15} Olduğundan güçlü olmana gerek yok kollarımda uzanırken. Ve tatlım, olduğunu düşündüğünden daha havalı havalıymışsın gibi davranmana hiç gerek yok. Sen en parlak yıldızlardan daha parlaksın.
lana del rey, california
🍷
Üzerimdeki siyah Saint Laurent takımı çıkarıp atmak ve bana tahsis edilen, körfeze bakan odamın geniş terasındaki koltuğa uzanmak ve manzarayı izlerken soğuk bir şeyler içmek istiyordum.
Seokjin bugün öğle saatlerinde karşıma dikilerek Saint Laurent'i temsil edecek ilk Asyalı erkek ve sporcu olduğumu söylerken gözleri parlıyordu ama bunu umursamıyordum, tanımadığım insanların arasında olacak olmak beni geriyordu.
Kendime örnek aldığım ve karşılarına geçtiğimde bildiğim azıcık İngilizce'mi bile unutabileceğim insanlar büyük balo salonunda gezinirken parmaklarım sadece iki küçük yudum aldığım şampanya kadehini tutuyordu.
Olmak istediğim yer burası değildi.
Kabul etmek istemiyordum ama şu an olmak istediğim tek yer evimdi, içinde Jeongguk varken bir şeyler izlemek ve takılmak.
Gömleğimin yaka düğmesini açarak kravatımı genişlettim, elime geçen fırsatı iyi kullanmam gerektiğini bilerek sevgilisi ile birlikte köşedeki bir masanın etrafında olan Rafael Nadal'a ilerledim, konuşmalarını bölmek istemiyordum ama burada da çok önemli bir konu konuşmadıklarına emindim.
"Merhaba, efendim."
Nadal gözlerini eşinden çekerek bana çevirdiğinde Seokjin'in hep bahsettiği "iyi çocuk" gülümsememi takındım, her zaman ekranlarda izlediğim ve bir gün olmak istediğim adam olan kişiye kendimi tanıtırken dudaklarının kenarındaki samimi gülümseme kendimi biraz daha iyi hissetmemi sağlıyordu.
Asla çekingen bir insan olmayan ben için bu yeni bir deneyimdi, benim aksime tamamen rahat olan Nadal gülümseyerek, "Tanıştığıma memnun oldum, Kim. İyi bir turnuva çıkarmanı dilerim ve övgülerin için teşekkür ederim." dedi, kendisi ile kısa bir sohbet daha tutmanın ardından konuşurken yanımıza gelen Novak Dokovic bana kaşlarını çatarak bakıyordu.
Nadal beni tanıtırken yüzündeki ifade yumuşayarak elimi sıktı, bana iyi şanslar dileyerek Nadal ile turnuva hakkında şakalaştı ve yanımızdan uzaklaştı. Onları daha fazla rahatsız etmemek için onunla tanışmanın benim için onur olduğunu söyleyerek yanından ayrıldım, eşi ile kalan konuşmasına devam ederken gözlerim ortalıktan kaybolan Seokjin'i aramaya koyuldu.
Kendi masama geçerek bulamadığı Seokjin'i aramayı keserek telefonumu cebimden çıkardım, saat şu an burada gece yarısını yeni geçiyordu. Seul bizden iki saat daha erkendi ve Jeongguk'un bana ulaşmaması için hiçbir sebebi yoktu fakat ne mesaj ne de arama vardı.
Buraya geleli neredeyse üç gün olmuştu ve biz bir kere telefonla konuşabilmiş, biraz da mesajlaşabilmiştik sadece. Bu durumun canımı sıkmasına izin vermemeye çabalıyordum ama yapabilmek çok zordu, ona mesaj atarak nasıl olduğunu sormanın ardından telefonu ceketin iç cebine koydum.
Şampanyamdan büyük bir yudum alarak yüzümü buruşturmamaya çabalayarak arkada çalan şarkıyı tahmin etme oyunu oynuyordum kendi kendime. Bulunduğum ortam kendimi dönem dizisinden fırlamış gibi hissetmememe sebep oluyordu, tek fark, buradaki herkesin modern kıyafetlerinin içinde kendini gösteriyor olmalarıydı.
"Biraz daha neşeli duramaz mısın?"
Yanıma ne ara geldiğini bilmediğim Seokjin'in sorusu omuzlarımı düşürmeme sebep olurken kenara konumlanmış orkestra Lana Del Rey'in bir şarkısını çalıyordu. Şarkyı çıkarmak benim için zor olsa da zihnimi ona yöneltmeye ve Jeongguk'tan uzak tutmaya çabalıyordum. "Sorun ne?" diye sordu bu kez Seokjin, telefonumu cebimden çıkarırken omuz silktim, şarkı Doin Time idi ve durup dururken birden aklımda belirmişti.
Sosyal medyaya girerek fotoğrafların arasında gezinirken Jeongguk'un on beş dakika önce hesabında bir fotoğrafını paylaşarak birini etiketlediğini gördüm. Beyaz gömleğini giydiği kot pantolonun içine sokarak ince belini ortaya çıkarmış, bir sandalyeye yayılarak başını eğmişti ve dalgalı saçları yüzünü kapatıyordu.
Kadehte bulunan şampanyayı kafama dikerek bir daha bulunmamın zor olacağı ortamı terk etmek için masadan ayrıldım ama Seokjin buna izin vermedi, kolumdan tutarak yeniden masaya çekerken "Kimse sadece sana ait olamaz, Taehyung. Onun arkadaşları ve hayatı var, aptal gibi davranmayı kes." dedi dudaklarını kulağıma yaklaştırarak, sıcak nefesi ürpermeme sebep oldu.
Gözlerimi kapatarak birkaç saniye sakinleşmeye çabaladım, onun söylediklerinin hepsi buraya geldiğimden beri zihnimi kurcalayan şeylerdi. "Buradaki insanların birçoğu, benim olmak istediğim insanlar. Onlarla konuşmalı ve bu gecenin keyfini çıkarmalıyım ama benim aklım, bu sikik çocukta. Aklımdan söküp atamıyorum ama o, benim mesajlarıma cevap vermek yerine arkadaşları ile gezerek sosyal medyaya fotoğraf atıyor." İçimdekileri elimde olmadan ona dökerken Seokjin'in yüzündeki tehlikeli gülümseme ürpermeme sebep oldu.
Yanımdan geçen garsonun elindeki tepsiden yeni bir şampanya kadehi alarak içerken bana bakmaya devam ediyordu. "Taehyung, sen şanslısın. Jeongguk senin için deliriyor, bunu gör artık. Eminim aklında olan tek kişi sensindir ama sakinleş, kendine zarar verirsin böyle." Onu duymamazlıktan gelmeye çabalıyordum ama haklıydı, tek yaptığım kendime zarar vermekti.
Telefonumu cebimden çıkararak tamamen kaparmanın ardından gülerek bir arkadaşı ile konuşan Federer'e ilerledim, konuşmasını böldüğüm için özür dileyerek Nadal'da yaptığım gibi kendimi tanıttım. Arkadaşı ile yeni tenisçiler hakkında konuştuklarını söyleyerek beni de konuşmaya davet ettiklerinde bir süreliğine de olsa Jeongguk'u zihnimin gerilerine itmeyi başardım.
Federer'in bir numaralı rakibi olarak Nadal da bizim konuşmamıza katıldığında gençlerden büyük umutlarını olduğunu dile getirdiler, onların yanında hiç olmadığım kadar rahat ederken Nadal, "Maçlarını takip edeceğim, Kim. İyi işler çıkar." dedi, elini sırtıma koyarak beni desteklerken Dokovic de yanımıza geldi ve ben üçünün arasında kalırken hepsinden iyi sözler duymanın keyfini çıkardım.
Otel odasından içeri girdiğimde çok ama çok yorgun hissediyordum, ceketi çıkararak bir köşeye atmanın ardından ayakkabılarımı da çıkararak kendimi yatağın üzerine bıraktım. Fazla kaçırdığım içkiden dolayı başımda hafif bir sızlama kendini gösterirken üzerimi değiştirmek istiyordum ama yapacak gücü de kendimde bulamıyordum. Yatağımda bir top haline gelerek gözlerimi kapatmadan önce en azından yorganın altına girebildim.
Başımdaki yorgan hızla çekilirken gözlerimi araladığımda Seokjin hemen başımda dikiliyordu, güneş perdelerden içeri sızmaya çabalarken ne olduğunu anlamaya çabalıyordum. "Merak etme Jeongguk." dedi Seokjin, kaşlarım duyduğum isim ile çatılırken, "Ölmemiş." diye ekledi, onu sonra benim arayacağıma dair bir şeyler söylemenin ardından telefonu kapattı.
Yorganı üzerimden atarak doğrulurken daha yerleştirmemiş olduğum valizimden benim için kıyafet çıkarırken otel terliğini ayağıma geçirdim. "Hızlı bir duş al ve kafayı yemiş sevgilisini ara." Ona Jeongguk'un sevgilim olmadığını söyleyecektim ama onunla bu konu hakkında daha fazla tartışmamak için banyonun yolunu tuttum.
Küvet sıcak su ile dolarken üzerimdeki kıyafetlerden kurtularak hepsini kirli sepetine gönderdim, başımdaki sızı dün geceye göre çok daha fazla artmıştı ve bugün maç olmadığı için memnundum. Jeongguk'un bana ulaşamadığı için Seokjin'i aramış olmasının beni mutlu etmesi gerekiyorken içimdeki huzursuzluğa engel olamıyordum.
Telefonumu şarja takmasını bağırmadan önce dolmuş olan küvete daha fazla su gelmemesi için çeşmeyi kapattım. Geniş camdan görünen körfez manzarası içimi rahatlatırken biraz duş jelinden ve banyo köpüğünden boşalttım. Su açık mor renge baloncuklar halinde bürünürken içine girdim ve gözlerimi kapatarak sıcak suyun keyfini çıkardım.
Jeongguk'a karşı büyümeye başlayan güçlü hislerim beni bir kutunun içine hapsederek kapağının üzerine otururken, yaşanacaklar beni korkutuyordu. Aşk deneyimi yaşamış bir insan olmamama rağmen, başıma gelecekleri az çok tahmin edebiliyordum.
Etrafımdaki kime baksam hep en çok sevenlerin kaybedenler olduğunu görüyordum, eğer kendimi akıntıya kaptırırsam en çok seven kişinin kendim olacağını da biliyordum. Jeongguk sakin, sessiz görünebilirdi ama her zaman patlamaya hazır bir bombaydı. Patladığı anda zararı benim bile kaldıramayacağımdan daha büyük olacaktı.
En başından kendimi ondan uzak tutmalı, çekim alanından kaçmalı ve ellerimi kendimde tutmalıydım.
Soğumayan başlayan su ürpermeme sebep olduğunda küvetin tıpasını açarak suyun dönerek gidişini izledim, duş başlığındaki suyu ayarlayarak kısa bir yıkanmanın ardıdan çıktım.
Belime bağladığım havlu ile odaya döndüğümde Seokjin terasta, odaya sırtını vermiş halde otururken mini bardan aldığı birayı içiyordu. Kapalı olan telefonumu açarak şifreyi girdim, bildirimler düşerken havluyu belimden ayırarak kenara koydum ve baksırı geçirdim.
Siyah pantolon üzerine Seokjin'in benim için çıkardığı beyaz kısa kollu tişörtü giydim, Chanel kemeri takmanın ardından basit bir kol saatini valizden alarak taktım. Nemli saçlarımı elimle karıştırarak aynada kendime baktım. Dağınık saçlar kötü durmuyordu ve bana, farklı bir havadaymışım hissi veriyordu.
Yatağa oturarak telefonumu elime aldım, Jeongguk'tan gelen onlarca mesajı okumadan sadece görüldü attım ve arama kısmına girdim.
"Hyung!"
Jeongguk'un telefonunun diğer ucundan bağırması yüzümü buruşturmama sebep olurken "Selam." dedim, Seokjin odaya girerek bana bakarken, "Senin için endişelendim. Akşam mesajını geç gördüm, üzgünüm." dedi Jeongguk. Odanın kapısı çalındığında Seokjin'in adımları oraya doğru oldu. "Önemli değil." dedim sadece, oda servisinin getirdiği kahvaltıyı önüme doğru çekti. "Bana kızdın mı?" Kısık sesle sorduğu soru içime işkerken "Hayır." dedim, ona kızmaya hakkı olan bir konumda değildim.
Dün gece bir arkadaşının doğum günu olduğundan ve çok eğlendiğinden bahsederken sesi neşeli geliyordu, benim yanımdan ayrılırken üzgün olan çocuk değil gibiydi. Onun mutlu olmasını her şeyden çok istiyordum ama içimdeki birikenler, onun sadece benim yanımda mutlu olmasını istiyordu. Belki benim yanımda çok mutlu olursa, başkalarının yanındaki kahkahaları canımı bu kadar acıtmazdı.
Dün gece hakkında sadece birkaç cümle etmenin ardından kahvaltı yapacağımı söyleyerek telefonu kapatmak istedim. İç çektiğini duyduğumda anında bundan vazgeçmek istesem de Seokjin bir sandalye alarak karşıma oturmuş, kahvaltıya başlamıştı bile. "Güzelce yemeğini ye, hyung." dedi Jeongguk, ona antrenmanda dikkatli olmasını söyleyerek telefonu kapattım ve kenara koydum, Seokjin'in bakışları üzerimde gezinirken omuz silkerek elime bir dilim ekmek aldım.
•instagram•
ysl
genç tenisçi kim taehyung, markamızın ilk asyalı ve sporcu temsilcisi @kimtaehyung
☁️
merhabalar,
bu taehyung dayak yese bir güzel,
kendine gelir bence