YENİDEN SEVEBİLİR MİSİN

By kimbuyazarciniz

243K 10.3K 4.1K

Bade Sancak. Daha 23 yaşında bir genç kadın ve hayatında aldığı en yanlış karar, aşık olmak.. Yanlış kararla... More

1. Bölüm / Başlangıç
2. Bölüm / Hastane
3. Bölüm / Onun Karısı
4. Bölüm / Karmakarışık
5. Bölüm / Yeni İnsanlar
6. Bölüm / Yalan
7. Bölüm / Evlilik
8. Bölüm / Ateş
9. Bölüm / Kiss
10. Bölüm / Yara
11. Bölüm / Koku
12. Bölüm / Nişan
13. Bölüm / Tatil
14. Bölüm / Sevgili
15. Bölüm / Aile
16. Bölüm / Gerçekler
17. Bölüm / 1 Ağustos
18. Bölüm / Kardeş
19. Bölüm / Çaresiz
20. Bölüm / Yıkılış
21. Bölüm / Yorgun
22. Bölüm / Ortaya Karışık
23. Bölüm / Ayrılık
24. Bölüm / 5 Eylül
25. Bölüm / Ölüm
26. Bölüm / İngiltere
27. Bölüm / Kızıl Saçlı Kadın
28. Bölüm / Ömer Ve Su
29. Bölüm / Büyük Plan
30. Bölüm / Halüsinasyon
31. Bölüm / Ufak Yüzleşme
32. Bölüm / Tek Başına
33. Bölüm / Operasyon
34. Bölüm / Savaş
35. Bölüm / "Korkak"
36. Bölüm / Yılbaşı
37. Bölüm / Bebek
38. Bölüm / Abi Kardeş
39. Bölüm / Kanlı Bebek
40. Bölüm / Hamilelik Hormonları
41. Bölüm / Kaybediş
43. Bölüm / Remzi Doğanlı
44. Bölüm / Câni
45. Bölüm / Şirket
46. Bölüm / Ayazın Geçmişi
47. Bölüm / Yüzük
48. Bölüm / Eski Aşklar
49. Bölüm / Evlilik Mevzusu
50. Bölüm / Küçüklük Tranvası
51. Bölüm / Sevgililer Günü
52. Bölüm / Sona Doğru
53. Bölüm / Final
Özel Bölüm

42. Bölüm / Ayazdan Kaybediş

2.9K 168 38
By kimbuyazarciniz

Instagram: kimbuyazarciniz

Gelen yoğun istek sayesinde bir önce  ki bölüm yani 41. Bölümü Ayazın ağızından okuyun istiyorum bu bölümde.
Keyifli okumalar diliyorum :)

20 Ocak

Bir curcuna içerisinde hızla hastaneye gelmiş ve ortalığı daha çok ayağa kaldırmıştık. Biz daha koridoru dönmeden Su'nun bayılma olayı iyi mi olmuştu yoksa kötü mü olmuştu bilmiyordum. Badeyi görse daha kötü olabilirdi ama, sadece bunu biliyordum.

Su'nun sedyeye koyulmasında yardımcı olmaya çalışırken Sevdanın "Bade" diye şaşkın nidasını duymuştum. Başımı Badeye doğru çevirdiğim sırada bacaklarının arasından damlayan kanı görmemle kafamın ortasına kurşun yemiş bir hisse kapılmıştım.

Onunda bakışları benim baktığım yere kaydığında gözünde görmüş olduğum korkuyla daha da kötü olmuştum. Ve sonrasında Bade'nin yüksek bir sesle "Bebeğim" diye bağırmasıyla aklım yerine yeni yeni geliyor gibi olmuştu. Ben daha Badeyi tutmaya yönelemeden, bedeni soğuk mermerle buluşmuştu.

Hızla yanına gidip "Sedye getirin buraya hemen" diye bağırdım.

Benim dışımda kimse Bade'nin yanına gelmemişti. Şuan da buradaki herkes ilk başta gerçekten Bade'nin yaşıyor olduğunu sindiriyor olmaları gerekti.

Yarım dakika kadar geçen sürede hala gelmeyen sedye ile "Biriniz şuraya baksın artık. Emre bak buraya" diye bağırmıştım. Emre diye bağırmamla Emre sıçrayıp yeni uyanmış gibi başını sersemce hızlı bir şekilde sallamıştı.

Ayaklanıp birkaç sarsak adımla ilk düşecek gibi olsada hemen toparlayıp koşarak köşeden bir sedye alıp birkaç kişiyi çağırmıştı.

Bade sedyeye yatırılıp ilerletilirken içimden Allaha bildiğim tüm duaları okuyordum. Ne bebeğime ne de Badeye bir şey olmasından deli gibi korkuyordum.

Bade odaya alındığı sırada bende peşinden girecekken bir doktorun "Buradan sonrasına giremezsiniz Batu bey" demesiyle öfkeyle bağırıp "Ne demek giremem" demiştim.

Kolundan tutup çekecekken "Lütfen Batu bey" dedi. "Zorluk çıkarırsanız sadece işimizi zorlaştırmış olursunuz, hastanızın iyi olması için zaman kaybetmememiz lazım." Doğruyu  söylüyordu.

Başımla onaylayıp geri çekildim.

Duvara çöktüğüm sırada ellerimle yüzümü kapattım. "Allahım nolursun alma benden onları." Diye yalvardım saatlerce Allaha.

Çaresizdim. Herşeye gücü yeten Batu Ayaz Kandemir, şuanda hiç olmadığı kadar çaresiz ve bitkindi.

Ama bugünlerde bitecekti, gün sonu gelecek ve bugünü kendime ve sevdiklerime ceheneme çeviren herkesten intikamımı en güzel şekilde alacaktım.

Omzuna bir elin dokunması ile dalmış olduğum noktadan irkilirken, başımı sol tarafa doğru çevirdim. Gelen Ateşti

Benim dolu dolu gözlerimle karşılaşan Ateş, eliyle omzuma destek vermek istercesine vurup "Ah be kardeşim." Demişti.

"Neler oluyor, neler yaşadın sen böyle? Biz ne ara bu kadar uzak olduk birbirimizden, birbirimizin acılarını bilemeyecek kadar nasıl uzaklaştık?"

Doğru söylüyordu, eskiden her dakika yan yana olduğum kardeşlerimi aylarca görmüyor olmuş, bazende haftalarca konuşmuyor olmuştum. Onların hayatındaki dertleri ne ben biliyordum, ne de onlar benim hayat ilerleyişimi biliyordu.

Bizimkisi de normal hayat değildi ki amına koyim. Saniye başı bir felaket geliyordu başımıza.

"Ateş, bundan 40 gün önce ben Bade'nin yaşıyor olduğunu öğrendim. İngilterede kendine yeni bir hayat kurmuştu onunla tekrar karşılaştığımda. Bu 40 gün o kadar kısa sürdü ki hayatımda, onsuz geçirdiğim 3 ay 3 asır gibi gelirken, 40 gün ise 40 saniye gibi geldi."

Anlayışla eliyle omzuma yavaşça vurup "Nasıl kaldırdın bunları be Batu." Dedi.

Neler kaldırmamıştım ki?

"İşte daha geçen günlerde de bu hamilelik haberini aldık. Bebeğin babası da benim. Zaten riskli bir hamilelik geçiriyordu Bade, buraya gelince de daha fazla dayanamadı" dedim. Sesim bir çocukmuş gibi titriyordu.

Yanımıza Berke yaklaştı bu sırada. Her zaman enerjik olan Berke de çöküşteydi şu anda.

"Su'nun durumu normale döndü. Şuanda sakinleştirici ile uyuyor." Dedi. "Bebeğin durumu beklediğimizden daha iyi, ama ne olur ne olmaz diye bir süre Ömerin durumu belirlenene kadar sakinleştirici ile uyuyacak."

En iyisi şuan için buydu.

"Ömer çıktımı ameliyattan?" Başını olumsuz anlamda salladı. "3 buçuk saat oldu ama hala bitmedi. En iyi profesörleri koyduk ameliyatına."

Ömere birşey olursa ne Su ne de Bade kaldırabilirdi bu durumu.

Badeye bakan doktorlarlar odadan çıktığında, Bade hakkında kapının önünde durumunu konuşuyorduk.

Düşük haberini ne kadar tahmin etmiş olsam da doktordan duymak beni çok daha kötü yapmıştı.

Doktorun söylemesine göre Bade uyandığında krize girerse iki gün kadar uyutulması gerekliydi. Bebeğini kaybetme acısı üstüne Ömeri düşünürse kendi psikolojisine zarar vereceğini söylemişti doktor. O yüzden biraz uyuyarak bu zamanları geçirmesini tavsiye etmişti.

Konuşmamız bittiği sırada odadan Bade'nin acı dolu bağırışı geldiğinde aklımın yok olup gittiğini hissetmiş, korkuyla kapıyı açmıştım. Önümden doktor ve hemşire girdiğinde en son olarak içeri ben girmiştim. Bade'nin ağlayışı ve bağırışını görmemle içimden onun yanına gidip sıkı sıkı sarılmak geçse de doktorun dediğini onayladığım için kendini tutmaya çalıştım.

Badeye yapılan iğne sonrası vücudu bir anda mayışıp uyumaya hazırlanırken gidip yanına saçlarını okşadım.

Bade derin bir uykuya daldı, doktorlar odadan çıkıp gitti. Baş başa kalmıştık.

Güzel yüzüne odaklanıp saatlerce bu manzarayı seyretmiştim, onsuz geçirdiğim her saniye ölümden beter geçen günlerin inadına saatlerce seyrettim güzel yüzünü.

İçeri birinin girmesiyle birlikte yerimden hafifçe sıçradım. Başımı kapıya çevirdiğimde gelenin Emre olduğunu gördüm. Yorgun gözleri hala olanlara inanamıyor olduğunu belirtecek şekilde şaşkınlık doluydu.

Boğazını temizleyerek "Ömer odaya alındı." Dedi.

Ellerimi Badeden çekip birkaç adımda Emreye yaklaştım. "Durumu nasıl?" Diye sordum.

Nefesini seslice verip "Dışarıda konuşalım" dedi.

Odadan çıktık, konuşması için meraklı gözlerle Emreye doğru bakıyordum. Oda uzatmadan söze girdi.

"Karnına isabet edilen kurşun çıktı, ve yarası iyi durumda." Söylediği sözcüklerle yüzüm gülmüştü. "Fakat başka bir sıkıntı daha var. Vurulma sonrası bedeni yere düşerken kafası oldukça sert bir şekilde mermere gelmiş ve kafada bir tranva etkisi yaratmış. Anlayacağın bir süre uyutulması gerekli, zamanını ben de doktorlarda bilmiyor. Belki 2 hafta sonra uyanır belkide de 1 yıl sonra. Ömere bağlı." Dedi

Sözcükleri ile yüzüm kaskatı kesildi. Hiç de uyanmama ihtimali de olmalıydı eminim.

Ortada bir bebek vardı ve daha dünyaya bile gelmeyen bebeğin babasız kalabilme ihtimaliydi beni en çok sarsan tarafı. Su'yu herşey için bu kadar ümitlendirmişken hayatı mahvolursa yardım olarak elimden hiçbir şey gelmeyecek miydi şimdi?

"Ömerin kaldığı odaya götürsene beni." Dedim. Başını sallayarak ilerlemeye başladı, bende peşinden takip ettim.

Bade'nin odasına yakın olan bir odada kalıyordu Ömer. Koridorda camı bulunan bir odaydı, yani içeriden Ömerin uyuyan bedenini görebiliyorduk.

Camdan doğru Ömere bakarken sağ köşeme Ateş sol köşeme de Berke geçmişti. Hepimizin aklında dolanan çeşit çeşit sorular vardı ve hiç birimizin bunlara cevap vermeye hali yok gibiydi.

En sonunda camdan ayrılan kişi derin bir nefes alarak ben olmuştum. Arkamı dönüp duvara doğru odaklandım, arkamı da cama yaslamıştım.

"Bade de bir şeyler var." Diyerek söze girdim. Konuşmamla ikiside benim döndüğüm şekilde dönmüşlerdi.

Ateş "Nasıl yani?" Diye sorararken, Berke de "Ben hala o duruma inanamıyorum" demişti.

İnanılır gibi değildi zaten. Kendi ellerimizle toprağa gömdüğümüzü sandığımız kişi hayattaydı.

"Bade kafası bozukken gelip bana birkaç birşeyden bahsetmişti. Yaptıkları için benden çok özür diledi, gerçekten içinin yandığını söyledi. Öyle bir haldeydi ki, ben ona hala kıyamıyorum." Son sözlerimle gözlerim dolmuştu. Bade diyince bile kalbimde oluşan haraketliliği durduramıyordum.

Berke elini omzuma destek vermek istercesine vurdu. "Çok acı çektirdi sana Batu doğru. Hatta hepimize öyle bir acı çektirdi ki tarifi yok. Fakat Bade durup dururken böyle birşey yapacak bir kadın değil. Zevk uğruna bizim canımızı acıtacağını düşünmüyorum, kendisi de eminim ki senin kadar olmasada acı çekmiştir."

Belkide benim kadar çekmişti acıyı?

Ellerimi saçlarıma götürdüm sinirle. Bu ne biçim bir hayattı amına koyim.

"Kız onu affedicem diye ödü kopuyor ya. Bana yaptıkları yüzünden kendi kendini o kadar kendinden nefret ettirmiş ki, eğer ben onu affedersem içindeki vicdanını hiç susturamayacağını söyledi bana ya." Dedim sitemle. Sesimin yükselmesine engel olamıyordum.

"Bade çok garip bir kız, içini biz çözemeyiz Batu, ancak sen çözebilirsin" Dedi Ateş.

Çözmeye çalışırken delirme yolundaydım ama.

Koridorun sonundan adım sesleri yaklaştı, yakınlaştıkça gelen kişinin Sevda olduğunu gördüm.

Ateşin sevgilisi olan Sevda.

Omuzları çökmüş bir şekilde yavaş yavaş yanımıza yaklaştı, sonunda Ateşin yanında durduğunda Ateş kolunu Sevdaya atarak sıkı sıkı kendine sardı.

"Güzelim yoruldun sende, eve gidip dinlenmek ister misin?" Olumsuz anlamda mırıldandı Sevda. "Gitmek istemiyorum." Dedi.

Sonrasında başını birazcık bana doğru çevirerek "Bade iyi mi?" Diye sordu.

"Biraz dinlenmesi gerekli, uyutuluyor." Dedim. Uzunca birde Sevdaya açıklama yapamazdım. Gerekli açıklamayı Ateş yapardı ona.

Bir Sonraki Gün 21 Ocak

Bahçeye çıkıp sigaramı içerken yanıma Eren gelmişti. Ona en acilinden bunu kimin yaptığını öğrenmesini istemiştim ve bulmuş olduğu bilgileri şuan bana aktarıyordu.

"Abi Remzi Doğanlı, Rızanın kardeşi." Dedi. Orospu çocuğu, önlem aldığımı düşünürken hiç beklemediğim bir yerden vurmuştu. Ve intikamım hiç olmadığı kadar acımasız olacaktı.

Nitekim benim çocuğumun katili sayılırdı Remzi Doğanlı. Ve bize yaşatmış olduğu acıyı saymıyorum bile. Öldürmem için yalvaracaktı o köpek.

İlk başta kalbinden girecektim, bana Rızayı bırakmamı söylediği halde bırakmadığım içindi bu kuyruk acısı, ve madem ki sevdiklerimin canını yakmıştı, bende onun can kardeşini öldürüp leşini evinin önüne yollayacaktım. Rıza bunu çoktan hak etmişti zaten.

"Rızayı gebertip Remzinin evine yollayın. Yeter bu kadar nefes aldığı, hak ettiği cehenneminde yansın birazda." Acil olarak aklımı toparlayarak eski acımasız Batuya geri dönmem gerekliydi. Düşmanlar kapıda diziliyken benim hafifde olsa yumuşamış olan haraketelerim benim aileme zarar veriyordu.

Eren emin olmayan bakışlarla bana bakarken "Emin misin abi" diye sordu. Hiç olmadığım kadar.

"Savaşsa savaş Eren. Kendileri istediler bunu. Benim sevdiklerime zarar verildiği halde ben hala o Rızayı nefes alır bırakır mıyım? Zaten çok yakında kardeşi Remzi de yanına gidecek." Dedim.

Başını salladı, "Sen nasıl istersen abi." Dedi. "Başka bir isteğin yoksa ben dediklerini halledeyim."

Başımı salladım "Dikkatli ol, beni ara her durumda." Diye uyardım. Başını sallayarak yanımdan ayrıldı.

Bende sigaramdan son bir nefes çekip yan taraftaki küllüklere bastırıp söndürdum. Ardından hastaneye geri girdim.

22 Ocak

Hâlâ uyuyan Su'nun yanında biraz durup, sonrasında odadan çıkmıştım. Onun da bebeğinin hayatı şuan tehlikeye girmişti, daha çok küçük olduğu için düşük ihtimali vardı. 

Kapıdan çıktığımda önüme Eren düşmüştü. Oda beni arıyor olmalıydı.

"Abi günaydın" diyerek söze girdi, saat sabah 8 olmasına rağmen gece hiç uyumamıştım. Bana gün aymış sayılmazdı yani.

"Günaydın Eren, dediklerimi halletinmi?" Başını sallayarak, "Dediğin gibi abi, Rızayı kesin olarak öldürüp Remzinin evinin önüne yolladık." Dedi.

"Selamımı ilettiğiniz bir not da ekleseydin" dedim. Başını sallayarak "Merak etme abi, yolladık." Dedi.

Remzi azda olsun benimle bir savaşa girmemesi gerektiğini anlamıştır diye düşündüm. Eğer anlamadıysa, büyük bir zevkle başka sevdiği insanlardan canını yakabilirdim.

Ağa olmasına güveniyor olmalıydı, ama bilmiyordu ki ben Batu Ayazdım.

Erenin yanından ayrılıp Ömerin kaldığı odanın yanına gittim. Ateş ve Sevda koltukta oturuyorlardı. Sevda başını Ateşin omzuna yaslamış, uyuyordu.

Ateş ise bakışlarını bir yere dikmiş sessizce oturuyordu. Benim adım seslerimle birlikte sıçrayıp bana doğru döndü. Elimle sessiz olması için işaret yapıp Sevdayı gösterdim. Hafifçe Sevdaya döndüğünde uyuyor olduğunu fark etmesiyle oda kıpırdanmayı bırakmıştı.

Oldukça sessiz bir tonda "Sevdayı bir odaya yatırsam iyi olacak. Uykusuz kaldı." Dedi. Başımı salladım. "Bade'nin yan tarafındaki odaya götürüp yatır." Dedim.

Nazikçe Sevdayı boynundan aldı. Sevda uyanmamıştı ama birşeyler mırıldanıyordu. Ateş kalkıp Sevdayı kucağına aldı, sonrasında sessiz bir şekilde "Otur sen ben Sevdayı yatırıp geleceğim." Dedi.

Başımı sallayıp dediğini yapıp az önce kalktıkları koltuklardan birine geçip oturdum.

5 dakika geçmeden de Ateş geri gelmişti. Elinde iki çay vardı.

Yanıma geçip oturdu, elindeki bir çayı bana doğru uzattı. "Eyvallah" dedim.

Çaydan bir yudum aldığım sıra Ateş konuştu "Remzi yapmış tüm bunları" Dedi. Evet anlamında başımı salladım.

"Rızayı öldü sanırken meğer o İngilterede saklanıyormuş. Öğrendiğimde Rızayı kaçırıp kendi depomda tutuyordum, kardeşi Remziyle iş birliği yapıyormuş bu sırada, beni doğmamış çocuğumla tehtid etti. Birde sevdiklerime zarar vereceğini söyledi Rızayı bırakmazsam. Bende sevdiklerime bu denli zarar vermiş bir adamı ölsem de bırakmazdım. Dediğini yaptı, çocuğumun ölümüne sebep oldu ve sevdiklerimin de canını çok yaktı. Bende karşılık olarak Rızanın leşini evine yolladım." Dedim.

Her yeni öğrendiği bilgiyle şaşkınca bana bakıyordu Ateş. Bende farkındaydım, bir anda anlatınca insan inanamıyordu olanlara.

"Güvenliği çok daha arttıralım o zaman. En kısa zamanda da Remziyi öldürelim." Dedi. Öyle kolay olmuyordu, Bade'nin hamile olduğunu biz bile daha yeni öğrenmişken o adamın nasıl haberi oluyordu, köstebek kimdi bunu bilmemiz gerekti.

"Ateş içimizde, çok yakınımızda bir köstebek var. Bade'nin hamile olduğunu sadece ben ve Bade bilirken  Remzi'nin nasıl haberi olabilirki?" Diye sordum.

"Siktir" diye mırıldandı. "Nedir bizim bu aşağılık insanlardan çektiğimiz ya." Diye hayıflanır gibi konuştu. Haklıydı, bu zamana kadar sürekli işlerimizi köstebekler karıştırıyordu.

Telefonumun titreşim sesiyle elim cebime gitti, telefonu elime aldığımda arayanın İpek olduğunu fark ettim.

"Alo" diyerek açtım telefonu. "Alo, günaydın Batu bey." Dedi.

"Günaydın" diye mırıldandım.

"Toplantı başlayacakta, Ateş bey hala gelmedi, asistanı da yok. Ne yapayım, tek mi gireyim toplantıya?" Diye sordu. Bakışlarımı Ateşe doğru çevirdim. Toplantı aklından çıkmış olmalıydı.

"Ateş şuan yanımda" dedim. Sonrasında Ateşe "Toplantıya asistanını yollamayı unuttun sanırım." Dedim. "Siktir" diye mırıldandı, sonrasında "Hemen söylüyorum, toplantı yarım saat sonraya alınsın." Dedi.

"İpek Ateşin asistanı yarım saate gelecek. Güzelce herşeyi not alıp durumdan bizi haberdar edin." Dedim.

Toplantı zaten avm işiyle alakalıydı, Defne hanım ve Adnan beyle. Durumu onlara belirtip gelemeyeceğimizi ve asistanlarımızı yollayacağımızı söylemiştik. Defne hanım Bade öldükten sonra Ateşin değimiyle bana aşık olan kadındı. Zaten yüzünü aylardır görmüyordum, böyle bir şey olduğunu her zaman reddetmiştim.

"Batu bey, Adnan beye toplantının yarım saat sonra olduğunu siz haberdar etseniz olurmu? Biz söyleyince fazla ciddiye almıyorlarda" dedi. Onaylayıp "Tamam haber veririm." Dedim, sonrasında telefonu kapattım.

Rehberden Adnan beyin numarasını bulup aradım. Bir kaç çalış sonrası telefon açılmıştı. "Alo"

Adnan beyin sesini beklerken karşıdan Defne hanımın sesi gelmişti.

"Alo" diye ince sesiyle konuştu.

"Adnan bey yokmu?" Diye sordum. Bu kadınla konuşmak istemiyordum. "Abim az önce çıktı Batu bey, telefonu evde kalmış." Dedi.

"Ben toplantıyı yarım saat sonraya ertelendiğini haber vermek için aramıştım." Dedim.

"Niye ki?" Diye meraklı bir tonda konuştu. "Biz katılmayacağız zaten, asistanlarımıza geç haber gitti, yarım saate başlayacak toplantı, abinize haber verirsiniz." Dedim.

Defne hanım gitmiyor olmalıydı.

Şaşkınca "Abim asistanlarla gireceğini söylememişti toplantıya. Bilseydim bende asistanlardan birini yollar, onların toplantı yapmasını isterdim." Diye alayla konuştu.

Kaşlarım çatıldı, böyle konuşma cüretini nereden buluyordu bu kadın?

"Şuanda hastanede olduğumuz için Adnan beyle konuştuk ve anlaştık bu konuda Defne hanım." Dedim.

Hastane lafını duymasıyla mahçup bir tonda "Pardon" dedi. "Hastanede olduğunuzu bilmiyordum, ciddi birşey mi?" Diye sordu.

Daha ne halta konuşmayı uzatıyordu bu kadın?

"Bir arkadaşımız için geldik Defne hanım. İşle alakalı birşey yoksa kapatıyorum." Dedim.

"Tamam Batu bey. İyi günler, abime haber vereceğim." Dedi.

Birşey demeden telefonu kapattım. Seslice nefesimi verdim, kadın ne uzatmıştı be.

"Bir şey mi oldu?" Diye sordu Ateş. Başımı olumsuz anlamda sallayıp "Uzattıkça uzattı kadın, bir şey yok." Dedim.

Bade uyanmış Ömerin yanına gelmişti, onun ağlayışlarıyla kalbimin parçalandığını hissediyordum. Harap olmuştu, ve bende onun harap olmasıyla harap olmuştum.

Bade Ömerle cam arasında konuşurken bir lafı aklıma takılmıştı. "Sen gidersen Isabellanın en yakın arkadaşı gider. " diye. Ne yani Ömer Bade'nin yaşadığını biliyor muydu?

Efe Barzan gelip bir tur da o fırtına estirmişti. Haberi daha yeni oluyor olmalıydı.

Öğlene doğru Badeyle koltuklardan birine oturmuş sessiz sessiz otururken Berke ondan istediğim birkaç atıştırmalığı getirmişti. Bade'nin vücudu çok dirençsiz kalmıştı, ilaçlarını da içmesi gerekiyordu ayrıca.

Midesinin bulandığını fark etmiş olsamda birkaç ısırık dahi olsa karnına birşeyler girmesini istemiş, oda zorlamamıştı.

Küçük ısırıklarla az bir şey yedikten sonra poğacayı bana geri uzattı. Yüzünde bir ısırık daha alırsa kusucak bir ifade olduğu için zorlamadan elinden aldım poğacayı.

Sonrasında birkaç birşey konuşuldu ve Bade bir anda yatmak istediğini söyleyip yerinden kalktı.

Peşinden Emreyi yollayıp ilaçlarını vermesini söylemiş, bende Su'yu uyandırmaya gitmiştim.

Odasına girdiğimde hala uyuyan Su'ya karşı sağ taraftaki koltuğa oturarak sessizce kalkmasını beklemiştim. İlaçları vermeyi bıraktıkları için kısa sürede kendi kendine uyanacağını söylemişti Emre.

Kıpırdanmaya başlayan Su ile birlikte bakışlarımı ona doğru çevirdim. Yerinden hızlı bir şekilde doğrulan Su, nefes nefese kalmış bir şekildeydi. Göğüsü fazlasıyla hızlı inip kalkıyordu.

Yerimden kalkıp yanına gittim. Elimle burada olduğumu belirtmek istercesine temas ederek "Sakin ol." Dedim.

Gözünden bir iki damla yaş aktı, ağlayışı arasında "Abi Ömer" diye mırıldandı.

"Ömer iyi, sakin ol anlatacağım." Dedim. Bir süre kendine gelmeye çalıştı, kendine geldiğinde de direk söze girdim.

"Su, Ömer şuanda iyi fakat bir süre uyuması gerekli." Dedim. Kaşları çatıldı "Nasıl uyuması gerekli abi?" Diye sordu.

"Yarasının durumu iyi, fakat vurulma sonrası başını sertçe yere vurduğu için o darbeyle beyin şoka girmiş. Bir süre uyuması gerekli, zamanı geldiğinde de kendi kendine uyanacak." Dedim.

Gözleri tekrardan hızla dolarken "Ya uyanmazsa." Dedi. "Uyanıcak." Dedim. Uyanması gerekliydi, arkasında bu kadar şey bırakıp gidemezdi.

"Ama senin şimdi çocuğun ve kendin için güçlü olup Ömerin uyanmasını beklemen lazım. Uyandığında size bir şey olduğunu bilmesini istemezsin değil mi?" Diye sordum. Başını sallayarak, "Tamam." Dedi, gözündeki yaşları silip "İyiyim." Dedi.

"Beni onun yanına götürür müsün?" Diye sordu.

Başımı salladım. "Emre gelip baksın, sonrasında kalkabilirsin." Dedim.

Gece 3 sularındayken Ömerin yanından ayrılıp Ateş ile birlikte korumalarla konuşmaya bir ileri koridora gitmiştik. Hepsine güvenlik konusunda büyük bir uyarıda bulunduğumuz sırada yan koridordan gelen Su'nun çığlığıyla birlikte o anki herşeyi bırakıp hızlı bir şekilde onun yanına doğru koştuk.

Gördüğüm görüntü ile birlikte koca bir siktir çekmiştim. Şuan da Su, hortlak görmüş gibi korku dolu gözlerle Badeye doğru bakıyordu.

-Bölüm Sonu-

Aynı yerleri yazdığım için çok sıkılarak yazdım, bu yüzden bu kadar beklettim, kusura bakmayın.

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alabilirim.

Ayazın da bu bölümde duygularını bilmek istediğiniz için yazdım bu bölümü, eklemek istediğiniz birşey varsa?

Kendinize cici bakın öptm

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 95.3K 60
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
63.7K 3.5K 17
Limon Kabuğu Sokağı isimli kurgunun yan kitabıdır. 💛
34.8K 1K 46
Ben gitmeyi çok zor sanmıştın esas kalmakmış zor olan , o gidince bomboş kaldı her yanım siz şimdi sanıyorsunuz insan boşaldıkça küçülür öyle olmuyo...
1.1M 42.5K 49
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...