KOLYE

By denizyolcusu

1.7M 129K 18.4K

"Güneş'in ölmeye başladığı zamanlarda, Dünya'yı başka bir galaksiye taşıyacak güce sahip iki kolye icat edili... More

Uğursuz olayların başladığı gece - 1
Loş odadaki garip tanışma - 2
Kıyamet, Kurtarıcı ve Deniz - 3
Açık kalan pencere - 4
Zifiri karanlık ve hiddetli gözler - 5
Akmayan gözyaşında kaybolan hatıra - 6
Ölüyor olmanın yan etkisi - 7
Başka birinin elleri - 8
İyiyim, iyiyim, iyiyim. - 9
Ölüm ve yaşam arasında - 10
Varis cinayeti - 11
Yaşlı cadının evindeki gizem - 12
Ya hep ya hiç - 13
Adını unutan kız - 14
Perdelerin ardındaki sır - 16
Çocukluk denen krallık - 17
Mezarlık yolunda ayrılık - 18
Ormandaki yabancı - 19
Kırmızı rujlu kadın - 20
Felaket geliyorum demez - 21
Yer altından kaçış - 22
Güç akılda biter - 23
Tecrübesiz adımlar - 24
Kuleye ilk yolculuk - 25
Şeytanların savaşı - 26
Fırtına öncesi sessizlik - 27
Uyku aşktan önce gelir - 28
Dönüm noktası - 29
Erken biten hayaller - 30
Bir adım daha - 31
Okyanustaki yağmur damlası - 32
Nasılsa dönmeyeceksin - 33
Kelebek kanatları - 34
İki kelimelik itiraf - 35
Zaman çarkları - 36
Geleceğe doğru - 37
Bir kaşık sevda - 38
Kıyamete açılan kapı - 39
Kan rengi - 40
Suyun altındaki el - 41
Eski bir fotoğraf - 42
Bu benim son çırpınışım - 43
Kızılcık şerbeti - 44
Beklenmeyen saldırı - 45
Final - 46
Özel bölüm
Yeni bir hikaye...
Açıklama
Sürpriz yumurta
Yeni hikaye&teşekkür

Aptal. Deli. Anormal. - 15

31.2K 2.7K 201
By denizyolcusu

Mevsim ne demek? Bu soruyu ilk kez sorduğunda altı yaşındaydı. "Güneş dünyaya küsmeden önce, mevsimler vardı." demişti ona okuma yazma öğreten kadın. "Ama son yüzyıldır mevsim dediğin saat başı değişiyor...Artık yalnızca unutulmuş bir kelime o yüzden." Kadın, gizliden gizliye edebiyatla uğraşırdı bu yüzden de kimi zaman başka bir çağa ait biri gibi konuşurdu. Yine de Hira, mevsimin ne anlama geldiğini anladığını sanıyordu. O günden sonra mevsimi tahmin etmek, Hira'nın oynadığı en eğlenceli oyuna dönüştü, uzun yıllar da peşini bırakmadı. Bugün günlerden yaz...Kuşlar ötüyor ve hayat canlı. Sabah uyandığında, penceresinin pervazını dolduran karları görür ve bugün günlerden kış, diye düşünürdü. Kuşlar ölü ve hayat donuk.

O gün, kızlar tuvaletinin arka kapısından çıktığında keşfettiği kimsesiz terasta yerde otururken, mevsimin ne olduğunu tahmin etmeye çalıştı. Hava soğuk değildi ama üşüyordu, üstelik kuşlar ötüyor olsa bile duymuyordu. Öyle olmadığını bilse de, günlerden kış, diye düşündü. Yanağına izinsizce akan bir damla gözyaşını, sinirli bir tavırla üzerindeki beyaz ince ceketin koluna sildi. Kendini öldürmeyi daha önce hiç düşünmemişti ama terasın korkuluklarına bakarken, iradesi dışında oluşan bir çekim hissi duyuyordu. Hayır, asansördeki gibi zihninin ele geçirilmesiyle alakası yoktu. Dünyayı yaşamaya değer bulmadığından da değildi. Yalnızca mevsim kıştı ve ilk kez gitmek istiyordu. Terasın soğuk fayanslarının üzerine kendini bırakıp, bacaklarını karnına çekerek kıvrıldı, uyuyakalmayı diledi. Gözleri birkaç kez kapanıp açıldı. Sonra bilincinin iplerini serbest bırakıp, daha önce hiç görmediği bir yerde geçen karışık bir rüyaya daldı. Rüyasında, yattığı yer sallanan bir geminin güvertesiydi ve kopan fırtınada tayfalar, delirmiş gibi oradan oraya koşturuyordu. Yaşama derdine düşmemiş tek kişi kendisiydi üstelik kafasındaki ufak bir yer, hiç kimsenin bu fırtınadan kurtulamayacağını söylüyordu. Yağan yağmurda sırılsıklam, elbisesi üzerine yapışmış bir halde, gülümseyerek kollarını açtı ve kendini çıldırmış okyanusun kucağına attığını hayal etti. Gemi aniden yan yattığında, kayarak düştü ve güvertenin üzerinden boşluğa savruldu. İrkilerek gözlerini açtığında, ıslak terasın üzerinde doğruldu, uzaklarda çakan şimşeğin aydınlattığı gökyüzünün kapkaranlık olduğunu görerek şaşırdı. Kaç saattir uyuduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. En az rüyasındaki kadar sırılsıklamdı ve üşüyordu. Soğuktan uyuştuğunu hissederek ayağa kalktı ve tuvaletin terasa açılan kapısını açmaya yeltendi. Açamadığında uyku sersemliğiyle kapının sıkıştığını zannetti ama tüm kuvvetiyle kapı koluna bastırdığında dahi açılmadığını gördüğünde kendine gelerek, kapının kilitlendiğini anladı. Gece vakti birilerinin kat tuvaletinde olamayacağını bildiği halde kapıyı yumrukladı. Elleri acımaya başladığında vazgeçti ve kollarını birbirine sararak terasın korkuluğuna yaklaştı. Asansörden çıldırmış gibi çıktığında, arkasında taş gibi donmuş bir çocuk bırakmıştı. Deniz'in, kendisini arayıp aramadığını bilmiyordu, üstelik hangi ihtimalin daha kötü olduğunu da kestiremiyordu. Arıyorsa eğer, bunun tek nedeni, kendisi gibi bir potansiyel katilden kurtulmak olmalıydı. Aramıyorsa - kızın içi cız etti - bu da çocuğun, kendisini zırnık kadar önemsemediği anlamına geliyordu. İçine doğan ufak bir ümitle saçlarının arasında çip olup olmadığını kontrol etti ama yoktu. Uin'in, tedaviden önce kafasındaki çiplerden kurtulduğunu tahmin etti. Yağmur şiddetlenirken, dişleri soğuktan tıkırdamaya ve kasları istemsiz olarak titremeye başladı. Belki burada ölürüm ve her şey kolaylıkla biter, diye düşündü. Yeniden soğuk fayansa uzandı ve terasın korkuluklarının arasından görülen geceye gözlerini kapattı. Gökgürültüsü kulaklarını doldurduğunda, uykuyla uyanıklık arasındaki köprüde sarsılarak yürümeye başlamıştı.

Yüzüne yoğun bir alevin sıcaklığı çarparken, burası cennet olmalı diye düşündü. Cehennemin ateşten olduğunu söylüyorlardı yine de Hira'ya göre, cennet mutlu olduğunuz yerdi. İliklerine kadar ısınırken, uyumadan önce kafasında olan can sıkıcı düşünceleri unutmuştu ve mutluydu. Öfkeli bir kız sesinin, "Kendini de onunla birlikte ölüme sürüklüyorsun." dediğini duydu.

"Sana söyledim." dedi başka bir ses, Hira'nın kulağına müzik gibi geliyordu. "Onun suçu değil."

"Deniz." dedi az önceki kız sesi. Hira bilinci yerine gelirken sesin Işıl'a ait olduğunu fark etti. "Kız sana bıçak çekmiş, hala karşımda onu savunuyorsun." Histerik gülüşü, bir öfke homurtusunda boğuldu.

"Gözlerinde başka biri vardı." Deniz'in sesi düz ve anlaşılmazdı.

"Söylediğinin hiçbir açıklaması yok." dedi kız. Ayak sesleri ve kıpırdanmalar duyuldu.

"Başından beri hataydı." Kızın sesi, artık okşar gibi yumuşak çıkıyordu. "Bu olayı enstitüye bildir, doğru olanın bu olduğunu sen de biliyorsun."

"Rapor onaylanırsa, kolyenin çıkarıldığı o lanet ameliyat masasında kızın cesedi kalır." dedi. Deniz'in sesi titriyordu, Hira titreyen sesin içinde bir yeri kanattığını hissetti.

"Kurtarabilirler." dedi kızın sesi, soğuk ve umursamaz bir tonla.

"Masayı gördüm." Çocuk yutkundu, birkaç saniye durmak zorunda kaldı. "İntihara kalkıştığım gün, hatırladın mı? Sadece on dört yaşındaydım. On dört yaşında ölmeyi düşünecek kadar ümitsizdim ve Uin, ölmek istersem, masanın bu işi benim yerime halledebileceğini söyledi."

"Duygusal düşünüyorsun." dedi Işıl. "Benimle birlikte yasal olmayan bir yığın işe girmiş olabilirsin ama asla birini öldürmeye çalışmadın. Yaşamak zorunda olan sensin, neden anlamak istemiyorsun?"

"Bugün evine git."

"Ne?"

"Yalnız kalmak istiyorum."

"Seni öldürmeye kalkan biriyle geceyi yalnız geçir." dedi öfkeli ses. "Umarım aklın başına gelir, Deniz."

Tıkırtılar oldu ve açılan pencereden içeri soğuk hava girdi. Çalışan arabanın sesi uğultuya dönüşerek kaybolduğunda, biri kalkıp pencereleri kapattı. Hira gözlerini açmış, arkasını dönmeden ateşi izliyordu. Eğer uyandığını belli etmezse, taşıyıcının kendini daha rahat hissedeceğini düşündü. Ne var ki kendi içini rahat ettirmenin bir yolu yoktu, sabaha kadar zihninin değişmesinden korkarak uyuyamayacağını biliyordu. Ayak sesleri yaklaşırken, gözlerini kapattı ve dudaklarını hafifçe aralayarak inandırıcı bir uyku numarası çekmeye çalıştı. Sesler başucunda durdu ve Hira, yattığı şiltenin arkasına başka birinin uzandığını hissetti. Kız nefesini uyuyan birinin düzenli nefesine çevirebilmek için uğraştı.

"Uyumadığını biliyorum." Deniz, kızın gürültülü kalp seslerini, başını koyduğu yastıktan duyabiliyordu. Uyuyan birinin kalbi böylesine atmazdı.

Hira gözlerini açmadığı gibi cevap da vermedi. Deniz uyuduktan sonra, kendini tuvalete kilitleyip, sabaha kadar gönül rahatlığıyla uyumayı planlıyordu.

"Yapmadığın bir şey için suçluluk hissetme. Eğer gerçekten yaptıysan bile, suçlu olan sen değilsin. Cassius, Brutus'e söylediklerinde haksızdı. Kusur bizde değil, yıldızlarımızda." Deniz'in gülümsediğini hissetti kız. "Hem, beni öldürmen bu hikaye için mutlu bir son olurdu."

Hira, gözlerini açtı ama arkasını dönmeyi reddederek ateşe baktı. Bir insanın kendini öldürmeye teşebbüs etmiş birine, bu kadar iyi davranması saçmalıktı.

Beline sarılan kolları hissettiğinde, nefesini tutup gözlerini kapattı. Artık inandırıcı olmayan uyku numarasını sürdürmesi gerektiğine emin değildi, yine de sırtının Deniz'e yaslandığını hissettiğinde, en az uyuyan biri kadar hareketsiz kaldı. Arkasındaki nefes, kulağının arkasına çarpıyordu. Bir karabasanda yaşar gibi bedeni kilitlendi ne var ki ilk kez bu garip durum kızı memnun etti.

"Gideceksen de..." dedi artık silikleşen ses. "Ben uyuduktan sonra git."

Hira, içinden geçirdiği gitme fikrini taşıyıcının nereden tahmin ettiğini merak etse de soramadı. Belki de bütün bunlar, terasta gördüğü rüyanın devamıydı. Kulağına çarpan nefes derinleşip, Deniz'in kollarına dolanmış elleri gevşediğinde doğruldu ve şöminenin karşısına yere serilmiş şilteden kalktı. Çatıdaki misafir odasında ikisinden başka kimse yoktu ve saat gece dördü gösteriyordu. Yorgun, yere sürünen adımlarla banyoya ilerlerken, masanın üzerine atılmış ince battaniyeyi de yanına aldı. Banyoya girdikten sonra kapıyı kilitledi ve battaniyeyi yere sererek üzerine yattı. Beyaz tavana bakan gözleri kapanmamakta ısrar edince tekrar doğruldu ve bacaklarını karnına çekerek yerde oturdu. Ellerini ensesinde birleştirerek bir süre öylece kaldı. Üzerindeki kıyafetler hala hafif nemliydi ve boğazı yanıyordu. Ateşi çıkmış gibi içi ürperdiğinde, giderek onu boğmaya başlayan banyodan çıktı ve parmak uçlarına basarak ayakkabısının yanına gidip, bağcıklarını söktü. Ağzını kullanarak ellerini birbirine bağladı. En azından aklının kontrolünü kaybetse bile, ipler taşıyıcıya zaman kazandıracaktı. Bağlı ellerle gidip şöminenin sönmeyen alevinin karşısındaki şilteye oturdu. Taşıyıcı çatık kaşlarla ve yüzünde acı çekiyor gibi görünen bir ifadeyle uyuyordu. Görmezden gelmeye çalıştı ama çocuk anlaşılmaz kelimeler sayıklamaya başladığında içinin üzüntüyle ezildiğini fark ederek daha fazla dayanamadı. Ellerini birkaç dakika uğraştıktan sonra çözüp, Ada'nın odaya bıraktığı çantasından bir tüp rüyasız uyku ilacı aldı, tecrübeli ellerle ilacı enjektöre çekti, yeniden Deniz'in yanına döndü. Enjektörün deriye girerken en ufak bir ağrı yapmadığını biliyordu bu yüzden taşıyıcıyı uyandırmayacağına emindi. Alevlerin ışığında, çocuğun şilteye serbestçe bırakılmış kolundaki damarı bulmaya çalıştı. Bulduğu damara birkaç kez parmağıyla hafifçe bastırdı ve enjektörü deriye yaklaştırdı. Bir kıl kadar ince iğneyi batırmak üzereyken, taşıyıcının açılan gözlerini fark etti. Sahnenin garipliğinin farkına vardığında, şaşkınlıkla enjektörü geri çekti ve kekeleyerek:

"Rüyasız uyku ilacı." dedi. "Ben...sen sayıklayınca...i-iyi gelir diye düşündüm. İstersen boş tüpü getireyim - " Masanın üzerinde kalan boş tüpü almak için doğrulmaya çalıştığında, taşıyıcının elleri kızın ellerini tutarak, gitmesini önledi.

"Yap, hadi."

"Ne?"

"Kabuslardan yoruldum..." Az önce gördüğü kötü rüyanın etkisiyle terden ıslanan saçlarını elleriyle geri itti.

Hira anlamıyordu. Önce elindeki enjektöre sonra da tekrar taşıyıcının yüzüne baktı.

"Aptal mısın sen? Ya da deli?"

Taşıyıcı siyah ve derin gözlerini kızın gözlerine çevirdi, cevap vermedi. Hira, sinirden titreyerek enjektörü elinden bıraktı ve saçlarını avuçlarının arasına alarak sıktı.

"Benimle yalnız kalmanı anlayabilirim ama bu...Bu güven normal değil. Ben bile kendimden emin olamazken - "

Ne olduğunu anlamadan kendini taşıyıcının kollarında buldu.

"Aptal. Deli. Anormal. Her üçü de benim." dedi. "Sen sadece yanımda kal."

Continue Reading

You'll Also Like

1.5K 435 22
"Ne konuşacaktık?"diye sordum. "Beni hâlâ seviyorsan bana bir şans vermeni isteyecektim"dedi. ... "Aşk seninle geliyor bana Her seferinde yalanlar s...
1.1M 56.3K 68
--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini yabancı bir evrende bulur. Kafasındaki bi...
403K 30K 123
--En yüksek Bilim Kurgu #1, Fantastik#1-- "Beni kapının önünde bıraktın. Bir ay sonra döneceğini söyleyip. Beş yıl, iki evren, on kıta sonra kafana s...