ÇIĞ

By yazanbirokur

13.3K 6K 1.4K

Işıl, tek başına gittiği ilk tatilde, hiç tanımadığı üç kişi ile tanışır. Tanıştığı kişiler arasında Kağan da... More

YOLA ÇIKIŞ
YALNIZLIK
KATİLLE YAN YANA GÖZ GÖZE
CESET
ARKADAŞLIK
KARANLIK
YILBAŞI DAVETİ
KAN VE KAR
YANIMDA KAL
YILBAŞI PARTİSİ
ALEV
OYUN
RÜYA
BELİRSİZLİK
OLMUŞLAR VE OLABİLECEKLER
İHTİMALLER
BİTİŞİN BAŞLANGICI
DÜZENLENİYOR

PLAN

285 175 91
By yazanbirokur


'Yaşayabildiğimizher gün bir yapboz parçası gibidir. Tamamladığında ortaya çıkacak bütün ise senin elindedir.''

Biz pür dikkat Kağan'ı dinlemeye koyulmuştuk. O, ise dikkatlice kafasındakileri toparlamış ve bize aklından ne geçiyorsa hepsini tek tek anlatmaya başlamıştı. ''İlk başta aklımdan kaçmak geçiyordu fakat onu biraz daha erteleyebileceğimizi düşünüyorum. Öncelikle asıl bulmamız gereken şey, Ferman kim? Sonrasında ise Ferman'ın yanında kimler var ya da Ferman bir piyon mu? Bunları bulmak için görev dağılımı yapacağız. Artık ciddiyetle çözmemiz ve halletmemiz gereken şeyler var.'' Hepimiz, Kağan ne diyorsa, her sözünü teker teker onaylıyorduk. Aynı düşüncedeydik onunla. ''Şimdi yapmamız gerekenleri anlatıyorum. Öncelikle Güneş ve Mete, siz Ferman'ı saniyesi saniyesine, hiç kaçırmadan takip edeceksiniz. Işıl, sen benimle geleceksin, bizde oteli, otelde kalan kişileri araştıracağız. Şüpheli bulunanları göz önünde bulunduracağız.''

Kağan, tüm bunları söylerken kendimi bir asker gibi hissetmiştim. Bana veren her komutu laiki ile yerine getirmem gerektiğini hissettirmişti bana. Neyse ki çalışma arkadaşımda oydu, yani ciddiyetimi her şekilde koruyabilirdim.

Mete, ayağa kalktı ve Güneş'e elini uzatarak kalkmasına yardım etti. Ardından Kağan'a kararlı gözler ile bakarak ''Biz şimdi iniyoruz ve Ferman, denen pisliği takip ediyoruz. Tuvalette bile yanında olacağıma emin olabilirsin.'' Dedi. Vay be, sadece ben önemsedim bu kadar diye düşünmüştüm de benden çok önemseyende varmış yani. Alt dudağımı hayret ile büzerek Mete'ye baktım. ''Azmini takdir ettim doğrusu.'' Ben, bunu söylediğimde Mete, gözlerini bana çevirdi ve ciddiyetini koruyarak konuştu. ''Eyvallah.'' Mete'ye karşılık olarak elimi göğsüme vurdum ve ''Eyvallah bizden.'' Diye karşılık verdim.

Mete ve Güneş, odadan ayrıldığında Kağan'a bakarak ayağa kalktım. ''Hadi, bizde gidiyoruz.'' Kağan'da bana bakarak ayağa kalktı. ''Gidelim bakalım ama önce kâğıt, kalem al isimleri toplayacağız. Hangi oda da kaldıklarını falan unutmayalım diye yanına yazarız.'' Kağıt, kalem mi? Nereden bulabilirim? Ben bunu düşünürken Kağan, fikrini değiştirerek konuştu. ''Ya da boş ver, telefona not alırız.'' Bence de. Bu parlak fikrinden dolayı seni tebrik ediyorum. O kadar uğraşmaya ne gerek var değil mi? Teknoloji gelişti, vallahi gelişti.

Kağan, kapıya doğru ilerlerken hızlıca peşinden ilerledim. Kağan'ın attığı bir adımın alanına müteahhitler bina dikiyor. Pes yani.

Kağan'ın yanına geldiğimde soru sordum. ''İlk nereye gidiyoruz?'' Bunu sorduğumda kafasını bana çevirdi ve cevap verdi. ''Öncelikle resepsiyona gidip otelde kaç oda olduğunu öğreneceğiz. Merak eder gibi yani. Sonra hemen ardından kaç kişinin kaldığını.'' Fikir saçma geldi bana şahsen. Bize neden söylesinler ki? İçimden geçen düşünceyi Kağan'a aynen söyledim. ''Bize neden söylesinler?''

''Neden söylemesinler?'' Ay, bu çocuk beni çıldırtacaktı. Ama bende inatçıydım. Kendimi tekrarlayarak karşılı verdim. ''Neden söylesinler?'' Kağan, hiç bekletmeden yine aynı cevabı verdi. ''Neden söylemesinler?''

''Neden söylesinler?'' Bu böyle devam ederdi sanırım. En sonunda Kağan, olduğu yerde durdu ve bana döndü. ''Söylersem rahatlayacak mısın?'' Onunla birlikte bende durmuştum. ''Evet.''

''Bence söylememeleri için bir sebep yok. Yani merak ediyor gibi görünmeliyiz. Onları gerçekten merak ettiğimize inandırmalıyız. Tereddüt ederek bile olsa söyleyeceklerine eminim.'' Bunu demesi bu kadar zor değilken uzatması saçmaydı ama her neyse onunla uğraşmayacağım. Ve bir kere de o, beni takip etsin diye önden ben gitmeliydim. Bana yetişemesin diye koşar adımlarla ilerlemeye başladım. En azında bana göre hızlı bir yürüyüştü bu. Kağan, arkamdan seslenerek durmama sebep oldu. ''Işıl! Ne yapıyorsun?'' Bunu bana sorduğunda kendi kendine gülüyordu. Gözlerimi kısarak Kağan'ın yanıma gelmesini bekledim ve sorusuna sorumla cevap verdim. ''Yaşadıklarımı yaşatmaya çalışıyorum.'' Sitem ile söylediğim bu sözlerden sonra kollarımı bağladım ve Kağan'ın pis sırıtmasını izledim. ''Böyle mi?'' Nefesimi yorulmuş bir şekilde dışarıya verdim. ''İlerler misin artık?'' Kağan, iki elini omuz hizasında yukarıya teslim olur gibi kaldırdı. ''Tamam ya, sakin ol, kızma.'' Bir şey söylemeden ilerledim.

Aşağıya indiğimizde resepsiyonda o, kadın vardı. Ferman'ın eşi. Yanına doğru ilerlediğimizde konuşmayı resepsiyondaki zili çalarak ben başlattım. Gülerek kadına ''Ay, korktunuz değimli?'' dedim. Evet, oyunculuğumu konuşturmalıydım şimdi. Kağan, bana değişik bakışlarını yolluyordu. Kadın, gülmeme karşılı vererek gülümsedi. ''Yok, korkmadım tatlım, alışkınım ben.'' Gıcık, korktum dese bir şey olacaktı sanki. Neyse en azından 'tatlım' dedi. Bu da bir şeydir. Kendimi bozmadan konuşmaya devam ettim. Merak eder gibi iki parmağımı çeneme koydum. ''Kaç kişi kalıyor bu otelde?'' Kadın kafasını hafif yana çevirerek ''Şu an 12 oda dolu ve 16 kişi kalıyor. Neden sordun?'' dediğinde konu ile daha ilgili bir hal aldım. Kağan'ı göstererek konuştum. ''Sevgilim ve ben otel açmak istiyoruz. Bu yüzden merak ettim. Peki, kaç oda var?'' Kadının merakı artık yok olmuştu, cevap verirken tereddüt etmiyordu. İyi, bu güzel bir şeydi. ''30 tane oda var, zaten minimal bir otel burası. Yani pansiyon tarzında aslında ama pansiyonda sayılmaz. Sadece biraz küçük bir yer.'' Kadının söylediklerine karşı kafamı salladım ve onu, onayladım. ''Anladım.'' Kendimi kadına biraz daha yaklaştırdım ve hafif öksürerek konuştum. ''Şey, peki olay çıkaran insanlar oluyor mu?'' Kadın gülümseyerek kafasını onaylamazca iki yana salladı. Sonra hafif bir kahkaha attı. Aslında içimden geçen şey kaşlarımı çatıp ''Abla, delirdin mi?'' demekti ama sorarcasına gülümsedim. Eh, bunlar her oyunculuğu mükemmel yapan insanın yapması gereken şeylerdendi ne de olsa. ''Canım otel burası, her gün cinayet işlenen, mezbaha gibi bir yer mi burası?'' Ne yani değil mi yoksa ben mi cesedi, kan lekesini falan yanlış gördüm? Kağan, yanımda kollarını bağlamış sakince kim konuşuyorsa ona bakıyordu. ''Yok, değildir tabi, ona bir şüphemiz yok da işte insan her şeyi merak ediyor.''dedim kadına. Olayı resmen dalgaya aldığımdan beklenmeyen yerlerde, deli gibi gülüyordum. Az öncede hayatımın en saçma yalanını söylemiştim. Ona bir şüphemiz yok mu? Baş şüphelinin Ferman, olduğunu duysa nasıl bir tepki verirdi acaba?

Kağan, konuşmaya girdi. ''Teşekkür ederiz, hanımefendi. Sevgilim çok meraklı ve ileride bir otel açmak büyük hayali'' Kolumdan tutup beni sürüklemeye başladığında arkamda kalan kadına el salladım ve ilerlemeye başladım. Nasıl da sadık bir oyuncuyum ben böyle. 41 kere Maşallah yani. Nazar değmesin. O kadar iyi oynadım rolümü.

Kağan ile şimdilik konuşmak için dışarıya çıkmıştık. Operasyon o kadar gizliydi ki artık birde arabaya binmiştik kimse duymasın diye. Sonuçta Mete, ciddiye almıştı. O, ciddiye aldıysa ortadaki problem gerçekten önemsenmeliydi artık.

Ben, yolcu koltuğundaydım, Kağan ise hemen yanımdaydı. Kağan, arabadaki sessizliği ellerini birbirine çırpıp alkışlamaya başladığında böldü. ''Öğrenmememiz gereken şeyleri bile öğrenmeye çalıştığın için seni ayakta alkışlamak isterdim ama malum arabadayız ayağa kalkamıyorum şimdilik bunu say inince bir daha alkışlarım seni.'' Hiç bozmadan ''Evet, o zaman inince bir daha alkışlarsın. Şimdi lütfen biraz ciddiyet çünkü çözmemiz gereken bir cinayet mevzusu var ortada.''dedim. Kağan, olaya girdiğinde onu dikkatle dinlemeye başladım. ''Kadın hiç ödün vermiyor, vicdanı olan birisinin bunu yapmaması gerekir. Tabi, eğer kendisi öldürmediyse olay değişir. Mesela düşün karşında bir cinayet işleniyor sen, sadece ayak işlerini yapıyorsun, cesedi gömmek gibi. Birde şunu düşün cinayeti sen işliyorsun ve ört pas etmeye çalışıyorsun.'' Kafam karışmıştı. ''Yani bence dediğine bakılırsa eğer ben öldürmediysem önemsiz olması doğal artık ne kadar doğal olabiliyorsa. En nihayetinde önümde cinayet işleniyor. Dediğin diğer durum için de bir ihtimal var.'' Kağan, sorarcasına baktığında hızla cevap verdim. ''Yani, eğer ben öldürseydim aynı zamanda içimde büyük bir korkuda olurdu. Bu yüzden, kendisi için de her şeye katlanıyor olabilir.'' Kağan, gözlerini kıstı ve önümüzdeki camda anlamsız bir yere daldı. ''Olabilir ama sanmam. Bu kadını elemeliyiz. Yani en azından bana sadece bir suç ortağı gibi geliyor.'' Kafamı salladığımda birden yerimden sıçradım. Mete, sırtımı yasladığım kapının camına sertçe ve sesli bir biçimde vurmuştu. Başparmağımı, damağıma götürerek damağımı kaldırdım. Sonra olduğum yerde doğrularak camı açtım. Zaten üşüdüğümüz için arabayı çalıştırıp klimayı açmıştık. Muhtemelen sonumuz burada donarak ölmek falan olacaktı. Öyle olsa üzülmezdim aslında zaten kaybedecek bir şeyim olmadığını günler ilerledikçe fark ediyordum. En azından sevdiklerimle ölürdüm. Şu an fark ediyorum ki düşündükçe saçmalıyorum, olmayan şeyleri de oldurtuyorum. Bence ben bir an önce düşünmeyi kesmeliydim.

''Işıl, seni korkuttum sanırım.'' Bunu söyleyen Mete'ydi ve evet, korkutmuştu ama her neyse. ''Sorun değil. Ne yaptınız siz, bulabildiniz mi bir şeyler bari?''

Mete, kaşı ile dışarıda duran Ferman'ı işaret ettiğinde bakışlarımız oraya yöneldi bir an için. ''İşte şimdi onu takip edeceğiz, bir yere gitmeye niyetlendi herhalde beyefendi.'' Kağan, kafasını sallayarak konuştu. ''Tamam, kaçırmayın sakın.'' Mete, Kağan'ı onayladığında konuşmaya ben girdim. ''Dikkatli olun.'' Dediğimde Güneş ve Mete, yanımızdan ayrıldılar.

Camı kapatarak Kağan'a döndüm. ''Hadi bakalım, şimdi nereye gideceğiz?'' diye soru yönelttim. Sanırım fazla istekliydim artık bir şeyleri çözmek için. Alışmıştım artık her şeye. Gün geçtikçe otelde bir cinayetin işlenmesi ve bunun yanı sıra yeni yeni gerçekleşen olaylar ilk gün ki kadar gözüme batmıyordu.

''Şimdi, otelde girmedik yer bırakmayacağız. Yani sadece personel girişi sağlanan yerlere bire gizlice girmemiz gerekiyor. Ulu orta yerde bile neler gördük biz, kim bilir oralardan neler çıkar.'' Haklıydı, bu kadar apaçık cinayet mi işlenirdi? Biraz zeki olan insan işini daha gizli ve mantıklı yapabilirdi. Daha doğrusu zeki değil soğukkanlı.

Arabadan indiğimde aklıma gelen şey ile neşeli bir şekilde Kağan'ın yanına geçtim. ''Hadi alkışla.''

Kağan, anlamazca yüzüme bakıyordu. Konuyu daha da açarak ''Ayakta alkışla.'' Dedim. ''Haa, tabi efendim, hemen.'' Bunu söylerken bir yandan da alkışlıyordu. Kağan'ın omzuna kısaca dokundum. ''Hadi ilerle.''

Otele girdiğimizde hep olan şey oldu ve yüzüme sıcak hava çarptı hemen ardından vücuduma hafif bir sızlama geldi.

Rusya'da hava çok soğuk olduğundan dolayı insanların felç geçirme olasılıkları soğuk bir alandan sıcak bir alana geçince artıyormuş. Hatta bu yüzden vücut ısısını korumak için odalar yapmışlar. Keşke burada da olsa şu an. Düşündüğüm şey ve isteğim saçma olabilir ama olsa ne olur yani?

Kağan, yine hızlı yürüyor ve ben, yine onun peşinden ona, yetişmeye çalışıyordum. Hayatım böyle geçiyordu vallahi ömrümü yedi bu çocuk benim. Kağan yürür, Işıl, koşar. Muhtemelen beni atletizm yarışmalarına hazırlıyordu. Ben bu hızla var ya artık Usain Bolt'u bile geçerim yani. Abartma, Işıl. Deliriyorum sanırım, kendi iç sesimle kavga etmeye bile başlayabilirim her an. Mümkünse beni tek bırakmasınlar, iç savaş falan çıkar sonra. Birde bu tantananın içinde onu hiç kaldıramayız.

Kağan, geçen gün kan gördüğümüz tuvaletin önünde durmuştu. Otomatik olarak bende onunla birlikte durmuştum. ''Işıl, şimdi buraya gireceğiz. Dikkatlice inceleyelim belki bir şey vardır. Gerçi pek sanmam geçen seferden sonra bir şey bırakacağını Ferman'ın ama olsun, bakalım biz yinede.'' Kapıyı açtığımda kaygan zeminin üstünde yürümeye başladım. Kağan, yanımdaydı. İlk kabinin kapısını açtığımda rutubet kokusunun burnumda yarattığı etkinin artmasından başka hiçbir şey fark etmedim. Kağan, diğer kabine bakıyordu. Burası temizdi. Bir şey çıkmazdı.

Bir şey olmadığını görerek çıktık tuvaletten. ''Şimdi, şu ileride dikkatimi temizlik odası çekti, oraya gidelim.'' Kağan'ın talimatlarını olduğu gibi uyguluyordum. Temizlik odasına doğru ilerliyorduk. Önünde durduğumuzda kapını üzerinde hem 'Temizlik odası' hem de 'Personel harici giremez' yazıyordu. Kapının koluna gitti elim. Kuvvet uygulayarak açmaya çalıştım fakat kapı kilitliydi. Çaresizce Kağan'a baktım. ''Bu odaya da girmeliyiz ki kafamızda soru işareti kalmasın.'' Kağan, bunu söylediğinde düşündüm ve aklıma gelen mükemmel ötesi fikri heyecanla uygulamaya koyuldum. Parmağımdan bir yüzük çıkardım ve yere eğilerek kapının altında kalan boşluktan içeriye, çok uzak kalmayacak şekilde atmaya çalıştım fakat yüzük tepesinde kalan taştan dolayı içeri girmedi. Bende diğer parmağımda halka şeklinde olanı çıkarıp atmaya çalıştım bu sefer. Kağan, kesinlikle şu an beni ''Ne yapmaya çalışıyor bu?'' olarak izliyordu. Ama işte tamda bu noktada zekânın z sinin yanından geçmediği insanlar ve ta kendisi olan insanlar olarak ikiye ayrılıyorduk. Tamam, egomu köşeye atarak oyunculuğumu sergilemeye devam edeceğim.

Yüzük içeriye girdiğinde kafamı yukarıya kaldırdım ve Kağan ile gözlerimiz birleşti. ''Kağan, resepsiyondaki kadını çağır.'' Ben bunu söylediğimde Kağan, hayranlık ile alt dudağını büzdü ve hızlı adımlar ile kadını çağırmaya gitti. E, tabi hayran olur. Bende bana hayran oldum. Şaka.

Kağan ve kadın yanıma geldiğinde gerçekçi olsun diye ağlamaya başladım. Ağlama taklidi yapabiliyordum ve bunu yapabiliyorken küçüklüğümden beri nerede yapacağım ki bunu diye düşünüyordum. Tamda yeri gelmişti beklediğim anın. ''Yüzüğüm, yüzüğüm kapının altından içeriye girdi. O, benim'' diye duraksadığımda herhangi bir kişiyi kullandım. ''O, benim babamın hediyesiydi. Çok önemliydi. Lütfen kapıyı açın.'' Kağan, ağlamama karşı şaşkınlık ile beni izliyordu. Kadın yere eğildiğinde elini bana uzattı. ''Kuzum, üzülme. Açarız şimdi kapıyı. Bak, bende anahtar var.'' Kadının elini tuttum ve ayağa kalktım. Benimle birlikte o da ayağa kalktığında anahtarı kapının deliğine götürdü ve yuvasına yerleştirip 2 kere sağa çevirdi. Kapı açıldığında içeriye girdim hızla. Yüzüğü arıyor gibi yaparken bir yandan da etrafa göz gezdiriyordum. Bunu yaparken dünya üzerindeki en mantıklı insan olarak yüzüğün hemen önümde durması detayını atlamıştım. Evet, buna rağmen hala arıyor gibi yapıyordum. Kağan, yanıma yaklaştı ve yere eğildi. Yüzüğü eline aldı ve parmağıma geri taktı. ''Sevgilim, sanırım üzülünce gözlerinde etrafı görmüyor.'' İkimizde konuşurken birbirimize doğru düzgün bakmıyorduk, sadece odanın dört bir yanını detaylıca incelemeye çalışıyorduk.

En sonunda Kağan, elimden tutup beni kaldırdı. Kadına minnet ile bakar gibi yaptığımda ''Teşekkür ederim.'' Demeyi de ihmal etmedim.

Oradan ayrıldığımızda Kağan'ın yanına sokularak koluna girdim ve sessizce konuşmaya başladım. ''Hiçbir şey yok. Başka nereye gideceğiz?'' Kağan'da koluma girdi ve bana yaklaşarak sessizce konuşmaya başladı. ''Şimdi benim aklıma takılan birisi var. Onu, araştıracağız.'' Merak ile Kağan'a baktım. ''O kim?'' Kağan, soruma bir şeyi anımsatmaya çalışarak cevap verdi. ''O, gün ormanda cesedin yanında bağıran adam.'' Aklıma gelen an ile kafamı salladım. ''Evet, onu atlamamalıyız. Bir kere asıl soru onun, o gün, tek başına, ormanın ortasında ne işi vardı? Bence bizim gibi yürüyüşe çıkmamıştır. Yani biz bile yürüyüşe çıkmışken 4 kişi olmamıza rağmen onun kadar, otelden uzaklaşmadık. Yürek mi yedide bu o, kadar uzağa gitti?''

''İşte bende tam bu yüzden ondan bu kadar çok şüpheleniyorum. Dikkatimizi çekmeye çalıştı, sonrada ortadan kayboldu. Bence bu adamla direkt olarak gidip konuşabiliriz. En azından neden orada olduğu gibi basit sorular sorabiliriz.'' Mantıklı gelmişti onunla konuşma fikri. ''Evet, onu nerede bulacağız, peki?''

''Akşam yemeğine inecektir muhtemelen. Orada görür, masasına otururuz.'' Kafamı, Kağan'ı görmek için hafif yukarıya kaldırdım. ''Kendimi soruşturma yapmıyor gibi hissetmemem için bir neden söyle.'' Kağan, sorduğum soruya karşılık gülümsedi ve bana döndü. Bana döndüğünde aramızda yine o, burun mesafesi vardı. Kalbim hızla atmaya başlamıştı birden. Yutkundum ve kafamı indirerek göz temasını kestim. Buradan çıktığımda bir kalp doktoruna gideyim ben en iyisi. ''Hissetmemen için bir neden söyleyeyim, biz polis değiliz.'' Şaşkınca Kağan'a baktım. ''Vay anasını! Ben polisiz sanıyordum, biliyor musun?'' Kağan, en başta şaşkınlığımı ciddiye aldı fakat ardından getirdiğim ironi cümlesinden sonra sırıtmaya başladı. ''Olur, öyle şeyler ya. Bak, öğrenmiş oldun polis olmadığımızı.'' Komik şey seni, ne güzel espri yapıyorsun sen öyle. ''Olsun, hissetmek yeter. Yani, şahsen ben 40 yıllık polisten daha çok polis gibi hissediyorum kendimi. Hatta emekliye ayrılacağım, o derece yani.'' Kağan, kafasını yana çevirerek gülümsedi.

Restorana indiğimizde Kağan, karşıma oturdu. Tam bir şey söyleyecekti ki çalan telefon sesi onu, böldü. Kağan, cebinden telefonu çıkardığında Mete'nin aradığını söyledi.

Mete'ler otele gelmişlerdi fakat plan doğrultusunda onlar ile ayrı masalarda oturmayı tercih etmiştik.

Yemeklerimizi sipariş edip yemeye başladığımızda gözümüz bir yandan da restoranın içinde dolanıyordu. Acaba gelir miydi? Gelirse yanına oturup bir şeyler öğrenmeye çalışmamız değişik olacaktı belki ama olabilirdi. Artık bizde fark etmek istiyorduk etrafımızdaki gerçekleri.

Of, gelmiyordu çocuk. İnsan, değil mi bu ya? Yemiyor mu yemek? Biz yemeğimizi yemiştik, masa toplanmıştı bile. Sıkıntı ile oturuyorduk burada. Kağan ile birbirimize boş ama hoş, o nasıl oluyor bilmiyorum, bakışlar yolluyorduk. Kafamı, bıkmışlık hissi ile masaya koyduğumda kendi kendime konuşuyordum. ''Gel, artık gel, bıktık seni beklemekten.'' En nefret ettiğim şeyler listesinde ilk üçe girebilirdi sanırım beklemek. Kafamı kaldırıp tekrar Kağan'a baktığımda iki elini çenesinin altında, yumruk yapmıştı. Beklerken Kağan'ı izliyordum. Ve sanırım uykusu gelmişti. Çünkü şu an önümde kollarını iki yana açmış esniyordu. Sonra az önce benim gibi kafasını masaya koydu. Artık benimde uykum gelmişti ama dayanabileceğimi düşünüyordum.

Arkamdan birisi, omzuma dokundu. Hızla arkamı döndüm. Güneş ve Mete yanımıza gelmişti. Güneş, konuştu. ''Işıl, biz şimdi son kez Ferman, etrafta mı diye bir bakacağız zaten hemen sonrada yukarıya, odalara çıkarız. Sizde fazla gecikmeyin, merak ederim. Gelirse gelir gelmezse gelmez. Yarın bir daha bakarsınız.'' Güneş, haklıydı sanırım ama bu kadar beklemiştik. Ya, biz gittiğimizde gelirse yemek yemeye. Aslında birazdan kapanacaktı burası yani o saate kadar bekleyebilirdik.

Güneş'e kafamı salladım ve onu, onayladım. ''Tamam, geç kalmayız zaten kapatırlar birazdan. Hadi, sizde çıkın. İyi geceler.''

''İyi geceler.'' Diyerek yanımızdan ayrıldı Mete ve Güneş.

Kağan, kafasını kaldırmamıştı bile. Yüzünü de göremiyordum zaten o, bu şekilde kafasını gömmüşken. Sanırım uyumuştu. Kontrol etmek için ayağa kalktım ve yanına gittim. Gözleri kapalıydı. Uyuyordur herhalde yani ölmediyse. İç sesim içime bir kuşku düşürmüştü doğrusu. Bu yüzden o, klasik hareketi yapacaktım şimdi. İşaret parmağımı diğer parmaklarımdan ayırıp havaya kaldırdım ve Kağan'ın burnunun ucuna tuttum. Nefes almıyordu. Ne? Nefes almadan mı uyuyordu? Ne saçmalıyorum ben. Endişe ile yüzünü tam görmek için yere eğildim ve bir daha tuttum işaret parmağımı burnunun ucuna. Bu sefer nefesini hissetmeden bir kıkırtı geldi Kağan'dan. Gözleri, hafifçe açıldı ve parmağımı sağ eli ile havada tutarak yavaşça aşağıya indirdi. ''Işıl,'' dedi gülerek. ''Ne yapmaya çalışıyorsun böyle?'' Utandım yani şu an. ''Belki ben az önce ölme ihtimali olan birisine erken müdahale yapacaktım? Neden şaka yapmaya çalışıyorsun ki?'' Bunu söylerken asla ciddi olamamıştım. Kağan, tam konuşacakken arkadan gelen garson böldü. ''Şimdi restoranı kapatmamız gerekiyor efendim. Saat 1'e geliyor çünkü.''

''Tamamdır, bizde şimdi kalkıyorduk zaten.'' Diye karşılık verdi Kağan, garsona. Garson bizi sessizce onayladığında Kağan, sandalyeden kalktı ve kapıya doğru ilerledik. Kağan, merdivenlere gidene kadar sağına döndü ve gülüp durdu. Bende kendimden beklenen şeyi yaparak ona, somurttum. Merdivenleri yarıladığımızda kaşlarımı merak ile çattım. Aşağıdan sesler geliyordu. Hafif bir bağırma sesi olsa bile henüz çok uzaklaşmadığımız için duyabiliyorduk. Kağan, yönünü değiştirerek hızlı ve sessiz bir şekilde aşağıya inmeye başladı. Ben, arkasından aynı hız ile ilerlemeye çalışırken Kağan, elimi tutmuştu. Sakince bekliyorduk ve beklerken de hem görüp hem de duymaya çalışıyorduk. Kağan'ın arkasında olduğum için görüş açım kapalıydı ama Kağan, duvarın engel olmadığı kadarı ile bir şeyleri görebiliyordu. Arkasına döndü, bana bakmak için. ''Işıl, ormanda gördüğümüz adam, bu.'' Nasıl yani? Gökte ararken yerde bulmuştuk adamı resmen. Kağan, benimde görebilmem için tuttuğu elimi hafif kendine doğru çekti ve beni, kendi önüne geçirdi. Ormanda gördüğümüz adam sesini yükseltmek istemese bile bağırarak resepsiyonda duran Ferman'a ve onun, yanında duran eşine bağırıyordu. Sesler hafif uzakta olduğumuz için zor ayırt ediliyordu ama duyduğum şeylerde vardı.

''Nasıl fark etmezsiniz, nasıl anlamazsınız?'' diye bağırıyordu adam. Bu adam, onlara nasıl bağırabiliyordu acaba? Aynen emreder gibi konuşuyordu. Sanırım bir şeylerin gerçekten çözülme vakti gelmişti ve biz her şeye adım adım daha da yakınlaşıyorduk. Her bir sonraki günümüz, bugünümüzden daha yakındı olayı çözmeye. Ve biz bunu yapacaktık.

Selamlar,

Daha dün yeni bölüm attım ama neden bugünde atmayım değil mi? Muhtemelen yeni bir güne şu an bölüm atarak gireceğim çünkü saatin 00:00 ü göstermesine az kaldı. Okurken lütfen dilek dileyiniz:)

Bu son iki günde oldukça özenli ve düzenli bir şekilde kitabımı yazıyorum. Artık sizi kaybetmek istemiyorum çünkü. Fark ettim ki bölüm atmayı ertelediğim sürede okuyucularımı kaybetmeme ramak kalmış.Bu yüzden dediğimi(Sözüm vardı) ve dediğinizi yaparak üst üste bölümler atıyorum. Güzel bir bölüm oldu bence hatta küçük bir kırılma noktası gibi de geliyor bana kitabım için.

Evet, buraya kadar gelip okuyan herkese teşekkür ederim. Lütfen canım okurlarım şu en altta gördüğünüz yıldıza basıp voteleyin ki kitabımız listelerde biraz daha üst sıralara çıksın. Ve birde son bir şey daha yorum yaparsanız çok sevinirim çünkü görüşleriiniz benim için çok değerlii. Hepinizi çok seviyorum canlarııım, sonraki bölümde görüşmek üzereee<33

instagram:yazarbirokur

Continue Reading

You'll Also Like

3.9M 239K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
Leyla By Jutenya_

General Fiction

1.3M 76.8K 37
İhanet kategorisinde 1. Sırada Adam dehşetler içerisinde karısını izliyordu. Karısı kırdığı aynanın sivri bir parçasını almış. Boğazında tutuyordu...
910K 50.2K 39
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
1.8M 126K 29
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...