MASALIN SON ŞARKISI

By -nera_rosa-

33.6K 9.3K 2.4K

Bir varmış, bir yokmuşla başlar her aşk masalı ama her masalın sonu aynı bitmez, onlar eremez muradına. Hüs... More

AÇIKLAMA☀️
🩸PROLOG
1🎱Masalın Son Şarkısı
2🎱MATEM
3🎱MECRUH
4🎱RAZ-I DİL
5🎱LARZEDER
6🎱PERSEPHONE
7🎱ARŞ-I SUKÛN
8🎱KURŞUNİ BAHT
9🎱Şeytana Tutsak Karagül
10🎱VERYANSIN
11🎱KADIN
12🎱POSEİDON
13🎱AĞIR CİNAYET 🔴SEZON FİNALİ 🔴
14🎱FEVT
15🎱SÜVEYDA
16🎱MUTLAK KARANLIK
17💎MAHREMİ ESRAR
18🎱GECE HUZURU
19🎱DEHR
20🎱DİLHUN
21🎱EHVENİŞER
22🎱MEYUS
23🎱FEZA DA EZA!
24🎱PEYDERPEY
25🎱AŞKI MECHUL
26🎱İNKİSAR
27🎱MİRİ KELAM
28🎱 NEVALE
30🎱İLTİMAS
Yeni Sezon🎱MÜBREM
32🎱 ABI HAYAT
33🎱MAĞRUR
34🎱PALAS
36🎱MEFHUM
35🎱CANHIRAŞ
37🎱RA'Ç
FİNAL🎱HİLKAT
FİNAL DEVAMI

29🎱RUZ-Ü ŞEB

317 134 14
By -nera_rosa-

Bu satır ölü şairin, son satırıdır.

Eğer Ros başaramazsa, bu evden hiçbirimiz sağ çıkamayacağız!

Bu gerçek kor gibi düştü yüreğime, beynim sinyaller çaktı sinir sistemime, titretti stresten bütün vücudumu.

Derin nefes al Amine!

Evet derin bir nefes alıp, sakince girecektim salona. Halledecekti Ros. Emin olmasa böyle riskli bir işe girişmezdi.

Kalakaldığım yerden ağır adımlarla ayrılıp girdim salona, herkes birbirine tedirgin bakışlar yolluyor, koltukta diken üstünde oturuyorlardı. Bende o tedirginlikle oturdum yanlarına, Ros ile göz göze geldiğimde bendeki farklılığı anlamış kaşları ile işaret etmişti, yutkunup baktım, öldürücü bakışlarını bana yollayan Leo'ya. Ondan ürkek gözlerimi kaçırıp, sakince gülümsedim Ros'a.

"Evet artık başlayalım." Ellerini birbirine vurup ayaklanan Ros, üzerini düzeltip Nora'nın karşısına geçti. "Ben sanırım yapamayacağım." Titrek ellerini sıkı sıkıya tutmuş, kafa sallıyordu acı acı. "Yapabilirsin Nora, geçmişini hatırladığında neden ısrar ettiğimi anlayacaksın." Bana öldürücü bakışlar yollayan adam, bir anda şefkatli birine dönüşmüştü. İçinde kaç karakter daha bulunduruyorsun bilmiyorum Leo!

"Ya hatırlayamazsam."

"Hatırlaman için bütün yolları arayacağım."

"Ya senin eşin değilsem, yani bunu bunun için istediğini biliyorum."

"Kasığında bir doğum lekesi var değil mi?"

"Sen..!" Durdu Nora, çattı kaşlarını. "Nereden biliyorsun?"

"Baldırında bir yaranın izi var, küçükken inşaatta oynarken demir kesmiş."

"O iz var ama nasıl olduğunu bilmiyorum."

"İzin ver, hatırlatayım sana kendimi." Aylarca Aren'in yanına gidiyorum diye bana etmediğini bırakmayan adam, eski eşi için bir anda şairane bir ruha bürünmüştü!

Ah erkekler, hep aynısınız!

Hep bir bencillik!

Onları mimiksiz dinledim, Nora ise sonunda ikna olmuştu. Koltuğa yatırdı Ros onu, vücudu rahatladığında Leo elini başına koydu, Ros ise tütsüyü yaktı. Sonunda yabancı birkaç cümle söylediğinde gözleri kapanmış transa geçmişti. Bana o gün uyguladığı gibi telkinler uygulayıp, Leo'nun sesine odaklanmasını istedi. İşte O sırada koptu her şey, o sesi duymasıyla o uyku halinde hıçkırarak ağlamaya başladı. O hıçkırıklar arasında tek cümle çıkıverdi dudaklarından. " Sen yoktun, Leonardo o karanlık gecede sen yoktun, Aren vardı." Bu nasıl bir paradokstu ki, bu cümlenin aynısını ben Aren'e kurmuştum. İkisi de yanlış kişileri kurtarmıştı.

İkisi de olması gereken yerde değildi yıllardır...!

Daha fazla orada kalamayıp attım kendimi bahçeye, derin bir nefes alıp devirdim oradaki sandalyeyi, sakinleşmek adına cebimdeki sigara paketini çıkarıp, yaktım. Geçmişimize, yıllardır yanlış insanlarla yanlış hayatlar yaşamışlığımıza yaktım ama en çok beni Aren'den ayıran şu hayata yaktım. O benim karanlıktaki ışığım, vahamı oluşturan Çöl... gördüğüm serap... aldığım nefes, kalbimdeki ölümsüz aşk...

Sonra bir dumanla karıştırıp, bıraktım o dumanı herkesin hayat dediği benim ise cehennemim olan şu evrene!

Bir nefesim bitti, diğeri çekti yeniden o zehir karışımını, bu böyle süregeldi dakikalar boyunca, artık sonuna geldiğimde yere atıp ayağımla ezdim. Her ne kadar içeri girmek istemesem de girmem gerektiğini biliyordum o yüzden arafı çok yaşamadan girdim içeri, girmemle taradım ne durumda olduklarını: Ros kendini koltukta geri atmış dururken Leo kafasını eğmiş öylece duruyordu fakat asıl başrol ortada yoktu.

Ben yokken neler olmuştu öyle?

"Ne oldu, Nora nerede?" Çattım kaşlarımı.

"Odasına kaçtı." Diye söylendi Leo, Ros aldı sözü. "Geçmişi hatırlarken kaçırıldığı geceyi de hatırladı. Gözünün önünde öldürmüşler ailesini."

"Ne?" Anlamamıştım. "Nasıl?"

"Ailem karımın gözü önünde katledilmiş." Soğuk sesine karşın, yüzünde beliren yaşlar içindeki ateşin habercisi idi. Kendimi onun yanına atıp, bedenini çevirip sarıldım ona. Karşılık verse de vermese de onun acısına ortak olmak zorundaydım. "Bilmiyordum bella." Mırıltısına karşın, saçlarını okşadım. "Bilemezdin zaten. Çok üzüldüm..." birden bir ses duydum, katı dönük tehditkar ses. "Amine!" Tek kelimede ne anlamlar yattığını anlamıştım kulaklarımı doldurduğunda. Kendimi toparlayıp ayağa kalktım. "Ne oluyor burada?" Bir bana bir Leo'ya baktı. "Bir şey yok, hoş geldin."

"Nora nerede?"

"Odasında bir şey mi oldu?" Diye atladı, Ros. " Amine odaya gel, Ros yediğin boku ben o odaya gelene kadar temizle eğer geldiğinde hala ağlıyor olursa Joseph'in hatrı bile umrumda olmaz. " sonra onun karşısına geçti. "Sana gelirsek, kardeşimi bir daha üzmene izin vermem! Her şeyi hatırlasa dahi. Şimdi ziyaretini sonlandırabilirsin." Bir bakış attı bana, düştüm önüne kafam önde girdim odaya arkamdan girmesi ile bağırdı. "Ne geçti eline?"

"Neden gülüm, neden sürekli benim arkamdan iş çevriliyor?"

"İzin vermezdin, biliyorum." Sessiz sözlerimi, ürkek bakışlarım tamamladı. "Çünkü düşünen her insan bunun doğru olmadığını bilir."

"Aşkım, o zaman düşün! Mesela ben ne yaşamış olursam olayım seninle olan anılarımı unutmak istemezdim: beni ilk öpüşünü, ilk aşk itirafını; bana ilk kızışını hatta kıskançlık krizlerini bile. Ben istemediğim bir şeyin başka bir kadının yaşamasına göz yumamam ki..." kaldırdım kafamı, dudaklarımı bizi o baktım yüzüne. "Bakma öyle kızamıyorum."

"Kızma! Bi kere kızma bana ya, bir kere de de ki benim kadınım ne yaptığını bilir!"

"Delirtiyorsun beni." Tebessüm ettim ona, "Nora'nın sana ihtiyacı var, git ona." Söylediğim sözlere inanmıyor gibiydi bakışı, kıstı gözlerini. "Beni Nora'nın yanına mı gönderiyorsun kıskançlık kraliçesi?"

"İyice beni bu hikâyenin kötü kadını yaptın."

"Asma güzeller güzeli prensesim, sen bütün masalların tek prensesisin."

"Senden iltifat duymayalı da oldu." Utançtan yüzüm buruşmuş, yanaklarım al al olmuşken geldi iki cennetinin arasına aldı yüzümü. "Yüzünü kızarınca ısırasım geliyor." Dil çıkardım ona." Git hadi." Yanaklarımı öpüp gitti yanımdan, içimde onunla birlikte gitti.

Neden bu kadar aşığım şu şapşal adama?

Aşığım diye ağlayacak mısın?

İç sesimden gelen haklı isyan ile kendimi düzeltip yatağın ucuna oturdum. Dakikalarca öylece kaldım. Sonra bir bağırtı ile açıldı kapı. Ne olduğunu anlamadığım hızda gelip boğazıma yapıştı biri, kafam geri giderken korkuyla baktım yüzüne. "Sana her şeye burnunu sokma demiştim." Kelimeler sinirinin arasına karışırken nefesim kesiliyordu.

"B-bırak Enzio nefes." Ciğerlerime nefes gidemeyecek kadar sıkan boğazımdaki eli ellerimle çekmeye çalıştım. "Seni öldüreceğim." Diye haykırdı yüzüme.

"B-bıra.." biri çekti boğazımdaki elin sahibini, arkaya yalpalarken bir yumruk yedi yüzüne, ben ise boğazımı tutup öksürmekle meşguldüm. "Herkese dokunabilirsin lakin sevdiğim kadına değerse ellerin kırarım onu." Bir bağırtı ardından geriye atılan saçlarım. "İyi misin?" Hâlâ ölüyormuş hissimle baktım yüzüne, kafamı salladım iki yana. "Gidiyoruz." Dedi. Kollarının arasına alıp çıkardı o odadan ardından o evden, dışarı çıkmamla derin bir nefes çektim içime, ciğerlerime dolan nefes ile bilincim de açılmış gibiydi. "Liam." Diye mırıldandım.

"Uyuyor o, Joseph getirir arkamızdan." Kafa salladım ona, bindik arabaya. "Manyak mı ya bu adam?" Diye bir nida kopardım.

"Şüphen mi var?" Göz devirdi, döndü önüne. "Öldürecekti beni."

"Lütfen otele kadar sessiz kalabilir misin?" Bu sefer ben göz devirdim ona. Kafamı koltuk başlığına koyup kapadım gözlerimi.

"Manyak adam, bana silah doğrulttu."

"Göt herif." Başımda hissettiğim sızıya karşı, gelen gürültülü ses ile açtım gözlerimi. Karşımda bir o yana bir bu yana giden Ros ile karşılaştım.

"Demek Enz azabına sadece ben uğramamışım." Diye söylenip uyandım. "Günaydın kül kedisi."

"Günaydın yenge."

"Günaydın çocuklar." Aren'e döndüm." Sen zaten güneşimsin." Gülümseyip göz kırptım. "Bu da böyle işte aşkımdan leyla oldu. "

"Evet sizin mide bulandırıcı, iğrenç derecede vıcık vıcık aşkınızı bir kenara bıraksakta o Enzio denen pisliği gebertme planı mı yapsak?"

"O adamla muhattap olmayacağım ya ben." Göz devirip, komodindeki suya uzandım umursamazca.

"Ben olacağım, o silahı götüne sokucam."

"Ros sakin ol istersen."

"Lütfen artık Türkiye'ye dönebilir miyiz?" Haklı isyanımla herkes sustu. Aren konuştu."Akşam çıkıyoruz hayatım." Aren'e gülümseyip baktım onlara. Ros ve Joseph dakikalar sonra olduğumuz otel odasından çıkarken biz kaldık bebeğimizle baş başa. O diğer odada mışıl mışıl uyuyor olsa da.

Aren'i izlerken sızlayan boynuma getirdim elimi, dokundukça yanıyordu, büyük ihtimalde morarmıştı. Ben onlarla uğraşırken Aren fark etmiş olacak ki geldi oturur pozisyonda olduğum için çıktı üzerime ağırlığını vermeden aldı bedenimi iki bacağının arasına. Çenemi tutup kaldırdıktan sonra inceledi uzun uzun. "Fena morarmış." Diye mırıldandı. Dokunmak üstediğünde bir ah nidası koptu dudaklarımdan. "Krem aldırmıştım." Diyip hâlâ üzerimdeyken uzandı komodine, o üzerimdeyken ondan başka bir şey düşünemiyordum ki...

"A-aren."

"Hı." Dedi, elindeki kremin kapağını açarken.

"Üzerimden kalksan mı?" Kremi bırakıp, baktı nefes nefese olan ifademe, dudağı kıvrıldı yana. "Ne oldu?"

"Pislik yapma işte."

"Bir şey yapmıyorum, ben sana yardım etmek istedim sadece fesat düşünen sensin."

"Üzerime çıkarak çok yardım ettim gerçekten."

"Altıma almışken, Liam'da uyuyorken..." bedenim bedenine karışırken, kendimi hayli zor tutuyordum. Göğsüm inip çıkarken gözlerimi kapatıp saçlarımdan alnıma akan ter damlalarına odaklandım. Sonra tişörtünün içine ateşten bir lav dalıp karnımı kavradı, irkilip kendimi geri attım. Sonra göğüslerimin ortasına bir buse iliştirdi.

"Anne." Sesinden sonra gelen kapı sesini duymamız ile Aren üzerimden zıplayıp ayaklandı, ben ise nefes nefese kendimi toplayıp oturur pozisyona geldim.

"Anne girebilir miyim?"

"Gir." Dedim, "Gir aşkım." Aren hınzırca bıyık altından gülerken ona göz devirip açılan kapıya odaklandım. "Ne çok uyumuşum ya?" Dağınık saçlarını kaşırken, bir yandan da hayıflanarak geldi yanıma. "Ne oldu eşşek sıpası?"

"Baba Allah aşkına ben eşşek sıpasıysam, sende eşşek misin o zaman?" Liam'ın Aren'e söylediği laf ağzımı açık bırakırken Liam takmayıp oturdu yatağın ucuna. "Hadi buna cevap ver babası!"

"Vallahi seni tek başıma yapmadım, demek ki buradaki tek eşşek ben değilim."

"Aaa şuna bak, bana eşşek dedi." Arkama yasladığım yastığı arkamdan çektiğim gibi fırlattım üzerine, dil çıkarıp o da bana fırlatmış, sert bir şekilde bulmuştu bedenimi. " O kadar sert atılır mı?" Diye huysuzlanıp, daha hızlı fırlattım ona. "Oyun istiyorsun." Diyip, göz kırptı bana:" Olur olur oynarız."

"Saldır babana küçük kurt." Diye bağırıp arkamdan bir yastık daha aldım. Aren bana vurmaya çalışırken o vuruşları elimdeki yastık karşıladı. Liam ise boyu yettiğince bize vurmaya çalışıyordu. Dakikalarca kahkahalarımız doldurdu odayı, küçük bir aile olmaya başladık belki de o odanın içinde.

....

Ah, midem!

Midemdeki enzimlere kadar her şeyin boğazıma kadar gelmesi ile, oturduğun yerden kalkıp kendimi uçağın tuvaletinde buldum. Klozeti açıp dakikalarca öğürdüm. Artık midemde bir şeyin kalmadığını, anlamam ile sifonu çekip yıkadım yüzümü. Peçetelikten peçete alıp, çıktım. Yana dönmemle karşılaştım, Aren ile. Beni görmesi ile yaslandığı duvardan ayrıldı. "İyi misin güzelim?"

Midemi tuttum, "uçak mı tuttu anlamadım. Midem çok kötü!"

"Olabilir, gel dinlen biraz." Birden gelen öğürme ile arkamı dönüp yeniden koştum klozete. Arkamdan gelip tuttu önüme düşen kahve saçlarımı. Biraz daha iyi hissettiğimde doğruldum. Vücuduma gelen titreme ile, tutundum bedenine. "Tamam iyisin gel, yıkayayım yüzünü." Bedenimi tutarak lavabonun önünde durduk, eline aldığı suları yüzüme çarpıp, kapadı musluğu. Yandan peçete alıp sildi. "Bozduk biraz makyajını." Yaptığı espriye tebessüm etmekle yetindim. Birlikte koltuklara geldiğimizde pencere kenarına beni oturtup yanıma oturdu. Karşımızda Ros ve Joseph vardı. "İyi misin yenge?" Diye sordu, Joseph." İyiyim, midem kötü biraz."

"Şşt uyuyan cadı, övünüyorsun kendinle söyle bakalım. Neyi var benim hatunun."

"Vallahi söylerdim ama, dün bana ettiğin laflardan sonra avucunu yalarsın."

"Tamam ona söyleme bana söyle."

"Bir şeyin yok, iyisin geçer birkaç güne." Hafifçe gülümseyip, kapayıp açtı gözlerini, ben ise kafamı Aren'in omzuna koyup bedenine sokuldum. Elleri tişörtümden girip, midemi buldu, hafif hafif okşarken, çevirdim kafamı yan tarafta telefonla oynayan oğluma, ardından kapadım gözlerimi biraz rahatlamak adına. Yarım saat içinde ise iniş yapmıştık piste. Gecenin bir yarısı, uçaktan iner inmez ilk yaptığım gözlerimi kapatıp, memleketin derin rüzgarına bırakmaktı kendimi.

Kokusu doldurdu ciğerlerimi, bir huzur aldı benliğimi.

Huzursun İstanbul!

Tutulan ellerimle irkilip açtım gözlerimi, birini sevdiğim adam diğerini oğlum tutmuştu. İkisine de minnetle bakıp yürüdüm, yürüdük arabaya.

3 gün sonra

Farsça şarkıların yükseldiği bu mekan, oldukça tuhaf ve ürkütücüydü. Girişte başlayan duvar kabartmalarını daha ürkütücü kılan sarı loş ışıklar ve ara ara kendini gösteren meşalelerdi. Yürüdükçe yoğun toprak kokusu ile karışık rutubet kokusu burunları dolduruyor ve oldukça rahatsız ediyordu. Daha çok rahatsız eden insan iskeletinden oluşmuş bölümdü...

Onları görmemle yanında yürüdüğüm Aren'in koluna yapıştım. Tebessüm edip kafasını sallamıştı. "Sakin ol, onlar bin yıl önce ölmüş insan iskeletleri." Diye mırıldandı.

"Hergün bin yıl önce ölmüş insan iskeleti görüyor gibi konuşuyorsun." Göz devirip ayrıldım ondan.

"Çok vakit geçirdiğim doğru." Aren'in sözü ile ürkütücü o koridor son buldu, önden Ros ve Joseph girerken biz arkalarından girdik. Tahta kapı büyük bir hole açılıyor, aynı duvar kabartmaları orada da kendini gösteriyordu tek farkı ise ortada büyük mermer masaydı. Bizi karşılayan 4 adam, 2 kadınla el sıkışıp oturduk masaya.

Aren başladı söze. "Bizi acilen çağırdığınıza göre, buyrun sizi dinliyoruz."

"Bu seferki iş diğerleri gibi değil! Sizden başkasına güvenemezdik!" Diye karşılık verdi orta yaşlardaki adam. Dikkatimi çekmişti, büyük mevlâlardan bahsedip, bu işin riski üzerinde duruyorlardı fakat ne Aren ne Joseph korkmuş gibiydi.

Sonu hapis diyordu adam!

Yakalanırsak muhebbet!

Onlar ise yakalanmayacaklarına eminlerdi. Ben duyduğum sözü tasdiklemek için sordum. "Ne demek muhebbet." Kaşlarımı çatıp Aren'e baktım. "Sakin ol." diye fısıldadı bana.

"Siz yenisiniz sanırım bu işte."

"Sadece anlamaya çalışıyorum." Dudağımı ısırıp, geri yasladım sırtımı sandalyeye. O esnada Ros'dan ses yükseldi. "Güvenliği aldınız değil mi, burayı şuan kimse bulamaz."

"Evet." Dedi adam. "Burayı kimse bilmez. 2km ötede de nöbette adamlarımız var."

"Baskın yiyebiliriz gibi geldi." Diyip başını ovaladı. Bir şeyler oluyor gibiydi mükemmel!

"Ben dışarı çıkabilir miyim, midem pek iyi değil!" Diye mırıldandım, Aren yüzüme bakarken adamlar kafa sallamış, o koridoru gözü kapalı çıkmayı amaçlamış, çıkışa geldiğimde ise gelirken gördüğüm adamların olmaması dikkatimi çekti, sonra bir hışırtı duydum, duvar kenarına yaslanıp, dışarıya göz gezdirdim. Bir adamın yerde kolunu görmemle anladım, baskın yemiştik.

Duvar kabartmaları elimi çizse de sessizce duvar boyu yürümeyi amaçlamıştım, yan yan giderken birden ayağım boşluğa düşünce anladım, topuğum da kırılmıştı.

Çiğlik atacakken ağzımı tutup, sakinleştim, ayağımı burkmuştum.

Topallaya topallaya kapıyı buldum, girer girmez kapıyı kapatıp nefes nefese arkamı yasladım kapıyı, hepsi bana dönerken meraklı gözlere karşın söylendim. " basıldık." Dedim, tek nefesle.

"Adamlarım hepsini öldürmüşler buraya geliyorlar." Hepsi korkuyla birbirine bakmaya başlarken Aren koştu yanıma. " Sen iyi misin?"

"Ayağımı bıraktım sıkıntı yok."

"E ne yapacağız?" Derken kadınlardan biri, Joseph küfür nidaları atmaya başladı. Adamlardan Aren'le konuşan adam sakince duvara dokundu, dokunmasıyla aralandı kapı. "Geçin yeraltı geçişini kullanacaksınız siz ifşa olmayın."

En azından b planları vardı.

Herkes tek tek girerken, ben en arkada sekiyordum, ayakkabılarımı çıkarıp elime aldım. Böylelikle daha rahat yürüyebiliyordum, bileğim acısa da. Herkes açılan gizli geçide girip ordan açılan merdivenden aşağı inip, dar rutubetli yeraltı tüneline girdi. Lakin orada sürünmemiz gerekiyordu. "Sürünecek miyiz?" Diye sordum şaşkınlıkla.

"Sen yürü istersen yenge, ne kadar mümkünse." Göz devirdim ona.

"Şaka gibi adamlarsınız, sizinle işe girende kabahat." Söylene söylene sürünmeye başlasam da, dizlerimi kesen taş parçaları canımı yakıyordu. "Şurada bi sigara mi yaksak." Diye söylenen Aren'e göz devirdim. Arkama bakıp, "göt kadar yerde tek düşündüğün bu mu?" Diye tersledim onu.

"Napalim dar diye bi soluklanmayalım mı?"

"Dar diye bir şeyleri yapmasaydık ooo ooo." Önümde zevkle söylenen Joseph'ın ise arkasından vurdum. "Yürüyün yürüyün şuradan çıkalım bi göstericem size."

Uzunca tünelden sonra, sonunda ay ışığını görmemle rahat bir nefes aldım, aldık. Aren ve Joseph önden çıkıp bizi dışarı çekmişlerdi. Ros kendini dışarı atması ile yere sırtüstü yatarken, ben çıkmamla, çıktığım yerde kaldım. Bileğim oldukça acıyor, ve topuğu kırık ayakkabımı giyemeyeceğimden toprak arazide bütün taşlar batardı ayağıma.

"E şimdi ne yapıyoruz ?" Kızıl saçlarını karıştırıp, cebinden çıkardığı sakız paketini çıkarıp çiğnemeye başladı.

"Arabaları getirirler herhalde, getirirler değil mi bro?"

"Arayacağım ama ne durumdalar kestiremedim." Önüne düşen saç tellerini arkaya atıp baktı bana," sen nasılsın güzelim?"

"Bileğim işte. O klişe cümleyi söylüyorum. Beni bırakıp gidin arkadaşlar."

"Seni bırakanın topuğuna sıkarım."

Hepimiz bir yere devrilmiş beklerken, araba farları almaya başladı gözlerimizi. İçimden lütfen o adamlar olsun diye dua etsem de, devriye gezen jandarma ekibi olduğunu anlamam kısa sürdü. Farları gören tavşanların durduğu pozisyonda hareketsiz bakışırken farlarla, indi arabadan biri. Bize doğru yürüyüp tuttu el fenerini üzerimize. "Sizin ne işiniz var gecenin bu saati burada?"

"Valla abi." Patlattığı sakızı, yeniden kabına koyup devam etti ros. "Bizim ilerde arabamız bozuldu, biz de yürüyelim dedik. Sonra baktık kaybolmuşuz. Aha bu." Eliyle beni gösterip," salak biraz arkadaşımız çukur varmış içine düştü."

"Bak istersen bilek fena."

"Kim açtıysa bu deliği. " elbette biz onu anlasakta fransızca konuştuğu için jandarma öylece yüzüne bakıyordu. Küfür edip, söylenirken ben devraldım sözü. "Biz kaybolduk,biz buranın yabancısıyız. Ben de yanlışlıkla şuradaki çukura düştüm. Kim niye açar onu da bilmiyorum." Durdum, kızarıp şişen bileğini gösterdim. " bileğim de çok kötü, rica etsem bizi anayola kadar bırakabilir misiniz?" Arkadan Aren, yuh diye söylenirken, Jandarma bana oldukça acımış gibiydi.

"Tabi, buyrun." Kafasını karıştırıp arabayı gösterdi, bende fransızca. "Hadi bakalım, yine iyisiniz." Diye söylenip, göz kırptım. Jandarma bizi anayolda, taksi durağının önünde bırakıp gitti. Arabadan inerken, hepsi rahatlamıştı birden, yol bitene kadar ben jandarma ile konuşurken her şeyi öteceğimi sanmışlardı.

Biraz korkmaları şarttı!

Sonunda taksiye binip, vardık evlere. Kendimi koltuğa attığımda fark etmiştim ne kadar yorulduğumu, tabi sızlayan diz kapağımdaki ufak yaralar ve bileğindeki sızı da arttı.

Elimle burkulan bileğimi, koltuğa koyup ufaladım. Aren ise ayak ucuma oturup, çevirdi kafasını bana, süzdü uzun uzun. " paramparça diz kapakların, bileğin desen..." dokundu bileğime, "ac.. " demesine kalmadan, irkilip çektim. "Saralım, onu. Dizlerine pansuman yapalım."

"Boş ver, duş alalım. Sonra oğlumuzu alalım."

"Duş diyorsun, sen ben biz."

"Evet. Tek başıma yapabileceğimi sanmıyorum."

"Jakuziye ne dersin?"

"Efsane olur."

"Hazırlıyorum." Aren ayaklanıp giderken ben arkama yastığı koyup, dayadım sırtımı. Yorgunluk ağır basması ile kapandı göz kapaklarım. Dalıp gittiğim sıralar bu dünyada aşık olduğum tek ses doldurdu kulaklarımı. "Uyan uyuyan güzel." Gülümseyerek açtım gözlerimi. "Uyumuşum." Harelerini kapattı göz kapakları, sonra yeniden vahalarımla buluştırdu beni. "Öyle olmuş." Kucağına alıp, odaya oradan da banyoya taşıdı. Beni indirdiğinde, lavabonun kenarına yaslanıp, toz toprak olmuş triko elbisemi sıyırdım attım bacaklarımdan. O esnada Aren'de soyunurken südyenimi çıkarmaya çalıştığımı fark edip beni daha fazla uğraştırmayıp arkama uzanıp, kopçasını ayırdı birbirinden, birlikte sımsıcak suda bedenlerimizi rahatlattık, ben jakuzi de bile bir ara onun göğüslerinde derin uykulara dalmıştım. Dakikalar sonra sırayla çıkıp, üzerimizi giydikten sonra Aren dizlerime pansuman yapıp, bileğimi sardı. Sonra ise saçlarıma öpücük koyup, ayağa kalktı." Sen uyu bebeğim, ben oğlumuzu alıp geleyim."

"Olur hayatım, annene de sorsana bugün biraz ateşi vardı. Yine çıkmış mı?"

"Sorarım. Olmadı bi acile götürüp öyle gelirim. "

"Ara beni."

"Olur haberleşiriz." Odanın kapısını çekip çıktı, ben ise kendimi yatağa sırtüstü atıp, kapadım gözlerimi.

Ah!

Uykum yerini uyanıklığa bırakırken, bırakmak zorunda kalırken kasıklarımda yoğunlaşan sızıyla açtım gözlerimi, yerimde doğrulup oturur pozisyona geldim, nefesimi kesen sızıyı anlamaya çalıştım.

Yanıma baktım, Aren mışıl mışıl uyuyordu. Ellerim karnımı bulurken, derin nefesler alarak sızıyı en aza indirmeye çalıştım.

Regl olamazdım, çok erken!

Ah bu neydi şimdi?

Sızı sona ererken, ayağa kalkmaya çalışsam da üzerine bakamadığım bileğimle yeniden oturdum yatağın ucuna.

"Siktir!"

Sekerekte olsa duvara kadar gidip, devamını duvara tutunarak hallettim. Mutfağa inip, ilaç dolabından ağrı kesici alıp koydum tezgaha!

Aç karnına içsem bir şey olmazdı herhalde. " olmaz." Diye söylenip sürahideki suyu bardağa koyup içtim ilacı. Saçımı karıştırıp, uzağa gidemeyeceğini anladığımdan oradaki sandalyeye oturdum. Başım önde dakikalarca kendime gelmeye çalışırken evde birden bir ses yükseldi, gittikçe yaklaşırken Aren olduğunu anlamıştım. Mutfakta beni bulduğunda rahatlayıp, girdi içeri durdu karşımda. Telefonu elinde sallayıp, fırlattı masaya. "Sen o piçle bir mi oldun?"

"Ne yaptı tehdit mi etti seni?"

"Ne yapmış olabilir de, sen sevdiğin adamı gambazladın!" Çatıldı kaşlarım, bu neden bahsediyordu yahu!

"Aren rüya mi gördün, bi destur bi dur."

"Keşke olsa, kabus olsa. Al bak mesajına, amınferyadı teşekkür etmiş sana." Göz devirip elime aldım telefonu, parmak izini okutup ekran önüme açıldığında şoka girdim.

"Bunları ben yazmadım. Ben böyle bir şey yapmam ki." Aren'in gözlerine baktım. Bana kahkaha atarak cevap verdi."Ben mi yazdım Amine?"

"Aren yemin ederim ben yazmadım." Beni anlaması için baktım gözlerinin derinlerine ama orayı bana kapatmıştı. Arkasını dönüp dakikalarca bekledi, ben ise yavaşça ayaklandım ben ayaklanmamla o da arkasını dönüp bağırdı."kaşarlık yapma, siktir git."

"Ne?" Onun ağzından bana edilen küfürle açıldı gözlerim. "Ben mi kaşarım!"

"Bu yaptığını anca onlar yapar. Sana hiç güvenmemeliydim, o kadar güçsüzsün ki bir tehditle sana her şeyi yaptırabilirler. Salak Aren, bunu hep unutuyorsun oğlum!"

"Aptal herifin tekisin, sence ben bunu yapar mıyım? Şu kıt aklın alıyor mu? Dün ben haber verdim, ayrıca sen evden gittikten sonra ben uyudum, halimi biliyorsun. Bunu yazmış olamam."

"O iti senin için ben öldürdüm." Durdum. "Kime ne anlatıyorum ki! Sakın pişman olma, olursan seni siksinler, affedersem beni!"

🪄Bölüm sonu🪄

Continue Reading

You'll Also Like

65.7K 2.7K 23
Teğmen Asya Öztürk'ün aylardır peşinde olduğu terörist sonunda kendi kendini mahv edecek bilgileri Asya'nın eline verir . Fakat işler Asyanın istediy...
725K 12.7K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
63.4K 5.6K 10
Laçin'i yatağına bırakırken gözlerini açmış babasının elini tutmuştu."Baba beraber uyuyalım mı? Hem kitapta okursun bana."dedi uykulu bir sesle.Kabus...
212K 11.5K 44
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.