ACIBADEM -ASKIYA ALINDI-

Da lil_esra

579K 26.7K 12.9K

Ne olduğunu anlamadan havalanırken ağzımdan kaçan çığlığa engel olamadım. Belime sarılan kollar beni havaland... Altro

ACIBADEM -TANITIM-
ACIBADEM -TURNUVA-
ACIBADEM -KUTLAMA-
ACIBADEM -ÖZÜR-
ACIBADEM -FINDIKLI KEK-
ACIBADEM -UYKU TULUMU-
ACIBADEM -DİLEK FENERİ-
ACIBADEM -ANILARA DÖNÜŞ-
ACIBADEM -EVE DÖNÜŞ YOLU-
ACIBADEM -KÜÇÜK MARUL TURŞUSU-
ACIBADEM -ACI VE BADEM-
ACIBADEM -DÜĞÜN-
ACIBADEM -EL TUTMA VAKASI-
ACIBADEM -KORKAK-
ACIBADEM -KELEBEK-
ACIBADEM -DONDURMA-
ACIBADEM -KÜNYE VE KÜPE-
ACIBADEM -MEYDAN DAYAĞI-
DUYURU
ACIBADEM -ISIRIK SAVAŞI-
ACIBADEM -MUTFAK-
ACIBADEM -İTİRAF-
ACIBADEM -BADEM VE ACI-
ACIBADEM -TERAPİ-
ACIBADEM -MEZUNİYET-
ACIBADEM -KARAKOL-
ACIBADEM -TEHDİT-
ACIBADEM -UYKU-
ACIBADEM -CEVAPSIZ BIRAKILAN SORU-
ACIBADEM -İLAÇ-
ACIBADEM -GELECEK PLANI-
Minik Duyuru

ACIBADEM -KAVGA-

10.2K 665 194
Da lil_esra

Selaamss!

350 yorumu geçer miyiz?

Şehir dışına çıkıyorum ve bu bölümü yoldayken yazıyorum. Bilgisayarım yanımda değil, yazım yanlışım varsa kusura bakmayın lütfen ❤

Keyifli okumalar!

"Korkma, tamam mı? Onların yanına gittiğimizde bu kararından vazgeçersen beni bir şekilde uyar. Bakışından, tavrından anlarım zaten. Bana bakman yeterli olur." Araf, sıkı sıkıya kavradığı parmaklarımla bakarken ona başımı onaylar anlamda salladım. Önünde durduğumuz camı kapatan perdenin arkasında durmayı tercih ederken kalp atışlarım biraz daha hızlandı. Araf'ın ellerinin arasında duran elimi sıkılaştırırken başımı hızla iki yana salladım. Babam içerideydi. Annem de içerideydi. Bize karşı çıkarlarsa kaldıramazdım.

"N'oldu sana?" Araf, gözüktüğü pencerenin gerisine çekilip benimle birlikte fon perdenin arkasına saklanırken meraklı bakışlarını yüzümde gezindirdi. Bakışlarımı korkuyla onun kahverengi gözlerine çıkarırken sertçe yutkundum. Vazgeçersem ona söyleyebileceğimi dile getirmişti. Şimdi söyleyebilir miydim?

Araf, "Betin benzin attı, acıktın mı?" diye mırıldandı usulca.

Evet, sana acıktım.

"Hayır, acıkmadım."

"O zaman neden böylesin? Şekerin falan mı düştü?" Araf, ilgiyle bana bakmaya devam ederken elini yavaşça belime götürdü ve beni sıkıca kavradı. Onun gücüyle ayakta dururken bel gamzemde gezinen baş parmağını düşünmemeye çalıştım. En olmadık yerde karnımı kelebeklendirmeye hakkı yoktu. "Bana cevap vermeyecek misin küçük sevgilim?"

Araf, açıkta duran belimi okşamaya devam ederken gözlerimi kapatarak başımı göğsüne doğru yasladım. Hızlı atan kalp ritimlerini alnımda hissederken içime derin bir nefes çektim. Naneli losyon kokusu içime dolarken cümlelerimi toparlamaya çalıştım. Şu ana kadar cesur davranıp ilk adımları ben atmıştım ama bu adımı atıp atmama konusunda çok kararsızdım. İçimde kötü bir his vardı. Sanki onlara sevgili olduğumuzu söylersem çok kötü şeyler olacaktı. Araf, söylemeyi kabul etmiş ve elimden tutarak o mutfaktan çıkmıştı. O, bu cesareti göstermişti. Peki ben, ben o cesareti gösterebilecek miydim?

"Söylemesek mi?" diye mırıldanırken bana kızmasından korktuğum için gözlerimi daha sıkı kapattım. Sanırım ilk defa korkuyordum. Her şeye diklenebilen ve cesaretini gösterebilen Nehir gitmişti. "İçimde çok değişik bir his var, söylemeyin diyor. Korkuyorum. Söylemesek mi?"

Araf'ın vereceği tepkiyi merak ederken bir o kadar da korktum. Ortaya onlara açılma fikrini atan bendim. Geri çekilmem onu sinirlendirebilirdi.

"Neden vazgeçtin?" diye mırıldanan Araf'ın bozulduğunu ses tonundan ve belimde duran ellerin gerilmesinden anladım. Kendince haklıydı ama ben de haklıydım. Korkuyordum ve sanırım henüz hazır değildim. İçime anlık bir cesaret gelmiş ve bunu onunla paylaşmak istemiştim. Aniden gelen anlık cesaret yine bir anda, aniden yok olmuştu. "Kararsız kaldım. Eğer gidersek bize karşı çıkabilir-"

Cümlem, Araf'ın benden ayrılmasıyla yarım kalırken kendimi boşluğa düşmüş gibi hissettim. Belimde duran elleri geri çekilirken gözlerimi, şaşkınlık ve kırgınlık karışımıyla araladım. Araf'ın suratını yan profilinden incelerken kaşlarını çatmasından sinirlendiğini anladım. Vazgeçmemden hoşlanmamıştı. İlişkimizi açıklamaya kendini hazırlamış olmalıydı. Son anda vazgeçerek onu kırmıştım.

Araf, "Sana güven vermiyor muyum?" diye konuştu düz şekilde. Duygu barındırmayan ifadesi beni afallatırken hızla başımı olumsuz anlamda salladım. O nasıl sözdü öyle? Güvenmesem onunla sevgili olup bu yola çıkmazdım ki. Ona güvenmesem onu sevmezdim de. Ona güvenmesem sevgimi açığa vurmazdım. Onu öpmezdim.

"O nereden çıktı Araf?" diye mırıldanırken titreyen sesim ona kırıldığımı belli etti. Belki o da bana kırgındı ama beni suçlayamazdı. Ona güveniyordum. "Kendimden çok güveniyorum ben sana. Sana güvenmesem böyle bir şeyi ortaya bile atmazdım. Sadece ailelerimizin vereceği tepkiden korkuyorum ben. Beyza abla bizi yakaladığında seni suçladı. Tüm bu olanlar senin suçun değil. Senin suçlanmanı istemiyorum. Baran abi, babam ve annem öğrenince ne olacak? Bence babam ve annem bize destek çıkmayacak. Bunu bildiğim için korkuyorum, anlıyor musun beni? Bizi ayırmaya çalışmalarından korkuyorum. Seni yeni kazanmışken kaybetmek istemiyorum, sadece bu!"

"Her şeyi yapmaya cesareti olan küçük kızın ailesini karşısına almaya, beni savunmaya gücü yok mu?" Araf'ın konuyu çektiği nokta beni yaralarken bakışlarının gözlerime değmemesi canımı yaktı. Ne dediğinin farkında mıydı yoksa bunu istemeden mi yapıyordu?

"Benim var. Ailemi ve hatta aileni karşıma alnaya cesaretim var. Seni korumaya, sevgilimi ve sevgimi korumaya cesaretim var Nehir."

Söylediği her şey kalbime keskin bir ok gibi batarken sertçe yutkundum.

"Dakikalar öncesinde bana vazgeçersem gözüne bakmamın yeterli olacağını söylüyordun Araf. Şimdi vazgeçtim diye neden beni suçluyorsun?"

"Seni suçlamıyorum. Kendini hazır hissedince konuşur ve ailemizin karşısına geçeriz. Hocan fazla bekledi, ayıp olur!" Araf, gözlerime bakmamaya devam edip yanımdan sıyrılırken hızla öne doğru atıldım ve kolunu tuttum. Kolunu tutmam onu durdururken dişlerimi birbirine geçirdim. "Gözlerime bakmayacak mısın?" diye mırıldanırken Mustafa hocanın umurunda olmadığını biliyordum. Kaçış yöntemi olarak onu kullanıyordu. Neyden kaçıyordu ki? Kavga etmemiz ve sebebimiz çok saçmaydı. Birinin ona, bunu hatırlatması gerekiyordu.

"Bakmayacağım." Araf, tek kelimelik cümlesinin bile üzerime bıraktığı ağırlıktan haberdar değilken yutkundum ve parmaklarımın arasında duran kolunu bıraktım. Yanından geçerek aralık duran cam kapıdan geçerken bir şey demedim. En ufak bir anlaşmazlığımda benim gözlerime bakamıyorsa ben de ona bir şey söylemezdim. Sanırım şu an ikimiz de sinirli, belki kırılmış ve belki de ne yapacağımızı bilmiyorduk.

Farkında olmadan birbirimizi incitmektense sakinleşince konuşmamız en mantıklısıydı.

"Künyem nerede Nehir, yok kolunda. Hemen mi çıkardın?" Arkamdan bıraktığı mırıltıyı zor işittim. Ona dönüp bakmadım ama. O da bana bakmamıştı.

Bahçeye çıkarken boş duran salıncağa ilerledim ve bacaklarımı toplayarak oturdum. Üzerimde gezinen sorgulayıcı bakışları kafama takmazken bakışlarım bileğime kaydı. Künyesi bileğimde yoktu çünkü onu, üniversite sınavına girerken çıkartmak zorunda kalmıştım. Okula takıyla almıyorlardı. Çıkardıktan sonra da takmayı unutmuştum. Bu unutkanlığım bir yerde de iyi olmuştu çünkü annem, künyeyi yakalardı. O künyenin Araf'a ait olduğunu herkes biliyordu. Bileğinden hiç çıkmamıştı ki.

Geri zekâlısın Nehir. Araf'a hazır değilse bekleyebileceğini söyledin ama sonradan sen caydın. Kendini hazır hissetmiyorsan neden ortaya çıkıyorsun ki?

Kesinlikle beni yanlış anlamıştı. Bir yerde yanlışlıkla onu incitmiş olmalıydım. Bana verdiği künyesi de yanımda değildi. Onu görünce daha fazla kırılmış ve içten içe bana kızmış olmalıydı. Anlamlar yüklediğimiz o künye ve küpeden sonra kulağında duran küpeleri gereksiz yere göremesem sanırım ben de kırılırdım.

Saçmaydı ama bunu kimse anlayamazdı da çünkü aramızda olan anlamlı şeylerden biriydi. Sağlıksız bir ilişki gibi de görünüyor olabilirdi ama değildi. Fazla sevgiden kaynaklanan bir şeydi sanırım. İkimiz de kendimizce haklıydık ama ifade edemiyorduk. İfade edememekle birlikte farkında olmadan birbirimizi kırıyorduk.

Bu, aramızdaki küçük yaş farkından da olabilirdi sanırım. Sonuçta o, benden büyük ve daha olgundu. Ben, yeni yeni ergenliğimden çıkıyordum. Beyza ablanın deyimiyle koca adam olan Araf, kendimizi söylememizi ve özgürce sevgilikik yaşamamızı istiyor olabilirdi. 24 yaşındaki biri neden kaçak göçek buluşup sevgilisiyle vakit geçirmeye ve  sevgisini göstermeye çalışırdı ki?

Düşüncelerim, dar ağacına sıra olup benim boynuma asılacak ip yoğunluğuna ulaşırken içime boğuk gelen bir nefes çektim ve bakışlarımı indirdiğim dizlerimden kaldırdım.

Araf'ın, Mustafa hocanın yanına oturduğunu görürken bakışlarımı anında kaçırdım. Mustafa hocayla oturması zorunlu olmasından kaynaklanıyordu çünkü başka boş bahçe s yoktu. Yanıma gelerek salıncağa sığmaya çalışmıştı ama şimdi de onu yapamazdı.

"Size çok güzel etler pişirdim. Tabii, bu görevi oğluma yıktığımı zannediyordum ama onun da aklı bir karış havada..." Baran abi, yakınırken elindeki maşayla telin üzerinde duran etleri annemin uzattığı tabağa almaya başladı. Babam da ayağa kalkarak Baran abinin yanına ilerlerken göz ucuyla Araf'a baktı. "Araf, bu aralar fazla dalgın. Genç olunca ne düşündüğünü fazla anlayamıyoruz, kocayana kadar bu iş bizde!"

"Nerede sendeymiş? Ayağımızın tozuyla geldik, beyefendi daha yeni işten geliyor! Bu iş sevdanı biraz geride bırak da arkadaşlarınla ilgilen." Baran abinin şakacı tavrı Araf ve benim dışımda herkesi güldürdü. Aramızda devam eden gerginlik beni huzursuz ederken salıncakta duran telefonum titredi. Elimi telefonuma atıp ekranı açarken gelen mesajda bakışlarımı gezindirdim.

Araf 💛
Şu bacaklarını indir. Pezevenk bakıp duruyor. Gözünü sikmeme çok az kaldı.

Pezevenkten kastının Mustafa hoca olduğunu anlarken bakışlarım o tarafa doğru kaydı. Mustafa hocayla göz göze gelirken hızla topladığım bacaklarımı aşağı sarkıttım. Telefonumun ekranına yeniden bakarken içime derin bir nefes çektim. Bunu yapmayabilirdim ama Mustafa hocanın bana bakıp bakmadığını görmemiştim. Eğer gerçekten yaptıysa yine aynı tavrı sergilerdim.

"Ee, Mustafa kardeş!" diyen Araf Mustafa hocanın yüzümde dolaşan bakışlarını üstüne çekerken bakışlarım ona doğru kaydı. Bu hamleyi bacaklarıma baktığını iddia ettiği için yemin edebilir ama kanıtlayamazdım. "Her öğrencin, Nehir gibi değerli mi?"

Araf'ın sorduğu soru, dudaklarımın aralanmasına sebep olurken kaşlarım yavaş yavaş çatıldı. İşte tam olarak böyle düşünmesinden nefret ediyordum.

"Benim için her öğrencim özel." diye mırıldanan hocamın bakışları bana doğru kayarken suratına yerleştirdiği gülümsemeyi gördüm. "Ama tabii ki Nehir ayrıcalıklı. Sonuçta onun koçluğunu yaptım ve onu, 4 sene boyunca okuttum. Çaba göstermesi ve benim dersimi sevmesi takdir görülesi."

"Sayısal ve eşit ağırlık okuyan herkesin matematiğe özen gösterdiğini sanırdım. Dersinizi sevdiği için sırf Nehir ayrıcalıklı olmamalı."

Araf, meydan okurcasına kaşlarını kaldırırken aynı zamanda benim kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Hızla yanımda duran telefonu alırken ekranı açtım ve parmaklarımı ekranda gezindirdim.

Ne yapmaya çalışıyorsun sen? Çabuk kes şunu!

Araf'ın telefonuna ait olan bildirim sesi ortamda yayılırken annem boğazını temizledi ve ilgisinin Araf ce Mustafa hoca ikilisinde olduğunu belli etti.

"Nehir'in hocası için özel ya da değerli olması seni rahatsız mı etti Arafcığım?"

Annemin iğneleyici sesi, tüm bakışların ona dönmesini sağladı. Araf, hiçbir endişe barındırmayan gözleriyle anneme bakarken Beyza abla uyarıcı bakışlarını onun üzerine gönderdi. Ben bile bunu hissederken Araf, annesine dönmedi bile.

"Hayır Emine anne, Nehir'in değer görmesi gayet normal bir şey çünkü herkes onu sevip değer gösteriyor. Benim takıldığım tek nokta o değerin ölçüsü. Eğer Mustafa hocamız fazla değer veriyorsa diğer öğrencilerin önüne geçmiştir diye düşündüm. Sonuçta öğrenciler arasında eşitlik olmalı."

Aynen, kesinlikle eşitlik olmalı(!). Kesin bu yüzden kavga etmeye yer arıyorsun değil mi Araf? Hocam, diğer öğrencilere aynı ilgiyi göstermediği için!

"Ben öğrencilerim arasında ayrımcılık yapmam Araf. Bu üstüne düşmeyen konuda şüphen olmasın." Mustafa hocanın gereksiz demesi, Araf'ın kaşlarının çatılmasına sebep oldu. Evet, kesinlikle bu kelime etkili oldu çünkü onu tanıyordum. "Konu Nehir ve onu ilgilendiren her şey beni de ilgilendirir. Neyin üstüme düşüp düşmeyeceği hakkında boş boş konuşma. O gevşeyen çeneni-"

"Araf!" Beyza abla, dayanamayarak araya girerken diyecek bir şey bulamadım. Ne diyebilirdim ki? Biri sevgilim, diğeri hocamdı ve Araf konuyu gide gide büyütüyordu. "Düzgün konuş, nasıl laflar ediyorsun öyle?" Beyza abla, dehşete girmiş surat ifadesiyle konuşmaya devam ederken bakışlarımı onlardan kaçırdım ve önüme döndüm. Şu an utanıyordum. Hocamın önünde bu duruma düşmekten, Araf'ın bana olan kızgınlığının büyüyüp Mustafa hoca için kine dönüşmesinden utanıyordum.

Baran abi, "Araf, saçma sapan konuşmayı bırak oğlum. Mustafa hoca bir öğretmen. Nerede, nasıl davranacağını bilir ve bize burnumuzu sokmak düşmez." diye uyardı sert sesiyle. Araf, itiraz istemiyormuş gibi davranırken ona kızan babasına bakmadı bile.

"Siz, bizim oğlumuzun söylediklerine bakmayın lütfen. Ne söylediğini şu an kendi de bilmiyor. Onun adına biz özür dileriz." Beyza abla, Mustafa hocaya mahcup bakışlarla bakarken Araf kaşlarını daha çok çattı. Mustafa hoca, "Asıl siz benim kusuruma bakmayın. Yanlış anlaşılacak bir şeyler söylemek istemezdim." derken oturduğu sandalyede dikleşti. Araf, "Yanlış anlaşılacak bir şey söylemedim zaten." derken söylediği şeylerden pişman olmadığını belli etti.

Masanın ortasına çıkıp, 'Yeter!' diye haykırmak ve onların başında tepinmek hiçbir şey yapmadım. Başımı eğdiğim yerde oturmaya devam ettim. Zaten benim farkımda olduklarını da pek sanmıyordum.

Babam ve annem araya girerken, "Araf, misafirimize ayıp ediyorsun. Biraz kendine gelsen iyi olur." dediler ve Araf'ın bu tavrından memnun olmadığını net bir şekilde belli etti. Araf, çocukça omzunu silkerken bakışları bana doğru kaydı. Ona bakmadan bakışlarımı hızla kaçırdım. O, bana bakmamıştı. Ne hissettiğimi görmek istememişti. Ben de görmek istemiyordum.

"Emine Hanım, ben kalksam daha iyi olacak. Beni misafir ettiğiniz için teşekkür ederim." Mustafa hoca, gergin ortamda daha fazla kalkmak istemediğini belli ederken oturduğu sandalyeden hafifçe ayaklandı. Babam ve annem ona üzüntülü bakışlarıyla bana bakarken hafifçe ayağa kalktım ve masaya doğru ilerledim. Sanırım Mustafa hocayı uğurlamama da bir şey demezdi. Adam gidiyordu zaten. "Otursaydınız biraz daha hocam, bize eşlik ederdiniz." Babamın ince teklifini Mustafa hoca reddederken gitmekte kararlı olduğunu belli etti. Ailecek ayağa kalkıp onu uğurlarken annem arkasından kapıyı kapattı ve hızla bana döndü.

"Araf'ın derdi ne öyle?" Soru dolu bakışları ve meraklı hali benden de şüphelendiğini belli ederken hızlıca yanlarından sıvıştım. "Ben ne bileyim ben, gidin kendisine sorun!"

Hızla adımlayıp soluğu bahçede alırken Beyza ablanın Araf'ın kulağına eğilerek bir şeyler fısıldadığını gördüm. Muhtemelen onu uyarıyordu. Kızıyor da olabilirdi. Belki de yaptığı tavırların hesabını soruyordu. Sonuçta o, onun annesiydi. Aynı şeyi ben yapsam annem tarafından sorgulanır ve kuytu köşede sıkıştırılırdım.

Beyza ablanın ne dediğini duyamasam da Araf'ın "Umurumda değil." diye mırıldanışını zorlukla duydum. Neyin umurunda olup olmadığını merak ederken Baran abi, yanındaki sandalyeyi bana doğru işaret etti. Ona karşı gelmeden yanına yerleşirken boş tabağa bıraktığı etlere tebessüm ettim. Yemek istemiyordum ama bir şeylerden de şüphe etmelerini istemiyordum. Kenarından birkaç çatal alsam sanırım anlamazlardı. "Teşekkür ederim Baran abi."

"Rica ederim kızım, afiyet olsun." Baran abi, elinde tuttuğu servis tabağının içinde duran pişmiş etleri maşa yardımıyla diğer tabaklara eşit bir şekilde dağıttı. Babam ve annem de çok geçmeden masaya yerleşirken ortada büyük bir sessizlik oluştu. Ne diyeceğimi bilememenin verdiği çaresizlikle susmayı tercih ettim. Çatalımı elime alıp kendi etimi küçük parçalara ayırırken göz ucuyla Araf'a baktım. Kimseye bakmıyor, gözlerini önündeki tabağa dikmeyi tercih ediyordu. Bana bakmadığı gözleriyle tabağa bakıyordu. Aptal Araf!

"Geri zekâlı!" İçimdeki öfke patlamasıyla birlikte kısık sesle homurdanırken ön tarafa doğru uzanıp su bardağını aldım. Sürahinin Araf'ın yanında olması kaderin bana götüyle güldüğünü belli ederken anneme doğru baktım. "Anne, suyu uzatır mısın?" Annem, başını yan çevirirken sürahiye doğru uzandı. Uzattığım bardağa su doldururken babam boğazını temizledi. İlgim ona doğru kayarken bakışlarının Araf'la üzerimde gezindiğine şahit oldum.

Babam, "Siz, kavga mı ettiniz?" diye sorarken hiçbir şey olmamış gibi bardağımı dudaklarıma götürdüm ve birkaç yudum su içtim. Kuruyan boğazım az da olsa yumuşarken Araf başını kaldırdı ve bana baktı. Ben, itiraz etmeye hazırlanırken Araf benden önce davrandı. "Evet, kavga ettik."

Kaşlarım çatılırken ona doğru döndüm. Şimdi bunu neden söylemişti? Evet, kavga etmiştik. Sebebiyse onun yanlış anlamasıyla başlayan saçma bir kavgaydı. Sebebini sorduklarında ne diyecekti? Nehir'i yanlış anladım, farkında olmadan onu üzdüm mü?

"Kocaman oldular hâlâ çocuk gibi birbirlerini yiyorlar!" Baran abi, tüm ilgisini bize verirken kaşlarımı daha çok çattım. Ben çocuk gibi davranmıyordum ki. Çocuk gibi davranan Araf'ın kendisiydi. İçimdeki korkuyu anlamamış ve saçma sapan düşüncelere girerek ikimizi üzmüştü. Tamam, ortaya çıkarak ona ve kendime cesaret vermiş olabilirdim. Sonradan korkacağımı, bizi ayırmalarından korkacağımı nereden bilebilirdim ki? Hem bana vazgeçersem ona bakmamın yeterli olacağını da söylemişti. Bunu söylemesine rağmen böyle davranarak beni üzüyor ve çok kırıyordu. En ufak bir şeyde kavga edip birbirimize tavır alabiliyorsak büyük kavgalarımızda ne yapacağımızı hiç bilmiyordum. "Niye, şu yaşa gelmenize rağmen annemle kavga ediyorsunuz baba. Siz de mi çocuksunuz?"

Araf, normal bir şeyden bahsediyormuş gibi bana baktı. Ben de ona bakarken yakışıklı suratına tırnaklarımı geçirmek hatta dizime yatırarak öpmeye kıyamadığım yanaklarını tokatlamak istedim. Şu ans sevimli ama bir o kadar da sinir bozucu geliyordu bana. Sanırım birbirimize kızıp kırsak da o, gözümde hâlâ tatlı olmaya devam edecekti.

Kirpi, yavrusunu pamuğum diye severmiş Nehir. Seninki de o hesap!

"Seninle Nehir bir mi? Biz annenle karı-kocayız. Arada ufak tartışmalar olur öyle!" Baran abinin savunması beni gülümsetirken Araf kaşlarını kaldırarak babasına baktı. Araf, "Nehir'le benim karı-koca olmadığım ne malum? Belki bizim kavgalarımız da normaldir." derken vücudum kasıldı, ne yapacağımı şaşırdım ve asla sesimi çıkaramadım. Araf'ın ne dediğinin farkında olup olmadığını düşünürken annemin ve Beyza ablanın dudaklarının aralanışına şahit oldum. Babam, yavaş yavaş kaşlarını çatarken onlara kendimizi söylememenin doğru bir karar olduğunu anladım. Doğru bir karardı çünkü şu an yüzlerine kondurdukları ifade, bizi öğrenince verecekleri ifadelerle aynıydı.

Beyza abla, "Yavaş oğlum, yavaş ol biraz." derken yüzündeki dehşet ifadeyi silmeye çalışmadı bile. Sevgili olduğumuzu öğrenmesine rağmen Araf'ın bu söylediğine o bile şaşırmıştı. Ben de şaşırmıştım çünkü ilişkimiz çok yeniydi. Sokakta -yalandan da olsa- nişanlanmam, hamile kalmam ve hatta şimdi de Araf'ın karısı olmam çok hızlıydı. Onun hızına ben bile yetişemiyordum, ailem nasıl yetişecekti ki?

Babam, "Şakacı çocuk!" diye mırıldanırken buna inanmak istemedi. Hatta Araf'ın dediklerini yok saydı. "Öyle bir düşüncen yok değil mi?" Babam, inanmak istemediğini yine belli ederken yutkundu. Bu düşünce onu zorlamış gibiydi. "Yoksa var mı?"

"O şerefsiz Tahsin ve annesi yabancıya gitmesini istemiyordu. Eğer yabancı birini istemezseniz ben kabulüm." Araf, omzunu silkerek arkasına yaslanırken kaşlarımı biraz daha çattım. Ne yapıyordu bu?

"Mal mı seçiyorsunuz siz? Kim kimi kabul ediyor? Kelimelerine dikkat et!" Kaşlarımı çatmış, üzerime yerleşen sinirle birlikte Araf'a bakarken bana olan bakışlarına yumuşamadım. Her konuya Tahsin'i katması artık hoşuma gitmiyordu. Olan olmuş, giden gitmişti. Konuyu kapatıp farklı ve güzel şeyler düşünmek yerine neden sürekli bu konuyu tekrar ediyorduk?

"Ne alakası var, sana malsın mı dedim? Bu yakıştırmayı en son sana ben yaparım. Hatta hiç yapmam!"

"Artık her meseleye Tahsin'i karıştırma. Bu konunun içinde olmak istemiyorum ben!" Sesim, yükselirken Araf kaşlarını çattı ama benim üzerime kenetlenen gözlerini asla çekmedi. "Her delikten çıktığı için konuşuyor olabilir miyim? Yanında olmadığım hatta olduğum her an burnunun dibinde olduğu için konuşuyor olabilir miyim bu konuyu? Her an sana, annesiyle birlikte yer yapmaya çalıştığı için bu halde olabilir miyiz acaba?"

"Ne alakası var ya? Ne alakası var? Sen bana Tahsin yüzünden mi tavır yapıyorsun? İçeride sırf sana kararsız kaldığımı söylediğim için gereksiz tiplere girdin! Önce hocama sataştın, şimdi de olayın içine Tahsin'i karıştırıyorsun! Ne yaptığını sen bile bilmiyorsun Araf. Ne yaptığını bilmemene rağmen benim seninle uğraşmamı bekliyorsun. Sırf, ailemi-"

"Tamam, Nehir!" Araf, sonunu getiremediğim cümlemi yüksek sesiyle bölerken ne dediğimin farkına o an vardım.

Sanırım geri zekâlıydım.

Aileme söyleme konusunda kararsız kalmama rağmen onu şimdi söylememe çok az kalmıştı. Hazır olmadığım şeyin üzerine gitmeme ve kendimizi ele vermeye çok az kalmıştı. Araf, söylemediğim için bana triplense bile yanlışlıkla söylememin önüne geçmişti. Beni susturmuştu. Delicesine istediği şeyi söylememem için beni susturmuştu.

Babam, "Sizin derdiniz ne?" diye sorarken bakışlarım, Araf'ın kahverengi gözlerinden usulca kaydı. Tüm gözlerin üzerimizde olduğunu unutmuş ve Araf'la kavgaya tutulmuştum. Ağlamak istemem normal miydi?

Kavga sebebimiz çok saçma ve gereksizdi ama biz barışmak yerine daha da harlanıyor ve kavga ediyorduk.

Acaba ilişkimiz toxic miydi?

Araf'tan sana hiç zarar gelir mi aşkım? Niye öyle düşünüyorsun?

Bilmem, kavga edenler hep öyle olur gibi geldi.

Biraz ergensi davranışlarınız var ama zamanla düzelir gibi. İlişkinin başında hemen öyle düşünme.

"Birbirinizi yemeye yer arıyorsunuz. Bizim bilmediğimiz bir şeyler olmuş. Ne yaşadınız siz, aranızda bizim anlamadığımız ne var? Araf, Mustafa hocaya neden öyle davrandın oğlum? Hadi Tahsin'i anladım var say. Küçükken de aynı tavrı sergilerdin. Üstüne de düğün olayları eklendi. Onu anlıyorum ama Mustafa hocayla ne yaşamış olabilirsin?"

"Yaşadığım bir şey yok Ali amca. Sadece sevmiyorum, o kadar."

Babam, "Sebepsiz sevmediğine inanamadım Araf. Seni tanıyorum." derken bakışları bana kaydı ve inceden inceye verdiğim tepkileri izledi. Babamdı sonuçta. Beni tanırdı. Bunca sene Araf'a âşık olduğumu göremeseler de aramızdaki sorunu gözlerimden okuyabilirdi.

"Boş versene Ali amca, tadımızı bunlarla kaçırmayalım." Araf, elini havaya kaldırıp geçiştirircesine sallarken oturduğu sandalyeden ayağa kalktı. "Bira almıştım, içmek isterseniz getireyim mi?" Babam, Araf'a saf saf bakınırken konudan konuya atlamasını pek sindirmiş gibi görünmüyordu. "Getireyim getireyim, içeriz."

Araf, yanıt beklemeden arkasını dönüp bahçeden çıkarken hepimizi şaşkına uğrattı. Buna rağmen herkes sessiz kalmayı tercih etti ve önüne dönerek düşünceli tavırlarla tabaklarındaki etlerle oynamayı tercih etti. Sanırım bizi şu an, sadece Beyza abla anlıyordu. O da tam anlamıyordu ama aramızdaki şeyi biliyordu.

Araf, söylediği gibi bira kutularıyla dönerken ben hariç herkese dağıttı. Diğer birayı da açarak kendi tabağının önüne bırakırken sandalyesine yerleşti. Babam, tüm bu olanlar yaşanmamış gibi davranmayı tercih ederken annem de ona ayak uydurdu. Misafirlerimizle ilgilenirken küçük şeyler dışında Araf'la pek konuşmadık.

Onunla sonra, detaylı ve sakince konuşmayı tercih ederken önümdeki tabağı bitirmeye çalıştım. Araf'ın bana özel pişirdiği etlerin fazlalığı dikkatimden kaçmamıştı. Amacı bana kilo aldırmak olabilirdi. Belki de beni şişmanlatmak ve tüm ilginin üzerimden çekilmesini istiyordu. Hain!

Burnuma çarpan bira kokusu midemi bulandırırken onları rahatsız etmemek için oturduğum masadan kalktım ve yavaşça salıncağa ilerledim. Birayı sanırım sevmemiştim ve hiçbir zaman sevmeyecektim. Araf'ın bana hazırlayıp içirdiği o şey kokmuyordu ve lezzetliydi. Ben de ondan içsem olmaz mıydı?

Babam ve annem, Araf'ın ailesiyle birlikte keyifli dakikalar geçirirken oturduğum yerde sallanmayı ve tatlıları sessizce ikram etmeyi tercih ettim. Araf'la ara sıra bakışırken ikimiz de sesimizi çıkarmadık. Gözlerimiz zaten bir şeyler anlatıyordu.

Araf'la konuşamazken Beyza abla saatin geç olduğunu söyledi ve kalkmaları gerektiğini belli etti. Anne ve babam kalmaları konusunda ısrarcı olsa da yol yorgunu olduklarını hatırlayıp yarın yeniden görüşme sözü aldılar. Hep birlikte Araf'ı ve ailesini kapıya kadar geçirirken Beyza abla ve Baran abiye hafifçe sarıldım. Araf'ı bilerek en sona bıraktım çünkü annemler meşgulken ona daha çok sarılabilirdim. Evet, küs olabilirdik ama sanırım bunu birkaç saniye erteleyebilirdik.

"Görüşürüz," diye fısıldarken başımı Araf'ın göğsüne yasladım ve kalp atışlarını dinledim. Araf, ellerini belime sararken "Görüşeceğiz." diye mırıldandı. "Yarın, izin al. Yasemin'i bahane et. Alacağım seni, tamam mı?"

Araf'ın birayla karışan kokusu bana ilk defa hoş gelmezken başımı onaylar anlamda salladım. Beni alırsa iyi olurdu çünkü konuşup barışmamız gerekiyordu.

Araf'la birlikte ayrılırken onları uğurladık. Kapıyı arkamızdan kapatırken bahçedeki eşyaları topladım ve yerleştirdim. Mutfakta işim biterken üzerimi değiştirip yatağımın içine girdim. Uyumadan önce sosyal medya hesaplarımda gezinirken kapım çalındı.

"Gel!"

Telefonumun ekranını kilitleyerek çekmecemin üzerine bırakırken kapıya doğru baktım. Annem, araladığı boşluktan içeri girip kapıyı arkasından kapatırken yatakta uzanan bedenimi uzun uzun inceledi. Şüphe ve içimdeki panik haliyle ona bakarken bir şey çaktırmamaya çalıştım. Büyük ihtimalle masadaki olayı soracaktı. Yalan bulmam gerekiyordu.

Hızlı düşün Nehir. Hızlı düşün. Zaman kazanman gerekiyor.

Annem, beni incelemeyi bırakıp sırtını kapıya doğru yaslarken suratına tebessümlerinden birini yerleştirdi. Ona, merakla bakarken yattığım yerden doğrulma ihtiyacı duydum ve hafifçe doğruldum. Sırtımı yatağımın başlığına yaslarken annem kapıdan ayrıldı ve odamın ortasına doğru yürüdü. Bu sefer de oradan bana bakmaya devam ederken içine derin bir nefes çekti ve elini havaya kaldırarak yavaşça alnının köşesini kaşıdı.

"Seni korkutmak istemiyorum. Benden çekinmeni de istemiyorum. Nasıl soracağımı ve alacağım cevabı bilmiyorum. Sadece sana güvenmek ve anlattıklarını senden dinlemek istiyorum. Şimdi, ben sana açıkça sormadan sen bana her şeyi anlat bebeğim. Araf'la aranda ne var?"

Bildirimleri açmak ve yeni bölüm alıntılarını okumak için beni takip etmeyi unutmayın.

Yazar
İnstagram: lilesdeniz
Twitter:lilesdeniz

Parodi Hesaplar
Nehir Şahin: nehiir.sahinn
Araf Lodos: araflodos

Continua a leggere

Ti piacerà anche

758K 51.7K 33
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.7M 88.8K 48
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
399K 30.8K 10
Boş kalan son sayfa dolmadan, kibritler yere saçılmadan, yanan son mum sönmeden, bu yabancı duman her yanımızı sarmadan ve onlar beni bulmadan bul be...
351K 28.6K 45
"Uyan, kavga et, sigara iç, dolandır, uyu. Hayır, ben bundan ibaret değilmişim.." K.T. Bir dolandırıcı çetesinin üyesi olan Karmen, çeteyle birlikte...