KANATLARIN RUHU

By aybukego

5.2K 1.1K 3.4K

Her hikaye bir intikam yolcuğuyla başlardı. Karakter zarar görürdü, gururu ezilirdi ve bazen de kaçardı. Düny... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Birinci Kitap Finali

Bölüm 23

89 71 66
By aybukego

Bir süre sessizce oturmuştuk. İkimiz de alacağımız intikamın peşindeydik ve düşünceler de asla kurtulamayacağımız kuyular gibiydi. Gözlerimi belli bir yere sabitleyip hareketsiz durarak düşünmenin sonucunda hep uyuyakalıyordum. Bu yüzden ayağa kalkıp odada volta atmaya başladığımda Klus da ayağa kalkıp tabakları lavaboya bırakmıştı.

Sonrasında ise duyduğum su seslerinden onları yıkamaya başlamıştı sanırım. Birkaç dakika sonra ise küçük, tombul ve kararmış bir demliği ateşin şöminenin içine yer alan mazgallara bırakmıştı.

Eğer düşüncelerimin tam çözüm noktasına ulaşmamış olsaydım ona yardım ederdim çünkü bunu açıkça konuşmasak da birkaç gün boyunca buraya sürekli gelip gideceğimin farkındaydık.

Yeraltı'na ait olsam da Yeraltı'ndaki herhangi bir yere ait değildim. Bu yüzden burada kalmayı o kadar çok yadırgamazdım. Düşüncelerim hızlandıkça adımlarım da hızlanıyordu. Bir süre sonra neredeyse koşmaya başlamıştım.

"Yarın dedin," diye sordu usulca. Düşüncelerimin bölünmesine izin vermeyerek elimi kaldırdım ve birkaç dakikalığına daha susmasını istediğimi belirttim. Ama yine de "Evet, seni en tehlikeye atmayacak yolu bulmaya çalışıyorum, " dedim.

Düşüncelerim bir araya geldiğinde ben de onun karşısında kendimi bıraktım. O kendimi bırakmamla kalkıp demliği kalın bir kumaşla kulpundan tutarak aldı ve önüme bıraktığı fincana doldurmaya başladı.

Gözlerim arkadaki ilk rafta duran ufak saate kaydı. Uzaktan net göremesem de gözlerimi kısarak odaklandım ve saati dışımdan okudum.

"Saat sabah sekizi gelmek üzere," dedim. Klus da istemsizce başını oraya çevirdi ve bana açıklamamı beklediğini belirten bir bakış attı.

"Yarın değil," dedim. Sesimi kendinden emin olduğumu karşıya belli etmek için kararlı çıkarmaya özen göstermiştim.

"Bugün başlıyoruz."

***

Şehre girerken bacaklarına giren ağrılarına umursamamaya çalıştı ancak aralıksız iki saattir yürüyordu ve yolun ortasında bir saat kadar da kanatlarını açmak için uçmuştu. Uzun zamandır Yeraltı'nda durmanın olumsuz taraflarından biri de buydu kanatlarını istediğin gibi kullanamamak. Tabii ki evinin yüksek tavanlı ve geniş olması kanatlarını esnetmesi için işe yarıyordu ama bununla uçmanın verdiği zevk kıyaslanamazdı bile.

"Bir saat," diye mırıldandı kendi kendine cep saatine bakıp yürüyorken adımlarını yavaşlatmıştı ve normal bir tempoya düşürmüştü. Bir saattir kanatları gizleniyordu. Bu geriye en az iki saat kaldığını gösterirdi. İki saat içinde belirledikleri yere ulaşması ve oradaki kişiye her şeyi açıklaması gerekiyordu.

Şehrin sınırlarındaydı ve soylu kesimin evlerinin uzun duvarları arasında yer alan incecik yollardan yürüyor olmak işini kolaylaştırmıyordu. Evlerinin bahçelerine kaç normal büyüklükte ev daha sığardı acaba? Gösteriş asla ama asla ona göre değildi.

Bu uzun duvarlar arasında onu gören olur mu ki acaba diye düşünerek kanatlarını ve boynuzlarını açma fikrini bir daha elden geçirdi. Bu şu an için çok büyük bir riskti. Ve bu plan tehlikeye atamayacak kadar değerliydi. Ama yine de kendine göre özel olarak diktirdiği normalden uzun ve geniş olan pelerinini Dünya'nın da birkaç şey sokuşturduğu çantadan alarak sırtına attı.

Kanatlarını ve boynuzlarını kapüşonunu başına geçirdikten sonra serbest bıraktı. Bu yumruğunu açmak kadar kolaydı ancak saatlerce susuz kaldıktan sonra suya kavuşmuş olmanın rahatlamışlığını ve mutluluğunu içeriyordu. İnce duvarlar arasında giderken etraftan ve tepedeki yarımay biçiminde olan Ay'dan yansıyan ışığın oluşturduğu gölgesine baktı. Çok heybetli duruyordu. Gömleğinin ve paltosunun sırtındaki kanatlar için açılmış özel yerlerden dolayı pelerinini vardığında kanatlarını içeri alsa da çıkarmamaya karar verdi.

İnce yollar bittiğinde insanlar için "fazladan" olarak adlandırılan uzuvlarını tekrar ortadan yok etti. Kulaklarını içeri alıp saklayamıyordu çünkü o kadar güce sahip değildi. O da saçlarını kulaklarını kapatacak kadar bol bir halde ensesinden bağlamıştı. Gri gözleri ve gri saçlarının rengi konusunda yapacak hiçbir şeyi yoktu. Saçlarına boya dese de gözlerinin aydınlık bir ortamda kaçarı yoktu. Bu sıkıntıları sonraya saklamaya karar vererek adımlarının temposunu arttırdı.

Üç saat geri sayımı tekrar başlamıştı. Şu an saat akşam yediye geliyordu ve son sekiz saattir öğrendiği bütün bilgileri, ezberlediği yolları unutacakmış gibi hissediyordu. Büyük ve dikkat çekecek haritayı çıkarmamak için kendini zor tuttu. Çünkü artık şehrin girişinde haneler arasında o tenha yolda değildi. Buradaki gece hayatının da nasıl olduğu hakkında az çok bilgisi vardı ve eğlence yeri olmamasına rağmen sürekli insan akını olan bu sokak da bunu kanıtlıyordu.

Pelerin ne kadar onu saklasa da gizemli bir hava yarattığından insanların dikkatini üzerine de çekiyordu. Elindeki ağır torbanın kayışını bir kere daha eline doladı ve cebine yerleştirdiği çakılarını kontrol etti. Kemerine takılmış olan kılıfa konulmuş hançer zaten ağırlığı ile onu güvende hissettiriyordu.

Dünya kendi çakılarını vermiş olsa da bu hançeri verip vermemek arasında kalmıştı. Ya onun için değerliydi ya da para olarak değerliydi. Klus'a göre ikisi birdendi.

Sonunda biraz daha sakin bir sokağa çıktı ve Meydan'a doğru yürümeye devam etti. Pelerinin kapüşonunu biraz arkaya çekmişti ve hızla tabelaları taramaya başlamıştı. Sonunda aradığını buldu.

Denizalp Fırıncılık

Dünya'nın söylediğine göre iki katlı bu binanın üst katı burayı işletenin eviydi, alt katı ise fırındı. Eğer kapıyı insanları rahatsız etmeyi umursamayacak kadar güçlü çalarsa yukarıda kalan Denizalp Ağabey'in onu duyacağını ve kapıyı açacağını söylemişti. Ama olur da derin uykusuna denk gelirse ve yarım saat içinde ona ulaşamazsa bir yolunu bulup içeri girmesini de eklemişti. Bir yolundan kastının pek hayra alamet olmadığı belliydi ancak Dünya bir sürü şeyi anlatırken buna sadece kafa sallayarak onay verebilmişti.

Şansına kapının camları sürekli vurmasından titrerken bakışlarından bu durumdan mutlu olmadığı belli bir ihtiyar kapıyı açtı. Ağabey kelimesi bu ihtiyar için fazla genç kalmıyor muydu? İhtiyarın ters bakışları altında sokak lambasından yansıyan turuncu ışıkla cebine tıkıştırdığı kâğıtlar arasından üzeri yazı ile dolu olanı çıkararak karşısındakine uzattı.

İhtiyar ne olduğunu merak etmiş olsa da bunu belli etmeyerek sakince kâğıdı aldı. Sessizce anlaşmış gibiydiler. Denizalp Ağabey, "Sen kimsin ve burada ne işin var?!" sorularını bakışlarıyla yöneltirken Klus da kâğıdı uzatarak "Her şey bu kâğıtta," diyordu.

Denizalp Ağabey küçük kâğıdı aldı ve onun için tanıdık olan el yazısı ile yazılmış olanları iki kez okudu. Tekrar Klus'a baktığında bir açıklama daha ondan bekliyordu ama Klus bunu notta yazılanlara göre yorumlayarak paltosunun iç cebindeki ufak bir para tomarını aldı. Tomarda üç gece için banknotlar vardı. Gerekirse daha fazla gün için de banknotlar vardı ama Klus şu an için bunlara ihtiyaç duymamayı diledi.

Denizalp Ağabey elindekileri almadan içeri geçti ve kapıyı iyice açarak Klus'un da geçmesini bekledi. İçeri geçtiğinde Denizalp Ağabey birkaç mumu yakıp getirmek için yanından uzaklaştı. Küçük taburelere çekinerek oturan Klus derin bir nefes verdi. Ortadaki küçük sehpaya mumları bırakan Denizalp Ağabey de onun karşısındaki tabureye çöktü. Elindeki notu mumun ışığında bir kere daha okuduğu belli olan Denizalp Ağabey'in konuşmaya girmesi için bekledi.

Ama o notu içinden okumayı bırakıp seslice okumaya başladı.

"İlk olarak sana anlatamadığım şeyler var ve bunları şu an açıklayamayacağım için üzgünüm, ağabey. Belki de haberleri duymuşsundur belki de duymamışsındır ki duyulmamış olmasını yeğlerim. Bir süreliğine Yeraltı'nda kalmam gerekiyor ve yukarıya bir işimi halledecek bir arkadaşımı gönderiyorum. Senden tek isteğim ödeme karşılığında ona sadece bir oda ve günlük olarak da yiyecek vermen. Acil bir durum olmasa asla yapmazdım. Şimdiden teşekkür ederim."

Dünya bu notu yazmayı bitirdikten sonra Klus'a okumuş ve ikna edici olup olmadığını sormuştu. Klus'a göre gayet ikna ediciydi ama Denizalp Ağabey meraklı değilse. Dünya ona gelecek onunla alakalı, neler olduğuyla alakalı soruları geçiştirmesini söylemişti. Sadece onun için çalışan biriymiş gibi davranmalıydı.

"Sen onun arkadaşı mısın yoksa bir işi için tuttuğu kişi mi?" diye sordu Denizalp Ağabey kuşkuyla. Sağlayacağı yerin bu soruya göre şekillenip şekillenmeyeceğini anlamayan Klus sesini oldukça mahcup bir duruma soktu. Dünya'nın tembihlediğinin aksine buna arkadaşı derse daha çok kârda olacağından emindi.

"Arkadaşıyım, efendim," diyerek cevap verdi. Sesini olabildiğince kendinden emin ve uslu bir çocukmuş gibi çıkarmaya çalıştı.

Dünya'nın yüzünde herkese ve her duruma karşı maske varsa Klus'un da kişiye göre şekillenen maskeleri vardı. Gereğince takıp çıkarabiliyordu. İnsanına göre ayarlıyordu bunu. Dünya ise kendini her zaman sadece bir maskenin ardında tutuyordu. İnsanına göre bu maskenin üzerine başka bir maske daha geçiriyordu ama o kadar. Belirli maskesi yüzüne her zaman yapışmış haldeydi.

Klus, Dünya'dan bu adamı biraz olsun tarif etmesini istediğinde anlattıklarına göre nasıl bir davranış biçimi şekillendirmesi gerektiğini anlamıştı. Efendi, saygılı, ona oda sağlayacak bu adama zahmet verdiği için mahcup kişiyi oynayacaktı.

Denizalp Ağabey tekrar konuşmaya girdi.

"Neler olduğu hakkında bana haber ulaşmadı ancak yukarıda bir tane odam var. Orada kalabilirsin," dedi ciddi bir ses tonu ile. "Neler olduğunu anlatmayacaksın değil mi?" diye sordu sıkıntıyla nefes vererek. Alacağı cevabı gayet biliyordu ama şansını yine de zorladı.

"Üzgünüm, efendim," diyerek cevap verdi Klus.

Dünya adamın bunu onun hatırı için kabul edeceğinden emin olduğunu söylemişti. "Ama para konusundaki tepkisi ne olur kestiremiyorum," diye de eklemişti. Klus zaten hangi durumda olurlarsa olsunlar para için ısrar edecekti ama Dünya özellikle bunu vurgulamıştı.

"Daha önce Dünya'nın böyle bir isteği olmamıştı bu da onun kesinlikle önemli bir işi olduğu anlamına gelir. Tamamdır o zaman," diye mırıldandı Denizalp Ağabey kendi kendine.

"Beni takip et, delikanlı," diyerek yavaşça taburesinden doğruldu. Yavaş adımlarla tezgâhın arkasında kalan fırının biraz uzağındaki kapıya doğru ilerlemeye başladı. Klus da onu yavaş adımlarla takip etti zaten ağrıyan bacaklarını daha da hızlı hareket ettirmeye mecali yoktu. Kapıdan geçip yukarı çıktılar.

Yukarısı aşağıya göre daha genişti. Denizalp Ağabey üstündeki pijamalarla Klus onu uykusundan uyandırmadıysa bile uyumaya hazırlanmış gibi görünüyordu. Klus bu kadar erken saatte adamın uyumasını fırıncılık yapıyor olmasına bağladı. Sessizce ona gösterilen odaya girdi. Odada büyükçe bir gardırop dışında hiçbir şey yoktu.

"Dolabın içinde kendine yer yatağı yapabileceğin şeyler var. İstediğini kullan. Dışarı çıkacaksan eğer," dedi durakladığında Klus da tamamen ona döndü. Cebinden çıkardığı küçük anahtarı ona uzattı. Klus bunu alarak ağabeyin açıklamasını bekledi.

"Bu aşağı kapının anahtarı. Kapının üzerinde zil var haberin olsun," dedi. Son cümlesinin alttan alta bir uyarı olduğunu anlayan Klus adamı onayladı. "Ne kadar süre kalacaksın belli mi?" diye sordu. Klus daha bir şey diyemeden tekrar araya girdi. "Bir de herhangi bir arkadaşını eve getiremezsin kaldığın süre boyunca," diyerek uyardı.

"Şu anlık üç gün gibi görünüyor, efendim," diyerek sakince cevap verdi Klus. Parayı uzattı ancak adamın ters bakışlarına maruz kaldı.

Para konusunda Denizalp Ağabey'in alamamak için ama Klus'un da vermek için ısrar ettiği bir diyalog yaşandı ve sonucunda ilk pes eden Klus oldu.

Denizalp Ağabey odadan çıkarken iyi geceler diledi. Adamın bu ani durumu daha önce hiç yaşamadığı belliydi belki de o yüzden üstü kapalı uyarılarını yapmıştı. Klus ağabey odadan çıkar çıkmaz gülmek için gerdiği yanaklarını serbest bıraktı. Üzerindeki gerginlikten dolayı kesinlikle gülümsemeyecek bir ruh halinde değildi.

Torbasını duvarın dibine bırakarak yolun yarısında üzerine aldığı pelerini çıkardı. Sonrasında sırtında kanatları için kesiklerin olduğu paltosunu ve gömleğini çıkardı. Birkaç saniyeliğine de olsa kanatlarıyla boynuzlarını dışarıya bıraktı. Bu üzerine binen gerilimi biraz da olsa azaltmıştı.

Büyük kumaş torbasından özellikle eskimiş bir halde olan asıl rengi beyaz olsa da şu an beyazdan daha çok sarımtırak bir krem rengini almış gömleğini çıkardı. Duvardaki pencereden içeriye süzülen ışıkta kıyafeti üzerine geçirdi. Kıyafetlerini temiz kullanan biri olduğu için evde olmadığı süre boyunca Dünya'nın bu gömleğine nasıl bir eziyet uyguladığını düşünmek istemiyordu. En son gerekli malzemeleri aldıktan sonra eve döndüğünde Dünya'yı gömleği toprak zemine sürterken yakalamıştı. Bu gömleğin ne durumlara düştüğünü gayet iyi açıklıyordu gerçi.

Düğmeleri ilikledikten sonra üzerine yine eski palto geçirdi. Bu seferkinde kenara bıraktığındaki gibi kesikler yoktu. İhtiyacı olacak bütün eşyaları diğer paltodan bu paltoya aktardı. Hançeri büyüklüğünden dolayı belli olma ihtimalini göze alamayarak bıraktı. Üzerindeki pantolonu değiştirmemek üzere zaten yıpranmış giyinmişti ki zaman kazanabilsin.

Yukarı kata çıkmadan önce eline aldığı ayakkabılarının yerine botlarını torbadan çıkardı. Bileğinden biraz daha yukarı tırmanan botlarını ayaklarına geçirmeden önce sağ ayak bileğine kısa ve küçük bir kemeri andıran ama aslında tasma olan şeyi geçirdi. Ne kadar pantolon buranın üstüne gelse de botlarının bilek kısımlarının da altında kalacak şekilde kemeri taktı. Bir çakıdan büyük ancak bir hançerden küçük bıçağı kılıfıyla buraya yerleştirdi. Üzerine sağ botunu geçirdi. Dengeyi sağlamak amacıyla aynısını sol bileğine de yaptı ve buraya da botu geçirdi.

Saçlarını kulaklarının özellikle üst kısmını kapatacak şekilde tekrar bağladı. Bu seferki de önceki bağlayışı kadar boldu ancak açılmayacağından emin olacak şekilde de sıkıydı. Peruk takıp takmamayı bir kere daha ele aldı ancak peruğun rahatsız edici hissiyle veya koşarken yaratacağı durumda uğraşamazdı.

Siyah üzerinde çarkların yıldız gibi dağıldığı pelerinini katlayarak torbaya koydu. Her şeyi üçüncü bir kez daha kontrol ettikten sonra Denizalp Ağabey'in verdiği küçük anahtarı da cebine atarak odasından çıktı.

Ses çıkmamasını umarak hafif adımlarla aşağı indi ve fırının kapısından kendi dışarı attı. 

Continue Reading

You'll Also Like

30.3K 390 23
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
133K 1.2K 35
Liseden yeni mezun köle ruhlu bir fetişist olan Emir, sonuçlarını asla tahmin edemeyeceği bir yola girer. Uğradığı şantaj sonucu hayatı Zehra adında...
125K 15.1K 33
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
3.8M 309K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...