YENİDEN SEVEBİLİR MİSİN

By kimbuyazarciniz

243K 10.3K 4.1K

Bade Sancak. Daha 23 yaşında bir genç kadın ve hayatında aldığı en yanlış karar, aşık olmak.. Yanlış kararla... More

1. Bölüm / Başlangıç
2. Bölüm / Hastane
3. Bölüm / Onun Karısı
4. Bölüm / Karmakarışık
5. Bölüm / Yeni İnsanlar
6. Bölüm / Yalan
7. Bölüm / Evlilik
8. Bölüm / Ateş
9. Bölüm / Kiss
10. Bölüm / Yara
11. Bölüm / Koku
12. Bölüm / Nişan
13. Bölüm / Tatil
14. Bölüm / Sevgili
15. Bölüm / Aile
16. Bölüm / Gerçekler
17. Bölüm / 1 Ağustos
18. Bölüm / Kardeş
19. Bölüm / Çaresiz
20. Bölüm / Yıkılış
21. Bölüm / Yorgun
22. Bölüm / Ortaya Karışık
23. Bölüm / Ayrılık
24. Bölüm / 5 Eylül
25. Bölüm / Ölüm
26. Bölüm / İngiltere
27. Bölüm / Kızıl Saçlı Kadın
28. Bölüm / Ömer Ve Su
29. Bölüm / Büyük Plan
30. Bölüm / Halüsinasyon
31. Bölüm / Ufak Yüzleşme
32. Bölüm / Tek Başına
33. Bölüm / Operasyon
34. Bölüm / Savaş
35. Bölüm / "Korkak"
37. Bölüm / Bebek
38. Bölüm / Abi Kardeş
39. Bölüm / Kanlı Bebek
40. Bölüm / Hamilelik Hormonları
41. Bölüm / Kaybediş
42. Bölüm / Ayazdan Kaybediş
43. Bölüm / Remzi Doğanlı
44. Bölüm / Câni
45. Bölüm / Şirket
46. Bölüm / Ayazın Geçmişi
47. Bölüm / Yüzük
48. Bölüm / Eski Aşklar
49. Bölüm / Evlilik Mevzusu
50. Bölüm / Küçüklük Tranvası
51. Bölüm / Sevgililer Günü
52. Bölüm / Sona Doğru
53. Bölüm / Final
Özel Bölüm

36. Bölüm / Yılbaşı

3.6K 156 44
By kimbuyazarciniz

Instagram: kimbuyazarciniz

Hikâyenin parodi hesapları
Bade Sancak: badesancak

50 Bin özel, upuzun bir bölümle sizi baş başa bırakıyorum :)
Keyifli okumalar 😽

20 Aralık

Boşluktaymışçasına his veren 15 günü geride bırakmıştım. 15 gün boyunca normal haraketli hayatımın aksine stabil ilerleyen, her günün, her saatin aynı şekilde ilerlediği iki hafta bitip gitmişti.

Geçmiş olan iki hafta içinde her gün Ayazın İngilterede bulunan evine gitmiş olsamda onu bir saniye olsun bile görmemiştim. Duymuş olduğum haberlere göre iki hafta önce bizim konuşmamız sonrası kısa süreliğine İstanbula geri dönmüştü.

Çok saçma geliyordu ama evine gittiğimde her gün olurda belki birkaç saniye görürüm ümidi ile gidiyordum o eve. Ne olmuştu, tekrardan nasıl başa dönmüştüm bilmiyordum fakat bu sıralar onunla sürekli görüşmemin bana hiç iyi gelmediğinin farkındaydım

Zamanla unutmamıştım fakat özlemime karşı koymayı azda olsa öğrenmiştim, şimdi ise onun gözlerine tekrar uzun uzun bakışımla aylarca karşı koymaya çalıştığım şeyi başa almıştım.

Onunla tekrardan iletişim halinde olmak bana hiç iyi gelmemişti

Öğlene doğru her zamanki gibi üzerimi giyinip birkaç şey atıştırdıktan sonra evden çıkmıştım. Şu sıralar öz annemin kaldığı evin en yakınlarında bulunan evimde kalıyordum

Karla karışık yağmur hafif hafif çiselerken ben adımlarımı hızlandırarak Ayaza ait olan eve 10 dakika içinde varmıştım.

Her gün olduğu gibi giriş kapıdan girmiş, hiç bir korumanın yüzüne bakmayarak direk kapıya yönelerek zile basmıştım.

Hizmetli kadının açmasını beklediğim kapı sırasında kafamda bulunan bereyi çıkartarak saçımı karıştırıyordum. Önüme düşen birkaç tutam saçla gözlerimin önü kapanırken, kapının açılma sesi gelmişti

Önüme ısrarla düşmeye çalışan saçları son kez öfkeyle kulağıma sıkıştırdığım esnada kapıda beni izleyen Ayazı görmeyi bekliyor değildim.

Ellerimi nereye koyacağımı bilemiyor şekilde kalırken, ağzımın hafifçe açılmasına engel olamamıştım.

15 günün her gününde beklerken ümidimi kesmiş olduğum gün mü gelmişti gerçekten de

Bu heyecanlı haraketimin yanlış olduğunu yarım dakika sonunda anlarken kendime gelmeye çalışarak boğazımı temizledim.

Ayaz benim aksime daha rahat, sanki çok normal bir insanı karşılıyor gibiydi

Aklım hangi cümleyi kuracağını bilemeyecek hale gelirken gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Çok aptaldım, çok yanlış haraketler yapıyordum

"Hoşgeldin, evde olmayacağım sen istediğin gibi takılabilirsin Sofia hanımla" sonunda ağzımı açıp birkaç kelime söyleyecekken bir anda yanımdan geçip gitmesi ile şaşkınca kaldım

Tam olarak liseli bir ergen gibi davranmıştım. Aptal kafam.

Tabi beyefendi benim gelmeme hazırlıklı olduğu için gayet normal bir tepki vermişti, benim aksime!

Daha fazla saçmalamak istemediğim için hızlı ve sert adımlarla içeri girerek kapıyı babamın malıymışçasına sertçe kapattım.

Onu gördüğümde paniklediğimi düşünecekti, gerçekten de öyle olmamış mıydı?

Ah çok kötü rezil olmuştum

Kapıya yaslanarak bir süre kendime gelmeye çalıştıktan sonra, daha fazla kafamla baş başa kalmak istemediğim için adımlarımı haraket ettirerek yukarı doğru çıktım.

Bugünde geçirmiş olduğum iki hafta kadar normal bir gündü, sakin ol Bella.

Öz annemin kapısının önüne geldiğimde derince nefesimi vererek kapıyı tıklattım, ardından da açtım

Her gün olduğu gibi yatakta oturarak beni bekleyen öz anneme gülümseyerek "Merhaba" dedim

Bana anne gibi sıcak bir gülümse sunarken "Hoşgeldin kızım" diye konuştu

Yanına geçip oturduğum sırada kollarını bana sıkı sıkı sarmış, küçük bir sarılma yaşamıştık.

Ayrıldığımızda "Ee anlat bakalım nasıl gidiyor" diye sordu

Annemle geçirmiş olduğum iki hafta sürecinde kaynaşmış, sanki anne kız değilde iki arkadaş ilişkisi kurmuş gibiydik. Ve bu olay benim oldukça hoşuma gidiyordu

"İyidir, değişen bir şey olmadı düne göre. Sen nasılsın nasıl gidiyor?"

Kadının hayatı nasıl gidebilirdi ki? 23 yıl yeterince hapis hayatı yaşamışken hala bu hayatını sürdürüyor olması çok ağrıma dokunuyordu

Onunla dışarı çıkma fikrini ısrarla sunsamda her seferinde olumsuz yanıt veriyordu. Anlamaya çalıştım, 23 yıl dışarı adam akıllı çıkmamışken dışarıda neler olduğunu, nasıl bir hayat olduğunu unutmuş gibiydi biraz aslında

Rutin hayatı her daim dört duvar arasında oluşuyor gibiydi

İki saat geçti, bu geçen dakikalarda genellikle ben konuşmuş annem dinlemişti. Ona lise ve ünüversite anılarımı anlatırken o beni merakla dinliyor, sanki kaçırmış olduğu zamanları bu şekilde yaşıyor gibiydi.

İçimde bir yer üzülmemesi için anlatmak istemesede o benim aksime anlatmam konusunda oldukça ısrarlı ve meraklıydı.

Yelkovan akrebi kovaladı, saatler geçti. 3 buçuk saatir odada oturup muhabbet ediyorduk ve benim konuşmaktan ağzım yorulmuştu

Nefesimi derince verip gülümsedim "İşte böyleydi, ünüversitemi en baş seviyesinde bitirmiştim" diyerek gülümsedim.

Şu anda hiçbir işime yaramayan birincilikle bitirmiş olduğum diplomamı ilk defa birine anlatıyordum

Geçmiş hayatım, üniversite veya lise hayatım bana o kadar uzak geliyordu ki şuanda. Sanki o zamanları ben yaşamış değil de o anların bir filmini izlemiş gibiydim.

"Kendi başına o kadar güçlü bir kadın olmuşsun ki, gurur duyuyorum seninle güzel kızım" içtenlikle ve şefkatle söylemiş olduğu cümlelere karşı istemsizce gözlerim dolarken gülümsemeye çalışmıştım

Burnumu çekip boğazımı temizledim, ayaklanarak "Benim artık gitmem gerekli" dedim

Annemin bir anda suratı düştü, her gün ben giderken üzgünce beni uğurluyordu. Benimle dışarı gelebileceğini söylesem de gelmemekte ısrarcıydı

Bozulmuş ifadesini düzeltmeye çalışarak oda içtenlikle güldü "Tamam kızım nasıl istersen, dikkat et kendine, görüşürüz" kollarımı sararak sıkı sıkı sardım

Boğuk çıkan sesimle "Görüşürüz" dedikten sonra ondan ayrılarak odadan çıktım. Odanın kapısını kapattığım sırada ayaklarımı daha fazla tutamadığımı hissederek yan taraftaki duvara doğru çöktüm

Bacaklarımı kendime çektim, yüzümü dizime gömdüm. Az önce mutluydum evet, ama içimde burukluk sayesinde her gülüşümde bir eksiklik varmış gibi hissediyordum

İğrenç hissediyordum kendimi

Gözlerim tekrar tekrar dolarken kendime öfkelendim. Karakterimi değiştirmekte onca zaman harcamış olsamda içimde biryerlerde yaşayan Badeyi susturamıyordum

Bir süre duvara yasaklanarak o şekilde kaldım. Ta ki merdiven başında ki sesleri duyana kadar. Gitmemin vakti gelmiş çoktan geçiyor gibiydi

Ayağa kalktığım esnada gözlerimdeki yaşları silmeye fırsat bulamadan merdiven ağızından Ayaz ve yanında bir kız yukarı doğru çıkıyordu

Beni gördüğü anda hafifçe kaşlarını çatarak bakan Ayazı umursamayarak yanındaki kadına odaklanmıştım. Beni otele götürdüğü gece odasına gelen kadında bu kadındı. Asistanı olması gerekiyordu

Kız beni tanımıyor olacak ki anlayamamış gibi hafifçe suratıma bakıyordu. İkisinin de gözleri bana odaklıyken bu durumdan rahatsız olarak "Bende gidiyordum, iyi günler" diye konuştum, ardından birkaç adım atarak yanlarından geçecekken Ayazın kolumu hafifçe tutmasıyla durdum.

Gözlerimi çevirmeyerek "Birşey mi vardı?" Diye sordum

Yaşlı gözlerimle temas kurmasını istemiyordum.

"Bir sıkıntı mı var?" Diye sordu

Olsaydı da söyleyecek miydim?

"Hayır birşey yok. Biraz eskileri konuştuk da duygulandım" dedim, eskiler dediğim sırada aklıma gelen Ayazla olan anılarımla burukça gülümsedim. Sanki eski hayatımda bir tek o varmış gibiydi

Ondan öncesi yok gibiydi

"İyi, öyle diyorsan öyledir." Birşey demedim, kolumu sert bir haraketle ondan kurtararak yürümeye devam ettim.

Seri adımlarla merdivenlerden indim, ardından dış kapıdan çıkarak bu evden komple çıktım.

Yağmur dinmiş, yerine hafif güneş ışınlarını bırakmıştı. Acalem varmışcasına seri adımlarla evime varıp kendimi direk balkona atmıştım

Jiletini yeni açmış olduğum sigara paketinden bir dal alarak ağzıma götürdüm, masadan çakmağa uzanarak ateşle sigarayı buluşturdum.

İçime çekişimle birlikte beyin hücrelerimin gevşediğini hissederken zamanın su gibi akıp gitmesiyle ne ara paketi yarıladığımın farkında değildim.

Bitmiş olan sigarayı küllüğe bastırdığım sırada ciğerlerimden kuvvetle gelen öksürüğü durduramazken gözümden yaş akıncaya kadar öksürmüştüm. Galiba ciğerlerimin selasıydı bu

Aralık ayında saatlerce balkonda duran tek manyak olabilirdim, ellerim ayaklarım donmuş, tir tir titriyordum. Vücudumun aksine içimde alev alev yanıyordu

Öksürük sonrası bir anda gelen hapşuruklar durmazken daha fazla manyak gibi kendimi üşütmek istemeyerek, titreye titreye evin içine girdim.

Sıcak evle vücudum hafifçe gevşese de, ne titremem durmuştu ne de üşümem

Hasta olmamayı umdum, şuanda hasta olmamam gereken önemli zamanlardı

Yatmak istiyordum fakat uyumadan önce banyo yapsam iyi olabilirdi. Sıcak bir duş iyi gelirdi

Duşa kabini açarak suyu ayarladım, kıyafetlerimi çıkarmaya bile mecalim olmadığı için kendimi direk olarak suyun altına attım.

Akan sıcak su beni biraz kendime getirirken, suyu kapattıktan sonra üzerime yapışmış olan ıslak kıyafetlerim beni daha çok üşütmeye başlamıştı

Titremekten birazdan dişlerimin kırılacağına emindim. Zorlukla üzerimdeki ıslak kıyafetleri kenara koyarak, kısa bornozuma sarıldım. Kuşağı gevşekçe bağladıktan sonra kollarımı birbirine sarıp ısınmaya çalıştım

Bir anda çok büyük yorgunluk çökmüştü üzerime, gözlerim o kadar kapanıyordu ki birazdan düşüp burada uyuyacaktım.

Banyo kapısını açıp içeriden çıktıktan sonra hemen karşıda bulunan odama girdim.

Gözlerimin gitmesini artık tutamıyorken, üzerimi giyinmeden o şekilde kendimi yatağa atmıştım. Yorganı üzerime çektim, kalın olan yorgan sanki hiç yokmuşçasına hala titriyordum.

Bilincim kendimi yatağa attıktan birkaç dakika sonra tamamıyla kapanmıştı.

Yüksek sesli müzik sesi kulağımı çınlatmasıyla birlikte görmüş olduğum kabustan gözlerimi korkuyla açmıştım.
Nefes nefese hafifçe doğrulduğum sırada vücuduma saplanan iğne batma hissiyle acıyla inlemiştim

Kısa bir süreliğine hafıza kaybı yaşamışçasına buğulanan beynim yüzünden o şekilde yatakta kala kalırken, kulağımı dolduran müzik sesiyle gelen sese doğru gözlerimi çevirdim. Telefonum çalıyordu

Boğazımı dolduran öksürükle birlikte canım daha çok acırken, acıdan gözlerimin dolmasına engel olamamıştım

Allahım bu ne biçim bir hastalıktı böyle

Hemen yan yastığa fırlatmış olduğum telefona zorlukla uzandığım sırada gözlerimle arayan kişiye baktım.

Ayaz neden arıyordu? Hemde bu saate

Saat 11'e geliyordu, oha. Nasıl bu kadar uyuyabilmiştim?

Zorlukla yeşil tuşa basarak aramayı yanıtladım. Telefonu kulağıma götürerek, karşıdan gelecek olan sesi bekledim.

"Bade, nerdesin? Neden açmıyorsun bu telefonu kaç kere aradım" öfke ve korkuyla gelen sesine karşı gene bir bokluklar olduğunu sezmiştim.

Konuşacağım sırada tekrar bir öksürük tutarken, nefes alamadığımı hissetmiştim.

"İyi misin sen?" Diye tekrardan konuştu

Kendime biraz geldikten sonra kısılan sesimle birlikte "İyiyim" dedim, söylemiş olduğum cümlemin aksine, bok gibiydim.

Konuşmamla birlikte boğazımda oluşan acıyı daha yeni yeni anlıyordum.

Siktir, ben gerçekten şifayı çok fena kapmıştım.

"Sen neden aramıştın" diyerek sözüme devam ettim. Acıyan boğazımla birlikte hafifçe inlerken, arkasından gelen öksürüğü de susturamamıştım

"Yanında kim var senin? Nerdesin şu anda"

Cehennemin dibindeyim tatlım, gelir misin sende?

"Evdeyim" iki kelime edince bile yorulmuştum, tekrardan uykum gelmişti.

"Uyuyacağım ben kapatıyorum" dedim, kafamı sertçe yatağa geri koydum. Sert koyuşumla birlikte başımın ağrısı da kendini meydana getirmişti, çok güzel. Her şey daha da bok oluyordu

"Ahh" diye hafifçe inleyerek başımı tuttum, nasıl olurda vücudumda bir bölgeyi bile ağrısız bırakmayacak şekilde hasta olurdum?

"Hangi evdesin Bade? Yanına geleceğim"

"Uyuyacağım beenn. Gelmee" ağzımdan çıkan kelimeler sarhoşmuşum gibi çıkarken, gözlerimi tekrardan kapattım. Gene uykum gelmişti

"5 dakikaya orda olacağım, kapıyı aç" şuanda tuvaletim olsa bile yatağa yapacak haldeyken birde beyefendi için kalkıp kapı mı açacaktım

"Iğığ olmaz" diye huysuzca mırıldandım. "Uyuyacağım ben gelme, gelirsende rahatsız etme beni, anahtar kapının önündeki posta kutusunda var" yeterince boğazımı acıtmıştım, telefonu şak diye suratına kapattım.

Gelmese olurdu fakat gelirse de iyi olabilirdi, hiç olmazsa yanıma birilerini yollayıp daha çabuk toparlanmamı sağlayabilirdi

Gözlerim gene yorgunlukla örtülürken bilincimi yavaştan kapanmaya başlamıştı.

Uyumak ile normal hayat arasındayken evin içinde duymuş olduğum kapının açılıp kapanma sesiyle huysuzca mırıldandım. Tam uyumak üzereydim ama ben

Gözlerimi daha açmadan odanın kapısı açıldığında, artık gözlerimi aralamaya karar vermiştim.

Karşımda beni izleyen Ayaza karşı yüzümü somurttum. Ardından o hiç gelmemiş gibi gözlerimi tekrardan kapatarak uykuma geri dönmeye çalıştım

Odanın içinde birkaç adım sesi yankılandı, Ayaz bana doğru yaklaşıyordu.

Üzerimi tamamıyla kapatan yorgana daha sıkı sarılırken, gelmiş olan üşüme hissiyle tekrardan titremeye başlamıştım.

Gözlerimi sıkı sıkı yumarak hiç açmak istemiyormuşçasına kapatırken, alnımda hissetmiş olduğum sıcak ellerle, bir anda gözlerim açılmıştı.

Ne yapıyordu bu adam

"Siktir, yanıyorsun kızım sen, hala niye örtünüyorsun kalk" üzerimdeki yorganı çekmeye çalışırken, elimle yorganı daha sıkı kavrayarak "Bıraak" diye bağırdım. Bağırışımla birlikte boğazımın yandığını hissederken öksürüklere engel olamamıştım.

Öksürüklerimle birlikte yorganı tutan ellerim gevşerken bunu fırsat bilen Ayaz, yorganı hızla üzerimden çekmişti.

Hassiktir, ben en son bornozla uyumuştum!

Aklım bu durumu yeni kavrarken Ayaza dönüp baktığımda vücuduma değilde suratıma bakmış olduğunu görmemle bağırışımı durdurmuştum.

"Üşüyorum diyorum sana ver şunu" diye ağlarcasına konuştum.

"Saçların ıslak yatmışsın Bade, kendini daha da hasta etmeye meraklı gibisin. Odanın penceresi de üstten açık, tüm gece zatüre olmadığına şükretmelisin" öfkeli sesine karşı mahçupca gözlerimi ondan kaçırdım.

Haklıydı fakat dün gece bunları düşünecek halde veya güçte değildim. Kalkıp ne pencereyi kapatabilirdim ne de saçlarımı kurutabilirdim, üzerimi dahi giyememişken bunları yapmamış olmam gayet normaldi.

"Sanane be, sen mi hasta olacaksın sanki. Canım hasta olmak istedi belkide" konuşmamın bitmesi ile birlikte üst üste gelen hapşuruklarla huzursuzca yerimden doğrulmuştum.

Burnumdan akan sümüklere karşı gözlerim peçeteyi ararken, yapmak istemiş olduğum şeyi anlayan Ayaz hızla yan koltukta bulunan peçeteye uzanarak bana bir tane verdi.

Çocuğun yanında burnumu sümkürsem çok ayıp etmiş olurmuydum? Aman canım banane, hastaydım ben.

Sümkürüşüme karşı gayet normal bir ifade ile beni izleyen Ayazla durumu bende önemsememiştim.

Zaten önemsemem gereken çok farklı durumlar vardı şuanda.

Mesela benim bornozla yatakta hasta bir şekilde yatarken Ayazın gelip bana bakması gibi

"Kalk hadi, üzerine temiz kıyafetler giydikten sonra saçlarını kurutalım"

"Uyuyacağım ben" diyerek dudağımı hafifçe büzdüm. Ne oluyordu amına koyim, hastalık bana kafa yapmıştı.

Kolumdan tutup yavaşça çekiştirdi "Kalk ve giyin. Yoksa ben giydiririm"

Giydirsene :)

"Giydiremezsin" diyerek dikledim.

Öyle mi dercesine baktı, ardından birkaç saniye içinde dolabıma giderek birkaç parça kıyafet alarak tekrardan yanıma geldi

Ben hala yatakta oturuyor şeklindeydim, sürekli olarak tıkalı olan burnumdan zorlukla nefes almak için çaba sarf ediyordum.

Yatağın ucuna geçip oturdu. Bana biraz yaklaştı

"Kaldır kollarını" diyerek gözlerini sıkı sıkı kapattı.

Çocuk ayağıma kadar gelip kıyafet giydirmeye çalışırken, ben hala çocuk gibi inat edersem çok saçma olurdu.

İtiraz etmek istemeyerek bornozumun gevşek kuşağını komple açarak üst kısmımdan bornozu sıyırarak çıkardım.

Gözlerini kapatmış, yüzünü yan tarafa doğru çevirmiş Ayaz eliyle giymem için bol bir tişört tutuyordu.

Onu zorlamadan üzerimi giyindikten sonra "Tamam" diye kısık bir sesle konuştum.

Uzun olan tişört kalçamı örtecek şekildeydi.

Ayaz gözlerini açtı, ardından altıma giyecek olduğum şeyleri bana uzatarak "Bunlar sen halet istersen" dedi, itiraz etmeden elindekileri alıp giydim. Bu esnada Ayaz arkası dönük bir şekilde oturup beni beklemişti

"Tamam giyindim, teşekkürler" dedim. Arkasını döndü, gözleri bu sefer baştan aşağı beni süzdü

"Çorba getirecekler birazdan. Onu iç, sonrasında ilacını alıp yatabilirsin" diye konuştu

Böyle bebek gibi bakılmayı unutmuşken tekrardan bu duruma alışmak istemedim.

"Ayaz yapma" diye sessizce mırıldandım, sesimi ben bile zor duymuşken onun duyacağını tahmin etmemiştim.

"Neyi yapmayayım" diye sordu

Of Allahım

"Yok birşey. Uyuyacağım, karnım aç değil"

"Olmaz öyle şey. İlaç içmezsen toparlanamazsın"

Normalde çokmu topluydum sanki?

Gözlerimi kırpıştırarak başımı hafifçe tamam anlamında salladım, inatlaşmaya halim yoktu.

Odaya sessizlik hakim olurken, Ayaz yataktan biraz daha bana doğru yaklaştı. Ne yapacağını anlamayarak kaşlarımı çatıp ona bakarken o elini alnıma koymasıyla durumu yeni çakmıştım.

Sıcak eli alnıma temas ettiğinde vücudumun alev alev yandığını hissetmiştim.

Bana temas etmesi, benimle göz göze gelmesi veya da benimle aynı ortamda bulunması bile bana hiç iyi gelmiyordu. Onunla aynı dünyada nefes almakta bile zorluk çekiyordum, hayatını bu şekilde sikip atmış olupda onunla hala hangi yüzle aynı ortamda bulunabiliyordum.

Her göz göze gelişimizde, gözlerinde o günki kırgınlığı görüyordum. Her göz göze gelişimizde, benim mezarlığıma oturup saatlerce izleyişi geliyordu gözlerimin önüne.

Hastalığımın sebeplerinden birisi de buydu, içimdeki vicdan dışarı kusuyordu, içime çok yükte bulunuyordum, vücudum dayanamayarak dışa vuruyordu bu durumu.

Aklım gene susmadı, elleri alnımda uzun süre dururken ben aklımda düşündüklerimle gözlerimin dolmasına sebep olmuştum.

Ağzımdan küçük bir hıçkırık kaçmasına engel olamamıştım.

Ayazın elleri alnımdan çekilerek yüzüme ne olduğunu anlayamamış bir şekilde baktı.

Konuşmadı, konuşmadım.

Kendimi sürekli ona karşı açıklamak istiyordum ama hiçbir zaman bunu başaramayacaktın bunuda biliyordum.

Kendimde o cesareti göremiyordum

Hiç beklemediğim bir şekilde kollarını sıkıca bedenime sardığında hafifçe afalladım. Asla ama asla bunu beklemiyordum

Elleriyle sırtımı hafifçe sıvazlar gibi yaparken benim ellerim havada kalmış bir biçimdeydi.

Kalbim sarılmak için diretirken aksine beynim tam tersini söylüyordu.

Uzun zaman sonra ilk defa bir kerecik olsun kalbimle haraket etmeye karar verip havada kalan kollarımı hafifçe ona sardım.

Saniyeler dakikalar birbirini götürürken ayrılmamıza sebep olan durum odanın içinde yankılanan telefon melodisi olmuştu.

Kendime gelmiş gibi hafifçe onu ittirerek kendimden uzaklaştırdım.

Ardından art arda gelen öksürükleri durduramamıştım.

Elimle ağzımı hafifçe kapatarak öksürmeye çalışırken Ayaz telefonu umursamayarak gene bana doğru yönelmişti.

Yan komidinde bulunan sürahiden bir bardak su doldurup bana doğru uzattı. Öksürüklerim dindikten sonra başımı sağol anlamında sallayarak suya uzanıp aldım. Bir yudum kadar içmiş olsamda boğazlarımı yakmış olduğu için daha fazla içememiştim

Suyu ona uzattım, oda alıp yan komidine koydu. Bakışlarını tekrar bana döndürdüğünde "İyi misin" diye sordu

Başımı hafifçe aşağı yukarı doğru sallayarak "İyiyim" dedim "Sen telefonuna bakabilirsin" diye de ekledim

Telefonunu alıp birkaç birşey baktı, ardından birisine birşey yazıp telefonu kapattı.

"Çorban gelmiş, sen iki dakika bekle, hemen getireceğim" diye konuştu.

Başımı salladım hafifçe

Daha birşey demeden hızlı adımlarla odadan çıkıp gitti.

İki üç dakika geçmedende tepsiye koymuş olduğu bir tabak çorbayla geri döndü

Zorlamadan çorbamı içecek, ardından ilacımı da içip yatıp uyuyacaktım. İnsanların benimle daha fazla uğraşmasına gerek yoktu

Yatak başlığına yaslanarak dik bir şekilde oturdum. Ayazda yatağın köşesine oturup tepsiyi kendi kucağına koydu.

O anda aklıma gelen eski görüntülere engel olamamıştım.

Hazırladığım tepsiyi yukarı çıkartarak Batu'nun odasına ilerledim

Kapıyı biraz zorlanarak açmış ardından odaya girmiştim.
Batu bıraktığım şekilde duruyordu hala

"Tarhana yaptım ama sever misin" diye sordum

Yüzünde ufak bir gülümseme oldu "Olur içerim" dedi

Çorbayı kucağına koyup eski oturduğum yere geri geçip oturdum.

"Ee ben mi içeceğim" diye konuştu Batu, yok anan içecek!

"Sana yaptım ya" dedim

"İçirmeyecek misin yani bana" arkadaş amacın ne senin?

"Kolun yok mu" dedim dayanamayarak

"Varda ağrıyor ya" dedi, içimden sessizce la havle diyerek ayağa kalkmış ardından yatağın ucuna oturmuştum

Tepsiyi kendi kucağıma alırken çorbaya bir dilim ekmeği dilimledim

Çorbayı kaşıkla alırken "Aç ağzını uçak geelliyoor" diye sesimi hafifçe değiştirerek konuştum.

Bu halime küçük bir tebessümle karşılık verdi, ardından kısa sürede çorbayı yalayıp yuttu.

Gözlerimin önünden hızla perde şeklinde akıp giden anılarla birlikte küçük bir tebessüm etmekten kendimi alıykoyamamıştım.

Ters bir dejavu yaşıyor gibiydik şuan da

Oda o anları hatırlamış olacak ki benim gibi bir süre donup kalmıştı.

İlk kendine gelen ben olurken "Ben içebilirim" diye konuştum.

Yaşadığımız gerçekten de ters dejavuydu

Başını olumsuz anlamda salladı "Kolunu kaldırmaya halin yok Bade, inat etmeden iç hadi" diyerek çorbadan bir kaşık alıp tabağın kenarında akan çorbayı sıyırdı. Sonrasında kaşığı bana doğru uzattı

Bende daha fazla karşı gelmemek için dediğine uydum ve kaşıktaki çorbayı içtim.

Boğazımdan akıp giden çorba oldukça boğazlarımı yakmış olsada, bunun yararlı bir şey olduğunu bildiğim için dayanmaya çalıştım.

Canımın yanması oradaki mikropların çözülmesi demekti

5-10 dakika sonunda bütün çorbayı içip bitirmiştim.

En sonunda peçeteyi alarak ağzımı sildikten sonra "Teşekkürler" diye kısık bir sesle konuştum.

Oda benim gibi alçak bir tonda "Afiyet olsun" diye karşılık verdi

"İlacını da iç ardından istediğin kadar dinlenebilirsin"

Başımı salladım

Yan taraftan ilacı alıp bana doğru uzattı. Bende su ile birlikte hızla ilacı içip ona boş su bardağını geri uzattım

Her işimi ona yaptırdığım için hafifçe utanmıştım aslında. Bir bebek gibi her işimde ona muhtaç gibiydim

"Evet, artık uyuyabilirsin" diyerek yataktan kalktı. Ardından benim yatacak olduğum yastığı düzeltip uzanmamda yardımdı oldu

Yatağa uzandığım sırada Ayazın yüzünün bana doğru yaklaşması ile gözlerim sonunda kadar açılırken, dudaklarının alnıma değmesi ile birlikte, ağzım şaşkınca aralanmıştı

Şuan nefes alıyor muydum? Hiç bir fikrim yoktu

Sanki birkaç saniyeliğine dünya durmuş hissine kapılmıştım.

Ama o birkaç saniye saatler sürmüş gibiydi

Dudakları alnımdan çekildiği sırada beynim sanki çalışmıyor da daha yeni yerine geliyormuş gibiydi.
Ona şaşkın şaşkın bakarken o bu durumu garipsemeden "Ateşin biraz düşmüş" diye cevap verdi.

Ne yani ateşimi ölçmek için mi dudakları alnıma temas etmişti?

Kelimeler ağzımda lal olurken sessiz kalmayı tercih etmiştim. Konuşursam saçmalayarak kendimi rezil edebilirdim

Benim sessiz kalışımla birlikte oda bir süre sessiz kaldı ardından "Sen dinlen iyice. Birşeye ihtiyacın olursa burada olacağım" diye konuştu

Ne yani burada mı kalacaktı?

Bu kadar zahmet veremezdim, olmazdı

Başımı olumsuz anlamda sallayıp "Hayır sen işine bak, bundan sonrasını kendim halledebilirim" diye konuştum.

Ama beni fazla dikkate almış gibi değildi

"Buradayım Bade. Hadi yatıp dinlen sen" itiraz hakkın yok gibi konuşuyordu. Başka zaman olsa güzel bir laf dalaşına girebilirdim fakat bunu yapamayacak kadar kendimi yorgun hissediyordum

Ne halt yersen ye der gibi omzumu salladıktan sonra ona götümü dönüp gözlerimi kapattım.

Aynı odada nefes alış verişlerimiz yüzünden uyku uzunca dakikalar tutmazken, sonunda gözlerimin ağırlığı ağır gelip uykuya dalmıştım.

Soğuk vücuduma işlerken, titreyerek gözlerimi aralamıştım. Sıcak yatağımda uyanmayı beklerken, aksine dar bir odada, tek başıma betonda oturuyor olarak uyanmıştım.

Ayaklarım çıplak olduğu için buz gibi mermere temas eden ayaklarım beni daha fazla üşütürken burasının neresi olduğunu kavramaya çalıştım

Odada hiçbir şey yoktu. Beyaz renginde fakat boyaları dökülmüş rutubet bir odaydı.

Sağda ve solda iki tane tahta kapı bulunuyordu

Dar oda yüzünden nefes alışverişlerim aksarken hemen buradan çıkmak istedim.

Ayağa kalktım, kalkışımla birlikte dünya baştan sona beynimde dönerken duvara tutunmam sayesinde yere düşmekten son anda kurtulmuştum.

Sarsak adımlarla ilk başta sol tarafta bulunan kapıya doğru ilerledim. Tepesinde küçük bir pencere olan kapıdan, gözlerimi iyice yaklaştırıp orada neler döndüğüne bakmaya çalıştım. Fakat tek gördüğüm, zifiri karanlık bir yoldu

Karanlık beni içine çekiyormuş gibi hissederken ellerim boğazlarıma gitti. Nefes alamıyordum. Buradan hemen çıkmam gerekiyordu

Arkamı hızla dönerek sağ tarafta bulunan odaya yöneldim. İlk başta sol tarafta yaptığım gibi küçük pencereden yolun nereye çıktığına baktım

Sol tarafın aksine aydınlık bir oda vardı. Ve içeride tahta sandalyede arkası dönük bir şekilde oturmuş Ayaz

Onu görmemle birlikte tüm korku ve endişem yok olurken kapıyı açmak için tokmağa doğru yöneldim.

Bir iki kere çekiştirmeye çalıştığım kapının kilitli olduğunu fark etmemle içimde oluşan sıkıntı tekrar yerini kaplarken kapıya hızla vurmaya çalıştım. Ayaz sesimi duyup gelecek olmalıydı

Kapıyı kırmak istercesine sert bir şekilde birçok kez kapıyı yumrukladım.

Sanki kapı sesi o tarafa gitmiyor gibiydi, Ayaz arkasını dönüp bakmamıştı bile. Korkuyla gözlerimin dolmasına engel olamazken buralarda biryerlerde anahtar olabileceğini düşünerek hızla kapıdan ayrılıp yerlere doğru baktım

Düşük voltajlı ışık yüzünden etrafı doğru seçemezken ellerimi her tarafa değdirerek, elimin anahtara çarpmasını umdum

Korku dolu nefes alış verişlerim odanın içini kaplarken arkamda duymuş olduğum kapı açılma sesiyle birlikte umutla arkamı döndüm.

Sağ kapıdan Ayazın çıkmasını bekliyişimin aksine sol kapının yavaş yavaş açılmasıyla birlikte elimi hızla kalbime götürdüm.

Artık odanın içini yüksek sesli kalp ritimlerim ve kapının yavaş yavaş açılma gıcırtısıyla dolduruyordu

İçimde oluşan korkuyla çığlığımı susturamamıştım.

Gözlerimden yaşlar süzülürken, göz yaşlarımdan önümü görememeye başlamıştım.

"KİMSİN SEN" Diye bağırdım, hala kapıyı yavaş yavaş açan kişiye doğru

Saniyeler belkide dakikalar geçti. Ama geçmiş olan süre bana asırlar gibi geldi

Duvara iyice sindim. Gözlerimle etrafa bakarak kendimi koruyabilecek birşeyler olup olmadığına baktım.
Odanın içinde rutubetli duvarlar dışında hiçbir şey bulunmuyordu

Kapı sonunda açıldığında, bu sefer odayı erkek ayakkabısının topuk sesi doldurdu. Bir iki adımla birlikte içeri birisi girdi. Yüzünde simsiyah maske bulunuyordu.

Karanlık odada görmüş olduğum siyahlara bürünmüş adamla birlikte korkum çok daha fazlalaşmıştı.

"Sen kimsin be" diyerek sorumu tekrarladım. Manyak gibi korkmama rağmen bunu dışarı vurmamaya çalıştım, ne kadar mümkün olabilirse.

Odanın içini bir süre sessizlik kapladı, siyahlara bürünmüş adam konuşmadan, sadece gözlerini bana dikerek beni izliyordu.

Birkaç dakika sonra kalabalıkça adım sesleri geldi. Birileri daha geliyordu.
Kısa sürede sol kapıdan 8 tane adam girdi.

Hepsi az önceki adam gibi siyahlara bürünmüş, yüzleri gözükmüyordu.

Bu kişiler ya Ayaza zarar verirlerse?

"Ne istiyorsunuz benden" diye tekrardan ben konuştum. Sessizlikleri öfkemi alevlendiriyordu.

İçlerinden birisi kafa haraketi ile beni göstermesiyle 9 adamda küçük odada bana doğru yürümeye başlamıştı. Duvarın sonuna kadar gelmiştim, daha kaçışım yoktu.

Derince soluklandım

9 tane adam daha önce çok kez dövmüştüm

"Sakın bir adım daha atmayın. Olacaklardan ben sorumlu olmam" beni duymamış gibi adımlarına devam ettiler.

Küçük odada birkaç büyük adımda yanıma ulaşmışlardı

Dizimi kaldırarak adamın erkekliğine güzelce koyacakken bir diğer adamın bacağıyla bacağıma vurmasıyla, bacağım acıyla geri inmişti

Bana vuran siyah adama döndüğümde sakince beni izlediğini fark ettim.

Orospu çocuğu, bana nasıl olurda vururdu

"Amına koyim senin orospu çocuğu" elimle sertçe gövdesine vurdum. Pek işe yaramışa benzemiyordu

Etrafımda daire çizerek beni kapana kıstırmışlardı

En solda bulunan adam bana olabildiğince daha da yaklaştı. Göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu. Bir anda elleri boğazıma gitmesiyle hiçbir seri haraketle durduramamıştım.

Vücudumu sertçe duvara yapıştırmıştı.

Elleri boğazımı sıkarken, yakın olan gözleri görüş açıma girdi. Fakat gözleri de simsiyahtı

Hayır hayır, bu olamazdı. Bunlar gerçek değildi

Kısıkça acıyla inleyişim odayı doldurdu. Canım çok acıyordu

Yarım dakika geçti geçmedi, ben her salise direnmeye çalışsam da boşunaydı her uğraşım.

Nefes alış verişlerim zorlaşırken sona geldiğimi fark etmiştim. Oda gittikçe daha da kararıyordu, yada göz perdem her saniye daha da gidiyordu.

Gözlerimi kapattım. Bu sefer gerçekten kurtuluyordum belkide

Bir anda boğazımda bulunan eller yok oldu. Gözlerim hızla açıldı. Etrafta 9 adamdan 1 tanesi bile bulunmuyordu.

Boğazımda ki acı yavaş yavaş dinmeye başlıyordu.

Sağ tarafta bulunan kapı hızlı bir şekilde açıldı. Gözlerim Ayazın koyu kahveleri ile buluştu. Onu görmemle içimde hissetmiş olduğum tüm kötü hisler giderken, koşarcasına yanına gittim.

"Neredeydin, birsürü siyah adam geldi. Ve biranda yok oldular, sana o kadar bağırdım sesim gelmedi mi?" Nefes almadan hızlı bir şekilde birçok kelime sıralamıştım.

"Hiç kimse yoktu. Sen neden buradasın, bu odada olmaman gerekiyor senin"

Hiç kimse yok muydu? Az önce 9 adam beni öldürmeye gelmemiş miydi?

"Neden ki" diye sordum

"Burası karanlık Bade. Sana göre değil burası, gel benimle" elimi sıkıca kavradı.

Aynı hızda, hızlıca odadan çıktık. Ardımızdan kapanan kapıyla arkamı dönüp bakma hissiyle dolup taştım, arkamı döndüğüm anda az önce çıkmış olduğumuz kapının yok olduğunu farkettim.

Kapı nereye yok olmuştu

Işıklı bir odaya girdiğimizde, ilk başta gözlerim ışığı görünce afallasada, kısa sürede ışığa alışmıştı.

"Burada daha güvendesin" Dedi gülümseyerek, gülümsemesi içimi aydınlattı.

Onun gülüşüne karşı bende istemsizce gülmüştüm.

"Hiç gelmeyeceksin sandım, çok korktum Ayaz" diye konuştum, o anlar tekrar aklımdan geçtiğinde, ürpermiştim.

"Seni bekliyordum ben. O odada olduğunu bilmiyordum, oraya girdiğini bilsem seni daha önce almaya gelirdim"

Kollarımı sıkıca boynuna doğru sardım. Boyu benden epeyce uzun olduğu için ayaklarımı kaldırmak zorunda kalmıştım.

Hareketlenmeler oldu. Sallanıyor muyduk?

Gözlerim hızla açıldı, yatakaydım. Karşımda beni dürtükleyen Ayaz bulunuyordu. Rüya mıydı yani bunlar?
Gözümün önünden perde gibi hızla geçip gitti rüyayla aklım kendine yeni yeni geliyordu.

Sanki upuzun bir uykudan uyanmış gibiydim. Uykudan yeni uyanmış gözlerimle bakışlarımı Ayaza çevirdim.

Boşluğa bakıyor gibiydim, hafızam kısa bir süre gitmiş gibi hissediyordum.
Kuruyan dudaklarımı ıslattım, ardından acıyan boğazımı hafifçe temizleyip "Saat kaç" diye sordum.

"14 saatir uyuyorsun Bade. Kaldırmayacaktım fakat ilaçlarını içmen gerekiyor, sırtına da baktım çok terlemişsin"

Şefkatle çıkan sözcükleriyle aklıma rüyamda kullanmış olduğu kelimler geldi "Seni bekliyordum ben. O odada olduğunu bilmiyordum, oraya girdiğini bilsem seni daha önce almaya gelirdim"

Sözcükler kafamda birkaç kez tekrarlandı. Karanlıkta olduğumu bilseydi daha önce geleceğini söylüyordu.

Hafifçe tebessüm ettim, o sırada uzun süre dalmış olucam ki, Ayaz elini gözümün önünde sallayarak "Bade burada mısın" diye konuşuyordu.

Hafifçe yerimden sıçradım, ardından başımı hızlı bir şekilde sallayarak "Buradayım" dedim

Hastalık bana kafa yapmıştı. Yada çok uzun zaman sonra bu kadar fazla uyumak kafa yapmıştı. Normalde 2 hafta boyunca çekmiş olduğum uykuyu 1 günde çekmiştim.

2 Gün Sonra, 23 Aralık

İki günümün neredeyse hepsi uyuyup, dinlenerek geçmişti. Bu süreçte yataktan sadece temel ihtiyaçlarımı gidermek için kalkmıştım.

Uzun zamandır böyle hasta olduğumu hatırlamıyordum, sanki vücudum içimdeki karanlıkları kusuyordu bu hastalık sayesinde.

Ayaz beni neredeyse hiçbir zaman tek bırakmamıştı, bana bebeğiymişim gibi özenle bakmıştı. Uzun süre olmuştu ilgi görmeyeli, ve o kadar iyi gelmişti ki. Bundan sonrasını nasıl durdurmam gerekiyordu bilmiyordum

Kahvaltı sonrası ilacımı içtim, artık kalkıp hayatıma dönebilirdim. Yataktan doğrulmamla birlikte yan koltukta telefonuyla uğraşan Batu'nun gözleri bana doğru döndü, nereye der gibi bakışlarına karşı hafifçe gözümü devirdim

"Ben iyileştim ve biraz dışarı çıkıp hava almak istiyorum. Çok bunaldım" dedim, bunaldım kelimesini söylerken içimin gerçekten de bunaldığını sonuna kadar hissetmiştim

Bazı şeylere biraz olsun alışmışken, Ayazla tekrardan bu kadar uzun süre yan yana kalmak benim ona yenilmeme sebep oluyordu. Bu yüzden içimde büyük bir savaş vardı

"Üzerini sıkı giyin, tam iyileşmiş sayılmazsın"

Tamam anne!

Küçük bir göz devirme sonrası dolabıma ilerledim. İçerisinden dizimin 2 karış üstünde bulunan siyah bol bir etek, üzerime'de koyu yeşil tonlarında uzun bir swet ve dışıma'da siyah ceket almıştım.

Eğer ki Ayaz kalın giyin demeseydi, büyük ihtimalle eşoftman ve montla çıkardım fakat onun söylediği cümleyle kalın giyinmemek istemiştim. Her zaman söylenenin tersini yapmak..

Lavaboya girip ilk başta işlerimi halettim. Ardından üzerimi özenle giyinip lavabodan çıktım

Ayaz bıraktığım gibi yerinde oturmuş telefonla uğraşıyordu. Artık oda gitse iyi olabilirdi

Odaya girmemle bakışları bana doğru döndü, yumuşak kaşları beni görmesiyle hafifçe çatıldı

"Hastasın Bade. Daha da hasta olacaksın" omzumu banane dercesine salladım.

"Böyle çıkmak istiyorum." İtiraz etmek için dudaklarını aralayacakken sonrasında bu durumun onu alakadar etmediğini idrak etmiş olacak ki dudaklarını konuşmadan kapattı.
Sen bilirsin dercesine hafifçe omzunu salladı.

Kısa süre oluşan sessizlikten rahatsız olurken boğazımı temizleyerek "Ben çıkıyorum, sende kapıyı çekip çıkarsın." Dedim

"Birlikte çıkıyoruz" dedi

Sessiz kalarak kapıya adımlayıp, odadan çıktım. Oda peşimden geldi

Dış kapının önüne geldiğimde, ayakkabılıktan siyah botlarımı alıp giydim. Ayaz da sessiz sessiz, yaramazlık yapmış masum çocuklar gibi ayakkabısını giyip başımda benim giymemi bekledi

Hazır olduğuma karar verdiğimde evden çıkmadan önce son kez kuvvetlice hapşurmuş sonrasında kapıdan çıkmıştım.

Hapşurmamla gene kafam bulanık gibi olmuştu.

Dışarı çıktığımızda vücuduma işlenen soğukla hafifçe titredim. Hava gerçekten soğukmuş. Bu havada en sevdiğim kafelerden birine gidip birazcık kafa dinleyebilirdim.

Peşimden kapıyı kapatan Ayaza dönüp "Bundan sonrasını tek başıma halledebilirim. Teşekkür ederim, bu birkaç günde yardımcı olduğun için" dedim

Başını sorun yok anlamında salladıktan sonra "Dikkat et kendine, bir şey olursa direk beni ara" dedi, beni bırakmak istiyor gibi değildi fakat daha da yanımda durmasının yanlış olduğunu biliyor gibiydi

Başımı salladım. Ardından arkamı dönüp ilerlemeye başladım

Yeterince kapılmıştım, bunu nasıl durduracaktım onuda bilmiyordum

31 Aralık

Tam tamına 1 hafta geçmişti

7 Gün, yani 168 Saat

Hayatımın baştan sona değişmiş olduğu senenin son saatlerindeydim

En son evin önünden ayrıldıktan sonra Ayazı bir daha hiç görmemiştim. Hastalığım bu süre zarfında toparlanmış, kısa sürede ayaklanabilmiştim. Son 4 gündür de annemi görmeye, Ayazın evine geliyordum

Ama beyefendinin bırakın yüzünü görmeyi, kimse onun hakkında konuşmamıştı bile. Hiçkimseden Ayaz ismini dahi duymamıştım. Neredeydi ne yapıyordu hiçbir fikrim yoktu. Aslında araştırıp bunu öğrenebilirdim fakat bunu yapmam demek çok ileriye gidiyor olmam demekti. Ne kadar başaramasam da her zaman kendimi ona karşı durdurmaya çalışıyordum, fakat kalbimin sesi çok daha ağır basıyordu.

Saat 5'e gelirken annemin yanından ayrılmak için odasından çıkmıştım. Akşam için birlikte plan yapmayı düşünsemde, tek başıma yorgan altında ağlamanın bana daha iyi geleceğinin kanâtina varmıştım. Koskoca bir yılda neler yaşamıştım, ne zorluklar, ne güzellikler yaşamıştım hepsini birkaç şişe alkol bitirip düşünecektim.

Alt kata indiğim sırada dış kapı açılıp kapanmıştı. Bakışlarımı kapıya doğru çevirdiğimde gözlerim aşık olduğum kahve tonlarla birleşmişti.

Özlemle kısılan gözlerimi onun üzerinden hiç çekmek istemiyordum.
Beni çok dengesiz birine çeviriyordu bu adam. Ben hastayken bana bakarak kendine o kadar çok alıştırmıştı ki onsuz duramayacak kıvama tekrardan gelmiştim

Bir süre sonra gözlerimi onun üzerinden çekerek "Bende çıkıyordum, iyi akşamlar" dedim

Birkaç adımla yanından geçecekken hafifçe kollarımı tutması ile duraksamıştım. Ona dönüp "Birşey mi vardı?" Diye sordum

"Bu akşam gelmek istersen seni adresini atacağım evde bekliyor olacağım."

Ciddi miydi bu adam? Ne kadar doğru olurdu yılbaşında birlikte olmamız?

Hafifçe güldüm "Neyiz ki biz? Neden birlikte geçirelim" diye konuştum, hafif alaycı ses tonumun aksine kalbim oldukça acıyordu

Hafifçe güldü "Ben teklifi yapmış bulundum. Gelmek yada gelmemek sana kalmış" kolları gevşedi, bende ne diyeceğimi bilemediğim için hızla dış kapıdan çıktım.

Kalbim onu görmesiyle birlikte küt küt atmaya başlamıştı, umarım bu sesi o duymamıştı.

10 dakika yürüme mesafesi olan eve hızlı adımlarla yürümüştüm. Temiz hava alarak beyin hücrelerimi biraz olsun açmaya çalışmıştım, ne kadar mümkündü orası belli değildi.

Yolda Ayazın teklifini de düşünmüştüm, gider miydim? Yada gidebilir miydim?

Gitsem onca aşabildiğim şeye ihanet etmiş olmaz mıydım? Peki ya gitmezsem onunla geçirmiş olduğum onca güzel anıya ihanet etmiş olmaz mıydım

Aklım susmadı, sürekli olarak düşünüp durdu. Artık çınlayan kafamı susturmak için duvarlara sertçe vurmak istiyordum.

İçimde, aklımda büyük bir savaş vardı, ve bu savaş oldukça canımı yakıyordu

Eve vardığımda kendimi ılık bir duşa atıp güzelce temizlenmiştim. Sonrasında üzerime pijama takımlarımı giyerek yatağa geçip oturmuştum

Gece doğru düzgün uyumazken, sabah da erkenden kalkıp spor yaptığım için uyku oldukça bastırmıştı. Üstüne üstlük yapmış olduğum banyo yüzünden gözlerimi hiç açamıyordum

Saçlarımı kurutsam daha iyi olacağını bilsem de dayanamamış bi yarım saat kadarcık uyumak için gözlerimi yummuştum.

Güneş ışınları gözlerime vururken yüzümü buruşturarak arkamı dönüp ışıktan biraz kurtulmaya çalışmıştım. Döndüğüm sırada üstüne çıkmış olduğum bir tümsekle gözlerim hızla açılırken, mavi tonlarında ki gözlerim aşık olduğum koyu kahvelerle buluşmuştu.

Şaşkınca gözlerimi açarken, Ayaz benim aksime gülümseyerek beni izliyordu.

"Günaydın güzelim" diye yumuşak bir ses tonuyla konuştu.
Gün aymış mıydı? Yoksa hala rüya mıydı

"Günaydın" diye mırıldandım hafifçe.

Onun gülüşüne karşı bende somurtkan yüzümü düzeltmeye çalışarak hafifçe gülümsemeye çalışmıştım.

"Ne zamandır uyanıksın sen" diye sordum, ne zamandan beri beni izliyordu?

Bilmem dercesine omzunu salladı ardından "Galiba uyuduğundan beri" dedi.

Hafifçe uzanıp dudağıma buse kondurdu, gözlerim şaşkınlıkla daha çok açıldı. Ellerim dudaklarının değdiği dudaklarıma gitti.

Ben yerimde şaşkın şaşkın kalırken, o benim aksime gayet rahat bir şekilde yataktan yavaş yavaş kalkıp, ayaklandı. "Hadi birlikte güzel bir kahvaltı yapalım. Hazırlanıp aşağı gel olurmu?"

Tek kaşımı istemsizce çattım. Bu adam ciddiydi.

Sessiz kalışımı tamam olarak anlamış olacak ki, daha bir şey demeden kapıdan çıkıp gitmişti. Onun çıkışı ile birlikte gözlerimi odaya çevirerek nerede olduğumu anlamaya çalıştım, İstanbulda ki Ayazla birlikte gerçek bir yuva diye hissetiğim evdeydim.

Burası benim odamdı. Aylarımı geçirmiş olduğum odam

Yataktan kalkıp banyoya doğru ilerledim. Gözlerim banyoda bulunan aynaya kaydığında yüzüme gelmiş olan canlılıkla şaşkınca kala kalmıştım. Yüzüme renk gelmiş gibi duruyordu. Hatta şöyle de diyebilirdim, artık yaşadığımı gösteriyor gibiydi yüzüm.

Ayrı olarak saçlarımı eski kahve tonuna geri dönmüştü. Ben saçlarımı boyattığımı hatırlamıyordum

Birkaç kez soğuk suyu yüzüme vurarak soluklanmaya çalıştım. Sonrasında geri kalan birkaç işimi de hallettikten sonra banyodan çıktım.

Üzerime buz mavisi kalçama gelecek boyda bir swet giyerken altıma ise siyah sporcu şortu giymiştim.

Hızla üzerime geçirmiş olduğum kıyafetler sonrası saçımı özensiz bir şekilde tepede toplamaya çalıştım.

Ve sadece çalıştım

Sürekli olarak bağladığım toka çok saçma bir şekilde koparak saçlarımı göğüsüme tekrardan düşürüyordu.

Öfkeyle son kez saçımı sıkı sıkı tutup bağlamaya çalışacakken aşağı kattan gelen kuvvetli silah sesiyle birlikte yerimden sıçramıştım. Siyah toka elimden kayıp düşerken, çoktan yerle buluşmuştu.

Kalbimin titrediğini hissederken odadan hızlı bir şekilde çıkıp koşa koşa aşağı doğru indim. O merdivenleri nasıl inmiştim kavrayamıyordum bile

Merdiven başındayken kuvvetlice "Ayaz" diye bağırdım. Bağırışıma karşı hiçbir yerden, hiçbir ses gelmemişti.

Gözlerimle etrafa baktım, kimse görünmüyordu.

O sırada mutfak tarafından gelen tıkırtı ile birlikte büyük adımlarla oraya doğru koştum. Tam kapı ağzına gelmişken cam kenarından atlamak üzere duran kızıl saçlı Isabellayla ağzım hafifçe açık kalmıştı.

Gözlerim onun baktığı yere kaydığında yerde kanlar içinde yatan Ayazla çığlığıma engel olamamıştım. "AYAZ" kanı usulca ayağıma kadar süzülüyordu. "NE YAPTIN ONA APTAL, NE YAPTIN" gözlerim kalbimde saplanan acı ile birlikte dolarken, koşarak Ayazın yanına gitmiştim. Gözleri hafifçe açılıp kapanıyordu

"İyi olacaksın, lütfen dayan. Nolursun" gözümden akan yaşlar onun yüzünü ıslatıyordu.

Ayaz hafifçe gülümsedi "Bade" diye sessizce mırıldandı.

"Buradayım, yorma kendini. İyi olacaksın"

Gülümsemeye devam etti "Saçların böyle daha güzeller. Sen böyle daha güzelsin" zorlukla kalkan eli, kahve tonundaki saçlarımı hafifçe okşamıştı.

Başımı salladım "Tamam söz böyle kalacaklar, ama sende söz ver ve gözlerini açık tut. Ambulans çağıracağım ben şimdi tamam mı"

Birşey demedi, gözleri hafifçe yumulmaya başlamıştı ama. Başımı hızla olumsuz anlamda salladım "HAYIR HAYIR, GÖZÜNÜ AÇIK TUT AYAZ" Bağırışımla genzimin yanıp kül olduğu hissetmiştim.

"Özür dilerim" diye fısıldadı.

"Hayır, hayır AYAZ" Gözleri komple kapanmasıyla birlikte atmış olduğum çığlık, kulaklarımı sağır etmiş olabilirdi.

Gözlerim bir anda açıldı. Nefes nefese yatakta doğruldum, elimi oldukça hızlı atan kalbime götürdüm. Herşey sadece kötü bir kabustu.

Kabusun etkisiyle göz yaşlarıma engel olamazken, yataktan hızla doğrulup odadan çıktım. Üzerime ne mont aldım ne de başka bir şey, kendimi evden nasıl attığımı hatırlamıyordum bile

Ayazın telefonuma atmış olduğu, kalmış olduğum eve oldukça yakın eve hızlıca koşmaya başladım. Soğuk esintili hava kendisini gösterirken, ıslak saçlarım sayesinde titriyordum.

Kalbim neden titriyordu peki?

5 dakika boyunca nefesim kesilinceye kadar koştum. Sonunda ulaşmak istediğim adrese geldiğimde birkaç saniye soluklanmaya çalıştım.

Bakışlarımı eve kaydırdığımda tek katlı lüks bir ev olduğunu fark ettim

Daha fazla zaman kaybetmek istemeyerek büyük adımlarla kapıya kadar ilerleyip sertçe kapıyı çalmaya başladım.

Bir saniye daha vakit kaybetmeden Ayazı sağ salim görmem gerekiyordu.

Elimi hiç indirmeden ısrarla kapıyı çaldım, bir yandan da zile basıyordum.
Açılan kapı ile birlikte elim havada kalırken, hala yaşlı olan gözlerim Ayazın kahve gözleri ile birleşti.

Gözlerimle baştan aşağı onu tarayarak iyi olup olmadığına baktım. Dıştan hiçbir yarası gözükmüyordu. Kollarımı sıkıca ona sardım, bırakmaya korkuyormuş gibi sıkı sıkı sardım bedenine.

Şaşkınlıkla kasılan bedeni kısa sürede düzelirken sarılışıma hafifçe karşılık verdi.

Birkaç dakika sonrası ilk başta onun kolları gevşerken bende kendime yeni gelmiş, ne yaptığımı yeni idrak etmiştim.

Birbirimizden tamamen ayrılıp, gözlerimiz kesişirken "Birşey mi oldu?" Diye merakla konuştu. Halime hafifçe baktım, aklı yerinde olan biri bu şekilde gelmezdi sonuçta.

Başımı yavaş yavaş sallayıp "İyisin değil mi?" Dedim. Konuşmamla birlikte kalbimin kuvvetlice titrediğini fark etmiştim. Kalbimin titreyişi vücuduma vururken, ıslak saçlarımdan enseme giren soğuk sayesinde dişlerimi birbirine çarpmaya başlamıştım

Titrediğimi fark eden Ayaz sessizce küfür mırıldanıp "Hasta olacaksın gene, içeri gel." Diye konuştu. İtiraz etmeye halim olmayışı, ayrıca şuan da onun yanında durmak isteyişim yüzünden itiraz etmeden ona ayak uydurmuştum.

Birlikte salon olduğunu düşündüğüm yere geçtik.

Fazla büyük olmayan ama genede oldukça modern dekore edilen odada en çok dikkat çekilen yer şömine tarafıydı. Şöminenin hemen önünde iki tane oturmak için minder bulunuyordu. Şöminenin üstündeki raf gibi bölümde de birçok ufak ayrıntılı dekorlar bulunuyordu. İçinde Ayaz ve benim fotoğrafım bulunan çerçeve de dahil.

Hava kararmıştı ve bu yüzden odanın ışığı şöminenin saçtığı renk sayesinde ortamı kızıla yakın bir tonda yapıyordu

Kolumdan hafifçe tutup ilerleten Ayaz beni şöminenin önüne kadar getirip, minderlerden birine oturmamı sağlamıştı.

Elleri yanaklarıma gitti, al al olmuş yanaklarımla alttan ona bir bakış attığımda ciddi bir ifade ile yüzüme dokunduğunu fark etmiştim.

"Buz gibi olmuşsun" diye çatık kaşları ile konuştu.

Şuan da buz gibi olmak düşüneceğim son şey bile değildi. Umrumda değil dercesine omzumu sallayıp "Üşümüyorum" dedim

Hayretle açıldı gözleri "Bu buz gibi havada bu halde, saçlarım ıslak hangi kafayla çıktım be kızım. Daha yeni iyileşmedin mi sen" utançla dudağımı ısırıp gözlerimi kaçırdım.

Haklıydı, ama evden çıkarken aklım yerinde değildi.

"Fark etmemişim." diye mırıldandım.

Sakin tavrıma karşı onunda kaşları yumuşarken "Ne içersin?" Diye konuyu değiştirdi.

Bu soruyla yaptıklarım kafama yeni yeni dank ediyordu. Ama belkide doğru olan buydu, sürekli olarak kalbimi susturamaya çalışıyordum, fakat bu süreçte görmüş olduğum rüyalar hiç de normal değildi.

Bir gece olsun aklımı susturabilirdim.

Cevap vermediğimi sonradan çaktığımda, ve hala Ayazın benden bir cevap beklediğini çaktığımda "Kırmızı şarap" diye konuştum.

Başını sallayıp yan tarafta bulunan mutfağa ilerledi. Fazla vakit geçmeden elinde iki kadeh ve bir şişe şarapla içeri girdi.

Sessizce yanıma gelip karşımdaki mindere oturdu. Şarabın kapağını açtı, iki kadehe de orantılı şekilde doldurup şişenin kapağını tekrardan kapattı. Eline almış olduğu iki bardaktan birisini bana doğru uzattı.

Başımı sağol anlamında sallayıp "Teşekkürler" dedim, bardağa uzanıp elime aldım.

Elindeki kadehi havaya kaldırması ile birlikte ona ayak uydurup bende kadehimi havaya doğru kaldırdım.

"Güzel günlere" Diye sessizce mırıldandı, o sırada gözümün önünden hızla geçip giden anıya engel olamamıştım.

Su, Berke, Ateş ve Ayaz hep birlikte mangal gecesi yaparken hep birlikte kadehlerimizi kaldırıp "Güzel günlere" diye konuşmuştuk. O günlerden kısa süre sonra hiç de güzel günlerim olmamıştı

Geçip giden anıyla gözlerimin dolmasına engelleyemezken, boğazımı temizleyerek kendime gelmeye çalıştım. Bozuntuya vermemek için başımı hafifçe salladım. Elimdeki bardağı, Ayazın havada kalmış bardağıyla tokuşturdum.

"Şerefe" diye sessizce mırıldandım, indirmiş olduğumuz kadehleri ikimizde bir dikişte bitirirken Ayaz hiç bozuntuya vermeden şişeye uzanıp bardakları tazelemişti.

Bakışlarımı hafifçe etrafta gezdirdiğimde sanki herşeyin benim geleceğime hazır bir şekilde ayarlanmış olduğunu fark ettim. Işıklar, şömine, arkadan çok hafifçe çalan klasik müzik.

"Geleceğime eminmiş gibiymişsin galiba" diye konuştum, bana uzattığı tazelenmiş bardağı elime alırken.

Başını evet anlamında salladı "Hissetim" diye konuştu.

Kısa bir sessizlik oluşurken Ayaz sessizliği "Geldiğinde kötüydün, bir sorun olduysa ve anlatmak istersen dinlerim." Diyerek bozdu.

Rüyamı anlatmak istemiyordum. Ben bile anlamını kabul edememişken ona anlatamazdım.

Biraz düşünmüştüm ve rüyadan çıkarmış olduğum anlam Isabella'nın Ayazı öldürüyor olduğuydu.

"Kötü bir kabus görmüştüm sadece."

Daha bu konu hakkında konuşmak istemediğim için yeni dolmuş olan bardağı kafama dikerek tek dikişte bitirmiştim.

Şaşkınca bana bakan Ayaz "Hızlısın bu gece, çarpmasın" diye konuştu.

Çarpması için içiyordum zaten. Çarpsın ki kafam yerinde olmasın

"Sorun yok." Kadehimi tekrardan doldururken sağol anlamında kafamı sallayarak bardağa uzanıp tekrar elime aldım.

"Nasıl gidiyor?" Anlaşılan Ayaz benim aksime konuşmakta oldukça istekliydi. Ben ise konuşurken yenilmekten korkuyordum

"Ne nasıl gidiyor?" Diyerek soruya soruyla yanıt verdim.

"Hayat, nasıl gidiyor? Ne yapıyorsun, yada Isabella'nın hayatı nasıl diye mi sormalıyım?" Diye konuştu. Hayır, bu gece Isabella olmak istemiyordum.

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Bu gece Isabella yok. Isabella hakkında soru da yok"

Konuşmamla birlikte yüzü hafifçe güldü, sonrasında başını sallayarak "Nasıl istersen" dedi

"Bense, bir şekilde ilerletmeye çalışıyorum işte. Isabella yada Bade, farketmiyor. İkisini de ilerletemiyorum" omzumu olmuyor dercesine salladım. Hemen gözlerim dolmuştu, bu kadar duygusallık hiç iyi değildi.

Başını olumsuz anlamda salladı "Kendine yazık ediyorsun, sen çok güçlü bir kadınsın. Ve eminim ki herşeyin üstesinden gelebilirsin"

Bu adam şuanda onu yarı yolda bırakıp üstüne üstlük kendini öldü göstererek ona onca acı yaşatan kadınla konuştuğunun farkında mıydı? Peki buna rağmen nasıl bu kadar güzel kalpli olabiliyordu?

Acı içinde güldüm hafifçe, gözlerimden damlayan bir iki yaşa engel olamamıştım. "Ayaz yapma şunu işte." Diye titreyen sesimle konuştum. Kaşları çatıldı "Neyi yapmayayım?"

"Böyle iyi olma bana karşı. Ben sana bu kadar acımasızken bana böyle iyi davranma nolursun" ağzımdan bir iki hıçkırık kaçarken, önümü buğulandıran göz yaşlarımı ellerimle silmeye çalışmıştım

Şaşkınlıkla halime baktı, delirdiğimi düşünüyor olmalıydı.

Karşımda bulunan minderden kalkıp birkaç adımda yanıma geldi. Dizlerini büküp yanıma oturdu, kollarıyla vücudumu sardı. Uzun boyu sayesinde ben onun gövdesine sarılırken, o ise saçlarımı kokluyordu.

Elleriyle saçlarımı hafifçe okşayıp "Hasta olacaksın. Kurutmak ister misin saçlarını?"

Ben ne diyordum, bu adam ne diyordu

Gövdesini hafif bir sertlikle ittirerek yüzlerimizin karşı karşıyaya gelmesini sağlamıştım. Hızlı inip kalkan nefesim onun nefesi ile birleşiyordu.

Buğulu gözlerim onun koyu kahve merhametle bakan, gözleriyle bu kadar yakın olduğunda, içimi kaplayan koca pişmanlıkla "Özür dilerim." Dedim

"Özür dilerim, sana bu kadar şey yaşattığım için. Seni bu şekilde üzdüğüm için çok özür dilerim." Susarsam içimdeki bomba, içimde patlayacak gibiydi. Şuan sadece bazı şeyleri konuşmak istiyordum.

"Biliyorum, ne dersem diyeyim o zamanlarda yaşadığın acıyı geri alamam ama gerçekten bende istemezdim. Bende bu şekilde olsun hiç istemezdim, nasıl böyle oldu, nasıl ilerledi yemin ederim bilmiyorum.
Pişmanım evet ama yapmam gerekti işte. Ben sadece acı hissediyorum Ayaz. Dayanamıyorum artık, çok fazla bu"

Son cümlemle hayattan kopmuş bir şekilde bir anda omzuna yaslanıp bağıra bağıra ağlamaya başlamıştım.

Ağzımdan kelimeler dökülmeye devam etmek istiyordu. Boğuk bir tonla "İçim acıyor. İçim alev alev yanıyor, dayanamıyorum. Özür dilerim ama beni sakın affetme olurmu. Sen beni affedersen içimde ki vicdan azabını hiç susturamam ben" hıçkırıklarım arasında ağzımdan zar zor kelimeler dökülmüştü.

Ayazın kolları beni sıkı sıkı sarıyordu. Bense omzunu göz yaşlarım ve sümüklerimle sırılsıklam yapmıştım.

Dakikalar geçti, benim hıçkırıklarım biraz sustuğunda ondan ayrılıp gözlerimizi tekrar bir araya getirmiştim. Kızarmış olan burnumu hafifçe çektim.

İçtiğim iki bardak alkol yüzünden miydi bu cesurluğum? Yada artık gerçekten içimde tutamadığım için miydi? Onun her gözünün içinde baktığım da içimdeki vicdan bangır bangır atıyordu.

"Bana anlatmadığın çok şey var ve bunları açıklaman gerekli Bade biliyorsun değil mi?"

Dudaklarım istemsizce büzülürken başımı olumsuz anlamda salladım

Sinirle soluklandı. Nefes alış verişleri hızlandı. Eliyle yüzünü sıvazladıktan sonra sinirli ve sert bir ifade ile "Bade" diye tısladı. "Birşeyler var, seni yiyip bitiren, canını çok fazla yakan şeyler. Ve bazı sebepleride var. Benden özür dileyip canının acıdığını ve dayanamadığını söylüyorsun. Ama neler oluyor, seni bu hale getiren şey, zorunda olduğun şeyler neler bana hiçbir şey söylemiyorsun." Öfkeli çıkan sesleri içimi ürpertmişti. İstemeden onu oldukça sinirlendirmişe benziyordum

Benim yaptığım ne olumluydu ki zaten

"Kaybediyorum zaten Ayaz. Her geçen günümü, her geçen yaşam saniyemi kaybediyorum. Daha neyine anlatayım. Ne değişecek ki bu saaten sonra?"

Sinirle dizine vurdu. "Ya Bade, söyle değişip değişmeyeceğini birde ben bileyim. Ne acıttı canını bu kadar? Mert gene birşey mi yaptı?"

Ve işte en çok bu laf acıtmıştı. Sevdiğim adam, hala Mert yüzünden üzüleceğimi düşündürdüğüm için canımı çok acıyordu. Kendi yaptığım onun kafa yapısıyla yüzleşmek, çok canımı yakıyordu.

"Ayaz hala Mert diyorsun ya. Mert kim? Mert hayatımda neyki? Hayatımdan siktir edip çoktan yolladım ben o kişiyi. Hemde 6 ay oluyor onun için kafamı birşeyi takmayalı. Bana hala Mert deme nolur."

Sağ kaşı yavaşça çatıldı. "Bade sen değil miydin bana Merti unutmak için benimle birlikte olduğunu söyleyen?"

Allah kahretsin ki bendim.

Başımı salladım "Bendim" diye sessizce mırıldandım.

"Ee o zaman şuan dediklerin neyin nesi Bade. Bir dediğin bir dediğini tutmuyor, bugün böyleysen yarın bana düşmansın. Çok tutarsız haraketler ediyorsun ve ben kafayı yemek üzereyim."

"Allah kahretsin çok tutarsızım çünkü içimde olan savaşı durduramıyorum. O anda hangi durum mağlupsa karşı tarafı oynuyorum. Kalbim ve beynim canımı çok yakacak bir şekilde savaştalar ve bu durum beni o kadar çok yordu ki, dayanamıyorum artık. Bitik hissediyorum"

Ağzımdan çıkan her sözcükle ağzı şaşkınlıkla biraz daha açılıyordu. Derince soluklandı, ellerini çıtlatıp sakinliğini korumaya çalıştı. Başını yavaş yavaş olumlu anlamda salladı "Tamam Bade, kafam çok karışık ama belliki iyi gelmiyor sana bu konuşma. Devam etmeyebiliriz" başımı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır hayır, işte tam olarak bunu yapıyorsun. Hâlâ bana kıyamıyorsun, bırak bana bu konuşma iyi gelmesin. Bırak ben kötü olayım, canım yansın. Umursama bunu Ayaz. Ben senin hayatını sikmişken sen bana böyle iyi davranma"

Konuşmam bitmesiyle birlikte bir anda dudaklarıma kapanan sıcak dudaklarla vücudumda dolanan kanın baştan sona haraket ettiğini hissediyor olmuştum.

-Bölüm Sonu-

Bismillahirahmanirahim..

Evet arkadaşlar yazarken kendimin çok heyecanlandığı, umarım sizede aynı heyecanı hissettirmiş olduğum bir bölüm olmuştur. Tam tamına 7000 kelime, bu zamanki en uzun bölüm 🙈

50 Bin okunmaya özel olarak, bu şekilde uzunca ve özel bir bölüm gelmesini istedim.

50 Bin okunma için çok ama çok teşekkürler, çoğu kişi için düşük bir rakam gibi gelsede benim için oldukça önemli bir rakam 50 Bin ❤
Sonsuz kere teşekkür ederim, daha güzel rakamlarla buluşmak dileği ile inşAllah

Uzun uzun araştırmalar ve düşünleler sonrası Bade Sancağın gerçek hayattaki modelini buldum. İlk başta söylemek isterim ki sizin aklınızda ki kişi buysa lütfen bu fotoğrafı dikkate almayın ve aklınızda oluşturmuş olduğunuz karakterle okumaya devam edin. Benim Badeyi vermemin sebebi, bazı şeylerin daha güzel olabileceği.

Bade Sancak


Bütün duyuruları ilk başta paylaşmış olduğum yer Instagram, sizleri de beklerim.
Instagram: kimbuyazarciniz

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Kendinize cici bakın, öptm

Continue Reading

You'll Also Like

96.6K 4.3K 35
Kuzeninin aşkı için uğraşan Arya bu sırada kendi aşkını bulduğundan habersizdir. Oysa Barlas hayatının aşkını bulduğundan oldukça emindir ve onu kayb...
782K 45.5K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
464K 13.1K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!