Kötülük Yaşamak İstiyor

By Annafreud01

290K 33.4K 12.8K

"Sonuna karşı çık ya da öl." Kaderinde ölüm yazılı olan kötü bir karakterin içerisinde doğmadan önce tercihl... More

1.Bölüm: Kötülük çerez yan karakter
2.Bölüm: Hikayeye İlk Darbe
3. Bölüm: Agentis'e Yolculuk
4.Bölüm : Kötülük sizi selamlıyor
5.Bölüm: İlk Akşam Yemeği
6. Bölüm: Gül bahçesinin hanımı
7.Bölüm : Çay Saati
8.Bölüm : Sevimli Yanaklar
9.Bölüm: Küçük Kızlarla İlgilenmiyorum
10.Bölüm: Zor gün
11.Bölüm : Karşınızda Sergius Phalen
12.Bölüm: İnişler ve çıkışlar
13.Bölüm: Şenlik Ateşi (1)
14.Bölüm: Şenlik Ateşi(2)
15. Bölüm: Son Gün
16.Bölüm: Üç artı bir
17.Bölüm: Büyükanne Lounberg
18.Bölüm: Kraliçe Yuelina
19.Bölüm: Ölüm bayrağını kucaklamak
20.Bölüm: Davetiye
21.Bölüm: Sarayda bir gece (1)
22.Bölüm: Sarayda Bir Gece (2)
23.Bölüm: Mabel Leonitus
24.Bölüm : Aşırı Sosyal Gün
25. Bölüm: Kalabalık ev (1)
26. Bölüm: Kalabalık Ev(2)
27.Bölüm: Saplantılı iki erkek
28.Bölüm: Bir sayı seç
29.Bölüm: Kader Kötüleri Ayırmaz
30.Bölüm: Madalyonun diğer yüzü (1)
31.Bölüm: Madalyonun diğer yüzü(2)
32.Bölüm: İmparatoriçe Aurora
33.Bölüm: Av Partisi
34.Bölüm: Son Akşam Yemeği
35.Bölüm: Ben değilim
36.Bölüm: Timiat'ın ağacı
37.Bölüm: Debutante(1)
38.Bölüm: Debutante (2)
39.Bölüm: Balkon Prensi
40.Bölüm: Başrahibe Lorena
41.Bölüm: Eksik Parçalar
42.Bölüm: Sosyetenin Kızıl Cadısı
43.Bölüm: Satranç Tahtası
44.Bölüm: Gerçek Kurgu Başlıyor
45.Bölüm: Kapalı Kapıların Ardında
46.Bölüm: Luna Phalen
47.Bölüm: Kötülük Paylaşılmalı
48.Bölüm:Bazı Karakter Çıkmazları
50.Bölüm: Doğum Günü(1)
51.Bölüm: Doğum Günü(2)
52.Bölüm:Pembe Gözler
53.Bölüm: Birikmiş Kırgınlıklar
54. Bölüm: Seni Tanımak İstiyorum
55.Bölüm: Kötülerin Kazanması Gerekiyor
56.Bölüm: Funetto Sokağı
57.Bölüm: Hançer ve Şövalye
58.Bölüm: Duygu Silsilesi
59.Bölüm: Sen ve Ben
60.Bölüm: Kelebeğin Sabrı
61.Bölüm: İpin Ucu
62.Bölüm: Mutluluk ve Karanlık Üzerine
63.Bölüm: Dolambaçlı Tercih
64.Bölüm: Anne Sorunsalı
65.Bölüm: Vicdan Muhasebesi
66.Bölüm: Kraliçenin Dönüşü(1)
67.Bölüm: Kraliçenin Dönüşü (2)
68.Bölüm: Gölgelerin İçinden
69.Bölüm: Ramanko Ailesi
70.Bölüm: Değişim
71.Bölüm: Teklif
72.Bölüm: Badem Kurabiyesi

49.Bölüm: Farkındalık

3.6K 407 229
By Annafreud01

Anime avatar uygulamasından sıkılıp bizim kızları yapmam nasıl peki sdfg

Ama yavrum Misty çok güzel değil mi bee tütütü.
Bahtı güzel olsun.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Güneş yeni doğarken Serena yoğun bir mide bulantısıyla gözlerini açtı. Aydınlanmaya başlayan odası açtığı gözlerini yakarken tekrar gözünü kapattı.

Yine de kazanan mide bulantısıydı, bu yüzden derin bir nefes alıp gözünü açtı ve olduğu yerde doğruldu. Uyku sersemliğini üzerinden atarken neler olduğunu anlamak için etrafına baktı.

Dağılan odası yerdeki kırmızı şarap lekeleri etraftaki kırık biblolar ve devrilen süsler.

"Gerçekten çok uygunsuz." yaptıklarının görüntüleri netleşmeye başlarken boğazından yukarı tırmanan utanç ve kusma isteğini bastırarak yatağında uyuyan arkadaşına baktı.

Misty.

Yarım açık bir ağızla üzerini açık bir şekilde yanında uyuyordu. Gece sohbet ederek ve ağlayarak uykuya daldığını hatırlayan Serena utancını bastırarak minnetle arkadaşının üzerini örttü.

Yataktan yalpalayarak kalkarken uyuyan arkadaşını uyandırmamaya özen göstererek adımlarını banyosuna doğru yöneltti.

Yürürken çıplak ayaklarıyla kırık seramik ve cam parçalarına basmamaya dikkat etti.

Dünkü rezaletinden sonra birde yaralanma ile insanları endişelendirmek istemiyordu.

Banyoya girip kapıyı ardına kapattığında rahat bir nefes aldı ve doğruca klozete koşarak midesini boşattı.

Ağzına gelen tatlar midesini daha da kötü etkilerken daha fazla kusmaya kendini zorlamaktan boğazı yanıyordu ve gözlerinden yaş geliyordu.

***

Dakikalar süren kusma çabasının ardından Serena çöktüğü soğuk zeminden kalkarak ağzını ve yüzünü yıkadı.

Ağzını defalarca çalkalarken en sonunda suyu kapatarak aynadaki yansımasına baktı.

Kötü bir gecenin izlerini taşıyan cildi sararmış gözleri şişmişti ve gözaltları kızarmıştı. Saçları darmadağınıktı ve yer yer birbirlerine dolaşmışlardı. Üzerindeki sade beyaz elbisesinin her yerinde lekeler ve hırpalanmalar vardı.

Serena kendi gözlerindeki mutsuzluğu görebiliyordu.

"Ben gerçekten mutsuzum."

Elleri kıyafetinin üzerinden kalbinin olduğu tarafa giderken aklına gelen düşüncelerle orayı dağıtmak istedi.

Bir bıçak saplayıp tüm bu acıyı bitirmek istedi.

Ya da kafasını su dolu bir küvete batırıp tüm bu sesleri bastırmak istedi. Beyni ya da kalbi artık ikisini birbirinden ayıramıyordu.

İşler ne zaman bu hale gelmişti?

Gururunu görmezden geldiğinde mi?

Kimsenin anlamak istemediği Benedict'i sonuna kadar anlayıp severse bir gün Benedict'in de ona aynı bakışlarla bakacağını düşünmüştü.

Ama Benedict'in ona biraz bile dikkat etmesi yıllar sonra Serena ona soğuk davranmaya başladığında gerçekleşmişti.

Bunu yeteri kadar yapamadığının farkındaydı.

Onu istemeyen imparatoriçe ve tam tersine onu destekleyen imparator. Onun harika bir imparatoriçe olacağına inanan ailesi.

Ve bu zoraki nişandan nefret eden Benedict.

Vücudundaki tüm sıvıyı dün ağlayarak dışarı çıkardığına emin olan Serena tekrardan akmaya başlayan gözyaşlarıyla olduğu yerde kaldı.

Küçükken her şey daha kolaydı.

Siyah saçlarında papatyanın güzel durduğunu söyleyen küçük Benedict ona her zaman gülümserdi.

Okudukları kitaplar hakkında konuşur ve bazen yetişkinlerin dedikodularını beraber yaparlardı.

Her zaman parlak bir gülüşe ve sıcak bakışlara sahip olan prense karşı daha ilk başta kaybetmişti. Çünkü Serena gözlerini alamamıştı.

Birçok kadın Benedict'i sadece görüntü ve güç olarak görüyorlardı. Ama Serena perde arkasını da biliyordu.

Serena'ya bir baba gibi yaklaşan İmparatorun Benedict'i nasıl bir hiçmiş gibi çiğnediğine birçok kez şahit olmuştu. Kulağına küçük bir çocuğun konuşması geldi.

"Annem hep ağlıyor, düşes de ağlıyor mu?"

Soru karşısında yedi yaşındaki Serena biraz düşünüp cevap verdi.

"Hayır, annem sinirlidir ama genelde gülümser." Henüz sekiz yaşında olan prensin yüzü daha da düştü.

"Keşke benim annemde gülümsese."

Anılar beynine akın ederken Serena burukça gülümsedi. Benedict ne zaman değişmeye başlamıştı?

Nişanları resmiyete kavuştuğunda mı?

Serena ve Benedict arasındaki nişan muhabbeti doğduklarından beri imparator ve babasının arasında gündem olan bir konu olmasına rağmen uzun bir süre resmiyete dökülmemişti.

Bu yüzden Serena ve Benedict iki çocukluk arkadaşı gibi sarayın bahçesinde beraber vakit geçirirlerdi ta ki babaları toplantılarını bitirip çocuklara eve gitme zamanının geldiğini hatırlatana kadar.

"Resim çizmeyi bıraktığında daha öfkeli biri olmuştun aslında." kendine yabancı gibi gelen kısık bir sesle konuşurken aynada kendi yansımasını değil de Benedict'i görüyormuş gibi düşündü.

Bir nevi karşısında gördüğü dağılmış kadının görüntüsü Benedict'in eseriydi. Ayna da onu görmesi garip olmazdı.

Aynada ki hayali Benedict'in görüntüsü kaşlarını çatarak onu dinliyordu. Serena delirdiğini hissetti.

Serena dokuz Benedict ise on yaşındayken imparator oğlunun derslerini tekrar düzenleyip ağırlaştırmıştı.

Açıkçası çok az kişinin bildiği bir şey vardı ki o da prens Benedict'in resim çizmeye olan tutkusuydu.

Her şeyden ötesi, o gerçekten yetenekliydi. Küçük bir çocuk olmasına rağmen çizdiği ağaçların yaprakları gerçekmiş gibi görünürdü sanki her an bir rüzgâr esecek ve kâğıdın üzerinden o ağaçların yapraklarını sallayacakmış gibiydi.

Benedict'in resme ayırdığı fazla vakit imparatorun dikkatini çektiğini bunu elinden aldı ve oraya herhangi bir başka siyaset dersini koydu. Prens o dersin elinden alınmaması için çok çabalamıştı.

Ama işe yaramadı, kendi kendi bile resme vakit ayıramasın diye kılıç ve dövüş dersleri de ağırlaştırılmıştı.

Annesinin ve babasının katı yaptırımlarına daha fazla karşı koyamayan Benedict resim çizmeyi bırakmıştı. Derslerinin tekrar düzenlenmesi ve birden bire netleştirilen nişanla iki çocuğun arası bir daha düzelmeyecek şekilde açılmıştı.

Serena yanağındaki yaşları silip burnunu çekti, aynadaki Benedict hala onu merakla izliyordu. Serena kızarmış gözleriyle ona gülümsedi.

"Senin için endişelenip hep üzüldüm, taktığın tacın altında yalnız kalmanı hiç istemedim ama artık yapamıyorum üzgün ve yalnız kalan benim, yine de beni sevmemiş olman kalbimi hep acıtacak."

Serena bir kere daha musluğa eğilip yüzünü yıkadı başını kaldırdığında aynadaki Benedict girmişti. Sadece dağılmış kendisi vardı.

Serena kararını vermişti.

Doğum gününde sevdiği adama ondan en çok istediği şeyi verecekti.

Benedict'i özgür bırakacaktı.

Onun yanında başka bir kadını görmeye dayanamazdı yine de onu özgür bırakacaktı.

Her türlü acı çekecekse en azından kendi köşesinde acısını çekecekti. Buz mavisi gözlerin suçlayan ve kınayan bakışlarının uzağında olacaktı.

***

"Gerçekten ama gerçekten uykum var."

Serena karşısında esneyen arkadaşının karşısında kendini mahcup hissederken yemek odasındaydılar.

Annesi ve babası da evde yoktu. Babası her zaman evin dışındaydı ama annesinin evden bilerek çıktığını tahmin ediyordu.

Eninde sonunda Misty'i almak için harekete geçen de oydu.

"Gerçekten üzgünüm, senin geceni de mahvettim." Serena içtenlikle özür dilerken Misty homurdandı.

"Saçmalama lütfen, her zaman seninle aşk acını çekebilirim ama bir dahakine annenin beni bulmasına gerek olmadan kötü olduğunda direkt bana gelsen yeterli."

Serena zaten yeterince duygusal hissederken karşısındaki kadının rahatlıkla söylediği içten sözlerle tekrar ağlamak üzereydi.

Bazı anıları silik olsa da Misty'nin gece boyunca onun ağlamaları ve öfke nöbetleriyle ilgilendiğini çok net hatırlıyordu. Bazen onu anlamış bazen ona hak vermiş bazense tavırları sebebiyle Serena'ya kızmıştı.

Ama onun yanında kalmıştı.

Çoğu insanın kaba olmakla suçladığı Misty Soleil Lounberg idi tüm bunları yapan. Serena bir an için kendi kendine gülümsedi.

Kendisi de onu sevmemesine rağmen zorla nişanı devam ettiren prensin çirkin ördeği Serena Ainsward'dı.

"Neye gülüyorsun?" arkadaşının sorusuyla kıkırdadı.

"Gerçekten tuhaf bir arkadaşlığımızın olmasına gülüyorum. İkimizde insanlar tarafından içtenlikle sevilmeyen kişileriz." Misty onun demek istediğini anlarken ağzına masadaki peynirlerden attı.

"İşte bu yüzden biz birbirimizi içtenlikle seviyoruz Serena, yaşasın kötü kadınların onurlu mücadelesi!"

Misty elindeki çatalı kadehmiş gibi havaya kaldırdığında arkadaşının bu saçma görüntüsü Serena'yı güldürmüştü ve o da çatalını havaya kaldırıp onunkiyle tokuşturdu.

"Bu isimde bir kulüp kurmaya ne dersin?" Serena arkadaşına neşeyle takılırken Misty gözlerini devirdi.

"Gerçekten bir o eksikti, ben hemen katılması için Mabel'e mektup yolluyorum."

Serena kendini tutamadan kahkaha attı, bir gün öncesinin verdiği gerginlik vücudundan kahkaha olarak çıkmayı bekliyordu sanki.

"Gerçekten üçümüzü bir arada düşünemiyorum."

Kraliçe Yuelina'nın çocukları yüksek sosyete de belirli bir tepkiyle karşılaşsa da aslında popülerlikleri birbirlerinden farkıydı.

Prens Valens küçüklüğünden beri uyumsuz bir çocuk olmasıyla bilinirken son dönemde savaş alanındaki başarıları insanları iki gruba ayırmıştı.

Onun savaştaki yeteneklerine saygı duyup farklı bir gözle değerlendirmeye başlayanlar.

Onun savaştaki yeteneklerine korkuyla bakıp bir sorun olarak değerlendirmeye başlayanlar.

Prens Astor kardeşlerinin aksine daha silikti ama herkes küçük prensin zeki olduğunu bilirdi. Tatlı görüntüsüyle genellikle sosyete ona daha ılımlıydı.

Ya da hiç görmüyorlardı.

Prenses Mabel ise tamamen farklı bir boyuttu. Kardeşlerinin arasında sosyete ile en iç içe olan kendisiydi. İnsanlara karşı her zaman nezaket kurallarını umursamazdı ve konumunun verdiği gücü kullanmaktan çekinmezdi.

Diğer insanların aksine Mabel'in son yıllardaki değişimlerinin Serena farkındaydı. Prenses kendini yumuşatmaya fazlasıyla çalışıyordu.

Kimse farkında değildi ama yıllar önce olan Mabel bugün devam etseydi üzerine çay döken bir hizmetçinin hayatta kalma şansı yoktu.

"Bu kadar kötü kadın konuşması yeterli, bana ne düşündüğünü söyle." Serena arkadaşının ani sorusuyla düşüncelerinden sıyrılırken ağzındaki lokmayla kalakaldı.

Misty kediyi andıran yeşil gözlerini ona dikmiş ellerini çenesinin altında birleştirmiş ve son derece cidiydi.

Serena huzursuzca saçlarını geri atarak ona baktı.

"Onunla yüzleşeceğim, dediklerinde haklıydın Misty, içimde tuttuklarım sadece bana yük oluyor ve ben artık bu duyguların ağırlığıyla başa çıkamıyorum. Onlar da dışarı çıkmayı hak ediyor, ben dışarı çıkardıktan sonra Benedict onlarla istediğini yapabilir."

Misty'nin bakışları bir an kararırken anlayışlı bir şekilde başını salladı. Onu destekliyordu.

Serena parlak bir şekilde gülümsedi.

"Ardından ona özel bir hediye vereceğim." Misty kafası karışık bir şekilde ona baktı.

"Ne hediyesi?"

Serena kızarmış ekmeğine rahatlıkla marmelat sürerken hafifçe nefes verdi.

"Bir prensin kolay kolay sahip olamayacağı bir şey Misty, ona özgürlüğünü vereceğim."

Misty'nin kaşları bir kaç saniyede havalandı.

"Sakın... Yoksa sen... Bunu gerçekten yapacak mısın?"

Serena acıyla başını salladı. Lokmalar boğazında düğümleniyordu ama yemeye devam etmek zorundaydı.

Artık bir şeylere devam etmek zorundaydı.

"Bunu nasıl yapacaksın?" Serena arkadaşının endişeli sorusuna halledermiş gibi elini salladı.

"Ainsward dükünü, düşesini sonra da bu ülkenin imparatorunu ikna edeceğim hepsi bu."

"Bir yudum su içecekmişsin gibi konuşuyorsun!"

Misty parmaklarını şakaklarına bastırdı. Sinirlenebileceği düşüncelere odaklandığında genelde yaptığı bir hareketti.

"Ve biliyor musun bunu bir günde yapmak istiyorum."

"Ne dedin sen?" Misty elini masaya refleksle vurdu. Onun için endişeleniyor olmalıydı.

"Ben halledeceğim Misty."

"Bu kadar kolay bir şey değil bu, Serena imparatorun beyanı var aile ilişkileriniz var. Bir bağı kurmaktan daha zor olan bir şey varsa o da o bağı kopartmaktır." Serena acıyla gülümsedi.

"Halledeceğim diyorum sana, sadece öğrendiğinde bana çok kızma tamam mı?"

"Neyi öğrendiğim de, ne yapacaksın Serena?"

Misty iyice gerilirken iyice masada kendisine yaklaşmıştı. Serena derin bir nefes aldı.

Ağlamayacaktı.

"Sadece bana kızma, bunun sözünü veremez misin?"

"Veremem, bilmediğim şeylere söz veremem özellikle seni tehlikeye atıyorsa!"

"Hayır, ben iyi olacağım sağlıklı bir şekilde yine karşında bir şeyler yiyor olacağım yani sorun yok sadece bana söz ver."

Serena bu defa kelimelerini daha dikkatli seçerken karşısındaki kadını inceledi. Misty'nin öfkesi bazen saman alevine benzerdi.

Uygun cümleler kurulduğunda Misty bile kandırılabilirdi.

"Kendini tehlikeye attığın bir durum olmayacak mı?" Serena gülümsedi.

"Hayır, ben tamamen iyi olacağım ve bekâr bir kadın olarak seninle her gün bir baloya ve davete katılacağım."

Misty'nin yeşil gözleri haka şüphe bulutlarıyla örtülü olmasına rağmen kaybetmiş gibi nefes verdi.

"Söz veriyorum sana kızmayacağım, en fazla hayatımı o prens bozuntusunun huzurunu kaçırmaya adarım." Serena güldü.

"Misty!"

"Sana söz veriyorum Serena Ainsward ölsem bile hayaletim kocaman bir yelpaze ile Benedict'İn kafasına vurmaya ve onu huzursuz etmeye devam edecek!"

Serena bir an Misty'i hayal ederken tekrar güldü.

Arkadaşı tüm endişelerine rağmen onu dinlemiş ve sözlerini kabul etmişti, üstüne tekrardan onu neşelendirmek için saçmalamaktan çekinmiyordu.

Serena minnetle Misty'e baktı, yıllar önce o heykelin önünde Benedict ile kavga ettiğine şükredeceğini hiç düşünmemişti.

Ama Misty'i ona getirende Benedict ile olan bir kavgalarıydı.

Belki de Benedict'in son yıllarda ona fayda sağlayabildiği tek şey buydu. Serena aklındaki planları gözden geçiriyordu.

Acele etmeliydi, bu iş bugün bitmeliydi.

***

Saatler sonra.

Serena karşısındaki kâğıtlara elleri titreyerek bakan adama soğuk bir şekilde gülümsedi.

"Ne düşünüyorsun doktor?"

Orta yaşlarını çoktan geride bırakmış ülkenin ünlü doktorlarından biri olan Doktor Belloni karşısındaki genç kadının zalim gülümsemesine baktı.

"Sizi anlamıyorum, bunu yapamam bu benim ettiğim yemine aykırı."

Serena sıkılmış gibi karşısındaki adama bakarken elindeki siyah eldivenini usulca düzeltti ve doktorun gerisinde onun talimatını bekleyen adamına kısa bir bakış attı.

Komutun ardından doktorun arkasındaki adam kemerinden bıçağını çekerek doktorun kafasından tutup boğazına bıçağını dayadı.

"Yalvarırım durun leydim, bunu bana neden yapıyorsunuz?"

"Kibar bir şekilde istediğimde bana hayır dedin doktor, imparatordan ölümüne korkuyorsun." Serena yerinden kalktı ve usulca sandalyede boğazındaki bıçakla nefes almaya çalışan doktora doğru eğildi.

"O yüzden lütfen benden de ölümüne kork doktor, kork ki istediğimi alabileyim."

Doktor Belloni karşısındaki kadına korku ve şaşkınlıkla bakıyordu. İmparatorluğun veliaht prensesi miydi karşısındaki?

Kadının mor gözleri onun yüzüne sabitlenmişken bakışlarında tek bir duygu bile yoktu. Mor gözler duygu olmadan daha da uğursuz hissettirdi.

"Eğer imparator bunu yaptığımı öğrenirse mesleğimi kaybederim belki de hayatımı."

Serena sakince adamının bıçağı tutan elini parmağıyla ittirdi. Bu hafif dokunuş bile bıçak ve hayatı arasında milimler olan doktorun boynundan kan akmasına sebep oldu.

Boynunun kesilmeye başlamasıyla beyaza çalan adam haykırdı.

"Lütfen bırakın beni yalvarırım!" Serena parmaklarını şaklattığında adam bıçağı geriye çekti

"Görüyorsun ya doktor, benim isteğimi yapmazsan da öldürüleceksin bu yüzden benim isteğimi kabul edip tüm aileni rahatça yaşatacak miktarda bir parayla bugün buradan ayrılabilirsin."

Serena doğruldu ve adamın yere düşürdüğü kâğıtları tekrar toparlayarak adama uzattı.

"Seni zorluyor muşum gibi düşünmeyin lütfen doktor, sadece karar vermeniz için yardımcı oluyorum."

Serena'nın adamı bıçağı geri yerine koyarken doktor elini kanayan yere bastırdı. Yara derin ya da öldürücü değildi yine de soğuk metalin derisiyle buluşması olayın ciddiyetini anlamasına yetmişti.

Doktor karşısında sakince duran Serena'ya baktı. Kadın kibarca konuşuyor ve bir zarafet eşliğinde hareket ediyordu.

Son derece tehlikeli olmasına rağmen yine de insanları kandırabilecek kadar iyi bir oyunculuktu.

Birçok şey görüp geçirmiş doktor, kadının bakışlarındaki uyarıyı anladı ve titreyen elleriyle kadının önceden hazırladığı raporun altına imzasını atarak mührünü bastı.

Daha öncesinde öfke ve hakarete uğramışlık duygusuyla dikkatli okuyamadığı belgeye bir daha baktığında imza attığı isminin yanında dört isim ve imza yerinin daha olduğunu gördü.

"Bu isimler... Siz bir doktor raporundan fazlasını istiyorsunuz."

Serena kıkırdadı ve imzalanan kâğıda memnun bir şekilde baktı.

"Paran akşam olmadan eline ulaşacak doktor, unutma bugün yaşadıkların buradan çıkarsa Ainsward ismi ailenin ismine karışacaktır."

Adam korkuyla sandalyeye sinerken başıyla hızlıca onayladı. Nasıl unuturdu?

Ülkenin önde gelen iki dük ailesi vardı. Ainsward ve Lounberg.

Ve Dük Ainsward istediğini almak için kullandığı tekniklerle bilinirdi. Görünen o ki Serena Ainsward babasının sadece bir tık gerisindeydi.

***

İmparatorluk Sarayı/ İmparatorun Süiti

Serena karşısındaki adamın yaydığı gücü görmezden gelmeye çalışarak gülümsüyordu.

İmparator Damien Leonitus.

Benedict babasına fazlasıyla benzese de etraflarına yaydıkları enerji farklıydı. İmparatorun bakışları herkese karşı mesafeliydi.

Halkına sevecen olup ailesine bu kadar uzak olan ender adamlardandı. Serena hayatında ilk kez imparatordan bir görüşme talep etmişti ve adamın süitine çağrılmıştı.

Son zamanlarda imparatorun sağlığı hakkında söylenenlerin doğru olduğunun bir kanıtıydı bu da.

Serena karşısındaki adama baktı, gözlerinin altı uyku sorunu varmış gibi mor halkalara ev sahipliği yaparken cildi eskisi kadar canlı ve parlak değildi. Ayrıca biraz zayıflamış gibiydi.

Uçları sarıya çalan kahvereni saçları yer yer beyazlamaya başlamış bu adam ülkedeki yegâne güçtü.

Serena genç olmasına rağmen imparatorun hikâyelerini dinleyerek büyümüştü. Tahta bir savaş sırasında geçen imparator cephede büyük bir üne kavuşur ve bunu izlediği siyasetle taçlandırır. Halkın sorunlarına değinir, ülkedeki hastanelerin ve vakıfların sayısını arttırır. Karakolları arttırarak güvenlik görevlileri yetiştirir böylece hem merkezi otoritesini güçlendirir hem de ara sokaklarda yaşanan ölüm sayısını azaltır.

Yine de tüm bu iyi şeyler başarısız özel hayatının gerisinde kalıyordu. Serena her zaman bir hayal kurardı.

Bu hayalde imparator savaştan dönerken Yuelina'yı getirmiyordu. İşte o zaman Benedict daha mutlu bir çocuk olarak büyüyordu.

Serena dağılan düşüncelerini toparlamak için silkelendi ve karşısında ona merakla bakan adama bir kez daha döndü.

"Majestelerinin çay zevkinin iyi olduğunu biliyordum ama bu çay resmen bunun canlı bir kanıtı." Serena elindeki fincanı hafifçe havaya kaldırırken imparator memnun bir şekilde gülümsedi.

Genellikle Serena'ya karşı iyiydi.

"Gençlerin böyle şeyleri takdir edebilmesi her zaman hoşuma gitmiştir, bu aralar damak tadım eskisi gibi olmasa da zevklerimin yetkin olduğunu duymak güzel."

İmparator müstakbel gelinini büyük bir merakla izledi. Güzel ve baştan sona zarafet örneğiydi Serena. Mutlak sadakatle oğluna bağlıydı.

İmparator Damien'in Serena konusunda bu kadar diretmesinin en büyük sebebi de buydu.

"Seni buraya hangi rüzgâr attı?"

Serena hafifçe gülümsedi ve fincanı masaya koydu.

"Aslında Benedict'in doğum günü için bir hediye hazırlıyorum lakin siz olmadan bunu tamamlamamın bir yolu yok."

İmparator keyifle gülümserken kendinden yardım istenmesiyle göğsü kabardı.

"Seni dinliyorum kızım."

Serena sakince kelimelerine odaklandı.

"Biliyorsunuz ki veliaht prenseslik için çok çalıştım, bana olan ilginiz ve güveniniz beni her zaman şereflendirdi ama tüm bunların üzerinde bir gerçek var ki o da oğlunuz Benedict ve onun davranışları."

İmparatorun gülen yüzü kasılırken gülüşü dağıldı ve bakışları ciddileşti.

"Ne yaptı?"

Serena burukça gülümsedi. İmparator o gülüşü tanıyarak donakaldı, karısı Aurora'nın ona geçmişten bahsederken attığı acı dolu gülüştü bu.

Oğlunun Serena'ya karşı sevgi beslemediğini bilse de onun için bu genç kadından daha iyi bir eş adayı yoktu.

İmparatorun düşüncelerinden bihaber olan Serena adamın kaşlarını çatışını kızgınlık olarak algıladı ve devam etti.

"Majesteleri oğlunuzun bana karşı olan tavırlarını tüm ülke bilirken sizin bilmediğinizi düşünmüyorum. Benedict beni sevmiyor ve sevmeyecek bu nişan onun için pranga ve yaklaşmakta olan evlilik ise onun mahkûmiyeti. Mutsuz bir adam eşini de mutlu edemez yaklaşan evlilik ikimizin de sonu olacaktır."

İmparator elini hava kaldırdı.

"Konuya biraz duygusal yaklaştığını düşünüyorum Serena bence eve gidip dinlenmelisin oğlumla konuşup sana olan davranışlarını düzenlemesi konusunda uyarıda bulunacağım."

Serena sinirlendiğini hissetti. İmparator dediğini yaparsa Benedict için başka bir kışkırtma olacaktı.

Bunun bir sonu yoktu ve bu aptal adam bunu görmeyi reddediyordu.

"Majesteleri lütfen söylediklerimi dikkate alın bu evliliğin gerçekleşmesi demek tarihin tekerrür etmesi demek."

Adam kaşlarını çatarak karşısındaki genç kadına baktı.

"Ne demek istiyorsun?"

Serena gözünü kararttı.

"Kehaneti mutsuzluk olan bu evlilik gerçek olursa, yeni bir kraliçenin gelmesi de olası demek. Ben sevgisiz bir evlilik içerisinde Benedict'in başka bir kadını sevme korkusuyla yaşamak istemiyorum." Serena derin bir nefes aldı ve ekledi. " Onu da bu mutsuzluğa mahkûm etmek istemiyorum."

İmparatorun öfke ile yüzü kızarırken karşısında kendinden emin duran Serena'ya karşı sabırlı olmaya çalıştı. Oğlunu aşkla takip eden bu kadın şimdi tüm ipleri kopartmak için imparatorun özel hayatına bile değinmekten çekinmemişti.

"Bugün bu olanları yok sayacağım bu senin son şansın, mutsuzluktan kurduğun cümleler sana daha büyük bir felaket getirebilir henüz toysun. Hayat sizin düşündüğünüz gibi pembe bir bulut değil bu yüzden sizin uzun zamandır planlanan evlilik sadece mutsuzluk gibi bir sebepten bitebilecek bir ilişki değil."

Serena dudaklarının içini kemirirken yumruğunu sıktı. İmparator onun ya da oğlunun mutsuzluğu ile ilgilenmiyordu sadece olması gereken evliliğin gerçekleşmesini istiyordu.

Olmuş olması gerektiği için olduruyordu.

Serena ilk kez nişanlarına Benedict'in gözünden bakabildi. Yine de bunu ikisi için başarmalıydı.

"Majesteleri affınıza sığınarak bugün buradan sizin talep ettiğiniz şekilde ayrılamayacağım." Serena yanında getirdiği evrak çantasındaki kâğıtları usulca çıkardı ve düzenleyerek imparatora uzattı.

İmparator kâğıtlara ve Serena'ya kuşkuyla bakarken genç kadın konuşmaya devam etti.

"Bu evlilik sizin ailemle yaptığınız nişanın tüm yükümlülüklerini yerine getiremez çünkü elinizdeki kâğıtlarda okuduğunuz gibi ben bir çocuğa sahip olamam."

İmparatorun kâğıtları tutan elleri sinirle titrerken kaşları şaşkınlıkla kalkmıştı.

"Bu, bu nasıl olur?"

Serena duruşunu bozmadı.

"Raporlarda geçen isimleri görüyorsunuz, ülkenin önde gelen isimlerine göründüm ve tedavi için birçok kapıyı çaldım ama sonuç nafileydi bedenim çok zayıf bir çocuğa sahip olamayacağım gibi doktorlar bir çocuğa sahip olsam bile onu başarıyla dünyaya getiremeyeceğim konusunda hemfikir."

İmparator ne kadar inanmak istemese de elindeki tedavi ve doktor raporları ve atılan imzalar ve düşülen notlar son derece gerçekti.

Hepsi akademiden mezun olan ülkenin önde gelen doktorlarıydı hatta iki tanesine imparatorun başarıları için ödül bile vermişliği vardı.

İmparator karşısındaki genç kadına baktı. Mor gözlerinde olan keder ve üzüntü son derece gerçekti. Adam bir an için Serena'nın kaderine üzüldü.

Nişanları bozulduktan sonra herkesin gözü genç kadının üzerinde olacaktı ve raporlardaki gibi bir kısırlık Serena'nın ömür boyu mutlu bir aile kurmasına engel olacaktı.

İmparator kendini bir kaç yıl daha yaşlı hissederek konuştu.

"Bu şartlar altında nişanın iptal edilmeli ve insanlara nişan iptalinin duyurulması da gerekiyor."

Serena bu yanıtı bekliyordu, usulca çantasından son belgeyi çıkardı. Ainsward dükalığının tek varisi olarak kendi ve ailesi adına istediği nişan bozma talebini imparatorun önüne koydu.

"Bu babanın mührü, onun gibi bir adam böyle bir şeyi kabul etti mi?" Serena başıyla onayladı.

Aslında babasının mührünü çalmıştı, fakat bununla daha sonra ilgilenmeye karar verdi.

"Gerçekten her şeyi hazırlamışsın Serena, çok güzel büyüdün böyle olması beni gerçekten üzdü."

"Size söyledim majesteleri Benedict için bir doğum günü hediyesi hazırlıyorum ama siz olmadan bunu başaramam."

"İnsanlar soracaktır, ne söylenmesini istersin bunu senin seçmeni istiyorum."

Serena imparatorun böyle bir teklif yapacağını biliyordu.

"Gerçeği söyleyebilirsiniz, bedenim sizin soyunuzu devam ettiremez. Bu insanlar için yeterli olacaktır çünkü hepsi prensin beni sevmediğini zaten biliyor. Eğer aldatılma gibi bir durum olsaydı siz bu nişanı iptal etmezdiniz. Eğer ben aldatsam bu hikâyenin sonu vatana ihanetle biterdi bu yüzden majesteleri bedenim ile ilgili olan gerçekleri açıkça söyleyebilirsiniz bu raporlar ve belgeler de sizde kalabilir."

İmparator daldığı derin düşüncelerden sonra bir karar vermiş gibi yerinden kalktı ve odanın köşesindeki çalışma masasına doğru giderek çekmecesini açtı.

Tekrar Serena'nın yanına döndüğünde elinde kırmızı kadife bir kutu vardı.

İmparatorluk mührü.

Serena daha önce bu sahneyi imparatoriçede görmüştü onda mavi kafide bir kutu içerisindeydi.

"Kapımın sana daima açık olduğunu bil Ainsward ailesi ve sen her zaman imparatorluk dostu oldunuz."

Serena içinden yüzlerce küfür etmek istese de yüzünde mimik oynatmadı.

"Bu bir onurdur majesteleri, size minnettarım."

İmparator mührünü hazırladığı kâğıda basarken Serena için zaman durmuş gibiydi.

Yıllardır olmasından korktuğu sona bir günde kendi elleriyle ulaşmıştı.

"Bu senin onayladığım talebin, resmi bir duyuru yayınlanmasa da şu andan itibaren veliaht prenses konumundan alındın ve Benedict ile olan nişanın tamamen bitti, bunun duyurusunu ancak prensin doğum gününden sonra yapabilirim o yüzden yarında görevlerini yapmaya devam etmeni istiyorum."

Serena göğsünde hissettiği ağırlıkla nefes almaya çalışarak hafifçe başını eğdi.

Doğum gününde ondan ayrılamayacağını zaten biliyordu.

"Şimdi izninizi istiyorum majesteleri, geç bir saat oldu." imparator başıyla onaylarken Serena ayrılık evrakını alarak odadan çıktı.

Gözleri tekrar sarayın koridorlarıyla buluştuğunda kapının önünde duran askerler onu usulca selamladı.

Serena onlara dikkat etmeden hızlıca ilerledi Benedict ile görüşmeliydi.

Ona bağırmalı çağırmalı sonrasında hediyesini vermeliydi. Prensin dairesinin olduğu tarafa giderken ayakları olduğu yerde kaldı.

"Neden daha iyisini yapmıyorum ki?"

Serena derin nefesler alarak kendini sakinleştirdi ve olduğu yerde dönerek çıkışa doğru ilerledi.

Bir doğum günü hediyesi hazırlamıştı, bu yüzden hediyeyi doğum gününde verecekti.

Bu sevdiği adamda bırakabileceği en etkili anı olmalıydı.

"Öyle bir şaşır ki hayatın boyunca bunu unutama."

Serena duruşunu dikleştirirken saray koridorlarında kendinden emin adımlarının sesi yankılanıyordu.

***

"Yok, yok, lanet olası hakkında bir bilgi yok!"

Serena'nın evinden ayrılalı yarım günü geçmişti saat gece yarısına geliyordu. Serena'dan ayrılıp eve geldikten sonra ilk yaptığım şey Fidel ve Stan'ı araştırma için görevlendirmek olmuştu.

Sonrasında istihbarat loncasına talebimi iletmesi için Marie'yi bir sandık altınla birlikte göndermiştim.

Her şey elde edilecek en hızlı sonuç içindi.

"Ama elimde kocaman bir hiç var!"

Elimdeki gereksiz bilgilerin karalandığı kâğıtları buruşturup fırlatırken sakinliğimi korumakta zorlanıyordum.

Serena ilk olarak üç yıl önce bir fiş üzerindeki elbiseyle kuşkulanıyor konunun üzerine gittiğinde karşısına çıkan isim Aisha Santabellum oluyor.

Benedict'e bunu sorduğunda prens kesin bir dille ilişkisi olduğunu reddediyor ve bu kızın annesinin gözetiminde olduğunu söylüyor.

Aynı kadın yıllar içerisinde ara ara karşısına isim olarak çıkmaya devam ediyor. Yine de Serena kadının yüzünü hiç görmüyor.

Üstüne üstlük aynı kadının prens ile ara ara görüştüklerini öğreniyor.

Görüşmelerinin hepsi saray içerisinde olsa da bu Serena'nın şüphe tohumlarının büyümesi için yeterli oluyor.

Serena o kadın hakkında çok fazla bilgiye sahip olamamıştı.

Açıkçası bende onun bir tık ötesine gitmekten fazlasını yapamamıştım.

Kayıtlarda tarım bölgesinden fakir bir kontun kızıydı. Fakat Santabellum ailesinden hayatta olan kimse yoktu.

Üzerine belirli bir mülk yoktu. Şu anda kaldığı yeri bilen yoktu. Saraya giren biri olmasına rağmen görünüşü hakkında net bir rapor verebilen kimse olmamıştı.

Koskoca istihbarat loncasının başı Lord Herman gönderdiği raporla birlikte bir özür mektubu yollamıştı.

Bilgilerle para kazanan adam özür mektubu yazmıştı ya...

"Nasıl bir kişi bile yüzünü tarif edemez?"

Odanın içerisinde dolaşırken aklıma gelen fikirle duraksadım. Mabel ya da Astor'dan nasıl böyle bir şey duymamıştım?

Astor'un dairesi daha farklı bir konumda olsa da Mabel'in dairesi İmparatoriçe ve Benedict'e daha yakındı.

Ben istihbarat için Lord Herman'a bir sandık dolusu altın gönderirken Mabel'in bilgi alması için tek kelime yeterliydi.

Çünkü adam Mabel'in güzelliği tarafından büyülenmişti. Kendimi tekrar çalışma masamda bulduğumda çekmeceme sakladığım küçük viski şişesini alıp bir kaç yudum aldım.

Dün geceden beri gergin olan sinirlerimi içimi yakan alkolle yatıştırmaya çalıştım.

Bir kişi..

Tek bir kişi bile böyle özel bir misafiri hatırlamıyordu. Alkolün etkisiyle rahatlayan beynimde yeni düşünceler filizleniyordu.

Sosyeteye çıkışımda kimse o kızın yalan söylediğini anlayamamıştı çünkü görmeleri istenilen bir görüntüyü görüyorlardı...

Tıpkı sarayın içerisindeki hiçbir hizmetçinin varlığı bu kadar bariz birini hatırlamaması gibi.

Aniden gözlerimi açtığımda fark ettiğim gerçek karşısında bozula sinirlerimi tutamayarak kahkaha attım.

"Gerçekten berbat bir düşünce."

Aisha Santabellum yüksek oranda yazardı.

Ve Aisha Santabellum isimli bu kadın kitabın içerisindeki figüranları kontrol edebiliyordu.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hellllööğ

Kestiğim yer için bana sövmeyin, tam tersine yeni bölüm hızlı geldiği için sevinelim şahsen ben sevindim sdfgh

Burada kesiyorum çünkü 50. bölümde geç gelmeyecek. 

Sizi seviyorum iyi okumalar canlar.

Continue Reading

You'll Also Like

291K 38.5K 50
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zor...
MAL-İ HÜLYA By 🌼

Historical Fiction

1.9K 245 11
Ne yazıyor o meşhur kitapta; "Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir." İşte Gonca hatun o mutsuz aileye...
1.2M 118K 68
| WATTYS 2021 KAZANANI | Melis Aksoy, her yerde görebileceğiniz türde sıradanlığa sahip bir genç kızdı. Onu diğerlerinden ayıran mükemmel bir dış gör...
10.9K 781 8
"Sana iki seçenek sunacağım" dedi kısık ve boğuk sesiyle. Bir yandan da elindeki kadehi hafifçe sağa sola sallayarak içindeki alkolle oynuyordu. Gözl...