OYUNBOZAN | Texting

By Fesatrice

2.6M 216K 123K

Gelecekteki Kocam: Bak, her kimsin bilmiyorum ama son kez soracağım Gelecekteki Kocam: Numaran telefonumda 'K... More

1- Gelecekteki Kocam'dan Mesaj
2- Kalbimin Pili
3- Tavlama Taktikleri
4- Sığır
5- İşgüzarların Kimliği
6- Tarafların Uzlaşması
7- Birlikte Geçireceğimiz Ömrün İlk Adımı
8- Nişan Pastası
9- Bunlar Durmayacaklar
10- Oyunbozanlığa Var Mısın?
11- Seni Kurtaracağım
12- Planların Başlangıcı
13- Birbirinden Haberi Olmayan Ruh Eşleri
14- Bilgi Toplama Ayağına Kaynaşmak
15- Randevu Kritiği
16- Sevgiliyiz
17- Aynı Ruh, İki Farklı Beden
18- Yavşama Sanatı
19- Her Şey Yolunda
20- Paylaşılan Acılar
21- Artık Solumdasın
22- Belki De Haklılardır
23- Aşk Hesaba Kitaba Uymaz
24- Serseri Arda
25- Kalbimin Pilini Bozuyorsun
26- Aşkın Radyasyonu
27- Ziyaret Sebebi
28- Kalbinin Sesini Dinlemek
29- Noktalı Prens
30- Büyümenin En Acılı Yolu
31- Toksikliğe Giriş
32- Öküzlük Denemeleri
33- Kabullenilen Hisler
34- Sahte Kavga, Gerçek Gözyaşları
35- Senden Elbette Hoşlanıyorum
36- Kavga Sonrası Durum Yoklaması
37- Serserinin Tekiyle Hasbihal
38- Dereotlu Poğaça Sözü
39- Ben Hep Yanındayım
40- İyi Ki Varsın
41- Ruhsal Yorgunluk
42- Gecikmiş Hesaplaşma
43- Aydınlanma Anı
44- Doğum Günü Hediyesi
45- Seni İstiyorum
46- Ateşle Barut
47- Her Şeyi Hoşuma Gidiyor
48- Oyun Bitti
49- Seviyorum Onu
50- Kalbimi Hızlandıran Tek Kişi
51- Artık Sen Varsın
52- İki Kazanan
53- Yanlışlıkla Aşk İtirafı
54- Her Halini Görmek, Her Şeyini Bilmek
55-Kimseye Söylemediğim Bir Şey
56- Hafta Sonu Planı
57- Kaçamak
58- Ertelenen Yüzleşme
59- Üç Kardeş
60- Hayatıma Girdiğin İçin
61- Kalmak İçin Bir Sebep
62- Baba
63- Naz Yapmak
64- Oğlum Gibi
65- Teklif Düşüncesi
66- Geçmişte Kalanlar
Özel Bölüm
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Kapanış, Nakavt

FİNAL

37.5K 2.7K 2.9K
By Fesatrice

Finali okuduğunuz tarih? (7 Ekim 2021)

Coldplay - Paradise

İyi okumalar...

imgeparlak: Mezun olundu

8 yorum

@adalsoyyigit: Sevgiliyle gurur duyuldu

@imgeparlak: @adalsoyyigit Sen olmasan mezuniyete gidemeyecektim ♥

@elcingokdemir: Darısı başıma

@imgeparlak: @elcingokdemir Yakındır yakın

@ardagokdemir: Ben de mezun olmak istiyorum artık bıktım okumaktan

@imgeparlak: @ardagokdemir 17 senedir öğrenciydim kendimi sudan çıkmış balık gibi hissediyorum

@dilasoyyigit: Maşallah benim kızıma, Allah yolunu bahtını açık etsin

@imgeparlak: @dilasoyyigit Amin annemm ♥

***

İmge

Dakikalardır telefon ekranından fotoğrafıma sırıtarak bakan Adal'ı izlerken Adal, hiç gözünü dahi kırpmadan bakmaya devam ediyordu. Sırıtışı genişlerken onu telefon ekranındaki kendimden kıskanacağım dahi aklıma gelmemişti. Ancak şu an için durum buydu.

"Gerçeği yanındayken niye fotoğrafa bakıyorsun?"

"Fotoğrafına bakmıyordum." diye mırıldandığında başımı Adal'ın telefonuna uzatmıştım. Fotoğrafımdan ziyade yorumlara bakıyordu. Daha doğrusu Adal'ın annesine 'annem' yazdığım yoruma...

Yüzündeki çocuksu gülümsemeye, parlayan gözlerine hayranlıkla bakarken bunun ne kadar hoşuna gittiğini anlamamak imkansızdı. Özellikle de annem yüzünden yaşadığım her şey göz önüne alınınca başka bir kadına 'anne' demek benim için çok zordu. Ancak Adal'ın annesi beni öyle bir bağrına basmış, bana o kadar güzel 'kızım' demişti ki kendimi onun evladı gibi hissetmemem mümkün değildi.

Adal, nihayet telefonunun ekranını kapatıp ceketinin cebine soktuktan sonra göz göze gelmiştik. Kolunu omzuma attığında ikimiz de karşımızda oturup bizi hayran hayran izleyen Elçin ve Erdinç'le karşılaşmıştık. Artık buna alışmam gerektiğini bilsem de her seferinde bu bakışlardan korkuyordum.

"Ne oldu, Adal? İmge'nin annene 'anne' demesi çok mu hoşuna gitti?" Elçin'in sorduğu soruyla Adal, gülerek başını onaylamazca iki yana salladı. Elçin'in suratı düşerken telaşla konuşmuştu. "Nasıl yani? Hoşuna gitmedi mi? Yoksa hiç evlenmeyecek misiniz?"

"Merak etme, Elçin. Evlenecekler. Evlenip bize yeğen yapmak zorundalar."

Erdinç'in kendinden oldukça emin çıkan sesi Elçin'i rahatlatırken yalnızca Adal'ın duyabileceği bir sesle konuştum. "Bunun bizim kararımız olması gerekmiyor mu?"

"Öyle olması gerekiyor ama bozuntuya verme. Bizi nasıl nişanladıklarını unuttun mu?"

Adal'ın dediklerine gülerken gözümün önünde o günler canlanmıştı. Aslında tüm bunlar gerçekleşeli çok da uzun bir zaman olmuş sayılmazdı. Ama beraber o kadar çok şey yaşamıştık ki tanıştığımız ilk zamanlar uzakta kalıyordu.

En başında ilişki yaşamaya vakti olmayan, hayatıma girecek insanı yük olarak gören biriydim. Bu yüzden biriyle yakınlaşma içerisine girmekten korkuyordum. Aslında hayatımıza giren insanların yük olmadığını, kimi zaman hayatımızı kolaylaştırdıklarını Adal'la tanıştıktan sonra öğrenmiştim. Vaktimin olmadığını düşünürdüm ancak bu da bir bahaneydi. İnsan sevdiği zaman vakit ayırmaktan ziyade vakit oluşturuyordu. İkisi arasındaki farkın keskinliği de Adal hayatıma girdikten sonra öğrendiğim bir şeydi.

Adal, elini iyice omzuma sardıktan sonra bir an için geri çekilmişti. Omuzlarım ona soğuk gelmiş olacaktı ki ceketini çıkarmış, benim omzuma örtmüştü. Tekrardan beni kolları arasına aldığında bedeninin bir saniyeliğine gerildiğini ve ağzından bir küfür kaçtığını hissetmiştim.

"Ne oldu?" diye sorduğumda Adal, benim duyabileceğim bir şekilde ağzından küfür kaçırdığı için tekrardan küfretmişti. Takılmış plak gibi aynı şeyleri tekrarlayıp durduğunda sorar gözlerle ona bakıyordum. Gözlerimi tepkilerini görebilmek adına Elçin ve Erdinç'e çevirdiğimde Adal ve Erdinç'in sessiz bir iletişim kurdukları gözümden kaçmamıştı.

Erdinç, gözlerini büyüttüğünde o da ağzından sessiz bir küfür kaçırmış olacaktı ki Elçin, kaşlarını çatarak ona döndü. Artık kader ortağı olduğumuzu fark ettiğinde Elçin'le bakışmıştık. Bunlara ne olmuştu böyle?

"Beyler, siz iyi misiniz?"

"İyiyiz, çok iyiyiz." dedikten sonra Adal, parmaklarıyla alnını sıvazlamıştı. Duraksarken parmaklarını alnından çekmiş, başını kaldırarak Erdinç'e bakmıştı. Aralarında yeniden sessiz bir iletişim gerçekleşirken Elçin'le bana onlara aval aval bakmaktan başka bir şey düşmemişti.

Ellerimin üşüdüğünü hissederken Adal'ın üzerimdeki ceketini hatırlayıp ellerimi ceketin ceplerine sokmaya çalıştım. Bu çabam, Adal tarafından engellenirken ellerimin üzerine ellerini koymuş ve sıkıca tutarak kendi kucağına çekmişti.

"Temas bağımlısıyım, biliyorsun." diyerek kendini açıkladığında Erdinç, arkadaşını yalnız bırakmamak adına "Ben de öyleyim." demiş, Elçin'in iki elini sıkıca kavrayarak kucağına çekmişti. Bu beylerin harbiden bir derdi, bir sıkıntısı vardı ancak ne olduğuna dair en ufak bir fikir dahi yürütemiyordum.

"Niye sessizleşti burası ya? İmge mezun olmuş. Konuşsanıza." Adal, ayağıyla Erdinç'i dürttü. "Konuş Erdinç."

"Konuşayım tabii. Konuşayım." Erdinç, korkarak bir şeyler düşünürken Adal'ın sabırsızca ayağını sallamasını kafam karışık bir şekilde izliyordum. 5 dakika öncesine kadar her şey normaldi. Şimdi tüm bu gerginlik neydi böyle?

"Ada ve Arda'dan konuşabiliriz bence." Erdinç, konu açması için ona büyük baskılar yapan Adal'a 'al sana konu' der gibi baktığında Adal, boğazını temizlemişti. Yüzüne gergin bir gülümseme otururken ellerimi daha da sıkı kavramıştı. Az öncesine kadar buz gibi olan ellerim şimdi sıcacıktı. Herhalde elimi ceplerime soksam bu kadar fayda etmezdi. Adal resmen yanıyordu.

"Evet, bence de konuşabiliriz. İkisi o kadar tatlı ki. Reşit olsalar onları da nişanlardık." Elçin'in hülyalı hülyalı çıkan sesiyle Adal, tek kaşını kaldırarak ona baktığında Elçin gergince gülümsemişti. "Lafın gelişi ya, şaka yaptım. Tabii ki nişanlamayacağız onları."

"Belki kendileri nişanlanır." diyerek Adal'ı sinirlendirme fırsatını havada kaptığımda Adal, aynı sinirli bakışı bana atmaya çalışmış ancak becerememişti. Onun bu abi damarını çok seviyordum. En başına dönüp baktığımda Adal'dan etkilenmemde Ada ile ilişkisinin büyük payı vardı.

"Zaman gösterecek." Adal'ın neredeyse homurdanarak söylediği kelimelerle gülmemek için kendimi zor tuttum. Bu sefer sessiz iletişim sırası Elçin ve bana geçmişti. İkimiz de Adal'ı delirtmek için hakkımızı sonuna kadar kullanacaktık. Sonuçta Arda'nın ablalarıydık, onun hakkında konuşmamızdan doğal bir şey yoktu.

"Ada'nın da yakında doğum günüymüş sanırsam. Arda devamlı ne alacağını düşünüp duruyor."

"Ada'nın doğum günü aylar sonra." diye homurdandı Adal.

Elçin'in ortaya attığı bombaya ek olarak ben de bir şeyler söylemiştim. "İşte, çocuk ne kadar seviyorsa aylar öncesinden düşünüyor. Arda zaten Ada'nın doğum gününe kadar reşit olacak. Bakarsın evlenme teklifi eder, ha?"

"Önce üniversite okumaları, ardından mezun olmaları ve kendi paralarını kazanmaları gerekmez mi?" Adal'ın üstüne bastıra bastıra sorduğu soruyla omuzlarımı silkmiştim. "Hemen o an evlenecekler diye bir şart yok ki. 4 sene nişanlı kalırlar onlar da. Hem Ada çok güzel bir kız, üniversitede peşinden koşan çok olur."

Adal'ın abilik hislerinin yeterince üstüne gittiğimi düşünürken Adal, başını sağa doğru eğip gözlerini kısmış ve hafifçe sırıtarak sormuştu. "Senin peşinden çok mu koştular?"

"Evet." diyerek benim yerime soruyu cevapladı Elçin. Adal'ın dikkatli bakışları ona döndüğünde elini dudaklarının üzerine kapatmış, özür dilercesine bana bakmıştı. Adal tekrardan bana dönüp hızlı bir şekilde göz kırptı. Biraz sonra omuzlarıma örttüğü ceketi üzerimden almış, yeniden giymişti.

"O zaman peşinden koşan o erkekler versin sana ceketini. Bana ihtiyacın yok nasılsa." Adal, homurdanarak ayağa kalktığında peşinden şaşkın şaşkın baktım. Çünkü öyle bakmam gerekiyordu. Eski günlere duyduğumuz özlemden dolayı iki saniye önce karşımızdaki delilere ufak bir oyun oynamaya karar vermiştik.

Ayağa kalkıp Adal'ın bileğini yakalarken onu durdurdum. "Bu ne demek oluyor şimdi? Ben sana kızıyor muyum üniversitede kızlar peşinden koştu diye?"

"Hiçbir zaman bunların konusunu açmadığım için kızamaman normal."

"Ne oluyor ya? Nazar mı ettik? Erdinç, hep senin yüzünden!" Elçin, kem gözlü sevgilisinin gözlerini kapatırken Adal'la gülüşümüzü daha fazla geride tutamamıştık. Kahkaha atmaya başladığımızda Elçin ve Erdinç, şaşkınca bizi izliyordu. Başlarda bu ikisinin şaşkın suratlarına rağmen nasıl oyunumuzu sürdürüyorduk? Gerçekten de iradeliydik.

"Eski günleri analım dedik. Cidden nasıl yediniz bu numaraları ya?"

"Siz gülün, gülün. Ama bize oyun oynarken gerçekten âşık oldunuz. Şimdi kim gülüyor?" Elçin, işaret parmağıyla kendisi ve Erdinç'i işaret ettiğinde zar zor dindirdiğim kahkaham yeniden dudaklarıma hücum etmişti.

"Biz sizin iyiliğiniz için sevgili olmadık herhalde. Burada şu an herkes gülüyor, herkes mutlu." Adal, kolunu bana dolayıp beni kendisine çekerken ikisine minnettar bir gülüş sundu. "Hep de böyle kalalım zaten."

"Amin, kardeşim. Amin."

"Biz artık İmge ile kalkalım, siz de Ada ile Arda'nın yanına geçersiniz. Yeterince yalnız kaldılar."

Elçin'in "Nereye gidiyorsunuz?" sorusunu cevapsız bırakarak oturduğumuz yerden çıktığımızda merakla Adal'a baktım. Nereye gittiğimizi ben de bilmiyordum. Bu yüzden Elçin'e bir cevap verebilecek kadar orada kalsak bile sorusunun cevabı bende değildi. Adal'daydı.

Adal, ellerini ceketinin cebinden çıkarıp pantolonun cebine sokarken benim meraklı bakışlarımı fark etmiş olacaktı ki yüzünü bana çevirmişti. Aklımdaki soruyu ben dile getirmeden okuyup cevapladı. "Senin üniversiteden mezun oluşunu yalnız başımıza kutlamayalım mı?"

"Kutlayalım da nereye gidiyoruz?"

"Orası sürpriz." dedikten sonra ellerini pantolonun cebinden çıkarıp az önce sahte kavgamız sırasında omuzlarımdan aldığı ceketini yeniden bana giydirmişti. Adal'ın ceketi ve bu elbise tuhaf bir şekilde uyumluydu. Adal'ın erkeksi parfümü yeniden dört bir yanımı sararken Adal, elimi sıkıca tutmuş ve arabasını park ettiği yere kadar kenetli ellerimizle yürümüştük.

Arabanın kapısını benim için açtığında elimi bırakmış, beni arabaya bindirmişti. Ben koltuğa yerleşirken Adal da hızla sürücü koltuğuna yerleşmiş, arabayı çalıştırmadan önce bedenini koltukta bana doğru çevirip uzun uzun bakmıştı. Onun sessiz ve uzun bakışları sürmeye devam ederken hafifçe gülümsedim. "Ne oldu?"

"Hiç," diyerek yakındı. "Sadece yolumuz uzun ve sen çok güzelsin. Keşke yanağımda da bir gözüm olsaydı. Araba sürerken bakamayacağım sana."

"Arabayı bana sürdürebilirsin?" diyerek bir öneri sundum hevesle. Ehliyetim vardı ancak arabam yoktu bu yüzden araba sürme fırsatı elime çok geçmiyordu. Adal, yolda beni izlemek için çoğunlukla benim sürmeme izin veriyordu.

"Dönüş yolunda sen sürersin ama gidiş yolunu ben sürmek zorundayım. Gideceğimiz yer sürpriz çünkü." Adal, derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdığında bakışlarını da istemeye istemeye yüzümden çekmişti. Gideceğimiz yerin sürpriz olduğunu söylediği için nereye gideceğimizi soramıyordum. Yalnızca yolu izliyor, gideceğimiz yeri çıkarsamaya çalışıyordum.

Bir yerden sonra yol tanıdık gelmeye başladığında koltukta doğrulup geçtiğimiz yerlere daha da dikkatli bakmaya başladım. Ama burası...

"Adal?" dediğimde sesimdeki titremeyi bastıramamıştım. Adal, yalnızca onaylayan bir mırıltı çıkararak aklımdaki düşünceyi onaylamıştı. Gözlerim sulandığında dudaklarımda minnettar bir tebessüm oluştu.

Bu mahalle, bu evler, bu sokaklar... Burası, babaannem ölmeden önce yaşadığım yerdi. Çocukluğumun geçtiği yerdi. Babaannemle ve babamla büyüdüğüm yerdi. Babaannem öldükten sonra buradan taşınmıştık ve ondan sonra da gelmeye cesaretim olmamıştı. Ona duyduğum özlem kalbimde yükselirken gözlerimi sildim. Yeniden bu tanıdık yerleri görmek bana iyi gelmişti. Bana neden hayatta olduğumu, amacımın ne olduğunu hatırlatıyordu.

Babaannem benim okumamı ve kendi ayaklarımın üzerinde durmamı çok istemişti. Annesiz olmama rağmen dimdik durmamı, kendi hakkımı kimseye yedirmememi çok istemişti. Bugün, üniversiteden mezun olmuştum. Babaannem, onun istediği kadın olduğumu göremese de yukarıdan bir yerden izlediğine emindim.

Adal, arabayı eski evimin yakınlarındaki bir sokağın girişinde durdurduğunda burnumu çekmiş ve ona dönmüştüm. "Sen burayı nereden biliyorsun?"

"Daha önce gelmiştim."

Ona kaşlarımı çatarak baktığımda yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. Emniyet kemerini çözdükten sonra başıyla 'hadi' işareti yaptığında arabadan inmiştik. Adal, yanıma gelip elimi kavradı ve beni önünde durduğu sokağın kaldırımlarına doğru çekti.

Kaldırımlara dolu gözlerimle bakarken burada yaşadığım her şey gözlerimin önünden geçiyordu. Babaannemin cenazesinde annemin gelip utanmazca babama laf saymasının ardından bu sokağa kaçmış, tam önünde durduğum kaldırıma çökerek ağlamıştım.

"Hep insanların bakışlarından kaçan biriydin, değil mi? O kadar kırıktın ki insanların bunu görmesinden çekiniyordun. Kimse seni ağlarken görmemeliydi, kimse güçsüz olduğun o küçük zaman dilimini görmemeliydi."

Kafamı onaylarcasına salladım. "Yanında ağladığım ilk insan sensin." dedim burukça gülümseyerek. Kimse bana o rahatlığı vermemişti çünkü. Ağlarken bile insanları incitmekten korkardım. Babaannem ve babam beni öyle görürse üzülmelerinden korkardım. Ancak Adal'ın karşısında ağladığım ilk an karşımda öyle güçlü duruyordu ki... Onun gücüne sığınıp birkaç saat güçsüz olmayı kendime çok görememiştim.

"Evet. Ve bu sandığından da önce oldu."

"Nasıl?" Adal'a meraklı gözlerle bakarken Adal, iki elimi de tutmuş, düşünceli bir şekilde gülümsemişti. "Bundan birkaç sene önce Erdinç'i buraya getirdim. Bir arkadaşının babaannesi ölmüş, baş sağlığı dilemek için gitmek istemişti. Benim de yolumun üstüydü. O yüzden ben bıraktım."

Dudaklarım şaşkınlıktan aralanırken Adal'ın gülüşü genişlemişti. Erdinç'i o gün buraya Adal mı bırakmıştı?

"Onu burada bıraktıktan sonra markette işim olduğu için ben de arabadan indim ancak bilmediğim bir yer olduğu için kendimi yanlışlıkla bu sokakta buldum. Belki de bu sokağa gelmem gerektiği için yolum buraya düşmüştü. Çünkü kaldırıma çökmüş, ağlayan kızıl saçlı bir kızla karşılaşmıştım."

Gözlerimin önüne yıllar önce bu kaldırımda yaşadıklarım gelirken yanıma gelip bana mendil uzatan ve ağlıyorum diye kafasını başka yöne çeviren adamın Adal olduğunu anlamak beni şaşırtmamıştı. Çünkü ancak Adal bu kadar anlayışlı olabilirdi. Ben o gün her şeyimi kaybetmiştim. Bana arkadaş, anne, baba olan babaannemi kaybetmiştim ve yalnızca babasını kaybetmiş, üstüne üstelik onun hastalığını taşıyan Adal beni anlayabilirdi.

"Erdinç onu senin babaannenin cenazesine benim getirdiğimi söyleyene kadar da hatırlayamadım. Ama seni ilk gördüğüm andan beri bir tanıdıklık hissiyle dolup taşıyordum. Ve bu tanıdıklık yalnızca çok benziyor olmamızdan kaynaklanmıyordu. Meğer kökleri o güne dayanıyormuş."

"Kötü bir gündü." diye mırıldandım. Geriye dönüp baktığımda gerçekten de hayatımın en kötü günlerinden biriydi. Babaannemi kaybetmiştim. Şok ve acı içerisindeydim. Annem, yüzsüz bir şekilde gelip taziyelerini sunmak yerine benimle kavga etmeye çalışmıştı. Bir kez daha kenara itilen evlat olduğumla en güçsüz anımda yüzleşmiştim. Ve yine geriye dönüp baktığımda o kötü günün en güzel yanı Adal'dı.

Bana peçete uzatan ve ağlarken kimsenin beni görmesini istemediğimi anlayıp kafasını çeviren, acımı anlayan ve paylaşan o kişi...

"Erdinç'in bu konu hakkında çok güzel bir lafı var. O andavala kızsam da çok haklı. Hayatlarımız oldukça kötü bir günde teğet geçti." Adal, bir elini çekip pantolonunun cebine sokarken bakışlarını birkaç saniyeliğine yüzümden ayırmıştı.

Tek dizinin üzerine çöktüğünde bir eli hâlâ elimi tutuyordu. Cebinden bir yüzük kutusu çıkardığında kalbimin atışları kulağımda çınlamaya başlamıştı. Şaşkınlığım Adal'ın gülümsemesini genişletirken konuşmaya devam etti.

"Bunu özellikle burada yapmak istedim çünkü hayatının en kötü gününü burada geçirdiğini biliyordum. Sana hayatının en kötü gününde rastladım, İmge. Sen olmadığını bilmeden bulmuştum seni. Şimdi çok kötü günde teğet geçen hayatlarımızı oldukça güzel bir günde birleştirme zamanı."

Yüzük kutusunu açtığında beni oldukça zarif bir yüzük karşılaşmıştı. Yüzük parlıyordu ancak Adal'ın gözleri... Şu an hem yüzüğe hem de tepemizde parlayan güneşe taş çıkaracak derecedeydi. Gözlerime o malum cümleyi kurmadan önce bakarken aslında cevabını çoktan almıştı. Sadece birkaç saniyelik bakışta ruh halimi çözen birinden daha azını beklemezdim zaten. Yine de adet yerini bulsun diye yüzük kutusunu biraz daha kaldırmış, bugüne dek birçok insanın sevdikleri insandan duyduğu cümleyi benim de sevdiğimden duymamı sağlamıştı.

"Benimle evlenir misin, kalbimin pili?"

Üstüne bastırarak söylediği son kelimelerle gözyaşlarım arasından gülerken ellerimi dudaklarımın üzerine kapatmıştım. Görüşüm iyice bulanıklaştığında gözlerimi hızlıca kırpıştırıp cevabını bilse dahi yüzüme beklentiyle bakan Adal'ı izledim.

"Bu teklifi kabul etmeden önce bir şeye bakmam gerekiyor."

Adal'ın kaşları hafifçe çatılırken eğilip Adal'ın başının üzerine baktım. Elimle saçlarını karıştırırken onu şoka uğrattığımı biliyordum ama birbirine bu kadar çok benzeyen iki insan olarak birbirimizi şaşırtmak, en sevdiğimiz şeydi.

"Kelleşme riski yok, tamam. Seninle evlenebilirim."

Adal, söylediklerime kısa bir kahkaha attıktan sonra yaşarmış gözlerini kırpıştırıp konuştu. "Normal insanlar gibi 'evet' cevabını vermeyeceğini biliyordum zaten."

Yüzüğü parmağıma takıp ayaklandığında kollarını belime sarmış, beni kendisine çekmişti. Adal'ın yüzünü avuçlarken kendimi şu dakikada hüngür hüngür ağlamamak için zor tutuyordum. Ancak onun varlığı dayanma gücü verebilirdi zaten. Çünkü böyle mutlu bir anda ağlamaya başlarsam üzüleceğini biliyordum. Döktüklerim mutluluk gözyaşı olsa dahi...

"Bilgin olsun, kelleşmeye başlasan bile cevabım aynı olacaktı."

Adal, gülümseyip dudaklarıma kapandığında yanaklarını kavrayan ellerimi ensesine kaydırmış, başını kendime doğru çekmiştim. Onunla yakın olmanın aklımın ermeyeceği bir yanı vardı. Heyecan ve rahatlık hislerinin aynı yerde bulunabileceğini dahi bilmezdim. Ama her bakışında beni evimdeymiş gibi hissettiriyor, kalbimi tekletiyordu.

Uzun bir öpücüğün ardından geri çekildiğimizde Adal, uzanıp alnımı öpmüştü. Beni güçlü kollarının arasına alıp sıkıca sarıldığında aklıma bir soru takılmıştı. Kafamı onun göğsüne yaslayıp sordum. "Bir saniye, sen ceketini omuzlarıma ilk örttüğünde yüzük ceketinin cebinde miydi?"

"Evet. Erdinç'le göz göze gelince fark ettim yaptığım aptallığı. Ellerini ceketimin ceplerine sokacağını fark ettiğimde başımdan aşağı kaynar sular döküldü resmen. Neyse ki olayı toparladım da her şey güzel bir sürpriz olarak kaldı. Çünkü yüzüğü o an bulsaydın sana orada evlenme teklifi etmek zorunda kalırdım."

"İyi ki toparlamışsın. Elçin ve Erdinç'in önünde evlenme teklifi etsen ikisini ayılıp bayılmaktan nasıl kurtarırdık bilemiyorum."

Adal'ın kalkıp inen göğsünden güldüğünü anlarken çenemi göğsüne yaslayıp aşağıdan suratına baktım. O da kafasını hafifçe eğip yüzüme bakarken uzanıp burnumu öpmüştü.

"Elçin seni telefonuma 'gelecekteki kocam' diye kaydetmemiş olsaydı şu an bunları yaşamıyor olabilirdik. Çılgınca, değil mi?"

"Arkadaşlarımız oldukça ileri görüşlüler. Baksana, resmen senin telefonuna beni 'gelecekteki kocam' olarak kaydetmeleriyle başlayan hikayemizi gerçekten de gelecekteki kocan olarak devam ettiriyoruz."

"Gerçekten..." diye mırıldandığımda Adal, yanağını başımın üzerine yaslayıp devam etti. "Ama onlar tüm bu manyaklıkları yapmamış olsalardı ben yine de sana âşık olmanın bir yolunu bulurdum."

"Ruh eşleri bir şekilde birbirlerini bulurlar zaten. Her zaman âşık olmak zorunda olmasalar bile." Son cümlemdeki imayla Adal, kıs kıs gülerken iç geçirdi. "Evet, onlar bunları yapmamış olsalardı birbirimize gelmemiz daha çok zaman alırdı. Bu ihtimalde birlikte geçireceğimiz onca güzel zamanı kaybetmiş olacaktık. Düşünmesi bile çıldırmam için yeterli."

"İyi ki yapmışlar." diyerek arkadaşlarımızın çılgınlığına son noktayı koyduğumda Adal, saçımın üzerini öperek söylediklerimi tekrarladı. "İyi ki yapmışlar."

Birbirimizin kollarında sessizce huzuru bulurken ikimizin de aklından yaşadıklarımızın geçtiğine emindim. Onun hakkında belki de en çok sevdiğim şey buydu. Aslında onun hakkında o kadar çok sevdiğim şey vardı ki karar veremiyordum. Ama yüzüme bakıp aklımdan geçenleri anlaması, bir ortama girdiğimizde ikimiz de ilk başta aynı şeye dikkat etmesi... Bunları yaşadıkça onun ruh eşim olduğunu daha da iyi anlıyordum.

Her insana 'bir gün nasılsa beni bırakıp gidecek' diye kuşkuyla yaklaşan ben, Adal hakkında hissettiğim her şeyden emindim. Bir zamanlar korkuyordum. Hayatımın ilk dönemlerinde beni en çok sevmesi gereken insan tarafından terk edilmiştim ve bir süre için bunun suçunu kendimde aradığım da olmuştu. Çünkü beni doğuran kadın, yalnızca beni doğuran kadındı. Ama aynı kadın diğer çocuklarına çok güzel annelik yapıyordu. Böyle düşünmüştüm.

Her şey ortaya çıktıktan sonra öğrenmiştim ki aslında beni doğuran kadın, Elçin ve Arda'ya da harika bir anne olamamıştı. Onların hak ettiği anne olmanın yanından bile geçememişti. Çünkü yalanların üzerine kurulu bir hayatı vardı. Çocuklarını kimsenin incitemeyeceği kadar incitmişti. Suç kesinlikle bende değildi. O kadın nasıl anne olunacağını bilmiyordu.

Ama Adal... Adal, beni her anlamda çok şaşırmıştı. Ona içimden bir sese güvenerek kapılarımı açmıştım. İlk onun yanında ağlamıştım ve bundan pişman olmamıştım. Yıllardır sakladığım sırrı ilk onunla paylaşmıştım ve bundan da bir saniye bile olsun pişman olmamıştım. Çünkü emindim. Onun beni sevdiğine, benim için her şeyi yapacağına, ona ihtiyacım olduğunda yanımda olacağına emindim. Adal'dan emindim.

"Seni çok seviyorum." diyerek uzun süren sessizliği bozduğumda Adal, şaşkınca kafasını aşağıya indirmişti. Sanırım bu, ona hislerimi açıkça itiraf ettiğim ilk andı. Elbette ki sevgimi hareketlerimle belli ediyordum ancak kelimelere dökmeyi bir türlü beceremezdim. Yalnızca bir keresinde ondan hoşlanmaya başladığım zamanı söylemiştim ancak hiç yüzüne direkt 'seni seviyorum' dememiştim. Onu bu kadar çok sevmeme rağmen... O yüzden Adal'ın şu an yaşadığı şaşkınlık anlaşılabilirdi.

"Nasılsa artık sonsuza kadar benimsin." diye devam ettikten sonra parmağıma taktığı yüzüğü işaret ettim. "Ve kesinlikle benden kurtuluşun yok. O yüzden seni sevdiğimi söyleyebilirim."

Bunca zaman söylememiş olmamın altındaki korkaklığı espriye vurduğumda Adal, yalnızca gülmüştü. "Ben de seni çok seviyorum." Dudaklarıma uzanıp küçük bir öpücük kondurdu. "Sonsuza kadar senin olmak konusunda da herhangi bir şikayetim yok."

"Bunu daha önce söylemeliydim." dediğimde Adal, kafasını onaylamazca iki yana salladı ve beni biraz geriye çekip yüzüme baktı.

"Hayır," dedi kendinden oldukça emin çıkan sesiyle. "Her şey olması gerektiği şekilde, olması gereken zamanda oldu. Dakikalardır yaşadığımız tüm şeyleri düşünüyorum da değiştirmek istediğim bir saniyemiz bile yok."

"Benim de yok."

"Seninle burada sarılmaya devam etmeyi çok isterdim ama bu sefer Erdinç ve Elçin'in zoruyla değil, gerçekten nişanlandığımızı insanları bayıltmadan söylemenin bir yolunu bulmamız lazım."

"Haklısın." dediğimde Adal, bilerek yüzük taktığı elimi tutmuş ve parmaklarımızı kenetlemişti. Az önce açtığı konu hakkında ne yapacağımızı konuşurken ortaya çılgınca fikirler çıkıyordu. Bu yüzden bir türlü ciddi olamamış, kahkaha atıp durmuştuk.

Arkadaşlarımızın bize oynadığı oyunu bozmak için başlattığımız sahte ilişkinin gerçeğe dönüşmesinden anladığım, aslında bozulan oyunun bizim oyunumuz olduğuydu.

Evet, Adal'la oyunbozanlık yapmıştık. Ancak bir ilişki içerisinde olmamak için kendi başımıza oynadığımız türlü türlü oyunları bozmuştuk. Birbirimize açılmış, korkarak atan kalbimize birbirimizi almıştık. Yaşanan her şeyden sonra kesin olan bir şey vardı.

Kendi oyunumuzu yine kendimiz bozmamıza rağmen bu, yaptığımız en güzel oyunbozanlıktı.

Ve bir kitap daha biter :")

O zaman gelelim klasik sorularımıza;

Kitabı genel olarak nasıl buldunuz?

En sevdiğiniz sahne?

En sevdiğiniz karakter?

En sevdiğiniz dostluk?

İyi günler, kalbimin pilleri! Özel bölümlerde yeniden görüşmek üzere, sağlıcakla kalın...




Continue Reading

You'll Also Like

4K 1.2K 22
Sarah hayatı boyunca babasının yanında olmamasından dolayı yakınırken, bir gün annesinin kaybolması ile zaten rayında olmayan hayatı tamamen tepetakl...
669K 30.4K 70
T A M A M L A N D I √ Abimin arkadaşı konulu bir hikayedir. 🦋 05...; Bir baksan gözlerime, anlayacağım her şeyi; 05...; Beni sevip sevmediğini. 05...
689K 36.1K 60
"Hiç romantik olamayacağım. Sana o kadar derece yaptırdım, bunun bedelini benimle evlenerek öder misin?" Kendi kurduğu cümleye güldükten sonra sesli...
11.5K 3.4K 24
"TAMAMLADI" "Ne zaman diğerleri gibi gelip sarılıp yeni yaşımı kutlayacaksın?" Dedi Ali Can en sonunda. Gözlerimi daldığım vücudundan çekip bana baka...