|Seni sevmek için çok genç olduğumu söylüyorlar|
♧
Sabah ışıkları odaya kalın perdelerin arasından sızarken hala uyuyakalmamış olmam biraz garipti ama bunu umursamadım, hemen yanımda uyumakta olan Jeongguk yerinde kıpırdanarak burnunu kırıştırdığında ortaya çıkan sevimli görüntü gülümsememe sebep oldu.
Biraz daha ona yaklaşarak gözüne gelen ve onu rahatsız eden yumuşak tutamları geriye doğru attım, bir elini yanağının hemen altına koyarak oranın tombulaşmasını sağlamıştı. Aralık dudaklarından sadece iki ön dişinin ucu görünürken saçlarını sevmeye devam ettim.
Jeongguk benim sahip olabileceğim en değerli hazineye eşdeğerdi, bu ana gelene kadar hislerimin bu kadar yoğun hale geldiğinin farkında olmamak belki de iyiydi, eğer farkında olsaydım ondan kaçacağımı biliyordum.
Etrafında güzel aşklara şahit olan biri olarak aşktan bu kadar kaçıyor olmam tuhaf görünse de hayatını karşındaki birine adama olayı beni hep korkutuyordu, onunla tanışana kadar.
Onun için yapabileceklerimin sınırının olmaması tam o kelimenin karşılığı olarak sunuluyordu bana, Jeongguk yeniden kıpırdanarak bana yaklaşırken gözlerini araladı. "Günaydın sevgilim." diye mırıldandım, huysuz bir şekilde dudak büzerek boynuma saklanırken titredi, yorganı omuzlarına kadar çekerek daha rahat bir pozisyon aldım. Uyanmaya niyeti olmadığını belli edercesine nefesleri yavaşlayarak uykuya dalarken benim de uyumam gerektiğinin farkındaydım, tüm gece tek yaptığım hemen yanıbaşımda uyuyan bu minik insanı izlemek olmuştu.
Onun kokusu beni yatıştırarak mayışmamı sağlarken uzun saatler uykusuz kalmanın etkisi ile gözlerim kapandı, bir kolumu beline atarak pijamasından içeri sokarak sıcak teniyle parmaklarımı buluşturdum.
Gözlerimi aydınlık odaya açtığımda yanımdaki bedeni bulamadım, üzerimden yorganı atarak kollarımı havaya kaldırarak gerindim. Komodinin üzerindeki telefonumu alarak saate baktığımda öğleni geçiyor olduğunu görmek beni şaşırtmadı, bugün antrenman olmadığı için mutluydum. Gelen arama ve mesajlardan sadece anneminkilere cevap vermenin ardından yataktan çıktım, sessize aldığım telefonu komodinin üzerindeki yerine bıraktıktan sonra banyoya ilerledim.
Soğuk su biraz daha uyanmamı sağlarken dağılmış saçlarımı elimle biraz da olsa düzelttim, salona ilerlediğimde ahjummayı televizyondaki programa tamamen odaklanmış halde buldum. Gündüz kuşağında yayınlanan bir suç programını dikkatle izlerken hiçbir iş yapmıyordu, onu elinde bir iş yapmadan gördüğüm nadir anlardan biriydi. "Çocuğu bence bu kuzeni kuyuya attı." dedi bana bakmadan, televizyondaki temiz yüzlü benim yaşımdaki birini işaret ederken, "Kayıp çocuğun karısına aşıkmış." Benim onu dinlendiğimden emin bir şekilde açıklamaya yapmaya devam ediyordu.
Jeongguk'un ortalarda görünmüyor olması canımı sıkarken omuzlarımı düşürdüm, "Senin için çörek yaptım, soğumasın diye fırında. Şu dövmeli çocuk da bir saate gelecekmiş." Jeongguk'u ne kadar çok benimsemiş olsa da dövmelerinden nefret ediyordu ve bu sadece gülmeme sebep oluyordu, ahjumma eski kafalı biriydi ve onun düşüncelerini değiştirmeye çabalamanın bir yararı yoktu.
Fırındaki çörek dolu tabağı alarak masanın üzerine bıraktıktan sonra bir bardağa soğuk süt doldurarak sandalyeye oturdum. Çilek marmelatlı çörekler gülümsememi sağlarken bakışlarım televizyondaydı, bir aksiyon dizisi izliyormuş gibi oraya kitlenmiş ahjummaya hak vermemek elde değildi, bir kez bakışlarım kaydığında çekmesi çok zordu.
Jeongguk evimin şifresinu girerek içeri girdiğinde "Bence komşusu da yapmış olabilir, konuşmaları hiç ikna edici." değil derken buldum kendimi, çörek tabağını bitirmenin ardından kendimi ahjummanın yanına atmış, yirmi yedi yaşındaki kayıp gencin davası hakkındaki konuşmaları izliyorduk.
"Neredeydin?"
Kendini benim yanıma bırakırken kolumu kot ceketinin üzerinden beline doladım, hemen yakınıma otururken saçlarından tatlı bir şeftali kokusu yayılıyordu. "Eve gittim, geldim." dedi, ona aç olup olmadığını sorduğumda arkadaşları ile bir şeyler atıştırdığını söyledi. "Yalancı, dünkü programda o saatlerce kafede olduğunu söylemişti." Tamamen ilgi alanımdan çıkan program ahjummanın sesiyle yeniden oraya dönmeme sebep oldu, "Ben Jeongguk ile çıkıyorum, gelince ayrıntıları anlat." Yanağına sulu bir öpücük bıraktığımda koluma vurdu ben kaçamadan.
Audi A5'in sürücü koltuğuna kurulurken Jeongguk çoktan binmiş, emniyet kemerini bile bağlamıştı. "Nereye gidiyoruz?" diye sordu, yukarıdaki gözü açarak aynada saçlarını düzeltti, hala uzun olmasına rağmen biraz kestirmişti ve ondan çok, benim canım acımıştı sanki o tellerin gitmesine. "Dün gece sen uyurken Jimin'le konuştum. Dönmüşler ve bizimle yemeğe çıkmak istiyorlar." Başını sallayarak onayladığında okullarım yaz tatilinde olmasından faydalanan arkadaşlarım yaklaşık üç haftadır Avrupa ülkelerinde gezerek balayı yapıyorlardı.
Hills and Holes'un önündeki valeye arabayı verdikten sonra içeri adımladık, yeni evli çiftimiz Han Nehri'ni gören camların yanındaki masalardan birine yan yana oturmuş bizi bekliyorlardı bile, Jimin beni gördüğünde ayağa kalkarak kocaman sarıldı, kollarım ona dolarken onu uzun zamandır görememenin beni gerçekten üzdüğünü fark ettim. Biz pek ayrı kalmazdık. Yoongi hyunga sarılırken Jimin de Jeongguk ile selamlaşıyordu, onların karşısına yan yana oturduk.
Çöreklerden dolayı çok fazla aç hissetmezken ton balıklı salata ve beyaz şarap söyledim, onlar et yemeği söylerken arkama yaslandım ve artık evli olan arkadaşlarıma baktım. Onlar açısından nasıl bir değişiklik vardı bilmiyorum ama sanki Yoongi hyung elini onun beline atarken, elini tutarken ya da sadece gülümserken bile eskiye göre daha rahat bir havada gibiydi. "Jeongguk." dedi Jimin hemen yanımdaki sevgilime seslenerek.
"Nasıl tavladın bizim oğlanı?"
Jimin'in sorusu hepimizin gülmesine sebep olurken Jeongguk dudaklarında tatlı bir tebessüm ile bana döndü, "İlk adımları atan hep oydu." dedi utangaç bir şekilde, "Evet, evet. Onları biliyorum. Ben nasıl aşık ettiğini merak ediyorum." dedi Jimin, ben gözlerimi devirirken Jeongguk ciddi bakışlarla bana bakıyordu şimdi, "Bunu ben de bilmiyorum ki hyung." dedi Jimin'e dönerek, omuzlarını düşürerek arkasına yaslandı.
Jeongguk'un ona olan sevgim hakkında şüphesi yoktu ama neden onu sevdiğim konusunda tereddüt ettiğini görebiliyordum, kendine durmadan neden ben diye sorduğuna emindim. "Ace gibi büyük bir hata yapmama sebep olduğunda bile ona bakmam, içimdeki tüm öfkenin dinmesine sebep olmuştu. Onu tanımıyordum ve şampiyonluğu kaybetmeme sebep olacak bir hataydı ama orada, mahcup bir şekilde bana bakarken hiçbir şey yapamadım." Hala bu olayın şaşkınlığı üzerimdeydi, onu gördüğüm anda Jeongguk, en büyük zaafım haline gelmişti.
Yoongi hyung gülümseyerek gelen kırmızı şarabından bir yudum aldı, "Onunla yakınlaştıkça kendimi onun için her şeyi yapabilecek halde buldum, dudaklarının arasından dökülmesi bile yeterdi. Bu ilk korkuttu ama şimdi, tüm hayatımı istese verecek olmam o kadar da korkutmuyor." Bana dolu gözlerle bakarken gülümsedim, uzanarak yanağını öptüğümde gülümsedi. "Senin bu hale geleceğin aklımın ucundan geçmezdi." dedi Yoongi hyung, "Serseri biri olduğunu falan söylemiyorum ama yine de sen, kendine çok düşkünsün işte ve şimdi onun için böyle düşünmen..." Kendini açıklarken gülümsemem daha da büyüdü.
"Seni anlıyorum hyung, bir tavşan kalbimin tamamını ele geçirdi."
Jeongguk başını omzuma gömerken ensesindeki saçları okşadım, yemeklerimiz geldiğinde başını kaldırdı. "Jeongguk, sen ne zaman kapıldın bizim çocuğa?" Yoongi hyungun sorusu Jeongguk'un gözlerinde ani gölgelerin belirmesine sebep olsa da gülümsemeye çabalarak kırmızı şarabından içti, bu ana kadar onun bana olan sevgisinin nasıl ve ne zaman başladığını hiç düşünmemiştim, o benden daha cesur itiraflar yapmış olsa da hiçbir zaman açık olmamıştı. "Bilmem, belki de hayatının hatasını yapmasına sebep olmama rağmen bana şefkatle yaklaşması olabilir?" Jimin onu gülerek onaylasa da sevgilimi tanıyordum, tamamen konunun ondan uzaklaşması için yalan söylüyordu.
Konuşmaları değiştirerek Jimin ve Yoongi hyungun tanışmasına geldiğinde karşımdaki arkadaşlarım bunu anlatmak için hazırlandı, hayatında onu en mutlu eden şey, eşi ile tanışmasını anlatmaktı. "Bir okuma grubundaydım, çok da kalabalıktık, yirmi kişi falan. Benim arkadaşım olan iki kişi vardı. Bir gün Romeo ve Juliet'i tartışıyor, herkes onların aşkından falan bahsediyor, ben kusacak gibiyim tabii..." Jimin şarabından biraz içmek için ara vermenin ardından arkasına yaslandı, "Aşk hakkında bir bok bilmeyen birini övmeyi kesmezseniz buradaki herkesin salak koyun sürüsü olduğunu düşüneceğim, diye bağırdım. Yani Rosaline'e aşık değil miydi bu çocuk, resmen Shakespeare trajedi yaratmak için birden çocuğu Juliet'e aşık ediyor." Arkadaşımın heyecanlı bir şekilde anlatışı hepimizin gülmesine sebep oldu.
Yoongi hyung başını onun omzuna yerleştirerek yüzünü ona doğru çevirdi, Jeongguk heyecanlı bir şekilde onu dinliyordu. "Herkes bana itiraz edip işte çok büyük aşk hikayesi olduğunu söylerken birden sarı saçlı, gözlüklü biri 'Pembe saçlı çocuk haklı, Romeo tam bir aptaldı.' dedi, ona baktım ve aklımdan tek geçen bu adamla evlenmek oldu. Yani bilirsiniz, kim benimle birlikte Romeo'nun aptal olduğunu düşünürdü ki? Kendime destek çıkan birini bulduysam kapmalıydım." Yoongi hyung ona yaslanmış halde gülmesini durduramazken diş etleri görünüyordu, "Bir de bizim tanışmamıza bak, resmen şampiyon olamıyordum." dedim Jeongguk'a dönerek, bana dil çıkardıktan sonra omzuma yaslandı.
"Bir ilişkide en önemli şeyin fikirler ne kadar farklı olursa olsun, aynı yöne bakmak olduğunu öğrendim. Gidişler ne farklı olursa olsun, varılan yer aynı olmadığında sadece acı ve kayboluş kalıyor elinde."
Yoongi hyung konuştuğunda başımı salladım, zıt kutupların bile konu ilişki olduğunda beklenti ve istekleri aynı olmalıydı ki, devam edebilmeliydiler. Tamamen farklı iki yöne gitmek sadece birbirini çekiştirmeye, üstünlük kurmaya ve en sonunda iplerin tamamen koparak savrulmalarına sebep olurdu. Omzumda yatan Jeongguk'un saçlarını öptüm, bir kolumu ona sardım. Jimin birden kot ceketinin cebinden telefonunu çıkardı.
"Öyle kalın, fotoğraf zamanı!"
♧
merhaba,
özlediniz mi?
romeo sevmediğimi her yerde belli etmezsem
hasta oluyormuşum.