İSPİYONCU

By suleeterzi

51.8K 4.7K 3.1K

Yaşadığı travmalardan dolayı kalbi buz tutmuş, insanlara zerre güveni kalmayan bir kadın... Kadının a... More

1.BÖLÜM "SOLUK SESİ"
2.BÖLÜM "UMUT PARÇASI"
3.BÖLÜM "ÖYLESİNE BİÇARE"
4.BÖLÜM "BOŞLUK GİBİSİ FAZLA"
5.BÖLÜM "HİS"
6.BÖLÜM "GEÇMİŞ KALINTISI"
8.BÖLÜM "İHANETİN ACI KOKUSU"
9.BÖLÜM "SIĞINAK GİBİ"
10.BÖLÜM "ATEŞ SARMIŞ BEDENİ"
11.BÖLÜM "SAMİMİYETSİZ GÖZYAŞLARI"
12.BÖLÜM "REFAKATÇİ"
13.BÖLÜM "AYNI YANSIMA"
14.BÖLÜM "ETE KEMİĞE BÜRÜNEN ŞEFKAT"
15.BÖLÜM "BAZI KESKİN YARALAR"
16.BÖLÜM "KATRAN KARASI GÖZLER"
17.Bölüm "YALAN"
18.BÖLÜM "SICAK HİSSEDEN SOĞUK TEN"
19.BÖLÜM "ANLAYIŞ"
20.BÖLÜM "HİS KAPANI"
21.BÖLÜM "RUHA İŞLEYEN BAKIŞLAR"
22.BÖLÜM "KIYILARA HAPSOLMAK"
23.BÖLÜM "KARANLIĞA SIĞINAN AYDINLIK"
24.BÖLÜM "KURSAKTA KALAN KIRINTILAR"
25.BÖLÜM "GÜVENLİ BÖLGE"
26.BÖLÜM "RUH YARA BANDI"
27.BÖLÜM "TENİ HİS SARMALI"
28.BÖLÜM "ONU ŞEFKATİNDEN TANIMALI"
29.BÖLÜM "İLK GÖRÜŞTE BAĞLANAN RUHLAR"
30.BÖLÜM\SEZON FİNALİ "SICAK ZEMİN"
YENİ SEZON

7.BÖLÜM "YAKICI YAKINLIK"

1.4K 160 46
By suleeterzi

             
İYİ OKUMALAR

Bölüm Parçası; Sibel Can - Tarkan - Çakmak Çakmak

YEDİNCİ BÖLÜM

Genç kız bir süre kesintisiz ifadesiyle Uraz'a bakmayı sürdürdü. Az önce ki telaşından ve sinirinden atan kalbi yavaşlamış, şakakları kızarmıştı.

Uraz, çalışanlarla konuşmasının arasından kısa bir süreliğine Pırıl'a baktığında yüreği hopladı. O bal rengi, çekik gözlerin birer şahin gözünü andırarak üzerine sabitlenmesinden kendine yediremese de heyecanlandı.

Hislerini içinde yaşadı ve tepkisini bozmadı. Tekrardan stajyerlere döndüğünde herkesin kafasını karıştırmıştı.

Pırıl'ın bal rengi gözleri ısındığında adama dalıp gittiğinden bir habersizdi.

"Buraya gelene kadar hepinizin yıllarca eğitim aldığını biliyordum." Bir adım öne geçti ve yapıcı bir şekilde "biz, taze fikirlere açığız. Şirketin sahibi olduğumuz için hiçbir zaman bizi tasdik etmek zorunda değilsiniz, burada bir ekip işi yapıyoruz, amacımız kesinlikle ego yarıştırmak değil. Bu yüzden lütfen, fikirlerinizi açık yüreklilikle dile getirmekten kaçınmayın."

Genç adam tüm çalışanları kozasından çıkartıp kanatlarını okşadı. Burası farklı bir dünyaydı, Pırıl kendisini çok daha rahat hissetmişti.

Sarı, kısa saçlı bir kız, Uraz'a birkaç fikir sunmaya başladığında diğerleride kendilerine uygun planlar çizmek için hazırlanmaya başlamıştı. Uraz avucunu kızın masasının ucuna yaslanmış, uzun boyuyla aşağı doğru eğilmişken gümüş kolyesi de sarkmıştı. Çapraz tuttuğu çehresiyle uzun kirpiklerini aşağı doğru indirdi ve geri açtığında katran karası gözlerini Pırıl'a doğru çevirerek kaçamak bir bakış attı ve adından geri çekti gözlerini.

Pırıl kafasını iki yana doğru salladığında Uraz'ın az önce ne yapmaya çalıştığına anlam yüklememek için kendisiyle savaşıyordu.

En mantıklı fikrin kendi planı olduğuna inanıyordu. Tuvalete gitmek için kapıya yöneldi. Kapı birden içeri doğru açıldığında önüne, Uraz dan yaklaşık yedi santim kısa, tuhaf renklerdeki takımıyla Recep girmişti.

Recep bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle, adeta fuhuş baskını yapan polisler gibi odaya daldığında stajyerler irkilerek koltuklarına yaslandı.

Uraz kapının hiddetle açılmasından daha kafasını çevirmeden anlamıştı kimin geldiğini. Sinirle dudaklarını büzerek öldürücü bakışlarını kapıya doğru çevirdi ve irkilerek bakakaldı.

Pırıl ve Recep'in karşılıklı durması çok tehlikeliydi!

Recep, koyu gözlerini kısarak kafasını manidar bir ahenkle salladı.

"Bu da Recep Bey, ana fabrikadan sorumlu." İçinden ettiği küfürlerin ardından dişlerini sıkarak zoraki bir şekilde tısladı ve boğazını temizledi.

Kuzeninin bilenen bakışlarıyla Pırıl'ı tarttığını görünce ensesi kızarmıştı "gelsene Recep!" Çalışanlar tuhaf bir ifadeyle Uraz'a baktı. Adam'ın gereğinden fazla bağırması dikkat çekiciydi. Uraz üzerine sabitlenen bakışları fark edince garip bir ifadeyle gülümsedi ve "bey" Recep'e doğru ilerleyip derin bir nefes aldı "Recep bey, gelin lütfen."

Pırıl ne olduğunu anlayamadan adama bakmaya devam ediyorken Uraz'ın sesini duydu. "Hadi gel," Recep'i kolundan tuttuğu gibi içeri doğru çekiştirmeye başladığında kuzeninin gözleri adeta bir mıknatıs gibi Pırıl da kalsa da çok geçmeden değişen görüş açısı sebebiyle dikkatini içeridekilere vermişti.

Genç kız çattığı kaşlarıyla ikiliye tuhaf bir ifadeyle baktıktan sonra omuz silkti ve aralık duran kapıdan dışarı çıktı.

Stajyerler Recep'le ilk defa tanışıyorlardı. Normalde görünen yüzde Uraz olduğu için yeni tanıştıkları kuzeni Recep, onlara bir hayli farklı gelmişti. Özellikle tuhaf duran kıyafetlerine şimdiye kadar anlam veren çıkmasa da sarı, kısa saçlı olan kız, adamın giyimini değiştirdiği takdir de bir doksan boylarında duran bu adamın en az Uraz kadar yakışıklı görüneceğini düşünüyordu.

Aklında uçuşan düşüncelerden silkinmeye çalışırken utanarak kafasını eğdiğinde yanakları pembeleşmişti.

"Ferda, iyi misin?" Eğitmen Toygar, genç kızın kulağına kadar eğilmiş, istemese de onu irkilterek sormuştu.

Ferda, omuzlarını sertçe geri çekti, yuvarlak açılan gözleriyle adama baktı. Önüne düşen sarı, kısa saç tutamını kulağının ardına itti ve "iyiyim." Demekle yetindi. İlk geldiği günden beri adamın yaklaşımlarından rahatsız oluyordu. Bölüm şefi olduğu için sesini çıkartamıyor, ne diyeceğini bilemiyordu. Adamın birden belirmesi, bazen omzuna dokunması tenini yakıyordu.

Boğazını temizledi ve kafasını önüne çevirdi. Toygar bir şeyler zırvalamaya devam etse de sadece kafasını sallamakla yetindi. O görmezden geldikçe biteceğini umduğu ilginin giderek büyüyeceğini hissediyordu.

Güler yüzlü, utangaç bir karakteri olduğu için nasıl başa çıkacağını da bilemiyordu. Kapı açılınca içeri giren kıza bakakaldı. Az önceki medeni cesaretine hayran olmuştu. Projesini savunmayı içten içe deli gibi istese de yapamamıştı. Hüzünlü bir ifadeyle onu izlemeye devam ederken iç çekti.

Pırıl'ın suratındaki sert ifadeye imrenerek bakıyordu. İçten içe belki de onun gibi biri olsam, erkekler bana kolaylıkla yaklaşamaz. Diye düşündü. Toygar gibileriyle başa çıkmaya çalışmaktan yorulmuştu. Pırıl, güzel bir kız olmasına rağmen etrafında bir tek sinek bile bulunmuyordu.

Genç kız, toplum baskısı yüzünden yeniden kendini suçladı. Bilmiyordu, damgalanması gerekenin kendisine şehvetle yaklaşan erkeklerin olduğunu bilmiyordu. Hal ve hareketine dikkat etmesi gerekenin, kendilerinde bulunmadığını sanan namussuz erkeklerin suçlu olduğunu bilmiyordu.

Pırıl, az önce oturduğu yere başka bir kişinin oturduğunu görünce sarı saçlı kızın yanına geçip oturduğunda Ferda içinden dua etmişti. Az önce Uraz çağırdığı için oradan kalkan Toygar'ın yerine oturmuştu.

Ferda içinden Pırıl'a dua ederken genç kadın yaptığı yardımdan bir haber, yeni gelen adamın anlattıklarını dinliyordu.

Recep, baskın Karadeniz şivesiyle ortaya çıkıp konuşma yaptığında Pırıl dünü, kendisiyle konuşan yaşlı adamı hatırladı.

Adamın söyledikleri kulaklarında yankıladıkça Recep'in sesi içini rahatlattı. Öylesine yüksek sesle konuşuyorlardı ki kulağında bulunan pamuklarla bile her harfini çok net duyabiliyordu. Aksi takdirde işteyken birini dinlemek istediğinde kelimenin devamını ya tahmin ediyor, yada işitemediği yerlerde dudak okuyordu.

Recep konuşurken bunların hiçbirini yapmasına gerek kalmamıştı.

Ferda, istemsizce hızlanan kalbiyle adamı izlemeye devam ederken ne söylediğini duymuyordu bile. Öylesine kapılmıştı ki doğallığına... Onun için diğer stajyerlerin gördüğü Recep'le kendi gördüğü Recep arasında dağlar kadar fark vardı...

Pırıl!ın mesaj sesi duyulduğunda Uraz kıza dikkat kesilmişti. Mesajı okurken kaşlarının çatılmasının sebebini içten içe merak ediyordu. Onunda aynı şekilde kaşları çatıldığında kızın gözleri telefonundan ayrıldı ve sanki kendisine baktığını hissediyormuş gibi katran karası gözlerine baktı.

İkili, hızla bakışlarını birbirinden ayırdığında Pırıl içinden sabır çekiyordu. Aptal kuzeni ona Zeynep teyzesinden yazmış, görüşmek istediğini belirtmişti. Gözlerini devirdikten sonra dişlerini birbirine bastırdı ve eğitmenlerini dinlemeye çalıştı.

Dikkatini her ne kadar vermeye çalışsa da aklına mesaj geliyordu. Kendisini rahat bırakmadıkları için bir kez daha onlardan nefret etti ve gergin bir ifadeyle dinlemeye devam etti.

Uraz, kızda oluşan ani sinirin sebebini az önce okuduğu mesaj olduğunu anlamıştı. Belki de Caşutluğuyla alakalı bir görev almıştı. Bu yüzden gözlerini pür dikkat açacak, kızı izlemeye devam edecekti.

Dedesini tehlikeye atamazdı.

"Evet, dersi bitiriyoruz arkadaşlar." Uraz saatine baktı ve "zaten mesainizde bitmek üzere, evinize gidebilirsiniz." Yanına getirdiği şişesini açtı ve kalan suyunu kana kana içti. Tüm gün konuşmaktan boğazları kurumuştu.

Ferda toygardan önce davranıp departmanlarına geçip eşyalarını almak için ayağa kalktı ve hızlı adımlarla selam vererek dışarı çıktı. Korku dolu attığı küçük adımlarıyla hızla ofise girdi ve dolabını açıp çantasını aldı.

Ofiste kendisinden başka kimse olmadığı için gerilmişti. Uraz onlara paydos verdiği için toygarın buraya geri gelmesi de anlamsızdı. İnce ceketini sırtına giyip hızlı adımlarla odadan çıkacakken Toygar'ın içeri girmesiyle son anda adamın göğsüne çarpmaktan geri durdu.

Anında midesine giren kramplar kalbine doğru çıktığında korkudan yanakları ısınmıştı. Boş gözlerle adama bakarken "korkuttunuz beni." Diyerek aradaki sessizliği bozdu.

Toygar, boş olan ofisi fırsat bildi ve bakışlarını Ferda'nın göğüslerine indirerek gülümsedi. "Ateş almaya mı geldiniz Ferda hanım, bu ne acele böyle?" Ferda'nın, adamın bakışları değen göğüsleri yanıyordu. Utançtan karşısında iyice ufaldığında kendini iğrenç hissetti. Kendisine seneler gibi gelen saniyelerin ardından neyse ki o pis bakışlar gözlerine çıktığında rahat aldığı soluk bile sıcacıktı.

"İyi günler dilerim." Deyip bir adım yan tarafa doğru atınca Toygarda onu takip etmişti. Sertçe yutkunduğunda bir an önce buradan çıkmak için can atıyordu. "bende çıkıyorum, sizi bırakayım?"

Toygar, teklifi karşısında kendisine ürkek bakışlarla bakmasından daha da hoşlanıp bir adım daha yaklaştığında Ferda geri çekildi. Adeta eli ayağına dolaşmıştı. Korkudan kıpkırmızı kesildiğinde duyduğu sesle gözlerini yumdu ve derin bir soluk aldı.

"Ula Toygar! Bok yiyenin uşağı nere girdin?" Recep bir yandan hararetle söyleniyor, bir yandan da hızlı adımlarla Toygar'ın bulunduğu departmana doğru yürüyordu. Eğitim odasına öylece dalmasının sebebi Toygar'ın sorumsuzluğuydu. Daha sonrasında Pırıl'ı görünce dikkati dağılmıştı. Ardından bozuntuya vermeden eğitime katılmış, Toygara atacağı kalayı sonraya saklamıştı. Kapının önüne geldiğinde Toygarın sırtını gördü. "Lan!" Toygar, Recep'in sesini duyunca irkilerek ona döndü. Recep'in sözü, eğitimde tanıştığı minik kızı görünce yarıda kesilmişti. "Ferda Hanım merhaba."

Ferda Recep'e hayran dolu gözlerle bakıyor, bir yandan da şükürler ediyordu. "Merhaba Recep Bey..." Derken adeta içine doğru konuşmuştu.

Recep toygara başıyla dışarıyı işaret etti. "Odama gel." Sesinden sinir akıyordu. Toygar itiraz etmeden Recep'in peşine takıldığında ikili oradan ayrılmıştı.

Ferda, koridora çıkarak mavi kot pantolonun üzerine bordo ceket giyen Recep'in sırtına hayranlıkla baktı ve fısıldadı.

"Kahramanım!"

Pırıl eşyalarını toparlıyor bir an önce kulaklarındaki pamukları çıkartmak için de fırsat kolluyordu. Etraftan geçen tek tük çalışanları görünce cesaret edemedi ve koridora doğru ilerledi. Bu işlemi evde yapması en doğrusuydu.

Hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerlerken telefonunun eksikliğini fark etti. Adımlarını durdurdu, ellerini pantolonunun ön ve arka ceplerinde gezdirirken bir yandan da kendine kızıyordu. Bıkkınlıkla soludu ve omzunun ardından asansöre baktı, tekrar yukarı çıkması gerekecekti, büyük ihtimalle telefonu proje odasında kalmıştı.

Kafasını onaylamaz anlamda salladı ve yukarı kata çıkmak için asansöre bindi.

Uraz, kafası karışmış bir vaziyette bir elindeki kâğıda, bir de pencerenin dışarısına bakıyordu.

Pırıl'ın vesikalık fotoğrafını dikkatlice incelerken aklına çizdiği proje geldi. Umduğundan da iyi bir iş çıkartmıştı. Bu kız gerçekten de işinde bu denli iyiyken, mobilyacıda eşya taşmasının sebebini bir türlü anlamıyordu.

Kâğıdı bıraktıktan sonra alnını kaşıyıp ayağa kalktı, o proje üzerinde biraz daha göz gezdirmek istiyordu.

Pırıl proje odasına girmeden önce dolu olmasından dolayı tedirginlik yaşıyordu. Neyse ki kimsenin olmadığını görünce rahatladı ve masaların üzerine bakınarak ofisin içerisinde gezinmeye başladı.

Sıkıntılı bir soluğun ardından kulaklarındaki pamukları çıkartıp cebine soktu. Ellerini dizlerine koyup sırtını otuz derece büktü ve masaların altındaki gözlere bakındı. Telefonu en son oturduğu masanın altında görünce doğruldu "bendeki de kafa, başka nerede olacaktı ki?" diyerek söylendi ve ilerledi.

Gözü birden karşısında duran boydan boya olan demir raflığa takıldığında adımları durdu. Kısık bakışlarıyla yaklaşık iki metre boyu, altmış santim genişliği olan demir raflığı inceledi. Dördüncü raftaki demir tahtasından çıkmıştı. Bu çok tehlikeli bir durumdu, herhangi birinin üzerine devrilebilirdi.

Çalışanların şimdiye kadar şirketten ayrıldığını tahmin edebiliyordu. Zaten kimseyle de muhatap olmak istemiyordu. Bunu kendi halledebilirdi.

"Nuri ağabey olsa beni kalaylardı." Kendi kendine sayıkladı ve aradaki demir bağlantısını sağ avucuyla sıkıca kavradı, diğer elide tahta rafın altındaydı. Sol avucunu yukarı doğru ittirip sağ elindeki demiri sola doğru kuvvetle vurduğunda ortalıkla tok bir ses yükselmişti.

Dudaklarını birbirine bastırdı ve hafifçe gülümsedi "işte oldu." Arkasını dönüp gidecekten Demir raflığın hareket ettiğini hissetti. Gözleri irice açıldığında aralanan dudaklarından ağır bir küfür savurdu. Vakit kaybetmeden sırtını yasladı ve bir sayı doğrusu gibi açtığı kollarıyla kitaplığı geri ittirmeye çalıştı.

Ne yaparsa yaptın kitaplık taşıyamayacağı kadar ağırdı, acıdan sırtı iki büklüm olmuş, kuvvetsizlikten dizleri kırılmıştı.

Dudaklarından dökülen acı dolu inlemelerle dayanmaya çalıştı. Kaslarındaki sıkılık yüzünden vücut ısısı anında yükselmiş, ensesi terlemişti. Dişlerini sıkarak gözünü yumduğunda gücünün sonlarına doğru yaklaştığını biliyordu.

Alt dudağını kanatırcasına dişlediğinde nefes nefese kalmıştı. Korkudan dolayı kastığı karnına kramplar giriyordu.

Kapı birden gümbürtüyle açılınca acıyla bağırdı ve ayağı kaydı.

Uraz, proje odasına doğru ilerlerken duyduğu sesle endişelenmiş, koşarak odanın içerisine dalmıştı. Genç adam gördükleri karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. Her şeyi bekliyordu ama bunu görmeyi asla!

Yüreğinde oluşan korkuyla Pırıl'a doğru adeta uçtu ve dirseklerini kızın başının iki yanına yaslayarak deli gücüyle kitaplığı geri ittirdiğinde ikisi de soluk soluğa kalmıştı.

Yanına ne ara vardı, hangi kudretle kitaplığı duvara çiviledi hiçbir fikri yoktu. Tek hatırladığı Pırıl'ın içerisinde bulduğu çaresizlik sebebiyle aklını kaçırmak üzere olduğuydu.

Dişlerini birbirine bastırdı ve yutkundu. Boğazı öylesine kurumuştu ki yutkunmasından dolayı tahriş olmuştu.

Kafasını eğdiğinde burnuna gelen papatya kokusunu almamak için dişlerini tekrardan bastırdığında yanakları içe doğru göçtü.

"İyi misin?" Pırıl, Uraz'ın genizden gelen sesini işittiğinde başını adamın göğsünün önünden kaldırdı ve gözlerine baktı. Kafasının arkasında kalan raf boş olduğu için uzun adamın suratını görmek sebebiyle daha fazla geriye yatırması gerekmişti.

Gördüğü katran karası gözlerle az öncesinde yaşadığı travmadan yavaş yavaş sıyrılmaya başlasa da aklı bulanıyor, gözleri kararıyordu. Yerin ayağının altından kaydığını hissettiğinde gözleri devrildi ve çenesi kitlendi. Bilinci kaybolurken hissettiği tek şey genç adamın bağırışları ve sırtına sarılan koluydu.

BÖLÜM SONU

                

Continue Reading

You'll Also Like

2.3K 292 17
hoseok dil engeli ve aile problemleri yüzünden üniversite son sınıfını dönem ortası kaydı ile okur, okul müdürü yoongi ise bu özel öğrencisini sürekl...
262K 15.8K 50
Acı, tecavüze uğrayan bir kızın somut bağırışlarıydı. Bağırış, çocuğu ölen bir annenin çaresizliğidi. Çaresizlik, dört duvar arasında kalmaktı. Kalma...
2.5M 150K 60
Wattys 2019 Kazananı (Yeni Yetişkin) 🏆 [...] Bir kitapta okumuştum. Şöyle yazıyordu: "Boğazı dantel gibi süsleyen Kız Kulesi, her şeye tepeden bakan...
5.1M 241K 50
Sen büyüdükçe dertlerin, engellerin,acıların da büyür. Hayat ciddileşir.Ciddileşirsin.Sabah günışığı yüzüne düştüğünde gülümsemeyi unutursun. Etrafın...