"an itibariyle yaz tatiline girmiş bulunmaktasınız. bolca ders çalışmayı unutmayın. iyi tatiller."
matematik hocası, zilin çalmasıyla kendini dışarı atan ve söylediklerini siklemeden çoktan tatil moduna girmiş olan öğrencilere sesini duyurmak için bağırarak konuşmuştu.
bu kadın tam bir aptaldı.
kim yaz tatilinde ders çalışırdı ki?
bizimkilerin her zamanki gibi yavaş bir şekilde hazırlanıyor olacağını düşündüğümden onların temposuna ayak uydurarak, olduğumdan daha yavaş şekilde hazırlanmıştım. çantamı sırtıma geçirip arkamı döndüğümde ise
hepsinin bana söylemeden sınıftan anında tüymüş olduğu ve şu an da matematikçiyle sınıfta tek başıma bulunuyor olduğum gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştım.
hayır hayır matematikçiyle yeni bir fanteziyi kaldıracak durumda değildim.
6 köşeli olan beynim sonunda bir şeyleri idrak etmeye başladığında kendimi arkamdan silahlı biri kovalıyormuşçasına sınıftan dışarı attım. evet... koşarken bağırmıştım ve tüm koridor ve merdivenler bitip çıkışa ulaşana kadar bağırmayı sürdürmüştüm.
ve evet bunu yapmamın sebebi matematikçiyle sınıfta yalnız kalmış olmamdı.
hayır hayır hemen drama queen demeyin olayı bilmiyorsunuz...
o kadının ne düşündüğü umrumda değildi. kendisi türevi anlamıyoruz diye "lütfen başka bir sınıfın sınıf hocası olmama izin verin. bunların hepsi geri zekalı." diyerek müdürün dizlerine kapanmıştı. ayrıca veli toplantısında konuşmaya "çocuklarınızın beyni yok." diyerek başlamış, bu yüzden sınıfça ailelerimiz bizi iq testi yapmaya götürmüştü. hepimizin iqsü düsük çıkmış olabilir ama bu bize geri zekalı demesi gerektiği anlamına gelmezdi. gerçi okulda yayılan son olayın yanında bunlar hiçbir şeydi. biz ona bir şey diyor muyduk?
evet diyorduk,
hatta o kadar çok arkasından konuşuyorduk ki her birimiz cehennemde 3 katlı bir villa garantilemiş bile olabilirdik.
ama şu an konumuz bu değil.
sonunda okulun dış kapısına geldiğimde orada beni bekleyen arkadaş grubumu gördüm.
ne kadar düşünceli arkadaşlarım var.
"hepinizin ağzınıza sıçayım."
"yine ne yaptık ya?" diyerek bana sitem eden beomgyu'nun ağzına bir tane yapıştırmak istedim. daha çok salağa yattığı da söylenebilirdi.
"yeonjun'u matematikçiyle baş başa bırakıp sınıftan kaçtık ya. ondan bahsediyor herhalde." huening kai'nin yine kimsenin anlamadığını düşünerek yaptığı 'fazlasıyla zeka gerektiren' açıklamasına karşılık olarak herkes "sağ ol geri zekalı." bakışı atmıştı.
ah kai'm de olmasa...
"sağ ol hyuka'm. sen hariç hepsi sikicem birazdan." diyerek cebimden ödül kurabiyesi çıkarmış ve ağzına vermiştim.
bunu yapmamla bana sarıldı ve yemeye başladı.
evet kai'ye kurabiye yapıyor ve yanımda taşıyordum. ve yine evet ona bir köpek gibi davranıyordum...davranıyorduk. çünkü köpek gibiydi. sürekli bizi ısırıyordu. ama evcil olduğundan zararsızdı.
"bizden daha çok matematikçiyle yapmak istersin diye yalnız bırakmıştık sizi aslında. ama madem bu kadar istiyorsun..."
taehyun'un imalı konuşması beomgyu'nun ensesine yapıştırmasıyla kesilmişti.
"getirsene devamını..."
beomgyu gözlerini büyüterek taehyun'a baktığında taehyun'un yutkunma sesini ben bile duymuştum.
terlemiş miydi o?
ikisinin bu halini görünce gülmemek için kendimi zor tuttum.
ortam yumuşayınca onlara olan öfkem biraz olsun dinmişti. 'eminim ben onların bana yaptıklarından daha beterini onlara yapardım' diye geçirdim içimden.
olay şu şekilde olmuştu;
matematik hocamız olan o kadınla internetten tanışmıştık. aslında dersimize daha önceden de giriyordu fakat ikimizde sex düşkünü birer insancık olduğumuzdan sosyal medyada yakışıklı gördüğümüz herkese yavşıyorduk. evet...aslında bakarsanız erkeklerle sex yapma- öhm tanışmak için açtığım bir hesaptı. eğer o kadın profiline taş, meteor, gök taşı, uzay mekiği gibi bir erkek koymamış olsaydı böyle bir şey olmayacaktı. amacı neyse artık.
herhalde karakterini sevince tipini de seveceğimi falan düşünmüştü.
öyle bir şey olabilir miydi? ben? choi yeonjun? amcıyım ben bir amcııııyııı- öhm nerde kalmıştık?
heh
internetten uzun zaman boyunca konuşup en sonunda buluşma kararı almıştık. ikimizde kendi fotoğraflarımızı kullanmıyorduk ama en azından ben yakışıklıydım...?????? değil mi???
ikna oldunuz bence.
her neyse,
sonra buluştuk ve olanlar oldu.
yani birbirimizi gördük ve çığlık attık. sonra sülalemize bi ton sövdük sonra hiçbir şey olmamış gibi medeni bir şekilde olayın burada kapanması gerektiğini konuştuk.
hayır saçmalamayın tabii ki olay orada kapanmadı. ben kiii telefonunu bile dedikoducu yapan choi yeonjun. hayır doğru söylüyorum... dedikodu yapmaktan klavyenin düzeltme yerine sürekli basınca kendi kendine dedikodu yazmaya başlıyor. neyse ne...
olanları tüm sınıfa anlattım. sonra tüm okul duydu tabii. o da beni herkese anlattı ama kendini rezil etti.
yani az önce o sınıftan o şekilde kaçmasaydım şu an da tabutumu taşıyor olabilirlerdi.
ÖLÜMDEN DÖNDÜM BEN!!
"ee gidiyor muyuz artık?"
taehyun'un konuşmasıyla hepimiz bizim mekana doğru ilerlemeye başladık.
bizim mekan dediğime bakmayın lüks bir restoran veyahut bir bar değildi.
çocuk parkının hemen karşısında olan bir kaykay pistiydi. buraya çok fazla kişi gelmediğinden 'bizim mekan' diyorduk.
aslında çok fazla sevmiyordum orayı. çünkü bir kaykayım yoktu. beomgyu'nun, taehyun'un hatta kai'nin bile kaykayı vardı ama benim yoktu. çünkü lanet olası şeyi süremiyordum. aslına bakarsanız
kendime bir kaykay almıştım ama ilk sürüşümde ortadan ikiye ayırmıştım.
saçmalamayın tabii ki de çok iddialı konuşup taehyun'un 3 ay çalışmanın sonunda anca yapabildiği hareketi ilk denemede yapabileceğimi düşünüp bunun üzerine iddiaya girmedim.
her neyse..
o iddiadan sonra tüm servetimi taehyun'a yatırmış olabilirdim.
bu yüzden orada sadece yaşlı kadınlarla çekirdek çitleyip falancanın kızının ne yine boklar yediğini konuşmak ile meşgul oluyordum genelde.
okula çokta uzak olmayan mekana geldiğimizde benim dedikoducu grannylerin her zaman olduğumuz yerde olmadığını gördüm. gözlerimle etrafta onları ararken aralarından birinin yukarıdan gelen "buradayııızzz." diye bağırmasıyla pistin köşesinde oturduklarını fark ettim.
beomgyu şaşkınca onlara bakıp benim duyacağım şekilde "ne işleri var lan orada?" demişti.
"gidip öğreneceğiz." diyip koşarak benim morukların yanına yerleşmiştim.
"hoş geldin." dedi bir tanesi gözünü pistten ayırmayarak. 'yeonjun'um nie demedi ki bu şimdi?' diye geçirmiştim içimden. bu moruklar- pardon kızların hepsi bana aşıktı.
bu yüzden yeonjun'um, aşkım, bebeğim gibi kelimeler duymaya çok alışıktım.
bu sefer hiçbiri benimle ilgilenmeyince tuhafıma gitmişti.
40lı yaşlarında olmaları umrumda değil tamam mı?
"ne oldu neden benimle ilgilenmiyorsunuz?" diye masumca sorduğumda en dedikoducu olan çekirdeği ağzına götürürken gözüyle pistte kaykay süren çocuğu işaret etmişti.
"kim bu çocuk?" dediğimde gumball'daki bayan simion'a benzeyen kadın "yeni gelmiş. baksana nasıl kaykay sürüyor yakışıklım." diye yanıtlamıştı beni.
yakışıklım mı?
bizim çocuklarda onun yanındaydı. sanırım onlara yaptığı hareketleri gösteriyordu. gerçekten çok iyi kaykay sürüyordu ama bu onun yanına gitmeleri gerektiği anlamına gelmezdi.
çocuk kaykayından inip onu kolunun arasına almıştı. tek kolunu da kai'ye yaptığı hareketi öğretmek için beline doladığında hızla yerimden kalkıp aşağı koşmaya başladım.
önce bana olan aşklarından dolayı kızlarının fotoğrafları göstermek yerine kendi bikinili fotoğraflarını gösteren grannylerimi, şimdi de köpeğimi elimden alıyordu bu çocuk.
"KÖPEĞİMİ BIRAK LAAAAAN" diye bağırarak aşağı doğru inerken bir anda ona doğru geldiğimi gören kai çığlık atmış, onun çığlığıyla korkan çocukta kolunun altındaki kaykayı kafama fırlatmıştı.
tabii ben bunu uyandıktan sonra öğrenebilmiştim.......
arkdslr bi bk yedim........
yorumlrnzı bklyorum