Takımyıldızlarının Destekledi...

By AliYacolu

4.2K 733 697

Bu hikaye Omniscient Reader Viewpoint'teki sistemin sadece Izuku'ya verilmesini ve bu güçle nasıl geliştiğini... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34

Bölüm 28

81 17 6
By AliYacolu

Odama girdiğim anda üzerime atlayan Gilyo ile gülümsememi engelleyemedim, bugün çekirgelerden yüzlercesini kaybetmiştim ama elçim hala yanımdaydı. Onun başını okşarken boyut çantamdan onun için olan pizzayı çıkararak ''Afiyet olsun.'' dediğimde neşeli bir biçimde pizzayı yemeye başladı.

Ben bilgisayarımın başına geçerken Gilyo ''Ormandakilerin sayıları... azaldı.'' dediğinde iç çektim ve başımla onayladım.

[Yetenek Tercüman aktive oldu.]

''Üzgünüm Gilyo. Beni korumak için yaptılar.'' dedim çaresizce titreyen bir sesle.

Sonrasında odada tamamen bir sessizlik oluşurken ''Kral için ölmek... onurdur.'' dedi, galiba bunu beni teselli etmek için diyordu ama asıl teselli etmem gereken kişi oydu. Çevresindeki tanıdığı hemen herkesi benim yüzümden kaybetmişti, cidden bir pisliktim. Bunu çok umursamayacağımı sanmıştım ama Gilyo'nun varlığı buna engeldi. İkimizde üzüntüyle önümüzdeki şeylere odaklanırken yarım saatin ardından sonunda All Might odama gelmişti.

Gilyo onu umursamadan uyurken All Might en sevdiğim şekilde direkt ana konuya girdi ''Canavarlar hakkında ne söylemek istiyorsun?'' diye sordu.

''Aslında bazı şeyleri sormak istiyordum.''

''Dinliyorum, bu konu oldukça önemli sonuçta.'' dediğinde aramızda benim koruduğum mesafeyi onunda koruduğunu görebiliyordum, bu biraz rahatlatıcıydı.

''Daha ne kadar halktan saklayacaksınız?'' diye sordum sert bir üslupla.

All Might ''Ses tonuna dikkat et evlat ve onların kaynaklarını öğrenene kadar açıklamayı planlamıyoruz.'' dediğinde sinrim bozulmuştu.

Yumruğumu sıkarken ''Bugün Dagobah sahilinde iki tane öldürdüm. Orada ben değil de başkası olsa muhtemelen ölürdü.'' dediğim anda yüzünde bir korku ifadesi görebilmiştim.

Bir anda ayağa kalkarak ''Sen iyi misin? Bir yaran falan var mı?'' diye sordu.

''Ufak bir iki sıyrık, önemli bir şey değil ama asıl önemli noktayı kaçırıyorsun ne zaman saldıracaklarını bilemeyiz.'' dediğime yüzünde bir ikilem görebiliyordum.

Başımı okşamaya kalkışırken -sadece kalkıştı çünkü anında ondan kaçındım- ''Bunu yarın yetkililerle konuşacağım.'' dediğinde başımla onayladım. Odadan ayrılırken ''İyi geceler Izuku, galiba senin gibi mesafeli davranamayacağım.'' diyerek odadan çıktı.

Derin bir nefes verirken ''Gilyo orada uyuyor numarası yapmasan daha mutlu olabilirim.'' dedim.

''Ben sevmemek onu.'' dediğinde hafifçe gülümsedim, bir ortak noktamız daha vardı.

Pijamalarımı giyip yatağa girerken Gilyo'da benim üzerime yattı, bu şekilde uykuya daldık. Rüyasız derin bir uyku çekerken sabah Gilyo'nun kulağımı ısırmasıyla uyandım.

Ona ne olacağını soracakken ''Okula gecikeceksin.'' dediği anda ayağa fırladım ve saate baktım. Gerçekten hazırlanmak için saniyelerle yarışacağımı söylemek zor değildi.

Hızlı bir duş aldıktan sonra hemen üstümü değiştirdim ve Gilyo'yu çantama yerleştirdikten sonra koşarak evden çıktım.

Son saniyesinde metroya atlarken ''İşte bu!'' diye bağırdığımda erken inip inmemek arasında ikilemde kalmıştım. Kalabalık bir ortamda bu şekilde bağırmak cidden utanç vericiydi.

Yolun tamamında sessizce bir kenara sinmiştim ve okula vardığımda derse tam vaktinde girmiştim. Rahatlamış bir şekilde kendimi sırama bırakırken sınıftakilerin bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

Yani normalde sınıfa hiç son saniyesinde gelmeyen ben bugün son salise gibi bir anda gelmiştim ve dün yaşananlardan sonra bu şekilde davranmaları çokta tuhaf değildi.

İlk dersin sonunda sınıf tekrar normalleşmeye başlarken herkes kamp aktivitesi hakkında sohbet ediyordu. Onları dinleyip gülümserken gideceğimiz bölgede de canavarların bulunup bulunmayacağını merak ettim. Güzel bir av olabilirdi.

Sonraki dersimize Aizawa geldiğinde herkes onun dersine özel sessiz haline geçti.

Aizawa ''4 saniye içinde sustunuz. Gelişme var.'' dedikten sonra kamp bölgemizle ilgili bilgilerin yazılı olduğu bir kağıdı bize göstererek yırttı. Şaşkınlıkla ona bakarken gezinin benim yüzümden iptal edilip edilmeyeceğini düşünmeye başladım ama bu düşüncem çok uzun sürmeden Aizawa ''Son yaşanan olaylardan dolayı kamp yerimizi değiştirmeye karar verdik. Bilgilerin sızmaması amacıyla sizlere son gün bildireceğiz.'' dediğinde bir yandan üzülürken bir yandan da sevinmiştim.

''Aileme söylemiştim oysa, bu değişikliği sevmeyecekler...''

Bunu diyen kişi kimdi bilmiyorum ama Momo'nun yanıtladığına emindim ''İşte bu yüzden değiştiriyorlar, herhangi bir bilgi sızıntısına karşı önlem alıyorlar.'' dediğinde bu açıklamayı yapmak zorunda kalmadığım için mutlu da olmuştum.

Hagakure ''Geziyi iptal etmediklerine sevinmeliyiz.'' derken sınıftaki gerginlik azalıyordu.

Önümde oturan Kacchan ise ''Bir iki kemiğin parçalansa bile onu öldürmeliydin.'' dediğinde dün akşamki Zhuo Yifan ile olan savaşım aklıma gelmişti ve biraz mide bulantısı hissetmiştim.

O esnada içinde bulunduğum duygular yüzünden belki çok etkilenmemiştim ama şimdi düşününce orada birisinin ölmesine kendim sebep olmuştum.

[Yetenek Dördüncü Duvar sarsılıyor.]

Mina ''Hey Bakugou, Izuku olaya istemeden karıştığını duymadın mı? Ve bildiğin üzere özgünlüklerimiz halkın içinde kullanmamız kanunen yasak.'' diyerek beni savundu.

Bakugou ''En azından bir iki kemiğini kırmalıydı.'' dediğinde sınıf içinde bir tartışma başlamıştı. Aizawa'nın bakışlarında ise bir bıkkınlığı görebiliyordum.

Dersimiz bittiğinde Aizawa'dan özel olarak boş bir eğitim sahasını kullanmak için izin istedim ve bana izni çok uğraştırmadan verdi.

O günün geri kalanını orda kara alevleri kullanarak geçirirken diğer hiçbir derse girmedim. Tüm alevlerle bedenimi defalarca sararken çaresizce o iğrenç görüntüyü kafamdan silmeye çalıştım ama her düşündüğümde görüntü daha da netleşti.

[Dördüncü duvar sarsılıyor.]

Ve işte bu şekilde ilk dönem bitti.

Bir kaç gün sonra okul bahçesinde 1-B sınıfı ile bizi kampa götürecek otobüsleri beklerken Monoma'nın bizim sınıfın kalanlarıyla alay ettiğini duyabiliyordum ama bu biraz ironikti.

Bildiğim kadarıyla o da geçememişti. Çok konuşamadan Kendo tarafından susturulduğunda rahatlamış gibiydim, bu şekilde her iki sınıfta sohbetlerine devam ettiler. Ben o sohbete katılmamayı tercih etmiştim, Iida'nın ''Bizim sınıfa ayrılmış otobüs geldi.'' demesiyle düşünmeden otobüsün içine girdim ve en arka sol cam kenarı koltuğa geçtim.

Iida buna karşı çıkmadan sınıftakilerin otobüse binmelerini sağladı. Biz yola çıktığımızda sınıfta aşırı neşeli bir atmosfer vardı. Şarkılar söyleniyor atıştırmalıklar yeniyordu ve neşeli bir hava vardı.

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: Entrikacı senden bir iyilik isteyebilir miyim?

Gizemli Entrikacı: Hmm neden ben olduğunu merak ettim.

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: İsmin bu iş için çok daha uygun.

Gizemli Entrikacı: Bu dürüstlük sana biraz fazla.

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: Peki yardım edecek misin?

Gizemli Entrikacı: Konuyu dinlemek istiyorum önce.

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: Öyleyse daha da uzatmadan söyleyeceğim. Zhuo Yifan'ın ölümüyle edindiğim jetonları diğerlerine aktarmanı istiyorum.

Gizemli Entrikacı: Kendin ver...

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: Bunu yapamam, bende bu kadar çok jeton olması şüphe çekecektir.

Gizemli Entrikacı: Anlıyorum, o jetonlar senin için pandoranın kutusu gibi. Eğer kullanırsan şüphe çekersin, eğer sen dağıtırsan yine şüphe çekersin ve bu konuda benim gibi bir takımyıldızına ihtiyacın var.

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: Aynen öyle yardım edecek misin?

Gizemli Entrikacı: Ne kadar istesemde yapamam, ben sana jeton yollayabilirim ama sen bana yollayamazsın.

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: Başka yolu yok mu?

Gizemli Entrikacı: Maalesef yok ama tüm o puanları dokkaebi dükkanında harcayabilirsin.

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: Bunu düşüneceğim, teşekkürler.

Sohbet odamızdan çıkarken önümde sahip olduğum jeton miktarını gösteren paneli açtım.

[3.450.800 Jeton]

Belli bir şeyi sağladığım anda 2.500.000'inini harcayacağım için her zaman fazladan acil durumlar için 100.000 jeton kadar saklamaya çalışırdım ama durum şu anda çok garip bir hal almıştı. Nerdeyse fazlalık 1.000.000 jetonum vardı.

Karga Kafalı Gölge Kullanıcısı: O kadar dalmış neye bakıyorsun?

Gölgelere Hükmetmiş Kral: Bende merak ediyorum.

[Takımyıldızı Epiloğu Bekleyen Okuyucu sohbet odasına alınmak istediğini belirtiyor.]

[100 jeton hibe edildi.]

Onu da sohbete dahil ederken bir bakıma sponsorum oymuş gibi hissediyordum.

Epiloğu Bekleyen Okuyucu: Ah daha yeni başlamışsınız.

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: Sadece dalmışım.

Karga Kafalı Gölge Kullanıcısı: Shigaraki ile olan karşılaşmandan beri pek kendinde değil gibisin. Tüm sınıf senin için endişeleniyor.

Ücretlendirilmiş İlk Kişi: Endişelenecek bir şey yok, sadece biraz zamana ihtiyacım var.

Gölgelere Hükmetmiş Kral: Okuyucu senin sponsorun mu?

Hayır yazacağım esnada belli bir takımyıldızı benden hızlı davrandı.

Epiloğu Bekleyen Okuyucu: Bunu bilemeyiz.

Gölgelere Hükmetmiş Kral: Cidden yine sinir bozucu davranmaya başlıyorsun.

Epiloğu Bekleyen Okuyucu: Ve böyle davranmamam için bir sebebin var mı?

O ikisi tartışmaya başlarken sohbetten ayrıldım ve camdan yolu izlemeye başladım. Şu anda takımyıldızı tartışması izleyecek bir ruh halinde değildim.

Telefonuma bakar gibi yaparken ''Bihyung Dokkaebi pazarını açabilir misin?'' diye mırıldandım ama sesim sınıfın gürültüsünde kaybolup gitti. O da kendini burada göstermemişti yani şu anda meşguldü.

Dokkaebi pazarındaki ürünleri incelerken işime yarayacak herhangi bir şey bulamıyordum. Bir silah alacak olsam bir yıldız kalıntısından iyi bir şeyi muhtemelen bulamazdım ve ona zaten sahiptim bile; bir zırh alacak olsam beni yavaşlatırdı yani gereksizdi; yetenek desem, en çok ihtiyaç duyduklarım satılmıyordu; iksirler desem zaten boyut çantamda yeterince bulunduklarına emindim. Bakışlarımı tekrardan dışarıya çevirdim.

Bir süre daha otobüs ilerledikten sonra durduğumuzda herkesle birlikte indim. Etrafa baktığımda tamamen boş bir arazide olduğumuzu gördüğümde ''Bu mola değil, haklı mıyım sensei?'' diye sordum.

Karşıdaki bir arabaya bakarak ''Gizli bir amacı olmadığını söylesem yalan olur.'' dediğinde yeteneklerimden hangisini kullanmam gerekeceğini düşünmeye başladım.

[Yetenek Alan Efendisi aktive oldu.]

Bulunduğumuz alanda özel bir şey olup olmadığını anlamaya çalışıyordum, diğer taraftan sınıftakiler Vahşimi Vahşi Pisipisiler adlı kahraman ekibinin buradaki iki üyesiyle konuşuyorlardı.

Siyah saçlı olan ''Aslında bütün bu alan bize ait ve sizin çalışma kampınız da dağın eteğinde.'' dediğinde gülümsemiştim, beklenmedik olduğu kadar da beklendik bir şeydi. Okula başladığım seneden beri bu gibi durumlar gözümde normalleşmişti.

Uraraka ''O zaman neden şimdi durduk?'' dediğinde dağı izlemeye devam ettim.

Sero ''Hadi otobüse dönelim.'' dediğinde bir çok kişinin koşmaya başladığını hissedebiliyordum ama artık çok geçti.

Siyah saçlı olan ''Şu an saat dokuz buçuk yani acele ederseniz oraya on iki gibi ulaşırsınız.'' dediğinde sarı saçlı olan ellerini yere bastırdı ve altımızdaki arazi tamamen şekil değiştirerek düşmemize sebep oldu.

En azından sınıftaki benim dışımdaki 21 kişinin düşmesine sebep olmuştu.

[Yetenek Titanoptera Kanatları aktive oldu.]

Aizawa'nın yanında havada uçarken ''Sizin gibi otobüsle dönmem mümkün mü?'' diye sordum gülümsememle.

Sarı saçlı olan bana bakarak ''Hey Aizawa uçan birisinin olduğunu söyleseydin onun içinde bir kaç şey hazırlayabilirdim.'' dediğinde ona dönerek bunun olmayacağı anlamında gülümsedim.

Aizawa ''Problemli çocuk, otobüse binmeyeceksin.'' dediğinde biraz daha konuşmamıza devam edersek kanatlarımı kullanma iznimi alacağını hissedebiliyordum.

Eğitim kampı olarak gösterilen alana doğru uçmaya başlarken ''Öyleyse orda görüşürüz.'' dedim ve hızla uzaklaştım.

İlahi Bakış Açısı:

Siyah saçlı olan ''Aizawa adeta senden kaçtı, neden acaba?'' dedi ama cevabı bildiğini düşünüyordu.

Aizawa otobüse binerken ''Ona kanatları kullanmamasını söyleyeceğimi tahmin etti muhtemelen.'' dedi.

Sarı saçlı olan ''Onu böylece bırakmak istemiyordum.'' diyerek yanındaki ufak çocukla birlikte otobüse bindi.

Izuku Bakış Açısı:

Uçarak ilerlerken bir yandan da sınıfımın durumunu inceliyordum, anlaşılan o sarı saçlı kadın sadece toprak kayması yapmıyormuş ama yine de sınıftakiler rahatlıkla ormandaki toprak canavarlarının içinden geçebiliyorlardı.

Bu canavarların sistemde nasıl göründüğünü merak ettiğim için kara alevlerle gökyüzünde bir tane ok oluşturmaya başladım. Ok yaklaşık otuz santim boyutlarındaydı ve oldukça yoğundu. Zhuo Yifan ile olan dövüşümden sonra ateşi daha yoğun hale getirmek üzerine çalışmaya odaklanmıştım.

[Takımyıldızı Abisal Kara Alev Ejderhası bunun 4. form olup olmadığını merak ediyor.]

Oku fırlatmak için hazırlanırken ''Olmasını mı isterdin?'' diye sordum ve hiç düşünmeden oku bir canavarın kafasına fırlattım.

Ok canavarın kafasını delip yere saplandığında ufak bir patlama gözükmüştü.

[8. kademe türlerden insan yapımı golem öldürdünüz.]

[500 jeton hibe edildi.]

Bu bildirimle birlikte öncekinden daha yoğun okları oluşturarak sınıftakilerden daha uzakta bulunan hedefleri yani golemleri vurmaya başladım.

[Takımyıldızı Alevin Şeytanvari Yargıcı durmanızı öneriyor.]

[Takımyıldızı Abisal Kara Alev Ejderhası bu forma ne isim vereceğinizi soruyor.]

Yargıcın sebebini tahmin edebiliyordum, bu golemler benim seviyemin çok altındaydı ama sınıfımızda hala onlarla dövüşerek tecrübe edinebilecek kişiler vardı. Jeton ihtiyacım olmadığı için fazla umursamadan kamp alanına indim.

Gelen ikinci bildirime bakarken ''Bununda formlardan biri olmasından yanaysan sadece sıradan ok olarak anacağım bilesin.''

[Takımyıldızı Abisal Kara Alev Ejderhası neden bu formu bu kadar düşük gördüğünüzü soruyor.]

''Basit çünkü benim gözümde bir form bile değil.'' dedikten sonra toplanma alanına doğru ilerledim ve orda bizler için hazırlanmış yemeklerden yemeye başladım.

Çantamdaki Gilyo dışarı fırlarken ''Eve benziyor.'' dediğinde gülümsedim ve onun başını okşadım ve kendi yemeğimdeki paydan ona uzattım.

Saat bir gibi sınıftakiler bulunduğum alana doğru gelirken neredeyse her birinin hırpalanmış olduğunu görebiliyordum, nasıl oldu da o zayıf şeylerde bu kadar zorlandılar acaba?

Adının Mandalay olduğunu öğrendiğim siyah saçlı ''Anlaşılan öğlen yemeğine yetişemediniz, biriniz hariç.'' dedi bana dönerek. Tepki vermeden sınıftakileri izlemeyi tercih ettim.

''İki saat süreceğini söylerken dalga mı geçiyordunuz?''

''Açlıktan öleceğim.'' gibi sızlanmaları devam ederken hala nasıl bu kadar zayıf olduklarını anlayamıyordum. Tamam bazıları zayıf olsa bile aralarında Izumi, Kacchan, Todoroki, Katsumi, Tokoyami gibi canavarlarda bulunuyordu. Onlara baktığımda ise onların diğerlerinde de kötü durumda olduklarını görebiliyordum.

Mandalay ''Bizim hatamız, iki saati kendimize göre hesaplamışız.'' dediğinde bunun aralarındaki seviye farkını göstermek için olduğunu anlamıştım.

Sato'da bunu dile getirirken sarı saçlı olan Pixie-Bob ''Toprak şeytanlarım düşündüğümden hızlı alt edildi ama siz dördünüz kendinizi tutuyor gibiydiniz.'' dedi Izumi, Kacchan, Katsumi ve Todoroki'yi işaret ederken.

Izumi başını sallayarak ''Ödüllü bir senaryomuz vardı.'' dedi bulunduğum banka oturmak için hareket ederken. İlginçti aralarından sadece ikisinde sponsor bulunuyordu ama dördünde de ödüllü senaryo vardı, normalde bu mümkündü ama sistem hala tam çalışır bir vaziyette değildi ve bu şekilde yeni cisimleşenler ortaya çıkmamalıydı.

Adını hala öğrenemediğim ufak çocuk ''Boktan kahraman özentileri.'' diyerek yanımızdan ayrılırken Mandalay onu arkasından takip etti ama Kacchan'ın yüzünde bir gülümseme görebiliyordum, kesinlikle çocuğun 'Boktan' demesinden hoşlanmıştı.

Aizawa kalacağımız binayı işaret ederek ''Çantalarınızı odalarınıza götürdükten sonra akşam yemeği için yemekhanede olun. Ondan sonra duşa girebilirsiniz ve sonra ışıklar sönecektir. Asıl olay yarın başlayacaktır.'' dedi ve bizden önce gitti.

Otobüsten eşyalarımı alıp kendi kalacağım odaya doğru ilerlemeye başlarken Tokoyami ''Hey Izuku, sen nasıl bizden önce geldin?'' diye sordu.

''Basit sadece uçtum.''

''Aizawa'nın buna izin vermeyeceğini düşünmüştüm.''

Gülümseyerek ''Aslında o daha yasaklamadan kaçtım.'' dediğimde Dark Shadow'la birlikte buna güldüler. Odalarımıza yerleştikten sonra biraz dinlendik ve akşama doğru yemekhaneye indik.

Herkes iştahla yemeğini yerken sohbetleri bugünkü ödüllü senaryoya doğru kayarken ''Hey ödüllü senaryo neydi?'' diye sordum ortaya.

Hagakure heyecanla ''Artık hepimiz cisimleşeniz.'' dediğinde ağzımdaki lokma boğazıma kaçacak gibi olmuştu. Öksürmeye başlarken bunun ne kadar saçma bir görev olduğunu düşündüm, zaten sistem düzeldiğinde tüm bu dünyadaki insanlar ücretli sürüme geçmek zorunda kalacaklardı ama neden şimdi bu kadar saçma şekilde geçmişlerdi ki?

Mina ''Izuku, bu istatistikler arasında büyü gücü tam olarak neyi gösteriyor?'' diye sordu.

Bir bardak su içerken ''Bazı yetenekleri kullanmak için gerekli olan bir şey, sizde seviye kaç?'' diye sorarak yanıtladım.

Mina ''Bende 32. seviyeden başladı. Todoroki'de ise 67. seviye gözüküyordu.'' dediğinde bendeki başlangıç seviyesini hatırlayarak ayağa kalktım. Çok saçma istatistiklerdi bunlar, ben bunca zamandır cisimleşenken bile büyü gücüm zar zor 50. seviyedeydi.

'Fazlalık jetonların hepsini büyü gücüne mi bassam?' bu saçma düşünceyi kafamdan hemen silerken ''Yetenek olarak, herhangi bir yeteneğe sahip misiniz peki?'' diye sordum.

Bu seferde Todoroki cevaplarken ''Özgünlüklerimiz ve bazı yaptığımız şeyler yetenek olarak gösterilmiş.'' dediğinde benden çok daha önde başladıklarını anladım.

Ben yolun yarısına geldiysem onlar en fazla üç adım arkamdan başlamışlardı, bu üç adım ise şuydu: sistem tecrübemiz, dokkaebi ile olan iletişimimiz ve 'Hayatta Kalma Yolları' kitabıydı.

Bu bilgilerin üzerine sessizce yemeğimi yedikten sonra duş almak için erken ayrıldım. Kaplıcaya girerken gökyüzündeki yıldızlara bakarak ''Siz şerefsizler bu oyunun dengesini bozduğunuzun farkında mısınız?'' diye bağırdım yalnız olmanın verdiği rahatlıkla.

[Takımyıldızı Büyükkepçenin İlk Yıldızı size katılıyor.]

[Takımyıldızı Gizemli Entrikacı kendisinin o şerefsizlerden olmadığını belirtiyor.]

[Takımyıldızı Alevin Şeytanvari Yargıcı diğerleri ile aranızdaki avantaj kavramı kaybolduğu için öfkelendiğinizi düşünüyor.]

[Takımyıldızı Abisal Kara Alev Ejderhası bu yenilikten sizin gibi memnun değil.]

[Bu kanalı izleyen birçok takımyıldızı öfkeli gözlerle size bakıyor ve sizi küçümsüyor.]

[400 jeton hibe edildi.]

Dişlerimi gıcırdatırken ''Siz şerefsizler benden sıkıldınız değil mi?'' diye mırıldandım sınıftakilerin buraya geldiğini hissederken daha fazla konuşmamaya karar vererek sustum.

[Takımyıldızı Ezikler Kralı bunun doğru olduğunu belirtiyor.]

Sınıftakiler yüzünden ona sövemiyordum, sadece dişlerimi gıcırdatabiliyordum. Aslında bir yandan onlara da hak veriyordum, senelerce tek bir programı izlemek gibiydi bu, bıkkınlık getiriyordu ve onlarda kendilerine yeni programlar bulma arayışına girmişlerdi.

Kafamı sudan çıkarırken Mineta'nın kızlarla aramıza örülmüş duvara tırmandığını görebiliyordum ama fark etmediği şey duvarın tepesindeki Kota'ydı.

Mineta tam tepeye ulaştığı esnada Kota onu itti, Mineta ''Lanet velet!'' diye bağırırken Iida onun yere düşmesini engellemek için sudan fırlamıştı.

Kota kızların bir şey demesiyle refleks olarak onlara baktıktan sonra o da dengesini kaybederek düşmeye başlamıştı. Bende onu tutmak için sudan fırlamıştım, zaten daha fazla orada kalmak istediğimde söylenemezdi.

Onu yakalayarak hemen oturma odasına getirdim, Mandalay onu kucağımdan alıp bir kanepeye yatırırken ''Düşerken korkudan bayılmış anlaşılan. Teşekkür ederim.'' dedikten sonra merak etmememe rağmen ''Silgi sınıfınızda şehvetin vücut bulmuş hali olduğundan bahsetmişti bende Kota'yı nöbet tutması için oraya yerleştirmiştim ama anlaşılan bu günlerde kızlar çabuk büyüyor.'' dediğinde ne demem gerektiğini bilmiyordum. Açıkçası sınıftaki kızları bırak birisine çok dikkat ettiğimi söyleyemezdim.

Biraz düşündükten sonra ''Onun iyi olduğuna sevindim, bu arada Kota kahramanlardan neden nefret ediyor?'' diye sordum, bu durum ister istemez dikkatimi çekmişti.

Mandalay ''Nefret değilde onlardan hoşlanmadığını söyleyebiliriz. Onun yaşındaki çocuklar gibi yetişseydi muhtemelen o da kahramanları severdi ama...'' cümlesinin arasına Pixie-Bob girdi.

''Kota, Mandalay'ın kuzeni. Onun ailesi kahramandılar ama görev başında öldüler. İki sene önceki bir kurtarma göreviydi, onlar için bu ölüm şekli en iyisiydi muhtemelen ama Kota için öyle olmadığı belli.'' diye devam etti.

Uyuyan Kota'ya bakarken onunla bir seviyeye kadar empati yapabiliyor gibi hissettim ve ister istemez ona hak verdim. Mandalay, Kota'nın başına soğuk mendil koyarken ''Muhtemelen bizi de çok sevmiyor. Sadece kalacak başka bir akrabası olmadığı için bize uyuyor muhtemelen. Onun bakış açısından kahramanlar iğrenç ve akıl almaz varlıklar.'' dedi.

Kota'yı çok daha iyi anlayabilmeye başlamıştım, aynı düşüncelere sahip olmasakta bazı kahraman ve takımyıldızları için aynısını hissettiğimi rahatlıkla söyleyebilirdim.

Kota'ya bakarken ''Bu gece antrenman yapmak için özgünlüğümü kullanma izni istiyorum.'' dedim, bu belki öfkemi dışa yöneltmekti belki de başka bir şeydi ama umursamadım.

Mandalay bir saniye duraksadıktan sonra ''Burdan çıkınca dümdüz iki kilometre ilerlediğinde bir mağara girişi bulabilirsin, oldukça karanlıktır. Ama çok uzatma ve uyumaya dikkat et.'' dedi ve Kota'yı kucağına alıp odasına ilerledi.

Teşekkür edip hızla üstümü değiştirdikten sonra söyledikleri bölgeye doğru ilerlemeye başladım. Mağaraya girerken içerisinin cidden karanlık olduğunu görünce dört tane el fenerini çıkararak bulunduğum bölgeyi aydınlatacak şekilde yerleştirdim.

''Bihyung benim görüntülerimi şimdilik engelle.'' dediğimde ondan bir cevap gelmemişti ama bildirimler gerekli cevabı veriyordu.

[Takımyıldızları bu ani reklam arasından dolayı şikayetçiler.]

''Umrumda değil...'' diye mırıldandıktan sonra kara alevleri etkinleştirmeye başladım.

Continue Reading

You'll Also Like

12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
158K 16.7K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
21.8K 1.3K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
98.8K 4K 32
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...