True Love Or Not | Larry ✔

By missingsound

127K 14.7K 33.5K

Louis âşık olduğu kişinin sadece ismini öğrenmek istemişti, Harry ise kendisine âşık olanı tanımayı. İşlerin... More

A Phone Number
Text
Text: H/Z
Cheesecake
Text: L/H
Text: L/H
Professor Snape?
Text: H/R
Instagram: L/H
Cookies
Text: L/H
Instagram: L/H
Text: H/N/Z
Text: L/H
Text: L/H
Text: L/H
Precious Boy
Text: H/R
Text: L/R
Text: L/H
Text: L/H
Green Lake
Text: L/Liam
Yoda!
Instagram-DM: L/H
Harley Owners
Text: L/H
Bad Truths
Sweet Cuddle
Text: L/H
Text: L/M
Something Happened
Niall's Mission
Text: L/H
Zorro and Kitty
Text: L/H
Text: L/H
Text: L/M
Painted Nails
Text: L/H
The Concert
Instagram: L/H/Z/L/N
Text: L/H
Text: White Eskimo
Instagram: L/H
Text: L/H
Mother and Her Love
Dinner
Instagram-DM: H/M
Instagram: L/H
Text: L/H
Text: L/M
Family & Guitar & Kiss
Text: White Eskimo
You are a Baby
Instagram: L/H
Instagram
Wedding Day
Text: L/H
Text: L/M
FINAL

Little Kiss, Little Feels

2.7K 252 641
By missingsound

Harry, siyah, AC/DC grubunun baskılı olduğu tişörtünü ve sade bordo gömleğini üzerine giydi, gömleğin kollarını dirseklerine kadar kıvırdı. Siyah dar kotunu ve sağ bileğini saran bileklik taktı. Saçlarını saldı ve bir el hareketiyle onları yana yatırdı. Geçen yılki doğum gününde annesinin hediye olarak aldığı parfümü üzerine sıktıktan sonra, kalın koyu yeşil ve dizlerine uzanan montunu giydi. Evden çıkmadan önce de siyah postallarını giydi ve ardından kapıyı kapatıp arabasına bindi, yola koyuldu.

Tüm gece Louis'yle vakit geçirebilecek olmanın sevinciyle doluydu. Bu sebeple Scorpions'un Rock You Like A Hurricane adlı parçasını son ses açmış, yağan yağmura ve koyuya bürünmüş gökyüzüne rağmen gürültülü ve enerjik elektro gitara, direksiyona vuran parmakları ile eşlik ediyordu. Bir hafta, onu özlemek için çok fazla gelen bir süreydi ve bu açıklığı bir an önce kapatma hevesiyle doluydu.

Evin önüne geldiğinde vakit biraz daha geçmiş olduğundan, havanın yağmur sebebiyle kararmış olmasına akşamın yavaş yavaş çöken siyahlığı eklenmişti. Arabadan indi ve ardından kapıyı kapatıp kilitledi. Hızlı adımlarla kapısına vardıktan sonra kapıyı çaldı. Ayak sesini duyduğu evreye kadar kalbi öyle hızlıydı ki, bunun sebebi hızlı yürümek değil, onu görecek olmasındandı.

Kapı açıldığında nefesi sanki ciğerlerine yapıştı ve daha hiç nefes alamadı onu izlerken. Boynunu ve köprücük kemiklerini açıkta bırakan uzun kollu koyu yeşil bir penye, siyah, bilekleri sıkı bir eşofman giyiyordu. Gözleri ve gülümseyen nar çiçeği rengindeki dudakları ise, bu kapalı gökyüzüne ters olarak parıldıyordu âdeta.

"Hoş geldin!" dedi neşeyle.

Harry içeriye girip ardından kapıyı kapatırken, "Selam," dedi. Montunu çıkarıp vestiyere astı. Botlarını da çıkarıp kenara koydu. "Nasılsın?"

"Sen gelince çok iyi oldum! Ya sen?"

Gülümsedi. "İyi. Annen burada mı?"

Louis başını sağa sola sallayıp, "Değil," dedi. "Sabah gitti, bir daha yarın sabah gelecek."

"Ve... Sarılabilir miyiz?"

Harry tek kaşını kaldırarak sorduğunda, Louis onun bu haline güldü, parmak uçlarında yükseldi ve kollarını boynuna dolayıp sıkıca ona sarıldı. Harry onu tamamen belinden sardığında, dudakları açıkta kalan boynunda geziniyor ve onu öpüyordu. Louis başını hafifçe geriye çekince, Harry hiç düşünmeden dudaklarını onunkine bastırıp öptü. Louis de elini ensesine atmış, heyecanla bu öpücüğe karşılık veriyordu.

Harry, "Çok özledim," dedi bir an için dudakları ayrılınca. Sonra öpücüğe devam edip, belini okşayarak sıkıca sarmaya devam etti. Louis'nin bir elinin parmakları ensesinde dolanıyor, diğeri omzundan tutuyordu.

Geriye çekildiğinde ikisi de nefes nefeseydi. Özellikle Louis'nin dudakları öpülüp ısırılmaktan şişmiş ve kızarmıştı. Harry bu hâline dayanamayıp gülmeden önce bir kez daha öptü onu kısaca. Bu tavrı Louis'nin de gülmesine sebep oldu. Demiyordu ama, Louis resmen karnından sımsıcak akım geçiyormuş gibi hissediyordu.

"Film ayarladım!" dedi bu histen kurtulabilmek için. Harry'nin kollarından ayrılıp elini tuttu ve içeriye çekiştirmeye başladı. "Bir sürü izlenebilecek film listesi yaptım."

"Bir günde mi?"

Harry üçlü koltuğa otururken, Louis başını sağa sola salladı. "I-ım, sen bana film listesi yaptığını söyledin ya? Ben de bunu yapmaya başladım. Belki birlikte izleriz diye."

"Çok iyi düşündün ama hemen film mi izleyeceğiz?" Harry biraz sitemle davetkâr bir şekilde kollarını açtı. "Ben seni özlemişim, sen film diyorsun. Gel buraya."

Mahcubiyetle gülümsedi ve yanına oturarak, kollarını beline sarıp başını onun omzuna yasladı. Harry de hem beline hem de sırtına sarılarak, kendisine bakan oğlanın dudaklarını öptü hafifçe. "Kusura bakma, ben biraz heyecanlandım."

"Önemli değil. Neler yaptın, haftan neden yoğun geçti senin? İşe de gitmedin."

"Ödevler çok üst üste geldi, ondan."

"Çok yorma kendini. Ödevlerine ve sınavlarına zevkle yardım ederim, biliyorsun. Var mı kalan ödevin hâlâ?"

"Var. Edebiyattan 100 şiir yazmamız istendi."

"Hadi getir de yapalım."

Louis huysuzca ona gömülüp omuz silkti. "Seninle olan günümü ödevimle mahvetmek istemiyorum."

"Ama-"

"Lütfen, ödevler yüzünden benimle tartışmayacaksın değil mi?" Alt dudağını büzüp, kaşlarını kaldırarak ve gözlerini açarak sorması üzerine Harry derince iç çekti bu güzelliğe dayanamaz hâlde.

"Seninle tartışmak? Hayır, asla..."

Gülümsedi. "İiişte böyle!" Kollarını Harry'nin boynuna dolayıp, uzanarak çene köşesini öptü hafifçe. Bir an tepkisine baktı ama herhangi bir farklılık göremeyip yutkundu. "Beni özlemedin mi?"

Harry inanamaz bir hâlde kaşlarını çatıp, onu iyice sararak, "Saçmalıyorsun," dedi. "Küçücük ekrandan seni izlemek ne kadar zordu, biliyor musun? Ekrana sığıp yanına ulaşmak istedim çoğu kez."

Louis bunu sevimli bularak gülse bile, kalbi hiç olmadığı kadar hızlı ve ne istediğini bilmez bir arsızlıkla çarpıyordu. "Uhm... Ben- ben seni daha çok özledim ama," diye fısıldayıp, onun tepkisini merak ederek gözlerini açtı ve kaşlarını kaldırdı hafifçe. Ancak Harry'de yine bir şey olmadı ve gülümsedi.

"Bu akşam birlikteyiz. Mısır ister misin? Ya da pizzayı şimdi mi söylesek?"

Louis kollarını bir nebze hayal kırıklığı ile onun boynundan çekti ve başıyla onayladı. "Pizza istiyorum."

"Tamam, ben arayayım. Neli istersin?"

"Ben hepsini seviyorum, fark etmez."

"Tamam o zaman," diyerek cebinden telefonu çıkarırken, Louis iç çekti ve ayağa kalkarak, filmi açmak için geniş ekran televizyonu koydukları konsola doğru ilerledi. Bu sırada, Harry nefesini sessizce dışa vurup sert bir yutkunuşla içinden küfür savurdu, çünkü... Siktir. Louis az önce ne yapmıştı öyle? Bu bir davet değil de neydi?

Fakat- Yo... Hayır, hayır bunu yapamazdı. Şimdi olmazdı. Olamazdı. Olamazdı işte.

Sıck basmış gibi hissederken üzerindeki fazladan gömleği çıkarıp, dövmelerini sergileyen tişörtle kalmayı tercih ederek koltuğun kenarına koydu gömleği. "Bir pizzacı telefonu var mı?" diye sordu. Louis onayladı ve mutfağa geçti. Buzdolabı üzerindeki magneti alarak salona geldi ve hazırda bekleyen Harry'nin avucuna fırlattı. Tekrar diz üstü bilgisayara dönüp film listesini açtı.

Bu sırada Harry bir büyük bir de orta boy pizza siparişi verdi. Louis'nin ve kendisinin de istediği kola ve limonlu sodayı belirtmeyi unutmadı. Telefonu kapatırken Louis'nin hâlâ moralsiz hâlde ekrana baktığını fark etti. Diz üstü bilgisayarı önünde diz çökmüştü, Harry de koltuktan kalkıp arkasına çöktü ve beline sarılıp, onun sıçraması eşliğinde dudaklarını boynuna bastırdı. Teninden yayılan güzel kokuyu içine çekerken hem Louis'yi tebessüm ettirmiş hem de kendisi mutlu olmuştu.

"Hangi filmler var?"

"Sen aksiyon seviyorsun diye bir sürü ayarladım, bak."

"Hm..." 30'dan fazla aksiyon filmi sıralanmıştı ve Louis'nin ince düşünüp bunları sıraladığını görmek Harry'yi memnun etse bile yarısından fazlasını izlemişti. Yine de bunu söylemek yerine izlemediği bir filmi önerdi. "Extraction'a ne dersin?"

"Fragmanını izlemiş miydin?"

"Evet ama kendisini izlemedim." Eli altındaki göbeği okşayıp doyamadığı boynuna bir öpücük daha kondurdu. "Heyecanlı olur."

"Tamam," derken, sesi neşeli çıkmıştı Harry'den aldığı bu yakın temâsın etkisiyle. Ve aslında bunu yapmamalıydı da.

"Bana babanın motorunu gösterir misin?"

"Oh, şimdi mi?" Başını ona çevirdi. "Filmden sonra bakarız diye düşünmüştüm."

"Önce bakayım bir, belki o sırada pizzacı da gelir."

"Olur," diye omuz silkti. İkisi de yerinden kalktı. Louis Harry'nin elini tutarak kapıya ilerledi ve vestiyer çivisine asılı kare şeklindeki küçük sensörlü anahtarı ve normal demir anahtarı aldı.

Ayakkabılarını giyerek, evden çıkıp kapıyı kapattı ve solda kalan mavi, orta boydaki garaj kapısına ilerledi. Sensörlü anahtarın yuvarlak tuşuna basınca kapı yükselerek açıldı. Sağ duvarda takım taklavat vardı. Sol tarafa ise çeşitli koliler dizilmişti. Tam ortada koyu gri renkte branda çekilmiş motosiklet ve derisi yırtılmış tekli bir koltuk duruyordu.

İkisi de yanına ilerledi ve Harry brandayı kaldırıp kenara attı. Karşısına çıkan Valkyrie model motosiklete sırıtmadan edemedi. Bir antika kadar değerliydi ona göre. Ancak siyah koltuğunun derisi biraz soyulmuş, demirleri paslanma eşiğinde benek benek turuncumsu ve kahverengi halkalarla donanmıştı.

Bir müzede inceleme yapıyormuş gibi motorun önünde çökerken, Louis alt dudağını ısırmış, kalçasını yandaki koltuğun kolçağına yaslayarak Harry'nin hareketlerini takip ediyordu. İsyan etmiyordu ama düşünmeden de edemiyordu: Tanrım, neden bu kadar yakışıklı, neden bu kadar çekici, neden bu kadar kibar ki!

"Ön amortisörler işe yarar mı bilmiyorum."

"O da ne?"

"Araç çalışırken sarsıntı ve titreşimi önleyen parça." Ön tekerleğin iki yanına sabit duran ince borulara dokunup gözlerini kıstı. Tekerleğe bakınırken bu kez kaşları havalandı. "Jant rulmanları yok."

"Şey- Peki rulman ne?"

"Tekerleğin jantını tutan vida gibi bir şey. Onlar olmazsa süremezsin."

"Yani onlar olursa çalışabilir mi?"

"Amortisörlere bakmam lâzım. Onlar bozulmuşsa parça değiştirmemiz gerekir. Rulman halledilir ama zor kısım amortisör, çünkü arkadaki amortisörlerle bağlantılı."

Louis az çok bir şeyleri kavrayarak başını aşağı yukarı salladı. Harry ise incelemeye devam ederken, ön tekerleğin üzerindeki siyah çamurluğun kırılmış olduğunu, siperliğin biraz içe çökmüş olduğunu ve üzerinde tırmık izleri gibi sürtünme izleri olduğunu fark ederek içi burkuldu. Mark Tomlinson bununla kaza geçirmişti ve Louis belki de çoğu zaman bunu inceliyordu. Harry'ye bu durum doğru gelmedi, sevgilisinin buna baktıkça daha çok üzüleceğini düşündü. Acaba motosikletin parçalarını yenilemeli miydi?

"Bakıyorum motosiklet modellerinden bildiğin kadar onların dilinden de anlıyorsun." diye takıldı Louis, Harry'nin gülmesine neden olarak.

"Öyle."

"Yarış yaptığında hiç kötü sonuçlandı mı? Yani... Kaza gibi bir şey." Gözlerindeki tedirgin bakışlar sesinin tonundan yansıyan endişe ve meraka karışmıştı.

"Harley Davidson motosikletler bazen ıslak zeminde fazla kayabiliyor. Kayıp düştüm ama önlem almıştım, bir şey olmadı," diye omuz silkince, Louis huzursuzca baş salladı.

"Bir daha yarışacak mısın ki?"

Harry ayağa kalkıp onun endişeli gözlerine bakarken, ellerini yanaklarına yerleştirip okşadı narince. "O günden sonra da çok yarıştım, birtanem."

"Sana bir şey olmasını istemiyorum ama, Harry."

Gözlerinde büyüyen endişeye dayanamadı ve eğilip, onun dudaklarını öperek kaldı bir süre boyunca. Tekrar ayrıldığında gülümsüyordu. "Ondan sonra çok yarıştım, bir şey de olmadı. Merak etme, önlemimi alıp dikkat ediyorum."

Louis onun mükemmel bir sürücü olduğuna emindi ama babasının motosikletiyle onu yan yana görünce geçmişte yaşadığı şeylerin anıları zihnini Ruh Emiciler gibi kemirmeye başladığından huzursuz hissetmişti birdenbire. "Sen yine de çok, çok dikkatli ol. Seni çok seviyorum."

Gülümsedi. Bir anda duygusallığa büründüğünü anlamıştı ama üzerine gidip iyice onun duygularını körüklemek ve üzmek istemedi. "Ben de seni seviyorum."

Louis soğuktan titremiş gibi yaparak Harry'nin göğsüne gömülünce, Harry sırıtarak onu sardı. Hoş, gerçi Harry de tişörtleydi ama flört etmenin yeri ve zamanı yoktu sonuçta. "Üşüdüm! Hadi artık, içeri geçelim."

"Tamam." Harry önce telefonu çıkarıp, not kısmını açarak motorda olan hasarları not aldı. Cebine sıkıştırıp, "Gel." diyerek Louis'nin beline sarıldı.

Garaj kapısını kapattıktan sonra anahtarla kapıyı açıp sıcak eve girdiler. Harry üçlü koltuğun sırt kısmına konmuş iki geniş yastığı alarak tekli koltuğun üzerine koydu. Böylece Louis ve kendisi rahatça burada uzanıp film izleyebileceklerdi. Louis de bağlantı kablosunu bilgisayara ve televizyona taktı. Diz üstü bilgisayar ekranı karardı ve onun ekranı televizyonda belirdi.

Filmi başlattıktan sonra Harry'nin uzandığı koltukta önüne uzanıp, kolları arasına girerek iç çekti. Harry dirseğini koltuğun kolçağına, sırtını da koltuğun köşesine yasladı. Böylece Louis biraz dik bir şekilde göğsüne uzanmış oldu. Filmin başlangıcında Harry bacağını onun bacakları üzerine atarak, kollarını göğsü ve karnından sarıp, ekrana bakarken şakağını öpüyordu. Ama Louis, ergenlik döneminin sonlarında olan bir ergendi ve bu dokunuştan fazlasıyla etkileniyordu. Ki arkasındaki Adonis'ten daha çekici olan adamdan, yalnızca duygularını en zirvede yaşayan ergenlerin etkilenmediğine de fazlasıyla emindi.

"Pizzalar hâlâ gelmedi," diye iç çekti Louis. Harry de oyunbaz bir sırıtışla onun göbeğini penyesi üzerinden avuçlayıp sıkınca irkildi ve Harry'nin gülmesine neden oldu.

"Benim sevgilim çok mu acıktı? Hmm?"

Louis karnındaki ele hafifçe yapıştırıp gülmeye başlasa da, kalbi maratona katılmış gibi hızlıydı. "Şey, evet."

Harry kaslı kolunu biraz daha karnına sarıp kendine bastırırken, vücudunun sımsıcak bir ısıyla dolduğunu fark ederek sessizce yutkundu Louis. Filmin başlangıcıyla birlikte solukları hızlanmıştı ve bundan gerçekten memnun değildi. Arkasındaki adamı hissettikçe de bu ısıdan asla kurtulamayacaktı ama kolları arasından çıkıp gitmek de istemiyordu aynı zamanda.

Filme odaklanmaya çalışırken gözlerini kırpıştırdı ve derin bir nefes aldı. Elini arkaya atıp onun ensesindeki saçları karıştırırken Harry de sıradan bir şeymiş gibi burnunu onun şakağında gezdirdi. Fakat, hayır, Louis için bu bir şekilde göğsünde patlamaya yakın bir volkan gibi hissettiriyordu.

Başını hafifçe arkaya çevirdi ve Harry'nin dikiş izli çenesini öptü. Ensesindeki elini şah damarına indirdi ve dudaklarını çenesi köşesine kondurdu. Harry filme odaklanmak ve onun ne istediğini bilse bile bunu anlamamış gibi yapmak istedi, ama yapamıyordu. Dokunuşu ve minik öpücükleriyle tüyleri havalanıyor, sanki vücudundaki tüm kan bâzı belli yerlere toplanıyordu. Harry kendisini bir barut gibi düşündü ve Louis de, kendisine dokununca patlamasına neden olacak bir ateş...

Louis'nin öpücükleri yavaş yavaş çenesinden boştaki şah damarına doğru uzanırken, Harry bunu anlamamış gibi yaparak ancak kendini cezanlandıracak ve aptal gibi görünecekti. Gözlerini nihayet Louis'nin hevesli mavi gözleriyle bir araya getirdiğinde, Louis nihayet dercesine onun ensesine baskı yapıp kendine çekti.

Harry bunu yapmak istiyordu, ama yapmamak da istiyordu. Ateşle barutu yan yana koymak tehlikeli değil de neydi? Veya petrol tankerinin yanında sigara içmek, kolaya mentos atmak ve-

Louis onu öptü. Öyle ki, Harry kendi düşüncelerinin bile durduğunu hissetti. Elini tişörtün altından geçirip minik göbeği okşayarak Louis'nin bir iç çekişle dudaklarına doğru adını fısıldamasına sebep oldu. Hatta okşamaya devam ettikçe dudaklarından dökülen mh iniltisini işitti önünde kıvranan bedenden. Bu, Harry'nin hayatında duyduğu en güzel sesti. En güzel... Bütün rock grupları, bütün şarkılar, bütün müzik aletleri halt etsindi.

Louis'yi koltuğa yatırıp bacakları arasında aldı yerini. Dudaklarını öperken onu ısırıyor, Louis'nin heyecan içinde ayak tabanlarını koltuğa ve Harry'nin ayak bileği üzerindeki baldırlarına sürmesine sebep oluyordu. Parmakları Harry'nin kaslarını ve terli boynunu gezerken, oksijene ihtiyaçları olmasına rağmen sadece bir iki saniyelik boşlukta nefes alıyor, tekrar öpüşüyorlardı.

Louis dili üzerinde onun dilini hissettikçe kalbinin yandığını veya patlayacak düzeye ulaşmak için şiştiğini falan hissetti. Ancak bu his öyle iyiydi ki, Harry'nin kol kaslarını okşayıp bir şekilde kendisine sunduğu hissi ona da göstermek istedi. Başarılı da oldu onun iniltisini ve öpücüklerinde sertleştiğini fark ettiğinde.

Harry'nin dudakları onun boynuna indi ve o kısmı öpücüklere gömerken Louis'den bir inilti daha kazandı. Harry'nin saçları Louis'nin boynunu huylandırıyordu bazı zamanlar. Louis de onun saçlarının uzunluğunu bilerek zevkle parmaklarını tutamları arasına daldırıyor ve daha fazlası için onu kendine bastırıyordu. Harry çıldırmak üzere Louis'nin kalçasına yönelmişti ki- Hayır. Hayır, bu hiç iyi değildi!

Harry nihayet zihninin işlevini çalıştırabildiğinde zorluk ve isteksizlikle onu omuzlarından tutup koltuğa bastırdı. Louis'nin göğsü hızla inip kalkıyor, köprücük kemikleri ve kıpkırmızı olmuş dudakları daha fazlası için âdeta Harry'ye meydan okuyordu.

"B-bunu yapamayız," diye fısıldadı Harry, gözleri ve vücudu tam tersini istediğini belirtmesine rağmen.

Gerçekliğinden uzaklaştığını düşündüğü hayata adapte olmaya çalışarak gözlerini kırpıştırdı Louis, birkaç kez. "Neden ki?"

"Olmaz Louis. Sen... Tanrım, henüz değil. Biraz daha sonra..."

"Ne kadar sonra, yemekten sonra mı?"

Masumca belirttiği şey üzerine Harry istemeden gülümsedi. "Hayır, Louis. Sen biraz daha büyüdüğünde."

"Harry ben- Ben seni istiyorum ama." Yutkundu. Ellerini onun boynuna yerleştirip okşarken nefes nefeseydi hâlâ. "Şimdi istiyorum hem de."

"Tanrım... Ben de seni istiyorum."

Louis heves ve ışıldayan gözlerle, "Gerçekten mi?" diye sordu.

"Elbette istiyorum, belki de senden daha fazla! Ancak- şimdi olmaz işte."

Louis elbette onu zorlayamazdı.  Hayal kırıklığı ve ufak bir kabullenişle başını sallayarak onu onaylarken, Harry iç çekti ve dayanamayıp tekrar eğildi, dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde Louis kızarmış yanakları eşliğinde alt dudağını ısırmış, yana yatırdığı başıyla ekrana bakıyordu.

Louis'ye göre gerçekten çok utanç vericiydi bu. Her şeyi batırmış ve çuvallamış gibi hissediyordu. Ancak Harry içinse böyle değildi. Bazı şeylerin yeri ve özellikle de zamanı vardı. Louis'nin istekleri elbette herkes gibi olacaktı, ancak şu an doğru zaman değildi.

"Edebiyat ödevimi yapsaydık daha kârlıydı. Utançtan ölmek üzereyim!"

"Utanmanı istemiyorum, Louis. Sen bir şey yapmadın."

"Yaptım," diye hayıflandı kendi kendine. İniltiyle gözlerini yumup elleriyle yüzünü kapattı. "Aptalım ben. Çok, çok hem de!"

Harry onu bileklerinden tutup yüzünü açığa çıkardı ve o gözlerini aralayınca da gülümsedi. "Benim güzel aptalım," diyerek onun istemeden gülmesine neden oldu.

"Of Harry... Şu hâlde bile şapşal şapşal konuşuyorsun."

"Ne varmış halimizde?" diye alay ederken, Louis acıyla başını sağa sola sallayarak Harry'nin kahkaha atmasına neden oldu.

"Gülmesene. Komedi içinde falan değiliz. Dram da değil bu. İkisinin birleşimi olan trajikomik bir şeyin içindeyiz şu an."

"Bak sen... Ben her şeyi beğendim oysa, inkâr edemem."

O zaman devam etseydin demek istese de, onun tepkisini bilemeyerek ve sanki zorlayıcı olacakmış gibi bir izlenim vermemek için sustu. "Buna bir daha asla kalkışmayacağım."

"Asla deme, lâzım olur."

Harry'nin sırıtışı üzerine tekrar kahkaha attı ve onu yanaklarından tutarak kendine çekti. Dudakları birbirine kapanırken Louis, onun anlayış göstermesi üzerine duygulandığını hissetti. Aşağılamamış veya kızmamıştı. Bu durumda ona gerçekten büyük bir minnet ve sevgi duyuyordu.

Kapı çalınca Harry zorlukla ve Louis'nin huysuz mırıldanmaları eşliğinde dudaklarından ayrılıp saate baktı. Kurye tam yarım saat üzerine gelmişti. Kapıyı açınca, motosiklet montu üzerinde pizza resimleri ve telefon numaraları olan bir kurye çıktı karşısına. Elinden pizza kutularını ve içecek poşetini alıp parasını ödedi, ayağıyla kapıyı kapatarak içeriye geçti.

"Pizzalar geldiii!" Neşeyle elindekileri masaya bırakırken, Louis az önce yaşanan her şeyin üzerine sarhoş olmuş ve enerjisi tükenmiş gibi yerinden zorlukla doğrulmaya çalıştı, ayaklarını yerle buluşturdu. Eğer yaşansaydı, kesinlikle ona ağır gelirdi. Kesinlikle... Ve Harry bunu düşünecek, hatta öngörecek kadar anlayışlıydı.

Harry ayakları dibinde yere oturup kutuyu açmaya çalışırken, Louis düşüncelerini gözden geçirerek gülümsedi ve eğildi, kollarını onun boynuna dolayarak yanağını öptü. Harry'nin şaşkınca kendisine bakması üzerine omuzlarını silkip, "İçimden geldi." diyerek onu da gülümsetti.

Ve ikisi de kendisini şanslı hissetti.

- -

Kızdınız bana gibi hissettim ama Harry'nin de düşündüğü gibi, her şeyin yeri ve zamanı vardır 👉🥺👈

Continue Reading

You'll Also Like

25.9K 1.9K 16
Çan çaldı. Ve biz, lanetli kaderimizden kurtulabilmek için yeminler ettik. Yüzükler taktık, ve birbirimize ufak izler bıraktık. Şimdi gözlerim, hayat...
83.9K 7.1K 15
"Potter balo için eş bulamamış diye duydum. Onun balo eşi sen olacaksın." | Dancing With Our Hands Tied - Taylor Swift |
1.1M 70.1K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
95.4K 7.6K 33
Draco, Harry'e çok kötü şeyler yaşattı ve sonrasında Harry, bir daha bunu unutamamakla lanetlendi. Scorpius ile... Draco ise sonrasında Scorpius'un b...