True Love Or Not | Larry ✔

By missingsound

127K 14.7K 33.5K

Louis âşık olduğu kişinin sadece ismini öğrenmek istemişti, Harry ise kendisine âşık olanı tanımayı. İşlerin... More

A Phone Number
Text
Text: H/Z
Cheesecake
Text: L/H
Text: L/H
Professor Snape?
Text: H/R
Instagram: L/H
Cookies
Text: L/H
Instagram: L/H
Text: H/N/Z
Text: L/H
Text: L/H
Text: L/H
Precious Boy
Text: H/R
Text: L/R
Text: L/H
Text: L/H
Green Lake
Text: L/Liam
Yoda!
Instagram-DM: L/H
Harley Owners
Text: L/H
Bad Truths
Sweet Cuddle
Text: L/H
Text: L/M
Something Happened
Niall's Mission
Text: L/H
Text: L/H
Text: L/H
Text: L/M
Painted Nails
Text: L/H
The Concert
Instagram: L/H/Z/L/N
Text: L/H
Little Kiss, Little Feels
Text: White Eskimo
Instagram: L/H
Text: L/H
Mother and Her Love
Dinner
Instagram-DM: H/M
Instagram: L/H
Text: L/H
Text: L/M
Family & Guitar & Kiss
Text: White Eskimo
You are a Baby
Instagram: L/H
Instagram
Wedding Day
Text: L/H
Text: L/M
FINAL

Zorro and Kitty

3K 280 1K
By missingsound

Double update yaptımm

-

Louis yerleri süpürürken Harry'den bir cevap alamadığı için hayal kırıklığına uğradığını itiraf edebilirdi. Fakat partide olduğunu ve müsait bir zamanda dönüt yapacağını düşünerek motivasyonunu yüksek tutmaya çalıştı.

Dört gün önceki kulüp fiyaskosundan sonra hiçbir iletişimleri olmamıştı. Bunun sebebinin Harry'nin kendisinden uzak durmak istemesi olduğunu öğrenmesi ise onu çok kırmıştı. Ama birbirlerini karşılıklı olarak seviyorlardı, bu da bir nebze olsun üzüntüsünü örtbas ediyordu.

Bayan Howard, Louis'yi çalışırken görünce, "Aferin evlat, en sevdiğim çalışanım sensin," dedi. Bunu her çalışanına söylediğini bildiği için Louis de kıkırdadı.

"Teşekkür ederim Bayan Howard."

"Sen bugün çok tatlı oldun ya, yanaklarını sıkmak istiyorum!"

Louis patronunu çok severdi. Yanına doğru gitti ve gülen suratıyla yanaklarını ona uzattı. Bayan Howard çikolata rengi parmaklarını yanaklarına koyup acıtmayacak şekilde sıkarken ikisi de kahkaha atıyordu.

"Minik kedi mi oldun sen!" diye şakıdı ellerini çekmeden önce.

"Gerçekten olmuş muyum?" Louis ellerini yanlara açıp bir tur döndüğünde patronu tiz bir aww sesi çıkardı.

Başında siyah kürklü, pembe içliği olan bir kedi kulaklı taç vardı. Burnunun ucunu ve dışa doğru uzanan kısmının altını siyaha boyamıştı. Yanaklarına doğru üç çizgili kedi bıyığı çizmişti. Boynunda tel kadar ince bir kolye, köprücük kemiklerini tamamen açıkta bırakmış ve el parmaklarına kadar uzanan siyah dar bir penye giymişti. Dolayısıyla ince beli tamamen açığa çıkmıştı. Siyah kotu ve beline bağladığı siyah önlüğü ise duruyordu.

"Sabahtan beri gözüm sende kaldı, oğlum başkasını sevmeseydi tanışmanızı isterdim!"

Louis kahkaha atarak, "Teşekkür ederim, efendim," dedi.

"Sende var mı birileri, hm?" diyerek kıstığı gözlerle ona bakınca, Louis'nin dudaklarında utangaç bir tebessüm belirdi ama konuşmaktan da çekinmediğini hissetti.

"Birinden çok hoşlanıyorum, Bayan Howard. Ve- Şey, evet, öyle."

"Şu panomuza senin hakkında not asan çocuk kesin," diye bir çıkarımda bulununca, Louis'nin şaşkınca açılan gözlerine kahkaha attı. "Ne sandın, asarken mutfak camından görmüştüm. Deli çocuk, ne zaman gelse sen ona bakmadığında seni izliyordu zaten."

Kalbi birdenbire hızlanırken kaşları yavaşça havalanmış, şaşkın bir tonda, "Oh..." diyebilmişti. Bayan Howard bile kendisinden önce mi anlamıştı her şeyi? Vay canına...

"Ben gideyim de işini aksatmayayım, kolay gelsin canım," diyerek ofisine girdi, Louis'yi hayalperest tebessümü ve Harry'yi düşleyen zihniyle ardında bırakırken.

İşine döndü. Bayan Howard'ın Coldplay'den Something Just Like This adlı bir şarkıyı açtığını duyduğunda kendini gülerken buldu. Hem Coldplay'i hem de bu şarkısını severdi, ama anlamı daha bir farklıydı ve Bayan Howard da buna gönderme yapıyordu:

Eski kitapları okuyorum.
Efsaneleri ve mitleri.
Akhilleus ve altınları,
Herkül ve yetenekleri,
Spiderman'in hisleri,
Ve Batman'in yumrukları.
Açıkçası kendimi bu listede bulamıyorum.

Sonra kapı açıldı. Oraya döndüğünde Harry'yi nefes nefese, tamamen siyahlar içerisinde kapıda durur vaziyette buldu. Boynundan bağladığı siyah pelerini arkasından sarkıyordu. Fötr şapkası başında, yalnızca gözlerini kapatan maskesi ise saldığı saçları altından bağlanmıştı. Dövmelerini gösterebildiği ve dirseklerine kadar kıvırdığı gömleği, siyah chelsea botları ve siyah kotu üzerindeyken Louis'ye bakıyordu.

İkisi de kalakaldı. Harry, onu gördüğü anda önce yüzündeki sevimli yüz boyasına bakındı. Kalbindeki bir hava kabarcığı onu şişiriyormuş gibi hissederken göğsü derince inip kalkıyor, ağzından kaçan yavaş solukları duyuluyordu. Sonra çıkık köprücük kemikleri, sevimli burnu, pembe dudakları, heyecandan al al olmuş yanakları, dikenli saçları, tacı, parıldayan mavi ve iri gözleri, tebessümü, adını söyleyerek kendisine seslenişi çekti dikkatini.

Yok, kalbi hiç iyi değildi...

Döndü, hızla dışarıya çıkıp sırtı dönük vaziyette kapı önünde dikildi. Louis'nin görüntüsünü, dakikalar önce ondan aldığı seni seviyorum itirafını düşünürken oksijen ona yetmiyor gibi heyecanla başını kaldırdı, nefes almaya çalıştı. Kalbi öyle hızlıydı ki gözlerini yumdu, yumruğunu sertçe göğsüne geçirip, "At mı koşturuyorsun!" diye hırladı.

Louis ise süpürgeyi kenara yaslamış merakla kapıya bakıyor, ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Bu sırada şarkı yavaş yavaş hızlanıyordu:

Dedi ki: Nereye gitmek isterdin?
Ne kadar riske girmek istersin?
Süperinsan yetenekleri olan,
Süper kahraman olan,
Peri masalı mutluluğu olan
Birilerini aramıyorum.
Sadece dönüşebileceğim,
Öpebileceğim birini arıyorum.

Harry derin bir nefes aldı. Tekrar arkasını döndü. Birden içeriye girdi ve uzun, seri adımlarla ilerleyip Louis'ye uzandı, yanaklarını tuttuğu gibi ince dudaklara kapandı.

Her şey durmuş gibiydi.

Harry dudaklarını öylece kondurmuş, onun geri çekilmesini veya karşılık vermesini bekliyordu. Louis onun kapanmış gözlerini gördüğünde, kendi gözlerinin sevgiyle ıslandığını hissetti. Cevap açık değil miydi? Ellerini onun saçları altından boynuna yerleştirip yumduğu gözleriyle öpücüğü karşılarken, Harry rahatlayan bedeni sebebiyle önce ensesine dokundu, sonra da ince beline sarıldı. Onu iyice göğsüne çekip öpücüğün kıvrımlı dansına girişti.

Alt dudağını yavaş yavaş, tadını çıkararak emiyor, sonra üste çıkıyordu. İlk öpücüğe göre fazla his barındırıyordu: özlemi, aşkı, tutkuyu, sonundalığı.

Louis'nin baş parmakları onun boynunda gezinirken, Harry'nin de baş parmakları Louis'nin belini ve ensesine düşen saçları arasını okşuyordu. Louis kalbinin patlayacağını hissetti, nefes alamıyordu ama yine de bu canını yakmıyordu, midesinin kasılmasına sebebiyet veren bir heyecan kasırgasına dönüşüyordu. Harry'nin dokunduğu her yanı yanıyordu ve ağlamak istiyordu. Ağlamak istiyordu çünkü onun kolları arasında çok mutlu hissediyordu.

Tam o anda Liam mutfaktan çıktı. Kapı önünde dikilirken onları gördü, sonra da arkadaşı için mutlu olarak gülümsedi. Ama gözleri, silinmemiş ve paspas yapılmamış yerlerde gezinince endişeyle yutkundu, bir adımı geriledi, geriledi ve mutfak kapısından geçerek hızla gözden kayboldu.

Louis geriye çekildiğinde, Harry'nin kolları arasında durmaya devam ediyordu. Islak kirpikler tatlı tebessümü eşliğinde daha bir parlarken, Harry'nin de dudakları, dişlerini gösteren bir gülümsemeye dönüşmüştü. İkisi de nefes nefeseydi, Louis'nin öpülmekten pespembe olmuş dudakları, Harry'nin hep dikkatini dağıtıyordu.

"Beni seviyorsun demek," diye fısıldadı Harry, teyit eder gibi.

Louis de, "Beni seviyorsun," diye onu tekrar etti. Elleri Harry'nin boynundan indi, boyun ve omuzlarına inen oval kısma düştü hafif bir dokunuşla.

Harry, bunun olduğuna inanamaz bir vaziyette tekrar eğildi, açık pembe rengindeki dudakları, onun kokusunu içine çekerek öptü. Geriye çekilirken ıslak bir ses çıkınca ikisini de gülümsetti.

"Seni çok seviyorum, Louis. Bunu- Bunu sürekli söyleyebilirim. Nihayet, artık bunu çekinmeden söyleyebilirim."

Louis'nin kıkırtısını kazandığında yüreğine doluşan sevgi yoğunluğu sebebiyle iç çekti. Louis de parmakları üzerinde kalkıp onun dudağı kenarındaki küçük beni öptü, hafifçe başını geri çekti. "Ben de öyle, Styles. Ben de seni seviyorum. Ama... Benden uzak durmak istedin." Tebessümü yavaş yavaş düşmüş, hafifçe kaşları çatılmıştı. "Çok kötüsün. Beni o kadar kırdın ki..."

"Ne yapabilirdim?" Omuzları, çaresiz bir derdin içindeymiş gibi lakayt bir tavırla inip kalktı. "Yanında eskisi gibi davranamazdım, her zaman âşık olduğumu belli edecek ve arkadaşlığımızın eskisi gibi rahat ilerlemesini engellemiş olacaktım."

Louis anlıyordu. Sonuçta birkaç dakika öncesine kadar Harry, Louis'nin kendisini sevdiğini bilmiyordu ama yine de Louis, birkaç gün sürmüş iletişimsizlikleri sebebiyle üzgündü.

"Bana âşık olduğunu anladığımda sana daha fazla zarar vermemek ve üzmemek için ben de senden uzak durmayı düşünmüştüm." Yüzünü eğip alnını onun göğsüne bastırdı. "Ama cesaret edemedim, çünkü senden uzak kalma düşüncesi bile beni üzüyor, Harry. Sen ise hemen uzaklaşabildin, bu... Bu beni çok korkuttu."

"Özür dilerim, Louis. Ama bu kararı almış olmama rağmen dün kafeye gelip seni izledim, biliyor musun?"

Louis şaşkınca başını kaldırınca Harry istemeden gülümsedi.

"İçeriye girmedim, camdan izledim seni. Yani kendime verdiğim sözü bile tutamadım."

Harry'nin göğsüne hafifçe vurup, "Gerçekten kötüsün," diye tersledi. Sonra dayanamadı ve pelerini altından beline sarılıp, göğsüne gömülerek gözlerini yumdu. Harry de hem belinden hem de sırtından sarılarak saçlarını öptü. Bunun gerçekleşmiş olmasına inanamıyordu. Hiç inanamamaktan da korkuyordu, çünkü kalp atışları onun yanındayken hiç de düzenli değildi.

"Sana mesajla açıldığım için üzgünüm ama aksi takdirde yanıma gelmeyecektin."

"Önemli değil. Partiden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Sanırım koşarken Zayn'e çarptım ve bardağını düşürdüm," diyerek, onun gülmesine neden oldu. "Temizliği yapıp çıkalım hadi, seni partiye götüreceğim."

Bir an boş bulunup, "Ne partisi?" diye geri çekildi.

"Niall'ın Cadılar Bayramı partisi tabii ki. Teması da İrlanda."

Louis kahkaha atarak, "Cadılar Bayramı partisine tema mı verdi cidden?" diye sordu.

"Öyle. Sen bir de geçen yıl noelde yaptığı temayı görecektin. Fas Gecesi?"

Louis'nin kahkaha atmasıyla o da gülümsedi. "Anneme haber vermeliyim. Emrivaki olacak ama hallederim ben. Ayrıca Niall'a gerçekten kızgınım."

"Kızmakta haklısın."

"Tanrım... Yanımda olmasaydın şu an ölmüştüm herhalde. Ne, öyle bakma. Abartmıyorum! Üstelik düzgünce konuşamamıştık bile." Gözlerini devirdi ve dakikalardır sohbet ederken bile bir bütün hâlinde durduklarını fark etti. İstemsiz bir kıkırtı daha dudaklarından kaçarken, "Sanırım buna şimdiden alıştık," diyerek başıyla vücutlarını gösterdi.

"Nereden başlıyoruz?" diyerek Harry eline süpürgeyi aldığında, Louis ondan ayrılıp etrafa bakındı.

"Sen masaları silsen yeter bana aslında."

"Yok, ben yerleri silip paspas yaparım. Sen masaları sil," diyerek, Louis'nin bir araya getirdiği küçük kırıntı ve toz yığınını, süpürge yardımıyla uzun saplı faraşın içine doldurmaya başladı. En ağır iş paspas yapmaktı ve Louis'nin beli incinsin, kolları yorulsun istemiyordu. Açıkçası bunu bir tek şimdi değil, ne zaman buraya gelse -Liam eğer yapmamışsa ve iş Louis'deyse- hep kendisi yapmıştı.

Louis bunu fark ettiğinde göğüs kafesi sımsıcak hislerle doldu. En başından beri Harry hep ince düşünmüş, kibar davranmış, anlayışlı yaklaşım göstermişti Louis'ye karşı. Bir adım ona attı, parmak ucunda yükseldi ve hafif eğilmiş olan sevgilisinin yanağını öptü. Maskesi ardından şaşkınca açılmış yeşil gözleriyle kendisine dönünce ona gülümsedi ve Zorro kıyafetiyle temizlik yapmanın Harry'nin havasında bir bozuntu vermediğini aklına kazıyarak mutfağa yöneldi.

Louis elindeki bezle masaları son bir kez sildi. Personel odasına geçip süpürge ve faraşı bıraktı. Belindeki önlüğü çıkardı ve üzerine yağmurluğunu geçirdi. Sırt çantasını da omzuna asıp odadan çıkarken elindeki telefonla uğraşıyordu. Belinde hissettiği dokunuşla, buna alışamamamış olduğundan bir an utanmış olsa da, Harry'nin gözlerinde gördüğü sevgiye dayanamayıp onun kolu altına, belinin yanına yaslandı. Kafeden çıkınca soğuk hava kendini hemen belli etti.

Liam çoktan gitmişti, Harry ise havanın yağmurlu oluşu sebebiyle arabasıyla gelmişti. Louis de Harry'den bir dakika isteyip, annesinden izin almak için biraz uzaklaştı. Harry hevesle ellerini ovuşturuyor ve ondan alacağı haberi bekliyordu. Ancak yanına geldiğinde yüzündeki ifade, annesinden izin alamadığını gösteriyordu.

"Üzgünüm, Harry, ama annem izin vermiyor."

Harry onunla partiye gitmek istemekten ziyade onunla vakit geçireceği için heves duymuştu, bunun olamayışı sebebiyle morali bozulsa da Louis'yi kırmamak için tebessüm etti ve yanağını okşayarak onun da, Harry'nin o çok sevdiği kiraz çiçeği rengi dudaklarını yukarı kıvırıp gülümsemesine sebep oldu. "Tamam, seni evine bırakayım, olur mu?"

"Ama partiye geç kalacaksın, ben giderim otobüsle."

"Hiç önemli değil, gel."

Harry şoför koltuğuna, Louis de yanındaki yolcu koltuğuna oturdu. İkisi de kemerlerini bağladı. Harry maskesini boynuna indirmiş, şapkayı da torpido gözünün üzerine koymuştu.

Louis'nin evi, Hot Cakes kafeden on beş dakikalık bir mesafe kadar uzaklıktaydı. 21. Sokak'ta oturuyordu. Gittiği Nova Lisesi'nin hemen iki sokak altıydı. Okulla mesafesi olmaması güzeldi ama geç olduğu için iş dönüşü iş yerinin on beş dakika bile olsa uzak oluşundan hoşlanmıyordu.

"Bana ne zaman âşık oldun?" Harry arabayı çalıştırıp yola koyulmuşken, bir an ona bakıp sordu ve yeniden önüne döndü. "Ya da bunu ne zaman fark ettin meselâ?"

Louis başını arkaya yaslayıp önlerinde ilerleyen arabalara bakındı. "Açıkçası sana olan hislerimi düşününce sanki... Sanki senden hep hoşlanıyormuşum gibi geliyor. Benden özür dilemek için kafeye geldiğin geceyi hatırlıyor musun?"

"Hatırlıyorum. Sana sebepsiz yere çıkışmıştım." Riley'ye olan sevgisi sebebiyle çıkışmıştı ama şu an bu ortamı mahvetmek istemedi.

"Hı-hım, o gece. Seninle çok eğlendiğimi, sohbetinin keyifli olduğunu ve çok düşünceli biri olduğunu düşünüp duruyordum ama sana karşı olan düşüncelerime anlam veremiyordum. Ve biraz da sana karşı böyle hissettiğim için utanıyordum, çünkü o zaman- Tanrım, bilirsin işte, Riley'ye karşı ümidim falan vardı. Bu şeyi hissetmek beni çok iğrenç birine dönüştürmüş gibi hissediyordum ve seni düşünmemeye çalışıyordum."

"İğrenç hissetmene gerek yoktu ki." Harry huzursuzca kaşlarını çattı. Böyle düşünmüş olması, Louis'nin o dönem kafa karışıklığı ve belki de üzüntü hissetmesine sebep olmuştu. "Seninle bile bile yakınlık kuruyordum benden hoşlanabilmen için, çünkü Riley sana olumsuz bir cevap bile vermemişti."

Harry'nin itirafına karşılık istemeden gülümsedi ve anlatmaya devam etti.

"Hani otobüsle beni evime bırakırken arkadaşlar bunun için var demiştin ya? Ben bunu söylediğinde iyi hissetmemiştim. Sonra ise senin benden hoşlandığını anladım, sınav haftamdan sonra beni Green Lake'e götürdüğün gün işte. Orada sana sarılırken, benim için hızlı atan kalp atışlarını duyduğumda çok etkilendim. Zaten Riley'nin yaptığı davranış sinirimi bozmuştu, onun adını bile duymak istemiyordum ve ben de sürekli senin sevgini düşünüp durdum." Derin bir nefes aldı ve yutkundu. "Sonra- Sen odamdayken üzerime doğru eğildiğinde ben- ben çok heyecanlanmıştım ve... Ve o gece hislerimin farkına varmıştım."

Yoldan gözlerini ayırmamasına rağmen Harry'nin dudakları keyifle kıvrıldı. "Güzel kafa karışıklığı yaşatmışım yani?"

"Evet," diye güldü o da.

Harry, eğer Riley'nin bir ahmak gibi davrandığını değil de Louis'ye daha ilk zamanlarda olumlu bir dönüt yaptığını bilseydi, Louis'den geri çekilirdi. Aksi takdirde Riley'nin onunla konuştuğunu bile bile Louis'ye yakınlık gösterseydi, bu kimseye yakışır bir davranış olmazdı. Ancak Riley, onun hislerini öğrendiğinde hiçbir tepki vermemişti ve Harry, elbette bulduğu boşluğu Louis'nin kalbini kazanmak için doldurmakta bir sakınca görmemişti. Şimdi ise Harry, ona karşı yaptığı jestlerin ve yakınlığın karşılığını alabildiğini, yakışıklı ve güzel prensinin sesinden dinleyerek mest oluyordu.

"Peki ya sen? Sen ne zaman anladın?" diye sordu Louis heyecanla. Kimseden aşk itirafı almamıştı ve hiç kimseyle de çıkmamıştı. Hâliyle bu tecrübesizliği, yeni bir şey yaşamanın verdiği hevesle onu sarmıştı.

"Seninle ilk konuştuğumda profil fotoğrafını gördüm, işte o zaman sana hayran kaldım. Ama ilk âşık olduğumu ise seninle ilk kez konuşmaya geldiğimde anladım."

"Nasıl yani? İlk karşılaşmamızda mı?"

"Öyle. Kendin gibiydin. Kusura bakma ama sen de o kadar tatlı olmasaydın, ne yapayım yani?"

"Yaa tabi," diye takılırken aslında kalbi çok hızlıydı bu itiraf karşısında. "Hemen sevmen ve sevdiğini anlaman çok sıra dışı bir kere."

"Daha önce beni heyecanlandıran birileri olsaydı, evet, anlamam güç olurdu," diyerek, ona ufak bir bakış arasından sırıttı ve utangaç tebessümüyle ellerine bakmasına neden olunca önüne döndü.

"Çok güzel olmuşsun bu arada, Louis. Araba sürmüyor olsam sürekli sana bakardım."

"Teşekkür ederim," dedi artık gülmekten acıyan yanaklarla. "Sen de çok etkileyici görünüyorsun. Şey... İyi yani." Mırıltıyla parmaklarına dönüp yanağının iç kısmını ısırdığında, Harry'nin elini kendi sol elinde hissetti. İlk kez parmakları birbirine dolanırken hevesle ona baktı. Harry de gülümsüyordu yola bakarken ve baş parmağı Louis'nin eli üzerini okşarken.

Evin önüne gelince, Harry'nin yüzünde onu bırakmaya isteksiz bir ifade vardı.

"Teşekkür ederim, Harry."

"Önemli değil." Başını arkaya yaslayıp sırıttı. "Öpücük alabilecek miyim?"

Louis uzandı, sonra duraksadı ve Harry beklentiyle dudaklarına bakarken Louis nefesini tuttu, gözlerini kapattı ve dudaklarına yumuşak bir öpücük bırakıp geri çekildi. Harry'nin sırıtışı büyüyordu onun bu utangaç hâlleri sebebiyle.

"İyi geceler."

"İyi geceler, Louis."

Louis kapıyı açtı, ona gülümsedi ve arabadan çıkıp, kapıyı kapatarak eve yöneldi. Onunla olmanın etkisiyle titreyen eliyle anahtarı tutmaya çalışırken kapı birden açıldı. Annesiyle göz göze gelen Louis, yavaşça yutkundu. Jay'in gözleri arkada görünen çalışır vaziyetteki arabaya yöneldi. Harry bunu fark edince âniden yerinde doğruldu ve elini kaldırdı. Jay de tebessüm edip, Louis içeriye girince kapıyı kapattı.

"Harry?" diye sordu Jay, oğluna. "Harry seni neden eve bıraktı?"

"Yolunun üstüydü anne." Ceketini çıkardı ve vestiyere astı.

"Sana karşı ilgi duyuyor sanki?" diye dudak büzünce, Louis'nin umursamazca omuz silkmesi bir oldu. Ama Jay başka bir şeyler olduğuna emindi. "Louis... Bu çocukla aranda ne var senin? Ama lütfen dürüst ol, olacağını da biliyorum."

Louis itiraz etmeden derin bir nefes aldı ve sırtını duvara yasladı. "Şey... Biz çıkıyoruz."

"Oh... Ne zamandır?"

"Bir saattir?"

İkisi de bir an durdu. Sonra gülümseyip kahkaha attılar. Jay kollarını açınca, Louis de sıkıca ona sarılıp gözlerini yumdu. "Dürüst olduğun için teşekkür ederim, Louis. Seni seviyorum."

"Ben de anne."

Hafifçe geriye çekilip yanaklarını okşadı. "Harry'yi çok az tanıyorum ama çok saygılı biriydi. Sen onu seviyorsan güvenilir olduğuna eminim."

Gülümsedi. "Öyle."

"Ama yine de, ne olursa olsun onunla buluştuğunda bana haber ver. Lütfen. En azından iyice tanışana kadar."

"Merak etme anne, yapacağım."

"Tanrım... Ne ara büyüdün sen?" Jay şefkatle gülümsedi. Onu şimdi soru yağmuruna tutmak istemiyordu, hem yorgundu hem de çok geç olmuştu. "Hadi üzerini çıkar, doğru banyoya. Yarın okul var."

Louis odasına geçtiğinde, cebinden gelen mesaj sesiyle telefonu çıkardı ve mesajı açtı. Okuduğuyla da kocaman gülmemek için alt dudağı çoktan dişlenmişti bile. "Harry: Seni seviyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

1.9K 344 8
Harry ve Niall Zayn'e büyü yaparken ne büyünün arzu büyüsü olduğunu ne de Zayn'in bastırılmış arzusunun Liam olduğunu biliyorlardı. • Cinsellik içeri...
7.6K 800 26
Bu hikayedeki kişiler ve olaylar tamamen kurgudur. Gerçek kişi ve kurumlarla hiç bir bağlantısı yoktur.
1M 45.6K 42
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
8.9K 756 11
Emrys Idhron, kendini duygulardan arındırarak tamamen güçlenmeye odaklanmıştı. Hiçbir şey ve hiç kimse onu amaçlarından saptıramazdı. Kimse kalkanlar...