Abelia (Finalsiz bırakıldı)

Oleh ela_ozgu

252 28 10

Lebih Banyak

-1-
-2-
-3-

-Ön Okuma-

135 11 6
Oleh ela_ozgu

Cılız kollarıyla insanları iterek kalabalıkta kendine yer açmaya çalıştı. Başarısızdı, kısa boyu ile yüzlerce insan kendisine set kurmaya çalışıyormuş gibi hissetmişti. Belki de Tanrı onları izlememi istemiyor, diye iç geçirdi. Hayır, onları son bir kez görmem lazım. Sırf korkaklığım yüzünden onlara son kez bakma şansını kaçıramam.

Bir an ne kadar tiksindirici bir ülkede yaşadığını düşündü. Tüm bu insanlar bir vahşeti izlemeye gelmiş olamazdı, değil mi? Birileri ailesini o korkunç görünümlü ölüm makinelerinden kurtaracaktı. Kurtarmalıydı.

Sonunda göremeyeceğini anlayıp pes ettiğinde meydanın etrafındaki ağaçlardan birine gözünü kestirdi. Eğer tepesine çıkabilirse rahatlıkla görebilirdi. Böylece onlara son anlarında destek olabilirdi.

Kalabağın içinden sıyrıldığında tırmanmaya çalıştı, fakat ağacın gövdesi uzun olduğundan ayağını koyacak bir dal bulamıyordu. Tekrar denediğinde ise adrenalinin verdiği güçle belki de bir mucizeyi gerçekleştirerek kendini kollarıyla yukarı çekti.

Yeterince yukarı çıktığında kalabalığın hızla ikiye ayrıldığını fark etti. Gardiyanlar önden geliyordu. Sonra onları gördü. En başta babası, annesi, ağabeyi. Peki Theo neredeydi? Bebek olduğu için onu öldürdükleri düşüncesi omurgasına keskin bir titreme salmıştı.

Babası arkadan bağlanmış ellerini çözmek için büyük bir çaba sarfediyor, Annesi ise buz gibi bir yüzle karşıya bakıyordu. Ağabeyi ise bağırıyordu. Tüm Londra'ya meydan okuyordu tek başına. Bütün bu anlamsız düzene karşı tek başına isyan ediyordu, yeni veliaht prensin pisliklerini tüm dünyaya yaymak istercesine.

Üzerinde o tanıdık arma olan bir adam giyotinin yanına kadar ilerledi ve durdu. O armayı biliyordu, onları almaya geldiklerinde at arabasının üstünde de aynı işaretten vardı. Ve tabii onları sürükleyerek götürenlerde.

"Baylar, bayanlar..."

Adam herkesin dikkatini toplamaya çalıştı. Sonunda kalabalıktan çıkan ses biraz azalınca devam etti. "Bu isyankârlar, yeni kralımıza ihanet etmiştir. Tanrı dışında kimse krala karşı çıkma cüretinde bulunamaz. Her kim bu kadar aptal olursa, bedelini kendinin ve ailesinin canıyla ödeyecektir."

Babam isyankâr değildi, diye bağırmak istedi kız. Ama yapmadı. Yapamadı. Onu da öldürürlerdi.

"Bu adamın suçu o kadar büyük ki, karısının ve evlatlarının ölümünü görmesi yetmeyecek, son nefesini verene kadar günahı onunla olacak. Ve ebediyette. En küçük oğlu uygun bir biçimde infaz edilmiştir."

Gözleri korkuyla açıldı. Minik Theo ölmüş müydü? Daha dün çimenlerin üzerinde onu gıdıklamış, birlikte gülüşmüşlerdi.

Adamlardan biri ağabeyi ile annesini sürükleyerek boyunlarını giyotinlerin yuvalarına yerleştirdi. Elleri bağlıydı, kaçamıyorlardı. Annesinin bembeyaz teninde solgunluk ve sarılık vardı. Her zaman asaletle parlayan pembe dudakları derisi kadar beyazlamıştı.

Cellatlar giyotinlerin iplerini tuttular ve emri beklemeye başladılar. Küçük kızın kalbi öylesine hızlı atıyordu ki göğsünü delmesine az kalmıştı. Nefesini tuttu. Bu bir rüyaydı, ve şimdi uyanacaktı.

İpleri bıraktığı an giyotinin demiri büyük bir şangırtıyla düştü. Kız bağırmamak için ellerini ağzıyla kapattı. Gözlerini kapatmadan önce gördüğü son şey aşağı yuvarlanan iki baş ve kafası ayrılmasına rağmen hala çırpınan bedenlerdi.

Babası sadece bağırdı. Aslanım dediği, tüm beyefendilere gururlanarak tanıttığı, en az kendisi kadar yakışıklı, geniş omuzlarıyla asalet saçan oğlunun kafası ayaklarının dibindeydi, ne yapsın... Hem de hayatını adadığı melek yüzlü karısının başının yanında.

Birden adamın ellerindeki bağ koptu ve başında bekleyen adama saldırdı ilk önce. Yumrukları peş peşe indiriyor, acımıyordu. Onlar karısına ve çocuklarına acımış mıydı? Arkasından ona yapışan adamı itti. Son çırpınışları olduğunu küçük kız da, babası da biliyordu.

Biraz önce konuşma yapan adam belinden bir kılıç çıkardı ve giyotin kürsüsünden hızla indi. Babası hala etrafındakilerin saldırılarını püskürtüyordu. Adamın hızlı ve sert kılıç darbeleri babasının ensesine indi. Hıncını çıkarırcasına parçalıyordu, defalarca. Belki yirmi, belki otuz kez. Kız gözlerini kapatmadı. Babası yere yığılana kadar gözlerini kırpmadan izledi. İzledi ki, bir gün aynısını onlara yapacaktı. Acı çekerek ölmelerini izleyecekti. İntikam damarlarında dolaşıyordu. Taşıyamayacağı kadar çok olsa bile.

Başı tamamen ayrıldığında kılıcı yere fırlattı ve yüzüne sıçramış kanı hınçla sildi. "İşte, kralın gazabından korkmayanların sonu böyledir!" İnsanlardan tebrik naraları yükseliyordu. Daha fazla dayanamayacaktı. Gözyaşları gözlerine hücum etti. Ama onları tutmasına sebep olacak şey adamın son sözleriydi.

"Adamın bir kızı daha var. Azrael McIntyre. On iki yaşında. Bulan kral tarafından onurlandırılacaktır."

Gözyaşlarını geri iterek bedenine korku dalgası yaydı. Güvende değildi, uzaklaşması gerekiyordu, insanların az olduğu bir yere. Ormana.

Ağaçtan aşağı atladı ve buklelerini pelerininin ardına gizledi. Adımlarını şehre yakın olan diğer evlerine doğrulttu. Orası henüz askerler tarafından kuşatılmamıştı, birkaç bir şey alıp ormana kaçacaktı. Orada ne yapacağını bilmiyordu, ama yapmalıydı işte.

Londra'nın güneye bakan dar sokaklarına daldı. Olabildiğince hızlı koşuyordu, ama sabahtan beri midesine bir lokma inmediğinden bitkindi. Tabi ruhundan bedeninin bitkinliğine sıra gelirse.

Ormana daldığında saat üç buçuktu. Yaklaşık üç saattir kavurucu yaz sıcağında ilerliyordu. Ama yaklaşmıştı, biliyordu. Az kaçmamıştı evden. Canı sıkılınca kimseye haber vermeden kaçan, sonrasında azar yemeyi gözle alan biriydi. O günlerin çok yakında olduğunu biliyordu, aynı zamanda bir daha asla yaşayamayacağını da.

Evin korkulukları göründüğünde inançla hızlandı. Eve sadece hizmetçisi, aynı zamanda eski dadısı Veronica bakardı. Ona güveniyordu, zaten güvenmeseydi oraya gitmeyi aklından bile geçirmezdi.

Kapıdan içeri girdiği anda Veronica sevinç çığlığı atıp kıza sarıldı. Kız onun tanıdık kokusunu özlemişti. Öyle ki, hiç bırakmak istemiyordu.

Sonunda ayrıldığında Veronica'nın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Çok tuhaftı, ağlaması gereken Azrael olmasına rağmen hissiz bir şekilde karşısında dikiliyordu.

Kız hiçbir şey demeden yukarı kata çıktı. Bulduğu boş bir torbaya tek parça kıyafet koyup ağzını bağladı. Kimse onun Azrael Mclntyre olduğunu bilmemeliydi.

Kızın aklına gelen bir fikir hemen banyoya yönelmesini sağladı. Çekmecelerden bir makas aldı ve kenarı işlemeli aynanın karşısına geçti. Yere düşen sarı bukleler sadece saç değildi, Azrael'ın geçmişini de yanında götürüyorlardı. Ve kız saçlarını keserken aynada aksine gülümsüyordu. Ne kadar acınası ve aptal biri olduğu için kendisiyle dalga geçiyordu. Onları koruyacağını sanıyordu, ama o kendisini bile koruyamazdı. Sadece küçük bir kızdı. Bu gaddar ve kan kokan dünyada masumiyetini korumaya çalışan ufak bir velet neyi değiştirebilirdi ki?

İşi bitince belinden aşağı süzülen saçları omuz hizasına gelmişti. Kızın uzun ve bukleli saçlarını herkes bilirdi, tanınmasını kolaylaştırırdı. Makası bir kenara fırlatıp merdivenlere yöneldi. Aşağı indiğinde salonda bir değil iki kadın vardı. Bir an geri adım attı. Onu yakalayıp krala teslim edebilirdi.

Kaçmaya hazırlanırken Veronica'nın "Bekle Azrael!" deyişiyle durdu.

"Beni krala götürme." demeden önce pelerininin altından bir hançer çıkardı. Annesi her ihtimale karşı yanında bulundurmasını istemişti, yanında değilken bile onu koruyordu demek.

"Azrael, belki sen beni tanımıyorsun ama ben seni kendi çocuğummuşsun gibi tanıyorum."

Azrael etrafa tehditkar bakışlar atarken kadının yüzünde biraz sahtelik arıyordu, ama başarısızdı.

"Beni nereden tanıyorsun?"

"Annenin en yakın arkadaşıyım. Aynı zamanda vaftiz annen."

"Cheryl Luca." diye fısıldadı. Annesi bahsetmişti. Olabilecek her şeye karşın kızının arkasında duracağı kişiyi bilmesi gerektiğini düşünmüştü.

"Evet Azrael, seni buradan götüreceğim. Seni asla yalnız bırakmam canım, dediğim gibi sen artık benim çocuğumsun."

"Eğer vaftiz annemsen beni kolayca bulabilirler. Bu durumda sizi de tehlikeye sokarım."

Kadın kızın zekası karşılığında hayranlığını bastırarak açıkladı. "Annen bunların olacağını biliyordu, bu yüzden her şeyi planladı. Vaftiz annen olduğumu senden başka bilen yok. Yani şu an Mclntyre ailesi ile hiçbir bağlantım bulunmuyor."

Kadın kollarını açıp kızın ona sarılması için bekledi ama kız bunu yapmadı. O bir çocuk değildi. Bir günde yetişkin oluvermişti. Kadın kendine hakaret edercesine bakan kıza gülümsedi ve evden çıkışını izledi. Bu kızda Anna'nın genleri olduğuna kalıbını basabilirdi.

Kız bahçeye çıktığında onu bekleyen arabaya baktı. Bununla mı gideceklerdi? Araba eskiydi, ayrıca atlar da zayıftı. Fakir bir aile olduğunu hemen anlamıştı. Tek hamleyle arabaya bindi ve Cheryl'ı beklemeye başladı. Cheryl yavaş yavaş bahçe yolunda ilerledi ve ağır ağır arabaya bindi. Tanrım, hep bu kadar uyuzsa işim var, diye söylendi kız.

Atlar ilerlemeye başladığında pencereden gözü yaşlı Veronica'ya baktı. Onu tekrar göreceğini düşündü ve gözlerini kapattı. Derin bir uykuya ihtiyacı vardı. Uykuyla beraber hüznün de silineceğini düşünüyordu ama bu yanlıştı. Uyumak kabuslarla daha fazla zihnine yerleşecek olan canavarın ipini çözmek demekti. Onu hiçbir zaman bırakmayacak olan o anlar belki de hayatını değiştirmek üzereydi. Yaşamak istemiyordu, ama daha on iki yaşında çektiği acılara rağmen inatla yaşayacak, o soysuz pisliklerin kanlarını akıtmadan ölmeyecekti. Canlarını kurtaramasa da intikamını alacaktı. Kanın damarlarından süzülüşlerini zevkle izleyecek, kokusunu ciğerlerine hapsedecek, sıcaklığını tüm bedeniyle hissedecek, çektikleri acıları gülümseyerek seyredecekti.

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

954K 56.6K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
289K 18.4K 47
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
443K 23.4K 51
Her sonun başlangıcı olduğu gibi, benim de biten sonumun başlangıcıydı bu olay... Şans verip, okumadan geçmee:) Hikayedeki karakterler ve ismi geçen...
96.3K 1.8K 42
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.