Bölüm 34

17 4 0
                                    

O gün Aaliyah'ın akşam getirdiği öğüne kadar uyanabilmiştim. Aaliyah klasik rutinin tamamladı: yaraları kontrol etti, sargıları değiştirdi... Üç günden fazla süredir buradaydım ve tek yaptığım şeyin yemek ve uyumak olması benim için o kadar monotondu ki! Ama bu kadar rahatsız hissetmemin sebebi belirsizlik içinde yüzüyor oluşumdu.

Bütün işlemleri bittiğinde bana getirdiği purolardan birini yerden alarak tutuşturdu ve bana uzattı. İçime derin bir nefes çektim.

"Bana sabah sorduğun soruyla alakalı," dedi. Dikkatim ona yönelene kadar bekledi ve devam etti. "Yargılamayla alakalı. Üstlerime sordum. Hiçbiri kesin bir şeyin olmadığını söyledi ancak yargılama olmayabilirmiş bile." Kaşlarını yapacak bir şey yok dercesine kaldırıp indirdi.

"Yargılama olmayabilirmiş bile mi?" diye sordum şaşkınlıkla.

"Şu an ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum ama yaptıkların kendini korumaya bile girmezken Lider senin hakkında kendisi bir karar atayabilir," dedi açıklayıcı bir üslupla. Haklıydı lanet olsun ki haklıydı. Purodan derin bir nefes daha çektim. Beynim olasılıklar üzerinde çalışmaya başlamıştı ama en sonunda tıkanıp kalacağımı biliyordum.

"Hera ile konuşmak istiyorum," dedim kararlılıkla.

"Maalesef," diye cevap verdi. Devamını getirmesi ve neden böyle bir cevap verdiğini tamamlaması için bekledim.

"Maalesef ama neden?" diye sordum. Başucumdaki duvarın dibine çöktü. Üzerindeki koyu mor elbise, kızıla yakın toprak zeminle garip bir tezat oluşturuyordu.

"Yaptıklarını bir yere kadar destekliyorum, Dünya. İnsanları bu şekilde ayıklamaya karar vermek gerçekten..." diye mırıldanmaya başladı. Onun ilk defa görev bilincinin dışında bir konuşmaya giriştiğini dinliyordum. Bana ilginç gelen cümlelerini ben tamamladım.

"Canice?" dedim.

"Pek de sayılmaz sonuç olarak sen yapmasan başkası yapacaktı."

Purodan bir nefes daha aldım ve izmariti toprağa bastırarak söndürdüm.

"Bunu duyduğum ilk kişi olabilirsin." Nefesimi seslice verdim. Yatağa iyice uzanıp kendimi rahatlattım. "Fakat beni buraya hapsedenler arasında sen de varsın."

"Tek bir şey merak ediyorum," dedi. Onaylarcasına bir ses çıkardığımda devam etti. "Zehrin insanlara bulaşmasını sağlarken bir kazancın var mıydı?"

"Demek istediğin şey benim de arkamda birisinin olup olmadığı mı?" dedim sorusuna açıklık getirmek istercesine.

"Hayır, bunu senden başka birinin yapmaya cesaret edebileceğini sanmıyorum," dedi. Konuşma şekli, loş ışıkta pek seçemediğim yüz ifadesi, kısık sesi sanki uzun zamandır tanıdığım birisiyle konuşuyormuşum gibi hissettiriyordu. Bu garip hissiyatı bir kenara attım.

"Neden, peki? Beni tanıdığını sanmıyorum," dedim kesin ses tonuyla.

"K-Bay Karl'ın sağ kolu olarak uzun bir süre çalıştım. Ondan sonra zaten Gümüş Taçlılara katıldım," deyip derin bir nefes aldı. "Bay Karl sizlerden çok bahsederdi. Tüm kardeşlerden, onlarla olan anılarından... Senin hakkında da birkaç anısını anlattı ondan dolayı arkanda birisi olmadan bunu sen yapmışsındır diyebiliyorum."

Karl, en büyük kardeşim ve aynı zamanda bu iş içinde olan herkesin tanıdığı en ünlü uyuşturucu baronlarından birisiydi. Birçok yasadışı maddenin yeryüzündekilere ulaşmasını sağlıyordu. İşleri hakkında pek bir bilgim yoktu zaten genelde şehrin kara sınırına yakın yerlerde bulunduğundan karşılaştığım ya da görüştüğüm birisi de değildi. Maddenin sınırdan geçişini sağlıyordu. Kardeşler arasında en sevdiklerimdendi ancak hepimiz sonucunda farklı yerlere ve hayatlara dağılmıştık.

KANATLARIN RUHUWhere stories live. Discover now