Güz Sancısı (Beyzadeler Konağ...

By KimyaGC

1M 66.9K 15.4K

Yaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dik... More

Kesit
1. Bölüm
2. bölüm
3.Bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24.Bölüm
25. Bölüm
26. bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36. Bölüm
37.Bölüm
38.bölüm
39.Bölüm
40. Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47. Bölüm
48.Bölüm
49. Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68. Bölüm
69.Bölüm
70. Bölüm
71.Bölüm
72. Bölüm
73.Bölüm
74. Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm

63. Bölüm

2.1K 218 31
By KimyaGC


Herkes gönlünün muradını elde etmeyi arzuluyordu ama yazık ki peri masalları ve mucizelerle dolu yaşam öykülerinin hiç biri gerçek değildi ve her arzu gerçekleşmek için mutlak çaba gerektirirdi.

Bahar ayları kente yeni bir soluk getirmişti. Pencereler çiçeklenmiş, bahçelere düzen gelmişti.

O güneşli güzel günün sabahında hemen işe koyuldu Gülnihal. Geleceğe dair umutlarını yeniden yeşertmiş olmasından mütevellit mutluydu. İlk olarak pencereleri sonuna kadar açıp odayı havalandırmakla işe başladı. Oksijenle birlikte çiçek ve çam ağacı kokusu da odaya süzülürken yatağını toparladı ve geceliğini çıkarıp üzerine en sevdiği sakin ve tek renk elbiselerinden birini geçirdi. Küçük boy bir karpuz şeklini alan karnında hiç bitmeyen bir hareketlilik ile odanın en sevdiği kısmına, yani bahçeye bakan pencerenin önüne geçti. Bir sandalye çekti ve hemen oracıkta duran el işine uzandı. Bebek yastığının kenar fistosunu işlemeye başlayarak ufaktan start vermişti hazırlıklara.

Düşünüp gülümsedi. Gözleri tamamen kısıldı. Son zamanlarda her sabah üzerinde bir ağırlık, yüzünde ve vücudunda hafif şişlik ile uyanıyordu.

Hamilelikte oldukça normal olan bu gibi semptomlar bebegin büyümesi ile doğru oranda artmaya devam edecekti. Bebek 5 aylık yani 20 haftalıktı. Bu hafta da artık orta boy bir patates büyüklüğüne ulaşmış olmalıydı. Buna bağlı olarak anne karnındaki hareketleri de artıyordu. Artık bir fetüs değildi. Elleri, kolları, ağzı, burnu hatta kaşları dahi oluşmaya başlamıştı ve o artık bir bebekti. Tabi en önemlisi annenin bütün duygularını hissetmeye başlamış olmasıydı.

Gülnihal hem bebeğini düşünüp hem maharetini konuştururken Yusuf sabah namazını kardeşleri ile birlikte kılıp odaya geldi.

"Allah kabul etsin, mübarek kılsın inşaAllah"

"Amin" dedi Yusuf takkesini çıkardı tesbihi ile birlikte katladığı zümrüt yeşili, kadife seccadesinin üzerine bıraktı.

"Sana da kolay gelsin"

"Teşekkür ederim" Kocasına bakıp tekrar çekti gözlerini.

"Kendini çok yorma olur mu?"

"Olur yormam" Yumuşak ve sakin ses tonu Yusuf'un kulaklarından girip kalbine dokunup, hiç değişime uğramadan aynı hâliyle çıkmıştı dışarı.

İşiyle meşgul olan karısına baktı "Asude için mi?"

Gülnihal kız çocuğu arzusundan ve rüyalarından bir kez bahsetmişti. Kocasının kendisini anlıyor ve inanıyor olmasını büyük bir nimet olarak kabul etti ve kucakladı. Yusuf, Asude ismini onun ağzından duymuş olmanın Gülnihal'i ne kadar mutlu hissetirdiğini bilseydi keza, tekrar tekrar söyleyeceği muhakkaktı.

Başını kaldırıp gülümsedi kocaman "evet" durakladı "Kendimi ve seni umutlandırmış olmaktan korkuyorum. Sadece hislerim bu yönde ve rüyalarıma gizlenmiş bir hayra sonsuz bir bağlılıkla tutunuyorum. Yoksa Rabbim erkek bebek nasip ederse ona da aynı bu şekilde sevineceğim. Cinsiyet asla önem taşımıyor. Sağlıklı, sıhhatli olsun, bize de onu güzel yetiştirmek nasip olsun inşaAllah. Gerisi hiç mühim değil. Ben onu daima tükenmez bir sevgiyle seveceğim, ömrüm vefa ettiği sürece koruyacağım ve okyanus kadar büyük bir şefkatle büyüteceğim"

"Amin" dedi Yusuf. Yatağın kenarına Gülnihal'in karşısına oturdu. Yüzündeki kaslar küçücük esnedi "Biliyorum"

Gülnihal esefle karışan çocuksu ifadesini takındı ve gözlerini kocasına çevirdi.

"O zaman neden uzun uzadıya anlattırıyorsun bana"

"Tam da şuan ki ifadeni görmek için"

Beklemediği yerden gelen cümle ile göz bebekleri büyüdü Gülnihal'in. Başını dikleştirdi, göz süzdü ve dışarı baktı, kendini sıkarak. Mutlu olmuştu ama bunu fazla belli etmemek için direniyordu. Bütün çabası fazla çocuksu gözükmemek içindi. Mimik deryasında bir küçük çırpınış gibi.

Mutluydu... Çünkü hiç bir şeyin anlaşılmadığı bu çağ da birini gerçekten sevmek kocaman bir mutluluktu.

Yakın geçmişin üzerinden henüz kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen Gülnihal neredeyse bütün acı anı ve kötü yaşanmışlıkların izlerini yok etmeyi başarmıştı. Aynı şeyleri başkasının yaşama ihtimalinde dahi travmatik şekilde sarsılacağı bir durumdan nasıl olur da bu kadar güçlü ve hala kendi olarak çıkar sorusunun etrafındaki herkesin aklına muhakkak bir kaç kez uğramışlığı vardı.

Onun en büyük silahı daima taze tutmayı başardığı umudu, çevresindeki her şeye karşı beslediği derin bağlılığı, saf sevgisi, merhameti, inancı ve pek tabi Yusuf'a olan o büyük aşkıydı. Onu tam olarak anlamak, onunla aynı benlik kaftanını giyip, aynı yollarda yürümekten geçmekte gizliydi.

Yan konağın iki sakini Hatice kadın ve Dilruba'da aynı korkunç dönemin başka bir evresini yaşamış olmalarının sonucunda tekrar normal yaşama dönme sancıları çekiyorlardı. Gülnihal kadar olmasa da, onlar için de kendilerini iyi topladıkları söylenebilirdi.

Günlük koşuşturmalar başlamıştı. Hatice kadın vaktinin büyük kısmında bakımsızlıktan çalılığa dönen bahçesi ile ilgileniyor Dilruba ise tekrar kursa başlamak için hazırlık yapıyordu. Dikiş, nakış konusunda oldukça hünerli olduğunun farkındaydı. Her türlü kumaşı tanır, her bedene uygun kalıbı çıkarır ve kıyafeti dikerdi. İnsanın iyi yaptığı işi nimet olarak görmesi gerektiğine inananlardandı.

Bahçeye çıkan annesinin ardından mutfağı toparladı ve arta kalan yemekleri alıp konağın biraz aşağısında sokak hayvanlarının uğrak yeri olan boş araziye gitmek için çıktı.

Parlak güneş ışınları gökyüzündeki griliği silmişti, bir müddet elini gözlerine siper etti. Biraz ilerdeki Marmara denizinde seyreden o büyük yük gemilerinin bacalarından çıkan homurtuya kulak kabarttı. Deniz kokusu ve çığlık çığlığa uçuşan martı sesleri. O an mavi deniz ayaklarının altında geziniyormuş gibi hissedip gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı ve yavaşça verdi. Sonra başını kaldırıp sonsuz maviliği yuva edinmiş gökyüzüne baktı. Birbiri ile yarışan serçe ve kırlangıç sesleri kulaklarını doldurdu. Her şeye nasıl da derin bir özlem duymuştu.

Sanki senelerdir bir sandığın içinde, karanlıkta kalmış gibi. Kötü bir rüya görmüş gibi, sanki hiç var olmamış gibi beyninin derinlerine itti yaşadığı o korkunç ötesi günleri. Hala hatırladıkça bile burnuna küf ve rutubet kokusu çalıyor, kulağına lağım farelerinin cızırtılı sesleri değiyordu. Hemen aklını dağıtıp başını salladı. Tekrar o günlere erişip, göğe bakmış olmanın dahası dolu dolu temiz hava almanın şükrüne daha çok varmalıydı.

Boş araziye gittiğinde fark etti ki, o görmeyeli oradaki nüfus bir hayli çoğalmıştı. İşte sevinmesi için kocaman bir sebep daha. Gülümsedi, ailenin yeni üç küçük üyesini görünce. Sonra oyun oynayan yavrularını izleyen beyaz tüylerle kaplı anne köpeğin yanına varıp başını okşadı "Sen ne tatlı bir anne olmuşsun böyle. Sizden biraz ayrı kaldım. Neyse. Olan da hayır vardır elbet"

Yemekleri bıraktı. Bir kaç dakika orada öylece durup izledi sevimli dostlarını. Sonra uçuşan peçesini düzeltti, doğruldu ve hemen yanındaki ağaçlı yola çıkıp az ilerdeki konağa doğru yürümeye başladı. Güzel bir günün, en güzel saatlerini bu şekilde değerlendiriyor olmaktan oldukça mutluydu.

Tabi o sıralar kendi düşünceleri ve etrafına dair hisleri ile o kadar meşguldü ki yanından gelip geçen kimseyi fark etmedi. Ama onu fark eden birileri vardı etrafında. Hem de elinde yemeklerin olduğu bakır sahan ile konağın dışına çıktığı ilk andan itibaren izleniyor olması da dahil.

O günlerde başka bir güzellik gelmişti suretine. Göz bebekleri ay ışığının yansımasıyla parıldayan can parçası gibi ışıl ışıldı. Ilık rüzgar etekleri ile oynuyor, peçesini havalandırıyordu. Üstündeki her şey de uçuş uçuştu. Muazzam ve nizami şekilde en sevdiği şeylerle meşgulken de şiire dönüşebilirdi insan. Hatta kalbindeki, ruhuna değmeye görsün yağmura tutulur, güneşe vurulur, rüzgara kapılır ve bir düş perdesinin ardında ahenkle salınırdı.

Yanlış bilinenin aksine asalet boyla, postla, soyla kazanılan bir şey de değildi. Güzel bir ruhta beslenen; bir hoşgörü zarafet ve nezaketler bütünüydü. Ki bunların tamamı genç kızda fazlasıyla mevcuttu.

İç içe girmiş hayatlar içinde kendi sınırlarında yaşamayı başaranlardan biriydi o.

Yine herkesi etkileyecek olaylar şekilleniyordu etrafında. Hele de yan konakta normal gün nerdeyse yoktu. Serra Hatun kafasında tasarladığı bazı teorileri pratiğe dökmeye hazırlanıyordu. Zaten o günlerde çok ortalar da olmaması çocuklarını tedirgin etmeye yetmişti.

"Bakalım bu kez kimin başına ne gelecek" dedi Ömer elleri ceplerinde abileri ile konuşurken.. Aslında herkesin az çok tahmini vardı. Fakat daha önce olduğu gibi beklenmedik yerden beklenmedik bir hamle ile karşılaşma olasılıkları da yok değildi.

Continue Reading

You'll Also Like

4M 250K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
5.1M 236K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
70.8K 3.1K 35
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
LALO By Kara Gül

General Fiction

472K 31.5K 30
☘️Günçiçek▪️Fırat☘️ Gözlerinden akan yaşlarla, otuzlarında olan kadını karşısına dikildi "Sen ne arıyorsun burda? Anlamıyor musun ben ne kırkındaki...