini birkaç merheme attığında Ogün'ün de kendi kanadındaki oklarla ilgilenmeye başladığını gördü.

"Hardy, orada bir Daekarta olduğunu kanıtlaman için sana bağırdığında şüphelenmiştim ama seni bir tutsak gibi tutmadıklarına şu an emin oldum," dedi Ogün. Aralarındaki sessizlik uzarken Klus hiçbir şey dememeyi ya da sormamayı tercih etti. Karşısındaki ne de olsa bir Daekarta'ydı. Onlara karşı her zaman tetikteydi. "Daekartalar tutsak olarak aldıkları Angekarta kanı taşıyan birisinin kulaklarına ulaşmasına izin vermezler," diye devam etti Ogün. Klus'un bir eli istemsizce kulağına gitti henüz kendini tamamlamamış olduğunu fark etti. Tören boyunca kulaklarının gizli kalması için oldukça çabalamıştı. Bir şey demeden kanadını baştan aşağıya sarmaya başladı. Ogün de iki oku çekerken inledi ve kanadındaki iki delikle ilgilenmeye başladı.

"Dünya'yı neden kurtardın?" diye sordu Klus. Kenara istiflediği yiyeceklerin arasından suya uzandı. Birkaç yudum alıp şişeyi geri yerine koydu.

Ogün kanadına oldukça odaklanmış olduğundan bir süre durdu. Rüzgâr hızını artırmış olmalı ki uçurumun aşağısındaki kayalıklara çarpan suyun sesi artmıştı.

"Trumanlerden haz etmem, bilirsin," demekle yetindi Ogün. Dediği kulağa oldukça geçiştirme gelse de Klus daha fazla adamın işine karışmadı. Battaniyelerden bir tanesini Dünya'nın üzerine bıraktıktan sonra bir tane de kendine alarak olduğu yere uzandı.

KANATLARIN RUHUWhere stories live. Discover now