Geçmişin Mezarı (Tamamlandı)

Autorstwa selinselne

147K 13K 5.1K

~Wattys2021 Gizem/Gerilim kategorisi kazananı~ *Yetişkin içerik!* -Ağırlıklı olarak polisiye, romantizm, giz... Więcej

GM | TANITIM
GM | Yazardan Not
GM | 1 | Bilinmeyen
GM | 2 | Teklif
GM | 3 | Zaaflar ve Sınırlar
GM | 4 | Sıfırdan
GM | 5 | Kâbusların Pençesinde
GM | 6 | Korkunç Kanıtlar
GM | 7 | Ölüm Seremonisi
GM | 8 | Soruşturma
GM | 9 | Kaynağı Belirsiz Bir Ses
GM | 10 | Çarmıhın Dört Bir Yanı
GM | 11 | Gizlenmesi Mümkün Olmayan
GM | 12 | Geçmişin Arkasına Saklanan Ölüler
GM | 13 | N ve R
GM | 15 | Raven Malikânesinin Ölü Tarafı - 2. Kısım
GM | 16 | Gömülen Sırlar
GM | 17 | Geçmişten Gelen
GM | 18 | Mezarların Nefesi
GM | 19 | Araf
GM | 20 | Mezarı Kazılan Kadın
GM | 21 | Geçmiş, Şah Damardan Daha Yakın
GM | 22 | Lanetli Soy
GM | 23 | Ölüm Silsilesi
GM | 24 | Cehenneme Ramak Kala
GM | 25 | Ölümle Baş Başa
GM | 26 | Bir Günlüğüne...
GM | 27 | En Büyük Korku
GM | 28 | Kambur Kadın
GM | 29 | Tünellerde Gezinen Belirsiz Adımlar
GM | 30 | Siyah ve Beyaz
GM | 31 | Gri
GM | 32 | Ölümlülerin Cesetleri
GM | 33 | Nefessiz
GM | 34 | Geçmişten Bir Tutam Sır
GM | 35 | Ölüm Dansı
GM | 36 | Dolunay
GM | 37 | Kurban
GM | 38 - Final | Kimse Göründüğü Gibi Değildir
GM | Yazardan Not

GM | 14 | Raven Mâlikanesinin Ölü Tarafı - 1. Kısım

2.6K 311 83
Autorstwa selinselne

Selam ballar! Uzun bir bölümle geldim, keyifli okumalar dilerim. 🖤

🪦

Nefesim tamamen kesilmişti. Kucağında oturduğum adamın Kuzey olduğuna inanmakta zorlanıyordum. Hızla geriye çekilerek yüzüne baktım.

''Ben...'' dedi mahcupça. ''Yani birden seni... Özür dilerim.'' Tedirginlikle kucağından kalkmaya çalıştım ama elleri buna izin vermedi. ''Nora gerçekten özür dilerim, istemeyeceğini düşünmemiştim.''

Gerçek olup olmadığını ayırt etmek çok zordu. Gözlerimle kapıyı yoklamak istiyordum ancak bu mümkün değildi. Şüphelenmesini istemiyordum.

''Kuzey, ben... İstemiyorum,'' dedim sadece.

''Neden?'' diyerek kaşlarını çattı. ''Yanlış bir şey mi yaptım?''

Sinirli bir tavır takınırken gözlerimle kapıyı yokladım. Anahtar... Kapının üzerinde duruyordu.

''Aynen öyle Dedektif Nora Raven,'' dedi Kuzey düşüncelerimi okuyarak.

Hızla kucağından kalmaya çalıştım. Ama buna izin vermiyordu. Suratına güçlü bir yumruk attığım zaman başı tamamen arkaya dönmüştü. Bağırarak ayağa kalktım. Kafası... Onun kafası... Ters dönmüştü.

Geri geri yürüdüğüm sırada başı ters bir hâldeyken yataktan kalktı ve üzerime yürüdü. ''Sevdiğin herkesin ölümünü görmek ister misin Nora? Yoksa sadece Kuzey'in ölmesini mi istiyorsun? Tercih senin. Ya Kuzey ya da bütün ailen... Birini seç!''

Ürkütücü sesine karşılık bağırmaya devam ettim. Başını ters çevirerek yüzünü bana döndürünce yuvasından çıkan gözleri yere fırlamıştı. ''Birini seç Nora!'' dedi kulaklarımı çınlatacak derecede yüksek çıkan sesiyle. ''Vaktin daralıyor! Zorundasın!''

Korkuyla geri geri yürüdüm. Açık olan pencerenin kenarına geldiğimde ellerimle pervaza tutunarak dengemi sağlamaya çalıştım. O yaratık ise önüme geldi. Dibime kadar girmişti.

''Vakit doldu!'' diye kükredi.

Beni hızla aşağı ittirdiğinde bedenim toprağın içine düştü. Burası... Benim mezarımdı.

•••

Dudaklarımdan kaçan inlemeyle yataktan kalktım. Nefes nefese baş ucumdaki lambayı açarak odanın içine baktım. Kimse yoktu. Rüya içinde başka bir rüya görmüştüm. Ve aklımı yitirmek üzereydim. Bakışlarım saate kaydı; üç buçuk...

Saatin rüyamdakiyle aynı olması beni delirtirken aceleyle yataktan doğruldum ve kapıya yürüdüm. Tir tir titreyen ellerimde kilidini açıp dışarıya çıktım. Kapıyı yeniden kapattığım sırada koridor, karanlık ve ıssızdı. Koşarcasına attığım adımlar beni Kuzey'in odasına götürmüştü. Kapıyı açmak istedim... Kilitliydi. Açamamıştım.

Omuzlarımdaki ürperti gitgide artarken bedenim zangır zangır titreyerek sarsılıyordu. Bilinçsizce kapının kolunu zorlamaya devam ediyordum. Ancak açılmıyordu. Kesinlikle kontrolden çıkmıştım.

Kapıdan bir kilit sesi duyulduğunda nefes seslerim yükseldi.

Kuzey... Kapıyı açarak endişeyle bana baktı. Ama ben, hiçbir şeyi umursamadan hızla boynuna sarıldım.

''Dedektif,'' dedi boğuk sesiyle. Bir kolu anında belimi sararken kapıyı kapatıp kilitlediğini duydum. Gerçek Kuzey olmayabilirdi.

Yutkunarak geriye çekildim ve yüzüne baktım. ''Sen... Kuzey, biz...'' Kelimelerimi toparlayamıyordum. ''Beni ilk gördüğün gece... Neredeydik?''

Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Cevabı ondan duymak istiyordum. Bir an önce söylemesi gerekiyordu fakat o şaşırdığı için beni anlamıyormuş gibi görünüyordu.

''Ağva'daki bir kulübede.''

Rahatlamış gibi, sesli bir nefes verirken yeniden boynuna sarıldım. Gözlerimi kapatarak parmak uçlarıma yükseldiğim sırada diğer kolunu da belime sararak beni kucağına aldı.

''Neden ağlıyorsun?'' diye sorduğunda beni çoktan yatağa taşımıştı.

''Kâbus...'' dedim kısık bir sesle.

Benimle beraber yatağa yatarak boynuma yapışan saçlarımı elleriyle yavaşça arkaya attı. Ben ise onun göğsüne sokulmuştum.

Kendimi acı çekiyormuş gibi hissediyordum. Yüreğim ağırlaşıyordu. Ancak bu hissin gördüğüm kâbustan dolayı olmadığına emindim. Başka bir şeydi bu... Beni ve irademi kontrol eden farklı bir güç gibi... Çünkü ben korkmazdım. Ne yaşamış olursam olayım asla korkmazdım. Rivayet ve rivayeti kontrol eden güç, benim irademi sarsıyor, korkuyu damarlarımdaki kana salıyordu.

''Titriyorsun,'' diye fısıldadı. ''Su ister misin?''

Başımı olumsuz anlamda salladım. ''Hiçbir şey istemiyorum.''

Göğsüne biraz daha sokulduğum zaman kollarını iyice sardı bana. Burnuma dolan kokusu, rüyamdakiyle aynıydı. Endişeyle başımı göğsünden kaldırıp karanlık olan odada yüzünü görmeye çabaladım. O da başını aşağı eğince burun buruna gelmiştik.

''Sensin, değil mi Bilinmeyen?'' diye sordum küçük kız çocukları gibi.

Elini yanağıma koydu, usulca okşadı. ''Benim, Dedektif,'' dedi fısıldar bir tonda.

Hızla inip kalkan göğsüme rağmen az önce hissettiğim korku hissi azalmıştı. Onunsa gözleri benim yüzümde geziniyordu. Anlamaya çalışıyormuş gibi bakıyordu. Kaşları hafiften çatık, gözleri ise kısıktı.

''Bugün, uzun bir zamandan sonra ilk kez korktuğumu hissettim,'' diye fısıldadım, bunu neden söylediğimi bilemesem de.

Başparmağıyla çenemin etrafını okşayarak, ''Kork,'' dedi. ''İnsanı insan yapan şey korkularıdır Dedektif, korkmalısın. İnsaniyetini kaybetmemek için korkmaya devam et.''

Benim ona ormandayken söylediğim cümleleri tekrar etmesi hafiften gülümsememe neden olmuştu.

''Kademe atladın Çaylak,'' dedim fısıldayarak.

Yüzüne yayılan gülümseme onun yüzünde gördüğüm en geniş ve en güzel olan gülümsemeydi. Bir insan için 'en' kelimesini kullanacağını hiç tahmin etmezdim Nora, vay canına, sen de kademe atladın!

Parmakları yüzümde dolanmaya devam ederken gözlerimiz bir an olsun ayrılmıyordu. Yavaşça dudaklarımı ıslattığımda gözleri birkaç saniyeliğine dudaklarıma kaydı.

''Uyu hadi, saat daha çok erken,'' diye fısıldadı.

''Burada mı?'' diye sordum akılsız gibi.

O, burnundan nefeslenir gibi gülerken ben, iki yana kıvrılan dudaklarına bakıyordum. Omuzları da hafiften kıpırdamıştı.

''Hiçbir zaman küçük bir kız gibi davranacağını düşünmemiştim.''

Hafiften gülümsedim. ''İhtimaller Bilinmeyen, bütün ihtimalleri düşünmelisin.''

Tek kaşını kaldırarak, ''Bütün ihtimalleri mi?'' diye sordu. Bu soru işaretinin arkasında gizlenen imayı yakalamak çok kolaydı. Zira yapmak istediği ima buydu.

''Bütün ihtimalleri...'' dedim fısıldayarak.

Yanağımda gezinen parmakları çeneme doğru indirdi, çenemden tuttu ve başımı yüzüne yaklaştırdı. Arasında neredeyse hiç mesafe olmayan dudaklarımız yüzünden yanaklarımın ısındığını hissediyordum. Dudaklarım dudaklarına dokunduğunda Kuzey'in gözleri kapandı ve... Açıldı.

''Bütün ihtimalleri düşüneceğim Dedektif,'' dedi oldukça sessiz bir tonda. Nefesimi tuttum. Dudaklarımdan tek bir kelime dahi dökülmüyordu lakin dudaklarıma çarpan nefesi, dilimin ucunu uyuşturmuştu.

Başparmağı dudağımın altında dolanırken, ''Uyu,'' diye fısıldadı.

''Hayatımda tanıdığım en bilinmez insansın Kuzey, ama itiraf etmek gerekirse bu hoşuma gidiyor,'' dedim dürüstçe.

Kirpikleri aralanırken aynı zamanda kaşları da belli belirsiz havalanmıştı. ''En kelimesini kullanıyorsun.''

''Fazlasıyla dikkatlisin.''

''Bunu bana sen öğrettin, Dedektif.''

''Evet,'' dedim gülümserken. ''Amacım sana bunu öğretmekti.''

''Sanırım, sandığım kadar katı değilsin,'' diye itiraf etti.

''Bakış açısı...'' dedim imayla.

Bu sefer de o dudaklarını dudaklarıma sürttü. ''Bu konumda bakış açımı nasıl değiştirmeliyim?''

''Yakında öğrenirsin.''

Yeniden kıvrılan dudakları bana bugün heyecanın zirvesini yaşatıyordu. ''Pekâlâ,'' dedi imalı bir tonda. ''Sabır, bu işin önemli bir noktasıydı, doğru.''

Sessizce güldüm.

Uzun bir süre bakışmaya devam ettik. Sonra aklıma gelen şeyle kendimi biraz geriye çekerek yattığım yerden doğruldum. ''Rüyamda Deniz'i gördüm.''

Yattığı yerden bana bakmayı sürdürüyordu ama bir yandan da kolları belimi sarıyor, sanırım sakinleşmeme yardımcı olacağını düşündüğü için elleriyle belimi okşuyordu. İfadesi biraz gerilmişti. ''Ne gördün tam olarak? Buraya geldiğinde iyi görünmüyordun... Ağlıyordun.''

''İki tane rüya gördüm,'' diye açıkladım. ''Aslında biraz garipti. Çünkü birinden uyandıktan sonra diğerini gördüm ve gerçek olup olmadığını ayırt etmek zordu. Bu yüzden yanına geldim, uyandığımda yanımda sen vardın ancak gerçek değildin.''

Kaşları çatılırken o da yataktan doğruldu. Bedenimi ondan ayırıp sırtımı yatak başlığına dayadığım sırada yanındaki abajuru yaktı. ''Bana bundan dolayı 'sen misin' diye sordun,'' dedi farkındalık yaşayarak.

Başımı sallayıp dizlerimi kendime doğru çektim.

''Nasıl bir rüyaydı?''

Nefesimi seslice dışarıya üfledim. ''İlk rüyamda bütün ailenin balmumu heykelleri vardı ve o heykellerin olduğu yerde yaratığa benzeyen kambur bir kadın duruyordu. Sonra o yaratığa benzeyen kambur kadın üzerime atlayınca aniden uyandım ama...'' dedim tüylerim diken diken olurken. ''Ama odada da ona benzeyen bir siluet vardı.''

Oldukça gerilen bedenini saklama gereği duymadan oturur pozisyonda karşıma geçti Kuzey. Durumun ciddiyetinin farkındaydı.

''Işığı yakınca o siluetin... Sen olduğunu gördüm Kuzey. Gerçekçiydi. Çünkü rüyadan henüz uyanmıştım ve sen karşımdaydın,'' dedim ciddiyetle. Her detayı anlatmak istemiyordum ama ondan herhangi bir şey saklamak gereksiz geliyordu. ''Benimle konuştun ve sonra bana...''

Tek kaşı alnına yükseldi. ''Sonra sana?'' dedi sorarcasına.

''Bana yakınlaştın,'' dedim çekinmeden. ''Bana fazlasıyla yakınlaştın ama ben senin olmadığını fark ettiğimde beni bırakmadın. Yani ısrarla bana yakın durmaya devam ettin. Sonrasında ben sana yumruk attığım zaman garip bir yaratığa dönüştün ve bana; 'ya Kuzey ölecek ya da bütün ailen' dedin. Bir tercih yapmamı, vaktimin kısıtlı olduğunu söyledin. Ancak ben birini seçmediğimde beni camdan aşağı ittirdin. Düştüm... Mezarımın içine...''

Şekilden şekle giren yüzünü sıvazlayarak başını yukarıya kaldırdı. ''Bu çok enteresan,'' dedi soğukkanlılığını koruyarak. ''İki farklı rüya görüyorsun... Seni korkutmak gibi bir amacım yok Dedektif, ama rivayette söylenilene göre...''

''Evet,'' diye araya girdim. ''Rivayetin beni delirtme olasılığı var, bunu biliyorum ve sanırım beni gerçeklerle rüyaları ayırt edemeyeceğim bir seviyeye getirdi.''

Tek bir hareketle başını salladı. ''Kiliseye gidene kadar sabret lütfen. Eğer istersen, o zamana kadar benimle kalabilirsin. Çünkü uyuman gerekiyor, Dedektif. Senin tek yaptığın şey bir cinayeti çözmek değil, aynı zamanda tüm bu olanlarla da uğraşıyoruz ve ben... Senin için endişeleniyorum.''

Oturduğum yerden arkaya kayıp yatağa uzandım. ''Hiçbir şeyden emin olamıyorum Bilinmeyen, bu iş gittikçe sarpa sarıyor. Sonuçta rivayetin ucunda ölüm olabilir,'' dedim her ne kadar dillendirmek istemesem de.

Kenara attığı yorganı kaldırıp üzerime örttü ve ışığı kapattı. ''Bunları uykunu aldığında düşüneceğiz, şimdi uyuyalım.''

Yanıma yattığı sırada aklıma gelen şeyle aniden ona doğru döndüm. ''Bugün Bayan Norris'le bahçede konuştuğum zaman, dün gece biz kütüphanede uyuyakaldığımızda gördüğüm ama hatırlayamadığım bir anıyı hatırladım,'' diye hızla açıkladım. ''Biz bayılınca karanlıkla bize doğru gelen garip bir siluet vardı.''

Şaşkın bakışları aynı zamanda gizli bir merak duygusunu da barındırıyordu. ''Kim olduğunu hatırlıyor musun?'' diye sordu.

''Hayır, ama bizi odamıza taşıyan ve kitapların yerlerini değiştiren kişi o siluetin sahibi olabilir,'' dedim ihtimallerin en olanaklı olanını sunarak.

''Bunu yarın düşüneceğim,'' dedi kendinden emin bir şekilde. ''Şimdi, uyuyalım. Sabah olduğunda yapmamız gereken birçok iş var.''

Sadece sessiz kaldım. İçimdeki korkuyu bastırabilmek adına ona sırtımı dönerek kenarda duran yastığa sarıldım. Bu evde dönen olayları anlamak çok zordu.

•••

Yüzüme vuran ışıkla kirpiklerimi araladım. Sızlayan boynum ve yeniden gördüğüm kâbus bugün olacak kötü olayların habercisiydi. Bakışlarımla odayı taradığımda zihnimde dün gece canlanmıştı. Ancak Kuzey yatakta değil, karşımda duruyor, elinde kahve bardağıyla beraber geniş odadaki tekli koltukta oturuyordu. Elinde tuttuğu kâğıt parçası, gazete olmalıydı.

''Kahvaltıdan önce kahve içmek, disiplinli hayatından ödün vermene neden olmuyor mu Bilinmeyen?'' diye sordum çatallaşmış sesimle.

Gözleri okuduğu gazeteden bana döndü. ''Sabahları hep böyle çok mu konuşursun Dedektif?''

''Detayları atlıyorsun,'' dedim sırt üstü dönerek. ''Ben yalnız yaşıyorum.''

Duvardaki guguklu saat aniden ötünce bakışlarım saate kaydı. Kahvaltıya bir saat kalmıştı. Yattığım yerden bekleme gereksinimi duymadan kalktım ve Kuzey'e dik dil bakarak perdeyi kapattım.

Başımı olumsuz anlamda iki yana sallayarak, ''Gerçekten detayları atlıyorsun,'' diye üstüne oynadım.

Kaşlarının çatıldığı sırada oturduğu yerden kalkıp karşıma geçti. ''Henüz senden öğrenmem gereken çok şey olduğunu mu söylüyorsun?'' dedi. Ancak imasını sezmiştim.

Geceliğimi düzelterek kollarımı göğsüme bağladım. ''Elbette, ama sanırım benim de senden öğrenmem gereken birkaç şey var,'' dedim dürüstçe.

Şaşırsa da gizlemeyi başarmıştı. ''Mesela golf oynamak gibi mi Bayan Nora?'' diye sorduğunda gülmemek için kendimi kastım.

''Tabii Kuzey Bey, bu da o birkaç şeyin arasında yer alıyor ancak bunu yıllar sonra yapmayı tavsiye ediyorum. Biliyorsunuz, çözmem gereken bir cinayet var.''

"Yıllar sonra beraber olacağımızı mı ima ediyorsun?" diye sordu muzipçe.

Onu umursamadan kapıya doğru yürüdüm. ''Kahvaltıdan bir saat sonra, kapalı olan batı kanadında görüşürüz.''

Dudaklarını birbirine bastırıp başını hafifçe yana eğdi. ''Tabii Dedektif, gizemli buluşmaları...'' Ona attığım sert bir bakıştan sonra devamını dillendirmekten vazgeçti. Fakat yine de küçük ve çapkın gülümsemesini dudaklarına yerleştirmeyi ihmal etmedi. ''Bir saat sonra, batı kanadı,'' diye tekrar etti.

Karşılık verme gereği duymadan odadan çıktım. Koridorda kimse yokken hızla odama girdim ve kahvaltı için hazırlandım.

Bu sabahki kahvaltıda dikkatimi çeken hiçbir şey olmamıştı. Bütün aile üyeleri diğer sabahlarda olduğu gibi aynıydı. Yine Linda'nın konusu açılmıyor, pek fazla eğlenceli muhabbetler dönmüyor, sakince yemek yeniyordu.

Kahvaltıdan sonra lazım olan bütün ekipmanlarımı alarak hazırlandım ve batı kanadına geçtim. Kuzey gelmeden önce kameraların yerlerini kontrol etmiştim. Kayıtlara birkaç gün sonra toplu olarak bakmayı planlıyordum.

Asansörü de es geçmemiştim ve ne durumda olduğuna bakmıştım. Kimse asansörün kilidini çözemeye çalışmamıştı. Linda'nın ölü bulunduğu çalışma odasında da değişiklik yoktu.

Dün geceki balmumu heykellerini görünce bu kattaki diğer odaları da kontrol etme gereği duymuştum. Herhangi garip olaylardan biri beni bulmadan, ben o olayları bulmak istiyordum.

Kontrol etmediğim tek oda olan asansörün yanındaki odaya girdim. Ancak burası oldukça garipti. Her yerde türlü türlü kumaşlar ve ipler vardı. Dikiş odası olduğunu anlamam zor olamamıştı. Oldukça küçük bir odaydı ama içerisi kumaşlardan dolayı çok güzel kokuyordu.

Elim oldukça yumuşak saten bir kumaşa değdiğinde gülümsedim. Yumuşak bir dokuya sahipti. Siyah rengi oldukça canlı ve kaliteli duruyordu. Kumaşlara dokunmaya devam ederken gözlerimi kapatıp yürümeye başladım. Bu his güzeldi. Bence rahatlamak için daha farklı yöntemler denemen gerekiyor Nora.

Parmaklarım farklı parmaklara dokununca aniden gözlerimi açtım. Refleks olarak karşıdaki bedene, boştaki elimin avuç içiyle vurduğunda yine aynı inleme sesi duyuldu.

''Gerçekten seni anlamakta fazlasıyla zorlanıyorum Dedektif,'' dedi Kuzey göğsünü tutarken. ''Ayrıca elin ağır!''

Birkaç adım geriye gidip ellerimi belime koydum. ''Bilinmeyen yerlerde karşıma çıkıp bilinmez şeyler yapmazsan sana bir zarar vermem Bilinmeyen,'' dedim ve kaşlarımı çattım.

Onun da kaşları çatıktı. ''Beni sen çağırdın.''

Karşı konulması mümkün olmayan ciddiliğimi sergiledim. ''Her an tetikte beklediğimi bilmeliydin.''

Uzun soluklu ciddi bakışlarımız onun pes etmesiyle son bulmuştu. ''Pekâlâ, neden buradayız?'' diyerek konuyu toparladı.

Dışarıya yürütüp onu elimle yanıma çağırdım. Koridora çıktığımız zaman, ''Çan sesi,'' dedim kısaca. "Ve asansördeki boşluk..."

''Yani, yeniden kirleneceğiz,'' dedi etrafına bakınarak.

Başımı salladım. ''Önce hangisinden başlayacağımıza sen karar vereceksin Çaylak, çünkü evi sen biliyorsun.'' Düşünerek yüzümü incelemeye başladı. Tek kaşımı kaldırıp ona yaklaştım. ''Düşündüğün zamanlarda neden sürekli yüzümü inceliyorsun?'' diye sordum.

Diliyle ağır ağır dudaklarını ıslattı. ''Bunun nedenini belki daha sonra açıklarım Dedektif, ancak şimdi en alt kata iniyoruz.''

Başımı memnuniyetle yana eğdim ve onun arkasına dolanıp asansörün düğmesine bastım. Kemerimdeki maymuncukla kilidi çözdüğümde bana yardım ederek demir kapıyı araladı. Asansöre bindik. Kapıyı yeniden kapattığım sırada Kuzey, ''-2'' yazan tuşa basmıştı.

''Fazla oyalanmayalım,'' dedim kısık bir sesle.

''Tamam,'' diyerek üzerimi inceledi. ''Ayrıca şu kemerlerden bir tane de ben de olsa fena olmazdı.'' Çarpık bir gülümsemeyle beraber gözünü kırptı.

Sırtımı asansörün duvarına yaslayıp kollarımı göğsümde bağladım. ''İsteseydin sana verirdim, bir tane daha var.''

Kaşları alnına yükselirken iki adımla aramızdaki mesafeyi kapattı. ''Akşam senden almak için odana gelebilirim Dedektif,'' dedi otoriter bir tavırla.

Ciddiyetimi korudum. Seninle flört ediyor Nora! Naza çekme!

''Odana gelirken getirebilirim Bilinmeyen,'' diyerek ona eşlik ettim. "Senin odanda olmamız daha makul, değil mi?"

Yeşil gözlerinden geçen parıltılara karşılık gülümsediğim sırada asansör durdu.

Bu kat oldukça karanlıktı. Bel kemerimdeki el fenerini açıp birini de Kuzey'e verdim.

''Tam olarak nereden gitmemiz gerekiyor?'' diye sordum. Sesim yankı yapıyordu.

Burası mahzen tarzında ışık almayan, kapalı bir yerdi. Ancak karşımda üç tane geçit vardı ve geçitlerin hepsi oval kapı kemerlerinden oluşuyordu. Kapıları yoktu. Sadece mağarayı andıran duvarları ve duvarlarda asılı olan meşaleler duruyordu.

''Sol taraftaki geçit yıllık alkollerin, uzun süreli yiyeceklerin ve eski eşyaların olduğu bir mahzene çıkıyor,'' diye açıkladı ve sağ tarafa döndü. ''Sağ taraftakine hiç girmedim çünkü kullanılıp kullanılmadığını bilmiyorum... Ortadaki ise sanırım dışarıya çıkıyor olabilir ama bundan emin değilim.''

Oldukça sesli olan nefesimi salarken kemerimdeki çakmağı çıkarttım. Duvarlarda asılı olan meşalelerden birini elime alıp duvarın kenarında duran gazı üzerine döktüm ve meşaleyi yaktım.

Aydınlanan ortamda Kuzey'in yüzüne bakarak, ''Eski usul yöntemleri kullanacağız,'' diye açıkladım.

Elimdeki çakmağı ona fırlattığımda tek hareketle yakalamıştı. Kuzey meşalesini yakarken ben de kendi meşalemde yanan ateşi geçitlerin önüne tutup rüzgârı kontrol ediyordum.

''Eğitiminde bunu da öğrettiler mi?'' diye sordu yanıma gelirken.

Sağdaki geçitten hiçbir esinti gelmeyince ortadaki geçidin önünde durup meşaleyi tuttum. ''Hayır, Bilinmeyen, bunlar teknik bilgidir. Gizem ve polisiye okuduğunu sanıyordum.''

''Yaşıyorum,'' dedi ciddiyetle.

Ortadaki geçitten gelen esinti ateşi oynattığında bu geçidin bir çıkışa vardığını anlamıştım. Ancak aklıma takılı kalan soru işareti büyüktü.

''Ben telefonunu asansör boşluğuna düşürmüştüm,'' dedim şüpheyle. ''Yani bizim gitmemiz gereken yer, bir boşluk türünde olmalı. Ortadaki geçit mutlaka Raven Malikânesinin dışına çıkan bir kapıya açılıyor ama bizim dışarıya çıkmamıza gerek yok.''

''Doğru,'' dedi ve geçitlere baktı. ''Soldaki geçidin kullanım amacını biliyorsak sağdan ilerleyelim. Orası farklı bir yere gidiyordur muhtemelen.''

Öne sunduğu fikir iyiydi. Ama benim aklıma başka bir şey gelmişti.

Hızla bileğini Kuzey'in yakaladım ve kendime çektim. Kulağına doğru yaklaşıp, ''Beni iyi dinle,'' diye fısıldadım. ''Birincisi; dışarıya açılan ortadaki geçidi kullanan ve Raven Mâlikanesine giren gizemli birileri olabilir. Yani bu geçidi kullanarak kütüphaneye de girebilirler. Bizi odalarımıza götüren her kimse bu geçidi kullanmış olabilir... İkincisi ise dün gece Olivia, Bayan Norris'in aniden ortadan kaybolduğunu söylemişti. Bir malikânede yaşıyoruz Kuzey, gizli geçitler...'' Geriye çekildim ve kaşlarımı kaldırdım. ''Sana asansördeyken malikânenin katları hakkında ne söylediğimi hatırlıyorsun, değil mi?'' diye sordum kısık bir sesle.

''Altıdan fazla katı varmış gibi duruyor, dedin Dedektif, evet,'' dedi sessizce.

Zaman kaybetmenin gereksiz olduğunu düşünerek hızla sağ taraftaki geçide ilerledim. Burası diğerlerinden daha dardı. Hatta Kuzey'in boyuyla sıfıra sıfır kalıyordu.

''Bu da demek oluyor ki, daha aşağı kata inen bir geçit var, yerin katbekat altına,'' diye açıkladım.

Yanımdan ilerlemeyi sürdürürken, ''Kesinlikle,'' dedi.

"Ve Raven Malikânesine girip çıkmak çok kolay," dedim sitemle. "Çünkü bu mağara doğrudan asansöre açılıyor."

"Normalde -2. katın asansörü kilitli."

Söylediği şey yüzünden durdum ve ona doğru döndüm. "Yani... Linda'nın ölümünden sonra mı kilidi kaldırdınız?"

"Evet," dedi. "Büyükanne arada bir mahzene iniyor, Linda'nın eşyalarına bakmak için."

"Sen de buna inandın mı?" diye sordum çatık kaşlarla. Bu bilgiyi henüz öğrenmiştim, aslında bakarsak babaannemin kendi malikanesinin içinde gezmesinin sakıncası yoktu ama ortada bir cinayet varken bu durum onu şüpheli konumuna düşüyordu.

"İnandığımı söylemedim, Dedektif," dedi Kuzey. "Bırak, büyükanne ne yapıyorsa yapmaya devam etsin, mutlaka açık verecektir."

Babaanneme güveniyordum ama bir dedektif olarak o, katil olabilecek potansiyele sahipti; diğer herkes gibi.

"Bunu bana neden söylemedin Bilinmeyen?"

"Yeni öğrendim, Marcus'tan," dedi dürüstçe. "Dün söylemeyi planlıyordum ancak aklıma bile gelmedi."

Yalan söylemediği ortada da olsa bunu babama soracaktım. Kafa sallayıp yeniden geçitte ilerlemeye başladım. Sakin adımlarla dar olan geçitten ilerlemeyi sürdürdük ancak geçidin sonu kapalı gibi duruyordu. Oldukça dar olduğu için Kuzey'in önüne geçip yürümeye devam ettim. Gittikçe daralıyordu.

''Nora,'' dedi ciddiyetle. Eğer adımla sesleniyorsa önemli bir şey söyleyeceği belliydi. ''Klostrofobim var.''

Olduğum yerde durup endişeyle arkamı döndüm. Yüzü ifadesizdi ve korkusuzluğu gözlerinden okunuyordu. Ancak yine de onu zorlamayacaktım. Elimdeki meşaleyi birkaç adım uzağımdaki tutamaca asıp yanına geri döndüm ve kollarını tuttum.

''Bak, istersen burada bekleyebilirsin. Ama sana açık konuşacağım Kuzey, bundan sonrası daha da dar olacak,'' diye itiraf ettim. ''Çünkü geçidin gidişatı belli oluyor. Biliyorsun panik atağım var ve bu tür hastalıkların ne kadar zorlayıcı olduğunu çok iyi biliyorum. Bu yüzden seni zorlamam.''

Keskin ve kendinden emin olan bakışlarıyla beraber başını iki yana salladı. ''Bunu sana beni telkin etmen için veya geri dönebilmek için söylemedim Dedektif. Sadece bilginin olması için söyledim.''

Dudaklarım hafiften yukarıya kıvrıldı. ''Pekâlâ, Bilinmeyen, devam edelim o hâlde.'' Meşaleyi aldım ve yeniden yürümeye başladım.

''Panik atağın ne zaman ortaya çıktı?'' diye sordu. Aklını dağıtmaya çalıştığını anlamam kolaydı.

''Sekiz yaşımdayken,'' dedim sessizce. Arkamdan ilerlediğinden dolayı yüzünü göremiyordum. ''Annemle okul önlüğüm yüzünden tartmıştık ve... Beni bir odaya kapatmıştı.''

''Kaç saat boyunca?'' Sesinde merak, biraz öfke ve açıkça ilgi vardı.

''İki,'' dedim ve bir süre sessiz kaldım. ''Gün.''

Hiçbir şey söylemedi. Ancak ben onun kafasını dağıtmasını gerektiğini biliyordum. Ayrıca bu konuları ilk kez biriyle konuşmak iyi hissettiriyordu. ''Sonra yıllarca böyle devam etti. En ufak olay da beni odaya kapatırdı ve bazen canımı yakardı.''

''Canını mı?'' Sinirlenmişti. ''Bunu...'' diyemeden sustu.

''Senin ailen nasıldı?'' diye sordum okları ona çevirerek. Geçit gittikçe dar bir hale bürünmüştü. Adımlarımız yavaşlıyordu.

''Annem hayat dolu ve zeki bir kadındı. Babamsa biraz ciddi... Ama annemleyken çocuk gibiydi,'' dedi kısılan sesiyle. Bu ses tonunun klostrofobisi yüzünden olmadığını biliyordum. ''Aslında Marcus olmasaydı, ailemin eksikliğini fazlasıyla çekeceğimi düşünüyorum.''

''Babam seni çok seviyor,'' dedim gülümserken.

''Seni de öyle, inan bana yıllardır dilinden düşmüyorsun.''

''Bu durumdan yakınıyor musun Bilinmeyen?'' dedim alayla. "Yoksa kıskanıyor musun?

''Asla,'' diye itiraf etti. ''Çocukken senin, bizimle büyümeni isterdim.''

''Son zamanlarda bu konudaki kararsızlığım had safhada, inan bana,'' dedim dürüstçe ve elimi kaldırıp durmasını işaret ettim. ''Biraz bekle, geçit ileride oldukça daralıyor. Bir sonunun olup olmadığına bakacağım.''

Havayı hızla içine çekti. ''Tamam, meşaleni burada bırak.''

Başımı sallayıp arkama döndüm. Yeşil gözleri kaygıyla bakıyordu ancak onu bu konumda istesem de teselli edemezdim. Meşaleyi eline verdim. ''Oldukça güçlü bir adamsın Bilinmeyen, sadece sabret.''

Konuşmadan yüzüme bakmayı sürdürdü. Kemerime koyduğum feneri çıkartıp onu ardımda bıraktım. Ağır ağır attığım adımlar sonrası eğilmek zorunda kalmıştım. Arkama kısa bir bakış attığımda Kuzey'den gelen ışıkların oldukça uzakta kaldığını gördüm. Hadi ama Nora! Bunu yaparsın, daha önce yüzlerce aileyi ve insanı teselli ettin. Kuzey iyi durumda inan bana.

Endişeliydim. Farkındayım ama ilerlemek zorundasın, vakit nakittir, bekleme.

Nefesimi tuttum ve adım atmaya devam ettim. Geçidin tavanı gitgide alçaldığı için göğsümün üzerine uzanarak sürünmeye başlamıştım. Önümü görmek oldukça zordu ama küçük örümcekler ve yapışkan örümcek ağlarını yeterince yakından görebiliyordum.

En sonunda dar alan bittiğinde küçük geçit, kocaman bir alana, hatta bir mağaraya açılmıştı. Karşımda tam altı tane tünel daha vardı. Şaşkınlıkla etrafıma bakındım. Burası oldukça nemliydi ve damlayan su seslerini duyabiliyordum. Karanlıktı. Fenerimin ışığı kadar önümü görebiliyordum.

Yattığım yerden kalkma gereği duymadan hızla Kuzey'in yanına geri döndüm. Yere oturmuş başını da duvara yaslamış, sakince beni bekliyordu. Yanına çökerek omuzuna dokundum. ''Kuzey, ileride devasa bir mağara var.''

''Tamam, gidelim o hâlde,'' diyerek ayağa kalkmaya yeltendi ama ben izin vermedim.

Dizlerimin üzerine oturup yüzüne yaklaştım. ''İlerideki geçitten geçemezsin, fazla dar,'' diye açıkladım tedirginliğini belli eden sesimle. ''Zorlanırsın.''

Elleriyle yüzümü kavradı. ''İnan bana kolay olacak Dedektif,'' diye fısıldadı.

Alt dudağımı dişlerimin arasına sıkıştırıp el bileklerine parmaklarımı sardım. ''Nefes almak çok zor... Sen geriye dönüp o asansör boşluğuna bakabilirsin.''

Tek kaşını kaldırarak ellerini yüzümden çekti ve beni kolumdan tutup ayağa kaldırdı. ''Seni yalnız bırakmayacağım, daha fazla ısrar etmen şu konumda oldukça yersiz, konu kapandı,'' diye otoritesini ortaya koydu.

Bir şey söylemedim. Kararı kesin gibi duruyordu. ''Peki, fenerle gideceğiz meşaleler burada kalsın, dönerken alırız.''

Başını salladığında yeniden önüne geçerek ilerlemeye başladım. Arkamdan geliyordu ve yüzünü göremediğim için ne durumda olduğunu bilmiyordum. Tahmin etmek zor değildi.

Geçidin tavanı aşağı indiğinde eğildiğim yerden arkamı döndüm. ''Sürünerek geçeceğiz, hazır mısın?''

''Elbette,'' dedi cesurca. Hatta o kadar cesur duruyordu ki imrenmiştim.

''Tamam, ben girdikten sonra seni çağıracağım,'' diyerek eğildim ve sürünerek ilerlemeye başladım. Aramıza Kuzey'in yeterli kadar nefes alabileceği boşluk kalınca, ''Gel hadi, bekliyorum,'' diye seslendim.

''Pekâlâ,'' dedi pürüzsüz sesiyle.

Yattığım yerde sırt üstü dönerek gelişini izledim. Oldukça sakin ve soğukkanlı duruyordu ama sadece şimdilik. Yakın bir mesafeye geldiğinde onu kontrol etmek için feneri suratına tuttum.

Suratını hafiften buruşturarak, ''Dedektif!'' diye yakındı. Yine fenerin ışığından rahatsız oluyordu. Günde on kez adamın gözüne ışık tutuyorsun Nora, rahatsız olması normal, realist düşün.

İstemsizce gülümserken yeniden yüzüstü uzanıp sürünmeye devam ettim. ''İyisin, değil mi?''

''Oldukça,'' dedi dürüstlüğünü hissedemediğim sesiyle. ''Yine de buradan çıktığımızda terfi alacağımı düşünerek kendimi teselli ediyorum.''

Gülerek önümdeki geçidi fenerle kontrol ettim. ''Tabii Çaylak, eğer görevini başarıyla tamamlarsan terfi alabilirsin.''

''Bundan şüphen mi var?'' dedi imayla.

''Göreceğiz,'' derken fazlasıyla dar olan kısma geldiğimizi fark ettim. ''Burada nefes kontrolü yaparak ilerlemeni istiyorum. İlerlediğin her harekette birkaç kere derin nefes alıp gözlerini kapat ve gevşemeye çalış. Acelemiz yok.''

''Merak etme, iyi durumdayım,'' dedi ama endişesini anlayabiliyordum.

''Tabii ki iyi durumdasın, özellikle...''

Aniden duyduğumuz çan sesiyle lafımın devamını getiremedim. Ses kulaklarımda uğultu yaratacak raddeydi. Hatta tünelde yankı yarattığı için kulaklarım tıkanmıştı. Aceleyle bileğimdeki saate baktım. Saat tam on ikiydi ve geçen gün duyduğumuz sesle aynı zamandaydık. Sesten dolayı geçitten ufak tefek taş kırıntıları dökülünce endişem iki misli artmıştı.

''Zamanlama konusunda büyük sıkıntılar yaşıyoruz,'' dedi kendi kendine.

''İyisin, değil mi?''

''Şu an...'' diyemeden sustu. ''Sana yalan söyleyemem Dedektif, ama çan sesini öğrenmek istediğini biliyorum. İlerlemeye devam et, arkandan geleceğim.'' Sesi kontrollü çıkıyordu ama içinin rahat olmadığı anlaşılıyordu.

Çan sesleri aynı ritimde ve yüksek sesle yankılanmaya devam edince duvarların titrediğini hissettim. Bu hiç iyi değildi.

''Dur!'' dedim hızla. Aklıma gelen ilk planı gerçekleştirerek geçitte ters dönmeye çalıştım. Biraz zorlansam da başarılı olabilmiştim. Şu an Kuzey'le yüz yüze bakıyorduk.

Aramızdaki fener ışıklarına aldırmadan onun yanına geri döndüm. Nefeslerini kontrol altına almaya çalışıyordu ama soğukkanlıydı. Yüzüne yaklaşıp başımı omuzuna yasladım ve yüzüne baktım. ''Biraz sakinleş, daha sonra devam edelim,'' diye fısıldadım.

Yanağını kolunun üzerine yaslayıp sakince nefes aldı. ''Burası üstümüze yıkılabilir, biliyorsun, değil mi?'' dedi alay eder gibi.

Gülümsedim. ''Yıllardır yıkılmamış. Üstelik çan sesinin yarattığı titreşimlere rağmen hâlâ duvarlar ve mağaralar sağlam ama... Yıkılması da bir ihtimal.''

Kaşlarını hafiften çatsa da küçük bir gülümseme sergilemişti. ''Harikasın Dedektif,'' dedi ironiyle.

Birkaç saniye daha beklediğimiz zaman çan sesleri şiddetini arttırmaya başladı. Titreyen duvarları hissetmek zor değildi ancak gözlerimden ayrılmayan yeşil irislerinde panik yoktu. Aksine sakindi.

''Neden klostrofobin var Bilinmeyen?'' diye sordum elimle kolunu okşarken.

''Çocukken...'' deyip dudaklarını ıslattı. ''Babamın peşinde olan adamlar beni kaçırmıştı.''

Kaşlarım hızla çatıldı. Hatta öyle ki iki kaşımın ortasındaki çizgi uzun bir süre varlığını koruyacaktı.

''Sonra babamdan bir şey istediler ama ne olduğunu hâlâ öğrenemedim. Babam da istedikleri şeyi veremeyince günlerce bir arabanın bagajında kaldım. Beni sadece günde iki kez dışarıya çıkartırlardı ve geri kalan sürelerde hep bagajdaydım. Bu yüzden.''

Hızla omuzundan doğrulup biraz geriye çekildim. Oldukça sinirliydim. Onu bu korkunç anılarına yeniden maruz bırakamazdım. ''Buradan hemen çıkıyoruz!'' dedim en katı sesimle.

Kuzey sadece başını sallamakla yetinmişti. Ondan beklemediğim kadar sakin ve soğukkanlıydı.

''Nefes kontrolü yapmayı unutma ama hızlan,'' dedim netçe. Geri geri sürünmeye devam ederken onun gelmesini bekledim.

Sakin bir şekilde ilerlemeyi sürdürüyordu. Bir müddet sonra fenerle arkama baktığımda çıkışa az kaldığını gördüm. Çan sesleri ise hala durmamıştı.

''Az kaldı, yaklaşık yirmi saniye sonra çıkışa ulaşıyoruz.''

''Tamam, Nora, tamam... Harika durumdayım, lütfen artık kendini düşünerek çık şu siktiğimin tünelinden," dedi birdenbire.

Garipsesem bile ağzımı açmadım.

Geri geri gidip çıkışa ulaştım ve kendimi dışarıya attım. Kuzey'in de çıkmasını beklerken aceleyle kemerimdeki pusulayı alıp yöne baktım. Kemerimdeki kalemle duvarın üzerine büyük bir işaret çizdiğim sırada Kuzey, rahatlamış bir nefes verdi.

''Umarım buradan dönmek zorunda kalmayız,'' dedi burnundan nefeslenir gibi gülerken.

Bulunduğumuz alanı fenerle tarayıp çan sesini dinledim. Önümdeki altı geçitten dördüncü olandan geliyordu.

Kuzey'e bakıp ''Artık iyisin değil, mi?'' diye sordum aceleyle. Başını salladığında derin bir nefes alarak, ''O zaman koş!'' dedim ve hızla geçidin içine koşmaya başladım. Çan sesi kesilmeden kaynağı bulmam lazımdı.

Kuzey yanıma yetiştiğinde fenerle etrafa bakmaya başladık. Bu tünel normal bir oda genişliğindeydi. Koşmayı sürdüğümüz sırada çan sesi aniden kesilmişti. Durdum. Nefes nefese geride kalan yankıyı dinledim.

''Devam edelim, Dedektif,'' dedi Kuzey. ''Yolun sonundan geliyor gibi duruyor.''

Ona hak verip koşmaya devam ettim ama karşıma çıkan merdiven beni afallatmıştı. İleriye devam eden bir yol daha vardı ama merdiven oldukça gizemli duruyordu.

''Daha derinlere inmek sakıncalı, unut o ihtimali,'' dedi oldukça otoriter bir şekilde.

Ona baktım. ''Şimdilik haklısın, yukarı çık.''

Seri adımlarla merdiveni tırmandık. Ancak bir müddet sonra taştan merdiven döner bir hale bürünüyordu. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. İhtimallerim çok fazla, şüphelerim zirvede, merakım had safhadaydı. En sonunda tepeye ulaştığımızda karşıma az öncekinden farklı olan tuğladan bir geçit çıkmıştı. Burası özenle yapılmış, oval bir şekle sahipti.

''Buranın neresi olduğu konusunda harika bir fikrim var, Dedektif,'' diyerek eliyle duvarları yokladı Kuzey. ''Raven Malikânesinin görünmeyen kısmındayız.''

Şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken memnun bakışlarım Kuzey'in yüzünde geziniyordu.

''Bak,'' diyerek fenerle ilerideki duvarları gösterdi ve yürüdü. ''Buradaki duvarlar boyaya sahip, yani eskiden kullanılan ve sonradan kapatılan kısımlar, odalar veya koridorlar olmalı.''

Duvarların iç kısımlarını gözlerimle taradım. Boyası dökük olan duvarlar fazlasıyla eski görünüyordu. Kuzey haklıydı; şu anda malikânenin görünmeyen kısmında kalan geçitlerdeydik. Duvarların arkasında odalar ve malikânenin içindeki koridorlar yer alıyor olmalıydı.

"Haklı çıktın," dedi bana. "Gerçekten... Gizli geçitler varmış, demek ki Bayan Norris bu şekilde ortadan kayboluyordu."

"Katil de bu şekilde kaybolmuş olabilir," dedim ciddiyetle.

''Muhtemelen,'' dedi. ''Hangi konumda olduğumuzu bilmek zor ama...''

''Ama ara katlardan birinde olmalıyız,'' diyerek lafını tamamladım.

Önümüze çıkan sağ ve sol sapaklardan dönüp çan sesini aramaya devam ettim ancak hiçbir şey yoktu. Çan, altımızdaki mağaralarda kalmış olmalıydı. Farklı bir ışık kaynağı gördüğüm zaman oraya yaklaştım. Elimdeki feneri kapatıp biraz üstümde duran duvardaki küçük noktaya baktım. Bir delik misali yarılmıştı.

''Kaldır beni,'' dedim kısaca. Fenerini açık bırakıp pantolonuna sıkıştırdı ve ardından da beni kucağına aldı. Kuzey beni duvara yaklaştırsa bile delik, yukarıda kalıyordu. Yetişemiyordum.

''Tutun, omuzlarıma alacağım,'' dedi kısaca.

Tutunmakta geç kalsam bile Kuzeyi hiç zorlanmadan, ustalıkla beni sırtına almıştı. Kınayan bakışlarımı aşağı, suratına diktim. ''Bunu her gün yapıyor musun?''

Çapkınca tek kaşını kaldırdı. ''Yapmak isterdim, Dedektif.''

Cevap verme gereği duymadan duvardaki deliğe yaklaştım. Bilerek açıldığı ortadaydı çünkü çatlak veya döküntü gibi durmuyordu. Matkapla açılmıştı. İzlerden anlayabiliyordum. Tek gözümü kapatıp delikten baktığımda gördüğüm manzarayla dudaklarım aralanmıştı.

Bu... Bu kesinlikle enteresandı.

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

40.4K 2.7K 64
'Deli gibi severken nasıl kardeş olurum?' --- Keyifli okumalar. Hikayemi uyarlayan ya da çalan olursa önce vicdanına, sonra da adalete teslim ediyoru...
116K 7.9K 44
• Wattys2018 Büyük Buluşlar Kazananı "Ben bu gece, şeytanın peşindeki gözlerimi kapatacağım soğuk bir güneşe. İçimde yanan ateşin kül ettiği duygular...
11.3K 1.4K 15
❗️Wattys 2021 Gizem/Gerilim kategorisini kazanan "Geçmişin Mezarı" kurgusunun devam kitabıdır.❗️ *Yetişkin içerik!* ••• Kötülüğünü sırtındaki kamburd...
1.9K 964 16
Her kaçışın sonunda bir kurtuluş vardır ama o kurtuluş yeni bir mahkumluğa dönüşür. Bu oyunda özgürlüğünü eline alman gerek. Almadığın takdirde...