KETRUM 1. Kitap "Tamamlandı"

By Glerzer7

1.7K 788 691

"Gece geç saatler, ay tüm zehrini indirmiş, kalabalık şehirlerin ıssız sokaklarına. Tüm sokak bomboş, yolda y... More

2.Bölüm: İşler zehirli bir hâl almaya başlıyor.
3.Bölüm: Olaylar karışmaya başladı-Kan geliyor
4.Bölüm- Kan ve Oda Savaşları-Ortalık Karışıyor
5.Bölüm- Zehir Zemberek Bir Savaş
6.Bölüm-Aşkın Zehriyle Dolu Bir Gece
7.Bölüm-Part-1
7.Bölüm-Part-2
8.Bölüm-Korkunç Kaza
9.Bölüm-Ölümüne Dans
10.Bölüm-Hekate ve Kızları Geliyor!
Ketrum Kapak Tasarımlarım
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
fligranlar

1.Bölüm: Zehir Zemberek Gece

526 92 388
By Glerzer7




Her şeyin başladığı o gece:

Bu gece karakolda görevim bitmişti. Son ilgilendiğim soruşturmayla ilgili dosyaları teslim ettikten sonra. Asansöre geçtim. Aynadaki yansımama baktım, yorgunluğum her halimle belli oluyordu. Kravatımı gevşettim ve ardından asansör açılınca karşımda müdürümü gördüm.

"iyi akşamlar efendim."

"iyi akşamlar Mert."

Müdür, babamın yakın arkadaşıydı. Babamda polisti ve yakın zaman önce emekliye ayrılmıştı. Arabama doğru ilerlerken akşam farklı bir şey yapmalı mıyım düşüncesi vardı zihnimde. Otoparka geldiğimde anahtarımı çıkarıp arabamı açtım, direksiyona geçip önce ceketten kurtuldum ardından da kravatı kenara attım. Resmiyet güzeldi ama belli bir süreden sonra sıkıyordu. Yola çıktım, etrafta eve dönme çabası içinde olan binlerce insan vardı. Farklı koşuşturmacalar ve koşuşturmacaların ardındaki büyük nedenler. Evim trafik bölgelerinde olmadığı için özellikle de İstanbul gibi bir şehirde çok şanslıydım.

Bir an telefonuma bildirim geldi. Kenara çekip durdum. Önemli bir mesaj olabilirdi. Yakın arkadaşımdan gelmişti mesaj. Olay yerine geçtiklerine dair. Telefonda dinleme durumu olabiliyordu merkezdeyken. Hemen atılan konumu navigasyona girdim ve yorgunluğumu bir kenara bırakıp göreve doğru gitmeye başladım. Orman yoluna sapınca olayı daha çok merak etmeye başladım. Belki bir cinayet veya kaçırılma olayı olabilirdi ve genellikle iş ormandaysa sağlam kimse geriye kalmıyordu. Konumun olduğu yere ulaşınca etrafa baktım lakin bizimkilerden kimse yoktu. Konumu tekrar kontrol ettim. Arkadaşımı ararken ona ulaşamadım, iyice işler tuhaflaşmaya başlamamıştı. Arabadan indim. Silahımı ve bıçağımı alıp arabanın önüne geçtim. Orman o kadar sessizdi ki sanki yaprak kımıldamıyormuşçasına.

Arabaya doğru döndüğüm sırada

"İmdat!"

Bir ses duydum ve daha fazla kuşkulanmaya başladım. Ne kadar seslenirsem sesleneyim bir cevap alamıyordum lakin o sesi duyduğuna emindim. Elim tetikte ormana doğru ilerlemeye başladım. Bir yandan da karakolu aramaya çalışıyordum lakin telefon bulunduğum konumda çekmiyordu. İçimden lanetler savururken bir yandan da bu bir şakaysa bunun karşılığını misliyle alacaklardı.

Bir anda ayaklarımın ucundaki toprak yarılmaya başladı ve toprağın altından çıkmaya çalışan yılanı görünce, işte o an gerçekten ne yapacağımı şaşırdım. Tek yapabildiğim silahıma sahip çıkıp kendimi koruma pozisyonu almak oldu. Hayatımda bu kadar büyük yılan görmemiştim. Yılandaki bir diğer tuhaflık ise gözleri yoktu. Etrafımda dönmeye başladı, kaçabilecek hiçbir köşem kalmamıştı ani bir hareket yaparsam yılan saniyeler içinde bedenimi sarıp kemiklerimi kırabilirdi, bu yüzden yapılması gereken en doğru şeyi yapıp bekledim. Soğuk soğuk terlemeye başladım. Nefesim kesiliyordu. Sonrasında doğru bir hamleyle onu öldürebilirdim. Yılan önümde durdu.

"Evet, o sensin. Bana emredilen insan sensin."

Bir an şok geçirmeye başladım.

"Konuşan bir yılan, şaka mı bu? Dalga geçme benimle! Aptal yaratık."

Yılansa kendinden emin bir tonla konuşuyordu. Tok ve etkileyici bir ses tonu vardı.

"Kanıtlamamı asla istemezsin Mert, kanıtlamaya kalkarsam bundan zevk almazsın."

"Yılanları ancak filmlerde konuşturabilirsin yani bilgisayar ortamında ve bu bir film olmadığına göre buna inanmamı bekleme. Belki de kâbustur."

O an arkadaşlarımın bir yerden çıkıp şaka yaptığını söylemesini çok isterdim.

"Seni Odaya davet etmeye geldim. Gerisine sonra inanırsın."

"Ne Odası? Ya ben gerçekten hiçbir şey anlamıyorum. Bir saniye durabilir miyiz? Önce bir yılan geliyor, sonra konuşuyor ve beni bir yere davet ediyor. Peki ya gelmezsem?"

Yılan tekrardan konuşmaya başlamıştı.

"Yılan söyledi insana, insan inanmadı, insan öldü, geriye ne sorular ne de onun varlığı kaldı."

"Bu bir tehdit mi?"

"Sen anladın. Sadece seni Odaya davet etmeye geldim."

"Ne Odası?"

"Lafımı bölme ve beni dinle. Kurucumuz Aslı seni de seçti. Sende bizimle olacaksın, biz bir koruma kuruluyuz. Senin gibi on üye daha var. Benim görevim sadece seni davet etmek."

Mert gerçekten söylenen şeyleri, gördüğü şeyleri idrak edemiyordu artık.

"Ya kabul etmezsem, seninle gelmezsem."

"Yılan söyledi insana, insan reddetti yılan da onu yok etti."

"Sürekli ölümle tehdit etmeyi bırak."

"Yaşamayı seven bir insanı neyle tehdit etmemi bekliyorsun?"

"Haklısın, yaşamayı seven bir insanım. Peki, şimdi ne yapacağım?"

Yılan ani bir hareketle bana saldırmaya kalktı. Seri bir hareketle elinin ardına sakladığı bıçağı çıkardım ve tam vücuduma sarılmaya başladığı an hiç düşünmeden bıçağı saplamıştım. Bıçağı sokup, sokup çıkarttım, yılanın bedeni bir anda yere serilmişti. Ani refleksim çok kuvvetliydi, bu zamana kadar beni hiç yanıltmamıştı.

Nefes nefese kalmıştım. Yılanın bedeni bir anda buharlaşırcasına yok olmaya başladı ve bedeni etrafa yayılıp kayboldu. Artık bu saçma olaya son vermeliyim. Arabaya doğru kaçmaya kalkışacakken arkamı döndüğüm anda yine aynı tok ve soğuk ses tonuyla karşılaşmıştım.

"Bir yere mi gidiyorsun Mert?"

Yılanı yeniden görünce neye uğradığımı şaşırmıştım.

"Ben seni öldürdüm. Lanet olası şey"

"Bende tekrardan canlandım, cesaretini ve refleksini tebrik ederim açıkçası, bu evrede ölüme ramak kala bitiren diğer üyeler arasında fazla zorlanmadan birinci aşamayı geçen ilk kişi oldun. Şimdi sıra sana ne yapacağımıza geldi. Yılan götürecek insanı Odaya, sorular soracak orada, ya kabul edecek ya da ölecek."

Yılan kafasıyla Mert'e gelmesi için ormanı işaret etti ve ağaçların arasında ilerlemeye başladı. Mert ise karşılaşacaklarından bir haber onu takip etmeye başladı. Olaylar hâlâ ona şaka gibi geliyordu ama yapabilecek bir şey olmadığını da şu kısa sürede yaşadığı olaylardan anlamıştı.

Ay sanki ormanın derinliklerine ilerledikçe daha fazla aydınlatıyordu yeryüzünü. Yılanın arkasında ilerlerken on beş metre ilerde ağaçların bittiğini fark etti ama Yılan yüzünden ileride ne olduğunu göremiyordu ve sonunda ağaçların bittiği noktaya ulaştıklarında Mert'in ağzı bir kere daha açık kaldı. Karşısında yönü onlara doğru çevrilmiş uzun bir masa ve sandalyelerde oturmuş on kişi vardı bahsettikleri kişiler kesinlikle onlar olmalıydı. Yılan hepsinin huzurunda eğildi ve konuşmaya başladı

"Yılan getirdi insanı, şimdi konuşma ve tanışma sırası, yılan gitti, onun görev bitti"

Dedikten sonra Yılan tekrardan boynunu eğdi ve sürünerek ağaçlar arasında kayboldu.

Karşısındaki insanların hepsi ona bakıyordu, hepsi de birbirinden çok farklı duruyordu giyinişleri, duruşları gerçekten hepsi tuhaftı. Ruhu dinçte tutan serinlikte bir hava vardı etrafta. Masanın başında oturan kırmızı elbiseli, koyu kahverengi gözlere sahip, siyah saçlı kadın konuşmaya başladı

"Odaya hoş geldin Mert. Evet, şu an hissedebiliyorum kafanda binlerce soru var ve her insanın göremeyeceği şeyler yaşadın bir gecede. Sana senin hakkında hiçbir şey sormayacağım çünkü bana inan, senin hakkında senden daha çok şey biliyorum. Şimdi sana asıl önemli olan soruyu soracağım, Öncelikle"

Dedi ve gözlerini Mertten yarım saniye ayırdı ve sonra tekrardan buluşturdu. Mert bir tuhaflık olduğunu anladı, onun baktığı noktaya fırsat kalmadan Yılan tüm vücudunu sardı ve ona dişlerini gösterdi. Mert bir an paniklese de şu an kendini asla savunamazdı.

Kadın tekrardan konuşmaya devam etti

"Evet, soruma devam ediyorum. Bizimi seçiyorsun yoksa ölmeyi mi?"

Mert artık bu sorudan çok sıkılmıştı.

"Madem beni bu kadar iyi tanıyorsunuz neden bu soruyu soruyorsunuz? Hem ölümü kim seçer ki böyle bir durumda?"

Kadın donuk gözleriyle çok sıkılmış bir şekilde tekrardan Yılana baktı ve Yılan tekrardan daha fazla bir şekilde ağzını açtı. Aslı konuşmaya başladı

"Tek bir cevabın ve tek bir saniyen var."

Mert tek bir saniyeyi duyar duymaz

"Evet, kabul ediyorum." Dedi.

Zaten o, cümlesiyle bunu onaylamıştı.

Kadın tekrardan konuşmaya başladı

"Sevindim, doğru seçenek."

Mert alaycı bir ses tonuyla konuşmaya başladı "Sanki başka bir seçeneğim mi vardı?"

Kadın birden ayağa kalktı ve Mert'in yanına doğru hızlıca ilerlemeye başladı, Yılanın ona yaptığı gibi etrafında dönmeye ve konuşmaya başladı

"Biz sana iki seçenek sunduk ve sen bizi seçtin. Eğer kararını değiştiriyorsan Yılan bu işi zevkle yapar."

Kadın arkasında durdu ve

"Artık Odanın bir üyesisin. Yılan ve biz on kişi buna şahit olduk. Eğer çıkarsanız Odadan. Canınız çıkar o an."

Tekrardan sandalyesine doğru ilerledi. O yürüdükçe ay daha çok ışıldıyordu. "Yerine geçmeyecek misin?"

Mert boş sandalyeye doğru ilerledi hâlâ şaka gibi geliyordu gözünün önünde yaşananlar. Kadın tekrardan konuşmaya başladı

"Oda artık toplandığına göre, görevlerinizi almanız gerekecektir. Tanışma faslını kendi aranızda sonra yapabilirsiniz. Şimdi yapmanız gereken tek şey önünüzdeki kâğıtları bana getirmek ve görevlerinizi öğrenmek."

Mert hemen atıldı ve

" Bu görevleri başarabileceğimizi nereden biliyorsun?"

"İnanmasam sizler burada olabilir miydiniz? Hatta en iyisi senden başlayalım mı al kâğıdı ve gel."

Mert ayağa kalktı ve önündeki boş kâğıdı alıp ağır adımlarla Kadının yanına gitti.

"Kâğıdını bana uzat."

Mert kâğıdını Kadına uzattı ve Kadın gözlerini kapatmadan önce

"Ne olursa olsun elinden kâğıdı bırakma"

Anında gözlerini kapattı. Kadın gözlerini kapatır kapatmaz Mert'in elindeki kâğıt yanmaya başladı. Elinde bir kâğıt yanıyordu hem de o Kadının dedikleri geliyordu aklına ama bu işte bir tuhaflık vardı. Elleri donuyordu üç saniye içerisinde Kadın gözlerini tekrardan açtı, gözlerinin içi simsiyahtı. Ürkütücü bir siyahlık vardı gözlerinde. Kadın söze girdi tekrardan "KETRUM" Kadın bir saniye durakladı ve

"Yılan sana her şeyi anlatacak..."

Diğer üyelerde görevlerini de verdi. Herkes ayağa kalktı

"Geldiğiniz yolu takip edin yol biraz uzun ama tanışırsınız."

Kadında ayağa kalktı onlara zıt yöne döndü. Mert'in aklında bir soru kalmıştı Kadına geri döndü "Neden Oda?"

"Sonsuz kâinat bizim Odamız." O an Yılan toprağın altından birden çıktı ve Kadın Yılana sarıldı, onlara görev verirken çok fazla güç kaybetmişti ondan destek almaya çalışıyordu.

Yılan, Kadın ona sarılır sarılmaz hemen toprağın altına girdi ve yok oldular. Kimse gördüklerine inanamadı...

Şu an

Gece geç saatler, ay tüm zehrini indirmiş, kalabalık şehirlerin ıssız sokaklarına. Tüm sokak bomboş, yolda yürüyen bir kadın var gecenin karanlığında. Kan kırmızısı rengindeki, parlayan güzel elbisesiyle gecenin sessizliğinde çıkardığı topuklu ayakkabının sesleri dalga, dalga yayılıyordu İstanbul sokaklarında.

Elinden damlayan seri kandamlaları arkasında izler bırakıyordu. Kadını az bir şey daha dikkatli inceleyince, elindeki şemsiyenin tutma yerindeki hançeri fark ediliyor ve kadın o hançeri öyle sıkı tutuyordu ki akan kandamlaları hiç kesilmiyordu.

O kadının etkisine kapılmış hipnoz olmuşçasına takip eden adam. Yolunda emin adımlar atarak ilerler, arkasından gelen adamın onu takip ettiğinden o kadar emindir kafasını arkaya çevirme gereksiniminde bile bulunmuyordur. Bu amansız yürüyüş kendini şehirden biraz uzaktaki mezarlıkta bitiriyor. Kadın mezarlığın kapısını açıyor ve etrafa yayılan kapının gıcırtı sesiyle panik olup afallıyor. Birden arkasına dönüp adamın gözlerinin içine bakarak

"Kara gecenin, kırmızı Ketruma bıraktığı izler. Bir gün herkes hatalarını öder."

Der ve ardına bakar, adamın hâlâ etkide oluğunu görünce yürümeye devam eder.

Yarım metre derinlikte kazılmış bir mezarın başında durur. İçine yerleştirilmiş tabutun kapağını açar ve tekrardan bir şeyler söylemeye başlar.

"Herkes bir gün uyur toprağa, sarılarak yalnızlığa, Ketrum emreder. Gece ona bütün ihtişamıyla yardım eder."

Adam duyduğu bu tuhaf sözlerin etkisiyle birden tabutun içine girer ve uzanır. Kadın şemsiyenin başını hançerden ayırır. Hafifçe yere eğilir ve adamın ayakucuna bırakır. Uzun bir süredir hipnoz ettiği için iyice yorulmuştur.

Hançerin kenarıyla eline derin bir kesik atar, akan kandamlalarını adamın üzerinde gezdirir. Hançeri de o adamın üzerine bırakır ama adam hâlâ uyanıktır. Normalde kandamlalarıyla birlikte anında uyuması gerekiyordu. Adam gözlerinin içine anlamsızca bakıyordur. Kadın yavaşça diz çöker ve adamın gözlerine odaklanır, çok geçmeden adam uyuya kalır. Kadın tabutun kapağını kapatır, önceden mezarın yanına koyduğu kazmayla tabutun üzerine toprağı atmaya başlar. Hipnoz büyüsünü yapmayı bıraktığı için biraz rahatlamıştır lakin kürekle toprak atmak onun narin bedeni için ağır bir iştir. Mezarı çok derin kazmadığı için hemen işini bitirir ve gecenin karanlığında kaybolur.

Ciğerlerindeki yanmayla nefes nefese uyanan adam bir anda sertçe kafasını tabutun kapağına vurur. Panik olur, nerede olduğunu anlamaya çalışırken tahtaya düşen eşyanın sesi dar alanda yayılır. Düşen eşyayı aramaya başlar bulduğu an daha fazla panik olur. Bu eşya ona kesinlikle tanıdık gelmişti. Dirseğiyle yittirmeye çalışır lakin dirseğini dayayamadığı için başaramaz. Yüzüstü döner yerden destek alarak sırtıyla büyük bir kuvvet uygular kapağa. Üzerindeki ağırlığı kaldırmak hiçte kolay değildi.

Hafiften oynadığını hissedince yerden daha fazla destek alır ve bağırarak yittirmeye başlar o an ya bağırarak ölecekti ya da oradan kurtulabilecekti yani ölüm ve kalım arasındaki o ince çizgide gitti ve geldi. Kapak açıldı, Adam kendisini hemen dışarıya attı ve yere uzandı. Ciğerine dolan temiz hava onu sakinleştirebilmişti, mezarın kenarında uzun bir süre nefesini topladıktan sonra ayağa kalktı,

"Sana yemin olsun ki seni bulacağım Ketrum."

Tabutun içine baktı, içerisindeki şemsiye başlığı normal bir başlıktı fakat Ketrum onu buraya bıraktıysa kesin bir sebebi vardır. Ona uzandı aldıktan sonra geri doğruldu hançeri cebine koydu, başlığını da aldı ve eve doğru yürümeye başladı.

Kafası çok karışık bir şekilde evine doğru yol alır ama sanki adımları geri geri gidiyormuş gibi hissediyordur. Eve geldiği anda hemen Ketrumla ilgili olan belgeleri, araştırmalarını çıkartır, orta sehpanın üzerine bırakır.

Beyaz gömleğindeki kandamlalarını yeni fark etmiştir banyoya geçer ve aynadaki yansımasına bakınca gözleri fal taşı gibi açılır, beyaz gömleğinin üzerindeki kandamlalarıyla yazılmış olan

"Ketrum"

Yazısı tüylerinin diken, diken olmasına sebep olmuştur. Gömleğini o an yırtar ve yere fırlatır, tenine yapışmış olan kandamlalarının lekelerinden çok rahatsız olmuştur, kendini hemen duşun altına atıp, kan lekelerinin tamamının teninden aktığından emin olunca beline havluyu sarıp tekrardan aynanın karşısına geçer, lavabonun iki kenarından tutar ve gözlerine odaklanır. Daha önce hiç olmadığı kadar büyümüştür göz bebekleri. Başı çok ağrıyordur sanki beynine binlerce iğne saplanıyormuş gibi hissediyordur. Elini başına götürür ve masaj yapmaya başlar salona doğru yürürken.

Kendisini koltuğa atar ve belgeleri tekrar, tekrar incelemeye devam eder. Araştırmalarını değerlendirir

"Yok, yok işte her şey tam, yaptığım görevlerin hepsi doğru."

Artık baş ağrılarına dayanamaz hem bunun hesabını sormaya hem de bunun için bir çıkış yolu aramaya Aslının evine gitmeye karar verir.


"yorumlarınız ve fikirleriniz benim için çok değerli, sizleri seviyorum. En kısa zamanda yeni bölümde buluşmak duasıyla. Kurguyu beğendiyseniz arkadaşlarınızla da paylaşmayı unutmayın. Merakla ve mutlulukla kalın." 

Continue Reading

You'll Also Like

259K 22.9K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
140K 9.5K 86
1600'lü yıllarda Joseon Kralı Lee Dong Joon hastalığı nedeniyle vefat eder. Oğlu, veliaht prens henüz 13 yaşındadır. Ölen kralın kardeşi, Büyük Prens...
25.3K 807 14
Avazı çıkan bir kadın, ona ait olmayan kalbi, kalbin atışına şahit olan insanlar ve asla bulunamayan o yeni gezegen. Bazı sökük ruhların ilmeği zaman...
104K 6.1K 17
Bildiğiniz mitolojiyi unutun! Ölüm tanrısı Hades olur da yanlış tanrıçaya tutulursa... Mitoloji fazlasıyla karışacak! #1 mitoloji - 11/04/2023 (çok...