YENİDEN SEVEBİLİR MİSİN

By kimbuyazarciniz

243K 10.3K 4.1K

Bade Sancak. Daha 23 yaşında bir genç kadın ve hayatında aldığı en yanlış karar, aşık olmak.. Yanlış kararla... More

1. Bölüm / Başlangıç
3. Bölüm / Onun Karısı
4. Bölüm / Karmakarışık
5. Bölüm / Yeni İnsanlar
6. Bölüm / Yalan
7. Bölüm / Evlilik
8. Bölüm / Ateş
9. Bölüm / Kiss
10. Bölüm / Yara
11. Bölüm / Koku
12. Bölüm / Nişan
13. Bölüm / Tatil
14. Bölüm / Sevgili
15. Bölüm / Aile
16. Bölüm / Gerçekler
17. Bölüm / 1 Ağustos
18. Bölüm / Kardeş
19. Bölüm / Çaresiz
20. Bölüm / Yıkılış
21. Bölüm / Yorgun
22. Bölüm / Ortaya Karışık
23. Bölüm / Ayrılık
24. Bölüm / 5 Eylül
25. Bölüm / Ölüm
26. Bölüm / İngiltere
27. Bölüm / Kızıl Saçlı Kadın
28. Bölüm / Ömer Ve Su
29. Bölüm / Büyük Plan
30. Bölüm / Halüsinasyon
31. Bölüm / Ufak Yüzleşme
32. Bölüm / Tek Başına
33. Bölüm / Operasyon
34. Bölüm / Savaş
35. Bölüm / "Korkak"
36. Bölüm / Yılbaşı
37. Bölüm / Bebek
38. Bölüm / Abi Kardeş
39. Bölüm / Kanlı Bebek
40. Bölüm / Hamilelik Hormonları
41. Bölüm / Kaybediş
42. Bölüm / Ayazdan Kaybediş
43. Bölüm / Remzi Doğanlı
44. Bölüm / Câni
45. Bölüm / Şirket
46. Bölüm / Ayazın Geçmişi
47. Bölüm / Yüzük
48. Bölüm / Eski Aşklar
49. Bölüm / Evlilik Mevzusu
50. Bölüm / Küçüklük Tranvası
51. Bölüm / Sevgililer Günü
52. Bölüm / Sona Doğru
53. Bölüm / Final
Özel Bölüm

2. Bölüm / Hastane

12.2K 445 392
By kimbuyazarciniz

Kafamın içinde çalan orkestra seslerine benzer bir rahatsızlıkla bilincim açılmaya başladı. Gözlerimi bile ilk başta aralayamazken ciddi olarak üzerimden tırın geçip gittiğini düşünmüştüm.

Yanı başımda hissettiğim sesler ilk olarak vızıltı gibi gelirken yavaş yavaş kelimeler beynime toparlanmıştı. Gözlerimi daha aralamadan etraftaki seslere kulak verdim.

"Ne zaman uyanır?" Fazla tanıdık gelen sesin sahibini çokta yakından tanımıyor olmalıydım çünkü bir müddet sesin sahibini algılamaya çalışmıştım. Bir süre acıyan beynimi zorlayıp düşünmeye çalıştım.

Bir anda dünki yaşananlar flash bellekle aktarılmış gibi kafamın içinde dolarken bu sesin de dün ki adam olduğunu anladım.

Ben daha bu sesin kim olduğunu yeni çözebilmişken odada başka bir ses yankılandı. "Birazdan uyanacak dedim ya abi. Az sabırlı ol." Acaba doktor muydu? Ama doktor olsa neden abi diye seslenirdiki o adama? Başımın ağrısı yetmiyormuş gibi kafamda da deli sorular dönmeye başlamıştı.

Kendi iç sesimle ufak bir tartışma yaşayıp sonunda gözlerimi yavaş yavaş açmaya başladım. Göz bebeğime yansıyan kuvvetli ışıkla bir süre etrafım bulanık bulanık bir biçimdeyken bu bulanıklık saniyeler içinde düzeliyordu.

Kafamı yanı başımda dikilen bedene çevirdiğimde beyaz önlüklü genç bir adamın Azrail misali tepemde durduğunu gördüm. Anlamsız bakışlarım ona çevriliyken tepemde dikilmeyi bırakarak konuştu. "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

Hasar kaydımı hesap etmek ister gibi oldukça dikkatli bir şekilde bakıyordu suratıma.

Tam konuşacakken iç sesimin aksine dış sesimin fazla kuvvetli olmadığını fark ettim. Boğazımda büyük bir kuruluk ve acı hissiyatı vardı.

Zar zor çıkan sesimle birlikte "Su." Diye fısıldadım.

Doktor yan taraftan aldığı suyu beni hafifçe doğrultarak içirirken, boğazımdan inmiş olan her yudum taneleriyle dünyaya geri döndüğümü hissediyordum.

Kafam yastıkla tekrar birleşirken beynimin içi sızım sızım sızlamaya devam etmekteydi.

"Nasıl hissediyorsunuz?" Doktor sorusunu tekrarlamıştı.

"Kafa tasım binlerce parçaya bölünmüş gibi."

Gerçekten de ne güzel tabirler buluyordum kendime.

"Evet birkaç gün baş ağrılarınız olabilir. Kafanızı oldukça hızlı çarpmışsınız bu yüzden bu ağrılar normal. Beyin tomografisinde olumsuz bir şeye rastlamadık."

Doktorun sözlerinin bitmesinin ardından odayı o adamın sesi doldurdu. "Tamam Emre sen çıkabilirsin."

Pardon canım nedir bu küçük dağları ben yarattım havaları?

Adının Emre olduğunu öğrendiğim doktor "Geçmiş olsun." Diyerek odadan ayrıldı ve bu geniş, ferah, oldukça gündeliği pahalı olduğu anlaşılan hastane odasında o adamla yalnız kaldık.

Hala adını bilmediğim adama döndüğümde onun zaten suratıma baktığını fark ettim. Refleks olarak hafifçe boğazımı temizleyerek konuştum. "Teşekkür ederim, tekrardan." Önemli değil dercesine başını belli belirsiz sallarken konuşmama devam ettim.

"Size yeterince zahmet verdim. Gerisini kendim halledebilirim." Adamın zaten yanı başımda sabahlayacak hali yoktu.

Adam kafasını sallayıp konuştu. "Refakatçi olarak birini arayalım. Ne olur ne olmaz diye iki gün burada yatman gerekli."

Arayacak insanım mı vardı?

Acı gerçek yüzüme vurduğunda burukça gülümsedim. Gerçekten de şu koca dünyaya bir ben dar gelmişim gibiydi. Yardım isteyebileceğim bir Allah'ın kulu dahi yoktu.

"Gerek yok tek durabilirim." Dedim.

"Hastane kuralı gereği yanında bir kişinin kalması gerekli. Sen kimliğini verirsen yakınlarına ulaşacaklardır."

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Yakınım yok." Utana sıkıla veya uzatma gereği duymadan şak diye söylemiştim. Laf israfına gerek yoktu gerçekler ortadaydı.

Adam dediğimi sanki duymamış gibi hiçbir tepki hiçbir mimik oynatmadan konuştu.

"O zaman güvendiğim adamlardan birini yollayacağım. İtiraz istemiyorum."

Başımı olumsuz anlamda sallayıp. "Hayır, tek durabilirim." Diyerek ısrarda bulundum.

"Eşyaların nerede? Hastane işlemlerinin tamamlanması için kimliğin gerekli." Benim dediklerimi umursamadan başka bir konuya atlamıştı.

Nefesimi seslice verdim. Gerçekten halim yoktu kafam kazan gibiydi ve bu adamla uğraşacak enerjim de bulunmuyordu. En sonunda pes edip kalmış olduğum oteli ve eşyalarımın nerede olduğunu söyledim.

Adam dediklerini kafasına not edip telefondan birisine mesaj yollamıştı. Gidip kendisinin alacağı yoktu ya, alması için adamlarından birini yollardı.

Odanın içini bir müddet sessizlik kaplarken bende gergin bir şekilde duvarla bakışmaktaydım. Sessizliği bozan taraf tabikide ben olmamıştım.

"Bu arada, Batu ben." Kafamı yavaşça adamın suratına çevirdim. Sert çehresi dışarıdan ona bakan bir kişi için oldukça gericiydi.

Kibarlık namına gülümsemeye çalışıp. "Bade." Dedim.

Kafasını belli belirsiz anladım anlamında salladı. Sence adını çoktan öğrenmemiş midir?

Benim yine duvarla bakışmalarım devam ederken odanın içinde sadece nefes alış verişlerimiz duyuluyordu. Yaklaşık on dakika geçmişti ki kapı tıklatıldı.

Yerimden hafifçe doğrulmak istesemde bu kararın yanlış olduğunu beynimin zonklamasının hatırlatıcısıyla anlamıştım. Yüzümü buruşturarak yastığıma geri dönerken gelen kişiye baktım.

Yaklaşık iki metre boylarında dev irili bir cüsseyle bakışmış bulundum. Allahım sen kullarına bu boyları verirken benim boyumda neden böyle yapmıştın ki? Abartmasak mı Bade 1.65 kızsın sonuçta!..

Batu ayaklanırken gelen sırık boylu şahısı işaret ederek konuştu. "Eren iki gün yanında refakatçi olarak kalacak. En güvendiğim adamımdır, bir sıkıntı çıkarsa Erene söylemen yeterli."

Ben en son bu refakatçi işini reddettiğimi hatırlıyordum fakat yinede itiraz etmeye gücüm olmadığı için bir şey demeden sadece başımı sallamakla yetindim.

Bu şekilde de kaba olduğumu düşünüp, "Teşekkürler." Dedim.

Batu hoşnut olmayan bir yüz ifadesiyle, "Çok teşekkür ediyorsun." Dedi. Ayol ne vardı teşekkür etmekte kibarlık ve nezaket kuralları ilkokul bir falan hani.

Ben yüzüne bön bön bakarken Batu, "Kendine iyi bak." Diyerek odadan çıkışını gerçekleştirmişti. Kapanan kapı ardından birkaç saniye bakışlarım kapıdan çekilmemişti.

Aptal Bade ne yaptığını sanıyorsun sen? Sadece bir göz dalmasıydı değil mi?

Kafamı Erene çevirdiğimde adam benim ona bakmamı beklemiş gibi hemen konuşmaya başladı.

"Bade hanım bir sorun olursa seslenmeniz yeterli, ben kapıda olacağım." Dedi.

Ben refakatçi derken yan koltuğumda sabahlayacağını düşünmüştüm. Hatta kıvrak zekamın içinden onun oraya nasıl sığacağını bile hayal edip içten içe gülmüştüm. Bende kesinlikle fazla düşünüp, fazla kurma hastalığından vardı.

Erenin dediklerine başımı sallayarak, "Tamam sırık sağol." Dedim. Ansızın ağzımdan çıkan kelimeyle hızla elimle ağzımı kapatıp ufak bir utançla bakmıştım Erenin suratına. Eren ise garip garip bakmak dışında bir şey demeden çıkmıştı.

Gerçekten yeni tanıştığım insanlara verdiğim izlenim her zamanki gibi harikaydı.

Evet düşün bakalım Bade. Bu Allahım cezası hastane odasında iki gün hiçbir şey yapmadan ne halt edecektim? Gözlerimle odayı taradığımda televizyon görmememle ofladım. En azından telefonum olsaydı diye geçirdim içimden, gerçekten neredeydi bu telefon?

"Eren." Diye orta ses seviyesinde bağırdım. Eren kapıda gerçekten de hazır bekliyor gibi içeri girdi.

"Buyrun Bade hanım."

"Benim telefonum nerede haberin var mı? Ben bu şekilde çok sıkılırım da."

Sırık başını sallayıp saygıyla konuştu. "Batu abime sorup geleceğim Bade hanım." Diyerek odadan çıktı ve birkaç dakika içinde kapıyı tıklatarak geri döndü.

"Bade hanım, Batu abim bugün radyasyon almanın yasak olduğunu, yarın telefon getireceğini söyledi." Öfkeyle ofladım. Birkaç saat uyusam birkaç saate de kendi kendime senaryo uydursam geri kalan vakitte ne yapacaktım?

"Tamam o zaman sen gel, sohbet edelim." Dedim. Evet başım ağrıyordu ama bir yandan da üzerimde büyük bir gerginlik bulunuyordu. Gerginliğim ise bazı zamanlar çeneme vuruyor olabilirdi.

Eren şaşkınca suratıma baktığında anlamamış gibi kafasını yanlara çevirip ona deyip demediğimi anlamaya çalıştı. Arkasında da kapalı kapı dışında bir şey görememiş olacak ki kendini işaret ederek, "Ben mi?" diye sordu.

Yok kardeşim arkandaki kapıya diyordum sen neden hemen üstüne alındın ki?

"Ay evet Eren sana diyorum, gel hadi." Dedim.

"Bade hanım ben sizi dışarıda bekleyeyim sizde biraz dinlenin."

"Ya uykum olsa zaten şimdi uyuyor olurdum değil mi? Bak gerçekten ben tek başıma çok sıkılırım. Senaryo üzerine senaryo kurar en sonunda da o Mert'i öldürmek için bu hastane odasından ruhun duymadan kaçar giderim. Bilmem anlatabildim mi?"

Eren sözlerimin ardından oldukça şaşkın bir halde bana bakıyordu. Gerçekten de konuyu nereden nereye getirmiş bulunmuştum.

Sevimli olduğumu düşünür bir biçimde gülümsedim.

Eren benim psikolojik sorunlarımın falan olduğunu düşünmüş olacak ki yanımda durmayı kabul etmiş fakat ayakta her an her emire hazır bir halde dikilmeye başlamıştı.

"Otursana ya, neden ayakta dikiliyorsun?" Eren bir şey demeden yandaki boş koltuğa oturmuş bulunmuştu fakat bedeni oldukça kaskatı kasılmış bir halde gibiydi.

Kendi kendime bu haline kıkırdayıp konuştum. "Ee anlat bakalım."

"Ne anlatayım Bade hanım?"

"Bilmem, hayatını anlat. Ne yapmayı seversin yada anlatmak istediğin başka bir şey varsa." Dedim.

Gerçekten kafam dağılsın diye koskoca adamı kullanıyor gibi hissediyordum ama niyetim kötü değildi.

Eren ise sanki görev halindeymiş gibiydi. Sanki ona gel sohbet edelim değilde yapması gereken komutlar söylemişim gibi davranıyordu.

"Benim hayatım da sıradan bir hayat işte Bade hanım. Bütün gün işte çalışır onun dışında da dinlenirim." Dedi. Tabiki bana özel hayatını anlatacak değildi. O zaman bende Batu hakkında bilgiler koparmaya çalışırdım.

"Batu'nun en güvendiği adamlarındanmışsın." Dedim. Dediklerimle bedeni gururla dikleşti. Ardından konuşmaya devam ettim. "Peki ne zamandır Batu'nun yanında çalışıyorsun?" Diye sordum.

"Ben kendimi bildim bileli babam Kandemir ailesinin yanında. Sonrasında da onun işlerini ben devralmış bulundum." Dedi.

"Ne işi ki?" Diye merakla sordum. Bir şeyi de öğrenmesen çatlarsın Bade değil mi?

Eren bir müddet ne diyeceğini bilemez halde suratıma bakıp ardından konuşmuştu. "Güvenlik işi ile ilgileniyorum." Dedi. Demek Batuyu güvende tutma işi bu sırığa aitti.

Anladım dercesine kafamı sallayıp tekrar konuştum. "Kaç yaşındasın?"

"27 yaşındayım." Dedi.

Yaşından biraz daha genç gösteriyordu kesinlikle.

"Batu kaç yaşında?" Diye sordum bu sefer. "Batu abimde 27 yaşında." Dedi. Benim 23 yaşım ortamdan çıkışını gerçekleştirmişti. Kendimi fazla küçük hissetmiştim bir anda.

"Aynı yaştasınız ama Batuya abim diye sesleniyorsun sürekli." Diye sorguladım bu sefer. Fazla merak göte dayak mıydı neydi o söz ya?

"Evet aynı yaştayız fakat ona duyduğum saygı için abi diye hitap ediyorum." Dedi. Yani uzun zamandır adamıysa Bey diye hitap etmesindense bu şekilde seslenmesi de normaldi.

Zorla edilmiş birkaç muhabbet kapının tıklanmasıyla son bulmuştu.

Gelen sabah ki doktordu.

"Nasıl hissediyorsunuz Bade hanım." Doktorun sorusuyla konuşmaya başladım.

"Ben biraz daha iyiyim iyi olmasına ama burası gerçekten çok sıktı ya. Bu sırıktan da kerpetenle laf alıyorum gibi geliyor." Diye hayıflandım. Bugün bende gereksiz bir açık sözlülük vardı. Galiba verdikleri serumda alkolde bulunuyordu.

Eren gözlerini şaşkınca açıp bana bakarken doktor gülmüş ardından, "Bugün radyasyon almanız tehlikeli. Yarın televizyonlu odaya geçiririz sizi." Dedi.

Başımı olumlu anlamda salladım.

Doktor gelip göz bebeklerimin içine bakıp serumla birkaç bir şeylere bakmış sonrasında geçmiş olsun dileyerek odadan çıkmıştı. Onunla birlikte Erenin de çıkmasıyla odada yalnız başıma kalmıştım.

Bende mecburen gözlerimi yumarak rahat bir uyku çekmeyi dilemiştim.
.

Kapının kapanma sesiyle bir anda yerimden sıçrarken bakışlarımı merakla kapıya çevirmiştim. Görmüş olduğum şahısla merakım büyük bir korkuya dönüşürken ağrıyan başımı tutarak zorlukla kalkmaya çalıştım.

Gelen kişi gerçekten Mert miydi yoksa Mert kılığına girip bana şaka yapmak isteyen biri miydi?

Mertin bedeni bana yaklaştıkça kelimeler dilimde dolanıyordu. Kalp atışlarım haddinden hızlı bir halde atıyordu.

Sözcükleri toparlayıp sonunda konuşmayı başarmıştım. "Senin ne işin var burada?"

Mertin yüzü eğlenir bir hale dönerken bana otuz iki diş sırıtır bir haldeydi. Gerçekten şu anda gözümde Çaki bebekten hiçbir farkı yoktu.

"Aa sevgilim, benim giremeyeceğim bir delik var mı?" Diye alayla konuştu.

"Eren nerede? O senin kapıdan geçmene izin vermezdi." Dedim. Gerçekten de daha iki saat öncesinde tanıdığım adama güvenim yıllardır sevgili olduğum adamdan daha fazlaydı.

"O ufak bir şekerleme yapıyor. O uyanmadan biz bu odadan gitmiş olacağız güzelim." Dedi.

Başımı delirmiş gibi hızla olumsuz anlamda sallarken bir yandan da "Hayır." Diye bağırıyordum.

"Seninle hiçbir yere gelmiyorum ben. Yardım edin, kimse yok mu?" Gözümden damlayan yaşlar baş ağrımın daha da şiddetlenmesine sebep oluyordu.

Mert hızla yanıma ulaşıp pislik elleriyle ağzımı kapatırken ben olduğum yerde çırpınmaya çalışıyordum. Bağırmaya çalışıyordum ama elleri yüzünden sesim boğuk çıkıyordu.

Tam beni kucağına alıyordu ki bir anda yerimden sıçramıştım. Nefes almayı unutmuş bir halde soluksuz kalırken tüm gördüklerimin bir rüya olduğunu yeni yeni anlıyordum.

Gözümden hızla akan yaşlarla birlikte ne ara yanıma geldiğini bilmediğim Batu'ya sarılmıştım.

Korkuyla ağlamalarım bir müddet sürerken kendime geldiğim ilk dakika elektrik çarpma hissi gibi adamdan ayrılmıştım. Büyük ihtimalle ağlamaktan kıpkırmızı olan göz yaşlarımı elimle gelişi güzel silip akan burnumu da çektim.

Kısık ses tonuyla, "Ne işiniz var burada?" diye sordum.

"Bade kaç dakikadır uykunda bağırıp, ağlayıp duruyorsun. Çok seslendim ama duymadın. Hastanede de işlerim vardı o sırada Eren arayıp Bade hanım uykusunda bağırıyor deyince yanına geldim." Dedi.

Gerçekten de uzun uzun açıklamıştı kendini.

Burnumu tekrardan çekerken kısık sesimle, "Mert." dedim. "Buradaydı, gelip beni alıyordu çok bağırdım ama duymadı kimse."

Tekrardan ağlamaya başlarken sanki o anlar gerçekten yaşanmış gibi geliyordu. Belki de ilk defa bu kadar gerçekçi kabus görmüştüm. Son yaşanılanlardan sonra bu psikolojide olmak o kadar da vahim değildir dimi?

Batu tekrardan bana sarılırken beni sakinleştirmek ister gibi, "Ştt." demişti. "Sadece kötü bir kabus, o herif bu hastaneye adımını dahi atamaz."

Dakikalar geçtikçe kendime gelmiştim. Batu iyi olduğumu gördükten sonra odadan çıkarken yine yalnızlık ve yine ben baş başaydık.

Saat 7'ye geliyordu ve etrafta yapılacak hiçbir şey bulunmuyordu. Oyalanacak ne bir şey ne de bulaşabileceğim kimse yoktu.

Kapının tıklatılıp açılmasıyla içeri ilk olarak doktor ardından hemşire kız girmişti. Hemşirenin elinde görmüş olduğum koca tepsiyle açlık hissimi daha yeni anlayabiliyordum.

Şu anda gerçekten de fazlasıyla açtım.

Hemşire tepsiyi masanın üzerine koyup masayı benim önüme çekerken doktor konuştu.

"Nasıl hissediyorsunuz Bade hanım?"

"Ya ne yalan söyleyeyim hastaneniz gayet rahat fakat çok sıkıcı. Gerçekten hiçbir şey yapmadan sadece uyumaktan çok sıkıldım. Ben kendimi gayet iyi hissediyorum, siz beni bırakın gideyim nolur."

Doktor hafifçe gülüp konuştu. "Kafanıza almış olduğunuz darbe oldukça şiddetliymiş Bade hanım. Ne olur ne olmaz diye sizi misafir edebilelim ki dışarıda tekrardan kafanıza hasar almayın. Bu sefer durum daha da ciddi olabilir."

Başımı olumlu anlamda sallarken mızmızcada oflamayı ihmal etmiyordum.

Hemşire önüme masayı koyduktan sonra sessiz sedasız çıkarken doktorun hala başımda dikilmesiyle konuştum. "Başka bir şey mi var?"

"Yok hayır, sadece nöbetim bitti de isterseniz biraz yanınızda durabilirim. Sıkılıyorum demiştiniz ya o yüzden." Valla maksat boş lak lak olsun.

"Tabi oturun." Dedim.

Gözlerimle birkaç saniye yemeklere bakış atıp iştahla dudaklarımı kemirdim. Yemekler gerçekten de dışarıdan güzel gözüküyordu.

Çorbaya kaşığımı daldırırken konuştum. "İsminiz neydi bu arada?"

"Emre, Emre Kandemir." Ben mi yanlış hatırlıyordum yoksa Eren babam Kandemir ailesinde çalışıyordu mu demişti? Yani Batu'nun da soyadı Kandemir olmalıydı. Benim hafızam şaka mıydı?

İnce detaylarla kafamda şimşekler çakarken, "Sanki Batu beyin de soyadı Kandemirdi." Dedim.

Emre doktor başını sallayarak, "Evet kuzenim." Dedi. Vay anasını be sülalecek başarılı zenginlerdi demek. Tabi Batu'nun nereden zengin olduğunu biliyorsun derseniz giyim kuşamı olsun korumaları olsun anlayabiliyordum.

Gerçi ilk başta neden anlayamadıysam bu ailede kesinlikle yakışıklılık genlerinden vardı. İki dakika birine yavşamadan duramıyor muydum ben?

İşte o çok zor usta..

"Anladım." Diye mırıldanırken konuşma devam etsin diye bu sefer, "Kaç yaşındasınız?" Dedim.

"26 yaşındayım." Ah ah niye buradaki en küçük şahıs ben oluyordum? Herkes yaşlanmıştı bir ben çıtır kalmıştım.

"Tek çocuk musunuz?" Sanki çocuğu kızıma alacakmışım gibi soru yağmuruna tutmuştum ama kafamı dağıtmaya çalışıyordum.

"İkiz kız kardeşlerim var, benden küçük." Dedi.

Özenmiştim doğrusu ben tek kardeştim ama bir kardeşim yada ablam abim olsun çok isterdim.

"Ya ne güzel." Diye mırıldandım.

"Siz kaç kardeşsiniz?" Diye sordu bu sefer.

"Ben tek çocuğum."

"Nerelisiniz peki?"

"Orduluymuşuz, yani ailem öyle derdi fakat Orduya hayatımda hiç gitmedim. Doğduğumdan beri Ankara'da yaşıyordum yakın zamanda da İstanbul'a geldim." Dedim.

Utanmasam gbt'mide aktaracaktım adama.

"Siz nereliydiniz?"

"Trabzonluyum bende." Dedi.

Bir Karadenizli olarak hiçbir zaman o taraflara uğramamıştım. Gerçi fazla Ankara dışına bile çıktığım söylenemezdi.

Ufak tefek konulardan biraz daha muhabbet ettikten sonra Emre'nin telefonu çalmış ve işi olduğunu söyleyerek son kez benim göz bebeklerimi kontrol edip çıkmıştı. Evet tıp okumadığım için ne halta yaradığını bilmiyordum.

Saat 8 olmuştu ve benim can sıkıntısından tekrar uykum gelmişti. Koca pencereden manzarayı seyrettiğimde tam da güneşin batış saati olduğunu farkettim. Gün batımı sanırım en sevdiğim zaman dilimiydi.

Gözlerim yavaş yavaş kapanırken uykuya teslim oldum.

Bir sonraki günün tek iyi yanı birkaç kontrol sonrası başka bir odaya alınmış olmamdı. Odanın en güzel yanıysa karşı duvarımda kocaman bir televizyon bulunmasıydı. Bu hastane kaç yıldızlıydı?

Baş ağrılarım düne nazaran azalmış olsa da bugünde ne olur ne olmaz diyerek burada olmam gerekiyormuş.

Kapı tıklatılmasıyla yerimde hafifçe doğrularken gelen kişiye odaklandım. Erendi.

"Bade hanım, müsait misiniz?"

Hafifçe tebessüm edip, "Gel Eren, gel." Dedim.

Elinde bulunan poşeti bana doğru uzatırken anlamsız bakışlarla ona bakıyordum. "Buyurun Bade hanım, Batu bey bunu size vermemi istedi."

Cidden şu anda ne yolladığı hakkında fikrim yoktu. Uzattığı paketi alıp hızla açarken son model bir telefonla karşılaşmayı beklemiyordum.

"Eski telefonunuz sizin düştüğünüz sırada kırılıp kullanılmayacak hale gelmiş. Batu abi de bunu almanız gerektiğini, itiraz da kabul etmediğini belirtti." Yine emrivaki yapıyordu.

Sinirle nefesimi verirken, "İstemiyorum, geri götürebilirsin." Dedim. Sonuçta kimsenin sadakasına ihtiyacım yoktu.

Eren "Poşetin içindeki kağıtta Batu abimin telefon numarası var Bade hanım." dedi ve benim daha bir şey dememe fırsat olmadan odadan çıkıp gitti.

Allahım sen bana sabırlar ver yarabbim.

Telefon kurulu ve hattı hazır haldeydi. Poşetten kağıdı çıkardığımda numarayı geçirmeye başladım. Kızlar kimler ister??

Birkaç çalış sonrası açılan telefonla hızla konuştum. "Bu ne demek oluyor?"

"Ney ne demek oluyor?" Sen benimle dalga mı geçiyorsun canım?

"Yanında refakatçi olarak birisi kalacak dedin emrivaki yaptın sesimi çıkarmadım fakat bu her seferinde yapacağın anlamına gelmiyor. Benim senin aldığın telefona ihtiyacım yok."

Batu huzursuzca oflarken başını mı ağrıttım diye düşünmeden edememiştim.

"Bade ufak bir hediye. Emin ol sana almış olduğum bir telefonla batmayacağım. Sana şu anda telefon lazım ve bende aldım bu kadar. Benden eksilen bir şey de olmadı uzatma bu yüzden."

Şu anda bana parasıyla hava mı atıyordu yoksa kabul etmem için bahaneler mi sunuyordu? Aslına bakılırsa gayet de tatmin eden bahanelerdi.

Daha fazla uzatmak istemeyerek, "Tamam." dedim. "Ama bir daha mümkünse tekrarlanmasın."

Batu, "İyi günler." diyerek telefonu suratıma kapattığında neye uğradığımı şaşırmış bir halde kalakalmıştım. O telefon resmen suratıma kapanmıştı.

Elimde duran telefonu birkaç saniye sırıtarak izledim. Evet kızmıştım etmiştim ama sonucunda da son model telefona sahip olmuştum. Hemen birkaç uygulama ve oynayacağım oyunları indirdim. Telefon denen şu harika buluş gerçekten de vakit geçirmeye onda ondu.

Instagram hesabıma giriş yaptığımda karşılaştığım sıfır bildirim bi tık moralimi bozmuş olabilirdi. Kimse hal hatır sormamıştı. Sanırım gördüğü komik reelsleri atacak arkadaşım dahi yoktu.

Kamerayı açarak kendime tuttum. Tipim iyi olmasada efekt ile düzeltilemeyecek şey değildi. Sadece saçlarımın kırışıklığını elimle hafifçe düzeltip poz vermiştim. Ne durumda olursa olsun fotoğraf çekilen o tayfa..

Hikaye bölümüne girip çekmiş olduğum fotoğrafı eklemiş üstüne de 'Ne ölmesi kardeşim, bayılmışız.' yazıp paylaşmıştım.

Dakikalar ardından yakın olmadığım birkaç insan ve birkaç abaza türünden vatandaşlar geçmiş olsun dileklerinde bulunmuştu.

Takipçi sayım 1200 dü ve çoğunu tanıyor muyum diye sorarsanız kesinlikle hayır. Abazalar online.

Instagramdan çıkıp tik toka girdiğim vakit zaman kavramı durmuş gibiydi ve nasıl saatlerin geçtiğini anlayamamıştım bile. Zaten şu oldumu 2-3 gün yatsam da bana koymazdı.

En sonunda gözlerimdeki ağrıyla kafamı telefondan kaldırıp birkaç sefer sulanan gözlerimi kırpıştırdım.

Radyasyon başımı ağrıtmış olmalıydı ki beynimde ki zonklama yerini almıştı. Telefonu yandaki şarj prizine takıp televizyonu açtım. Kanallarda gezerken dizilerden uzaklaştığımı fark ederek çizgi film izlemeye karar vermiştim. 'Fineas ve Förb.'

Saat 3'e geliyordu. Öğle yemeğimi getiren hemşireye kaçta çıkacağımı sorduğumda akşam 8 gibi çıkış işlemlerimin yapılacağını söylemişti.

Her şey iyi hoştu da ben hastaneden çıktıktan sonra nereye gidecektim? O kadar bir fikrim yoktu ki, tek düşüncem Allah büyüktü bir şekilde bir yerlerden nimetim çıkardı.

Sabah online üzerinden başvurduğum iş ilanlarının birkaçından geri dönüş olduğunu görmüştüm. Yarın görüşmeye gidebilirdim.

Batu bey otelde bulunan kıyafetlerimi yollatmıştı. Çok şükür etrafta kokarca gibi gezmeyecektim.

Saat 6'ya gelirken odadaki banyoda başıma dikkat ederek güzel bir duş alarak hastane pisliğinden bir nebze de olsa arınmaya çalışmıştım. Lanet ettiğim hastane kıyafetlerinden de kurtulup temiz kıyafetlerime geçiş sağlamıştım. Gerçekten de dünya varmış be.

Saçlarımın nemini yavaş yavaş havlu ile almaya çalışıp banyodan çıktım. Çıktığım an karşımda Azrail gibi bekleyen Batu'yu beklemiyordum. Koltuklara babasının evi gibi yayılmıştı.

Ben şaşkınca ona bakarken o beni yavaşça süzüp, "Sıhatler olsun." dedi. Başımı sallayarak yatağa oturdum.

"Çocuklar seni gideceğin yere kadar bırakabilirler." dedi. Tabiki gidecek yerim yok demeyecektim.

"Gerek yok, teşekkür ederim." dedim. Şaşılacak bir durum ki itiraz etmedi.

Ee bu kadar bakıcılık yeterdi. Ne demişler yolcudur abbas bağlasan Bade hiç durmaz.

Ufak çanta valizimi bir elime alırken diğer elimi Batu'ya uzatıp gülümsedim. "Her şey için çok teşekkürler." İçimde anlamsız bir burukluk oluşmuştu. Utanmasam oturup ağlayacaktım.

Yavaşça elini elimin arasına alırken kahveleri ile derince gözlerimin içine doğru baktı. Yerimde huzursuzca kıpırdanırken Batu, "Kim olsa yapardı." dedi.

Yapmazdı. Etrafta bunca şerefsiz piç bulunurken böylesine gelmek gerçekten büyük şanstı.

Ellerimiz yavaşça ayrılırken odanın çıkışına doğru ilerledim. Kapıda Eren ve birkaç adam daha bulunuyordu. "Her şey için çok teşekkürler, kaç gündür bana yardımcı oluyorsunuz." dedim.

Eren "Ne demek Bade hanım işimiz bu, kendinize dikkat edin." dedi.

Daha fazla bir şey konuşulmadan kattan ayrıldım. Asansöre bindiğimde alt düğmeye bastım. Birkaç saniye asansör aynasında boş bakan gözlerimle hayatı sorguladım.

Hastaneden çıktıktan sonra sanki gidecek yerim varmış gibi ilerlemeye başladım.

Biraz yürüdükten sonra karşıma çıkan ilk parkta oturdum. Hava kararmak üzereydi. Telefonum ile ilanlara tekrardan baktım, yarın için de nerelere gideceğime bakarak yolu öğrenmeye çalıştım.

Etrafta ki ufak çocukların azalmasıyla tırsmıştım. Gözlerimle etrafa bakındığımda ağaçların arka tarafında çimenlerinde arkasında bulunan bölümde kalsam olur mu diye düşündüm.

Şu an için başka bir seçenek yok gibiydi.

Çantamla o tarafa geçtiğimde götümün altına da bir tane hırka sermiştim.

Telefonumun şarjını da ne kadar fullemiş olsam da oynarsam yarın için yetmeyeceğini düşünerek telefonu çantanın içine koydum. Hava ne kadar yaz olsada gece soğuğu ile üşümemek adına kalın bir hırkayı da üzerime örtüp gözlerimi her an bir şey olabilecek konumda tetikte bırakarak uykuya daldım.

Merhabalar

Bölüm olaysız geçti biraz tanıma bölümüydü, diğer bölümler daha olaylı geçeceğine emin olabilirsiniz:)

Kitabı nasıl buluyorsunuz? Gidişatı?

Kendinize cici bakın öptm

Continue Reading

You'll Also Like

25.2M 900K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1.6M 94.3K 59
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
790K 45.8K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
742K 41.3K 23
Bir ameliyat sonucu son beş yılıyla beraber karısını ve değişen hayatını tamamen unutan bir Tarık.. Hafızası gidince bambaşka bir adama dönüşen kocas...