MASALIN SON ŞARKISI

By -nera_rosa-

33.8K 9.3K 2.4K

Bir varmış, bir yokmuşla başlar her aşk masalı ama her masalın sonu aynı bitmez, onlar eremez muradına. Hüs... More

AÇIKLAMA☀️
🩸PROLOG
1🎱Masalın Son Şarkısı
2🎱MATEM
3🎱MECRUH
4🎱RAZ-I DİL
5🎱LARZEDER
6🎱PERSEPHONE
7🎱ARŞ-I SUKÛN
8🎱KURŞUNİ BAHT
9🎱Şeytana Tutsak Karagül
10🎱VERYANSIN
11🎱KADIN
12🎱POSEİDON
13🎱AĞIR CİNAYET 🔴SEZON FİNALİ 🔴
14🎱FEVT
15🎱SÜVEYDA
16🎱MUTLAK KARANLIK
17💎MAHREMİ ESRAR
18🎱GECE HUZURU
19🎱DEHR
20🎱DİLHUN
21🎱EHVENİŞER
22🎱MEYUS
24🎱PEYDERPEY
25🎱AŞKI MECHUL
26🎱İNKİSAR
27🎱MİRİ KELAM
28🎱 NEVALE
29🎱RUZ-Ü ŞEB
30🎱İLTİMAS
Yeni Sezon🎱MÜBREM
32🎱 ABI HAYAT
33🎱MAĞRUR
34🎱PALAS
36🎱MEFHUM
35🎱CANHIRAŞ
37🎱RA'Ç
FİNAL🎱HİLKAT
FİNAL DEVAMI

23🎱FEZA DA EZA!

376 159 21
By -nera_rosa-

Aşk kanla bulandığında artık adı ezadır!

..

Huzurlu okumalar ❄

"Sen bir korkaksın Leonardo Wizard!" Etrafta yankılanan sesimi dinleyip baktım yüzünde oluşan korkuyla karışık hüzne.

"Evet korkağım. Ölümden değil, gireceğim savaştan değil. Ben sevdiğim kadının bir sözünden korkuyorum. Çünkü adı aşk!"

"hayır, bunun adı korkaklık! sakın karıştırma aşk ve korkuyu birbirine ve sakın sığınma buna. Aren'e korkak diyordum, sana ise ne kadar cesur bir adam. yanılgılarla dolu ülkeme hoş geldin.'' O koltukta eliyle yüzünü avuçlamış ben ise elim belimde karşısında dikiliyordum.

O sustu , devam ettim sözlerime." Biz sadece bizi korumanızı, biraz güven istiyoruz. Her şeye rağmen sizi affetmek için hazır oldayız. Biraz bizim için savaşın biz her şeyi unuturuz. Ben anlamaya çalışıyorum Aren'i emin ol Bella da arayacaktır, arıyordur da." Son sözümle kaldırdı kafasını. İçinde boğulduğu siyah karanlık o denizden baktı gözlerime. "Bilmiyorum." Onu kurtarmak için el uzatsam da şuan istemiyor kendi cezasını kendine çektiriyordu fakat buna izin vermeye hiç niyetim yok.

"Kendine bu cezayı vermekten vazgeç, ben hep Aren'e gittiğimde bana onun ne yaptığını unutma diyorsun, ha aslında bu yüzden. Sen unutmuyorsun! Bu cezayı kendine çektirmekten vazgeç." Söyleyecek kelimeler arasa da bulamadı, onu düşünmesi için yalnız bırakıp, "benim çıkmam lazım, görüşürüz." diyerek geldiğim gibi geri dışarı çıkıp korumalardan anahtarı isteyip arabaya bindikten sonra ayrıldım evden.

Yakınlarda eczanede durup Aren'in belirtilerini anlatıp ona göre ilaç alıp çıktım, yolda gördüğüm kelle paçacı da durup yüzümü buruşturarak baktım. "Bayılırsın değil mi kelle paçaya Aren Dağdelen?" Kendi kendime söylenip hiç haz etmesem de ona iyi geleceğini bildiğimden inip bir çorba paketletip çıktım, onu da ilaçların yanına yan koltuğa koyup bir aktar bulduktan sonra ıhlamur ve ayva yaprağı alıp oradan da çıkıp gerisingeriye döndüm evine. Arabanın onun evine girmiş olduğunu görmemelerini dilesem de gördüklerinden emindim.

Bir şekilde de bundan kurtulurum!

Poşetleri alıp girdim içeri, ilk olarak odaya girdiğimde uyuyordu. Ateş ölçlerle ölçtüğümde 37.9 olduğunu görünce biraz olsun mutlu olmuştum. Onu orada bırakıp mutfakta çorbayı hazırlayıp, bitki çayını demledikten sonra tepsiye bir bardak su ve ilaçlarını da koyup odaya geçtim. Tepsiyi komodinin üzerine koyup uyandırdım onu. "Uyan bakalım uykucu."

Yavaşça aralamıştı göz kapaklarını, gözlerinin içi dahi kanlanmış görünüyordu. Mahvetmişti kendini, bedenini. "Geldin mi?" diye araladı sessizce dudaklarını.

halsiz bedenini kaldırmasına yardım ederken konuştum: "Geldim, sana kelle paça aldım. "gözümü kırpıp tepsiyi işaret etmemle gülümsemişti. "Unutmamışsın." onu bu dünyada bana unutturacak bir şey olmadığını bilmiyordu. O bilmese de Adem için Havva nasıl bir emanetse o da benim için o kadar kutsal bir emanetti. ona sessiz kalmakla yetindim.

Tepsiyi önüne koyup çorbayı içirmesine yardım etmem, ilaçları ve bitki çayı ile oldukça toparlamıştı kendini. dinlenmesi için sessiz kalıp cam önündeki koltukta sessiz dakikalardan sonra bir ses yükseldi odada. Bu sefer sesi oldukça iyi çıkıyordu.

"Bana bakman hoşuma gitti." bu sözleri de benim hoşuma gitmişti. elimde uğraştığım dergiyi kenara koyup ayaklandım. "Ya sana bir şey olsa, kimle uğraşacağım ha?" oturdum yatağının kenarına o ise doğrulurken söylendi keyifle. "Yani beni çok seviyorsun!" terden ıslanan saçını karıştırıp baktı yüzüme. ben ise göz kaçırdım yine denk düşemedi harelerimiz. "Öyle demeyelim de.." derin nefes alarak tamamladım bu sefer sözlerimi çünkü ona aşk konusunda yalan söylemek polise suç üstündeyken yakalanıp yalan söylemekle eş değerdi.

yutkunup istemsizce düşürdüm yüzümü oynamaya başladım tırnaklarım ile o ise eliyle çenemi tutup kaldırdı kafamı. "Seni aldatmadım!" belki de bu halde olmasının sebebi olan o konu. Bu tatsız konuya gelince durgunlaştım fakat şuan konuşulması gereken bir konu asla değildi bunun bilincindeydim.

"Boş ver bunları iyi misin?"

"İyiyim, turp gibiyim."

Sözlerinden çok görünüşüne baksam da bu sefer doğru söylüyordu. Kolumdaki saat ise gitme zamanımın geldiğini gösterirken, "O zaman benim burada işim kalmadı. Emir gelecek yanına haber verdim, akşam seninle kalacak."diyip ayağa kalkıp toparlandım. O ise kendini yatakta geriye doğru atıp başını tutmaya başlamıştı."Ben ölüyorum sanırım bi daha baksana. Çok kötü olabilirim." Öksürüp kendini sağa sola atması güldürdü, "Seni şakacı ama işim var. Tek işim sen misin ayrıca aaa?"

"Nereye bu gidiş?"

"O da iyileşince." Yatağının ucuna oturup yandaki ölçeri alıp alnına tuttum, kolumu tutup kalbine getirmişti. "Vuracaksan buradan vur. "

"Onu doğduğum gün yapmışım zaten."

"İyileşince hatırlat o burnunu ısıracağım."

"Seve seve hatırlatırım, ki sen iyileş alacak bi tokadım da var."

"Yine ne yaptım amına?"

"Bilemiyorum artık. Neyse çıkmam lazım benim." Saçlarını karıştırıp eğildim ona. Bu sefer dudaklarım alnını değil dudaklarını, serabını buldu. "Çabuk iyileş." Gülümseyerek çekildim. Yanağını sıkıp okşamaya başlamıştı yanağımı: "Hastalığımın bulaşmaması için bir sebep yok şuan farkında mısın?"

"Eminim ki sana baktığım gibi bakmazsın ama olsun. Buna değer."

"Başımı dönüşüyorsun, bu kadar kusursuz olmamalısın."

'O hastalıktandır, dinlen görüşürüz." Ayaklanıp ayrıldım odasından, salona koyduğum çantam ve montumu alıp çıktım, Aren'e bakmak ne kadar mutlu ediyorsa birazdan yapacağım iş o kadar huzursuz ediyor bedenimi, arabaya binip telefonu arabada şarja takıp sesi arabaya vererek aradım Rosella'yı. "Nerdesin şeker?" Havanın soğukluğu arabada da hissediliyordu. klimanın sıcaklığını sona getirirken cevapladım sorusunu."Aren hastaydı onunla ilgilendim. Nereden alayım seni?" hava aheste aheste kapanırken, bulutlar kızıllığı ile usta bir sanatçının elinden çıkmış bir tabloya dönüştürüyordu İstanbul'u.

"İyi mi o?"

"iyi, iyi."

"Joseph'in haberi yok, birazdan çıkarım evden. Tabi bir mağazaya gitmemiz lazım. Farklı kimliklerle gireceğiz."

"Bi park var, kaldığınız rezidansın yakınlarında oraya gel. Buluruz bir yer giyinecek."

"Okey."

Derin bir nefes alma zamanı..!

Günleri bu kadar hızlı ve dolu yaşamak bünyeye zor geliyordu çoğu zaman. Fakat biz uyuruz düşmanlarımız uyumaz, eğer düşmanlarımızı yenmek istiyorsak onlardan hep bir adım önde olmamız gerekiyordu. Bu sefer Cenk'i erkeklere bırakmıştım. Herkesle ben uğraşacak değildim. Öyle de oluyordu, o gün Aren fena duman attırmıştı mekanında o dumanı gitmesi günleri alacağı benziyor o boşlukta da rahat bir nefes alıyordu ya da şu durumda hastalıkla boğuşuyor olması belalardan kurtaramadığı gerçeğini hatırlatıyor.

Bu geceden sonra bende biraz dinlenmeyi hak ettim, edeceğim belki de.

Ses seda çıkmayan Diego aklımın köşesinde, onu aramaya yeltendiğimde çalan telefonla baktım ekrana.

Diego..!

"Dinliyorum."

"Attım sana bilgileri. İsabella diye bir kadın yok, en azından her yerden silinmiş hiç yaşamamış gibi." Böyle bir şeyin imkansız olduğunu biliyordum. Öyle biri yıllar önce yaşamış, evlenmiş hatta hamile bile kalmıştı.

Neler oluyordu yine?!

"Nasıl?"

"Öyle bir kadın yok, doğmamış gibi. "

"Bu imkansız!"

"Evet araştırdım." Durdu. Soluklanıp devam etti."Çalıştıkları adam kimse sağlammış ya kızı yazılıma girip silmiş her yerden ya da o ismin yerini başka bir isim almış." Tabi ki birileri yine iyi çalışıyordu! Fakat Azad öldüyse bu kızı kim nerede saklıyor olabilirdi?
En önemlisi neden?

"Baba adından falan bir şey çıktı mı?"

"Evet bir kız ve bir oğlan görünüyor ama ismi İsabella değil. Kadın hiç evlenmemiş ve şuan nerede yaşadığı bilinmiyor. Oğlu ise yıllar önce bir saldırıda vahşice öldürülmüş."

"İyi iş çıkardın Diego, birazdan hesaba paranı atacağım."

"Her zaman." Burnuma buram buram entrika kokusu geliyor, en sevdiğim. Bu kadın gittikçe ilgimi çekmeye başlıyor, sanki kendi kendime hırs edinmiştim onu bulmayı. Belki de yaşadıklarımız benzediği için çekiyordu beni kendine.

Aldığım bilgileri kafamdaki yapboza oturtmaya çalışırken geldiğim parkın önünde beni bekleyen Ros'un yanında durdum. Hemen binmişti arabaya. " İstanbul çok soğuk." ısınmak için ellerini birbirine sürterken baktım ona."Öyle Gerçekten."

"Görmeyeli nasılsın?"

"İyiyim."

"Napıyoruz, planı anlat bana?"

yoldaki virajı dönüp ışıklarda durdum. "Kumar oynayıp döneceğiz. Kazanmazsak iyi olmaz."sesimdeki imayı anlamış, keyifle mırıldandı. "En sevdiğim." Kendini geri atıp tatmin olmuş gibi gülümseme aldı benliğini. ben ise yakınlarda mağaza arıyordum. gördüğüm mağazanın birinde durup hızlıca bir şeyler bakmak için indik arabadan. orada çalışan kadınlar istediklerimize uygun modeller çıkardığında ben kırmızı, o ise moru tercih etti.

İhtiras ve güç!

Saçımıza perukları da taktıktan sonra arabada makyajları yapıp havanın kararması ile geç kalmamak adına bastım gaza, sürdüm dediği mekana. Bu sefer kafamı kurcalayan soruyu ben sordum ona:"Enzio'ya mi çalışıyorsun?" makyaj aynasına bakarak rujunu sürerek yan gözle baktı bana: "Hayır, sadece ona sadakat yemini ettim. Ki o demese bile olurdum Joseph ile." rujun kapağını kapattı. Ben ise hala yola bakarken söylendim. "Tehlikeli biri."

"Öyledir..! Onlar üçü Enzio, Aren, joseph birleştiklerinde sahte bir cehennem yaratıyorlar. O yüzden hepsi farklı ülkelerde."

"Nasıl tanıştılar sen biliyor musun?"

"Benim sayemde tanıştılar." Radyoya gitti eli, bir frekans ayarladı."Aren çok ateşli biri! Yalnış anlama ama waoww yani!" Güldüm, sevdiğim adamın kadınlara verdiği vibe buydu işte.

Ne kadar hoş!

"Neyse Aren ile öyle gecede tanıştık, o gece de tenha bir yere gittik sonra orada infazla karşılaştık. Kadının çığlıkları hâlâ kulağımda.' Kaçıp kurtaralım kıçımızı ' dedim dinlemedi. Daldı adamların içine ama resmen böyle gözü döndü. Dakikalarca dönmedi diye çıkıp bakmak istedim ve her yerde kanlı leşler arasında ağzı yüzü dağılmış bir kadın vardı. Sonradan öğrendim, akli dengesini yitirmiş bu çocuğundan kaynaklı " anlattıkları yapbozun en önemli parçalarıydı işte. Yardım ettim dediği kız ile bu kız aynı olmalıydı."O kişi Nora mı?" Neden saklıyorlardı bu denli bu kızı bilmiyordum. Fakat tek bildiğim Aren için değerli olduğu işte bu sebeple bile kinim artıyordu o kadına!

"Biliyorsun!"

"Bir şey anlatmıyor ki. Bildiğim tek şey isminin Nora olduğu."

"Üçü de ona çok değer veriyor, aslında bazen kıskanıyorum. Sende öylesin ve haklıyız sanırım."

"Seninle daha güzel bir gün de dertleşmek isterim ama geldik." Mekanı gözlerimle işaret edip göstermeye çalıştım, aslında ne kadar çok merak uyandırsa hikaye önceliğimdi, o kadın. Kafa sallayıp çıktık birlikte arabadan, valeye anahtarı atıp durdurulduk badigartlar tarafından." Yenisiniz." Ros çantasından iki kart çıkardı, kupa kızı ve sinek valesi. Önden normal görünse de arkasında görünen mühür mekanın giriş biletiydi. Korumalar inceledikten sonra başka birini çağırıp, "kadınları aşağı alalım." Diye komut verdi.

Bize yolu göstermesi ile gevşeyip yürüdüm önden. Hiç sevmediğim boğukluk hakimdi bu mekana da, aşağı inen merdivenin önünden görünen barın içi direk dans yapan çıplak kadınlar ve içip içip kendinden geçen adamlara aitti. Mide bulandırıcı görüntüye daha fazla katlanmamak için önünde dönüp adamın arkasından yürümeye devam ettim. Dar rutubetli boğuk koridordan sonra açıldı kumarhanenin kapıları sonuna kadar: pokerler, oyuncular; kazananların kahkahaları, kaybedenlerin korku terleri, buram buram kokan sigara kokuları bana oldukça tanıdık geliyordu, biliyordum o günleri hatırlama zamanı değildi o yüzden kendime telkinler verip yürüdüm ve ayak bastım oraya.

Ayak basmamız ile bir adam karşıladı bizi. "Hoş geldiniz güzel bayanlar." Ben hoşnutsuz bir gülümseme yerleştirken Ros benim aksime mutlu ifadesini takıp selamladı onu. "Ben Sebastian gece boyu sizlerle olacağım. Boş masanın birine alayım sizi." Demek sensin, iblisin kuyruğu! Peruk olan siyah saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp, "ben oynamayacağım, gece boyu arkadaşımın yanında olacağım." Dedim.

"Beni geçemeyeceğini kabullendi, sıra diğerlerinde." Koca bir kahkahadan sonra eski halini aldı. "Olur tabi, buyrun." Bize boş poker masasını gösterdiğinde yürüdük birlikte, diğer oyuncularla selamlaşıp aldık yerimizi. O otururken ben onun arkasında duruyordum eğilip mırıldandım kulağına. "Sen oyna, ben onu tenha bir yere çekeceğim, ben gelmezsem çık bir şekilde."

"Teşekkürler tatlım, elbette ben kazanacağım." Etrafındaki insanların boş bakışlarını doldurması şüphelenmemeleri içindi. Onlara gülümseme çalışıp gözlerimle taradım, bizi karşılayan adamı. Bar masasında içkisini yudumlarken keyifle leş manzarayı seyrediyordu. Gözleri beni bulduğunda gülümseyip garsondan bir içki aldıktan sonra kaldırdım onu. Ağız dolusu gülümseyip beni süzmeye başlamıştı piç!

Ros'a baktığımda keyfî yerindeydi. Dakikalar sonra kartlar azaldı, jokerler dağıtıldı. Kondu ortaya jetonlar. Ben ise işi hızlı tutmak için sabahtan beri beni kesen o adamım yanıma gittim. Boş sandalyeye bakıp, "oturabilir miyim?" Diye sordum. "Elbette güzellik." İçki bardağını masaya koyup oturdum. "Gece uzun olacak gibi."

"Öyle, zorlu gecelerden biri. Arkadaşın da bu işi çok iyi biliyor."

"Öyledir ama ben pek anlamam."

"Neden anlarsın peki?"

"Anlatmam için insanlardan uzak olmamız lazım."

İçimden küfürler, dışımdan güzel sözler...!

Elini bacağıma koyması ile irkilip geri çekmeye yeltensem de çaktırmamak için gülümsemeye çalıştım.


Biliyorum iç sesim biliyorum.!

"Odama geçelim." Gelen teklife gülümseyip döndüm Ros'a. Göz göze geldiğimizde göz kırpıp adamı takip ettim. Mekanda açılan kapıdan girdiğimizde direk oda karşıladı. Kapıyı kapatması ile beni duvara itip yapıştı dudaklarıma.

Küfür yok küfür yok!

Hemen itip bir tekme geçirdim, baldırımda sakladığım silahı çıkarıp doğrulttum kafasına. İrkilip ellerini kaldırmıştı. "Sen kimsin?"

"Sana bir şey yapmayacağım, sorduğum sorulara cevap verirsen!"

"Ne istiyorsun?"

"Azad isabella'yı kaçırdıktan sonra ne yaptı?"

"Sen o kızsın, hamile o fahişe." Keyifle mırıltısını sonlandırmak adına silâhla vurdum yüzüne. Yakasını tutup eğildim. "Havlamayı kes. 2 dakika sonra sorularım cevap bulmazsa her bir uzvuna ateş eder can çekişe çekişe ölmeni beklerim büyük bir zevkle." Ayağımla bükmüş olduğu bacağına baskı yaparken acıdan bağırtana kadar durmadım. "O kadın senin kadar şanslı değildi, geberip gitti işte."

"Bana ölmedi dedi."

"O gece yanında değildim, müneccim boku yemedim bilmiyorum."

"Şansını zorlama."

"Bir şey bilmiyorum." Sinirim iyice bedenimi ele geçirmeye başlarken susturucuyu silahın ucuna takıp omzuna bir el ateş ettim. "Anlat." Kurşun yerini bulduğunda bağırıp tuttu kolunu. "Sen kafayı yemişsin."

"Söyle "

"Buradan çıkamayacaksın."

"Bırak onu ben düşüneyim."

"Kız kurtulmuş bir şekilde. Aklı dengesi gitmişti zaten. Yaşıyorsa bile geçmişe dönük bir şey hatırlamıyordur. Aylarca unutması için özel bir ilaç verildi. "

"Siz nasıl bir psikopatsınız, kadınların üzerinde neler deniyorsunuz siz ya? Şerefsizler." Bir el daha ateş edecekken bir gürültü ile döndüm arkamı. Silahlar patlamaya başlamışken kapı aniden açıldı. Sebastian'ın arkasına geçip rehin aldım onu. "Bırak onu kadın." Diye gelen komuta karşı "Çok beklersin." Diye karşılık verdim. Silahı ateşlemem ile yere düşmesi bir oldu. Sebastian'ı önünde siper edip dışarı çıktım yavaşça.

"İfşa olduk!"

Gürültü içinde gelen tanıdık sese kulak kesildiğinde masaların birini siper edinmiş Ros'un sesi olduğunu anladım. Bedenimizi teğet geçen kurşunlar arasında kendimizi onun yanına attım. "Ne yapacağız?" Kafamı masadan çıkarıp şarjör bitene kadar sıkıp eğildim. Aynı anda Ros'un şarjörü de bitmişti. "Öleceksiniz." Diye tıslayan Sebastian oldukça sinirimi bozmaya başlamış fakat çıkış biletimiz olduğundan bir şey yapamıyordum. "Çıkın ve teslim olun." Diye bağıran adama karşı koyacak bir şeyimiz olmadığından kalktık ayağa Sebo önümüzde Ros benim arkamda yürüdük onlara. Ros'dan bıçağı alıp dayadım boğazına. "Yaklaşırsanız öldürürüm." O ise hala yaralı kolunu tutuyordu. "Seni geberteceğim." Benden önce davranan Ros tersledi onu. "Öleceğimi bilsem yaşatmam seni."

Karşıda bize silah doğrultmuş adamlardan biri yavaş yavaş yürüyerek bize gelmeye başladı."Ne istiyorsunuz?"

"Bir şey değil. Bırakın çıkalım, siz de sahibinizi alın."

"Gebertin şunları." Şah damarında bıçakla sakince konuşan Sebo canına susamış gibiydi. "Sus." Diye sertçe uyarıp baktım karşıdaki adama.

"Yaralısınız efendim." Arkamızdan sessizce gelen adamın biri ile Ros ani refleksle uçan tekme atıp oyun dışı etmiş ben o telaşla bırakmıştım adamı. Karnıma tekme atıp kurtuldu benden. "Ah." Yediğim tekme oldukça canımı yapmayı başarmıştı. Saniyelerde nefes alamamış halde eğik vaziyette durdum. "İyi misin?" Acıyla kafamı sallayıp dayadım sırtımı sırtına. Birden kapandı ışıklar her yer karanlıkken onları görmek imkansızdı. "Neler oluyor?"

Merdivenlerin önünden gelen bağırtı. "Saklanın kızlar." Fransızca gelen sözler Joseph'in keyifle gelen sesi olduğunu anlamıştım. kendimizi bulduğumuz duvar kenarına sakladık. Birden açıldı ışıklar onlar ne olduğunu anlamadan birkaç el silah ateş edilmesi ile yere yığıldılar. Biz birbirimize sımsıkı sarılı kalmıştık. Sesler kesilince çıktık ortaya, Ellerinde silahlar gerine gerine indiler merdivenlerden. Aren'i gördü irislerim.

Onu ben evde hasta bırakmamış mıydım?

Ros ile joseph birbirlerine sarılırken Aren elleri cebinde aheste aheste yanıma yürümeye devam ediyordu, onun her adımı kalbimde yeni ritimler oluşturmaya başlarken durdu. Kalkmaya çalışan bir adama ayağıyla tekme atıp bayılttı. Ona sarılmak istesem de o cesareti alamıyordum ateş saçan gözlerinden. "Bak kızma tamam." Dememe kalmadan gülümsedi birden. Rahatlamayla gelen nefesi çektim içime. "Gel buraya, yaramaz." Açtığı kanatlarının arasına girip, doladım elimi beline. "Sen hasta değil miydin?" O cevap vermemekte kararlıyken, Joseph atladı söze. "Sor sor ne yaptırmış bana?" Ondan ayrılıp yüzüne kaşlarımı çatıp bakarak sordum. "Ne yaptın?" Meraklı soruma karşılık oldukça sakindi."Boş ver." Fakat onun aksine Joseph sinirliydi."Adrenalin vurdurdu bana. Valla yapma dedim dinlemedi sana havale ediyorum."

"Sen manyaksın!"

"Sen çok akıllısın!" Yediğim laf ile etrafta yatan kanlı ölülere göz gezdirdim."Bilgi almam lazımdı."

"Ros ile mi? Kumarhanede bir de." İmayla baktı yüzüme, silahını beline koyup bir cevap bekledi benden fakat ikimiz susunca Joseph Ros'a dönüp, "Evet ya, aşkım bunu özel görüşeceğiz." Dedi. Ros ise durumu yumuşatmak için güldü."Kırmızı geceliğimi giymem lazım." Diye söylenip baktı muzip bir şekilde Joseph'e yalnız Aren oldukça ciddiydi bu konuda."Evet kırmızı don şuan konumuz. Düşün önüme hepiniz." Küçük çocuk muamelesi görmek sinir etse de daha fazla kızdırmamak için düştüm öne. Birden bir bağırtı daha kopardı. "Sende lan Kırmızı gecelik." Joseph'e yaptığı espri ile hepimiz gülmemek için kendimizi tutmuştuk." Ben naptım ya şimdi?"

"Yürü topuğuna sıkarım."

"Cinlere kovalatırım seni."

"Emin misin, sıkar o biraz!" Göz ucuyla baktı Ros'a. Yürürken o ise hemen sevgilisinin koluna girip dil çıkarmıştı. Birbirleri ile samimiyetleri özendirmiş gibiydi beni. Onlara oldukça uzaktım. "senin de burnunu sıkarım." Yanında yürürken kolumdan çekip koltuğunun arasına aldığında gülümsedim. "Bende bi kırmızı gecelik giysem iyi olacak."

"Sen bir şey giyme. Öle hoşsun ki. "

"Abi ayıp oluyor ama burada aile var, 18 yaş altı var; yaşlısı var, genci var." Birlikte geldik arabalara. Ayrılıp başka arabalarla binmek için ayrıldık, ayrılmamız ile karnıma saplanan ağrı ile araba kapısının önünde tutuverdim. "İyi misin sen?" Telaşla bulmuştu kendini yanımda. Sırtıma elini koyup önüme gelen saçları kulağımın arkasına koydu. Ben ise Acımı hafiflemesini umarak derin nefesler alıp verirken iyi görünmeye çalışarak doğrulup gülümsedim. "Tekme yedim karnıma, ondandır." Ağrımı yok saymaya çalışarak bindim arabaya. O da beni bırakıp binmişti sürücü koltuğuna.

Pislik adam fena vurmuştu.

Gözlerimi kapatıp sancıyan karnımın üzerine koydum ellerimi. Nefes almanın bile acı verdiği zamanlarda ağrıyan karnımı tutan elimi çekip kendi ellerini koydu, içimden bir şeyler kopup gitti sanki. Yahut yaralı bir parçam iyileşmişti aniden.

İrkildim, onun karnımı tutması konusunda oldukça hassastım. Gözümü açmak istemiyor fakat açmaktan başka çarem yoktu. Açıp buğulu gözlerle döndüm ona. Bu halim daha çok endişelendirmiş gibiydi onu. "Çok mu ağrıyor?" Okşamaya başladığında gülümsemeye çalışarak cevap verdim. "Geçti bile." Ellerinin üzerine koydum ellerimi, elinin sıcaklığı kıyafetini aşıp girdi sardı sinemi. Sihirli miydi ellerin Aren Dağdelen, yoksa koca bir zaaf mıydı sinemin sana muhtaç oluşu?

"Elimi alabilir miyim aşk, araba kullanmam lazım." Gelen gerçekçi sözlerle çıktım derinlerden. Gülümseyerek gevşettim ellerimi. O ise yerinde kendini ayarlayıp çalıştırdı arabayı, ikimiz de sessiz kaldık, aklımı kurcalayan şeyler yok olup gitti varlığının yanında. Karanlık yolu onun ışığı aydınlattı. Onun yanında hissettiğim güveni hiçbir yerde hissedemiyordum, hissetmemiştim. Onun baktığı yol ile benim baktığım yol farklıydı, düşüncelerim daha başka!

Mesela o tümseği yolda aldı ben ise boynundan aşağı inerken atan şahdamarının oluşturduğu tümseklerde aldım, o virajı sokaklarda aldı ben ise boynundan köprücük kemiğine inerken, en güzel yol bedeninde dolanmak çölüm.

Bölüm sonu ❄

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 96.7K 78
"Çocukken yanağıma kondurduğun öpücük sayesinde tüm acılarım geçmişti. Şimdi ben senin kalbinden öpsem geçer mi? Tüm acıların diner mi?" İlk görüşte...
124K 5.2K 51
Yere çakılmayı, dizlerine batan çakıl taşlarını, avuçlarını delen dikenleri. Hepsini ezberleyecek kadar düşmeyi öğrendim ben... İçini çeke çeke saatl...
221K 11.6K 44
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.
123K 8.8K 36
Biz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi...