YENİDEN SEVEBİLİR MİSİN

By kimbuyazarciniz

243K 10.3K 4.1K

Bade Sancak. Daha 23 yaşında bir genç kadın ve hayatında aldığı en yanlış karar, aşık olmak.. Yanlış kararla... More

2. Bölüm / Hastane
3. Bölüm / Onun Karısı
4. Bölüm / Karmakarışık
5. Bölüm / Yeni İnsanlar
6. Bölüm / Yalan
7. Bölüm / Evlilik
8. Bölüm / Ateş
9. Bölüm / Kiss
10. Bölüm / Yara
11. Bölüm / Koku
12. Bölüm / Nişan
13. Bölüm / Tatil
14. Bölüm / Sevgili
15. Bölüm / Aile
16. Bölüm / Gerçekler
17. Bölüm / 1 Ağustos
18. Bölüm / Kardeş
19. Bölüm / Çaresiz
20. Bölüm / Yıkılış
21. Bölüm / Yorgun
22. Bölüm / Ortaya Karışık
23. Bölüm / Ayrılık
24. Bölüm / 5 Eylül
25. Bölüm / Ölüm
26. Bölüm / İngiltere
27. Bölüm / Kızıl Saçlı Kadın
28. Bölüm / Ömer Ve Su
29. Bölüm / Büyük Plan
30. Bölüm / Halüsinasyon
31. Bölüm / Ufak Yüzleşme
32. Bölüm / Tek Başına
33. Bölüm / Operasyon
34. Bölüm / Savaş
35. Bölüm / "Korkak"
36. Bölüm / Yılbaşı
37. Bölüm / Bebek
38. Bölüm / Abi Kardeş
39. Bölüm / Kanlı Bebek
40. Bölüm / Hamilelik Hormonları
41. Bölüm / Kaybediş
42. Bölüm / Ayazdan Kaybediş
43. Bölüm / Remzi Doğanlı
44. Bölüm / Câni
45. Bölüm / Şirket
46. Bölüm / Ayazın Geçmişi
47. Bölüm / Yüzük
48. Bölüm / Eski Aşklar
49. Bölüm / Evlilik Mevzusu
50. Bölüm / Küçüklük Tranvası
51. Bölüm / Sevgililer Günü
52. Bölüm / Sona Doğru
53. Bölüm / Final
Özel Bölüm

1. Bölüm / Başlangıç

27K 662 670
By kimbuyazarciniz

Başladığınız tarihi yazar mısınız

Her kız için sanki dünyanın en önemli günüymüş gibi gelen, küçüklükten itibaren hayallerini süsleyip acaba o adam kim olacak dedirten şey vardır ya hani, çok büyük bir aşkla çok güzel bir hayata atılacağını düşündüğün gün. İşte o gün benim aşka olan inancımın da bittiği gündü.

Yada öyle zannediyordum.

Sabahın erken saatlerinde gözlerim aralanırken tekrar uyumak adına kendimle savaş veriyordum ki kolumu yan tarafa doğru attığımda yanımdaki boşlukla tam dalmak üzere olduğum yeni uykum son buldu. Sabah sabah yanımda yatması gereken adam yanımda değildi.

Saat erken olsada aşağıda olduğunu düşünerek ayaklandım. İlk başta lavaboda işlerimi hallettikten sonra üzerimdeki pijama takımlarını değiştirip rahat edebileceğim bir eşofman takımı giydim.

Merdivenler inerken dilimde dolanan şarkı hayatı umursamadığımı sonuna kadar belli ederken etrafa bakınıp Merti bulmak adına seslendim. "Hayatım günaydın." Olması gerekenden neşeli çıkan sesim bütün olanları unutmuşum gibi rol yapmaktan başka bir şey değildi. Evin içinden ses gelmezken odalara göz gezdirip Mertin evde olmadığını anlamıştım.

Elime telefonumu alırken onun numarasını tuşlayıp bir süre çalma sesinin gelmesini bekledim. Çalma sesinin aksine telefonun ardından 'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor' sesi gelirken çağrıma geri döneceğini düşünerek kahvaltı hazırlama kararı aldım.
~
Sofrada hemen hemen her şeyi hazır ederken Mertten ses soluk yoktu. Ne güzel yarın evleneceğim adam evde yoktu ve bana haber verme tenezzülünde bile bulunmuyordu.

Tam telefonu tekrar elime alacakken dış kapının açılıp kapanma sesiyle mutfaktan kapıya doğru ilerledim. Mert birkaç saniye yüzüme bomboş bakmış sonrasında yüzüne koca bir gülümseme takıp yanıma yanaşmıştı. "Hayatım günaydın, erkencisin." Dudağıma ufak bir buse kondururken ben bu halde nereden geldiğini sorgulamaktaydım.

"Neredeydin? Aradım çekmiyordu telefonun." Sesim belki biraz gergin çıkmıştı fakat son olanlar gerçekten küçük bir olayda bile patlayabilmemi sağlayabilirdi.

"Evet ya şarjım bitmiş, gece de geç gelip yanına uzandım ama derin uyuyordun hiç fark etmedin geldiğimi. Sabah da erkenden temiz hava almak için deniz kenarına yürüyüşe çıktım."

Üzerinde kot pantolonla duruyordu. Elimle üzerini işaret edip, "Pantolonla mı çıktım yürüyüşe?" Diye sordum.

"Canım ufak da bir işim vardı kalmış öyle." Cevap vermeme izin vermeden tekrar konuştu. "Valla mutfaktan çok güzel kokular geliyor, kurt gibi acıktım."

Bir şeyler karıştırdığı kesindi ama düğün öncesi bana sürpriz yapacağını düşünerek fazla üstelemedim. Sonuçta sürpriz, haberin olmadan heyecanlı ve güzel olurdu.

Ömrünün sonuna kadar unutamayacağın bir sürpriz yapacağına emin olabilirsin.

"Ellerini yıkayıp gel hadi. Çayını koyuyorum." Ben mutfağa giderken Mert'de bu kattaki lavabolardan birine girmişti. Daha yeni demlemiş olduğum çayı bardaklara koyarken az önce yapmış olduğum menemenin de yumurtalarını kırıp sofraya koydum.

Mert mutfağa girip sandalyesine otururken bende yan tarafına oturmuştum. "Acaba ben seni hakedecek ne yaptım birtanem söylesene. Bu harika kadın resmen benim karım olacak." Sabah sabah yapmış olduğu iltifat beni içten bir şekilde güldürürken "Desene hayattaki tüm şansını bende kullandın." Dedim. Çok mütevazi olduğumu söylemiş miydim?

Dediğime gülerken kafasını beni onaylarcasına sallayıp, "Bütün şanslarımın son olduğunu bilsem de yine seni isterim ben."

Ve ben bu adamla evleniyordum. Uğruna annemi babamı karşıma aldığım adamla kaçıp bu şekilde huzuru bulabileceğimi düşünüyordum. Annem babam aklıma gelince yüzüm yine buruk bir hale bürünürken tekrardan içimden keşke böyle olmasaydı dedim. Keşke bana saygı duyup ilişkimi sonuna kadar destekleselerdi de bende onların rızası olmadan gizlice İstanbullara kaçıp sevdiğim adamla evlenmeseydim.

Mert'de yüzümdeki bu düşüşün sebebini anlamış olacak ki masanın üzerindeki elimi tutup konuştu. "Güzelim benim üzülme artık bak emin ol zamanla onların da gönlünü alacaksın. Sen şimdi mutluluğuna bakar mısın?"

Neredeyse 2 haftadır her gece ağlıyordum. Pişmanlık mıydı bu bilmiyorum ama galiba ne kadar iyi ebeveyn olmasalarda onları yok sayıyor olmak beni üzüyordu. Mert ne kadar zamanla her şeyin düzeleceğini söylüyor olsada bu günlerimiz tekrar gelmeyecekti. Sonuçta bir insan hayatında bir sefer evleniyordu.

Gülümseyip konuyu değiştirmek adına konuştum. "Ne yapacaksın bugün şirkete geçecek misin?"

"Bugünü ikimize ayırmalıyız diye düşündüm. Sonuç olarak bekar son günümüz değil mi?" Yaptığı şaka hoşuma gitmesede zoraki bir şekilde gülümsedim. "Yani şu an bekar sayılıyorsun öyle mi? Yani evlenince mi hayatında tam olarak birisi olmuş oluyor."

"Hayır tabiki canım öyle demek istemediğimi sende biliyorsun."

Kafamı sallamakla yetinirken yemek arasında daha fazla konuşmamıştık.

Kahvaltımız bittiğinde ortaklaşa yediklerimizi toparlayıp makineye dizdik. İşlerimiz bittiğinde salona geçerken Mert L şeklindeki koltuğa uzanmış bende onun yanına doğru kıvrılmıştım. Başımı boyun girintisine sokmuşken erken kalkmaktan olacak ki tekrardan uyku bastırmıştı. Biraz o şekilde dururken eliyle yüzümü hafifçe kendine çevirip yanağıma bir kaç öpücük kondurdu.

Aşağı doğru inen dudakları kapı ziliyle dururken ben yerimden yavaşça kalkmış, Mert'de homurdanır bir şekilde doğrulmuştu.

Mert kapıya bakmaya giderken ben de koltukta onu beklemeye başladım. Bir süre gelmeyince de merak ederek ayaklandım ve kapıya doğru yönelip gelen kişiye baktım. 1.70 boylarında fiziğini ortaya sunmuş olduğu oldukça gösterişli kıyafetleriyle hemen hemen benimle yaşıt olan kadının kim olduğunu sorgularken kadını süzmeyi bırakıp Mert'e doğru döndüm. Yüzündeki hafif endişe kırıntısı kaşlarımın çatılmasına sebep olurken, "Mert bu hanımefendi kim?" Diye soru yönelttim.

"Aşkım tanıştırayım, İrem benim iş yerindeki asistanım, bugün işe gitmediğim için imzalanması gereken birkaç evrak varmış da onları getirmiş."

Kafamı tekrar isminin İrem olduğunu öğrendiğim kadına çevirirken yapmacık bir şekilde gülümseyip, "Öyle mi memnun oldum İrem. Bade bende, Mertin kız arkadaşıyım. Eğer ki işiniz çoksa içeride devam edin ayak üstü bir yanlışlık olmasın."

İrem dediğimi onaylarken direk eve girmişti bile. Bakışlarım tekrar Mert'e yöneldiğinde gözlerindeki o sinirli ifadeyi anlamıştım. İkimizde kapıda dikilirken "Hayatım hadi geçsene." Dedim. Beni başıyla onaylarken birlikte salona geçmiştik. Tam karşımda oturan kadın bacak bacak üzerine atmışken biraz daha eteği kıvrılsa altını göreceğimden emindim. Tövbe tövbe Bade neler geçiyor aklından..

Hemen hemen yarım saatin sonunda İrem işlerinin hallolduğunu söyleyerek evden ayrılmıştı. İçmiş olduğumuz kahvelerin bardaklarını mutfağa götürdükten sonra tekrar salona geçip koltuğa uzandım. Zaten onların işlerini bitirmesini beklerken çok sıkılmıştım ve hala sıkılıyordum.

"Dışarı mı çıksak?" Diye soru yönelttim.

"Olur canım nereye gitmek istersin?"

"Bence bana İstanbul turu yaptırmalısın hayatım. Hızlıca alışmam gerek bu şehire."

Gün sonu gelmişken benimde sonum gelmiş gibi hissediyordum. Nerelere gittiğimizi sayamayacağım kadar çok gezmiştik ve günün sonunda da güzel bir akşam yemeği yiyerek geceyi tamamlamıştık. İkimizde salondaki koltuklara yayılırken biran önce uykuya dalmayı hayal ediyordum. Acaba bu çok büyük enerjimi yarın nasıl atacaktım!

Yanımda oturan adam bana dönerek konuştu. "Çok güzel bir gündü."

Yorgunlukla gülümsemesine karşılık verip, "Evet ilk defa İstanbul'u bu kadar gezme fırsatım oldu. Kesinlikle tekrardan yapmalıyız." dedim.

"Gezdiririm ben seni güzelim, yeter ki sen iste."

Bakışlarım duvardaki saate döndüğünde saatin 10'a geldiğini fark ettim. Yarın büyük gündü ve banyo yapıp yatsam anca uykuya dalabilirdim.

Ayağa kalkarken konuştum. "Ben en iyisi bir duş alıp yatayım canım, malum yarın erken kalkacağız."

"Tabi canım ama öncesinde sana bir sürprizim var." Gözlerim heyecanla açılırken, "Ne sürprizi?" Diye sordum.

"Ben söylemem. Sürpriz odada seni bekliyor." Söyledikleriyle birlikte yanıt vermeden koşturarak yukarı çıktım. Merdivenlerden hızlı hızlı çıkarken Mertin, "Koşma düşeceksin." uyarısına inat daha hızlı çıkmıştım.

Odaya girdiğimde yatakta koca bir kutu beni karşılarken heyecanla içini açtım. Gördüğüm gelinlik kalbimi hızlandırırken aceleyle kutudan çıkartıp üzerime doğru tuttum. Kapıda hissettiğim bedenle bakışlarım o tarafa yönelirken Mertin beni seyrettiğini fark ettim.

"Aşkım bu çok güzel."

Normalde Mert gelinlik işini hallettiğini fakat düğün günü orada giyeceğimi söylemişti. Gelinliğin evde beni karşılayacağını hiç beklemiyordum.

"Eminim sana çok yakışacak. Hadi dene gel seni bekliyorum."

Gerçekten üzerimde nasıl duracağını aşırı derecede merak ediyordum. Kafamı olumlu anlamda sallayıp konuştum. "Hayatım ben deneyeceğim ama senin görmemen gerek. Hani derler ya uğursuzluk getirir diye." Mert söylediklerime ufak bir kahkaha atarken, "Saçmalama hayatım saçma bir batıl inanca inanmıyorsun herhalde." Dedi.

Evet kızlar siz siz olun ne kadar saçma sapan deseniz de şu batıl inançlara biraz önem verin. Tabi sizin yıldızınız benim kadar yerlerde olmayabilir.

Gelinliğimi giyinme odasına giymişken boydan olan aynada bir müddet kendimi süzdüm. Uzun belden doğru bollaşan gelinliğin göğüs kısmında çiçek detayları bulunuyordu.

Aynada bir müddet kendimi süzerken kapıyı açıp Merti çağırdım. "Hayatım gelebilirsin."

Kapı açılırken gülümseyerek Mert'e bakıp etrafımda bir tur dönüp, "Nasıl olmuşum?" Diye sordum.

Mert birkaç büyük adımda bana yaklaşırken büyülenmiş gibi beni süzüp, "Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin."

Söyledikleriyle utanıp bakışlarımı ondan çekerken gülümsememi durduramamıştım.

Sabahın ilk ışıkları kulağımın dibinde bangır bangır öten alarmla doğarken yüzümü buruşturup gözlerimi açtım. Sol tarafımda yatan adama görmeyeceğini bilsem de gülümseyip yataktan doğruldum.

İçim kıpır kıpırdı. Bir sürü duygu bir arada gibiydi sanki. Korku, endişe, mutluluk ve büyük bir sıkıntı.

Yataktan kalkıp ilk başta banyoya girip işlerimi hallettim ardından üzerime rahat bir şeyler giyindim.

Mert ile birlikte kısa bir kahvaltı faslı sonrası evden çıkmıştık. Gelinliğimi yanıma almıştım, zaten evde giyip kime gösterecektim ki? Kapıda bir bekleyen mi vardı.

Üzerime tam oturan gelinlikle uzun bir süre kendimi inceledim. Gerçekten de gelinlik modelini oldukça beğenmiştim. Makyajımı fazla abartma gereğinde bulmamış, saçlarımı da hafif bukleler haline getirmiştim.

Kendimi süzerken hiç aklımdan çıkmayan kişiler için doldu gözlerim. Keşke dedim içimden, keşke en mutlu günümde burada olsalardı. Son kez şansımı denesem olur muydu?

Odadaki çift kişilik koltuğa oturduğumda ev telefonunu aradım. Cep telefonlarını arasam adımla çalacağı için açmayacaklarını düşünüyordum.

Çaldı, çaldı, çaldı..

"Alo." Telefonun ardından duyduğum sesle gözlerim tekrardan dolarken annemin sesini ne kadar da özlediğimi fark etmiştim. Sonuçta iyisiyle kötüsüyle annemdi.

"Annecim Bade ben, lütfen kapatma konuşmama izin ver." İstemesem de konuşurken sesim titremişti.

"Ula sen utanmıyor musun hala bizi aramaya?" Sesi oldukça öfkeli çıkmıştı. Sanki kötü bir şey yapmışım gibi.

"Anne bak bugün evleniyorum ben, lütfen bugünümde küs kalmayalım."

"Sen o gece o herife kaçmadan önce düşünecektin bunları, bizi yok sayıp evlenmeye karar verdiysen bize küs bir şekilde de evlenebilirsin. Arama bizi artık, bundan sonra senin ne anan var ne de baban!." kapanan çağrı sesi tokat gibi suratıma çarparken ağlamam daha da şiddetlenmişti.

Uzun bir süre içinde kendimi toparlayabilmiştim. Yarım saatir akmış olan makyajımı tazelemekle uğraşıyordum. Ayada yine hoş bir görüntü beni karşılarken bütün acı ve göz yaşlarımı kenara bırakmıştım.

Kapı tıklatılmasıyla "Gel." derken gözüme kaçan kirpikle uğraşmaktaydım. Gelen kişiye baktığımda elimi gözümden çekip kuryeye doğru anlamsız bakışlarımı çevirdim.

Kuryenin "Bade Kandemir mi?" sorusuyla merakla başımı olumlu anlamda sallayıp, "Buyrun benim." dedim.

Kurye elinde olan paketi ve bir dosyayı bana uzatırken, "Bu paket sizin efendim, şuraya teslim aldığınıza dair bir imza atabilir misiniz?" dedi.

Uzatmış olduğu paketi elime alırken boşta kalan elimle de hızla imza karalayıp kuryeyi yolladım. Az önce kalkmış olduğum koltuğa geri otururken birkaç saniye paketle bakıştıktan sonra açtım.

Paketin içinden çıkan not ve ardından gelen fotoğraflar suratıma sertçe çarpılmış gibiydi. Nefesim kesildi, elim boğazıma giderken nefesimin ciğerlerime dolmadığını hissediyordum.

Kamera şakasıydı bu değil mi? Gerçek olamazdı. Yarım saat sonra evlenecek olduğum adam olmamalıydı bu fotoğraftaki kişi. Uğruna ailemi karşıma aldığım kişi olmamalıydı.

Dolu gözlerimle not kağıdını okumaya başladım.

Sevgili Bade..

Ben İrem. Evet bugün evine aldığın, kendi ellerinle kahve yapıp ikram ettiğin kişi. Aslına bakılırsa sana bunları yollamayı düşünmüyordum fakat bugün ki fazla aşık bakışlarına dayanamayarak doğruları bilmen gerektiğini düşündüm. Evlenecek olduğun bir adam düğün gününüzden birkaç gün önce benimle yatmaya devam ediyordu. Biraz gururun varsa bırakırsın bu adamı.

Gözlerime inanamıyordum. Kötü bir kabusta gibiydim. Hayatınızın tepetaklak olduğu anlar olurdu ya hani, şu anda tam olarak o dakikalardaydım. Bitmişlik. Hayat ipinin koptuğu nokta.

İnanmak istemiyordum karşımdaki fotoğraflara, yalan olsun istiyordum. Yanlış görmüş olmayı diliyordum. Gözümden damlayan yaşlar elimdeki kağıdı ıslatırken hıçkırıklarım odanın içinde yankılanıyordu.

Beynimde çınlıyordu sözler, Aldatmıştı beni. Mert beni aldatmıştı. Evimize kadar misafir edip kahve ikram ettiğim kadınla birkaç gün öncesine kadar birlikte oluyormuş. Aptal yerine koymuş beni, böyle bir adam için mi ailemi karşıma almıştım? Böyle bir adam için mi giymiştim bu gelinliği.

Lanet ettim kendime. Bu kadar aptal olmama. Merti tanıdığım güne.

Birkaç dakika geçmişken kapı açıldı. Kafamı yavaşça kaldırdığımda gözlerim Mertin bana endişeyle bakan gözleriyle kesişti.

"Hayatı-" lafını hızla bölüp bağırdım. "Allah senin belanı versin." Elimdeki fotoğrafları tükürürcesine suratına fırlatmıştım.

Mert'de sevgilisinin böyle bir şey yapacağını düşünmüyor olmalıydı ki oldukça şaşkındı. "Ama bunlar nasıl?" diye yüzsüzce konuştu.

Alayla baktım suratına. "Nasıl ha nasıl? Bunları bana asistanın denilen o kadın yollamış, gözünü aç nasıl bir adamla evlendiğine iyi bak diye de not yollamış peşine. Mert ben seni gerçekten sevmiştim, sen ise evime kadar soktuğun kadınla beni aldatacak kadar aşağılık herifin tekiymişsin. Allah kahretsin ki gözüm çok geç açıldı." Hıçkırıklarım arasında zorlukla konuşuyordum. Tıkanmıştım.

"Bade bak açıklayabilirim." Ağlamam şiddetlenirken hala yüzsüz gibi konuşan Mertin suratına bir tane çakmak istiyordum ama kendimde bu gücü dahi bulamıyordum.

"Senin yalan dolanlarını daha fazla dinlemek istemiyorum. Zaten yeterince kandırmışsın belli ki. Sakın bir daha karşıma çıkmaya çalışma zaten yeterince hayatımın içine ettin."

Hiç hayal etmediğim bir şekilde çıktım bu kapıdan. Gelinliğimin ucunu sıkıca tutup akmış olan makyajımı umursamadan ağlamaya devam ederek koşuyordum. Nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmiyordum sadece deli gibi koşarak buradan hemen uzaklaşmak istiyordum.

Nikah salonundan epeyce uzaklaşmıştım. Saatlerdir yürüyor olabilirdim. Beni gören her insan garipsenecek bir durum olmalı ki dönüp tekrar ve tekrar bakıyordu. Tabiki millet her gün İstanbul'un göbeğinde gelinlik ile gözleri yaştan kızarmış makyajı akıp gözleri siyaha bürünmüş bir kadın görmüyordu.

Sonsuzmuş gibi geçen dakikalar ve adımlarım bir otelin önünde duraklarken kısa bir süre dıştan oteli süzmüştüm.

Küçük adımlarla otelin içine girdiğimde yine herkes uzun bir süre bana odaklanmıştı. Ben aynı yavaş adımlarla görevli bölümüne ilerleyip boş bir oda istedim.

Görevli kadın cin görmüş gibi şaşkınca bana bakarken, "Hanımefendi iyi misiniz?" diye sordu. Gördüğün üzere tatlım, mükemmelim.

Başımı belli belirsiz sallayıp, "Düğün günümde aldatıldığımı öğrendim de." dedim. Sesim daha çok alay eder bir tondaydı. Üzülme sürem bitmiş mallığımla alay etme zamanım başlamıştı. Yada delirmiştim.

"Şimdi siz kimlik ve ön ücret de talep edeceksiniz ama bunları size bir saat sonra getirebilirim. Gördüğünüz üzere yanımda hiçbir şey yok." dedim. Umarım kabul ederdi daha fazla bu şekilde ortalıkta durmak istemiyordum.

Kadın başını sorun yok anlamında sallayıp, "Sorun yok bugün iletirseniz." dedi. En azından insanın halinden anlayan bir kadındı.

Tebessüm edip "Teşekkürler." diyerek elinden anahtarı alarak asansörün yolunu tuttum.

Odaya giriş yaptığımda üzerimdeki gelinlikten parçalarcasına kurtulurken kendimi anında banyoya atmıştım. Suyun ayarına bakmadan altına girdiğimde, başımdan akan su tanelerinin sıcak yada soğuk olduğunu hissetmiyordum.

Ben suyun altındayken saniyeler, dakikalar belkide saatler geçti.

Yırtılanq kadar ağladım. Başka bir anımda da beni yıkamasın diye soluksuz kalana kadar ağladım.

Buruş buruş hale dönüşen bedenime asılı bulduğum bornozu geçirirken bakışlarım aynaya dönmüştü. Kıpkırmızı gözlerim fazlasıyla şiş durumdaydı. Daha berbat bir halde görünemezdim.

Odaya döndüğümde bir müddet ne yapacağımı düşündüm. Gururum el vermiyordu fakat son kez mecbur olduğum bir şey vardı. O pezevengi arayıp son kez yardım istemem gerekiyordu.

Giyecek ne bir haltım vardı ne de kaldığım otele yapabileceğim bir ödeme. Kimliğim de yanımda değildi. Bu bornozlu halimle dolandırıcılıktan mapuslara düşmek istemezdim.

Telefonumu elime aldığımda onu yanıma almayı akıl ettiğim için kendimi tebrik etmiştim. O gereksizin numarasını ezbere bilmiyordum.

Telefonun kilit ekranını açtığımda yüzlerce bildirim ekranda belirdi. Hepsi Mert'e aitti. Aramalar ve özürlerle başlayan uzun uzun mesajlar.

Hiç istemiyordum bunu yapmayı fakat mecburdum. Nefesimi huzursuzca verirken ekrana düşen aramayla birkaç saniye telefonumla bakışmış ardından aramayı yanıtlamıştım.

Oldukça şaşkın olduğu belli olan ses tonu telefonun ardından yankılandı.

"Bade, birtanem iyi misin neredesin? Bak beni bir dinle nolur ben böyle olsun.." nefes almadan art arda sıraladığı laflarla şimdiden bunalırken lafını kesip konuştum.

"Mert." Ses tonum kes sesini dercesineydi.

"Efendim birtanem söyle." Konuşması kesinlikle midemi bulandırıyordu.

"Bana son kez bir iyilik yapıp üç beş tane temiz kıyafet ile kaldığım otelin birkaç günlük ücretini ödeyebilir misin? Kendimi toparladığım zaman sana veririm."

Bu adamdan yardım istediğim için kendimden de tiksiniyordum. Yoktu işte kimsem, ne arkamda duran bir annem ne bir babam.

"Tabiki tabiki yollatırım Bade, sen düşünme otel işini istediğin kadar kal. Ben halledeceğim." Heyecanlı çıkan ses tonuna karşı acıyan gözlerimi devirerek konuştum.

"Emin ol ki şuanda nereden olursa olsun bir yerden param gelseydi hiçbir şekilde senden yardım istemezdim. Adresi yolluyorum sakın sen geleyim deme kapıyı dahi açmam." Son sözümle birlikte telefonu suratına kapatarak adresi mesaj olarak gönderdim.

Kapı tıklatıldığında bir süre boş bakışlarımla bakınmış ardından ayaklanmayı akıl edebilmiştim. Ufak adımlarla kapıya ulaşıp delikten baktığımda Mertin adamlarından biri olduğunu gördüm.

Boğazımı hafifçe temizleyerek kapının ardından konuştum. "Oraya bırakıp gidebilirsin. Ben alırım."

Adamın belli belirsiz "Tamam yenge." Dediğini duymuştum. Bir dakika kadar bekledikten sonra da adamın gittiğine emin olarak kapıyı açtım ve önümde duran poşeti alarak hızla geri örttüm.

Yatağa koyduğum poşetin içine bakarken yeterince beni idare edebilecek şeyler olduğunu gördüm. Pijama günlük hayata giyebileceğim birkaç parça ve iç çamaşırları.

Poşetin içinde bulunan zarfı elime alarak içindeki miktara kısa bir göz gezdirdim.

Rahat pijamaları hızla üzerime geçirirken kendimi dakikasında yatağa atmış ve gözlerimi anında kapatmıştım. Kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum.

Yüksek dozlu baş ağrısıyla gözlerim aralanırken kafamı yastığa gömerek acıyla inlemiştim. Nefret ediyordum baş ağrılarından.

Bir süre o şekilde kalırken zaman kavramı yok olmuş gibiydi. Sızlanarak yerimden kalktığımda saatin öğleden sonrayı geçtiğini görmemle gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı.

Normalde dokuz, on gibi kalkan benim için oldukça geç olmuştu.

Lavaboya ilerleyip işlerimi halletmiş sonrasında üzerimi giyinmek için odaya geri dönmüştüm. Neredeyse 24 saattir yemek yemediğim için midemden değişik değişik sesler çıkıyordu.

Otel telefonundan odaya tek kişilik kahvaltı söylerken düz banyo yapıp rastgele yattığım için birbirine girmiş olan saçlarımı gelişi güzel düzeltmeye çalıştım.

Yemekler geldiğinden karnımı güzelce doyurup ardından Mertin dün yollamış olduğu para ve telefonumu yanıma alarak odadan çıkış yaptım. Nefes almaya ihtiyacım vardı.

İlk olarak resepsiyona uğrayarak ücreti ödemek istemiştim fakat kadın, dün bir haftalık oda ücretimin ödenmiş olduğunu söylemişti.

Mert halletmiş olmalıydı.

Otelden çıkıp sahil yoluna doğru ilerlerken karşıma çıkan ilk bakkaldan bir paket sigara almıştım. Fazla bağımlısı olmasam da canım sıkkınken hayır diyemiyordum.

Deniz kenarında bir banka otururken sigaramı ateşe vererek bakışlarımı eşsiz boğaz manzarasına çevirmiştim. Bu kötü insanların hak etmeyeceği kadar güzel şehirdi İstanbul.

Biten sigaramla birlikte ayaklanırken kafamda ki yüzlerce soruyu susturmaya çalışıyordum. Bundan sonrasında hayatıma nasıl bakacaktım hiçbir fikrim yoktu. Önümde koskocaman bir belirsizlik vardı.

İlk başta kesinlikle iş bulmalıydım. Sonsuza kadar o adamın eline bakacak halim yoktu zor durumda olduğum için böyle bir gurursuzlukta bulunmuştum.

Önceki yıllarda birkaç moda evinde çalışmıştım. Bu işin okulunu okuduğum için fazla zor değildi sektörde bir iş bulabilmek. Telefondan iş ilanlarına bakıp kendi branşımda olan olup eleman arayan yerlere forum doldurdum. Umarım bir hafta içinde geri dönüş alabilirdim.

Otel odasında ayaklarımı uzatmış keyifle dizimi izliyordum. Gerçekten hayatının içine etmiş bir insan bu kadar keyifli olabilirdi. Ailemden de kopmuştum, çevremde kimse kalmamıştı. Şu koca dünyada yalnız başımaydım.

Zaten bunun öncesinde de ailemle aram hiçbir zaman iyi olmamıştı fakat yinede burukluk vardı içimde. Tek kardeştim. Evin tek kızıydım ama yinede onlara fazla gelmiş gibiydim. Hep bir yükmüşüm gibi hissederdim kendimi o evde. Bu olayla da her şey kopmuştu denenebilirdi.

Bundan sonra tek başıma güzel bir hayat kurmaya bakacaktım. 23 yaşına gelmiştim.

Çalan kapıyla birlikte bakışlarımı televizyondan beynimi ise çok farklı alemlerden kapıya doğru çevirdim.

Hoşnutsuzca yerimden kalkarken kapı deliğinden gelen kişiye baktım. Garson giyimimli bir adamın önünde yemek tepsisi bulunuyordu. Kaşlarımı çatarken bir an kendimi yemek söyleyip söylemediğim konusunda sorguladım. Kesinlikle söylememiştim.

Kapıyı yavaşça açarak karşımda dikilen adama konuştum. "Sanırım bir yanlışlık oldu. Ben yemek söylememiştim." Derken bir anda yan duvardan Mertin bedeni fırladı. Ben daha onu anlık görmemin şokunu atlatamamışken o hızlı davranıp beni itekleyerek ikimizi birden içeri sokmuştu. Kapı ardımızdan kapanırken ben kolumu ondan kurtarıp gövdesine hızla vurmaya çalışmıştım.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun gerizekalı." Çığlık atarcasına çıkmıştı sesim. Şu anda karşımdaki adamı tek kaşık suda boğmak istiyordum.

Bir an da ellerimi kendi hakimiyeti içine alırken bedenimi sertçe duvara yaslamıştı. Şaşkınca ona baka kalırken bir süre hareketsiz kalmış sonrasında tepinmeye devam etmiştim.

"Kızım bir yerinde dur." Sözlerine karşı kaşlarımı çatarak yüzüne sertçe tükürdüm. İğrenircesine gözlerini sıkıca yumup sakinleşmeye çalıştı. Çokta şeyimdeydi.

"Sensin be kızım. Beni hemen bırak yoksa çok pis olur avazım çıktığı kadar bağırırım."

"Bade beni dinleyeceksin." Hala yüzsüz gibi konuşuyordu.

"Neyi dinleyeceğim be neyi dinleyeceğim? Ne anlatacaksın bana beni nasıl aldattığını mı? Kaç sefer yattığını mı? Nerede yaptığınızı mı yoksa? Ofiste mi başladı söylesene, benim yattığım yatakta da onu.."

Sözlerimi kesen şey onun duvara oldukça sert bir şekilde yumruk atması olmuştu. Sanki gözlerinden ateş çıkıyor gibiydi.

Bu durumda öfkelenmesi gereken kişi ben olmuyor muydum?

"Birkaç seferlik hataydı Bade. Köpek gibi pişman oldum. Kapatalım konuyu nolursun sen benim karımsın."

Yüzüne hömkürerek kahkaha atmak istiyordum. Bu adam söylediklerinde alay etmiyordu değil mi?

"Bok karınım lan yavşak. Birde karşıma geçmiş birkaç seferlik hata diyor, manyak mısın oğlum sen?"

"Güzelim yapma böyle nolursun, şu anda bu otel odasını balayımız yapabiliriz seninle." Sözlerinin ardından bana doğru yaklaşan yüzüyle hızlı bir refleksle bacak arasına tekmeyi koymuş ardından ittirerek kendimden uzaklaştırmıştım.

Mertte kesinlikle böyle bir tepki beklemiyor olacak ki karşımda iki büklüm acıyla inlemeye başlamıştı.

Hızla hareket ederek telefonumu ve bir miktar parayı alarak odadan çıkmıştım. Koştur koştur asansöre bindiğimde tam kapılar kapanmak üzereydi ki koridorun başında Mert gözüktü. Onu daha çok sinirlendirmek adına otuz iki diş sırıtarak el hareketi çektim. Dil çıkarmayı da ihmal etmemiştim.

Asansör aşağı katta durduğunda koşar adımlarla otelden çıkıp bilmediğim bir sokağa giriş yaptım. Deli gibi koşuyordum ve bir yandan da seslice kahkaha atıyordum. Delirmiş miydim bilmiyorum ama şu anda oldukça çok eğleniyordum. Benim yerimde başka biri olsa nasıl davranırdı acaba?

Asla bilmediğim ara sokaklara rastgele saparken nefesimi kontrol altına almak adına soluklanmaya çalıştım. Koşarken anın verdiği heyecanla fark etmemiştim ama kalbim gerçekten de zorlanmıştı.

Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde oldukça tenha bir yere girdiğimi fark etmemle siktiri çekmiştim. Adam akıllı çalışan sokak lambası dahi yoktu. Yağmurdan kaçarken doluya kapılmasam iyiydi.

Arkamda hissetmiş olduğum nefes sesiyle irkilerek dönerken karşımda kızgın boğaya dönmüş Merti görmemle naneyi yediğimi fark ettim.

"Şimdi ben senin o dilini kesmez miyim?" Mertin öfke dolu çıkan sesiyle bakışlarımı etrafta dolandırıp kaçacak deli aradım.

Korkuyor muydum? Belki biraz. Ama korkak pısırık duracak mıydım? Asla.

"Nah kesersin be gerizekalı." Tekrar dilimi çıkartıp arkamı tekrardan dönüp hızla koşmaya başladım. Bilmediğim sokakların içinde son hızda koşarken birkaç saniye arkamı kontrol etmek istemiştim ki yan sokaktan çıkan bedenle ne olduğunu anlamadan çarpışma etkisiyle yeri boylamıştım.

Galiba burnum kırılmıştı..

Bedenimin yere sertçe çarpmasından dolayı sessizce inlerken arkamı dönüp hala peşimde olan Mert'e bakındım. Allahım cezasından bir türlü sıyrılamamıştım.

Çarpmış olduğum kişiye yalvarır bir şekilde, "Lütfen yardım edin." diye fısıldadım.

Karşımdaki bu adam Merti bana aratacak derecede korkutucu duruyordu. Vücudu fazlaca yapılı dururken kendimi yanında fazla küçük hissetmiştim.

Adamın siyaha yakın duran o gözleri ne olduğunu anlamak ister gibi bir bende birde Mertte dolanıyordu.

Mertin hızla alıp verdiği nefes kulağımın dibinde yerini alırken sıçrayarak yerde sürünüp ondan uzaklaşmaya çalıştım. Bedenim gerçekten de acıyordu.

Mert kolumu hiç nazik olmayacak bir şekilde tutarken, "Aa karıcım ben sana kaçma demiştim değil mi?" diye alayla konuştu.

Kolumu ondan kurtarmaya çalışırken karşımızda dikilen adam bir anda Mertin kolunu çekiştirip benden uzaklaştırdı. "Hayırdır?" Sesinden bile ürküyordu insan.

"Birader senlik bir şey yok. Hadi yoluna sen." Mertin sözlerine karşı adamın gideceğini düşünerek hızla konuştum.

"Hayır hayır lütfen gitmeyin. Bu adam psikopat." Dik durmaya çalışsam da sesim titriyordu.

"Hayatım oyun bitti. Hadi evimize gidelim artık değil mi?" Tekrardan kolumu tutacakken bu sefer adını bilmediğim adam buna fırsat vermeden ondan önce davranıp kolunu tutup sertçe çevirdi. Galiba kırılmıştı..

Mert acıyla inlerken adını bilmediğim adam konuştu. "Kadın gelmek istemiyor lan niye zorluyorsun?" Sesi tüm mahalleyi inletecek haldeydi.

Mert sağlam olan koluyla tam yumruk atacakken adam önce davranıp yüzüne doğru bir tane yapıştırdı. Birkaç yumruk ardından benim gibi yeri boylayan Mert'e baka kalırken adam hıncını alamamış gibi yerde yumruklamaya devam ediyordu.

Resmen film izler gibi onları seyrediyordum.

Adam en sonunda kalkarken gözlerimiz kesişti. Hiç yabancı gelmeyen o bakışlar ne kadar ürkütücü dursa da bir an sonsuza kadar o gözlerin içine baksam sıkılmazmışım gibi hissetmiştim. Yalan yoktu adam yakışıklıydı ve ister istemez etkilenmiş olmalıydım diye düşündüm.

Hafifçe tebessüm ederek. "Teşekkürler." Dedim. Umarım öldürme sırası bana falan gelmemişti.

Birkaç saniye Mert'e baktığımda istemsizce, "Yaşıyor mu?" Diye sordum. O yumruklarının hepsini hak etmiş olsa da ölmesini istemezdim.

Kafasını belli belirsiz sallayıp. "Yaşıyor." Dedi. Derince nefes aldım. O pislik uyanmadan hemen gitmeliydim. İzimi kaybettirmem gerekiyordu.

Ayaklanacakken kararan gözlerimle birkaç saniye yalpalasam da toparlanmıştım. Burnumdan gelen ıslaklık hissiyle elimi oraya götürdüm. Kanıyordu.

"Allah kahretsin ya.." diye kendi kendime hayıflanırken adam hızlı bir şekilde yanıma gelip oldukça dikkatli bir şey inceliyormuş gibi suratıma baktı. "Bu şerefsiz mi yaptı?"

Ah ah o şerefsiz neredeyse benim kocam oluyordu..

"Hayır, sanırım çarpışma sırasında oldu. Ay şekli düzgün kırılmamış değil mi?" Aklımdan geçenleri dilime yansıtırken utanmadım diyemezdim.

Gerçekten de burnuma önem veriyordum şekilinin bozulmasına dayanamazdım.

Adam bana bu kız delirmiş bakışları atarken kendi suratıma bir tane yapıştırmak istiyordum.

"Doktora göster istersen belki genlerin bozulmuştur çarpışmada." Alay dolu sesine karşı suratında da ufak bir gülümseme belirmişti. Onun gamzeleri mi vardı?

Ben şaşkınca ona bakarken o bu durumu fazla umursamadan devam etti. Merti kafasıyla işaret ederek, "Eski kocan mı?" diye sordu.

Kafamı hızla hayır anlamında sallarken, "Eski sevgilim." dedim.

Anladım dercesine başını sallarken tekrar konuştu. "İsterseniz gideceğiniz yere kadar bırakabilirim."

Gidecek yerim var mıydı ki? Otel olmazdı, her dakika gelecek mi diye düşünmekten gözüme uyku gireceğini sanmıyordum. Artık onun parasıyla da bir yerde kalmamam gerekiyordu. Ne bok yiyecektim ama onuda bilmiyordum.

Ben düşüncelere dalarken karşımda ki adam, "İyi misin?" Diye sorarken yerimden hafifçe sıçramıştım. Kafamı belli belirsiz sallayıp. "Sağolun, başımın çaresine bakabilirim." Dedim.

Karşımda ki adam emin olamamış bir şekilde bana bakarken eğilip benimle birlikte yere kapaklanan telefonumu aldım. Çatlamıştı. Parada ortalıkta gözükmüyordu çoktan uçup gitmiş olmalıydı.

Daha fazla laf israfı yapmak istemeyerek ilerlemeye başladım. Sırtımda olan yoğun bakışları hissetsem de arkamı dönmeden gergin adımlarla ilerlemeye devam ettim. Hala yerde ölüden farksız yatan Mertin yanında birkaç saniye oyalanırken dayanamayarak yüzüne gelişi güzel tükürdüm.

Hafifçe gülümserken tam yoluma devam edecektim ki ayak bileğimin sertçe tutulup beni çekmesiyle kafamı oldukça sertçe vuracak şekilde yere kapaklanmıştım. bok herif sen baygın değil miydin?

İsmini bilmediğim adam hızla yanımda belirirken ben gözlerimi açık tutamaz hale gelmiştim. Sanırım kafa travması geçiriyordum. Bugün ölmezsem bir daha ölmem gibi olan bir gündü.

Başımda hissettiğim ıslaklıkla kafamın kanadığını hissetmem son duyularımken kulağımın dibinde adamın, "Allah kahretsin, ulan ulan.." diye bağırdığını duydum.

Gözlerimi daha fazla açık tutamazken kendimi karanlığa gömülmeye bırakmıştım.

Son duyduğum ses ise "Uyanık kal seni hastaneye götüreceğim." olmuştu.

Merhabalaar

İlk bölüm hakkındaki düşünceleriniz? Nasıl buldunuz.

Eksikler, beğendiğiniz yerler?

Kendinize iyi bakın 🦋

Continue Reading

You'll Also Like

662K 44.5K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
742K 41.3K 23
Bir ameliyat sonucu son beş yılıyla beraber karısını ve değişen hayatını tamamen unutan bir Tarık.. Hafızası gidince bambaşka bir adama dönüşen kocas...
40.1K 1.9K 9
Halbuki konuşmaya ne kadar muhtacım. Her şeyi içinde boğmaya mecbur olmak, diri diri mezara kapanmaktan başka nedir? | Sabahattin Ali. ~~ Dayanamıyor...
27.3K 3.5K 32
beklettiğim bazı anılar var sen onlardan en güzeli.