ÇIĞ

yazanbirokur द्वारा

13.4K 6K 1.4K

Işıl, tek başına gittiği ilk tatilde, hiç tanımadığı üç kişi ile tanışır. Tanıştığı kişiler arasında Kağan da... अधिक

YOLA ÇIKIŞ
YALNIZLIK
KATİLLE YAN YANA GÖZ GÖZE
CESET
ARKADAŞLIK
KARANLIK
YILBAŞI DAVETİ
KAN VE KAR
YILBAŞI PARTİSİ
ALEV
OYUN
PLAN
RÜYA
BELİRSİZLİK
OLMUŞLAR VE OLABİLECEKLER
İHTİMALLER
BİTİŞİN BAŞLANGICI
DÜZENLENİYOR

YANIMDA KAL

754 422 83
yazanbirokur द्वारा


Yanımızda kalmasını istediklerimiz aslında geleceğimiz için seçtiklerimizdir.

Bu da neydi şimdi? Kimin kanıydı bu? Neden böyle bir şey ile karşılaştık biz? Her günümüz neden daha da korkutucu bir hal almaya başlıyor?

Yerde artık diğer kabine doğru yayılmayı bırakmış olan kandamlalarından gözlerimi ayırdığımda Güneş'in bembeyaz kesilmiş yüzüne baktım. Güneş, donuklaşmış gözlerini yerden çekip gözlerime sabitlediğinde ona, ''Her şey çığırından çıkmaya başladı. Her geçen gün yeni bir şeyle karşılaşıyoruz. Ne yapacağız şimdi?'' diye sordum. Güneş, bana bakarak yutkunduğunda ''Bilmiyorum. Tek düşündüğüm ve dilediğim şey umarım yerdeki kan bir gün bizimkisi olmaz.''diye cevap verdi. Bir süre daha Güneş'in yüzüne sabitlediğim gözlerim ile ona baktıktan sonra gözlerimi tekrardan yerdeki kan birikintisine çevirdim. Neden tüm bunlar ben geldiğime oldu? Bu kadar şanssız mıyım ben? Tuvaletin kapısının açılması ile Güneş ve ben bakışlarımızı gelen kişiye yönelttik. Ne işi var bunun burada? Gelen Ferman'dı. Elinde yere kirli su damlaları akıtan bir paspas ile kapıyı açmıştı. Gözleri bizi bulduğunda burada ne işimiz olduğunu çözmeye çalışır gibi bakıyordu. Kapının önünde vakit kaybetmemeye çalışarak hızla kapıyı kapattı. Elinde tuttuğu paspası lavabonun kenarında dengede kalmasını sağlayarak bıraktığında bize doğru ilerledi. ''Kızlar ne işiniz var burada?'' Onun bu soruyu yöneltmesi saçmaydı. Burası tuvalet. Ne işimiz olabilir burada sence? Şuan da o kadar eminim ki bu işte onun parmağı olduğuna, adım kadar. Ona düşüncelerim ile eşleşen bir cevap verdim. ''Burası tuvalet. Kapıda yazdığı gibi ama karşılaştığımız manzara pek hoş olmadı. Galiba onu temizlemek için geldiniz.'' Bunları söylerken Güneş, Ferman'a o kadar iğneleyici bakıyordu ki birazdan üstüne atlayabilirdi. Güneş'in bakışlarını gördüğümde elinden tuttum ve ona bakarak gözlerimi sakin olması anlamından bir kere kırptım. ''Yani evet, haklısınız. Yerdeki kanı temizlemek için geldim. Az önce tatsız bir olay yaşandı otelimizde ama korkulacak bir durum yok şuan herkes çok iyi.'' Söylediklerinde o kadar sakindi ki şuan onun insan olmadığını düşünebilirdim. Her insanın duyguları vardır. Ferman, bir insanın özelliklerine çok ters tepiyordu. Soğukkanlılık desem asla olamaz çünkü bir cesedi sakince taşımak soğukkanlılık olmaz. Daha çok ruhsuzluk olur. Şuan eminim ki bu adam insanların gösterdiği ruhsal özellikleri göstermiyordu. Tek özellik hariç, iyi bir oyunculuk yeteneği. Güneş, söze girdi. ''Yani tatsız bir olay yaşanıyor, bu kadar kan dökülüyor ve herkes çok iyi oluyor. Nasıl oluyor ya bu? Tamam, yollar açık olsa hastane var ya da başka şeyler var ama biz bu otelde mahsur kaldık. Nasıl oluyor da bu kanı döken birisinin durumu şuan çok iyi olabiliyor?'' Güneş, her kelimesinde haklıydı. Söylediklerini büyük bir sinir ile söylüyordu. Çok belliydi çünkü tuttuğum elini bile belli ki istemsizce yumruk yapmaya çalışır gibi sıkıyordu. Ferman, Güneş ile daha fazla muhatap olmak istemez bir tavır takınarak ''Kızlar, bu mevzu çok özel olduğu için konu hakkında size daha fazla bilgi veremem. Şimdi izniniz ile burada gördüğünüz manzara ile başkalarının karşılaşmaması için temizlemeliyim. Lütfen yanlış anlamayın ama mevzu kişisele kaçıyor.'' Dedi ve hemen sonra gözlerini benim gözlerime dikerek ''Sevgilin dışarıda seni bekliyor hem. Ağaç oldu çocuk orada.''diye ekledi gülümseyerek. Kağan. Kağan'dan bahsediyordu. Konuşmayı daha fazla uzatmak istemiyordum. Ferman'a gülümseyerek konuştum.''Dert değil ya. O beni bekler ama biz gidelim yinede.'' Bunu dediğimde Güneş'e baktım. Ferman'a parçalayacak gibi bakıyordu. Dediğime karşılık Ferman, gülümseyerek kafasını salladı. Bense o sırada Güneş'in tuttuğum elini kapıya doğru çekiştiriyordum. Gözlerini kısmış Ferman'a bakıyordu. Kapıyı açıp adımımı dışarıya doğru attığımda Güneş'in kafası bu sefer bana dönmüştü. ''Işıl, o adamı parçalamak istiyorum.'' Güneş, sakinleşmeliydi yoksa gerçekten birazdan gidip istediği şeyi yapabilirdi.''Bak Güneş, anlıyorum seni ama sırası değil şuan da. Burada mahsur kaldık biz sonuçta. Katil olan birisi ile kavga etmek pek doğru olmaz.'' Bunları söylemem onu ne kadar tatmin ediyordu bilmiyorum ama etmeliydi. Cidden bir katil ile yüz yüze gelmek istemiyordum. Her an neden bizi öldürmeye kalkmasın ki sonuçta? Güneş, konuşmaya tekrardan girdi. ''Ağabeyim ve Mete'ye anlatacak mıyız?'' Sorusuna cevap vermek için dudaklarımı araladığımda Kağan ve Mete yanımıza yaklaşıyordu. ''Bilmeliler. Belki bir şeyleri netleştirebiliriz.'' Güneş, onaylayarak kafasını salladığında Kağan ve Mete yanımıza geldiler. Kağan, çatık kaşlar ile bize baktığında ''Bir şey mi oldu?'' diye sordu. Ardından Mete, ekledi.''Ne oldu birden ya? Neden yüzünüz düştü?'' Güneş, bana dönerek benim cevap vermemi bekledi. ''Evet, bir şey oldu.'' Kağan ve Mete, bana daha dikkatli baktılar. Kağan, telaş ile ''Işıl, ne oldu? Anlatsana! Kötü bir şey mi oldu!?'' diye artarda sorular sordu. O bu kadar telaşlanırken benim sakin kalmam imkânsız bir gerçek olmaya başlıyordu. Artık cevap vermezsem ikisi de daha çok telaşlanacaktı. ''Kağan, sakin ol! Burada konuşamayız. Yukarıya çıkalım.'' Ben bunu söylediğimde Kağan, kafası ile beni onayladı. ''Tamam, çıkalım.'' En önü tuttu ve ilerlemeye başladı, Kağan. Güneş ise biraz daha hızlanarak Kağan'ın adımlarına yetişti ve gözleri dolu dolu ona baktı. Kağan, kafasını sağa çevirerek Güneş'e baktı ve onu kolunun altına aldı. Saçlarına bir öpücük kondurdu hemen sonra. Benimse onlara bakarken gözlerim doluyordu. Bende isterdim bu kadar yakın olabileceğim birisi olsun, her şeyimi paylaşabileceğim bir yoldaşım olsun ama yok. Bunu hep hissettim bugüne kadar belki ama şuan hissettiğim bugüne kadar hissettiğime çok daha ağır basıyordu. İlk kez güvenmek istiyordum ben çünkü. İlk kez güvenebileceğim birisi olsun istiyordum. İlk kez her şeyimi paylaşabileceğim birisi olsun istiyordum. Bugüne kadar ailem dışında yalnız yürüdüm tüm yolları ama artık omuzlarımda koskocaman bir yük var gibi hissediyordum. Bu yüzden ilk kez omzumdaki yükü paylaşabilecek birisi olsun istiyorum. Ben buna ihtiyaç duyuyorum. Ben bunları düşünürken Mete, geldi yanıma. Dolu gözlerime baktı ve durdu birden olduğu yerde. Odanın önündeydik. Mete, durduğu yerde Kağan'a doğru seslendi. ''Kağan, siz içeriye girin biz birazdan geliyoruz.'' Kağan, soran bakışlar ile Mete'ye baktığında Mete, bir şey olmadığını söyleyerek başını sağa sola salladı. Kağan, içeriye girip kapıyı kapattığında Mete, bana baktı. Konuşmaya başladı birden. ''Işıl, gözlerin. Dolu dolu. Ne oldu sana böyle birden? Anlatmak ister misin bana?'' Kafamı kaldırıp gözlerimi Mete'nin gözlerine çıkardığımda artık gözümde esir edemediğim bir damla yaş yanağımda yol çizerek firar etti. Elimin tersi ile yanağımda süzülen yaşı sildiğimde Mete, tekrar konuştu. ''Şşşt! Ağlamak istiyorsan tutma kendini. Anlat bana, Işıl.'' Mete, konuştukça gözümde biriken yaşları daha fazla tutamıyordum. Birere birer hepsi yanağıma süzülüyordu. Mete, kollarını açarak ''Gel buraya.'' Dedi ve bana sarıldı. Kollarımı Mete'ye doladım. Mete, beni sakinleştirmeye çalışarak saçımı okşadı ve konuşmaya devam etti. ''Işıl, kendini yalnız hissetme. Bak bir dost arıyorsan ben varım burada. Bana anlat ne anlatmak istersen. Ben buradayım. Yanındayım. Kardeşin değilim belki ama kardeşin gibi olabilirim. Hı, ne dersin? Kardeş olabilir miyiz?'' Mete'nin kollarından ayrılarak nemli yanaklarımı elim ile sildim ve Mete'ye gülümsedim. ''Olabiliriz tabii!'' Mete'de bana gülümsüyordu. ''Ha şöyle! Gül bakalım. Hep gül.''Dediklerinden hemen sonra serçe parmağını uzattı Mete bana doğru. Neden serçe parmağını uzattığını anlamaya çalışır gibi ona baktığımda Mete, ''O zaman biz dünyanın en mükemmel kardeşleri olacağımıza söz verelim.''dedi. Mete'ye gülerek serçe parmağımı uzattım ve onun serçe parmağına doladım. Hemen sonra ise ''Dünyanın en mükemmel kardeşi olacağıma söz veriyorum.'' Dedim. Ardından Mete, '' 'Dünyanın en mükemmel kardeşi olacağıma söz veriyorum.''dedi. Birbirimize bakıp güldükten sonra Mete, ''Hadi içeri geçelim bizde. Ne yaşadınız acaba tuvalette çok merak ediyorum.''dedi ve kapıyı açıp bana yol verdi. İçeri girdiğimde Güneş, yatakta bağdaş kurmuş bir şekilde otururken Kağan, camın yanındaki koltuğa oturmuştu. Odaya girmemiz ile ikisinin de bakışları bize döndü. Güneş, bana bakarak ''Işıl, ben anlatmadım hep birlikte konuşuruz diye.'' Dediğinde ona kafamı salladım ve ''Tamam, o zaman ben anlatayım.''dedim. Güneş, kafası ile beni onayladı. Anlatmaya başlayacağım sırada o anlar gözlerimin önünden geçti. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya daldım. ''Biz tuvalete girdiğimizde Güneş, bir kabinin kapısını araladı ve yerde yayılmaya devam eden kan birikintisi gördük. Hemen ardından Ferman, geldi elinde paspas ile ve bize tatsız bir olay yaşandığını söyledi. Olayın ne olduğunu sorduğumuzda ise bunu bize anlatamayacağını ve burayı temizlemesi gerektiğini söyledi. Bizde çıktık işte.'' Anlattıklarımdan sonra Mete, bana dehşet içinde bakarak ''Bu adam kafayı sıyırmış!''dedi. Kağan, anlattıklarımı düşünüyor gibi görünüyordu. Ve hemen sonra ''Nasıl yani kan bir kabinden diğerine doğru yayılmaya devam mı ediyordu?'' diye sordu. Onu kafam ile onayladıktan sonra Kağan, yine konuştu. ''Yerde herhangi bir iz var mıydı peki? Ayak izi falan ya da kan her yere yayılmış mıydı?'' Bu sefer Güneş, cevap verdi Kağan'a. ''Kan her yere yayılmıştı neredeyse ama ben ize hiç dikkat etmedim. Sen ettin mi Işıl?'' Güneş'e cevap verdim. ''Hayır, ama beklide diğer kabinede bakmalıydık. Yani mantıken kan bu kabinden diğerine yayılmıyor da olabilir.'' Kağan, ''Nasıl yani?''diye sorduğunda ona açıklamak için dudaklarımı araladım. ''Diğer kabinde de birisinin olduğunu düşünsenize. Yere yığılmış birisinin herhangi bir yerinden kan aktığını düşünün. O zaman önce o kabinden bizim baktığımız kabine kan akmış olur sonra ise baktığımız kabinde kan yayılmaya devam eder diğer kabine doğru. Aynı zamanda bu bizim o olay olduktan hemen sonra, sıcağı sıcağına görmediğimizin de bir kanıtıdır.'' Kağan, dediğimi mantıklı bulur gibi kafasını anlamışça salladı ve hemen sonra konuşmaya başladı. ''Yani, büyük ihtimalle ceset sizin girip baktığınız kabinde değildi. Diğer kabindeydi.'' Onu onaylayarak ''Aynen öyle ve biz o kabine bakmadık.''dedim pişmanlık ile. Mete, bizi şaşkınlık ile izledikten sonra konuştu. ''Kesin siz lisede fiziği en iyi olan ineklerdendiniz.'' Kağan, Mete'ye anlamaz bakışlar atarak ''Ne alaka?''diye sorduğunda Mete, tekrar konuştu. ''Nasıl 'Ne alaka?'? Kanın akış yönünü belirlediniz az önce! Işıl'a bak ya, kız fizik biliyorum havası ile hepimizi dövdü az önce. Kağan'da anladı işte onu iki dakikada. Güneş, biz dışlanıyoruz. Durmayalım biz bu pis ineklerle.'' Güneş, Mete'ye bakarak ''Ya, sen değil ben dışlanıyorum burada. Senin de matematiğin iyi hem. Benim ne matematik, ne fizik! Pis sayısalcılar sizi! Tek giderim ben.'' dediğinde Güneş'in sitemli konuşmasına Kağan ve ben hayret içinde güldük. Böyle şeyler yaşanırken bile gülebilmemiz bence büyük bir mucize. Az önceki ciddiyetimi tekrar takınarak konuşmaya girdim. ''Önce Ferman'ların ceset taşıdığını öğrendik, bununla ormanda gördüğümüz ceset arasında bir bağlantı kurduk ki beklide o ceset Ferman'ların bahsettiği değildi ve sonra girdiğimiz tuvalette hala yayılmaya devam eden bir kan birikintisi ile karşılaştık. Çok zor bunları bir araya getirmek. Sanki farklı yapbozların birbirine benzen ama asla uymayan parçalarını bir araya getirmeye çalışıyoruz.'' O sırada Kağan, ''Zor ama imkânsız değil. Bir de Ferman, her şeyi neden bu kadar dikkatsizce yapıyor? Yani orada belki de kimsenin bilmemesi gereken bir şey yaşandı ve o, bunu açık seçik bırakıp ortada paspas almaya gidiyor. Ne kadar mantıklı? Yani ya o çok saf ya da biz bir şeyleri fazla büyütüyoruz.'' Dediğinde aklıma eklenen sorular daha fazla arttı. Cidden madem çok önemli yaşanan her şey ya da çok özel o zaman neden böyle ortada bırakıp gitti? Mantıksız oluyor düşününce. Güneş, araya girdi. ''Çok rahattı değil mi Işıl?'' Güneş'i kafamla onayladıktan hemen sonra onun dediğine hak vererek konuştum. ''Evet, çok rahattı yani sanki orada hiçbir şey yaşanmamış gibiydi. Cümleleri falan çok basitti. Güneş ve ben bile o kan birikintisini orada görünce sıradan bir tepki veremedik yani eğer o kana sebep olan kişi oysa ve bu kadar rahat davranıyorsa bu adamı tanımlayamam ben. Çok tehlikeli birisi gibi çünkü muhtemelen her şeye sebep olan kişi o ve bu kadar rahat.'' Ardından Mete, konuştu. ''Abi, adam ortamda soğuk espri yapan tipler gibi işte. Neyini anlayamadınız? Böyle tipler espriyi ortaya atar ve ne kendisinin gülmesine izin verir, ne de bir başkasının. İşte Ferman'da kendi yaptığı olaya tepki veremiyor. Adam artık alışmış. Yemek -yemek, su içmek, tuvalete gitmek gibi bir ihtiyaç olmuş onda adam öldürmek falan.'' Güneş, Mete'ye güldükten sonra onun dediğine karşılık vermek için araya girdi. ''Sendede galiba ciddi anlarda araya girip olayları tiye almak; yemek -yemek, su içmek, tuvalete gitmek gibi bir ihtiyaç olmuş.'' Mete, Güneş'in dediğine sadece gülümsedi. Mete, Güneş'i asla kıramayacak bir yapıya sahip. Kimseyi kıramayacak bir yapıya sahip belki ama bu özelliğine Güneş'leyken daha çok dikkat ediyor. İkisinin enerjisi de çok güzel. Güneş, aklına bir şey gelmiş gibi gözlerini büyüttü ve hemen sonra ara verdiği konuşmasına devam etti. ''Şimdi biz yarınki partiye gidemeyecek miyiz?'' Aslında Güneş, mantıklı bir şey sordu. Bende merak ediyorum ama neden gitmeyelim ki? Evet, bir katil var zaten bu bariz bir şekilde ortada ama o katil biz odadayken de var, yemek yerken de var, uyurken de var ve partideyken de olacak. Bence gitmemizde bir sakınca yok ama onlar ne diyecek bunu da merak ediyorum. Bir şeyleri onlar ile yapmaya ve birlikte karar almaya çok alıştım. O sırada Kağan, ''Gidebiliriz bence ama siz bilirsiniz.'' Diyerek topu üçümüze attı. Güneş bize yavru kedi bakışları atarak ''Ne olur, lütfen gidelim.'' Dediğinde Mete, araya girdi. ''Yaa, şimdi biz bu kızı nasıl geri çevirelim, değil mi Işıl?'' Mete, bunu dediğinde bir Güneş'e bir de Mete'ye baktım. ''Yani benim için bir sorun yok zaten. Gidebiliriz bence. Eğer bir katil varsa orada da var, burada da. Bir şeyin değişeceğini düşünmüyorum.'' Ben bunları söyledikten sonra Güneş'in sevinç nidaları duyuldu. Hem de sağır edecek biçimden. ''Yuppiilipo!'' Ne? Cidden böyle sevinen birini ilk kez görüyorum. Mete, Güneş'e sıcak bir gülümseme yolladıktan sonra konuştu. ''Eee, arkadaşlar ben çok acıktım da ne zaman yemeğe ineceğiz?'' Kağan, ayağa kalkıp Mete'ye cevap verdi. ''Evet, Mete'nin en büyük ihtiyacını gerçekleştirmek için aşağıya inmeliyiz artık.'' Mete, hayret içinde kafasını sağa yatırarak gözlerini büyüttü. ''Abi, ney yapalım ya? Yemekte mi yemeyelim? Tövbee.'' Ardından Güneş, ayağa kalktı ve ''Benim lavaboya gitmem gerek geliyorum hemen.''dedi. Mete, araya dalıp konuştu yine. ''Aman Güneş, sen tuvalete gitme, Bu sefer yılan falan çıkar delikten, sokar sana. Hah sonra al başına derdi! Dağ başındaki otelde birde ilaç ararız bu soğukta. Sonra yolda hipotermi geçiririz.'' Ardından Güneş'in kolunu tuttu ve devam etti konuşmasına. ''Güneş, gitme işte boş ver, ne gerek var.'' Güneş, kolunu kendine doğru çekip ''Ya, ne saçmalıyorsun, Mete yine? Dedi ve tuvalete doğru ilerledi.

*****

Restorana indiğimizde her zamanki gibi ilerliyordu her şey. Yemeklerimizi yedik. Aslında aklımda dolanan bir konu vardı. Kağan'ın, beni bir şey konuşmak için çağırdığı gün bana ne söylemek istediğini öğrenememiştim. Merak da ediyorum aslında ama belli ki özel bir konu ve ikimizin yalnız kaldığı bir anda konuşmamız gereken bir konu. Yoksa Kağan, bana Güneş'in ya da Mete'nin yanında da söyleyebilirdi. Cidden kafamı kurcalıyordu bu mevzu. Şuan masada sohbet sıfırdı. Mete ve Güneş zaten telefona gömülmüşlerdi. Kağan'da restoranın camından dışarıyı seyrediyordu. Bende telefona bakma gereği duymamıştım. Galiba artık duymalıyım. Masada duran telefonu aldım. O sırada Kağan'ın gözleri beni buldu. Gözerimi Kağan'dan çekip telefonumun ekranına baktım çünkü nedensiz bir şekilde gözlerine bakınca kalbim hızlanmıştı. Onunla alakalı bir şeylerden artık çok çabuk etkileniyordum. Nedendir bende bilmiyorum. Telefonumda whatsapp ı açtım ve Kağan'ı buldum. En son ki mesajlarımızı görünce yüzümde bir tebessüm oluştu. Hızlıca onu silip Kağan'a mesaj attım.

Gönderilen: Kağan

-Bana bir şey söyleyecektin. Konuşmamız yarım kaldı. Neydi söyleyeceğin şey?

20: 16

Kağan, telefonuna bildirim geldiğini görünce kaşlarını çattı. Muhtemelen gönderen kişinin ben olduğunu anladı. Çünkü tam o sırada gözlerime baktı ve kafasını soru sorar gibi, hafifçe sağa çevirdi. O mesajımı okurken bende onu izliyordum. Parmakları klavyede hareket etmeye başladığında gözlerimi tekrardan mesaj ekranına sabitledim. O sırada altta, yeşil yuvarlak kutu içerisinde '1' rakamı belirdi.

Gönderen: Kağan

-Aslında bunu bu şekilde konuşmak istemem yani telefondan. Sadece ben artık bazı şeyleri içimde tutamıyorum. Sen güvenmek istediğim birisin ve sana anlatmak istedim.

20: 17

O, böyle söyleyince bu konuya olan merakım daha da arttı.

Gönderilen: Kağan

-Bana güvenebilirsin. Ne istiyorsan anlatabilirsin. En ufak şeyi bile. Dinlerim seni.

20: 17

Bunu yazarken içimden geçenleri, en samimi şekilde yazmaya çalıştım. Yapabildim mi bilmiyorum ama olduğuna inanıyorum.

Gönderen: Kağan

-Bende dinlerim. Her zaman.

20: 17

Gönderilen: Kağan

-Şey, şimdi anlatmak ister misin?

-Merak ettim ama napayım?

20: 18

Gönderen: Kağan

-Hahhahah

-Tamam, anlatayım.

20: 18

O sırada soluma dönüp Mete'ye baktığımda gözleri telefonuma kaymıştı. Sonra Mete, gözlerini telefonumdan çekip gözlerime sabitledi. Kaşlarını çattı önce hemen sonrada gülümsedi. Kafasını Güneş'e çevirdiğinde boğazını temizledi ve elindeki telefonu tamamen kapattı. ''Aaa, Güneş! Telefonumun şarjı bitti. Hadi gel şunu şarja takalım beş dakika.'' Mete, bunu dediğinde anladım ki Kağan ve benim konuşmamız gerektiğini düşündü. Evet, gerekiyordu ama kalkmasalardı keşke boşuna, biz kalkardık. Hemen sonra Güneş, ''Tamam, geleyim.'' Dedi. Telefonum da Mete'yi bulup ona yazdım.

Gönderilen: Mete

-Sen dünyanın en mükemmel kardeşisin.

20: 21

Mete, belki bunu hemen göremezdi ama telefonunu açtığında görse de olurdu. Hızlıca rehbere girip yine Mete'yi buldum ve 'Mete' olan isimi 'Dünyanın en mükemmel kardeşi' olarak değiştirdim. Tam o sırada ise Mete ve Güneş, kalkıyordu. Mete, ayağa kalktığında bana göz kırptı bende o sırada telefonuma onu nasıl kaydettiğimi gösterdim. Telefonumda yazanı okuduğunda gülümsemesi daha da genişledi. O, gülümseyip mutlu olduğunda bende oluyordum. Aynı şekilde bende ona gülümsedim.

Artık sadece Kağan ve ben vardık. Kağan, bana bakıp konuşmaya girdi. ''Aslında bu tarz konuları kimse ile konuşmam. Sadece Güneş ve ben biliyoruz. Güneş'in yanında açmayı sevmiyorum bu konuları ama artık zorlanıyorum bende. Her şeyi içimde tutuyorum. O zamandan beride kimseyle konuşmadım, konusunun yanımda bile açılmasına izin vermedim. Birisine oturup da anlatacağım aklıma bile gelmezdi. Belki de gerçekten güvenmek istediğimden anlatıyorum.'' Kağan'a gülümseyerek baktım. ''Peki, anlatacak mısın? Çünkü sen bunları söyledikçe merakım artıyor.'' Kağan'da yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ama onunki benimkine nazaran daha acı bir gülümsemeydi. Şimdi anladım ki anlatacakları, yüzüne vuruyordu. ''Annem. Sana ondan bahsetmiştim ama hep üstü kapalı bir şekilde.'' Kafamı salladım. ''Evet.'' Diye ekledim sonrada. ''Benim annem, bundan üç sene önce öldü.'' Duyduğum şeyi bir başkası söyleseydi bu kadar etkilenmezdim ama Kağan'ın sesinden bu kadar güçsüz bir şekilde duymam beni mahvetti. Yutkundum. ''Kağan, ben-'' Kağan, devamını nasıl getireceğim konusunda kararsız kaldığım cümlemi kesti. Tek bir yere odaklanmıştı. Arkamdaydı baktığı yer. Arkamı hafifçe döndüğümde Kağan'ın baktığı yere baktım. Arkada, yemek yapılan yerin tezgâhında duran bıçağa bakıyordu. Ona döndüm tekrar. ''Işıl, annemin ölmesi beni üzdü ama daha kötüsü onu ölü görmek. Ben kanlar içinde yatarken gördüm annemi. O, yine çok güzeldi. Eğildiğimde yanına hala o güzel kokusunu duyabiliyordum. Kanlar içindeydi ama o.'' O an gözlerim doldu. ''Annemin yanı başında katili duruyordu. Onun saçlarını koklayan, ona sarılan kişi onun katiliydi. Işıl, ben annemi öldürdüm.'' Kağan, bunu söylerken gözleri dolmuştu. ''Neden peki? Neden annene bunu yaptın?'' O annesini öldürmüştü. Peki, şimdi neden bu kadar üzgündü? Neden öldürmüştü annesini? Kağan, anlatmaya devam etti. ''Işıl, bilerek yapmadım ben. Annem için yaptım aslında. Ben bir işi için şehir dışına çıkmıştım. O günde eve geldim işte. Kapıdan içeriye girdiğimde Güneş, bir kenara oturmuş ağlıyordu, içeriden de annemin çığlık sesleri geliyordu. Annemin sesinin geldiği yere doğru koştum. Mutfağa doğru. İçeriye girdiğimde babamı ilk kez o halde gördüm. Babam anneme vuruyordu. Annemin yanağında, vurduğu yerde morluk oluşmuştu. Gördüğümde babama doğru ilerledim. Annem, beni görünce şaşırdı ama bitik bir haldeydi. Ağlıyordu. Ben, o ağladığında dünyayı yakarım. Gözüme tezgâhtaki bıçak ilişti. Annem babamın arkasında duruyordu. Bıçak elimde babama doğru ilerledim o sırada babam, kendine zarar gelmesinden korktuğu için kenara doğru kaydı. Benim elimdeki bıçakta geride duran anneme kaydı. Annemi, orada kaybettim. O adam yüzünden. Beni kahredense babam dediğim adam ile hala yüz yüze bakıyor olmam. Annemden sonra içeriye girdim. Benim çıkmam gerekiyordu çünkü anneme yaptığını Güneş'e de yapabilirdi. Bana, beni içeriden çıkarabileceğini söyledi ama şartı vardı. 'Benimle çalış.' Dedi. Bende mecburen kabul ettim.'' Kağan, bunları anlattığında gözümde biriken yaşların yanaklarıma süzülmesine engel olamadım. ''Kağan, b-bu çok kötü bir hikâye daha doğrusu çok kötü bir gerçek.'' O sırada Kağan, yanıma geldi ve yanımdaki sandalyeyi geriye çekerek yanıma çömeldi. Ellerini yanaklarıma koydu ve başparmakları ile gözyaşlarımı sildi. ''Işıl, ben bunları sen üzül diye anlatmadım. Bilseydim anlatmazdım ama aklında soru işareti kalsın istemedim benim hakkımda.'' O an sadece duygularım ile hareket ediyordum. Sadece duygularım ile. Kağan'ın sırtına kollarımı doladım. Ona destek verme ihtiyacı duyuyordum. Bir süre sonra onunda kollarını belimde hissettim. Kulağına doğru fısıldadım. ''Üzülme lütfen. Sen değil o adam üzülmeli. Bilerek yapmadın sen. Üzülme. Ben hep yanındayım.'' Kağan belimdeki kollarını sıkılaştırıp ''Sen, hep yanımda kal.'' Diye fısıldadı kulağıma doğru.

''Sen, hep yanımda kal.''


Yepyeni bir bölüm dahaa!

Bu bölümde diğerlerinden çok çok farklı şeyler yaşanıyor. Sonları hele of of of. Gerçekten Kağan'ın durumunu yazarken, benim kurgulamama rağmen çok üzüldüm. Dayanılamayacak kadar kötü bir hal gerçekten. Annelerimizin değerini bilmeliyiz. Bunun yanı sıra babasına sinir oldum. Yazarken 'Yapma be' dedim. Kağan'ın şiddettin her türlüsüne karşı bir insan olması gibi bir durum söz konusu. Aslında bu herkes için geçerli. Her neyse. Bu durumda annesini görünce duygularına karşı çıkamadı. Diyeceksiniz belki 'Onun yaptığı da şiddet' ama o an da sadece duyguların hükmü vardı Kağan, üzerine. Işıl, peki? Bunları onunla paylaşması ayrı bir güzellik. Ben bu bölümü çok sevdim.

Umarım sizde çok beğenirsiniz. Keyifli okumalar. Yorumlarla voteleri unutmayınnnn!! Sizi seviyorum<3

Instagram: yazarbirokur 

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

Gözlerindeki Ay cimbomxakturkoglu द्वारा

सामान्य साहित्य

155K 14.8K 42
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
AMED'İN MEZOPOTAMYASI mezopotamyali_yazar द्वारा

सामान्य साहित्य

938K 51.8K 40
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
Gamzeliler/Gerçek Ailem derindamavi द्वारा

सामान्य साहित्य

881K 52.5K 69
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
ZEMHERİ yudumsucan द्वारा

सामान्य साहित्य

92.4K 4.5K 13
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?