sabah yıldızı' taekook

By adorekimh

318K 33.8K 8.7K

Kim Taehyung, Asya Bölgesi Tenis Finali maçında her şeyin iyi gideceğini düşünüyordu, son seti almak için ser... More

prologue, peace in the quiet
one, it's not the end of story
two, the shining sky hides me
three, i'm a lilac and you are my sun
four, dance around the living room
five, my taste in music is your face
six, you know that i mean
seven, eyes full of stars
eight, runnin' through my heart
nine, well you cured my january blues
ten, use your hands in my spare time
eleven, i know all your favourite spots
twelve, put your hands on me
thirteen, i won't forget the love we had
fourteen, my heart knew that i couldn't
fifteen, your favourite liquor off the top-shelf
sixteen, thought that you were smarter
seventeen, satisfaction feels like a distant memory
eigteen, when you're used to rollin' like a rollin' stone
nineteen, so close but so far away
twenty, nothing happened in the way i wanted
twenty one, i led you into to the garden of my loneliness
twenty two, i'll tell you my sins an tou can sharpen your knifes
twenty three, for you i'd bleed myself dry
twenty four, i think we're like fire and water
twenty five, i take this magnetic force of a man to be my lover
twenty six, everything cool when we're all in line for the throne
twenty seven, i believe that you see me for who i am
twenty eight, i think of you smiling with pride in your eyes a lover that sighs
thirty; y me prendes aunque no me estés tocando
thirty one; love your curves and all your edges
thirty two; and on this night and in this light, i think i'm falling for you
thirty three; put my finger on you thongue 'cause you love to taste
thirty four; i know but do you know i'm just as crazy as you, baby?
thirty five; you said there was nothing in the world that could stop it
thirty six; look into your heart and you'll find that the sky is yours
thirty seven; so close your eyes, escape this town for a little while
thirty eight; i just wanna hold you tight down the avenue
thirty nine; hold your hands upon my head 'till i breathe my last breath
the end; part 1.
the end, part 2.
baby be the class clown, i'll be the beauty queen in tears

twenty nine, so close your eyes, escape this town for a little while

5.4K 580 99
By adorekimh

29| Bu yüzden gözlerini kapat, küçük bir zaman için bu şehirden kaçalım.

Zaman geçiyordu, ben değişiyordum ve önceliklerim bir bir yerini değiştirirken Jeon Jeongguk en tepeye yerleşerek orada olmayı sürdürüyordu.

Ligin bitimine kısa bir zaman kalmıştı ve ben bazen neden hala devam ediyor olduğumu sorgulayıp duruyordum, istediğimi yaparak bir açık hava turnuvasında yarışarak birincilikle bitirmiştim ve daha fazlasına ihtiyacım var mıydı?

Beni hangi kısımda olmak tatmin edecekti ve oraya ulaşabilecek miydim?

Beynimin içinde dönen soruların arasında kaybolmuş giderken kapım aralandı ve duştan çıkan Jeongguk altında bir şort ile yatağa yaklaştı, gözleri hafif kızarık halde üzerime uzanırken hala nemli olan saçlarında şampuanının kokusu yayılıyordu.

Bugünkü maç onu oldukça yorduktan sonra kollarımın arasına gelerek sığınmak istemişti ama ben bazen, fazls doyumsuz olabiliyordum. O altımda kıvranırken ve yaşarmış gözleri ile bana bakarken kendimi defalarca içine itmekten, dudaklarının arasından adımın dökülmesinden ve parmaklarımızın birbirine geçerek güç almasından hoşlanıyordum.

O banyoya girerken çarşafları değiştirmiş, misafir odasındaki banyoyu kullanarak kısa bir duş almıştım. "Uykun mu var bebeğim?" diye sordum, yanağını göğsüme yaslamış haldeyken beni onaylayan mırıltılar çıkardı.

Jeongguk ağırdı fakat bunu sorun etmiyordum, bana kedi gibi sırnaşması çok hoşuma gidiyordu. "Bebeğim?" diye mırıldandım, gözleri hafif aralanarak yeniden kapandı, parmaklarım siyah tutamların arasında gezinirken "Bu gece gidelim mi bu şehirden?" diye sordum, gözkapakları aralanarak büyümüş gözbebekleri ile bana bakarken bu sevimli haline kıkırdadım, saçlarına minik bir öpücük bırakarak kokusunu içime doldurduktan sonra gülümsedim.

Uykuya dalmış bedeni üzerimden alarak yataktan kalktım, başını yastığa bıraktıktan sonra dolabımın bir köşesinde duran siyah sırt çantasını alarak sandalyenin üzerine bıraktım. Kendim için bir şort ve tişört alırken, Jeongguk için de benzer kıyafetler alarak çantaya koydum. Kendi kendine mırıldanarak uyumaya devam ederken onu saatlerce izleyebileceğimi biliyordum.

Hazırladığım çantanın fermuarını kapattıktan sonra telefonlarımızı şarja taktım, Seokjin'e onun yanına gelemeyeceğime dair mesaj gönderdim ve odadan çıktım. Onunla olduğum sürece kimsenin umurumda olmadığının farkındaydım, Jeongguk benim her şeyim olmuştu ve bundan asla şikayetçi değildim, bu hoşuma bile gidiyordu.

Jeongguk ile bir gece pizza ve bira eşliğinde yaptığımız dertleşmede sevgi ile büyüyen bir çocuk olarak kendini keşfettiğinde ailesine gittiğini ve o andam itibaren ona verilen tüm sevginin geri çekildiğini söylemişti. Sevgi ile büyüyen birinden bunu çalmak, onu ortada bırakmak, kalbimi acıtıyordu.

İlgimi ilk başta kabul etmesinin sebebinin bu olduğunu söylemişti, beni seviyordu ve benden gelecek en ufak bir ilgiye aç olduğunu söylemişti. Onu kollarımın arasına alarak sevmiş, başka kimseye ihtiyacı olmadığını ve benim sevgimin, ihtiyacı olduğu tüm sevgiyi ona vereceğimi söylemiştim.

"Sen benim ailemsin Jeongguk ve ben de, senin ailen olacağım."

Kollarını bana dolayarak dakikalarca ağladıği dakikalara hala zihnimin içinde dönerek canımı acıtıyordu, onu seviyordum ve herkesten korumak istiyordum.

Hazır sandviçleri streç filme sardıktan sonra odaya geri döndüm, Jeongguk benim yatakta olmamamdan faydalanarak onu tamamen kaplamış halde uzanıyordu şimdi. Çantaya bir kitap atarak, yatağa yaklaştım. Önüne gelen saçlarını geriye atarak alnına dudaklarımı değdirdim.

"Sevgilim."

Dudakları gülümseme ile kıvrılarak gözlerini araladı, koyu renk iki zeytin parçası bana bakarken saçlarını sevdim. "Kaçalım mı?" diye sordum, kıkırdayarak doğruldu, dudakları yanağımı buldu. "Kaçalım ama kimse bizi bulamasın." dedi, başımı sallayarak onu onayladım. "Ben istemediğim sürece kimse bizi bulamaz, bebeğim." O yataktan çıkarken telefonları şarjdan çıkardım. "Her şeyi hazırlamışsın." dedi çantaya bakarak, başımı sallayarak onu onayladım, dudaklarım ensesine değerek oraya kendi izini bırakırken termosları almasını söyledim.

Alacakaranlık yerini güneşe bırakmadan önce tüm dünyanın üzerine çökerken Audi A5'in ön koltuklarına yerleşmiş, Lana Del Rey şarkısı açarak emniyet kemerlerimizi takmıştık. Jeongguk ısrar ile nereye gittiğimizi soruyor olsa da ona söylemeyerek sinirlendirmiş, dudaklarını büzerek yanaklarını şişirmişti. Elim çenesinde gezinirken bu kadar güzel olmasının kalbimi erittiğini söyledim, dudakları gülümseme ile büyürken bana doğru döndü.

Karanlık yerini soluk bir maviye bırakmaya başladığında şehri geride bırakmıştık, Jeongguk şarkıya eşlik ederek yanımda oturuyorfu ve ayaklarını torpidoya uzatmış haldeydi. Onu keyifli görmek, beni de mutlu ediyordu. Tüm duygularımın Jeongguk'un kontrolünde savrulduğunu biliyordum, hepsini avucunun içine hapsederek yönetiyordu, onun kuklasıydım.

"Suyun altında tutmak istiyorum onu."

Ben gülümserken söylediği cümle bunu yapmak istememe sebep oldu, onu belinden tutmak ve suyun altına çekerken dudaklarımı dudaklarına hapsetmek istiyordum. Bacakları belime dolansın, parmakları saçlarımın arasında gezinsin ve gözleri bir tek beni görsün.

Ağaçların arasındaki yola saptığımda güneş hemen önümüzde yükselmekteydi, uzun yol bir kaya girintisinin yanından devam ediyordu. Jeongguk büyülenmiş bir şekilde ağaçların arkasında yükselmekte olan güneşi izlerken tüm her şeye sahipmiş izlenimi veriyordu, arkasına yaslanarak manzaranın tadını çıkarırken sessizdi.

Naksan sınırları içine girdiğimizde saat neredeyse yedi olmak üzereydi, kasabaya girmek yerine solda kalan sahil yoluna devam ederken şimdi bir yanımız deniz, diğer yanımız içinde kayalıkları saklamış ormandı.

Arabayı otoparka bırakarak sırt çantamı aldım, Jeongguk elimi tutarak benimle birlikte sahilde yürürken "Buraya hiç gelmedim." dedi dudak büzerek, "İstediğin her yeri bana söyleyebilirsin,  gideriz." dedim, kayalıkların hemen yanında kalan ağaçlık alana otururken sırtımızı yaşlı bir ağaca verdik. "Burada seninle olmak bana yeter, Taehyung. Sen olduğun sürece nerede olduğum önemli değil." Bir de bu vardı, bana hyung ya da sunbae demeyi yavaş bir şekilde bırakıyordu ve ne zaman adımı söylese, cennetin kapıları benim için açılıyordu sanki.

Termosları ve sandviçleri çantamdan çıkararak kahvaltımızı yaparken "Yüzer miyiz?" diye sordu Jeongguk, "Hayır, havalar hala ısınmadı ve hasta olmanı istemiyorum." dedim, bundan pek hoşnut olmasa da bir şey demeden yemeğine devam etti. "Havalar ısındığı zaman istediğin kadar yüzeriz, bebeğim. Sama söz veriyorum." Başını sallayarak beni onaylarken parmağımın ucuyla dudaklarına buluşmış mayonezi aldım.

Serin havada oturuyorken onun için olan planlarımdan habersiz olan Jeongguk hala yüzemeyeceğimize üzülüyor halde yanımda oturuyordu, streç filmleri bir topaç yaparak çantamın ön gözüne koyduktan sonra termosun içindeki çayı kafama diktim. "Jeongguk." Bakışlarını ona seslenmem ile bana çevirdiğinde burnunu öptüm, "Asma suratını, şimdi gideceğimiz yeri seveceksin." diyerek ayağa kalktım, sırt çantamı omuzlarıma attıktan sonra elimi ona uzattım.

Parmaklarımız birbirine geçmiş halde ormanın içindeki patikada yürürken başını omzuma yaslamış haldeydi, serin hava saçlarımızı dağıtırken kendimi olmak istediğim yerde hissediyordum. Sevdiğim adam yanımdaydı ve yapmak istediğim hiçbir şey kalmamış gibiydi.

Orman kasaba ile birleştiğinde fırın dışında hiçbir dükkan açık değildi, geleneksel evleri geride bırakarak dar sokakların arasında gezerken bir evin önünde durdurdum onu, kapının sürgüsünü açarak bahçeye girerken benimle birlikte çekiştirdim.

"Evimize hoş geldin."

Bana ne olduğunu anlamayan bir şekilde bakmaya devam ederken ona yaklaşarak kolumu beline doladım, bahçeye girmesini sağladıktan sonra kapıyı kapattım. "Burayı büyükbabam benim için almıştı, Jeongguk ve bir gün eğer koşuşturmacalı hayatıma son vermek istersem, burada yaşamamı istiyordu." Ona yaklaşarak alınlarımızı birleştirdim. "Burada beraber yaşamak istediğim tek kişi sensin, kollarımda olduğun sürece yeterli." Dudaklarımızı birleştirdiğinde kolları boynuma dolanarak parmakları saçlarımın arasına girdi.

Bunu seviyordum.

Jeongguk benimle olduğu sürece hiçbir şeyin umurumda olmaması hoşuma gidiyordu, o ve ben, başka kimseye ihtiyacımızın olmaması güzeldi. Dudaklarımız birbirinden ayrılırken onun elini tutarak içeri götürdüm. Tek basamaklı ahşap verandayı geçerek kapıyı cebimden çıkardığım anahtarla açtım, kapı geriye doğru giderek iki yandan koridorlara uzanırken "Burası çok güzel." diye mırıldandı Jeongguk, hemen karşımızda kalan salona girdiğimizde evin gelenekselliğinin aksine geçen sene yerleştirdiğim modern eşyalar karşıladı bizi.

Elimi bırakarak salonda gezinirken mini kitaplığımı incelemeye dalmıştı, "Gurur ve Önyargı?" diye sordu bana dönerek, elindeki kitabın sayfaları arasında gezinirken bana yaklaştı, onu belinden tutarak kucağıma çektim ve yan oturmasını sağladım. Kollarımın arasında kitabın sayfalarını karıştırmaya devam ediyordu ben saçlarını okşarken.

"Kitaplardaki mutlu sonların seni bulacağına inanır mısın?"

Hayır.

Mutlu son denilen bir kavramın varlığına inanmıyordum, hayat inişler ve çıkışlarla doluyken sonsuz bir mutluluk yoktu. "Ben seninle mutluyum Jeongguk." dedim, gözlerini bana çevirdiğinde gülümsedim. "Sen yanımda olduğun sürece mutluyum ben, o yüzden gitme hiç." dedim, kucağımda yayılırken başını göğsüme bıraktı usulca, kollarımın arasında öylece dururken bunun onun için yanımda kalacağını söylemek olduğunu biliyordum, Jeongguk kelimeleri kullanmak yerine kucağıma sığınarak anlatırdı içindekileri.

ben burayı unutmuşum,
hiç hatırlatmıyorsunuz.

Continue Reading

You'll Also Like

2.8K 278 11
Bir adam sevdim, sonum olacağını bilmeden...
423K 50.9K 49
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı slowburn⚠️
69.5K 5.7K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...
68.5K 5.6K 10
Altı arkadaş kamp yapmak için gittikleri ormanın aslında normal bir orman olmadığını anlayınca ne yapacak dersiniz? "Altımıza sıçacağız!" _____ [03...