Güneş'e Giderken

By queenoflorina

18.3K 677 745

"Senin üstün çekimin güvencemdir benim. Çünkü yüzünü gördüğüm sürece, Gündüzdür benim için gece, Gecenin k... More

1: "YOL"
2: "KAPI"
3: "PARTİ"
4: "TANIŞMAK"
5: "İZLENİM"
6: "ADIM"
7: "YASEMİN VE SU"
8: "NÜ"
9: "GÜNEŞLİ GÜN"
10: "BALLI BADEMLİ PASTA"
11: "RÜYA"
13: "HEYECAN"
14: "BELİRENLER VE BELİRSİZLEŞENLER"

12: "İKİ KİŞİ DIŞINDAKİLER"

1.3K 39 102
By queenoflorina

"Güneş..."

"Hı..."

"Uyudun mu?"

Güneş elini Efe'nin saçlarına koydu, hafifçe okşamaya başladı. "Hayır." demek istedi bu hareketiyle.

Efe Güneş'in parmaklarını hissedince gözlerini kapatıp gülümsedi, sonra yavaşça yan döndü. Başını, yaslandığı belden kaldırıp kızın yumuşak göğsüne sulu bir öpücük kondurdu. "Sana söylemeyi unuttum ben... Yarın sabah erkenden provam var, gitmek zorundayım."

"Tamam, ben de seninle kalkarım, eve geçerim."

Efe yutkunup kaşlarını kaldırdı. "Çok uzun sürmeyecek ama, öğleden sonra bitecek..."

Güneş gülümserken kıvırcık saçları karnının üzerine yayılmış adamın yanağını okşadı hafifçe, sevdi durmadan. "Bekle mi diyorsun yani?"

Efe başını salladı.

Güneş yavaşça konuştu. "Aslında oyalanırdım bir şekilde ama..."

"Ama?"

"Kontes var, o da evde dolaşmak ister sonuçta..."

Efe dudağını sarkıtıp yatakta doğrulurken sırtını yatak başlığına dayadı. "Kontes için gerçekten yapabileceğim bir şey yok..." Kızın uzun saçlarını usul usul parmaklarına dolarken devam etti. "Geceleri odaya koyabiliyorum ama o da huzursuz oluyor... Sonra seni de anlıyorum ben... Bir şey söylemeye hakkım yok... Ama bilemedim, böyle-"

"Benim için sorun değil Efe, gerçekten! Sen bana gelirsin, hallederiz öyle."

Efe başını salladı. Bu konuyu daha sonra tekrar düşünecekti.

Güneş konuyu değiştirmek istedi. "Yarın ben seni beklerim, evde işim yok zaten... Hem cumartesi, Selin evde olur, ona giderim."

"Sen nasıl istersen..."

Güneş gülümsedi, Efe'ye baktı. "Uykun gelmedi mi senin?"

"Hayır... Ben uykuya düşkün değilimdir."

"Ama yarın erken kalkacaksın, yorulacaksın, dinlenmen lazım..." Elini kaldırıp parmağını adamın çenesinde gezdirdi, oradan dudaklarına götürdü. "Hem zaten yorulmuşsundur da..."

Efe başını iki yana sallarken güldü. Güneş'in dudaklarında dolaşan parmağını öpüp tekrar kızın yanına uzandı.

"Tamam, itiraf ediyorum Efe ben çok yoruldum!"

İkisi birlikte gülerken Güneş kollarını Efe'ye sardı, bedenini aşağı kaydırdı ve Efe'nin çıplak göğsüne yasladı başını. Burnunu dayayıp hafifçe sürtündü. "İyi geceler dileyelim mi artık birbirimize?"

"İyi geceler..."

"İyi geceler."

Efe gülümserken kolunu Güneş'in bedenine doladı, saçlarına koydu elini. Bir yandan sevdi, bir yandan da öptü. Sonra gözlerini kapatıp kızın saçlarından yayılan güzel kokuya bıraktı bedenini.

Bir süre sonra üşüme hissi ile gözlerini açtı. Güneş'i rahatsız etmemeye çalışarak ayaklarının dibindeki pikeye uzandı zorla, bedenlerinin üzerine örterken yavaşça ellerini Güneş'in kollarında gezdirdi, parmakları kızın ince tüylerinin ürperdiğini fark edince dudağını sarkıtarak pikeyi kızın bedenine doladı ve yeniden yattı. Kızın göğsüne yayılan saçlarını, nemli dudaklarını, çilli yanaklarını durmadan öpmek istese de uyanır diye korktu, sabaha sakladı tüm isteğini. Esnedi, göz kapakları ağırlaşıp kapanırken kızın kulağına doğru eğildi, fısıldadı. "Çok güzelsin... O kadar güzelsin ki... Ben seni çok seviyorum... Ama her şeyden bağımsız..."

Ve sonra uykuya daldı. Ama Güneş'in bu lafı duyunca kocaman gülümsediğinden ve bu anı hafızasının en güzel yerine yerleştirdiğinden haberi olmadı.

***

"Efe, Efe alarmın çalıyor!"

Efe sabahları duymaya alışık olmadığı ses kulağına gelince yastıktan başını kaldırdı, birkaç saniye duraksadı, olan biteni anlamaya çabaladı.

"Uykucu, günaydın!" Güneş yatağın etrafında dolanırken gözünü zar zor açan Efe'ye baktı yeniden. "Ben çok acıkmıştım da... Tost yaptım, hatta çay da demledim. Yani habersiz oldu, biraz mutfağını, dolaplarını falan kurcaladım..."

"Çay mı?"

"Çay evet-" Elini bacağına vurdu Güneş. "Ah, sen çay içmezsin, kahve içersin değil mi? Kahve içmediğim için unuttum ben ya..."

Efe gözleri yarı kapalı başını iki yana salladı. "Boşver... Ben..."

Güneş hâlâ ayılamamış ve gözlerini açamayan Efe'ye güldü, yatağa ilerledi. "Geç kalacaksın ama..." Adamın ellerini yakalayıp kendine doğru çekti.

Efe ofladı, dudağını sarkıttı, Güneş'in bedenini çeken ellerine kuvvet gösteremeyip ayağa kalktı. "Duşa da girmem lazım..."

"Hızlı ol ama. Tostun soğuyor bak..."

"Sen çok mu erken uyandın? Bir de o kadar uğraşmışsın... Teşekkür ederim ama beni de uyandırsaydın keşke..."

"Bir saati çoktan geçti, fazla uyuyamıyorum biliyorsun."

Efe esnerken başını salladı, sonra kaşlarını çatıp kıpırdanan kıza çevirdi gözlerini. "Sen nasıl bu kadar enerjiksin ya..." Bir kez daha esnerken zar zor konuştu. "Birazını bana verir misin? Çok ihtiyacım var..."

Güneş gülümsedi, Efe kollarını kızın beline sardı. Sarıldı sıkıca, saçlarından öptü. Mis gibi şampuan kokusu doldu burnuna, ama papatya ya da yasemin değildi bu sefer; kendi şampuanının kokusuydu bu. "Duşa girilmiş, kahvaltı hazırlanmış, hatta ve hatta..." Güneş'in bedeninden kopup birkaç adım geri çekildi, üzerine göz gezdirdi. Dizlerine kadar çektiği çorapları, kalçalarının biraz altına inen tişörtü ve kabaran dalgalı saçlarıyla gülerek bakıyordu kız. Efe de kızın gülüşüne güldü sebepsizce. Tekrar yaklaştı, ellerini yumuşak yanaklarına yerleştirdi ve saçlarından bir kez daha öptü. "Çok yakışmış... Ama üşütme olur mu?"

"Ne yapayım? Gömleğimin hali ortada. Braletim desen bize ömür... Mecburen dolabını açmak zorunda kaldım, hava sıcak zaten iyiyim ben bunlarla. Gerçi sana sormadan her şeyi yapıyorum-"

"Yap... Ne olacak?"

Güneş gülümsedi Efe'ye. Ayaklarının üzerinde yükselip adamın sıcak yanağına bir öpücük bıraktı.

Efe öpücükle gözlerini kapatıp uzun süre bu anda kalmak istese de provaya geç kalmak bugün istediği son şeydi.

"Çay da soğudu ama..."

Efe dudağını büzerek kızı bıraktı ve banyoya geçti. Güneş adama uzaktan öpücükler gönderirken bir yandan da adamın çıplak sırtını izledi içini çekerek. Sonra da çarşafı, pikeyi toplamaya başladı.

***

"Abi, koş koş koş! Başlıyoruz şimdi!"

Efe adımlarını hızlandırarak prova salonundan içeri girdi, baş parmağını havaya kaldırıp bir işaret yolladı Kerem'e.

"Nerede kaldın sen? Hani yol da uzak değil!"

Efe çantasını koltuğa bırakırken birkaç saniye soluklanıp devam etti. "Kahvaltı yaptım... Alarmı kurarken hesaba katmamışım ona göre şey oldu işte..."

Kerem kaşlarını çatıp anlamaz gözlerle baktı, tam ağzını açıp "Ne oldu?" diye soracakken dün gece aklına geldi ve sırıttı. "Ha Güneş'le birlikteydin sen! Lan anlatsana ne yaptınız?"

Efe gülümsedi. "Hiç, bana geçtik... Öyle."

Kerem uzun bir ıslık çaldı. "Bak sen!"

"Hatta dur..." Efe çantasına uzanıp küçük bir poşet çıkardı ve Kerem'e uzattı. "Bu da sana."

"Bu nedir?" Kerem Efe'nin elinden poşeti alıp beklemeden açtı. "Oha tost?" Güldü. "Ne alaka?"

"Güneş sabah yapmış bir sürü, doymam sanmış herhalde, e ben de hepsini yiyemedim. 'Arkadaşına götürürsün.' dedi, verdi öyle."

Kerem tostu hızlıca yemeye başlarken başını salladı. "Düşüncesine sağlık, bayağı iyi geldi. Sevdim ben bu kızı."

Efe güldü. Kerem devam etti. "Ciddi söylüyorum, daha iki cümle konuştum ama, sizi yan yana görünce anladım." Eğilip Efe'nin sırtına vurdu birkaç kez. "İyisiniz iyi! Durdun durdun, turnayı gözünden vurdun!"

Efe sırıtıp parmağını salladı. "Dün gece pot kırdın ama kızmıyorum bu sefer."

"Ha, pantolon kemer dedim diye değil mi? Abi ne yapayım? Seni ilk kez öyle gördüm ben. İnsan şaşırıyor tabii, alışık olmayınca..."

Efe ayaklanıp ceketini çıkarırken omuz silkti. Gece güzel bitmişti, kimin ne gördüğü, ne düşündüğü umrunda değildi.

"Arkadaşlar, toplanalım başlıyoruz! Haydi!"

Hocanın salona girmesiyle ikisi de sahneye doğru ilerlerken Kerem Efe'nin kulağına eğildi. "Güneş de Güneş diye sayıkladığın kadar varmış kız... Değişik bir havası var. Valla tam senin tipin."

Efe başını salladı. "Öyledir Güneş... Çok güzel, çok da iyi. Adı gibi."

Kerem Efe'nin karnına dirsek attı gülerek. "Aynı sen."

"Dalga geçme!"

"Vallahi dalgasına değil! Senin de giderin var yani ezdirmem kardeşimi!"

Efe saçlarını geriye atıp gülerken başını iki yana salladı. Kerem'in laflarını bir kenara bıraktı, oyuna odaklanmaya çalıştı. Gözlerini kapattı kısa bir anlığına, derin bir nefes aldı. Bugün güzel başlamıştı, güzel geçecekti.

***

"Yani siz şimdi Efe'yle basbayağı aşk yaşıyorsunuz?"

"Evet! Beşinci kez evet Selin!" Güneş çayından büyük bir yudum aldı, dilini gezdirdi dudaklarında. "Sen niye bu kadar şaşırdın ki?"

"Ya kızım ben senin ciddi olduğunu nereden bileyim? Hayal edemedim ikinizi... Efe bana çok kapalı biri gibi geliyor, fazla tanımıyorum... Sen daha farklısın, bazen delisin, bazen değilsin falan... Bilmiyorum Güneş! Şaşırdım işte, sana öylesine takılmak hoşuma gidiyordu."

Güneş omuz silkti. Çayına döndü.

"Ama Efe iyidir, yani sen benden daha iyi tanıyorsundur tabii de, gerçekten iyidir."

"Öyle Selin, yani... Kelimelere dökemiyorum... Ama seviyorum, her şeyiyle."

Selin içini çekti. Başını yukarı kaldırıp ellerini açtı. "Ey ulu Tanrım! Duy bu kulunu! Ben de aşk istiyorum, love istiyorum!"

Güneş güldü. "Araya düzeltme gir lütfen, abuk sabuk insanları buluyorsun sonra!"

Selin ofladı. "Valla öyle... Bu arada... Meryem şokta. Onun hiç haberi yoktu ya... Ben de bahsetmedim bilmiyorum falan dedim."

"A, doğru! Ama her şey çok hızlı gelişti, vakit olmadı ki..."

Selin başını salladı.

"Selin ya, bana kıyafet vermen lazım."

"Aşkım dolap senin, seç beğen al!"

"Sağ ol, gerçekten... Dün ceketimi, çantamı, ya telefonumu bırakıp da çıkmışım!"

"Efe aklını nasıl aldıysa artık!"

Güneş güldü. Sonra avuçlarında tuttuğu bardağa dikti gözlerini, dumanın çıkışını izledi. "Hızlı mı gidiyoruz diye düşündüm bugün..."

"Doğrusu iki yüz km hızla gidiyormuşsunuz gibi duruyor ama mutluysan niye düşünüyorsun ki?"

Güneş başını salladı iki yana. "Korkuyorum galiba..."

"Neden?"

"Dile getirmek istemiyorum ama her şey çok iyi gidiyor ve... Bilmiyorum Selin."

"Güneş..." Selin koltuktan kalktı, Güneş'in yanına oturdu, kollarını doladı arkadaşına.

"Arkadaşlarım yanımda, yalnız değilim, ailemin iyi olduğunu biliyorum... Sonra istediğime yakın bir iş bulmuş sayılırım ve Efe... Seviyorum, seviliyorum, Efe'yle çok mutluyum ama-"

"Yeni geldiğin zamanlar kendini sorunlarına o kadar kaptırmıştın ki Güneş... Her zaman gece olmuyor hayatlarımızda, bak... Mutluysan mutlusundur, her şey kötüye giderse diye düşünmeyi bırak artık..."

"Ama-"

"Aması falan yok! Evet, yarın ya da iki dakika sonra bir sorun çıkabilir ama belki de çıkmaz? Bilemeyiz ki! Anın tadını çıkar artık... Geleceği düşün düşün kafayı yersin, kendimden biliyorum."

Güneş başını salladı usulca ve Selin'e baktı. "Biliyorsun beni Selin... Bu düşünceler yeni değil. Mutluluğa alışmam uzun sürebiliyor, ama anlıyorum seni, anlıyorum da uygulamayı başaramıyorum..."

"Biliyorum... Sen de değişiksin benim gibi."

Güneş güldü. "İyi ki varsın be!"

"Meryem duymasın aman..."

"O da iyi ki var... Bir ara ona gideceğim, çok boşladım kızı. Gerçi o da yoğun çalışıyor."

"Ay gidelim, birlikte gidelim... Sen işe başlamadan gidelim hatta. Sahi, işe ne zaman başlıyorsun?"

"Bilmiyorum ki... Pazartesi görüşmeye çağırdılar. O zaman belli olacak."

Selin başını salladı, ayağa kalktı. "E hadi kalk, üstüne başına bir şey giy... Havalar o kadar da sıcak değil artık hasta olursun."

"Efe de bunu söyleyip duruyor... Bir tek bana mı sıcak basıyor?" Güneş ayağa kalktı, odasına doğru ilerleyen Selin'in peşine takıldı.

"Aşktan herhalde ateş basıyor Güneş ne diyeyim!"

"Bilmem, belki de... Gerçi regl olacağım ondandır."

"Düzenin nasıl oldu? Bir ara bahsediyordun ya problemli diye..."

"İlaç kullanıyorum işte, doğum kontrol."

"O da çok sağlıklı değil, yani beş yıllık tıp fakültesi tecrübeme göre..."

"Biliyorum... Zaten yeniden doktora gitmem lazım. Bana fakülteden iyi bir doktor bulsana Selin!"

"Bulurum, bulurum."

"Gerçi bir süredir düzene girdi, açıkçası şimdilerde de kullanmak işime geliyor."

Selin arkasını döndü, kaşlarını çatıp baktı Güneş'e.

Güneş "N'oldu?" der gibi bir hareket yaptı.

Selin gözlerini büyütüp önüne döndü. "Ay demedim bir şey tamam!"

"Annem gibi oldun Selin... O da kullandığımı öğrenince böyle bakmıştı yüzüme. Sonra konu cinselliğe geldi, tembihler falan..."

Selin yatağına oturup Güneş'in dolabı kurcalamasını izlerken güldü. "Ciddi misin?"

"Evet! Annemle bu tarz konuları konuşmaktan nefret ediyorum. Kadın güvensizlik aşılıyor resmen."

"Haklı bir yandan da ama..."

"Haklı da... Kaç yaşında insanım artık."

"Yirmi altı olduk..."

Güneş raftan aldığı siyah taytı üzerine geçirirken aklına gelen şeyle birden "A, Selin! Ben sana ne diyecektim!" diye bağırdı.

"Ay ne oldu? Gıybet mi var?"

Güneş dudağını ısırdı, Can ve Yağmur'u söyleyecekti ama sonra Can'ın "Aramızda kalsın." cümlesi geldi aklına. Sustu. "Pazartesi görüşmeye gideceğim ya, alışverişe gitmem lazım. Birlikte gidelim diyecektim, ben hiç bilmiyorum ya!"

"E gideriz... Güzel butikler var, mağazalar ateş pahası! Gördükçe kriz geçiriyorum, ninemin örgü kazağına yedi yüz diye etiket basmış adamlar!

"O kadar haklısın ki! Ne olacak bilmiyorum... Türkiye'den en son ne aldığımı da hiç hatırlamıyorum, mağazaya girsem şok geçireceğim muhtemelen, uygun bir yerlere gidelim..."

"Gideriz, ama haber ver önceden."

"Tamam tamam." Üstünü işaret etti. "Şey, oldu mu bu tayt? Biraz uzun geldi ama idare eder sanki?"

"Eder eder, güzel." Selin yataktan kalkıp odadan çıktı ve salona ilerledi.

Güneş de dolabın kapağını kapatırken çalan telefonun sesi geldi kulağına, Selin'e seslendi. "Benimki mi bu?"

"Seninki! Koş Hülya Teyze arıyor!"

"A, dün de aramıştı, ben unuttum onu!" Oflayarak salona doğru koştu Güneş. Telefonu aldı, anında açıp kulağına dayadı. "Anneciğim!"

"Güneş! Kızım dünden beri arıyoruz!

"Fırsatım olmadı anne-"

"Hayır hiç mi düşünmüyorsun annem babam merak eder diye! İnsan hiç değilse bir mesaj gönderir!"

"Haklısın anne, özür dilerim."

"Olan oldu artık!"

"Dün Metin'in partisi vardı biliyorsun, sonra da-"

"Öğleni geçiyor saat Güneş! Valla çok kızgınım sana."

"Anne..."

"Neyse geliyoruz zaten..."

"Ne?" Güneş yerinde zıpladı. "Nasıl?"

"Geliyoruz, yoldayız. Akşama orada oluruz."

"Anne öyle pat diye gelinir mi? Haber verseydiniz-"

"Geçen hafta konuştuk ya! Ayrıca telefonlarımızı açsaydın haberin olurdu!"

Güneş tuttuğu nefesini verdi. "Tamam, tamam dikkatli gelin."

"Baban istiyor, dur veriyorum."

"Alo? Baba! Geliyormuşsunuz!"

"Alo, Güneş! Anneni biliyorsun, bir haftadır dilinde İstanbul... 'Kız daha düzenini yeni kuruyor.' dedim, ikna edemedim. Sen de açmayınca telefonunu..."

"Baba, hep açarım biliyorsun. Bu sefer-"

"Biliyorum bir tanem... Sen de bizi anla olur mu? İşte merak ediyor insan... Hem bahane oldu çok özledim ben kızımı..."

"Ben de sizi çok özlemiştim, iyi yaptınız..."

"Canımın içi... Araba kullanıyorum Güneş'im hadi kapatıyorum."

"Tamam baba... Yaklaşınca haber verin olur mu?" dediyse de telefon çoktan kapanmıştı.

"Hadi gözün aydın..."

"Sağ ol Selin, sağ ol da... Benim eve gitmem lazım acil... Baya dağıttım, toparlamam lazım, annem laf eder şimdi..." Parmaklarını saçlarına geçirdi. "Efe'ye de akşam için söz vermiştim ya!"

"Efe'yi biliyorlar mı?"

Güneş hızla başını salladı. "Bilmiyorlar Selin... Daha Emre'den ayrıldığımı bile yeni öğrendiler."

"Söyleyecek misin peki?"

"Anneme söylemeyi asla istemiyorum. Hiç sırası değil." Dudağını ısırıp ne yapacağını düşünürken yavaş yavaş toparlanmaya başladı Güneş. Efe'ye de haber vermeliydi. Telefonunu tekrar eline alıp mesaj yazmaya başladı.

***

"Efe? Provan bitmemiştir diye aramak istemedim. O yüzden yazıyorum. Annem ve babamın yolda olduğunu öğrendim az önce. Akşama burada olacakları için benim eve geçmem lazım. Seni bekleyecektim, biliyorum ve şimdiden çok özür dilerim. Müsait olunca beni arar mısın? Seni özledim."

Efe Güneş'in mesajını okudu, gözlerini kapatıp nefesini uzunca verirken çantasını sırtına geçirdi ve Güneş'in ismine tıklayıp kızı aradı.

"Efe? Mesajımı aldın mı?"

"Evet, evet şimdi okudum."

"Özür dilerim, gerçekten ama-"

"Öyle şey olur mu!"

Güneş Efe'nin yumuşacık sesini duyunca gülümsedi. "Seni çok özledim ama..."

"Ben de seni çok özledim..."

Güneş dudağını ısırdı, yutkundu. "Çok kalacaklarını sanmıyorum, annemin kursları var, hayatta aksatmaz... Birkaç gün kalıp dönerler... Hafta sonu onlarla olurum... Görüşemeyebiliriz."

"Önemli değil canım... Ben hep buradayım zaten."

Canım mı? "Canım." diye tekrardı içinden Güneş. "Biliyorum canım..." Yutkundu. "Bir de şey... Henüz söylemedim bizi, yani bilmiyorlar. Annemle çok iyi değiliz bu sıralar da."

"Sen nasıl istersen Güneş. Ben bir şey diyemem ki!"

"Saklamak değil, gerçekten. Sadece her şey üst üste geldi, anlatmıştım, biliyorsun."

"Biliyorum..."

Güneş sanki Efe karşısındaymış gibi başını sallayıp gülümsedi. "Pazartesi iş görüşmem var, şirkete kadar gelir misin benimle? Çok uzun sürmez, çıkışta da görüşmüş oluruz."

"Tabii ki gelirim, aklımda zaten, konuşuruz."

"Konuşuruz tamam... Teşekkür ederim Efe."

"Ben teşekkür ederim, sabah her şey çok güzeldi... Şey, Güneş..."

"Efendim?"

Yutkundu Efe. O nasıl bir "Efendim?" demekti? Dudaklarında gezdirdi dilini. "Seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum!"

Efe Güneş'in gülüşünü duydu sanki kulağında. O da gülümsedi. "Dikkat et kendine tamam mı?"

"Tamam, sen de. Sormayı unuttum, provan nasıldı?"

"Güzeldi, bu sefer içime sindi."

"Gördün mü? Demiştim sana bak! Zamanla çok daha iyi olacak."

"Umarım..."

"Efe, benim kapatmam lazım canım, haberleşiriz."

"Tamam, görüşürüz canım..."

Güneş telefonu dudağına götürüp art arda öpücükler yolladı, Efe de telefonda öpücük seslerini duyunca güldü. "Öptüm seni."

"Ben de!" deyip telefonu kapattı Güneş. Pencereden izliyordu, aşağıdaydı annesi ve babası. Telefonunu sehpaya bıraktı. Anahtarı kaptığı gibi evden çıkıp karşılamak için aşağı indi.

***

"Hayatım, sen bir çay koy, ben de dışarı çıkayım. Pastane var mı yakınlarda Güneş? Ballı bademli alayım, sen seversin!"

"Var baba, olmaz mı!" Güneş tabakları mutfak tezgahının üzerine bıraktı, babasına döndü. "Siz yoldan geldiniz ama, oturun. Ben alıp gelirim."

"Hayır olmaz öyle şey... Ama istersen gel birlikte gidelim. Hem laflarız biraz..." Güneş'e göz kırptı babası.

Güneş babasının yüzündeki ifadeyi görünce dudağını ısırdı. "Olur... Üstüme bir şey alayım, geliyorum hemen." Koşturarak odasına gitti.

"Kemal, ne oluyor?"

"Hiçbir şey yok hayatım, kızımla akşam yürüyüşü de yapamayacak mıyım!"

"Yaparsın da... Bak Hülya söylemişti dersin, var bir şey... Hissediyorum ben... Böyle mutlu gibi, ama tedirgin bir yandan, gözü hep telefonun ekranında tetikte sanki... Bir gülüyor, bir dalıyor... Anlamadım valla."

"Sana öyle gelmiştir Hülya! Güneş aynı Güneş..."

Ceketini giyerken annesini ve babasını fısıldaşırken yakaladı Güneş. Derin bir nefes alıp seslendi babasına. "Çıkalım mı baba?"

"Geldim prenses!"

Konuşmadan ayakkabılarını giydiler, yavaşça merdivenlerden inip apartmandan çıktılar. Güneş arada belli etmeden babasına baktı, gözlerinde anlam bulmaya çalıştı sanki.

Bir süre sessizce yürüdükten sonra ilk konuşan babası oldu. "E Güneş... Anlat bakalım, nasıl gidiyor hayat?"

"İyi baba, iş görüşmem var işte, iki gün sonra, pazartesi. Biliyorsun..."

"Biliyorum... Endişe etmiyorsun değil mi kızım? İnşallah olacak... Seni almayacaklar da kimi alacaklar?"

Babasına dönüp gülümsedi Güneş.

"Kızlar ne yapıyor, görüşüyor musunuz?"

"Evet, sabah Selin'deydim... İyiler, selamları var."

"Sen de onlara söyle... Metin'in partisi nasıl geçti?"

"Güzeldi, eğlendik ama çok kalabalıktı."

"Sen sevmezsin kalabalığı..." Babası Güneş'e dönüp gülümsedi ve kolunu kızının omzuna attı.

"Evet, sevmem..."

"Başka ne var ne yok?"

"Böyle işte..."

Güneş yutkunup kesik nefesler alırken birkaç dakikalık suskunluktan sonra babası yüksek sesle öksürdü ve konuşmaya başladı. "Güneş... Sen benim bir tanecik kızımsın... Ben seni çok seviyorum... Ve çok merak ediyorum... Elbette hayat senin, özelin var ama... Annenle de konuştuk biraz... Kafamız karışık."

Güneş itiraz etti. "Baba! Annemi biliyorsun, her şeyi büyütür o! Zaten kızgın bana..."

"Annen sana niye kızgın olsun ki?"

"İşte şu... Emre meselesi yüzünden..."

Babası güldü. "Çoktan kapanmadı mı o mevzu Güneş?"

"Kapandı ama annem kapatamadı... Bugün Emre'yi soruyor bana. Sıkıldım artık, yoruldum!"

Babası iç çekti ve kızının saçlarına öpücük kondurdu. Sessizce yürümeye devam ettiler.

"E? Nerede bu pastane?"

"Şurada baba, sağa dönünce hemen..."

Birkaç dakika içinde pastaneye girdiler, Güneş'in sevdiği ballı bademli pastadan aldılar, sonra çıkıp eve doğru yürümeye başladılar.

"Güneş...."

"Efendim baba?"

"Sen beni çok iyi tanıdığını iddia edersin ya hep..."

"Evet, öyle çünkü!"

"İşte... Ben de seni çok iyi tanıdığımı iddia ederim biliyor musun?"

Güneş gülümseyip başını salladı ve babasının koluna girdi.

"O yüzden... Bana bir şeyler söylemen lazım kızım... Yoksa baban bu gece hayatta uyuyamaz... Bir de annen var tabii... Çünkü prenses, anneni ikna etmem gittikçe zorlaşıyor."

Babası Güneş'in evden çıktıklarından beri beklediği konuyu açmıştı nihayet. Güneş biraz bekledi ve usulca seslendi "Baba..."

"Dinliyorum."

"Gözümün sürekli telefonda olmasını diyorsan... Mesaj beklediğim birileri var..."

"Birileri mi? Biri mi?"

Güneş gözlerini kapattı. "Biri var..."

Babası kısa süreliğine sessiz kaldı. "E olabilir... Büyüdün artık, elbette konuşabilirsin biriyle..."

"Ama artık şey... Hani... Birisi gibi değil... Yani öylesine biri değil..." Birkaç nefes alıp dudağını ısırdı Güneş.

Babası şaşkınca durdu, Güneş'in yüzüne baktı kaşlarını çatarak. "Ne demek o Güneş?"

Güneş gözlerini babasından kaçırdı, önüne eğdi, tuttuğu poşetin içindeki pastaya baktı. "Biz... Daha çok yeni... Çok çok yeni."

"Peki..."

Babası başka bir söz etmeyince kaşlarını çattı Güneş, sustu.

Bir süre daha yürümeye devam ettiler. Aralarındaki sessizlik Güneş'i iyice gererken buna bir son vermesi gerektiğini hissetti ve apartmanın önüne vardıkları an babasını durdurdu. "Baba...." dedi yumuşak bir sesle.

"Efendim kızım?"

"Söyleyecektim zaten... Ama annem çok soru soruyor... Emre'yi bile soruyor hâlâ, şimdi Efe'den bahsedersem beni-"

"Demek bu 'biri'nin adı Efe?"

Güneş başını salladı usulca.

"Güzel isimmiş... Efe."

Güneş babasının sakin yüzüne bakıp telaşla kelimeleri art arda sıralamaya devam etti. "Böyle, çok ani oldu ama işte... Her zaman çok uzun süre tanıdığım biriyle olmuyor... Evet... Ben de düşündüm bunu... Ama insan bazen... Her şeyin planını yapamıyor yani ben de, biz de işte-"

"Güneş... Dur bi' kızım!"

Güneş nefes verip durdu, yutkundu. Tekrar baktı babasına.

"Ben senden açıklama beklemiyorum ki kızım! Başta da söyledim, kaç yaşına geldin sen, hayat senin hayatın, biz sana karışamayız... Sadece ben sormadan önce senin anlatmanı beklerdim, hepsi bu!"

"Evet de baba-"

"Anlıyorum, ani olmuş, annen konusunda da haklısın, üstüne geldiğini biliyorum... Emre tanıdığımız biriydi, ondan güvendik... Eminim Efe de çok iyidir, hatta daha da iyidir. Ona da güveniriz kızım ama insan korkuyor... Bak her gün neler neler duyuyoruz..."

"Farkındayım baba..."

"Niyetim seni asla korkutmak değil... Evet ortalık kötü insan dolu ama sen melek gibisin bir tanem... Allah iyi insanlarla karşılaştırmıştır seni... İnanıyorum... Ben senin üzülmeni hiç istemem." Kızının alnına bir öpücük kondurup yanaklarını sevdi. "Kimdir? Ailesi ne yapar, üniversite okumuş mu? İşi var mı? Kaç yaşında? Kötü alışkanlıkları var mı? diye sormuyorum sana... İyi insan olsun, seni kırmasın, incitmesin benim tek derdim bu... Ama bak annen ilk önce bunları sorar, haberin olsun..." Güldüler, sonra babası devam etti. "Sadece tek bir isteğim var... Ben gitmeden... Bir kez olsun görmek isterim Efe'yi, olur mu?"

Güneş'in ağzı şaşkınca açılırken bir an ne diyeceğini bilemedi. Durdu, yutkundu. Babasının yüzüne baktı ve bakışlarında kararlı bir ifade gördü. "Olur baba... Efe'ye söylerim ben."

Babası başını salladı, Güneş kollarını doladı babasının boynuna. "Seni çok seviyorum baba, iyi ki benim babamsın, çok teşekkür ederim..."

"Sen de iyi ki benim kızımsın... O kadar şanslıyım ki... Ama ağlama tamam mı? Ağlamak yok... Baban seni çok seviyor ve her ne olursa olsun yanında. Bana her şeyi anlatabilirsin... Unutma sakın."

Güneş gözlerinin nemini silerken başını salladı. "Biliyorum baba..."

"Ah, ah... Ben annenle tanıştığımız gün ona aşık olmuştum biliyor musun?"

"Hep anlatıyor, bilmez olur muyum?"

Babası Güneş'e bakıp kalbini işaret etti. "İlginçtir ama bazen bir bakıştan anlar insan..."

Güneş gülümsedi ve başını salladı usulca. Babası önüne geçti, kapıyı açtı. Güneş'e "Geç." dedi. Güneş yavaşça apartmandan içeri girerken babası derin bir iç çekti. Kızı merdivenlerden çıkarken baktı ona. Güldü. Saklamaya çalışmıştı bir de! "Boşuna..." dedi içinden. Çocuk gözlerinden besbelliydi, ilk görüşte anlamıştı.

***

İki Gün Sonra, Pazartesi

Efe gözünü duvardaki saate çevirdi. Zaman geçmiyordu, öğlen olmuyordu bir türlü. Esnedi, başını geriye yasladı. Oyun metnini okumaya devam etmekte buldu çareyi.

"Aşk, basit ve değersiz şeyleri bile biçimlendirip onu değerli yapabilir. Aşk gözleriyle değil, hayaliyle görür. Ve kanatlı Cupid, resimlerde bu yüzden kördür."

Efe cümlesini bitirdiği an çalan telefonunun sesiyle kucağındaki kağıtları topladı ve ayağa kalktı. Ekranda Güneş'in adını görünce sevindi, hemen açtı telefonu. "Güneş!"

"Efe, selam! Nasılsın, ne yapıyorsun?"

"İyiyim, tam da oyuna çalışıyordum, evdeyim."

"Erkencisin bugün..."

"Evet, öğlen yanına geleceğim ya, erken kalkıp bitireyim dedim."

"İyi düşünmüşsün... Yalnız... Efe... Benim sana bir şey söylemem lazım!"

"Söyle, ne oldu?" Efe'nin kalbi hızlanmıştı, kötü bir şey mi olmuştu?

"Geçen biraz babamla konuştuk... Babam... Anlar yani... Sordu işte... Ben de söyledim."

Kaşlarını çattı Efe. "Neyi söyledin ki?"

"Seni... Çok yeni olduğumuzu... Bir de adını biliyor. Başka bir şey sormadı zaten. Annem bilmiyor henüz."

"Tamam, yani... Sen söylemek istediysen benim için hiç problem değil." Sesi hissettiklerinin aksine normal çıksa da aklında bir şüphe girmişti. Babası istememiş olabilir miydi? Ya da kızmış mıydı? Kızar mıydı ki Güneş'e? Yanaklarını şişirip derin bir nefes aldı.

"Babam da seni görmek istediğini söyledi. Öyle oturmak, sohbet etmek falan değil, tanışmak gibi düşün, merak ediyormuş... Ben de "Efe'ye söylerim." dedim, tabii eğer sen de istersen... Ama asla zorunluluk hissetme lütfen... Yani istemiyor olabilirsin, erken diyebilirsin, gerçekten anlarım..."

"Yo, yok yani... Tanışırız... Yani istediyse olur... Sorun yok Güneş." Efe bir yandan sesini sakin tutmaya çabalarken panikle salonda gezinmeye başladı.

"Emin misin?"

"Evet, evet... Tanışırız."

"Tamam... O zaman öğlen iş görüşmeme babam da gelecek, sen de gelebilirsen-"

"Gelirim, gelirim tabii ki canım..."

"Tamam, ben söylüyorum babama... Ama bak fikir değiştirirsen söyle tamam mı? Ben hiç alınmam, babam da sorun etmez."

"Hayır Güneş... Gerçekten, sorun yok tanışırız."

"Ben hazırlanmaya başlıyorum, haberleşiriz... Zaten yerini biliyorsun."

"Biliyorum..." Derin bir nefes verdi Efe. O an Güneş'in telaşlı sesi çekti dikkatini. "Sen iyisin değil mi?"

"İyiyim, sadece gerginim... Görüşme nasıl geçecek bilmiyorum Efe... Babam var bir de-"

"Sen hiç gerilme tamam mı? Benden yana hiçbir problem yok... Görüşmen de güzel geçecek... Ben inanıyorum... Sen hazırlan şimdi ben seni tutmayayım..."

"Umarım Efe... Şans dile bana n'olur... Görüşürüz kapatıyorum."

"En güzel şans seninle olsun... Görüşürüz canım... Seni seviyorum."

"Ben de seni. Öptüm."

"Ben de öptüm."

Efe telefonu kapatıp koltuğa attı ve ellerini yüzüne kapattı panikle. Şimdi ne yapacaktı?

Birkaç dakika daha salonda volta attıktan sonra ayaklarının dibine dolanan Kontes'i hissetti. Başını eğip baktı kediye. "Kontes! Ne yapacağız kızım? Güneş ne söyledi duydun mu?"

Kontes patilerini Efe'nin bacaklarına koyduğunda Efe kediyi anladı ve kucağına aldı. Başını sevip öptü, sarıldı.

"Kontes babaya bir akıl ver! Beni biliyorsun, gerilirim, konuşamam... Ya çok saçmalarsam?"

Kontes mırıldandı. Efe dudaklarını ısırdı. "İyi olacak değil mi kızım? Babası sever herhalde beni? Peki ya sevmezse? Ne bileyim... Enerji oluşmazsa aramızda? O zaman ne olur? Güneş farklı düşünür mü?" Kontes'in yumuşak tüylerini okşarken düşündü. Sonuçta bu ilk izlenimdi, iyi veya kötü olabilirdi. "Bence takılmaz Güneş... Sence Kontes?"

Kontes kucağında hareketlenince Efe kediyi yere bırakıp yatak odasına doğru ilerlemeye başladı.

"Kontes! Gel yardım et! Ne giyeceğim ben? Kontes!"

Kontes'ten ses çıkmadı, Efe bir kez daha kuvvetlice verdi nefesini.

"Peki Güneş'e bir şey almam gerekir mi Kontes? Yani... Çiçek alsam mesela, saçma mı olur? Evet... Görüşmeye kucakta çiçekle gidilmez sonuçta... Çıkmasını beklerim... Sonra veririm çiçeğini, olur mu ki öyle? Yok... Saçma olur... En iyisi şey yapayım... İşe başlasın, o zaman alırım... En güzelini alırım... Ne sever acaba?" Güldü. "Yasemin sever, papatya sever..."

Kafasında dolanan binbir düşünceyle dolabının karşısına geçti Efe, kapaklarını açtı ve rafları, askıları kurcalamaya başladı.

***

Herkese yeniden merhaba! 🤗
Yazarken içimi ısıtıp heyecanlandıran bir bölüm oldu. Peki siz neler hissettiniz okurken? 🤔
13'e hazırlık gibiydi aslında. Bakalım, günün devamında neler olacak? 🙈
Hep söylediğim gibi, yorumlarınızı büyük bir merakla bekliyorum. Hem twitter'dan, hem curious cat hesabımdan anonim olarak hem de wattpad'ten yazanlara çok teşekkür ederim. Ama burada satır aralarına yorum yapanlara ayrı olarak teşekkür etmek isterim. Anlık tepkilerinizi okumak beni çok mutlu ediyor. 🙏
Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle,
Sevgiler, Florina 💛

Continue Reading