ÇIĞ

By yazanbirokur

13.4K 6K 1.4K

Işıl, tek başına gittiği ilk tatilde, hiç tanımadığı üç kişi ile tanışır. Tanıştığı kişiler arasında Kağan da... More

YOLA ÇIKIŞ
YALNIZLIK
KATİLLE YAN YANA GÖZ GÖZE
CESET
ARKADAŞLIK
KARANLIK
YILBAŞI DAVETİ
KAN VE KAR
YANIMDA KAL
YILBAŞI PARTİSİ
OYUN
PLAN
RÜYA
BELİRSİZLİK
OLMUŞLAR VE OLABİLECEKLER
İHTİMALLER
BİTİŞİN BAŞLANGICI
DÜZENLENİYOR

ALEV

760 378 87
By yazanbirokur

''Zaman bende durdu. Büyük bir yük, kaldıramayacağım bir kuvvet, omuzlarıma çöken bir sevginin mabedi olarak kaldı bende.''

IŞIL

O mükemmel ötesi yılbaşı partisinden sonra gece saat 4'de yatağa girmek zorunda kalmıştım. Kafamızı pastanın içine gömmüşlerdi resmen. Evet, gecemiz, en azından Kağan ve benim gecem, o vakte kadar güzel gidiyordu. Tamam, eğlenceliydi ama ben saçımın içine giren pasta süslerini gece ne zorluklarla çıkarttım hiçbirinin haberi yok tabi. Belki Mete'nin üstüne kustuğu kadından sonra benim konuşmaya hakkım yok ama olsun.

Telefonumu alıp saate baktığımda saat 11'e geliyordu. Bu saate kadar yatmama şaşırmıyordum çünkü durum malumdu. Yattığım saat belliydi. Sağ tarafıma dönüp baktığımda Güneş'in olmadığını fark ettim. Muhtemelen kahvaltıya inmişti. Elimdeki telefonu alıp açtığımda gelen mesajı fark ettim. Kağan'dandı.

Gönderen: Kağan

-Işıl, Mete ve Güneş, kahvaltıya indi. Ben onlarla inmek istemedim. Uyanınca bana haber ver birlikte ineriz olur mu?

10: 48

Gönderilen: Kağan

-Olur, hazırlandığımda sana yazarım.

11: 03

Gönderen: Kağan

-Tamam(:

11: 03

Gönderilen: Kağan

-(:

11: 03

Kağan'a gönderdiğim mesaj ile hızlıca yataktan kalktım ve kıyafetlerime doğru ilerledim. Elime beyaz boğazlı kazak ve kahverengi kadife bir pantolon aldım ve yatağın üzerine bıraktım. Hemen sonra banyoya doğru ilerledim ve tüm kişisel bakımımı hallettim.

Banyodan çıktığımda yatağın üzerine bıraktığım kıyafetleri hızlıca üzerime geçirdikten sonra çantama doğru ilerledim. Çantamı açıp içindeki gözünden, asla yanımdan ayırmadığım ama takmaya da kıyamadığım kar tanesi şeklindeki kolyemi çıkarttım. Benim için çok kıymetliydi. O felaketten elimde kalan son şeydi.

Kolyeyi özenle boynuma taktıktan sonra telefonumu elime alıp Kağan'a mesaj attım.

Gönderilen: Kağan

-Hazırım. Sende hazırsan inelim mi?

11: 24

Kağan, sanki telefon başında beni bekliyormuş gibi anında bana mesaj attı.

Gönderen: Kağan

-Tamam, sen bekle ben geliyorum.

11: 24

Kağan'ın mesajını okuduktan sonra onu beklemeye başladım. Sonra aklıma son bir kez daha kendime bakmak ve kıyafetlerimi kontrol etmek geldiği için banyoya doğru ilerledim. Hafif su lekeleri kalmış olan aynadan kendime baktım. Üzerime göz gezdirdim ve her şeyin birbirini tamamladığını gördüm. Tam o sırada kulaklarımı kapıya vurulma sesi doldurdu. Hızlıca banyodan çıkıp kapıya doğru ilerledim. Kalbim hızlanmıştı yine nedensizce. Hiç düşünmeden kapıyı açtım ve kafamı hafifçe karşımda duran Kağan'a doğru kaldırdım. Evet, ona bakmak için aramızdaki boy farkını kafamı kaldırarak kapatmaya çalışıyordum maalesef.

Kağan ile gözlerimiz birleştiğinde bana koyulaşmış gözleri ile baktı ve ''İnelim mi?'' diye sordu. ''İnelim. Bir dakika bekler misin beni?''

Kağan'a bunu söyledikten hemen sonra vereceği cevabı beklemeden içeriye girdim ve telefonumu aldım. Tekrardan kapıya doğru ilerlediğimde Kağan, anlamaz bir şekilde bana bakıyordu. Telefonumu yukarıya kaldırarak konuştum. ''Telefonumu aldım.'' Bunu söylediğimde yavaşça kafasını salladı. Kapının kolunu odanın dışına çıkarken kendime doğru çektim ve kapanmasını sağladım.

Kağan ile koridorda ilerlemeye başladığımızda Kağan, soluna dönerek bana baktı. Bunu fark ettim ama ona bakamadım. İçimden bir his benim onun gözlerine, cesurca, bakmamı engelliyordu. O hissi, o dürtüyü hala çözememiştim ama bir gün ne olduğunu öğrenmek için umarım ki büyük bedeller ile karşılaşmak zorunda kalmazdım. Hislerim artık içimde patlamak isteyen bir yanar dağ gibiydi. Birisi sıcaklığı arttırmak istese anında taşacak gibiydi. Anında taşacak, yerlere dökülecek ve başkalarında zarar verecek gibi. Bunu istemezdim. Başkalarına zarar vermek, yakınımdakilere zarar vermek istemezdim ama elimden ne gelir ki? Belki de ne olduğunu bilmediğim duyguları daha fazla içimde tutamayacak ve herkes ile birlikte öğrenecektim ne olduğunu.

Kağan ile tek bir kelime bile konuşmadan bir kat aşağıya inmiştik. Biz aşağıya indiğimizde Güneş ve Mete aralarında konuşarak merdivenlere yani bize doğru ilerliyorlardı. Muhtemelen kahvaltıları bitmişti.

Güneş'in gözleri bize ulaştığında Mete'de bize baktı. Aramızdaki mesafe kapandığında Güneş, konuştu. ''Biz kahvaltımızı bitirdik. Yukarıya çıkıyoruz.'' Sözlerinin ardından Güneş, ilerlemeye başladı ve hemen sonra Mete, ''Hıh!'' diyerek yanımızdan ayrıldı. Bu soğukluğun sebebi dün, kafamızı pastaya gömdükten sonra Kağan'ın ikisine de kızmasıydı. Kağan, aslında mutluydu bu durumdan dün ama bir daha bu kadar dikkatsiz hareket etmelerini istemiyordu. Sonuçta haklıydı. Bir katil ile aynı oteldeydik. Buna rağmen dün gece her şeyi unutarak eğlenmiştik. Hele, Mete.

Kağan'ın sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım. ''O kadar şeyin arasında birde bize soğuk davranıyorlar.'' Kağan, bunu söyledikten sonra ona hak vererek kafamı salladım yavaşça. Çocukçaydı yaptıkları.

Restorana indiğimizde neredeyse boş olduğunu fark ettik. Dün geceden kalma birkaç eşya vardı hala. Her zaman oturduğumuz yere doğru ilerledik. Oturduk, siparişlerimizi verdik. Yoğun olmadığı için ortam çabucak getirmişlerdi kahvaltı tabaklarımızı. Çatalımı ağzıma götürdüğümde Kağan'ın gözü kolyeme takılı kalmıştı. Ona baktığımı anladığında konuştu. ''Kolyen çok güzel.'' Bunu söylediğinde aklımdan hikâyesinin hiç güzel olmadığı geçti. Ve iç sesim benden izinsiz bir şekilde dudaklarıma peyda oldu. ''Her güzel şey güzel bir anlam kazanmadan önce kötü bir şeye şahit olmuştur.'' Kağan, kaşlarını çattı ve sorarcasına bana baktı. ''Senin için kötü bir şey mi ifade ediyor yoksa bu kolye?'' O, bunu sorduğunda artık her şey bir kere dudaklarımdan döküldü diye devamını getirdim. ''İyi birinin kötü anısı. Benim için bu kolye tam olarak bunu ifade ediyor.'' Aklıma o günün bana hissettirdiği duygular geldiğinde bilinç akışım durdu sanki. Sadece tek bir zaman diliminde takılı kalır gibi durdu. Kötü olanda durdu. Hayatımın dönüm noktasında durdu. Kırılma noktamda ve şu an benim ben olmamı sağlayan yerde durdu. Eksikliklerim de durdu. Zaman bende durdu. Büyük bir yük, kaldıramayacağım bir kuvvet, omuzlarıma çöken bir sevginin mabedi olarak kaldı bende. Sadece önümü göremediğim bir sonsuzluk, sonsuz bir boşluk olarak kaldı bende.

Kağan'ın elinin sol elime temas ettiğini anladığımda düşüncelerimin gözlerimde yarattığı etki ile ona bakıyordum. Galiba biraz korkak biraz da lal birisi yerleşmişti bakışlarıma. Kağan, bana bakıyordu. Konuştuğunda sesi uğultulu geldi en başta ama sonra o olayın üstünden yıllar geçtiğini ve güçlü birisi olduğumu hatırlattım kendime. Bunu düşünmek içimdeki beni rahatlatıyordu. Her şeye göğüs gerebilen birisi olduğumu da hatırlatıyordu. Kağan'ın sesi kulağıma daha rahat ulaştı birkaç saniye sonra. ''İyi misin?'' diyordu bana. Elinden gelen sıcaklık bana konuşmam için destek veriyordu sanki. ''Değilim. Söylesene, birisinin kalbinde ruhum tutsak kaldıysa ve artık ona sarılan zincirleri koparıp atmak istiyorsam nasıl iyi olabilirim?''Söylediklerimden sonra Kağan, konuştu. ''Olamazsın Işıl. Bende olamadım. Ama sana anlattıktan sonra o, kalpteki zincirler azda olsa koptu. Sende bana anlatabilirsin. Her ne yaşadıysan bilmek isterim. Senin hislerinin benim hislerim olmasını isterim. Acının benim olmasını isterim. En azından bir kısmını benimle paylaş ki seni iyi etmeye çalışabileyim.''

Belki haklıydı. Birisine artık içimde yıllarca kalan olayları anlatmalıydım. Ailem dışında birisine. Peki bu Kağan mıydı? O ya da değil ama artık olmuyor, içimde tutamıyorum ve şu an da en güvendiğim kişi o.

Kağan, elimi bırakmadan yanıma geldi ve yanımda duran sandalyeye oturdu. Ona doğru döndüğümde gözümden bir damla yaş aktı. Kağan, hızla diğer elini yanağıma yerleştirdi ve ''Ağlama.'' Dedi sesinde hissettiğim ani duygu çöküşü ile. O an, işte tamda o an birisine ihtiyacım vardı. Birisine sarılmaya, kokusunu doyasıya içime çekmeye ihtiyacım vardı. En çokta her şeyi anlatmaya.

Kendimi daha fazla tutamadan Kağan'a sarıldım. Sıkıca sarıldım. Ellerini belime sıkıca doladığını anladığım an gözyaşlarım hızla aktı ve birbirine karışmaya başladı. Ağzımdan küçük bir inilti döküldü. Kağan, beni sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da saçlarımı okşamaya başlamıştı. Sanki beni ben anlatmadan anlıyordu. Hıçkırıklarım birbirine karışırken ağzımdan dökülen kelime ''Dayanamıyorum.'' Oldu. İstemsizce Kağan'ın sırtındaki ellerim sıkılaştı. Saçımı okşamaya devam ederken konuştu. ''Neye dayanamıyorsun Işıl? Sen güçlü bir kadınsın.''

''Değilim. Sadece öyle görünen birisiyim ben, Kağan.''

''Yanılıyorsun. Ama bunu anladığında kendinle gurur duyacaksın.'' Kağan, konuştuğunda sesi titriyordu. Belki şu an sersemlik ile fark etmediğimi sanıyordu ama ben her şeyi hissedebiliyordum. Artık gücüm hiçbir şeye yetmiyordu. Her şeyi anlatmanın, içimi dökmenin vakti gelmişti. Yani ben öyle hissediyordum. Hıçkırıklarıma karışan sesim ile konuştum. ''Kağan, benim ağabeyim vardı.'' Kağan'ın kollarının bedenimde gevşediğini hissettiğimde benden ayrıldı ve söylediklerimin devamını bekler gibi bana baktı. Sağ kolumdaki kazağın kolunu avucumun içine sıkıştırdım ve gözümde biriken yaşları sildim. Histerik bir gülümseme oluştu yüzümde birden. ''Tabi, vardı ama artık yok. Dışarıya çıkalım mı?'' Birden canım bunu yapmak, dışarıya çıkmak istemişti. Kağan, düşünmeden ''Tamam,'' Dedi ve kolumu tutarak beni ayağa kaldırdı. Sanırım düşeceğimi düşünüyordu çünkü kolunu belime sabitlemişti sıkıca. Tıpkı bir hastayı koridorda gezdiren bir refakatçi gibi dikkat ediyordu. Bunu fark ettiğimde ona baktım ve ''Düşmem, merak etme. Daha kötüsünü yaşadığımda tek kalmıştım.'' Dedim. Galiba benim bunu demem onun için bir şey ifade etmiyordu çünkü hala aynı konumdaydı.

Dışarıya çıktığımızda az önce gözyaşlarımın ısıttığı yanaklarım şimdi felç geçirtecek bir soğuk ile karşı karşıya kalmıştı. Dışarıda hangi yöne gittiğimizi umursamadan yürümeye devam ediyorduk. Anlatmaya devam etmeliydim. Durduğum yerde Kağan'a doğru döndüm fakat gözlerimi yere sabitledim. Bembeyaz, yapılan tüm pislikleri utandıracak biçimden olan kara bakıyordum. ''Ben henüz 6 yaşındaydım. Bir ağabeyim vardı ama pek hatırlamıyorum onu. Adı, Barış'tı. Çok iyi anlaşırdık, her zaman beni korurdu. Kendisi de küçüktü ama ağabeylik nedir çok iyi biliyordu işte.'' Bunu söylediğimde aklıma gelen şeyler ile gülümsedim. Sonunun ne kadar kötü bittiği aklıma geldiğinde ise dudaklarım kıvrıldığı gibi geri düştü. ''Bir gün babam şehir dışına çıkmıştı iş için. O zamanlar babamın kariyerinde büyük adımlar atmaya çalıştığı zamanlardı. Önüne engel olarak çıkan insanlarda vardı elbette. Babamın ve bizim kötülüğümüzü isteyen insanlar. Neyse işte o gün, o lanet gün annem dışarıya bizim için alışveriş yapmaya çıkmıştı. Babam evde olmayınca bu işi sadece annem üstlenmek zorunda kalmıştı. Annemin yakasına yapışmıştım o gün. 'Beni de götür anneciğim.' Diye. Bilirsin, çocukken böyle market alışverişleri eğlenceli gelirdi. Fakat annem işini hızlıca bitirip eve dönmek için ağabeyim ve beni evde bırakmıştı. Bende buna üzüldüğüm için ağlamıştım. Ağabeyim, annem evden gittikten hemen sonra gözyaşlarımı silmişti ve bana kollarını açmıştı. Sarılmıştı. Kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı. Sonra beni kollarının arasından koltuğa bırakarak annem ve babamın odasına doğru ilerlemişti. Koltuktan odada ne yaptığını görebiliyordum az da olsa. Küçük ayaklarının üstünde komodine yükselip eline bir şey almıştı. Sonra yavaşça yanıma gelmişti. Ben olanların büyüsüne kapılmışken burnuma boğuk, kaba bir koku dolmaya başlamıştı. Ağabeyim yanıma gelirken birden durmuştu. Bende hala ona bakarak zavallıca gülümsememi sürdürüyordum.'' Ne kadar aptalmışım ya ben. Belki de her şey elimdeydi.

Kağan, durduğumu fark ettiğinde eli bana güç vermek istercesine kolumu sıvazladı. Muhtemelen yine gözlerim dolmuştu. Kağan, yere diktiğim gözlerimi kendi gözlerine değdirmek için nazikçe, incitmekten korkarcasına çenemden tuttu ve ona bakmamı sağladı. ''Işıl, seni zorlayamam ama devam etmelisin. İkimiz içinde devam etmelisin çünkü artık seni ağlarken görmek canımı yakmaya başladı. Şuan en az senin kadar bende zorlanıyorum.'' O, bunları söylerken yanaklarım ıslanmaya başlamıştı bile. Kağan, parmakları ile sildi akan gözyaşlarımı. Kafamı göğsüne gelecek biçimde kendine doğru çekti ve sarıldı. Bir yandan kalbim hızlanmıştı bir yandan üzüntünün verdiği harlanmış ateşte kavruluyordum. Hadi ama bu kadar zor olmamalı üstünden yıllar geçen bir olayı anlatmak. Yılların, ayların, günlerin tozlu raflarından sıyrılmış ve sanki üstüme bir terazinin aştığı yük olarak düşmüştü birden her şey.

Kağan'ın kolları arasında hala kımıldamadan duruyordum. Çenesini kafama dayadığını fark ettiğimde burnunu çekmişti Kağan. Hemen sonrada bir elini yumruk yapıp yüzüne götürmüştü. Sanırım birkaç damla gözyaşı da ondan firar etmişti. Kafamı, Kağan'ın sıcak göğsünden ayırıp ona baktım ve elimi yanaklarına bastırarak gözyaşlarını sildim. ''Bunu seni üzmek için yapmadığıma yemin ederim.'' Bunu söylediğimde ağlamanın sesimde bıraktığı etki ile konuşuyordum. Kağan, sesindeki hafiflik ile ''Şşşt!'' dedi. Ardından ekledi. ''Bunu yapmak istemediğini zaten biliyorum, Işıl.''

Kağan'ın kalbi çok naifti. Onu ilk gördüğümde tuhaf birisi olduğunu düşünmüştüm. Alışagelmişin dışında birisi o, sadece. Alışagelmiş ise benim için tüm kötülüğü barındırabilecek cinsten insanlardı. O, öyle değil işte. Bu kadar az gün geçirdik ama ben bu kadar çabuk bağlandım ona.

Burnumu çekerek konuşmaya devam ettim. ''Ağabeyim elinde bu kolye ile yanıma geldi.'' Bu cümleyi kurduğumda boynumda duran kolyeyi tutup yukarıya kaldırmıştım, Kağan'ın görmesi için. Kağan, kolyeyi kavradığım parmaklarımın üstüne parmaklarını koydu. İstemsizce gelen, baş döndürücü kalp çarpıntısı yine bedenimi esir almıştı.

Konuşmama devam ettim. ''Bana ne demişti biliyor musun? 'Işıl, bak bunu annemden aldım. Sakın haberi olmasın ama sana da çok yakışır. Bunu daha dün gördüğümde aklıma sen geldin.' Bana hatırladığım kadarı ile buna benzeyen cümleler söylemişti. Ellerimi çırparak yanına daha da yaklaştığımda arkamı dönmüştüm. O da boynuma kolyeyi takmıştı. Arkamı tekrar ona bakmak için döndüğümde onun gözleri sağ tarafına dönmüştü. Mutfağın olduğu yere. O an ağabeyimin gözlerinde turuncu bir ateşin parladığını fark etmiştim. Bu yüzden baktığı yere bakmıştım. Alevler vardı. Bize doğru yaklaşan alevler. Ağabeyim beni arkasına almıştı. O an onun arkasına sığınmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Yapamazdım da belki ama keşke onun kadar cesur olabilseydim. Ağabeyim bize doğru yaklaşan alevlere karşı arkasını döndü ve bana baktı. Ağlıyordum. Evet, yine güçsüz bir insan gibi ağlıyordum. Ağabeyim ise o an kulağıma doğru boğuk bir ses ile konuşmuştu. 'Işıl, çabuk git ve ateşe en uzak yerde dur. Çabuk!' O bana bunları söylerken burnuna dolan is kokusu ile öksürüyordu. Yavaş yavaş aynı koku bana da etki etmeye başlıyordu. Bende ağabeyime 'Sen peki?' diye sormuştum. Artık o an aramıza sis bulutu çöküyordu sanki. Bana söylediği son cümleleri çok iyi hatırlıyorum. 'Ben, bir çözüm bulmaya çalışacağım. Annemleri bekle sen. Ve eğer korkarsan boynundaki kolyeye bak. Beni hatırlamaya çalış. Hep yanındayım, Işıl. Ama şimdilik ayrılmak zorundayız. Hadi koş ve en uzak yere git.' Evet, dediğini yaptım. Evin en uzak köşesine yerleştim. Bulunduğum odada cam vardı. Artık bayılmak üzereydim. Bilincim sanki kapanmıştı. Tuttum kolyeyi ve ağabeyimin iyi olmasını diledim onu aklıma getirerek. Birden duvarın ortasında duran camın kırıldığını gördüğümde ise bazı cam parçaları sırtıma gelmişti. Artık o kadar çok korkmaya başlamıştım ki çömeldiğim köşede gözlerimin kapandığını hissediyordum. Dışarıdan ise telaşlı sesler yükseliyordu. Kollarıma bir elin kafes gibi kapandığını hissettiğimde son duyduğum ses annemin bağırma sesiydi. 'Işıl!' Sadece benim adımı söylemişti. Gerisini duyamamıştım.'' Kağan, merak ve korku ile gözlerimin içine bakıyordu. Onun merakını gidermek için yine ben konuştum. ''Ağabeyime ne olduğunu mu merak ediyorsun? Evet, muhtemelen onu merak ediyorsun. Ben gözlerimi açtığımda annem ve babam yanımda yoktu. Endişelenmiştim. Çünkü hastanedeydik. Aklımda bir sürü soru birikiyordu zaman geçtikçe. Küçük bedenimi yatakta dikleştirmek istediğimde odaya hemşirenin girdiğini gördüm. Bana yardım etti. Zaten bir süre sonrada annemler girdi odaya. Annemin gözleri şişmişti. Babam ise harap olmuştu. Onlara ağabeyimi sorduğumda sürekli konuyu geçiştirmişlerdi ya da değiştirmişlerdi. Kötü bir şeyler olduğunu düşünmeye başladıktan sonrada zaten her şeyi öğrenmiştim. Ağabeyim ölmüştü. En azından öyle olduğu düşünülüyordu. Fakat aklıma takılan tek şey evde onunla ilgili bir şeye neden rastlanamadığıydı.'' Kağan, kaşlarını çatarak bana baktığında konuştu. ''Ne? Nasıl yani? Ağabeyin nasıl ölmüş oluyor o zaman?''Bende bir bilsem zaten bu kadar kötü olmazdım. ''Bilmiyorum.''

Hep düşünmüştüm ne olduğunu ama annem ve babam bile beni hep geçiştirmişti. Ve her zaman bu konu ile ilgili bir şey bildiklerini de biliyordum ama bana söyleyemiyorlardı bir türlü. Belki de hala yaşıyordu. Bu dünya üzerinde hala varken ikimizde hasrettik belki birbirimize. Bu kadar zor olmamalı bir şeyleri anlatmak, her ne olduysa bana da söylemek. Yıllardır bir ağabey sevgisine muhtaçtım. Ve eğer bunu bile bile bana yaşatıyorlarsa onları asla affedemezdim.

Eğer onları affedecek olursam artık kendime ve yaşadıklarıma göstereceğim saygı bitmiş demektir.

Güzel ailem. uzun bir aradan sonra herkese selamlaaarrr!!!!!

Bana kızdığınızı biliyorum bölüm atmadığım için ama cidden bir süre yazmakta zorlandım. En iyisini çıkarmak içinde birazcık beklememiz gerekti maalesef. Ve yine maalesef ki dostlar bu bölümde de ağlıyoruz. 'Yine mi?' demeyin çünkü acımız büyük. Galiba bu kitaptaki en karlı kişi üzümlü kekimiz Mete.Çocuk sadece hayatı yaşıyor. Ne dert var ne tasa. Ben bu bölümü yazarken yine Kağan'a aşık oldum. Işıl'ın yanında durmasına yine düştük zaten. Kısa bir bölüm oldu diğerlerine göre ama olsun bence Işıl'ın hikayesini anca kaldıracağız. Bu arada bu sefer bölüm başına koyduğum cümle bu bölümde de geçiyor. Normalde farklı bir cümle koyardım ama bu cümle çok hoşuma gitti.

Umarım ki bu bölümü sizlerde en az benim kadar beğenirsiniz. Bölüm hakkındaki görüşlerinizi yazarsanız yorum olarak ve bölümü voteleyip bizi listelerde üstlere çıkarırsanız eğerde çok mutlu olurum dostlar(:: Sizleri çok seviyorum<3

İnstagram: yazarbirokur

Continue Reading

You'll Also Like

62.2K 2.6K 33
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
4M 246K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
267K 22.5K 39
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
1M 55.6K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...